Güncel İletişim Çalışmaları 1

Güncel İletişim Çalışmaları 1
Anonim


GÜNCEL İLETİŞİM ÇALIŞMALARI – 1

Önsöz
İletişim ve bilgi çağı olarak da adlandırılan çağımızda teknolojinin hızı iletişim süreçlerini de daha karmaşık hâle getirmiştir. Mesafeler hızla küçülürken kişilerarası iletişimin boyutu değişmiş, ancak ele alınan konular, kullanılan dil ve doğru iletişim yöntemleri anlaşılmayacak boyutta farklılıklara ulaşmıştır. Görselliğin ve simgelerin sanal ortamlarda daha çok kullanılması, anlamayı çok daha kolay hâle getirip, algı yaratmada büyük başarı sağlamıştır. Ancak yazın hayatını ve bu yöntemle bilgi, belge ve araştırma sonuçlarını iletmede güçlük ortaya çıkmaya başlamıştır. Günümüzde iletişim sözcüğü bilgi duyarlılık ve görüş yaratma gibi anlatımlarda yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle sosyal medya boyutunda zaman içinde bazı değişiklikler geçirmiş olsa da “iletişim” sözcüğü her durumda paylaşımı ifade etmeye devam etmektedir.
Girne Amerikan Üniversitesi eğitim, sağlık ve iletişim fakültelerinden bir grup değerli akademisyenle başlattığımız “İletişim Çalışmaları” konu başlıklı bu kitap çalışmasının KKTC Üniversiteleri arasında bir ilk olmasını diliyorum. Farklı içerik ve konuların yer aldığı bu kitap çalışmasının başta ilgili alanda eğitim gören tüm gençlere ve okurlara yararlı olmasını ümit ediyorum.
İletişimde güncel çalışmalar olarak düşünülen ve düzenlenen bu kitabın basımını gerçekleştiren EkoAvrasya Genel Başkanı Hikmet Eren’e, kapak tasarımını yapan Samet Uzun’a teşekkür ediyor, emeği geçen tüm akademisyenlerimizi de gönülden kutluyorum.

    Doç. Dr. Neriman SAYGILI
    GAÜ – İletişim Fakültesi Dekanı

1.BÖLÜM
DİJİTAL MEDYANIN COVID-19 PANDEMİSİNE ETKİLERİ
Hasan ACAR[1 - Prof.Dr.,Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi, hasanacar@gau.edu.tr]

