Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler

Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler
Ziya Gökalp
"Şakir Paşa Rusya’da kalmıştı Kazakları görüp ibret almıştı Düşmüş idi Kürt Alayı fikrine Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a Buldu bir er işi verdi erine" Toplumsal sorunları açıklamak ve bu sorunlara çözümler getirmek iddiasıyla Batı’da gelişen bir bilim olarak sosyolojiye, o dönem türlü sorunlarla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti içerisindeki problemlere çözüm arayışı içinde olan aydınların rağbet göstermesi kaçınılmaz bir durumdu. Bu aydınların başında gelen Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojiyi -o zamanki adıyla içtimaiyat- kurmuş, Comte-Durkheim çizgisinde kalarak pozitivist sosyolojinin temsilcisi olmuş bir mütefekkir idi. Gökalp, bu çözüm arayışı içinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı’dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabasına girdi. Düşüncesinin temelinde, “Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak” gayesi yatıyordu. Gökalp, bu gaye uğruna konferanslar vermiş, değişik edebî türlerde eserler kaleme almış, farklı gazetelerde birçok konuda makaleler yazmış, ilmî araştırmalar yapmış, Türkiye’de bilimin gelişmesi için büyük bir gayret sarf etmiştir. Millî edebiyatın kurulması ve gelişmesinde de önemli bir rol oynayan, siyasi ve toplumsal konularda sayısız makale kaleme alan, bir dönem Diyarbakır milletvekilliği yapmış Ziya Gökalp’ın sosyoloji anlayışı, Türkiye’de 1940’lara kadar, neredeyse tek egemen sosyoloji ekolü olmuştu. Gökalp benimsediği sosyoloji anlayışı ile Türk tarihi, millî edebiyat, şiir, roman, bilim, felsefe, içtimai hayat, toplumsal yapının bilimsel yöntemlerle incelenmesi, iş bölümü gibi konulara eğilmiş ve görüşleri ile Türk sosyal biliminde ve edebiyatında bugünlere kadar etkisini göstermiştir.


Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler

ŞAKİ İBRAHİM DESTANI

1
Şakir Paşa Rusya’da kalmıştı
Kazakları görüp ibret almıştı
Düşmüş idi Kürt Alayı fikrine
Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a
Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a
Buldu bir er işi verdi erine
Zeki Paşa dört el ile sarıldı
Recep Paşa olmaz dedi darıldı
Yazmam dedi ben Kürtlerden bir atlı
Aşiretler Erzincan’a gittiler
Üçer, dörder alay teşkil ettiler
Haydutların oldu eli beratlı
Berho Ağa iki alay yazarak
Padişah’tan aldı ferman ve bayrak
Hain Kanco oldu ana sancaktar
Azimet Bey olup akıl hocası
İlerledi bu aşiret kocası
Yavaş yavaş oldu büyük bir serdar
Bu ülkeden emniyeti kaldırdı
Bir nahiye bırakmadı saldırdı
Diyarbekr’in geri döndü talihi
Koydu Derik, Siverek’te Çuvan’da
Üç Osman’ın her üçünü hüsranda
Ancak biraz karşı durdu Dırei
Berârzi’yi Aneze’yi dağıttı
Seller gibi Şammar kanı akıttı
Mızrak dikti Karakeçi yurduna
Karakeçi göğüs gerdi uğraştı
Dırei Bey arslan gibi savaştı
Esir düştü âhir bu çöl kurduna
Cubûr, Şammar, Tayy ittihat ettiler
İbrahim’in üzerine gittiler
Hadi idi bu askere kumandan
Hakem olup bu askere katıldı
Ayrı ayrı her birine atıldı
Mer’a diye çıkarmıştı bir yalan
Hadi gece kaçıp düştü kayguya
Bir münasip yerde yattı pusuya
İbrahim’den birçok adam öldürdü
Lakin ecel bırakmadı bu ere
Hayatına hitam verdi yok yere
Felek yine İbrahim’i güldürdü
Bu haydutun kalmamıştı önünde
Mazıdağ’dan başka metin bir perde
Diyarbekr’i büyük korku almıştı
Her yıl biraz daha gelip ileri
Soyulmuştu bütün Garp’ın köyleri
Şark köyleri biraz mamur kalmıştı
Aldatarak Vali Nazım Paşa’yı
Bir yıl gelip sardı bütün ovayı
Garp’ı, Şark’ı düştü talan etmeye
Diyarbekir ahalisi coştular
Küçük, büyük telgrafa koştular
Başladılar feryat, figan etmeye
O zamanki dubaracı hükûmet
Göstererek yalancı bir merhamet
İğfal için müfettişler gönderdi
Müfettişler miskin miskin geldiler
Göz yumdular, yaramızı deldiler
Sağalmadı memleketin bu derdi
İki sene uslu durdu, dinlendi
Geçen sene yine zulme yeltendi
Hücum etti ovalara, köylere
Devriyede jandarmaya saldırdı
Zabitlerin silahını aldırdı
Ateş etti zaptiyeye, askere
Bu haberler Diyarbekr’e gelince
Beş on kişi toplanarak gizlice
Eylediler bir mahâlde meşveret
Biri dedi: “Anlaşalım umumen”
Bir diğeri dedi: “Hayır, cümleten
Yekdiğere eyleyelim emniyet
Hepimizin bugün bağrı yanıktır
Sözümüze işte Tanrı tanıktır
Ben cümleye bel bağladım, güvendim
Siz hepiniz yarı yolda kalsanız
Vazifeye davet için yalınız
Gideceğim hükûmete ben kendim”
Her ferdimiz bu fikirde olmalı
Gönüllere fedailik dolmalı
Bağırmalı: Ya adalet, ya ölüm
Okuyayım şimdi size bir duyuk[1 - Tuyuk, Çağatay lisanında parmak usulünde Türkçe şiir demektir.]
Bir duygudur bende doğdu bu kuşluk
Bir duygu ki hepinizde görürüm:

