Bir Arpalık Yer
Anonim
Fatma Arpalıklı, Muharrem Özdemir, Neriman Saygılı
Bir “Arpalık” Yer
BİR “ARPALIK” YER
Arpalık!
Kıbrıs Türkleri’nin Varoluş Savaşımı’nda “simge” olmuş köylerden biri!
Tek bir fotoğraf karesiyle, belinde kargılık/fişeklik, elinde av tüfeği olan bir genç kızın (Aysel Dizliklioğlu) kişiliğinde, efsanevî Kıbrıs Türk Direnişi’nin ve bu direnişin kadın boyutunun tüm dünya medyasına yansıdığı; birçok yerleşim yerimiz gibi yaşanmış bir göç öyküsü ve tarihin derinliklerinde izi olan bir köy!
* * *
Halk olarak ciddî bir toplumsal bellek sorunumuz olduğuna inananlardanım. İngilizler, bazı olaylara yüz yıllık “karartma” uygularlar. Bunu bilinçli olarak, özellikle de bazı “kirli” işlerinin üstünü uzun süre örtülü tutmak için yapıyorlar. Biz ise bu topraklarda, yakın tarihte yaşananların çoğunu çok kolayca/bilinçsizce ya da siyasal ve ideolojik saplantılarla belleğimizden sildik/göz ardı ettik ya da gerçekleri/ yaşananları “kararttık.”
Yerleşim yerleri ile ilgili sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik verilerin bir tür envanteri niteliği taşıyan ve bilimsel yöntemlerle yapılan monografiler, bu ülkenin ciddî eksiklerinden biridir. Çoktan yapılmalı, her yerleşim birimimizin monografisi kitaplaştırılmalıydı. Bunu da yapmadık.
Az sayıda bazı kişisel çabalar olmadı değil ama yakın tarihe tanıklık eden ve ne yazık ki bu dünyadan bir bir göçmekte olan kaynak kişilerimizin anlatılarını gereği gibi kayda geçirmedik, yazılı belleğe dönüştürmedik. Varoluş Savaşımımızı, direnişimizi tam olarak kâğıda dökmedik, dökmek için çaba harcamadık.
İyi ki az da olsa bir avuç insanımız en azından kültürel birikimimizi kaleme aldı da, en azından o yönümüz çok boş kalmadı.
* * *
Arpalık olayı için günümüze kadar bazı çalışmalar yapılmadı değil ama yapılanlar parça parça olup genellikle olayın bir yönünü yansıtır. Araştırmacı Fatma Arpalıklı, Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir ve Doç. Dr. Neriman Saygılı, ortak bir çalışma ile Arpalık olayını kitaplaştırdılar. Bunu yaparken hem olayın canlı tanığı çok sayıda kaynak kişinin anlattıklarını yansıttılar, hem -az da olsa- o günlerde yazılmış altın değerinde bazı günlüklerle şiirleri ve çok sayıda görsel malzemeyi paylaştılar.
İyi bir kaynak/literatür araştırması yaptıklarını da söylemeliyim. Bu da kitabın başka bir zenginliği! Kitabın bölüm başlıkları bile zengin içeriği hakkında fikir verir: “Önsöz,” “Giriş,” “Arpalık Köyü’nün Tarihçesi,” “6-7 Şubat 1964 Tarihinde Arpalık Köyünde Yaşananlar,” “Canlı Tanıkların Gözüyle 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyünde Yaşananlar,” “Sonuç,” “Fotoğraflarla 2004 Sonrası Köyün Son Hali.”
Büyük oranda monografik çalışma niteliği de olan bu kitapla Arpalık için bütünsel bir kaynak ortaya çıkmış oluyor. Arpalık köyünün hem tarihi ile barındırdığı tarihi eserler ve kaynaklara nasıl yansıdığı anlatılmış; hem sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik verileri aktarılmış, hem de tanıkların ağzından direniş ve göç ile göç sonrası dile getirilmiştir.
Ülkemizdeki buna benzer az sayıda çalışma kitaplaştı. Bir Arpalık Yer, bu çeşit çalışmalara örnek olabilecek ve başkalarının çalışmalarını özendirebilecek, çabalarına ivme kazandırabilecek bir içerik taşırken toplumsal belleğe önemli katkı da sağlıyor. Çokça dile getirdiğim gibi bu Ada’ya gökten zembille inmediğimizi; dilimiz/edebiyatımız, etnik/kültürel kökenimiz, kültürümüz ve tüm değerlerimiz, sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik, sosyo-ekonomik gerçekliklerimizle, direnişimiz ve varoluş savaşımımızla bu toprakların parçası/ sahibi olduğumuzu kanıtlayan bir eser, bir kaynak kitap!
Yüreğinize, elinize, kaleminize sağlık Fatma Arpalıklı, Muharrem Özdemir ve Neriman Saygılı!
İyi ki bu çalışmayı yaptınız.
İyi ki Kıbrıs’taki Türk Varoluş Savaşımı’nın ve Direnişi’nin simgelerinden bir olan Arpalık’ı kitaplaştırdınız.
İyi ki yayın hayatımıza böylesi güzel ve anlamlı bir eser kazandırdınız.
Sizleri içtenlikle, yürekten kutluyorum.
Bu çalışmanın başka çalışmalara da yol açmasını dilerim. Bunu umut da ediyorum.
İsmail BOZKURT
YAZARLARDAN…
1995 yılından bu yana Kıbrıs Türk basınının farklı kademesinde araştırmacı gazeteci olarak görev yapma şansı buldum. Bu süreçte, diğer basın mensupları gibi ben de ‘Kıbrıs sorunu’ kaynaklı haber, araştırma ve değerlendirme yazıları yazdım. Literatürde yer etmiş birçok önemli eserin çıkış noktasının, ada dışı üretimler olduğu, ada sınırlarındaki üretimlerde ise genellikle siyasi çerçeveden hareket edildiğini gördüm. Burada, tarihi yeniden yaratma ya da tarih yazma iddiasında olmamakla birlikte, göçüp giden nesillerin bizzat tanıklık ettiği süreçleri, doğrudan gelecek nesillere aktaracakları bir ortam yaratmayı, diğer yazar arkadaşlarımla birlikte görev bildim. Böylece geleceklerini inşa ederken, geçmişe dair sorulara alternatif yanıtlar arayan gençler için yeni bir kaynak doğmuş oldu.
Akan zaman ve yeni buluşlar insanları, toplumları, ülkeleri ve dünyayı değiştirip, dönüştürürken, savaş, kan ve göz yaşları 21’inci yüz yılda bile hala akmaya devam ediyor. Kıbrıslı Türkler de kimlik bulduğu bu toplumu oluştururken, savaş ve kıyımları en ağır şekilde tecrübe etmiştir. Bunu deneyimleyenler arasında, benim ailemin de aralarında bulunduğu ve kitabın kumanda merkezi olan, Arpalık köylüleri de bulunmaktadır. 1963-1974 döneminde adadaki diğer Türk köylerinde olduğu gibi Arpalık’ta da savaş ve akabinde göçler yaşanmış ancak bu olaylar etkin olarak daha çok Rumların kontrolündeki kitle iletişim araçları ve dış basın tarafından onların müsaade ettiği kadarıyla yer bulmuştur. O dönem henüz yeni kurulan Bayrak Radyosu, bazı sancak radyoları ve düzensiz yayımlanan gazeteler, kıt imkanlarla kişilerin birbirleri ile iletişim kurduğu bir platform olarak sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla o günkü medya metinlerinin, Kıbrıs Türkünün dışta bırakılarak, adadaki ortaklardan biri olduğu da unutularak ve genellikle Rum politikası üzerinden üretildiğini söylemek yanlış olmaz. Gelinen noktada, bugünün teknolojisiyle, O gün ‘gerçek yaşananların’ anlatıldığı bu kitap, zamanda yolculuk edilen evrenin kimlik bulmuş halidir.
Gazeteci-Araştırmacı Yazar Fatma ARPALIKLI
İnsan yaşamı bulunduğu mekanla, toprakla, doğayla anlam ifade eder. Doğduğu andan itibaren kazandığı deneyimler, hayatta kalmasına neden olan unsurlar ve kan bağı ile gönül bağı insanı vatanına, toprağına kenetleyen önemli etkenlerdir. O toprakların kokusu, yaşanmışlıklar, dostluklar insan hafızasından kolay kolay silinmez.
Fakat gün gelir bereketli toprakların çocukları eli kanlı terör örgütü EOKA’nın saldırılarıyla yitirir güzellikleri. Ömürlerini tükettikleri, umutlarını yeşerttikleri o güzel toprakları tek tek terketmek zorunda kalırlar. Kıbrıs Türkünün yaşamında önemli bir değere sahip Arpalık köyü de işte böyle bir yerdir. Yaşayanlar ve yaşatılanlar açısından da unutulmaz anılar ve acılar bölgesidir.
“Göçün Hikayesi Arpalık” belgeselinden yola çıkarak hazırlanan bu kitapla Arpalık köyünün ve köylülerinin hüzün ve acı dolu göç hikayesinin yanında, köylerindeki yaşam hikayelerini de bulacaksınız. Rum saldırılarıyla sona eren dostlukları, anıları ve göz yaşlarıyla terk edilmek zorunda kalınan vatan topraklarını, çocuklar için atalarını kaybettikleri, analar ve babalar için evlat acısının ömür boyu hiç silinmeyecek izlerini okuyacaksınız.
Onlar ne evlerini ne tarlalarını ne de ailelerini geride bırakmak istediler. Ama gözü dönmüş EOKA’cı Rumların göz koyduğu ve ellerinden almak istedikleri toprakları nedeniyle her şeylerini kaybetmek ve köylerini terketmek zorunda kaldılar. Bir daha dönememek acısıyla.
Hüzünlü bir göç hikayesi ve sosyo kültürel yaşam hikayesinin anlatısı olan bu çalışma, Kıbrıs Türkünün insana ve barışa bakış açısını göstermesi açısından da ayrı bir önem arz etmektedir.
Doç. Dr. Neriman SAYGILI
Tarihsel çalışmaları yürütürken yazılı tarih kadar önemli olan bir kaynakta hiç kuşkusuz ki dönem içerisinde olayları yaşayan canlı tanıkların aktardıklarıdır. Canlı tanıkların belgelerle örtüşen anlattıkları veya belgeleri yeniden yorumlamanıza yarayan özel anıları bilinmeyenlere ışık tutar. Kıbrıs’ta yakın tarihte yaşanan savaş ve Kıbrıs Türkü’nün vermiş olduğu Millî Mücadele anlatılırken canlı tanıkların aktarımları büyük önem arz etmektedir. Tarihi yorumlarken veya görsel işitsel medyada yer verirken yaşanan en büyük sıkıntı, yaşanan olayları dönemsel bazda değerlendirmeden uzaklaşıp günümüzdeki mevcut durum üzerinden değerlendirmeye kalkılmasıdır. Bu bakış açısı hem tarihsel süreç içerisinde yaşananların yanlış yorumlanmasına, hem de eksik kalan bölümlerin çarpıtılarak yeni nesle aktarılmasına sebep olmaktadır. Rum siyasilerin yakın tarihte yaşananları bir isyan gibi gösterme çabası ve çok yakın tarihlerde yaşanmasına rağmen Kıbrıs Sorununu 1974 yılına endeksleme çabası maalesef dünya genelinde de aynı algının oluşmasına sebep olmuştur. Hal böyle olunca yakın tarihte yaşanan ve Kıbrıs Türk Millî Mücadelesinde “Kanlı Noel Olayları” olarak yer alan 21 Aralık 1963 tarihinde yaşananlar görmezden gelinmektedir. Oysaki 21 Aralık 1963 tarihinde yaşananlar “Akritas Planı” diye bilinen ve Türkleri ada üzerinde soykırımdan geçirmek için tüm hazırlıkların yapıldığı bir askeri harekatın planıdır. Soykırım bölgesel anlamda gerçekleşmemiş olsa da acı dolu olaylar, toplu katliamlar ve 103 köyün yakılıp yıkılmasıyla birlikte büyük bir kültürel soykırım gerçekleşmiştir. Bunlardan sadece biri olan 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyü göçünü konu alan bu çalışmada yaşanan gerçeklerin yeniden değerlendirilmesine yardımcı olacağı kanaatindeyiz. Belgesel çalışmalarını 2020 yılının aralık ayında tamamlamış ve yayınlama imkânı bulmuştuk. Fakat detayların derinlemesine araştırılması gerektiğine inandık ve bu nedenle yeniden kısa belgesel çalışmaları yapıp yayınladık. Bu bağlamda elde edilen verileri yazılı kaynağa da dönüştürme kararı aldık. Bu kitabın hikayesi de bir göçün hikayesini konu alan belgesel çalışmasıyla birlikte başladı. Çekimler esnasında karşılaştığımız insanlarımızın heyecanını görsel olarak belgesellere aktarsak da kestiğimiz bölümlerden dolayı bir şeylerin eksik kaldığını hissederek kitap çalışmalarını yürütmeye karar verdik. Bu bağlamda tüm yapılan röportaj çekimlerini ve yaşanan göçle ilgili bilgi, belge ve fotoğrafları bir kitapta toplamaya karar verdik. Yapmış olduğumuz uzun soluklu ortak çalışmanın yansımasını da bu kitapta sizlerle buluşturduk. Ayrıca bu kitapta bir ilki gerçekleştirerek QR KOD ekledik. Mevcut QR kodu kullanarak okuyucularımıza “GцзьnHikayesiArpalık” ve “ArpalıktaAnılarımKaldı” Belgesellerimize ulaşma imkanı sağladık.