A. SALGINLAR VE İLETİŞİMİN TARİHÇESİ
Bundan yaklaşık 20-30 000 yıl kadar önce insanlar 100-150 kişilik gruplar hâlinde yaşıyordu. Sabit bir yerleşim merkezleri, evleri yoktu. Avcılık ve toplayıcılık yapıyorlar, karınlarını doyuruyorlar, aralarında konuşarak iletişim kuruyorlardı. Çok sayıda kabile ve her kabilenin farklı dilleri vardı. Kabileler bazen diğer gruplarla iletişime geçiyorlar, ittifaklar yapıyor, bazen de çatışıyorlardı. Dünya da insan nüfusu tahminen 5 -6 milyon kadardı.
İlk modern insan Homo Sapiens’in (Zeki İnsan) daha öncekilerden 2 önemli farkı vardı: Birçok gelişmiş hayvan türü konuşarak birbirleriyle iletişime geçebilmelerine rağmen, bu ilk modern insan türü, kendine özgü dili ile birbirleriyle anlaşabiliyor, konuşmaları yorumlayabiliyor, duygularını ekleyip, grupla farklı sosyal bağlantılar kurabiliyor, “dedikodu yapıyor”, örgütlenebiliyordu. Aklında oluşturduğu kurgularla, diğer insanları etkileyip ittifaklar kurabiliyordu (1).
Bu dönemde Dünya çapında salgın hastalıklar (Pandemi) yoktu. Bunun en önemli nedeni insan gruplarının az sayıda bireyden oluşması ve gruplar arası ilişkilerin kısa süreli ve sınırlı olmasıydı. Et, sebze, meyve, deniz ürünleri, besleyici kökler, termit, yumurta gibi çok çeşitli ve taze gıdalarla besleniyorlar, sürekli hareket ediyorlar, zayıf yapıda olan bebekler daha çok küçük yaşlarda ölüyor, daha dayanıklı genetik yapısı olanlar hayatta kalıyordu. Bebeklik çağını atlatan kişilerin vücut direnci çevre şartlarına ve mikroplara karşı daha dayanıklı oluyordu. Çağımızda olduğu gibi salgın hastalıkların nedeni olan birçok mikrobun rezervuarı olan insanlar ve evcil hayvanlar yoktu. Tıp bilimi henüz ortada olmadığı için, ağır enfeksiyon hastaları henüz hastalığı fazla kişiye bulaştırmadan ölüyor, salgınlara yol açamıyorlardı. Muhtemelen ağır hastalar gruptan izole ediliyor ve kendi kaderine terk ediliyordu. Böylece grubun diğer üyeleri hastalıktan kurtuluyordu.
Daha sonra insanoğlu, yaklaşık 12 000 yıl önce, tarım yapmayı öğrenerek, yavaş yavaş yerleşik düzene geçti. Yerleşik düzenin avantajları yanında birçok dezavantajı da vardı. İnsanlar tahılı depolayıp, takas yoluyla alışveriş yapıyorlar, daha büyük insan grupları birlikte yaşıyorlardı. Gıdaları ağırlıklı olarak tahıldı ve büyük ölçüde tek yönlü beslenmeye geçilmişti. Daha az hareket ediyorlardı. Tarla da çalışacak fazla insana ihtiyaç olduğundan daha fazla çocuk yapmaları gerekiyordu. Böylece nüfusu giderek artan şehir merkezleri, ülkeler ve imparatorluklar kuruldu. İnsanların vücut direnci düştü. Dünya nüfusu 1. Yüzyılda 150 milyona ulaştı.
Bundan yaklaşık 5500 yıl önce Sümerler tarafından yazının icadı, Dünya da yeni bir iletişim çağı başlattı. Bu yolla insanoğlunun yarattığı bilgiler yeni nesillere kolayca ve kalıcı olarak aktarıldı. Kitaplar yazıldı. Bilginin miktarı katlanarak arttı ve günümüzün Dijital dünyasında inanılmaz boyutlara ulaştı.
Dünya da insan nüfusunun artması, ulaşım olanaklarının fazlalaşması, ekonomik ve sosyal ilişkilerin büyük boyutlara ulaşması, vücut direncinin eskiye oranla azalması nedeniyle: mikropların bulaş imkânları artmış ve Dünyada salgın hastalıklar başlamıştır.
M.Ö. 200 yıllarında çiçek hastalığının ilk kez ortaya çıktığı ve salgınlara yol açtığı bildirilmiştir.