2
On yıl evvel yoktu elli obası
Bir jandarma gitse Milli-Ağası
Çölün gizli yerlerine kaçardı
Beş sancağın şimdi dağı, ovası
Oldu anın atlarının mer’ası
Köylüleri köylerinden çıkardı
Köy köy bütün halkı talan ederek
Bir çiftçide bırakmadı bir inek
Bütün servet geçti evden çadıra
Her tarafı sardı azgın kurtları
Diyarbekir, Mardin, Urfa yurtları
Döndü baştan başa ıssız çayıra
Rençperlerin şimdi boynu büküktür
Çiftçilerin ocakları sönüktür
Her ev canlı bir mezardır kaygudan
Ekilemez oldu bütün tarlalar
Dikenliğe döndü yeşil ovalar
Zavallılar yine titrer korkudan
Bilirler ki “Berho Ağa, o alçak”
Bir gün bu boş evleri de yakacak
Taş üstüne taş kalmasın diyerek
Ey insafsız, ey adalet düşmeni
Kâr etmez mi sana halkın şiveni
Yaşanır mı diken, yaprak yiyerek
Bir rütbeli gelse ağır tutarsın
Neden fakir ciğerini yutarsın
Dökmektesin niçin rençper kanını
Askerliğin kıymetini unuttun
Padişahın nimetini unuttun
Yaktın bütün evladının canını
Bu millette daha damar bitmedi
Namus, gayret her fertte var, bitmedi
Korkmaz mısın bu ümmetin kininden
Hükûmetin cezasından korkmazsın
Bu ümmetin Hüda’sından korkmazsın
Çıkmış mısın İslamiyet dininden?
Sen çıktınsa, din erleri çıkamaz
Senin için din evini yıkamaz
Herkeste var bugün büyük bir meram
Osmanlılar bu vahşete dayanmaz
Kürt kılıcı din kanına boyanmaz
Bugün millet alacaktır intikam
Medeniler silahlanıp gezemez
Dağlardaki aşaire benzemez
Eşkıyalık etmez sana bakarak
Ne göçebe ne de Mazıdağlıyız
Hükûmetin kanununa bağlıyız
Hükûmettir öcümüzü alacak