Kitapta sadece tarihsel süreci değil, özelde yaşanmışlıklara da yer vererek bugüne kadar duyulmayan, ya da eksik bilenleri de sizlere aktarmayı hedefledik. Kısacası bu kitapta sadece bir göçün hikayesini değil, “BirArpalıkYer”de ne kadar büyük bir yaşam hikayesi olduğunu, Kıbrıs Türkü’nün küçük bir köydeki yaşam hikayesini bulacaksınız.
Kitap çalışmasını yürütürken çözümlemeye katkı koyan yüksek lisans öğrencim Polen Akşit’e, kapak tasarımını ve çizimini yapan Tacan İbrahimoğlu’na, Doç. Dr. Sevilay Ulaş’a, bilgi birikimiyle kitabımızı inceleyerek katkı koyan İsmail Bozkurt’a, kitabı birlikte hazırladığımız Fatma Arpalıklı ve Doç.Dr. Neriman Saygılı’ya teşekkür ediyorum.
Kitabı, yaşanan olaylar neticesinde Arpalık Köyü’nde şehit olan soydaşlarımıza, hasta olmalarına rağmen bizlere röportaj veren ve kısa bir süre önce aramızdan ayrılan tüm değerlerimize atfediyorum.
Yaşananların unutulmaması, anıların tozlu raflarda yok olmaması adına yazmaya ve sizlerle buluşturmaya devam edeceğiz. İyi okumalar diliyorum…
Yrd. Doç. Dr. Muharrem ÖZDEMİR
GİRİŞ
Kıbrıs Adası yaşanan acıların izdüşümü ile dünyada “Sorunlarla” anılan bir kara parçası olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda ada üzerinde yüzyıllardır hazmedilemeyen Türk varlığını silmek için dünyanın gözleri önünde yaşanan katliamlara maalesef sessiz kalınmıştır. 1571 Yılında Adanın Osmanlı İmparatorluğu tarafından kiralanmasına ve ardından üç asrı aşkın hakimiyeti dünya devletlerinin Kıbrıs üzerinden gözlerini ayırmamasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim 1878 yılında Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının ardından Ada İngiltere’ye kiralanmıştır. Kiralama süreciyle birlikte Ada üzerinde millî kimliklerin daha fazla belirginleştiği ve ötekileştirmenin körüklendiği bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Rumların ENOSİS isteği Türklerin de hâliyle kendilerini koruma ve Anavatanlarına bağlılıklarını arttırmada büyük etken olmuştur. 1914 Yılında İngiltere’nin Adayı tek taraflı ilhak kararı Kıbrıs Türkü için yeni bir süreci de beraberinde getirmiş, zorlu mücadele yılları ve varlığını koruma süreci yaşanmaya başlamıştır. 1923 Yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması ile birlikte İngiltere’nin ilhak kararını tanımış ve Ada üzerindeki 1914 yılındaki işgal resmiyete dönüşerek Kıbrıs İngiliz toprağı olmuştur[1 - Yaşanan bu olayla ilgili 12 Aralık 2020 tarihinde yapmış olduğumuz Mülakatta Orbay Deliceırmak özel bir anısını aktarmaktadır. Deliceırmak’a göre; “Lozan Antlaşması için İsmet Paşa masaya oturduğunda Kıbrıs’ı İngillizlerden istedi. İngilizlerse, “Orada yaşayan Türklerde Rumlarda sizi istemiyor. Nasıl oradaki toprakları isteyebilirsiniz? Bakın size istemedikleri, İngiliz hakimiyeti altında kalmak istediklerine dair hem Rum hemde Türk muhtarlarının imzası var” deyince İsmet Paşa maalesef Kıbrıs konusunda ne kadar diretse de Kıbrıs’ı geri alamamıştır. Olayın gerçek yüzünü ise çok sonraları örnemişler-dir. İngilizler Rumları ve Türkleri oyuna getirerek muhtarlardan bu imzayı almıştır. Rumlar Anavatanlarına bağlanmayı yani ENOSİS’i istediklerinde; ‘Ya Türklere yada bize bağlı kalacaksınız. Bizi istemezseniz Türkler Adayı yeniden alacak’ demişlerdir. Geri Anavatanlarına adanın iade edilmesini isteyen Türklere ise; ‘Ya bize bağlı kalacaksınız. Yada Yunanistan Adayı istiyor alcak’ diyerek her iki toplumun da muhtarlarından Ada’nın İngiltere’ye verilmesi konusunda imza almıştır. Bunu da İsmet İnönü’nün en yakın arkadaşı Kazım Karabekir’e anlattığını bizzat ben yakınlarından duydum.” demektedir.]. Yaşanan süreçle birlikte İngiltere, Rum ve Türk toplumunu Anavatanlarına bağlı kalmalarından ziyade kendi toprakları üzerinde yaşayan ayrı bir toplum yaratma dürtüsü ile hareket etmiş ve toplumların anavatanları ile bağlarını koparmaya gitmiştir. 1931 İsyanı ile birlikte Millî olan her şey İngiltere tarafından yasaklanmış, her iki toplum da dinsel ayrım üzerinden Hristiyan ve Müslüman tebaa olarak görülmeye başlanmıştır. Kıbrıs Türkü bu zorlu süreci de yine kendi içerisinde öğretmenler aracılığı ile aşmayı başarmış, Millî duygular ve Anavatan’a bağlılığı pekiştirecek şekilde öğrenciler yetiştirilmeye devam edilmiştir.
1950’li yıllar Rumların ENOSİS isteklerinin yansımasının olduğu, 1 Nisan 1955 yılında ise bu bağlamda EOKA terör örgütünün terör faaliyetlerine başladığı yıl olmuştur. 1955-1960 yılları arasında İngilizler ile birlikte Türkler de katledilmeye başlanmış, sürece Volkan, Karaçete ve 9 Eylül gibi savunma amaçlı kurdukları örgütlerle dur demeye çalışan Kıbrıs Türkü, Kasım 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nı kurarak tüm direniş gruplarını bir çatı altında toplamış, süreç içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği sağlanarak 1 Ağustos 1958 tarihinden başlayarak yeniden yapılanma gerçekleşmiştir. TMT hem Kıbrıs Türkü’nün umudu olmuş hem de EOKA’cı Rumların saldırılarına karşı Kıbrıs Türkü’nü korumuştur (savunmuştur).
1960 yılı ile birlikte Ada üzerinde Rum ve Türk Toplumunun siyasi eşitliğine dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kurularak ada üzerindeki İngiliz egemenliği iki topluma devredilmiştir. Ortak cumhuriyette devlet başkanı Rum Lider Makarios yardımcısı ise Türk Lider Dr. Fazıl Küçük olmuştur. Ortak cumhuriyet Rum siyasilerin Türklerle ortak ve eşit egemenliği paylaşmaya razı olmaması ve anayasanın tanıdığı hakları Türklere fazla olarak görmelerinden dolayı 21 Aralık 1963 tarihinde yıkılmıştır. Kanlı Noel olayları olarak bilinen ve iki Kıbrıs Türkü’nün şehit edilmesiyle patlak veren olayların ardından ada üzerindeki resmi devlet kurumlarından Kıbrıs Türkü silah zoruyla ve çatışmalar nedeniyle uzaklaştırılmıştır. Yaşanan olayları o günün gözüyle değerlendiren ve aktaran Dr. Fazıl Küçük’ün eşi Süheyla Küçük; “Çok yakın akrabam olayların ardından 23 Aralık 1963 tarihinde Kaymaklı’yı işgal eden Nikos Sampson tarafından esir alınarak Güney Kıbrıs’ta bulunan Cikkko Manastırı’na götürülmüştür. Onların anlattıklarına göre kilisenin etrafında dozerlerle kazı yapıldığı ve orada bulunan Kıbrıs Türkü’nü katlederek oraya gömecekleri, Türk uçaklarının ihtar uçuşu yapmasıyla bu emellerinden vazgeçtikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Dr. Fazıl Küçük de o gece gözüne hiç uyku girmeden sürekli yaşananları takip etti. Makarios’la Baf Kapısı Polis İstasyonunda görüştü. Fakat buna rağmen zaman kazanıp tekrar Türklere saldırı düzenleyip bizim insanlarımızı esir aldılar. Makarios 21 Aralıktan 25 Aralığa kadar Dr. Küçük’le hiçbir şekilde görüşmedi. Katliamlar devam etti ve insanlarımız evlerini terk etmek, Hamitköy’e göçmek zorunda kaldı. Ne zaman ki 25 Aralık’ta Türk uçakları ihtar uçuşu yaparak Lefkoşa’nın üzerinde alçaktan uçtu, Makarios Dr. Küçük’ü arayarak görüşmeyi kabul etti. Esir alınan insanlarımızda böylece kurtulmuş oldu[2 - Dr. Fazıl Küçük’ün eşi Süheyla Küçük’le 12 Kasım 2014 tarihinde yapılan Ropörtaj.].” demektedir. Yaşanan süreç Kıbrıs Türkü’nün sadece ortak cumhuriyetten sökülüp atılmasını değil, aynı zamanda 103 köyünü de terk etmek zorunda kalmasını ve çeşitli yerlerde insanlık dışı muameleye tutuldukları kantonlarda yaşam sürmesini beraberinde getirmiştir. Köylerini terk eden Kıbrıs Türkü daha güvenli bir yaşam için gittikleri bölgelerde ya ahırların evlere çevrilmesiyle bir odada topluca yaşam sürmüş, ya da Türk Kızılayı’nın göndermiş olduğu çadırlarda hayatlarını idame ettirmek zorunda kalmıştır.
1963-1974 yılları arasında 11 yıl boyunca devam eden baskı, zulüm ve katliamlarda Kıbrıs Türkü hem can ve mal güvenliğini kaybetmiş hem de soykırım yaşamıştır. Bu soykırım sadece can kaybı değil, kültürel kayıpları da beraberinde getirmiştir. Kıbrıslı Türkler, yaşam sürdükleri 103 köyü terk etmek zorunda bırakılmalarının ardından boş kalan köyler yağmalanmış, evler yıkılmış tüm bu yaşananlarsa Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan Ortega Raporu’na yansımasına rağmen, uluslararası arenada tozlu raflara kaldırılmıştır. Kıbrıs’ta yaşananlar, garantör ülke olarak adada asker bulunduran İngiliz Askerleri tarafından kayıt altına alınmasına rağmen, yaşanan kıyımın 59’uncu yılında, Kıbrıs Türkünü yok etme planı varlığını hâlâ korumaktadır.