Tarihte bilinen ilk büyük salgın M.S. 165 yıllarında Roma İmparatorluğunda ortaya çıkan Antonius salgınıdır ve İmparator Marcus Aurelius Antoninus dahil yaklaşık imparatorluk nüfusunun % 30 unun ölümüne yol açmıştır. Salgına yol açan mikrobun ne olduğu henüz tam olarak bilinememektedir. Bu dönemde iletişimin tek yolu mektup ve sözlü bildirilerdi.
541 yılında nedeni tam olarak tespit edilen bir salgın, Avrupa da hızla yayıldı. İstanbul’a kadar geldi. İstanbul nüfusunun yaklaşık % 40’ı öldü. Buna yol açan salgın hastalık veba idi. Bu dönemde yine iletişimin en yaygın şekli; sözlü ve yazılı iletişim idi. Bu arada Dünya nüfusu 250 milyon civarındaydı.
1346 ile 1353 yılları arasında Dünyada bilinen en büyük salgınlardan biri gerçekleşti. Yaklaşık 100 – 200 milyon insanın öldüğü bu “kara veba” salgınında Avrupa nüfusunun yaklaşık %50’si öldü.
Okyanus aşırı gidebilen büyük yelkenli gemilerin icadı ile Dünya da iletişim kıtalararası hale geldi. Bunun en talihsiz sonucu salgın hastalıkların, yeni keşfedilen bu kıta halklarına yayılması oldu. 15. Yüzyılda Amerikan yerlilerinin % 90’ı Avrupa’dan taşınan mikropların yol açtığı salgın hastalıklar nedeniyle öldü.
1700 lü yıllarda aşının icadı ile salgın hastalıklarla mücadelede büyük başarılar elde edildi. Ancak Dünya da hızlı nüfus artışı ve insanlar arası yakın ilişkilerin hızla artması, büyük salgın hastalıkların ortaya çıkmasının en büyük nedenleri oldu.
1918 yılında Dünya nüfusu yaklaşık olarak 2 milyar civarındaydı. İnsan ilişkileri; ticaret, savaşlar, sosyal nedenlerle büyük boyutlara ulaşmıştı.
Bu nedenle H1N1 virüsü (İspanyol gribi), yaklaşık 500 milyon insana bulaştı ve yaklaşık 100 milyon insanın ölümüne yol açtı. Salgın sırasında en önemli iletişim aracı halen sadece “mektup” tu.
Thomas Hobbes’in ; ”insan insanın kurdudur” sözünü desteklercesine, 20. yüzyılda insanoğlu yapay virüsler aracılığı ile salgın hastalık çıkartmayı bir savaş yöntemi olarak keşfetti. Alt yapıya zarar vermeden, kimin saldırdığı belli olmadan, düşük maliyetli, etkili bir silah. Özellikle gen mühendisliği ve biyo teknolojideki gelişmeler, tedaviye ve çevre koşullarına dirençli bu korkunç silahları ortaya çıkardı(2). Bu dönemden sonra hangi salgın doğal, hangisi yapay bilmemiz çok zorlaştı.
Salgın hastalıklarla mücadelede aşılar başta olmak üzere birçok yöntem geliştirildi. Koruyucu ve bulaşı önleyici yöntemlerle ilgili bilgiler, muhtelif iletişim yolları ile bütün Dünyaya dağıtıldı.
Bu arada Dünya nüfusu 8 milyara ulaştı. İletişim; hava-kara-deniz-elektronik-dijital- yüz yüze yollarla inanılmaz boyutlara vardı.
Son olarak Çin’in Vuhan eyaletinde Aralık 2019 tarihi itibarıyla ortaya çıkan Covid-19 Pandemisinde; Aralık 2021 tarihine kadar yaklaşık 5.5 milyon insan öldü. Ekonomik dengeler değişti. İnsanların psikolojik ve sosyal sağlığı büyük ölçüde etkilendi.
Salgınla mücadelede Tıp Biliminin uç noktası olan “moleküler tıp” devreye girdi. Çok kısa sürede en gelişmiş aşı türleri ortaya çıktı ve uygulandı. Hastalık büyük ölçüde kontrol altına alındı.
İnsanoğlunun bilişsel devriminden sonra birkaç yüz kişilik gruplarda “Dedikodu” yoluyla başladığı iletişim dünyası günümüzde;
Her gün milyarlarca kişinin; bilgi aktardığı, kendini ifade ettiği, tartıştığı, sosyal gruplar oluşturduğu, algı operasyonu ve pazarlama yaptığı; “Dijital Medya” ya dönüştü.
Dijital medya, Covid-19 Pandemisinde olumlu ve olumsuz yönde bu güne kadar görülmedik ölçüde etkili oldu (Tablo1).