3
Şiir bitti, bütün gözler açıldı
Gönüllerden yıldırımlar saçıldı
Gelmek için haber gitti ihvana
Arkadaşlar artıp oldu iki kat
Tecemmu’dan polis aldı malumat
Artık çıkmak lazım geldi meydana
Bir lahzacık müşavere edildi
Nakîb Bey’in hanesine gidildi
Sökün verdi orda eşraf, ulema
Dendi: “Gitsin eşraf vali nezdine
Bir nihayet versin anın fendine
Niçin asker göndermiyor Berho’ya?”
Eşraf Vali Konağı’na varınca
Nakib Bey’in hanesine karınca
Gibi dolmuş olan bütün cemaat
Vali Bey’in konağına gittiler
“Emniyet yok!” diye feryat ettiler
Hükûmetten istediler adalet
Vali hemen bir mazbata yazdırdı
Muharrikler ahaliyi azdırdı
“Vali gelsin Telgraf’a” dediler
Vali dedi: “Sağlam olsam gelirdim,
Ben hastaydım, müftü olsun vekilim”
Müftü vekil olup gitti beraber
Telgrafta on bir gece kalındı
İstanbul’dan birçok emir alındı
Ahalinin dağılması hakkında
On bir gece dağılmadan ahali
Hükûmete oturdu pek pahalı
Muhabere men olundu serapa
On birinci sabah çıktı irade:
-O zamana göre pek fevkalâde-
“Berho Ağa gönderilsin Halep’e
Mağsûb emval toplanılsın serâser
Viranşehir’e sevk olunsun askerler
Mütecasir olanları talebe”
Bu müjdeye inanarak ahali
Dağıldılar meserretli, safalı
Bu defalık her iş biter sandılar
Müfettişler gelip savaş edince
Bu defa da iş görmeyip gidince
Bütün millet yine kalben yandılar
Diyarbekir eşrafından birkaç er
Affolundu Berho ile beraber
Bu fent ile bitirildi mesele
Ahalinin ümitleri bitmişti
Berho memur olup Şam’a gitmişti
Birdenbire millet verdi el ele
Rumeli’de millet, asker birleşti
Fedailer dağa çıktı yerleşti
Padişahtan istediler hürriyet