15 Temmuz 1974 Tarihinde Nikos Sampson idaresinde yapılan darbe ile Kıbrıs’ta Makarios yönetimi sonra ermiş, Makarios yanlıları katledilmeye başlanmıştır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti garantörlük hakkını kullanarak Yunan Cunta İdaresinin gölgesinde gerçekleşen 15 Temmuz 1974 askerî darbeye son vermiş, iki kesimli iki ayrı devletin hayat bulduğu bugünkü yapıya kavuşulmuştur. Yarım asrı aşkın süren çözüme yönelik görüşme süreci 2017 yılında yaşanan Crans Montana sürecinin çökmesiyle federasyon denemelerinin de ortadan kalktığı yeni bir süreci beraberinde getirmiştir. Nitekim buna yönelik 2020 yılında KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ortak düşüncelerinin iki ayrı eşit egemen devletle yola devam etmek olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde yeni başlayacak bir görüşme sürecinin de ayrılık sürecinin konuşulacağı, iki ayrı devlet formülünün hayat bulacağı bir süreci beraberinde getireceği görülmektedir.
Tüm bu yaşananlar ışığında yeni kurulacak bir yapının yaşam bulması hiç kuşkusuz ki geçmişle yüzleşmekten ve tarihte yaşananları iyi bilerek emin adımlarla geleceği planlamaktan geçmektedir. Yapılan bu çalışmada yarı yapılandırılmış ropörtaj tekniği ile canlı tanıkların anıları kayıt altına alınmış, dönemsel olaylar ve o dönemde olayı yaşayanların anlatımıyla gerçekler kitaba aktarılmıştır. Sürecin iyi anlaşılması bağlamında yeri geldiğinde tarihsel bilgilerle desteklenerek röportajlar aktarılmıştır. Çalışmada, Osmanlı’dan günümüze Kıbrıs’ta yaşanan olaylara tarihsel olarak değinilse de Arapalık Köyü’ndeki Kıbrıs Türkü’nün yaşam hikayelerinin analiz edilmesiyle sınırlandırılmıştır. Çalışmada sırasıyla Köyün tarihçesi, 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyü’ne saldırı düzenleyen EOKA’cı Rumların yaptıkları ve olayları yaşayan canlı tanıkların anlattıkları aktarılacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
ARPALIK KÖYÜ’NÜN TARİHÇESİ
Kıbrıs’ta 1963’te başlayan çatışmalar, adada yaşayan Türk ve Rum toplumlarının, hatta azınlıkların yaşamını derinden etkilemiş, yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, binlerce kişinin göç etmesine neden olmuştur. 1963’de iki toplumlu çatışmalar, can ve mal güvenliğini tehdit ettiğinden, zorunlu göçler yaşanmıştır. 1974’de gerçekleştirilen Barış Harekâtı’nın sonucunda, ada resmen ikiye bölünmüş, Türkler Kuzey’e, Rumlar ise Güney’e yerleşmiştir. Böylece aralarında Arpalık (Agios Sozemonos) köylülerinin de bulunduğu yüzlerce Kıbrıs Türkü, yeni bir hayata doğru yol almıştır. Tarihsel arka plana bakıldığındaysa, iki toplum arasındaki bu değiş-tokuş, Hristiyan Rumlar ile Müslüman Türkler arasındaki etnik duruma dayandırılmaktadır. Yakın geçmiş ve içerisinde bulunduğumuz yüz yılda, bu sürece bir de isim konularak, uluslararası kamuoyunda ve Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği nezdinde ‘Kıbrıs Sorunu’ olarak tescil edilmiştir. Kıbrıslı Türkler, 1963 yılında başlayan ve 1974 yılında Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı ile sonlanan kanlı çatışmaların acısını, kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) devleti ile silmeye çalışmıştır. Bu kitap, kamusal anlamda 6-7 Şubat 1964 tarihindeki Arpalık olaylarından nasibini alan köylülerin yaşam öyküsü olsa da özelde bir kimlik arayışına yolculuktur.
Literatür taraması yapıldığında, Kıbrıs’ta Türk-Rum ‘kanlı’ çatışmalarına dair yüzlerce çalışma bulunmasına karşın, Güney Kıbrıs’ta kalan Türk köyü Arpalık ile ilgili oldukça sınırlı ve daha çok Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin politikasıyla bağlantılı kaynaklar yer almaktadır. KKTC’de ise, her yıl 6 Şubat’ta, Lefkoşa’daki Tekke Bahçesi’nde Arpalık şehitleri için resmi anma töreni düzenlenerek, acılar hafifletilmeye çalışılmaktadır. Bu kitapla, ülkede, Arpalık köylüleri özelinde neredeyse benzeri olmayan yazılı bir kaynak, gelecek nesillere armağan edilmiş olacaktır. Arpalık’tan 58 yıl önce bedenen göçen son nesiller, yaşamlarının geriye kalan kısmını, bugünkü ‘hayalet köylerine’ özlem duyarak geçirmektedirler. Dahası, köyün, 1964 yılında yaşanan çatışmalar sonrası yok olmaya terk edilerek, sosyal yaşamın son bulması, o günü aydınlatma adına köy sakinleriyle yapılan görüşmelerin değerini artırmıştır. Kitapta, Arpalık köylülerinin demografik özelliklerinden, köyün adadaki önemine, yaşanan çatışmaların bir sonuç olarak Kıbrıs’taki otoriteleri nasıl harekete geçirdiğine. Arpalık köylüleri açısından ‘yerinden olma’ ve ‘bir yere ait olmanın’ nasıl kavramsallaştırıldığına, savaş sonrası yaşamda Arpalıklılar’ın gündelik yaşam pratiklerinin nasıl değiştiğine tanık olacaksınız. Bu nedenle bu çalışmayla bir yakın tarihte kurulan Genç KKTC’ye rağmen, Kıbrıs Türk toplumunda silinmeyen yaralar bırakan olayların tanıkları aracılığıyla topluma etik değerler çerçevesinde bir kaynak bırakmak, bu toplumun bireyleri yazarlar olarak vicdani bir görev olarak kabul ettik. Bu çalışmayı yürütürken kaynak bilgiler ve röportajlardan faydalanarak kitaba aktarımda bulunduk.
İki toplumun köye yaklaşımı kaynaklar ışığında analiz edildiğinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kaynaklarında Arpalık köyüyle ilgili bilgiler 6 Şubat 1964’de uğradığı Rum baskını sonrası evlerini terk eden Türk göçmenler ve her yıl şehitler için düzenlenen anma törenleriyle sınırlı olduğu görülmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kaynaklarında ise, ‘Ayios Sozomenos’ olarak anılan köy, yüksek bir Hristiyanlık tarihi bilinci ve doğal zenginlikleriyle kurgulanmaktadır. Ayrıca, silahlı saldırıya katılıp, çatışmada hayatını kaybeden Dalili Rum genç, kahraman ilan edilip anıtı da Arpalık köyünün yakınlarına dikilmiş ve komşu köy Dali’deki okula da adı verilmiştir. Buna karşın söz konusu çatışmada, Arpalık köylülerinden, “İsyancı Türkler” olarak söz edilmektedir.
Arpalık’ın Tarihi Önemi ve Göçe Giden Yol
Genel anlamıyla bakıldığında, köyün adı Türkçe’de Arpalık (arpa tarlası), Rumca’da Ayios Sozomenos (Aziz Kurtarıcı) olarak geçmektedir. Köyün tarihi derinliklerine gidildiğinde, bu isimlerin seçilip kullanılmasında daha derin anlamlar yatmaktadır. Kıbrıs adasında yüz yıllar boyunca birçok uygarlıklar hâkimiyet sürmüş, adanın kültürel mirasını zenginleştirmişlerdir. Türkçe’de “Aziz Kurtarıcı” anlamı taşıyan Ayios Sozoemonos’un, Hristiyanlık dinini yaymak için adaya gelen azizlerden birisi olduğu tahmin edilmektedir. Arpalık köyünü doğrudan konu alan ne KKTC ne de Rum Yönetimi’nde yeterli sayıda yazılı kaynak bulunmaktadır. Dolayısıyla, köyde 600 yılı aşkın var olan tarihi yapılar da sürece önemli ip uçları vermektedir. “Yerleşimin tarihi, onu çevreleyen fosiller ve jeolojik oluşumların gösterdiği gibi Pleistosen’e (iki milyon yıl önceye) dayanmaktadır” (Andri, 2014). Milattan Önce iki bin yılına denk gelen Orta Tunç çağında, düşman istilalarından korunmak için ‘Kıbrıs’ın ortası’ olarak tarif edilen Hagios Sozomenos adlı bir yerde kale inşa edildiğinden söz etmektedir (Gürgen, 2017, s.15). Gözlemlerde, Arpalık köyünü işaret eden böyle bir yapıya rastlanılmamıştır. Tunç Çağı’ndan kalan eserlerin hâlâ gün yüzüne çıkmadığı ve arkeolojik çalışmaların sürmesi gerektiği ise, birçok kaynakta not edilmiştir. 4’üncü yüz yılda, Filistin Hristiyanlarının Kıbrıs’a sürüldüğü belirtilmekte olup, bu konu yazarlarından Sozomenus adlı tarihçiden söz edilmektedir (Kaçar, 2017, s.71). Nesim’in dayandığı 1913 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki bilgilerde, tarih yazarı Salminius Hermias Sozomenus (c. 400 – c. 450); “Hristiyanlığın yayılmasına yaptığı hizmetler nedeniyle “Ayos” (Aziz) unvanı ile anılır olmuş, adına kiliseler kurulmuştur” (2012,s.56). Köyün üst kısmında, dağın içerisinde, 8’inci yüz yıldan kaldığına inanılan mağaranın duvarlarında ise hem çeşitli yazılar hem de freskler bulunmaktadır. Bu Freskler Bizans döneminde adaya Hristiyanlığı yaymak için haçlı sefer düzenleyen St.(Ayios-Aziz) Barnabas’ın Bazilikası’ndaki fresklerle ilişkilendirilmektedir. Papadopoulos’a göre bu objeler, köydeki Müslüman nüfusun geçmişinin, Hıristiyanlığa dayandığını göstermektedir (Papadopoulos’dan aktaran, Kaoullas, 2020). Köy içerisinde ayrıca Bizanslılar tarafından 12’nci yüzyıldan kaldığı sanılan bir de tapınak mevcuttur. Arpalık köyünde15’inci yüz yıla gelindiğinde, Kıbrıs’ın ilk kraliçesi Katerina Kornaro’nun izine St. Mamandos (Ayos Mamas/ Aziz Mama) tapınağında rastlanmıştır.
Resim: Katerina Kornaro
“En etkileyici yapılardan biri, bitmemiş bırakıldığı için geriye dönük Lüzinyan tarzında, görkemli kemerleri ile 16. yüzyıldan kalma yıkık Gotik Ayios Mamas kilisesidir” (Economidou, 2017, 22 Temmuz). “Kayıtlara göre Kıbrıs Kraliçesi Catherine Cornaro köyü ziyaret etti ve Ayios Mamas kilisesini inşa etti” (Konstantinou, 2020, 7 Kasım). Bazı kayıtlarda şapel olarak geçen yapı, gotik özellikler taşımaktadır. Cornaro’nun ayrıca, köyde bir mağarayı oydurtarak içerisine sığınak kurduğunu ve bu sığınağa, bölgeye akın ettiği sırada öldürtülen Aziz’inin mezarını yerleştirdiği, köyün adının bu Aziz ile ilişkili olabileceği de düşünülmektedir. Yunan kayıtlarında Katherine Kornaro’nun Yunan kanından geldiği için yerli halkın popülaritesini kazandığından ve Yunanca konuştuğundan da söz edilmektedir (Grivaud, 2011). Kornaro, Kıbrıs’ta 300 yıllık (1192-1489) Luzinyan döneminin son hükümranıdır ve ada bu dönemden sonra Venediklilerin yönetimine geçmiştir. Arpalık köyündeki tarihi eserlere bundan sonra Osmanlı’nın hükümranlığı döneminde rastlanmaktadır. “Köydeki cami ve okul, köyün eski mezarlığı üzerine yapılmıştır.