B. DİJİTAL MEDYA
Medya, insanların iletişim kurmak için kullanıldıkları araçlardır (3).
Bu iletişim 2 kişi arasında olursa kişisel medya (örneğin telefon), birden fazla kişiyle iletişim için kullanılıyorsa (internet, gazete, dergi, televizyon, film, gibi) kitle medyası adı verilir.
Dijital en basit tanımla “bilgisayar kullanarak” anlamına gelir.
Bu iki kelimeyi bir araya getirdiğimizde dijital medya(DM); bir hoparlör veya ekran aracılığıyla(elektronik olarak), sayısallaştırılmış bilgilerin(bilgisayar) yayınlanması anlamına gelir. İnternet üzerinden yayınlanan metin, görüntü, ses ve grafik aktarımları da aynı anlama gelir(3).
2000 li yıllardan sonra bilginin çoğu dijital ortamda depolanmaya başlanmıştır ve dijital çağın başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Dijital Medyaya Dahil Olan İletişim Araçları Nelerdir?

1. Sosyal medya; internet kullanılarak, çift taraflı eş zamanlı bilgi paylaşımı yapan sistemlerdir. Twitter, Instagram, Facebook, Linkedln buna örnek verilebilir. Günümüzde yaklaşık 4 milyar insan sosyal medyayı kullanmaktadır. Giderek birebir, yüz yüze ilişkilerin yerini sosyal medya ve sanal ortam almaktadır.
Bu durum insanların fiziksel, sosyal ve ruhsal sağlığını olumsuz etkilemektedir.
2. Video gösterimi yapan yayınlar: YouTube, film kanalları, video ile eğitim veren kanallar buna örnek gösterilebilir. Bu yolla insanlar birçok eğlence kaynağına kolayca ve düşük maliyetle ulaşabildiği gibi, her alanda görsel yolla eğitim mümkün kılınmaktadır.
3. İşitsel yayın yapan kanallar: Sesli kitap kanalları, radyo kanalları buna örnek verilebilir. Bu yolla insanlar son derece düşük maliyetle istedikleri kitabı dinlemekte, istediği haberin detaylarına ulaşabilmektedir.

Dijital Medyanın Avantaj ve Dezavantajları Nelerdir?
DM nin avantaj ve dezavantajları (Tablo 1) de özetlenmiştir.

Tablo 1. Dijital Medyanın Avantaj ve Dezavantajları



C. DİJİTAL MEDYANIN COVID-19 PANDEMİSİNE ETKİLERİ

A. Toplum Sağlığı ve Eğitimine Etkileri
Covid – 19 Pandemisinde Dünya toplumları DM yoluyla bugüne kadar hiç olmadığı şekilde kısa sürede hastalıkla ilgili bilgiler edindi. Covid-19 Pandemisi esnasında sosyal medya(SM) kullanım oranları inanılmaz ölçüde artmıştır. Craucer ve arkadaşları tarafından Amerika’da yapılan bir çalışmada; 20 Nisan 2020 tarihinde 167 ülkede ulusal portallar ve SM paltformlarının toplumu angaje ettiği ve vital bilgiler sağladığı saptanmıştır(4).
Pandeminin ilk günlerinden itibaren Dünya Sağlık Örgütü(WHO) gibi uluslararası ve diğer ulusal sağlık kuruluşları, DM aracılığı ile insanları bilgilendirmek, yanlış bilgileri ortadan kaldırmak, hastalıkla ilgili farkındalığı artırmak için harekete geçti. Hastalığın bulaş yolları, belirti ve bulguları, korunma ve tedavi yöntemleri, ölüm oranları, hastalıkla ilgili mitler, kanıta dayalı bütün bilgiler, görseller; örgütün web sayfasında yayınlandı ve sürekli güncellendi. Ulusal sağlık kuruluşları aynı şekilde salgınla ilgili bilgileri kamuoyu ile geniş ölçüde paylaştı.
Bilim kuruluşları arasında DM yoluyla sağlanan bilgi ve teknoloji transferi ile kısa sürede hastalığa karşı aşılar geliştirildi ve uygulanmaya başlandı. Aşılama oranları hızla yükseldi. Dünya çapında hijyen kuralları büyük ölçüde uygulandı.
Hastalığa karşı korunma yöntemleri, DM yoluyla görsellerle desteklenerek büyük bir hızla topluma öğretildi. Toplumun dijital medya yoluyla hastalıkla ilgili gerçek bilimsel bilgiler edinmesi, insanlarda panik ve gerginliği ortadan kaldırdı. Toplumun hastalık konusunda farkındalığı arttı ve gerekli önleyici kuralların uygulanması için çok sayıda gönüllü savunucular ortaya çıktı.
SM aracılığıyla hastalıkla ilgili yapılan anketlerden elde edilen bilgiler, kamu sağlık kuruluşlarına “feed – back” yapma olanağı vererek, toplumun daha iyi eğitilmesini ve yönlendirilmesini sağladı.
SM kullanımının genellikle aşılama isteğine olumlu etki yaptığı düşünülse de, Avustralya da Alley ve arkadaşları tarafından 2343 yetişkinde online olarak yapılan bir çalışmada; SM kullanımının aşılama isteğine bir etkisi olmadığı, ancak aşılamaya en az istekli grubun; arada sırada geleneksel medya (gazete, TV) takip eden kitle olduğu tespit edilmiştir (5).
Al-Dmour ve arkadaşları tarafından Ürdün de 2555 SM kullanıcısı üzerinde yapılan bir çalışmada, Covid – 19 Pandemisi esnasında SM nın toplum sağlığı üzerine etkisi araştırılmış, elde edilen bulgulara göre, SM nın toplum sağlığı üzerinde pozitif etkisi olduğu tespit edilmiştir (6).
Wajahat ve arkadaşlarının Pandemide SM nin etkileri ile ilgili yaptıkları bir çalışmada; Pandemi esnasında alınacak önlemlerle ilgili mesajların SM sayesinde kısa sürede hedef kitlelere aktarıldığı bildirilmiştir (7).
Pandemi esnasında toplumun büyük ölçüde güvendiği bilgi kaynakları; Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Centre for Disease Control(CDC), European Society of Cardiology (ESC) gibi güvenilir kurumların web siteleri olmuştur. Ayrıca sadece Covid – 19 Pandemisi ile ilgili bilgi veren siteler oluşturulmuştur. En çok kullanılan sağlık siteleri ve adresleri (Tablo 2) de gösterilmiştir.