İSTİDRAD
Ey hürriyet! Bu dünyaya geleli
İnsanların en sevgili emeli
Sensin, seni kan dökerek biz aldık
Nice erler denizlere döküldü
Nice beller sürgünlerde büküldü
Nice yıllar zindanlarda bunaldık
Mithat, Kemal gibi şanlı şehitler
Can vererek bize saçtı ümitler
Her gün arttı Genç Türkler’in adedi
Yüz neferi, gayretinden dolayı,
Sürüldükçe bini oldu fedai
Hiçbirisi bu maksattan dönmedi
Diri diri gömülenler hesapsız
Cezalandık hep sualsiz cevapsız
Her anda bin matem gördü gözümü
Avrupa’ya gittik seni bağırdık
Köy köy gezdik halkı sana çağırdık
Gece gündüz sen olmuştun sözümüz
Kastamonu, Diyarbekir, Erzurum
Bağırdılar: “Ya hürriyet, ya ölüm!”
Bahaneydi vergi, öküz davası
Bitlis, Halep dahi birer bahane
Çıkararak atıldılar meydana
Maksatları istibdadın imhası
Komiteler birleştiler Paris’de
Kuvvet geldi umumdaki ümide
Her tarafta hazırlığa başlandı
Rumeli’de Niyazi’ler, Enver’ler
Daha birçok fedaîler, askerler
Dağa çıkıp kılıcına dayandı
Şemsi Paşa oldu kurban sağlara
Osman Paşa aşırıldı dağlara
Otuz tabur Redif geldi İzmir’den
İstibdadın boşa gıktı ümidi
Redifler de asker ile birleşti
Hürriyeti istediler hep birden
***
10 Temmuzdur bize İyd-i Siyasi Evvel vardı bir Kanuni Esasi
Tatbik etti anı yeni hükûmet
İkbal, idbar çehreleri çevrildi
Tahsin, İzzet, Rıza, Zeki devrildi
İbrahim’in hiç kalmadı arkası
Toplanarak bütün ehl-i hamiyet
Her tarafta Merkez açtı Cemiyet
Memleketi aydınlattı Ziya’sı
Berho Ağa bu işlerden şaşırdı
Alaydaki tüfekleri aşırdı
Çöle doğru firar etti bir gece
Haber aldı firarını Cemiyet
Her merkezden çıkarıldı bir kuvvet
Müfrezeler sevk olundu peşince
Viranşehr’e dört yüz asker girmişti
Vuruşarak Berho geldi erişti
Askerleri bozdu andan çıkardı
Her taraftan gelip toplar, taburlar
Kuşatıldı Beliğlerle Haburlar
Asker yavaş yavaş Milli’yi sardı
Rütbeleri alınarak Berho’nun
Muhtaç oldu yardımına Kanco’nun
Yezitlerin imdadına sığındı
Altunları çuvalların içinde
Zihni korkunç hayallerin içinde
Gözlerinden belli idi: Yılgındı
Parasını gâh götürür çadıra
Gâh isterdi Viranşehr’e kaldıra
Emniyetli görmez idi bir yeri
Emin Paşa yaklaşıyor yanına
Bütün asker susamıştır canına
Kaçamıyor ne ileri, ne geri
Diyor imiş: “Neye yarar adalet
Ne demektir Müsavat’la Hürriyet
Bu sözlerin manasını anlamam”
İttihat’ın adı anı yıldırmış
Berho Ağa korkusundan çıldırmış
Şeyh Bâbî’den feyz istermiş her akşam
Sabredelim daha iki üç gün de
Göreceğiz darağacı üstünde
Başlar kesen İbrahim’in başını
Bin öksüzün çadırını söktürmüş
Nice dulun gözyaşını döktürmüş
Şimdi Humûd, Hansâ döksün yaşını

4
NETİCE
Toplanmışken üç ordunun askeri
Aşiretler sarmış iken çölleri
Son kötülük olmak üzere millete
Berho yine bırakmadı inadı
Teslim olmak lazım iken olmadı
Millileri soktu büyük nekbete
Oralarda durmak mümkün değildi
Bir savaşta mağlup oldu çekildi
Hileyli’de etmek için ikamet
Takipçiler iğtinama koyuldu
Bütün köyler, hep çadırlar soyuldu
Koparıldı çöl’de kızıl kıyamet
Emin Paşa yazdıysa da: “Teslim ol”
“Teslim olmam.” dedi, yine buldu yol
Üç taburun karşısından kaçmaya
Süvariler kalmış idi geride
Yorgun idi gidemedi piyade
Seyrettiler: Geçti bu şom kasırga
Asker girdi Hileyli’de Hisar’a
Bent vuruldu Kanco ile Bişar’a
Takip için ta Musul’a yazıldı
İki konak gidemeden ileri
Vurdu anı Hakk’ın gizli askeri
Safiyye’de son menzili kazıldı
Maiyeti beş bin kişi vardılar
Aşiretler her taraftan sardılar
Saldırdılar bu çobansız koyuna
Hansa etti aşirete delalet
Eylediler hükûmete dehalet
Toplandılar Cağcağ Nehri boyuna
Nusaybin’de mavzerleri verdiler
Düşmanlardan selamete erdiler.
Kalplerinde kaldı ceza korkusu
Gerçi mazlum efrat mesul tutulmaz
Reislerin hiçbirisi kurtulmaz
Anlaradır hükûmetin sorgusu
Şehitlerin öksüzleri karalı
Hastahane dolusunca yaralı
Çöl köyleri baştan başa harabe
Bu vahşetler hep anların işleri
İnsan eti kemirmiştir dişleri
Layıktırlar en şiddetli azaba
Humûd Beyler, Kanco, Bişar Ağalar
Molla Halil gibi azgın boğalar
Ağır ağır mücazatlar görmeli
Kimisinin asılması gerektir
Kimisinin gideceği kürektir
Suçu hafif olanları sürmeli
Ey adalet! Ey Allah’ın kılıcı!
Kâm alamaz mazlumlara kıyıcı
Zalimlerin baş düşmanı zulümdür
İnsanlara sağı solu gösterdin
Vicdanlara doğru yolu gösterdin
Dedin: İşte zulmün sonu ölümdür
Ey muhabbet, ey cennetin güneşi
Sönmek için bu adavet ateşi
Karanlıklı gönüllere ışık ver
Vatan ecdat toprağından bir yığın
Bu toprağa kardeşkanı akmasın
Gözyaşıyla ıslanmasın kuru yer
İki aydır hürriyete kavuştuk
Layık mıdır iki aylık bu çocuk
Lekelensin, güzelliği kirlensin
Bu melektir bizim için teselli
Çalışalım kalmasına temelli
Onsuz ölüm hayırlıdır bizimçin
    Yaşasın Hürriyet