Resim: Güney Kıbrıs Sınırlarında Kalan Arpalık Köyünün Camisi Bugün Neredeyse Yerle Bir Olmuştur.
Hemen okulun ve caminin arkasında Osmanlı zamanından kalma “şehit mezarları” olduğu söylenen mezarlar vardı. Bunlar Kıbrıs’ın fethine katılmışlardı. Mezar taşları, sert badem taşından oyulmuş ve kavuk şeklinde idi” (E. Arpalıklı’dan aktaran, Nesim, 2021,s.52). Kıbrıs Vakıflar İdaresi’nin kayıtlarında da Güney Kıbrıs’ta Osmanlı döneminden kalma camiler arasında, köydeki ibadethane, Arpalık Camii olarak geçmektedir. 1898 yılında Cami-i Şerif Vakfına ait olan ve vakfın malvarlıklarını kaybetmesi nedeniyle, tamir masraflarının karşılanamadığı belirtilen camii günümüzde tamamen yıkılmıştır(http://www.evkaf.org/22.02.2022).
Resim: Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Arpalık Köyünün İleri Gelenleri[3 - Soldan ikinci, Kahveci Haşim Ağa (1932’de öldü), Zehra Hanım ile evli olup, çocukları olmadığından, ikiz kız kardeşi Hatice Mulla Hüseyin’in (eşi Ahmet Yorgancı’dan olan) tek kızı Şifa’yı beslemişti. Zamanın meşhur polislerinden Mustafa Mehmet Onbaşı (dayısı Mehmet Manavuracı’nın oğlu) ile evlenen Şifa Hanım (1896-1956)’ın ise Mehmet (Andız), Ahmet Nidai Özan ve Zehra (ANNEM) adında üç çocuğu olmuştu. (Haşim Ağa’nın diğer kardeşleri Hasan ve (Büyük) Ahmet idi.) (Cavit, A. Der. 2022). Büyük Ahmet, Arpalık’ta var olmuş en geniş aileler olan Arpalıklılar ve Büyükoğluları’nın atasıdır.]. Bu Resim, Tarihi Açıdan Ulaşılabilen En Eski Görsel Olarak Bilinmektedir.
Köyün adının bu dönemde değiştirilmesi, kimine göre efsane kimine göre gerçek öyküye dayanmaktadır. Köylülerin atalarından duyduklarının aktarılmasından yola çıkarak, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi sırasında görev yapan ve ödüllendirilmek istenen bir kumandanına, Hristiyan adı taşıdığı için kimsenin talip olmadığı Arpalık (Ayios Sozomenos) köyü, borazancının borusunun duyulduğu yere kadar verilmiştir. “Bu komutana tımar olarak verilen ve bölgeye yerleşen askerler bu araziyi ve aileleri eker-biçer onda birini de öşür olarak devlete verirlermiş. Böylece bu topraklar, askerlerin atlarının bakım yeri ve arpa yetiştirilen yer olduğu için adı da ‘Arpalık’ olmuş” (Nesim, 2021, s.55).
“Tımar, Anadolu Selçuklularında ve Osmanlı’da belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere verilen yıllık geliri 3000-20000 akçe olan anlamına gelen topraktır” (Erciyas, 2011,s.438). İngiliz Sömürgesinin ada yönetimini ele geçirmesiyle birlikte, 1882’den 1958’e kadar ise köy, Hristiyan döneminde anıldığı şekliyle Ayios Sozemonos olarak kullanılmıştır. Kıbrıs’ta toplumsal çatışma sonucu yerinden edilenlerin göç haritasını çizen Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü (Peace Research Institute Oslo (PRIO)’nün Kıbrıs’taki merkezi, Ayios Sozomenos (Aziz Sozomenos)’un adının, İngiliz Sömürge İdaresi’nin son döneminde 1958’de Kıbrıslı Türker’in Arpalık olarak değiştirmesine izin verdiğinden söz etmektedir.
Resim: 27 Kasım 1959’da Yayımlanan Nacak Gazetesi’nin 3’üncü Sayfasında Yer Alan Haberde, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun Gerçekleştirdiği Toplantısında, Köy İsimlerinin Son Hâli Yer Almaktadır.
İngiltere’nin egemenliğinden kurtulup, adayı Yunanistan’a bağlamak (Enosis) için Rumların 1 Nisan 1955 tarihinde EOKA aracılığıyla Ada genelinde terör saldırılarına başlaması ve ardından Enosis’e karşı çıkan Türkleri de hedef almasıyla birlikte İngilizlerin Türkler üzerindeki baskısını azalttığı dönem olarak görülmektedir. Kıbrıslı Türkler de kendilerini savunmak için kurdukları Volkan, Kara Çete ve 9 Eylül isimli yer altı teşkilatlarının ardından Kasım 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’yi kurarak tüm direniş gruplarını bir çatı altında toplamış, süreç içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği sağlanarak 1 Ağustos 1958 tarihinden başlayarak yeniden yapılanma gerçekleşmiştir. Kurulan TMT, Rumların terör örgütü olan EOKA’nın her türlü saldırılarına karşı Kıbrıs Türkü’nü korumuştur. Yapılan uluslararası antlaşmaların devamında 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş Kıbrıs Türkü’de ortak cumhuriyetin siyasi olarak eşit statüye sahip iki toplumdan birisi olarak yerini almıştır.
Resim: Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalar İmzalanırken (11 Şubat 1959, Zürih).
Kurulan ortak cumhuriyetin ömrü uzun olmamış, Rum-Yunan ikilisinin anayasada yer alan ve Kıbrıs Türkü’ne Rumlarla eşit siyasi haklar sunan 13 maddelik değişiklik isteğini iletecektir. Değişikliği istenen 13 madde Kıbrıs Türkü’ne ortak cumhuriyette anayasayla tanımlanan eşit iki halk statüsünü ortadan kaldırmasını ve azınlık haklarının önerilmesini içerdiği için Kıbrıs Türk Liderliği ve Garantör Ülke Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul görmemiştir. Kıbrıs Türk Liderliği tarafından uygun görülmemesi nedeniyle Kıbrıs Türkü’ne yönelik saldırılara ve toplu katliama dönüşmüştür. Kıbrıs’ta 1963’te başlayan olaylar, adada yaşayan Türk ve Rum toplumlarının, hatta azınlıkların yaşamını derinden etkilemiş, yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, binlerce kişinin göç etmesine neden olmuştur. 1963’de iki toplum arasındaki çatışmalar can ve mal güvenliğini tehdit ettiğinden, zorunlu göçler yaşanmıştır. Ardından 1963 Aralığında çizilen yeşil hatla birlikte Türkler ve Rumlar kısmi olarak birbirinden ayrılmaya başlamıştır. Yaşanan olaylar neticesinde Kıbrıs Türkü 103 köyü boşaltmak zorunda kalmış, bu göçlerden birisi de Arpalık Köyünde yaşanmıştır.
20 Temmuz 1974 ve 14 Ağustos 1974 tarihlerinde gerçekleştirilen Barış Harekatı’nın sonucunda, ada ikiye bölünmüş, Türkler Kuzey’de, Rumlar ise Güney’de konuşlandırılmıştır. Böylece aralarında Arpalık (Ayios Sozemonos) köyünden ayrılanların da bulunduğu yüzlerce Kıbrıs Türkü, yeni toplumsal düzende göçü ikinci kez yaşamıştır. Tarihsel olarak bakıldığında, Kıbrıs’ta meydana gelen olaylar genellikle Hristiyan Rumlar ile Müslüman Türkler arasındaki etnik duruma ve Rumların Enosis isteğine dayandırılmaktadır. Günümüzdeyse bu sorun, uluslararası kamuoyunda, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların nezdinde “Kıbrıs Sorunu” olarak anılmaktadır. Kıbrıslı Türkler açısından ise, savaşın izlerini sileceği beklentisiyle, “yeni devletin temelleri” olarak görülmüştür.
Arpalık Köyünün Genel Durumu
Köyün tarihsel süreci ve coğrafi konumu nedeniyle önemini Nesim; “Kıbrıs’ta İngiliz idaresi döneminde, “1882 tarihli Kitchener Haritası’nın 10-2 No’lu paftasında Ay Sozomenos köyünü, dağını, Yayla deresini ve su kanallarını görüyoruz. Köyün adı üzerinde, Türk ve Rum köylerini gösteren hilal işareti var, haç işareti yoktur” (Nesim 2012,s.56) diye aktarmaktadır.
Resimler: Kıbrıs’ta Osmanlı Hükümranlığının İngiliz Sömürge İdaresine Geçiş Sürecinde Türk Mezarlığı Bulunan Bölgeler.
Arpalık köyü Kıbrıs adasında ‘Gelin Panayırı’ ile ün salmıştır. Geleneksel olarak Kıbrıslı Rumlar tarafından Kasım ayında düzenlenen panayıra, “Niffi” de denmekteydi. “Yani “gelin panayırı”, yerli Rumların panayırı idi. Adak yakıp da adakları kabul edilip koca bulan ciraların (Rum kadınların), bir sene sonra panayır günü toplu olarak Lefkoşa metropoliti tarafından nikâhları kıyılırdı” (E.Arpalıklı’dan alıntılayan, Nesim, 2021,s.55). Arpalık köylülerinin anlatılarında panayır olarak geçen etkinlikte, o yıl Kıbrıs’ın her yerinde evlenen Rum çiftlerin de tören kıyafetleriyle köye gidip, Ayos dedikleri mağaradaki ibadethanede mum yaktıkları yer almaktadır. Bu geleneğin bugün bile devam ettirildiği bilinmektedir. Rum Başpiskoposlarından Trimythountos Grigorios’nun anlatımına göre, 1912’de bu mağara İngiliz sömürge zamanında mahkeme kararı ile köyde yaşayan azınlık Rumlara ait olarak kayıtlara geçirilmiştir (Vasilaki, 2017). Arpalık’ta yaşayan Türkler de panayırın en büyük özelliğinin, yıl içinde evlenen tüm çiftlerin, gelinlik ve damatlıklarıyla köye gelmesi, kendilerinin ise köyde ürettikleri çeşitli ürünlerini panayırda sattıklarından söz etmektedir.
Resim: Bir Grup Arpalık Köylüsü, Eğlenirken.
Köydeki yaşama dair konuşan Potamia (Bodamya-Dereliköy)’ün eski Belediye Başkanı Antonis Michael’e göre; “İşçiler vardı. Hayvanların ihtiyaçları olan alet edevatı yapan kişilerdi. Ve birçok şeyi yapabilen becerikli insanları vardı. Lefkoşa’dan ve civar köylerden sipariş için bu köye gelinmekteydi” (Vasilaki, 2017). Köylülerin özellikleri, genellikle ziraat ve hayvancılıkla uğraşan; kadın erkek oranının dengeli olduğu bir nüfusa sahip; müzik, eğlence, yeme- içmeyi seven, imece usulü yardımlaşma duygusu yüksek, çalışkan, sevdiklerine karşı çok korumacı, toprak sahibi, cesur insanlar olarak sıralanmaktadır.
Köyde eğitime büyük önem verilmekteydi. İlkokul seviyesinde bir Türk bir de Rum okulu bulunmaktaydı. Rum nüfusun azlığı ve okul çağı çocuk sayısının sınıf açtırmakta yetersizliği nedeniyle, Rum çocukların Türk çocuklarla birlikte bir dönem Türk okuluna da gittiği belirtilmektedir.