Tablo 2. Pandemi Esnasında Sadece Covid – 19 İle İlgili Bilgi Veren Bazı Sağlık Siteleri


Wong ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada; Pandemi sırasında SM yı kullanırken çok dikkatli olunmasını, özellikle güvenilir web sitelerinin bilgi kaynağı olarak tercih edilmesi gerektiğini, bu bilgilerin kaydedilmesini ve paylaşmadan önce karşılaştırılıp değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir(8). Saud ve arkadaşlarının SM üzerinden yaptıkları bir çalışmada; Pandemi esnasında her yaş grubundan insanların Pandemi ile ilgili bilgilerini artırmak ve güncellemek için SM yı kullandıkları tespit etmişlerdir (9).
Kitle medyası özellikle son 2 dekad da pandemilerde en önemli iletişim aracı olmuştur. Anwar ve arkadaşları tarafından SM üzerinden, 31 Aralık 2019 ve 15 Haziran 2020 tarihleri arasında, Pandemide halk sağlığı ve kitle medyası ilişkileri ile ilgili yaptıkları bir çalışmada; kitle medyasının aynı; 2003 SARS, 2009 H1N1, 2012 MERS Pandemilerinde olduğu şekilde, Dünya Sağlık Örgütü ve Hastalık Kontrol Merkezi gibi kurumlardaki bilgilerin en önemli iletişim yolu olduğu, hijyen kurallarının kısa sürede kitle medyası sayesinde halka öğretildiği belirtilmiştir (10).
Pandemi esnasında en çok etkilenen kesimlerden biri yükseköğrenim öğrencileri olmuştur. Endonezya da Suhaizal ve arkadaşlarının SM üzerinden yaptıkları bir araştırma da; yükseköğrenim öğrencilerinin SM da Covid – 19 ile ilgili bilgi kaynakları, bilgiyi paylaşma şekilleri araştırılmıştır (11). Elde edilen sonuçlara göre, Endonezya da yükseköğrenim öğrencilerinin SM da çoğunlukla hükümet yetkilileri ve yerel halk sağlığı çalışanlarının verdiği bilgileri okuduğu ve en güvendikleri medya kuruluşunun televizyon olduğu tespit edilmiştir.
Pandemi esnasında yapılan çalışmaların birçoğuna göre SM kullanımı özellikle genç ve orta yaş grubunda önemli ölçüde artmıştır.
Dkhar ve arkadaşlarının SM aracılığıyla yaptıkları bir çalışmada, Pandemi esnasında SM kullanıcılarının çoğunun 18 – 40 arası yaş grubu olduğu ve yapılan ankette büyük çoğunlukla kişilerin hijyen kurallarına uyduğu, maske taktığı ve sosyal mesafeye dikkat ettiği bildirilmiştir (12).
DM nin Pandemi esnasında en büyük avantajı; bilgi iletişim hızının çok yüksek olmasıdır (Tablo 1).
Gonzales ve arkadaşlarının SM nin Covid – 19 Pandemisine etkileri ile ilgili yaptıkları bir çalışma da; Pandemide hastalıkla ilgili bilgilerin, koruyucu önlemlerin, bilimsel bulguların, bugüne kadar hiç olmadığı şekilde hızla, sınırlar olmadan global olarak paylaşıldığı ve tartışıldığı bildirilmiştir (13). Yapılan çalışmada Pan-demi esnasında SM da bilginin hızlı paylaşımının çok büyük bir avantaj olduğu, editöriyal zamanın çok kısaldığı vurgulanmıştır.
Ancak Pandemi esnasında paylaşım yaparken özellikle şu noktalara dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır (13):