UHUVVET ŞARKISI
Osmanlı’yız kardeşliktir kanunumuz ezeli
Bir milletiz Mihail Gazi ordumuza gireli
Din farkını aramamak hepimizin emeli
Bir vatanın evladıyız, mezhep bizi ayırmaz
Acem bizi esirgemez, Frenk sizi kayırmaz
Bir toprağın gıdasıdır cismimize kan veren
Bir iklimin havasıdır kanımıza can veren
Bir Allah’tır insanlara İncil ve Kur’an veren
Bir vatanın evladıyız, mezhep bizi ayırmaz
Acem bizi esirgemez, Frenk sizi kayırmaz
İslam olan beş vakitte camiine gitmeli
Hristiyan kilisede kulluğuna yetmeli
Din başkadır, vatan başka; bunu ayırt etmeli
Bir vatanın evladıyız, mezhep bizi ayırmaz
Acem bizi esirgemez, Frenk sizi kayırmaz
Gökte yerde iki hilal karşılıklı kalacak
İyilik son galebeyi kötülüğe çalacak
Bütün dünya kardeşliği bizden örnek alacak
Bir vatanın evladıyız, mezhep bizi ayırmaz
Acem bizi esirgemez, Frenk sizi kayırmaz
     Yaşasın Uhuvvet

BİR KİTAPTA TOPLANMAMIŞ ŞİİRLER

MANZÛME

1
Osmanlılar çabuk yetişin ihtimam edin
Buhran içinde validemiz kanlar ağlıyor
Osmanlılar vatan gidiyor azm-i tam edin
Şemşîr-i zulm ile nice insanlar ağlıyor
Osmanlılar bu dâhiyeyi iktiham edin
Din ağlıyor bu zillete vicdanlar ağlıyor
Giryan olun bu giryelere ihtiram edin
Kan ağlayın bugün ki Müselmanlar ağlıyor
Yok ağlamakta faide artık kıyam edin
Seyf-i cihada sine-i zulmü niyam edin
2
Osmanlılar niçin çekelim bu sefaleti
Hürriyet olmasın mı bizim de penâhımız
Hakk’ın yetişmiyor mu kitâb-ı adaleti
Olsun bizim o nûr-i Hudâ padişahımız
Havf-ı memat ile çekelim mi bu zilleti
Zincir-i zülf-i yârı mı görsün nigâhımız
Osmanlılar halas edelim haydi milleti
Elbet bize muavenet eyler ilahımız
Zincir-i zulmü kırmak için ihtimam edin
Ağûş açıp hamiyete karşı kıyam edin
3
Osmanlılar niçin duralım böyle kahr ile
Mevdûdur bugün bize namusu milletin
Kabil midir taayyüşümüz nûş-i zehr ile
Sem-nâktir havası bu gam-gâh-ı zilletin
Binlerce halkı havf-i belaya-yı dehr ile
Mahveylemekte bâr-ı sakili sefaletin
Hûn-i hamiyyet olmalı hem-cûş nehr ile
Artık yeter vatanda devamı rezaletin
Hürriyete, hamiyete arz-ı selam edin
Halkı ezen mezalime karşı kıyam edin