Adanın başkenti Lefkoşa merkez alındığında, Arpalık köyü, kentin Güney’inden 11 Mil uzağında, haritada ise adanın tam ortasında yer almaktadır. Güney’de Lefkoşa-Larnaka anayolu üzerinden ulaşım sağlanan köyün, en yakın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırı, 5 kilometre mesafeyle, Akıncılar’dır.
Yapılan röportajlardan elde edilen bilgiler ışığında Rumların köyde nüfus olarak azınlıkta ve yaşlı birkaç aileden oluştuğu, onlarında 6-7 Şubat 1964 tarihinde yaşanan çatışmalarda Türkler tarafından korunarak İngiliz Askerlerine teslim edildiği bilinmektedir.
6 Şubat 1964 Tarihinde Yaşanan Çatışmanın Ardından Arpalık Köyü
6 Şubat 1964’de yaşanan çatışmaların ardından, köydeki kerpiçten yapılan evlerin tümü de neredeyse yerle bir olmuş hâldedir. Keriman-Hüseyin Arpalıklı çiftine ait, tek kat, betonarme olarak inşa edilen ve yıkılmayan tek ev ise, konumu itibarıyle 1964’den sonra Rum Millî Muhafız Ordusu tarafından ikinci kat eklenerek, askerî mevzi olarak kullanılmıştır. Evin duvarlarında hala 6 Şubat gününden kalan kurşun izleri ve Rumca yazılar mevcuttur.
Resim: Keriman Arpalıklı, Yıllar Sonra Köyünü ve Evini Torunu ile Ziyaret Ediyor.
Köy, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası, adanın ikiye bölünmesinin ardından, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sınırları içerisinde kalmıştır. 600 yıl önceye tarihlendirilen Hristiyanlıkla ilgili dinî yapıların ise, kerpiç evlere inat ayakta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından koruma alanı içinde olması dikkat çekmektedir.
Arpalık köyü ile ilgili Rumlar tarafından yapılan genel yorumlar incelendiğinde;
“Bölge ezici bir nostalji duygusu ve terk edilmiş bir yerin eşsiz mistik enerji hissini uyandırır niteliktedir. İnsanlar bir zamanlar orada yaşıyordu. Kerpiçten yapılmış evler, gerçekte olduklarından çok daha eski görünerek, bakım yapılmadan yavaş yavaş soldu” (Economidou, 2017, 22 Temmuz).
“Arpalık – Sessizliğin dinlenmenize izin vermediği yer…” (Konstantinou, 2000, 7 Kasım). Köyün yokoluşluğu, ‘ıssız, virane, harabe, hayalet, lanet’ gibi kavramlarla anlatılmaktadır.
Köyün civarında bulunan tarımsal araziler ile su kaynakları ve çakıl madenindeki doğal zenginlikler, bugün Rum hükümetinin gözetiminde, bölgedeki Rumlar ve hükümetten izin almış şirketlerce çalıştırılmaktadır. Güney Kıbrıs’ta hükümetin çalışmalarının yanı sıra, bazı üniversitelerin özellikle mimari yapılar ve yer altı su kaynakları gibi maden araştırmalarında akademik inceleme yapmak için Arpalık köyünü mekan olarak seçtiği, burada sergi gibi aktiviteler gerçekleştirdiği, ayrıca sosyal etkinlik olarak bisiklet turları ve konserler düzenlendiği de yapılan araştırmada görülmüştür.
Resim: Cehennemin Sınırında, Psychedelic Stoner Rock (Heavy Metal) Festivali (Economidou, 2017, 22 Temmuz).
Resim: Atıl Durumda Bırakılan Arpalık (Ayios Sozomenos) Köyünde 25 Eylül 2015’de Gerçekleştirilen Kıbrıs Rallisi’nin Eleme Yarışından Bir Görüntü.
Kıbrıs’ın Güney’inde bulunan ve Türkler tarafından terk edilen 70 yerleşimden biri olan Arpalık köyü ile ilgli araştırtma yapan Atina Mimarlık Mühendislik Okulu NTUA Öğrencisi Andri’nin çalışmasında, köyün tarihi ve korunan anıtları, doğal çevresi, Lefkoşa’ya kolay ulaşımı, coğrafik durumu nedeniyle önemli olduğu vurgulanmaktadır (Andri, 2014).
Kıbrıs görüşmeleri kapsamında, alınan siyasi kararla sınır kapılarının Nisan 2003 tarihinde geçişlere karşılıklı olarak açılması, Arpalık köylülerinin, 39 yıl aradan sonra köye ilk kez adım atmalarına vesile olmuştur.
Resim: Arpalık Köyüne Genç Kuşaklarla Gerçekleştirilen Ziyaret (2015).
Kapıların açılma sürecini ve yaşananları Cahit; “…kapıların birdenbire açılması, her iki toplum için yepyeni dinamik, etnik temasların başlamasına… her iki toplum insanının ötekini yeniden tanımasına vesile oldu” (2009, s.455) diye aktarmaktadır.
Köye gerçekleştirilen ziyaretlerde ilk göze çarpan, Rumların yerleşim merkezinin civarında, başta kuru ziraat olmak üzere çeşitli tarımsal faaliyetler gerçekleştirildiğidir. Arpalık köyüne komşu Dali, Bodamya ve Yeri’den gelen Rum çiftçilerin, bölgedeki su kuyularını mütemadiyen kullandığı bölgede yapılan ziyaretlerden ve çobanlardan alınan bilgiyle tespit edilmiştir.
Resim: Arpalık Köyü Sınırındaki Sürülü Tarlalar ve Sulama Sistemi.
Arpalık köyünün “Konumunun özelliğini, benzersizliğini dere yatakları ve uzun uzun gözün alabildiği vadisiyle bakir doğası tamamlamaktadır… Dere yatakları ve yamaçlar Natura 2000 elektronik ağıyla (Rum hükümetince) korunmaktadır” (Andri, 2014). Köyün içerisinden geçen Bodamya deresi, oradaki bakir doğanın canlı kalmasına katkı sağlamaktadır. Rum özel ve resmi makamları, bugün bile bölgenin doğal zenginliklerinin korunup, 1964 öncesi Kıbrıs Türk yaşamını yansıtmayan biçimiyle (Türk mezarları ortadan kaldırılmış, okul yok edilmiş, cami ve Türk Evleri yıkılmış, bölgedeki verimli zeytin ağaçları ortadan kaldırılmış durumdadır) turizme açılması konusunda çaba harcamaktadır.
Resim: Arpalık Köyünde, Mezar Olduğuna İnanılan Dikili Bir Taş.
Arpalık Köyünden Ayrılanların Demografik Yapısı ve Sosyal Yaşamı
Arpalık köyünde çatışmaların yaşandığı 6 Şubat 1964 öncesi[4 - 1831 kayıtlarına göre köyde 34 Müslüman, 33 Hristiyan erkek yaşamaktaydı. 1891’de ise köy nüfusu 70 Kıbrıslı Türk, 31 Kıbrıslı Rum iken, 1931’de 81 Kıbrıslı Türk ve 57 Kıbrıslı Rum idi (Ahmet Cavit, derleme, 2022).] doğanların en genci şu an 60 yaş dolaylarında orta yaşlı olup, bunun üzerinde olan nüfus giderek yok olmaktadır. Yaşanan çatışmalar ve göç, Arpalık köylülerinin nüfusunu da etkilemiştir. Köyde doğup büyümeyen ancak ailesiyle ilişkilendirdiği manevi bağlar sayesinde kendisini Arpalıklı sayan genç nesil dahi bugün orta yaş kategorisine yer almaktadır. Elde edilen veriler analiz edildiğinde, halk göç etmeden önce köyde 50 Türk ve 5 Rum aile yaşamaktaydı[5 - Arpalık köyünde yaşayan nüfus karmaydı. Tabloda 1831 tarihini gösteren Osmanlı nüfus sayımında Kıbrıslı Türkler ki Müslümanlar olarak belirtilmektedir, Kıbrıslı Rumlardan %50,7 daha fazla gösterilmektedir. 1891 tarihinde bu oranın Kıbrıslı Türklerin lehine arttığı ( %69) görülmektedir. İngiliz Sömürge idaresince köydeki Kıbrıslı Türklerin sayısında istikrarlı bir çıkış, Rumlarda da düşüşten söz edile bilinir. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde 172 Türk ve 25 Rum yaşamaktaydı. 6 Şubat 1964 tarihli çatışma sonucu hem Türk hem de Rum nüfus köyü tamamen terk etmiştir. Köyde 1964 sonrası harabeye dönüştürülen Kıbrıslı Türklere ait mülkler, 1974 sonrası yerle bir edilmiştir. Çatışma sonrası genel anlamda Türklerin Akıncılara, Rumların ise Bodamya’ya sığındığı bilinmektedir. 1974 sonrası yerleştirmelerde, Arpalıklı Kıbrıslı Türklerin çoğu Akçay’e taşınmıştır.).]. “Ayios Sozomenos, 1992 nüfus sayımına göre içinde ikamet eden olmayan ve “ölü bölge” olarak adlandırılan alanla çevrilidir” (Şabanlar, 2017).
Resim: Arpalık Köyünün Göç Hareketleri Tarihlere Göre Veriliyor. TC (Turkihs Cypriot) Kıbrıslı Türleri, GC (Greek Cypriot) Rumları Anlatmaktadır. 1831 Tarihli Nüfus Sayımında Yalnızca Erkek Nüfus Gösterilmektedir[6 - (PRİO Cyprus Center. (TB). Yerinden Edilme ve Yeniden Yerleşim Yolları/ Lefkoşa / Agios Sözomenos. Http://www.prio-cyprus-displacement.net/default.asp?id=261/22.03.2022).].
Köyden göç eden nüfusun yaklaşık 200 kişi olduğu belirtilmektedir. Kıbrıslı Türkler, göçle birlikte Kuzey kesiminde kalan Akıncılar köyüne, Rumlar ise Güney’de Türkçe adı Dereli olan Potamia (Bodamya) köyüne göç etmişlerdir. Arpalıklı Türkler, 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra nüfus mübadelesi kriterleri çerçevesinde Rumca adı Argaki (Argaca) olan Akçay’a kitlesel olarak yerleştirilmiştirler. Mesarya bölgesine de münferit olarak yerleşen Arpalıklılar olduğu tespit edilmiştir. Toplumlararası diyalog ve Kıbrıs müzakerelerini desteklemek üzere oluşturulan ‘Kıbrıs’ta Ülke İçi Zorunlu Göçler Projesi:(PRIO Cyprus Center)’in verilerine göre “1831 Osmanlı nüfus sayımında (yalnızca erkekler sayılıyordu) Müslüman Türk nüfusu, Rumlardan %50,7 oranında, daha fazlaydı. 1891’de bu oran %69’a yükseldi. Britanya dönemi boyunca, köyün Kıbrıslı Türk nüfusu istikrarlı bir artış gösterirken, Kıbrıslı Rumların sayısı giderek azaldı. 1960’da Kıbrıslı Rumların nüfus içindeki payı sadece %12,6 idi”. Yine aynı projede, Türk ve Rum halklarının karma yaşadığı köyler 1891’lerde 346 iken, cumhuriyetin kurulduğu 1960 yılında 114’e düşmüştür. Daha önce de belirtildiği üzere, 6 Şubat 1964 çatışmaları sonrası, köy boşaltılmıştır. 1992 yılında demografik özellikleri belirlemek için gerçekleştirilen nüfus sayımına göre, “Agios Sozomenos’ta yerleşim yok, ancak az sayıda yer bölgedeki Kıbrıslı Rum yetiştiriciler tarafından kullanılıyor” diye belirtilmiştir (Quarrıes Latouros Ltd. 2008, Kasım).