MÜFRED
Daimî bir ızdırap altında kalmaktır hayat
Mevt eyler bir huzur-i mutlakı ima bana

MÜFRED
Bin zahm vurulsa da ser-i mihnet penahıma
Ölmem vücûd-i zulmü de zahmâver etmesem

GAZEL
Tabiatin bu ibtisamı giryebar eder beni
Tulû’lar, gurûblar pür-iğbirar eder beni
Beşer, sefaletin içinde bir yetimi andırır
Hazin likası her dakika dağdar eder beni
Başımda yıldırımlı fikr ü hisler ihtilal eder
Riyâh-ı gam bulut misali bi karar eder beni
Tebessüm etmesin seher, terennüm etmesin tuyur
Bu dem ki matem-i vatan bükâ-nisâr eder beni
Beka-yı zulmet-i mihen, sebât-ı kahr ü i’tisâf
Meâhiz-i tasavvurât-ı intihar eder beni
Duçâr-ı felc-i meskenet mi azm-i failanemiz
Bu infi’âl-i câmidân şermsâr eder beni

GAZEL
Tabiilik veda etmiş niçin insana bilmem ki
Neden girmiş bu şekle hâl-i ahrârâne bilmem ki
Hukuku hıfz için teşkil olunmuşken hükûmetler
Neden terk idelim her hakkı bir sultana bilmem ki
Ezel bir lücce-i muzlim, ebed bir kulzüm-i meçhul
Bu berzahta niçin düşmüş beşer zindana bilmem ki
Helak etti yeter insanları sâtûr-ı istibdad
Niçin seyf-i hamiyet çıkmıyor meydana bilmem ki
İdare eylemekten kendini aciz midir millet
Neden rüçhanı bir nefsin bütün vicdana bilmem ki

HOCAMIN VASIYETINDEN

1
Te’vîle ihtiyacı olur mu hakikatin?
2
Ey hayat-ı umumi-i âlem
Bir küçük cüz’ünüm sana tabi…
Senden efkârım olma da nabi,
Senden âmâlim olmada mülhem…
Bende yok ihtiyar ü istiklal!
Akl ü fikrimde sen müdebbirsin.
Her ne yapsam ona müessirsin:
Şensin ef’âlime benim fa’al…
Ben neyim? Bir hayat makinesi;
Beni tahrike zemberek lazım;
Odur ancak hayatıma nâzım:
Zemberek kainat makinesi…
Bütün eşyada var ebedle ezel
Olamaz cismi can fena-perver:
Biri unsurlara tahallül eder,
Biri kuvvetlere olur münhal.
3
Mazi, elemli yâdlara makber-i siyah
Ati, tehiyye etmede bin sadme-i tebah
Yıldızlar, ey cerihâları kanlı fıtratın!
Şahitleri değil misiniz siz bu vahşetin?
4
Hunin mübârezât sezenler hayatta
İnsanları garip görür kâinatta
Encüm, mezar-ı sermed-i dehrin kitabesi
Çeşmânım ol kitabenin âlâm-hanıdır
Eyler zalâm-ı leyli terennüm nevalarım
Gönlüm fütur baykuşunun aşiyandır.
5
Varlığın kırdım bütün zincir-i meyliyyâtını
Meyl-i diğerle beni ahir yine seydeyledi…
Herkesi bir kayd ile bendeyleyen dâm-ı hayat
Gönlümü zincir-i hürriyetle der-kayd eyledi

HÜRRİYET MARŞI
Yaklaştı Yıldız’ın inkıraz günü,
Bozuldu yaldızı, çıktı düzgünü
Siyaset mahkûmu, jurnal sürgünü
Görmeye gelecek şanlı düğünü.
Toplanın kardeşler, bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım!
Bir millet efradı hep meyus oldu
Ya mahpus ya menfi ya casus oldu
Padişah, millete bir kâbus oldu
Vücudu vatana çok menhus oldu
Toplanın, kardeşler bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş açalım!
Kükreyen arslana zincir takılmaz,
Adalet, zalime merhamet kılmaz,
Vatanın mahvına sessiz bakılmaz,
Bir saray yakılır, bir mülk yakılmaz.
Toplanın, kardeşler bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım!
Daha mı zalimler bidâd edecek?
Bir millet zincirde feryâd edecek?
Yakında bu halka, Hak dâd edecek
Bir dâhi gönderip imdâd edecek
Toplanın kardeşler bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım!

KOŞMA
Ey gece sultanı, göçtü karanlık
Güneş doğdu, zulüm kalamaz artık,
Hürriyet ne imiş, şimdi anladık.
Hür olmak isteriz, ortadan çekil;
Hükümran millettir, hükümdar değil!
Ey kanlı padişah yoktur esaret;
İnsana yakışan yalnız hürriyet;
Yetişir kendine şimdi bu millet!
Sana yok ihtiyaç, ortadan çekil;
Hükümran millettir, hükümdar değil!
Bütün başka yurtlar gitti ileri,
İstibdattan ötürü biz kaldık geri,
Kölelik yüzünden olduk serseri,
Durmakta hakkın yok, ortadan çekil;
Hükümran millettir, hükümdar değil!
Milletin elinde ne varsa kaptın,
Evleri yıkarak saraylar yaptın;
Allah’ı unuttun, şeytana taptın.
Sevmiyoruz seni, ortadan çekil;
Hükümran millettir, hükümdar değil!
Zindana attın hep münevverleri,
Menfaya yolladın peygamberleri,
Gömdün Mithat, Kemal gibi erleri..
Şimdi hep anladık, ortadan çekil;
Hükümran millettir, hükümdar değil!

Şüûnatıdır bu dil-i bî-kararın,
O dil, zâr u meyus bir hastadır ki
Teselli arar zulmetinde mezarın
İcmali havadis-i hayatın
Doğmak, yaşamak ve sonra ölmek
Ben doğmayı etmedim temenni
Lakin dilerim figanla ölmek
Pîşinde bu fâni kâinatın

KÖYLÜ ŞİİRLERİ

ORUÇ
Nefsimizin iyi, kötü her emrine uyarken,
Yılda bir ay sen gelirsin bizi irşâd etmeğe,
Hep başlarız gönlümüze karşı cihâd etmeğe…
Birkaç günler bu savaşta biraz güçlük duyarken
O güçlükler kolaylaşır nefsimizi yeneriz,
Hayrın şerden daha kavi olduğunu deneriz.
Bir insan ki karşı koyar susuzluğa, açlığa,
Nefsindeki arzuları alt etmeye çalışır;
Hayalinin dizginini zapt etmeye alışır.
Artık kibir, tama’ gibi bir manevi kasırga,
Kayalardan muhkem olan o tıyneti sarsamaz;
Artık vicdan cennetine iblis ayak basamaz…

EZAN
Bu ses işte budur, bütün dünyayı
Uyandıran, Hak yolunu bildiren.
Kötüleri iyi yapan ve iyi
Vicdanlardan ben pasını sildiren…
Bu ses, işte bu emirdir herkese:
“Allah’ını, iyiliği sev!” diyen;
Şehre, köye, kulübeye, mahbese
Sokularak her gönüle sesleyen.
Bu ses her gün beş vakitte bağırır,
İnsanları doğru yola çağırır,
Bu ses hâlâ büyük asrın sesidir…
Okunurken ezan, sanır her vicdan
Cebrail ’dir gelmiş, Bilal ağzından
Bütün İslam ümmetine seslenir…

NAMAZ
Namaz nedir? Edeb ile huzuruna çıkarak
Bizi yoktan yaratana gönlümüzü açmaktır.
Bu dünyanın çirkin, iğrenç işlerinden bıkarak,
Bir lahzacık arşa uçmak, cehennemden kaçmaktır.
İnsanoğlu bir canavar iken, anı bir melek
Yapan Hakk’ın korkusudur, sevgisidir, emridir;
Beş vakitte namaz bize bu hisleri vererek
Kötülükten iğrendirir, iyiliği sevdirir.
İnsanları asırlardan beri eden terbiye,
Her birinde birer vicdan uyandıran namazdır;
Buna cennet kılavuzu denilse de pek azdır.
Bir kaygımız bulunursa odur eden terbiye
İki rekât namaz kılar, kurtuluruz mihnetten,
Gönlümüze bir saadet yeli eser cennetten…