Söz konusu araziler, İngiliz idaresinden itibaren İngiliz hükümetinin belirlediği destebanlarca (kır bekçisi) denetlenmekteydi. İngiliz yönetiminin, 1958’den sonra, yerel yönetim seçimlerine izin vermesiyle, Arpalık köyünde, nüfus oranına bakılmaksızın hem Türk hem de Rum muhtarlar belirlenmiştir. Bu tarihten itibaren, Türklerin kamusal işlerine Türk, Rumlarınkine de Rum muhtar bakmaktadır (Samani, H., Mavrada, Samani, M., Georgiou, Ed. Counsell, 2011). Sosyal yaşamda evlilik hem Türk hem de Rumlar için kutsal bir anlam taşımaktadır. Kıbrıs’ı 1625 senesinde ziyaret eden Pietro Della Valle’ye göre Aya Napa Manastırı’ndaki yortuya bazı Müslümanlar da katılmışlardır. Adayı ziyaret eden bir başka gezgin Pokok da 1738 tarihli yazısında, Müslüman erkeklerin, Hıristiyan kadınlarla genellikle evlendiğinden söz etmektedir” (Samani, H., Mavrada, Samani, O., M., Georgiou, Counsell, Partridge, Foster 2011, s. 33). Arpalık köyünde özellikle 1900’lü yıllardan sonra, bu tür evliliklere rastlanmamaktadır.
Kıbrıs’ta Göçler ve “6 Şubat 1964, Kara Perşembe”
Tarihi süreçlere bakıldığında, Kıbrıs’ın geçmişinin hatta bugününün bile, sayısız göç hareketlerine sahne görülmektedir. Bu nüfus alışverişinin en önemli nedenleri, adanın, coğrafik açıdan ulaşılır, jeopolitik anlamda önemli ve doğal kaynaklar bakımından iştah kabartıcı boyutta olmasıdır. Sıralanan nedenlerin sonucu olarak yaşanan göçlerle iki farklı boyutta yüzleşmektedir. İlki açlık, kıtlık, fakirlik gibi ekonomik durumdur. İkincisi ise dinî, uluslararası, ulusal, bölgesel savaşlardır. İşte tüm bu nedenlerin yıllar içerisinde tek bir yere akıtıldığı ‘siyasi bir gölet’ oluşturularak, adaya farklı yönlerden gelen ve giden insan selleriyle sürekli beslenmiştir. Bu akışkan yapı, çalışmamın evrenini oluşturan Arpalık köyünün hem içinden hem civarından geçmiştir.
Kıbrıs Türk tarihine kara leke olarak geçen çocuk yaşta gelin yapılarak Araplara satılan kızların öyküleri, ekonomik göçe bir örnek olarak gösterebiliriz. Kıbrıs’a genellikle eşek, katır almak için gelen zengin ve Müslüman Filistinliler, Kıbrıslı Türk kadınlara da talip olmaktaydı. “Bu nedenle bu genç ve çoğu güzel ama yoksul kızların… dilini, karakterini bilmediği erkeklerin arkasına takılmak ve Kıbrıs’tan Filistin’e giden bir vapura binmekten başka çareleri yoktu” (Cahit, 2011,s.87). Bu olaylar, Birinci dünya savaşının sonu, ikinci dünya savaşının başlangıcına denk gelmektedir. “1930-1958 döneminde, İngilizlerin baskı yasalarının yürürlükte olduğu, dünya ekonomik krizinin Kıbrıs’ı da etkilediği görülmüştür” (Mutluyakalı, 2012, s.66). İngiliz Sömüre idaresinin adadaki ekonomiyi ve yerinden yönetimi tamamen kontrol altına alma girişimi[7 - “Babama Aysozomeno’da desteban olmayı önermişti köyün muhtarı. İkinci dünya savaşı başlamıştı. İngiliz dönemiydi. 1941 veya 42 yılındaydı. Yaşımın küçük olmasına rağman hala hatırlıyorum. Evdeki varımızı yoğumuzu bir arabaya yüklemişti babam. Arabayı köyümüzdeki bir Rum arabacıdan “ödünç” almıştı. İki katrırın çektiği, tekerlerkleri odundan olan o eski arabalardandı. Aysozomeno’ya taşındık. Köyün girişinde kiraladığı bir eve yereştik. 1944 yılına dek oraa kaldık. Savaş bitince yeninde köyümüzde döndük” (Aziz, 2015, s, 105).], o dönem dünyada yaygınlaşan “devletçilik” (Dokuyan, 2015, s.24) anlayışıyla bire bir örtüşmektedir. İngiltere 1940 yılında, içlerinde 50.000 Yahudi sığınmacı da bulunan bütün İtalyan ve Alman ecnebileri sürgüne göndermiştir (2015, s, 47).
Resim: Arpalık (1964/Şubat) Saldırı Sonrası Akıncılara Taşınan Kıbrıslı Türkler.
Adadaki göç hareketleri ise, ekonomik ve uluslararası sorunlardan ziyade, İngiliz idaresinin de uygulamalarının etkisiyle siyasi bir sorun etnik ve milli nedenlere bağlanmıştır. Ada üzerinde Enosis istekleri, Kıbrıs Türkü’nün buna karşı duruşu toplumlararası çatışmaları körüklemiş, 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla çatışmalar durmuştur. Rumların 21 Aralık 1963 tarihinde Akritas Planı çerçevesinde Kıbrıs Türkü’ne yönelik planlı ve kapsamlı bir katliama başlaması, iki toplumlu çatışmaların temelini oluşturmuş, Arpalık köyü de bu durumun dışında kalamamıştır. “30 Aralık 1963’de Kıbrıslı Türk çoban Fikret Seferoğlu davarı ile birlikte kayboldu. Ve birkaç yıl öncesine kadar daha bulunamamıştı” (Kızılyürek’ten aktaran, Vasilaki, 2017). Arpalık köylüleri, 17 yaşındaki bu gencin geri iade edilmesi konusunda diplomatik açıdan türlü yollara baş vurmuş olmalarına karşın bir türlü sonuç üretememiş ve iadesi gerçekleşmemiştir. 49 yıl aradan sonra Kıbrıs’taki Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda kemiklerine ulaşılmıştır.
“Fikret Hüseyin, Güney Kıbrıs’taki Alambra’da arazi kazısında tespit edildiğini bildirdi” (Kıbrıs Manşet, 2012, 5 Ekim). “…davarını otlarken kaçırılıp öldürülen Fikret Hüseyin Seferoğlu, bugün Lefkoşa mezarlığında düzenlenen, ailesi ve yakınlarının da katıldığı askeri törenle toprağa verildi… Cenaze töreninde tabutun üzerinde sarılı olan KKTC bayrağı, Fikret Hüseyin Seferoğlu’nun kardeşi Cafer Seferoğlu’na teslim edildi” (TAK 5/10/2012).
Resim: 30 Aralık 1963 Günü Şehit Edilen ve Kemiklerine 49 Yıl Sonra Ulaşılan Arpalık Köyünden Fikret Hüseyin Seferoğlu (Fotoğraf, Enformasyon Dairesi).
Fikret Seferoğlu’nun kaçırılmasından 1 ay sonra, Arpalık köylüleri ile Rum polisi arasında yaşanan gerilim, 6 Şubat günü yaşanan çatışmayla sonuçlanmıştır. Çatışmalar sonucu, 30 yaşlarındaki Mehmet Hüseyin Büyükoğlu, 50 yaşlarında Mustafa Margili, 28 yaşında Ali Mulla, babası Hasan Mulla ve 15 yaşındaki İsmail Mani çatışmalar sırasında aldıkları kurşun yarası ile şehit oldular. Kıbrıs’taki Kayıp Şahıslar Komitesi’nin 30 Aralık 1963’de kaybolan Arpalıklı Fikret Hüseyin Seferoğlu’nun kemiklerine 2012 yılında erişmesiyle, şehit sayısı kayıtlara 6 olarak geçmiştir. Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi’nin, 15 Şubat 1974 tarihli oturumunda, “1974 Şehit ve Hadise Kurbanı Aileleri ve Malûllere Yardım Yasası”nı kabulünün ardından söz konusu yasa en son 2015 yılında tadil edilmiştir.
Resim: Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf R. Denktaş’ın, Mehmet Hasan’ın Öldürüldüğünü Gösteren Yazısı (Münevver Seyhani’nin Arşivinden).
Yeni düzenlemeyle göre, 1955 yılından itibaren, yaşanan toplumlararası çatışmalarda kaybolduğuna dair Kayıp Şahıslar Komitesi’ne başvurulan ve kemiklerine ulaşılan kişiler, kimlik tespitine müteakip, ‘Şehit ile Malüller ve Yakınlarını Tespit Komitesi’nce “Şehit” olarak saptanmaktadır.
Bu arada, 6 Şubat 1964 çatışmalarının olduğu sırada, damadından traktörü almak ve kızını ziyaret etmek için Arpalık’ta bulunan Mustafa Osman Margili’nin şehit edilmesine müteakip, köye gitmeye çalışan kardeşi Osman Margili de dağda Rumlar tarafından kaybedilmiştir. Osman Margili, ablasının görümcesi de olan nikahlısı Nebile Büyükoğlu’nun yanına gittiği sırada yolda kaçırılmıştır.
Resim: 1964’de Arpalık Olaylarında Köye Giderken Kaybolan Osman Margili (Yaşar Demirkent’in Arşivinden).
Buna ek olarak, 1964’de çatışmalar nedeniyle köyünü terk eden Arpalıklılar’ın, taraflar arası varılan mutabakat sonucu 1968’de köye geri dönülmesi konusunda uzlaşıya varılması üzerine ailesiyle birlikte yeniden Arpalık’ta yaşamaya Başlayan Münevver İsmail Guseya ve Hasan Mehmet Çoban çiftinin oğulları Mehmet (Hasan) Seyhani de 1974 tarihinde köyden kaçırılmış olup, hâlâ izine rastlanılmamıştır.
Resim: Münevver İsmail Guseya ve Hasan Mehmet Çoban Çiftinin Oğulları Mehmet Seyhani (Kayıp).
Osman Margili ve Mehmet Seyhani, kitabımız yayına hazırlandığında, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin hâlâ ulaşamadığı 201 kayıtlı Kıbrıs Türk kaybın arasında yer almaktaydı. Bu iki kayba da ulaşılması durumunda, 1964-1974 döneminde şehit olan Arpalık Köylülerinin sayısının 8 olacağı öngörülmektedir.
Resim: 8 Şubat 1964 Günü Yayımlanan Halkın Sesi Gazetesi.
Bu çatışmanın öncesi ve sonrasına dair detaylar, kitapta röportajlarla aktarılmıştır. Bu röportajlar, bugüne kadar ya iletişim araçları ya da ikinci şahıslar aracılığıyla, ideolojik yaklaşımlarla şekillenerek yapılan aktarımlara karşılık, o günlerin canlı tanıklarının doğrudan ifadesi olması bakımından büyük önem arz etmektedir. Özetle, Claude Delaval Cobham’ın Montaigne’den alıntılamış olduğu “Tarihin konusu bulutsu ve şekilsizdir; herkes kendi anladığı ölçüde yararlanır” (1908, s.7) cümlesi, bize bugüne kadar yayınlanan metinlerin durumunu özetler niteliktedir.
Resim: 6 Şubat 1964 Günü Arpalık Köyünde Şehit Edilen Kıbrıslı Türkler.
İKİNCİ BÖLÜM
CANLI TANIKLARIN GÖZÜYLE ARPALIK KÖYÜ GÖÇÜNÜN HİKAYESİ
(6-7 ŞUBAT 1964)
Bu bölümde; ‘1964 ve öncesi doğan’ Arpalık olaylarının tanıklarıyla yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler yer almıştır. Görüşmeler, farklı zaman dilimlerini kapsamaktadır. Derinlemesine bilgiye ulaşmak için gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşme sürecinde, önceden hazırlamış temel soruların yanı sıra, görüşmenin seyrine göre sorular da yöneltilmiştir. Araştırmada, yazarlardan Fatma Arpalıklı’nın kökeni Arpalık’tan gelmesi, konuya titizlikle eğilmemizde etkili olmuştur. Hâl böyleyken, yeri geldikçe, ikincil veri olarak kendi gözlemlerimizden elde edilen veriler de kullanılmıştır. Pratikte, kitabın yazarlarından Fatma Arpalıklı’nın, Arapalık köylüleri ile aile bağları nedeniyle göç sırasında yaşananları birinci ağızdan duyma şansı bulmuş olması yanında, Arpalık köyünde göç öncesi durumun bilinmesi ve ardından yeni toplumsal yapıyla ilgili olguların tespitinde, detaylı bilgisine başvurulmuştur. Çalışma doküman taramalarından elde edilen verilerle de desteklenmiştir. Ayrıca 2019 yılında tamamlanan Göçün Hikayesi Arpalık Belgeseli’nin röportaj çekimlerinden de derinlemesine faydalanılarak kitabın bu bölümü tamamlanmıştır.
Arpalık kökenli Kıbrıslı Türkler arasından, ‘1960 öncesi doğan’, ‘önce Akıncılar, ardından da çoğunlukla Akçay’a göç eden’, olaylara tanıklık eden ya da tanıkların söylemlerine bire bir şahit olanlar seçilmiştir. Bu çalışmayı önemli kılan diğer husus ise, belgesel çalışmalarının ve yarı yapılandırılmış görüşmelerin devam ettiği süreç içerisinde bazı katılımcıların yaşamını yitirmiş olması, neredeyse birçoğunun da meydana gelen olayları ilk kez kamusal olarak paylaşma cesareti göstermeleri araştırmanın değerini artırmıştır. Bu araştırma Arpalık köyü sakinlerinin bir zamanlar sahip oldukları yaşam pratiklerinin, bugünkü anlatılarıyla kayıt altına alındığı bir çalışmadır. Kıbrıs’ta literatürde 1963-1974 milli mücadele dönemi olarak geçen süreçte, 6 Şubat 1964’den önce doğan Arpalık köylülerinin en gencinin yaşı, 60’lara dayanmaktadır. Dolayısıyla eski nesil giderek yok olmaktadır. Tıpkı Yaşar Kemal’in dediği gibi; “O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler…”. Gövdeleri ve dalları yok olsa da köklerini, Arpalık’ta bırakarak…
YAZAR FATMA ARPALIKLI’NIN ANILARINDA ARPALIK KÖYÜ
Etnik çatışmalardan 6 Şubat 1964 günü nasibini alan; uğradıkları baskın sonucu köylerini terk etmek zorunda kalan Arpalık köylülerinin, önce Akıncılar (Luricina) köyüne geçici yerleştirildiği, sonrasında da kitlesel olarak Akçay (Argagi) ve Göçmenköy’e, gönderildikleri süreç büyük önem arz etmektedir.
Başkent Lefkoşa’da, halkın daha fazla çadırlarda kalamayacağına kanaat getirilmesiyle, göçmenlerin hak sahibi olduğu ve Lefkoşa Sancaktarlığının katkılarıyla, tabiri yerindeyse imece usulü “Göçmenköy Yerleşim Projesi” hayata geçirilmiştir. Mevcut şehir yapısından uzakta kurulan köyde ilk dönemler elektriksiz kalındığı, su sıkıntısının bulunduğu bilinmektedir. Sonraları, Göçmenköy, Lefkoşa’nın en yoğun kentleşmiş bölgelerinden biri hâlini almıştır.
Resim: Hakkı Atun (Solda) Göçmenköy’ün Yapımında.
Göçmenköy, Lefkoşa şehrinin gerek fiziki gerekse demografik yapısı bakımından gelişerek, çağdaşlaşmasında önemli bir yere sahiptir. Göçmenköy’de etap hâlinde gerçekleşen yapılaşmada, ikinci etap, Kıbrıs Türk Toplumunun Özgürlük Mücadelesi Lideri Doktor Fazıl Küçük’ün aile arazisinin üzerine inşa edilmiştir. Bu evlere yerleşim, hak sahipliği üzerinden ve kura çekimi ile gerçekleştirilmiş olup, sakinlerinin bir bölümünü Arpalık köyü göçmenleri oluşturmuştur. Köyün yapımı ve göçmenlerin yerleştirilmesinde KKTC meclis başkanı ve başbakanı olarak görev yapan Hakkı Atun’un yer aldığı bilinmektedir. Onun anlatımlarından da anlaşılacağı üzere Göçmenköy kurulurken Kıbrıs Türkü birlikte hareket etmiş, kerpiç ve tuğla yapımından tüm inşaatına katkı koymuştur[8 - Ağustos 2021 Hakkı Atun’.]. Yapılan inşaatlara göçmenler yerleştirilmiş, gelen Kızılay yardımları ile de gıda ihtiyaçları karşılanmıştır.
Resim: Göçmen Evlerinin İnşaatı (Göçmenköy).
Arpalık köyü sakinlerinden, anneannem Zehra Mehmet (Çakır Ali) ile dedem Mehmet Büyükahmet çifti, çektikleri kura sonucunda, 3 yılı aşkın süre kaldıkları Akıncılar’dan ayrılarak, Göçmenköy’e yerleşmiştir. Genellikle Lefkoşa civarında çalışan işçilerin ya da emeklilik durumdaki göçmenlerin bu böyleyi tercih ettikleri bilinmektedir.
Annem Keriman ve babam Hüseyin Arpalıklı, Anneannem Zehra Mehmet ve dedem Mehmet Büyükahmet gibi Göçmenköy’e değil, o günkü yönetimin kendilerine gösterdiği Akçay’a yerleşmeyi tercih etmişleredir. Hayvancılık ve tarımla uğraştıklarından, Güzelyurt ilçesine bağlı Akçay köyü O’nlar için daha cazip gelmiştir. Arpalık’ın yanı sıra Dali ve Bodamya’dan da göçmenler bu bölgeye yerleştirilmiştir. Aile büyüklerimin Göçmenköy’de yer aldığını biliyorum. Biz hafta sonu ya da bayram tatili geldiğinde Göçmenköy’de anneannemin yanına giderdik. Anneannemin evinin hemen yan tarafta da annemin tek kız kardeşi Ayten teyzem oturuyordu.
Resim: Ayten Yıldırım ve Keriman Arpalıklı (Zehra Çakırali ve Mehmet Büyükahmet’in kızları).
Anneannemi tek başına yaşayan, maharetli, güler yüzlü, misafirperver, her gelene cam şeker ağırlayan nur yüzlü bir kadındı. Göçmen evinin içi ise tanımak bana nasip olmayan Mehmet Dedemin anıları ve kokusuyla doluydu. Anneannem Zehra Mehmet’in, eli-ayağı sağlam olmasına karşın Göçmenköy’deki mahalleden hatta evinden dışarı adım atmaması hep ilgimi çekmiştir. İhtiyaçlarını genellikle çocukları ve torunları karşılamaktaydı. Bazen de evinin önünden el arabası ile geçen manavdan, ya da yumurtacıdan alışveriş yapardı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla, bir radyo anonsu, O’nu açık ceza hapishanesine mahkûm etmiş!
Resim: Fikriye-Kemal Büyükoğlu Çifti, Anne Zehra Büyükoğlu (Çakır Ali), Büyük Oğul Raşit Büyükoğlu (Komutan), Baba Mehmet Büyükoğlu.
Raşit Komutan Öldü!
Kahveci Mehmet Büyükahmet ile Zehra Mehmet’in ilk çocukları, Raşit Büyükoğlu’nun radyodan duyulan ölüm anonsu, 6 Şubat 1964’de yaşanan yıkıma tuz ve biber eklemişti. Kahveci Mehmet, ilk evladının ölüm haberiyle yıkılmış ve hastalanarak bir süre sonra yaşam savaşını kaybetmişti. Giderken de eşi Zehra Mehmet’e son sözü, “Sen sakın evden çıkma. Çocukların isterse gelir seni burada görür” olmuştur. Bu sözler aynı zamanda onun eve hapsolmasını beraberinde getirmiştir.
HURİYE RAŞİT BÜYÜKOĞLU’NUN ANLATIMIYLA BABASI
Raşit Büyükoğlu, Zehra Mehmet Çakırali-Mehmet Büyükahmet’in 10 çocuğunun, en büyüğü, ilk evladıydı. Raşit Komutan olarak da tanınırdı. Lefkoşa Türk Lisesi’nden mezundu. Türkçe, Rumca ve İngilizce diline hâkim olduğundan, İngiliz Sömürge İdaresi’nde, 1954 yılında 20 yaşındayken, polis olarak işe alındı.
O dönemde Türk ve Rum polisler karışık olarak görevlerini icra ediyordu. İngiliz polisi olarak 1958’de Mağusa’ya atandı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, 1960’da İngiliz polisi kimliğinden kopup, Kıbrıs polisi kimliği ile (Türk-Rum polisi karma olarak) Malya, Küçük Kaymaklı, Baf gibi bölgelere nakil oldu. Türkler ile Rumlar arasında 1963’de yaşanan sıcak çatışmalarda Limasol’da kısılır.
Savaş Günlerinde Çocukluk Yıllarımız
Ben Raşit Büyükoğlu komutanın kendisi gibi polislik mesleğini seçen ikinci kızıyım.
Resim: Raşit Büyükoğlu, Eşi Ayten Büyükoğlu ve Kızları Zehra, Huriye, Ayşe.
Babam Limasol’da iken, Türk ve Rumlar arasında yaşanan olaylar sonucu ayrılıklar başlamıştır. Anlaşma bozulduktan sonra, Türk mahallesinin Rum’a sınırı olan yerinde ünlü Vietnam bölüğünün 10 yıl boyunca komutanlığını yapar. 1973’de daha emeklilik yaşı gelmediğinden, Geçici Türk Yönetimi’nin aldığı kararla, 1973’de yeniden polisliğe döndü. 1974 Temmuz’unda Barış Harekâtı gerçekleştirilirken, Limasol’da görevdeydi. Babam, annem ve kardeşlerim, hepimiz ayrı ayrı yerlerdeydik. Birbirimizi merak ediyor ve endişe duyuyor, zamanı birbirimizi özleyerek geçiriyorduk. Babam 1974’de Ziya Rızkı ile birlikte esir alınanları kurtarmak için Limasol’da mücadele vermişti. Ancak gerekli barış sağlanamadı. Canlarını kurtarabilmek için, Piskobu’daki Happy Valley, Mutlu Vadi isimli İngiliz üstlerine gittiler. Korumasız Türkler orada toplanıp, çadır kent kurmuşlardı. 1 yıl babam orada görev yaptı[9 - Aslen Arpalıklı olan ve henüz 50’li yaşlarında yaşama veda eden BRT Program yapımcısı, yazar Hakan Çakmak, tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy’un biyografisini konu alan ‘Düşte Umut Yürekte Sızı’ adlı kitabı kaleme almıştır. Kitabın, ‘Mutlu Vadi’den Londra’ya Kaçış’ başlıklı bölümünde, Raşit komutana da yer verilmiştir: “Harekâtın ilk günlerinde sefalet koşullarının hüküm sürdüğü Happy Valley’de, çadırlar ve prefabrik evlerden müteşekkil küçük bir kasaba kurulmuştur. Bir tür klan örgütlenmesi biçiminde oluşturulan mülteci kampına sığınanları yöneten ekibin başında, Ziya Buba (Rızkı) vardır. Ziya Rızkı’nın kurmayları, 19 Mayıs Lisesi Müdürü Kubilay Çaydamlı, Yaşar Ersoy’un bölük komutanlığını yapan Raşit Arpalıklı ve Leymosun bölgesinin diğer ileri gelenlerinden oluşmaktadır. Stavro’nun esaret cehenneminden, ekmek kamyonetine saklanarak kaçmayı başaran Yaşar’ı, Raşit komutanın çadırına yerleştirirler. Geçici olarak kurulan mülteci yerleşim bölgesinde hayat devam etmektedir…” (Çakmak, 2018,s.132).]. Bu arada dedem de öldüğünü zannetti.