ZEKÂT
Bir çalışkan, uslu adam birçok para kazanır,
Düşünülse hepsi anın emeğinin bedeli;
Fakat hayır, bu paralar bütün halkın malıdır;
Çünkü vardır onda cümle insanların ameli.
Bir sanatkâr aletleri, hem eşyası olmazsa,
Bir mahsulü imal edip göz önüne atamaz.
Bir satıcı dükkânına müşteriler olmazsa
Metaları hep yerinde kalır, çürür, satamaz.
Millet nedir? Düşünülse bir teavün şirketi,
Bu şirkette her bir ferdin emeği var, reyi var
Zenginlerin servetinde yoksulların payı var.
Ey talihli demem sana dağıt bütün serveti.
O hakkındır; fakat her yıl kırkta bir zekâtı ver
Kazancından fakirlere ait olan payı ver.

BAYRAM
Bir arkadaşa
Bayram: Bütün insanlığın sevindiği bu günde,
Daha şafak açılmadan sizi andım, özledim.
Gözlerimi kapayarak bu umumi düğünde,
Sizi tebrik etmek için hayalimde gözledim.
Bugün bütün yer yüzünde hep muvahhid gönüller,
Aynı hisle çarpınıyor, birbirine koşuyor.
Bütün yüzler bir müşterek meserretle gülümser,
Bir ud gibi hep telleri bir perdeden coşuyor.
Her birisi öz işine çabalayan insanlar,
Bu günlerde kardeş olur, hepsi candan birleşir;

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/ziya-gekalp/saki-ibrahim-destani-ve-bir-kitapta-toplanmamis-siirler-69429034/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Tuyuk, Çağatay lisanında parmak usulünde Türkçe şiir demektir.
Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler Зия Гёкальп
Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler

Зия Гёкальп

Тип: электронная книга

Жанр: Стихи и поэзия

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: "Şakir Paşa Rusya’da kalmıştı Kazakları görüp ibret almıştı Düşmüş idi Kürt Alayı fikrine Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a Buldu bir er işi verdi erine" Toplumsal sorunları açıklamak ve bu sorunlara çözümler getirmek iddiasıyla Batı’da gelişen bir bilim olarak sosyolojiye, o dönem türlü sorunlarla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti içerisindeki problemlere çözüm arayışı içinde olan aydınların rağbet göstermesi kaçınılmaz bir durumdu. Bu aydınların başında gelen Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojiyi -o zamanki adıyla içtimaiyat- kurmuş, Comte-Durkheim çizgisinde kalarak pozitivist sosyolojinin temsilcisi olmuş bir mütefekkir idi. Gökalp, bu çözüm arayışı içinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı’dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabasına girdi. Düşüncesinin temelinde, “Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak” gayesi yatıyordu. Gökalp, bu gaye uğruna konferanslar vermiş, değişik edebî türlerde eserler kaleme almış, farklı gazetelerde birçok konuda makaleler yazmış, ilmî araştırmalar yapmış, Türkiye’de bilimin gelişmesi için büyük bir gayret sarf etmiştir. Millî edebiyatın kurulması ve gelişmesinde de önemli bir rol oynayan, siyasi ve toplumsal konularda sayısız makale kaleme alan, bir dönem Diyarbakır milletvekilliği yapmış Ziya Gökalp’ın sosyoloji anlayışı, Türkiye’de 1940’lara kadar, neredeyse tek egemen sosyoloji ekolü olmuştu. Gökalp benimsediği sosyoloji anlayışı ile Türk tarihi, millî edebiyat, şiir, roman, bilim, felsefe, içtimai hayat, toplumsal yapının bilimsel yöntemlerle incelenmesi, iş bölümü gibi konulara eğilmiş ve görüşleri ile Türk sosyal biliminde ve edebiyatında bugünlere kadar etkisini göstermiştir.

  • Добавить отзыв