Çünkü Rumlar, ‘Raşit komutanı öldürdük’ diye yaydılar. Ama öldürdükleri babam değil Binatlı köyünde hem öğretmenlik hem de komutanlık yapan başka bir Raşit’ti. Dedem (Mehmet Büyükahmet), büyük üzüntü çekti.
O dönem birbirimizden haber alamazdık. Bir Barış Gücü kanalı ile forum dolduruyorduk. Kısa yazı yazar adrese gönderirdik. Babamın üstlerde olduğunu öğrendikten sonra annemler de oraya mektup gönderiyordu. Ondan da cevap gelirdi. Bir de Gazimağusa’da Canbulat Radyosu vardı. Biz anons yaptırdık, “Ben Huriye Raşit, biz Mağusa’dayız. İyiyiz, sağlığımız yerindedir”. Annemler, Canbulat Radyosu’nu dinleyebildiği için bizi duyabildi. Ama radyonun sinyali Limasol’a kadar gitmiyordu. Haberler anonsla yapılırdı. İnsanlar ailelerini duysun diye. Annem birinci harekâttan sonra, Vuda’dan Larnaka’ya oradan da Limasol’a kocasını bulmak için gitti. Limasol’a gittiğinde babamın üslerde olduğunu öğrendi. Eşini gördü de. Babam orada görevli olduğu için, annem Vuda’ya geri yalnız döndü. Ablam Zehra 16 yaşında, küçük kardeşim Ayşe 7 yaşındaydı. Ben 14 yaşındaydım. İkinci harekâttan sonra, annem ve kardeşlerim Rum otobüsleri ile Mağusa’ya geldi. İngiliz üstlerine gidip, Barış Gücü kanalıyla babama ulaşıp telefonda konuştuk, iyilik haberlerini aldık. Bu haberi verelim diye, Lefkoşa’ya dedeme gittik. Annem, dedeme yemin ederek söyledi; “Raşit iyidir! Ben onunla konuştum” diye ama dedem inanmazdı oğlunun ölmediğine. Annem yemin etti ama, dedem inanmadı. Kendisi üzülmesin diye öldüğünü söylemeyiz diye düşünürdü. Çünkü zor bir görevde olduğunu biliyordu. Dedem 15 Ocak 1975’de ömür bıraktı. Şeker hastasıydı. İç organları zarar görmüştü. Dedem öldüğünde 69 yaşlarındaydı. Babam ise o günlerde üstlerdeki uçakla Türkiye’ye götürüldü. Gemiyle de Kıbrıs’a Gazimağusa Limanı’na döndüğünde tarih Şubat 1975 idi. Hayatını tehlikeye atmasın diye, dedemin öldüğünü babama önceden söyleyemedik. Bize 1 ay kadar küs kaldı, konuşmadı.
Resim: Mehmet Büyükoğlu (Kahveci) (Torunu Sezin Yıldırım’ın 5 Mayıs 2013 Facebook Paylaşımı).
Raşit Komutanın Kızı Olmak
Üniversitede mimarlık okumama karşın hem iş bulamadığım hem de babasın arzusunu yerine getirmek üzere polis okuluna yazıldım ve başarılı da oldum. Raşit komutan gibi bir adamın kızıydım. Onun verdiği disiplin ve kültürle büyüdüm. Poliste Anayasanın eşitlik ilkesini uyguladım. Eşit durumdaki herkese eşit davranmayı babamdan öğrendim. 1983’de derece aldım. 2 kadın 1 erkek. İkimiz de polis kızıydık. Denktaş o gün yaptığı konuşmada, “Babaları çok sevdikleri meslekleri kızlarına da aşılamış” diye yorum yapmıştı.
Raşit komutan, ilk evladı Zehra’yı 29 yaşında kanserden kaybettikten sonra acısına dayanamaz ve rahatsızlanarak 15 Mayıs 1999’da hayata veda eder. Raşit komutanın kaderi de babasınınkiyle benzer şekilde cereyan eder ve şekere bağlı organ yetmezliğinden ölür.
KERİMAN ARPALIKLI’NIN ANILARI
Ben Keriman Arpalıklı. 1940 yılında Arpalık köyünde doğdum. On kardeşin dördüncüsü olarak dünyaya geldim. Büyük kemerleri olan bir köy evinde dünyaya geldim ve ailecek orada yaşadık. Köyde her evde çeşme olmadığı için köy meydanındaki çeşmeden eve su taşırdık. Verimli topraklara sahip olan köyümüzde suda boldu. Dağların içinden gelen su kışın ılık yazın da soğuktu. Genç kızlar testilerle sabah akşam evlerine su taşırdı. Köydeki yaşam çok güzeldi ilk zamanlar bolluk ve bereket olduğundan herkesin 8 veya 10 tane çocuğu vardı. Mesela bizim dedelerimizden kalma bahçelerimizde hurma, zeytin, zerdali, nar, badem, harnup (keçi boynuzu) ve incir ağaçları vardı. Köyde her meyve ağacının farklı türleri de üretilmekteydi. Mesela 4 farklı tür nar ağacı dillere destandı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/anonimnyy-avtor/bir-arpalik-yer-69499417/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
notes
1
Yaşanan bu olayla ilgili 12 Aralık 2020 tarihinde yapmış olduğumuz Mülakatta Orbay Deliceırmak özel bir anısını aktarmaktadır. Deliceırmak’a göre; “Lozan Antlaşması için İsmet Paşa masaya oturduğunda Kıbrıs’ı İngillizlerden istedi. İngilizlerse, “Orada yaşayan Türklerde Rumlarda sizi istemiyor. Nasıl oradaki toprakları isteyebilirsiniz? Bakın size istemedikleri, İngiliz hakimiyeti altında kalmak istediklerine dair hem Rum hemde Türk muhtarlarının imzası var” deyince İsmet Paşa maalesef Kıbrıs konusunda ne kadar diretse de Kıbrıs’ı geri alamamıştır. Olayın gerçek yüzünü ise çok sonraları örnemişler-dir. İngilizler Rumları ve Türkleri oyuna getirerek muhtarlardan bu imzayı almıştır. Rumlar Anavatanlarına bağlanmayı yani ENOSİS’i istediklerinde; ‘Ya Türklere yada bize bağlı kalacaksınız. Bizi istemezseniz Türkler Adayı yeniden alacak’ demişlerdir. Geri Anavatanlarına adanın iade edilmesini isteyen Türklere ise; ‘Ya bize bağlı kalacaksınız. Yada Yunanistan Adayı istiyor alcak’ diyerek her iki toplumun da muhtarlarından Ada’nın İngiltere’ye verilmesi konusunda imza almıştır. Bunu da İsmet İnönü’nün en yakın arkadaşı Kazım Karabekir’e anlattığını bizzat ben yakınlarından duydum.” demektedir.
2
Dr. Fazıl Küçük’ün eşi Süheyla Küçük’le 12 Kasım 2014 tarihinde yapılan Ropörtaj.
3
Soldan ikinci, Kahveci Haşim Ağa (1932’de öldü), Zehra Hanım ile evli olup, çocukları olmadığından, ikiz kız kardeşi Hatice Mulla Hüseyin’in (eşi Ahmet Yorgancı’dan olan) tek kızı Şifa’yı beslemişti. Zamanın meşhur polislerinden Mustafa Mehmet Onbaşı (dayısı Mehmet Manavuracı’nın oğlu) ile evlenen Şifa Hanım (1896-1956)’ın ise Mehmet (Andız), Ahmet Nidai Özan ve Zehra (ANNEM) adında üç çocuğu olmuştu. (Haşim Ağa’nın diğer kardeşleri Hasan ve (Büyük) Ahmet idi.) (Cavit, A. Der. 2022). Büyük Ahmet, Arpalık’ta var olmuş en geniş aileler olan Arpalıklılar ve Büyükoğluları’nın atasıdır.
4
1831 kayıtlarına göre köyde 34 Müslüman, 33 Hristiyan erkek yaşamaktaydı. 1891’de ise köy nüfusu 70 Kıbrıslı Türk, 31 Kıbrıslı Rum iken, 1931’de 81 Kıbrıslı Türk ve 57 Kıbrıslı Rum idi (Ahmet Cavit, derleme, 2022).
5
Arpalık köyünde yaşayan nüfus karmaydı. Tabloda 1831 tarihini gösteren Osmanlı nüfus sayımında Kıbrıslı Türkler ki Müslümanlar olarak belirtilmektedir, Kıbrıslı Rumlardan %50,7 daha fazla gösterilmektedir. 1891 tarihinde bu oranın Kıbrıslı Türklerin lehine arttığı ( %69) görülmektedir. İngiliz Sömürge idaresince köydeki Kıbrıslı Türklerin sayısında istikrarlı bir çıkış, Rumlarda da düşüşten söz edile bilinir. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde 172 Türk ve 25 Rum yaşamaktaydı. 6 Şubat 1964 tarihli çatışma sonucu hem Türk hem de Rum nüfus köyü tamamen terk etmiştir. Köyde 1964 sonrası harabeye dönüştürülen Kıbrıslı Türklere ait mülkler, 1974 sonrası yerle bir edilmiştir. Çatışma sonrası genel anlamda Türklerin Akıncılara, Rumların ise Bodamya’ya sığındığı bilinmektedir. 1974 sonrası yerleştirmelerde, Arpalıklı Kıbrıslı Türklerin çoğu Akçay’e taşınmıştır.).
6
(PRİO Cyprus Center. (TB). Yerinden Edilme ve Yeniden Yerleşim Yolları/ Lefkoşa / Agios Sözomenos. Http://www.prio-cyprus-displacement.net/default.asp?id=261/22.03.2022).
7
“Babama Aysozomeno’da desteban olmayı önermişti köyün muhtarı. İkinci dünya savaşı başlamıştı. İngiliz dönemiydi. 1941 veya 42 yılındaydı. Yaşımın küçük olmasına rağman hala hatırlıyorum. Evdeki varımızı yoğumuzu bir arabaya yüklemişti babam. Arabayı köyümüzdeki bir Rum arabacıdan “ödünç” almıştı. İki katrırın çektiği, tekerlerkleri odundan olan o eski arabalardandı. Aysozomeno’ya taşındık. Köyün girişinde kiraladığı bir eve yereştik. 1944 yılına dek oraa kaldık. Savaş bitince yeninde köyümüzde döndük” (Aziz, 2015, s, 105).
8
Ağustos 2021 Hakkı Atun’.
9
Aslen Arpalıklı olan ve henüz 50’li yaşlarında yaşama veda eden BRT Program yapımcısı, yazar Hakan Çakmak, tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy’un biyografisini konu alan ‘Düşte Umut Yürekte Sızı’ adlı kitabı kaleme almıştır. Kitabın, ‘Mutlu Vadi’den Londra’ya Kaçış’ başlıklı bölümünde, Raşit komutana da yer verilmiştir: “Harekâtın ilk günlerinde sefalet koşullarının hüküm sürdüğü Happy Valley’de, çadırlar ve prefabrik evlerden müteşekkil küçük bir kasaba kurulmuştur. Bir tür klan örgütlenmesi biçiminde oluşturulan mülteci kampına sığınanları yöneten ekibin başında, Ziya Buba (Rızkı) vardır. Ziya Rızkı’nın kurmayları, 19 Mayıs Lisesi Müdürü Kubilay Çaydamlı, Yaşar Ersoy’un bölük komutanlığını yapan Raşit Arpalıklı ve Leymosun bölgesinin diğer ileri gelenlerinden oluşmaktadır. Stavro’nun esaret cehenneminden, ekmek kamyonetine saklanarak kaçmayı başaran Yaşar’ı, Raşit komutanın çadırına yerleştirirler. Geçici olarak kurulan mülteci yerleşim bölgesinde hayat devam etmektedir…” (Çakmak, 2018,s.132).