1. Pandemi ile ilgili paylaşımlar, profesyonel kamu kurumları veya platformlar tarafından yapılmalıdır
2. Paylaşılacak bilgiler kanıta dayalı olmalıdır
3. Toplumda panik ve korku yaratacak bilgiler paylaşılmamalıdır.
4. Paylaşılacak bilgilerin niteliği, paylaşım sayısından üstün olmalıdır.
5. Bilgi paylaşılırken çıkar çatışması açıklanmalıdır.
6. SM da “Tıbbi öğütler” yer almamalıdır.
7. Haber veya bilgi kaynağı şeffaf olarak açıklanmalıdır, eleştiri ve tartışmaya açık olmalıdır.
Diego ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada, Kanada British Colombia Üniversitesinde yardımcı doçent olan Heidi Tworek’in Twitter daki; “Bir halk sağlığı krizinde iletişim, tıbbi önlemler kadar önemlidir. Aslında bu durumda iletişim, bir tıbbi müdahale çeşididir” mesajını hatırlatarak, SM nın Pandemideki önemini vurgulamış, ayrıca kişilerin ve platformların Pandemi ile ilgili mesajları iletirken çok dikkatli olmaları gerektiğini öğütlemiştir (14).
Pandemi esnasında kısıtlamalar nedeniyle eğitim hizmetlerinin aksamamasında DM nın önemli faydaları olmuştur.
Nadeak ve arkadaşlarının Endonezya da SM üzerinden yaptıkları bir çalışmanın sonuçlarına göre; DM aracılığıyla eğitim hizmetleri verilirken teorik derslerde önemli bir aksama olmasa da, uygulama derslerinde bazı eksikliklerin ortaya çıktığı bildirilmiştir (15).
Dutta ve arkadaşlarının Hindistan da yaptıkları benzeri bir araştırmada; Pandemi sırasında yaklaşık 10 milyon akademik saatin riske girdiğini, ancak bunun büyük ölçüde online eğitim ile telafi edildiğini, teorik eğitimlerde önemli sorunlar ortaya çıkmasa da, uygulamalı eğitimlerde önemli problemler yaşandığını bildirmişlerdir (16).
Gerçekten özellikle tıp gibi uygulamalı eğitim alanlarında Pandemi döneminde ciddi aksaklıkların ortaya çıktığı kesin bir olgudur.
Bu konuyla ilgili bir arkadaşımın tıp talebesi oğlu güzel bir espri yapmıştı: ”Anne Pandemi döneminde aldığımız bu eğitimle bizden ancak Dr Ötker olur”.
DM nin Pandemide bu kadar olumlu etkilerine rağmen, yanlış bilgilendirme nedeniyle toplum sağlığına ve eğitimine zarar verdiği yönleri de tespit edilmiştir. Rasmieh ve arkadaşlarının 20 Aralık 2020 tarihine kadar Pandemi ile ilgili yapılan çalışmalar üzerinde yaptığı bir sistematik analizde, toplumda Covid-19 aşısına karşı istek; %27.7 ile 93.3 arasında değişmektedir(17). Yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, başta hemşireler olmak üzere sağlık çalışanlarının bir bölümünde bile aşılama ile ilgili endişeler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle aşılama kampanyalarının başarıya ulaşması için başta sağlık çalışanları olmak üzere toplumun bu endişelerinin giderilmesi gerektiği bildirilmiştir.
Yine aynı çalışmanın ilginç bulgularından biri olarak, hastalığın yoğun olarak yaşandığı ülkelerde, bu yoğunluğa paralel olarak aşılanma isteğinin artmadığı gözlenmiştir (17).
Pandemi esnasında DM da reyting ve popülizm uğruna, bazen uzman ve tanınmış kişilerin yayınlarıyla insanlara bedensel ve ruhsal yönden zarar verilmiştir. Love, Pandemiye SM nın etkileri ile ilgili yaptığı çalışmasında, Bu etkiyi; “Paralel pandemi” olarak tanımlamış, yanlış bilgilendirme nedeniyle Pandeminin ilk haftalarında alkolün Covid-19 virüsünü öldürdüğü DM de abartılı bir şekilde vurgulanınca, binlerce insan paniğe kapılmış, metil alkol içmiş ve yüzlerce insanın bu nedenle hayatını kaybettiğini bildirmiştir (18). Benzeri şekilde Covid – 19 hastalığına karşı bazı ilaçların (klorakin, remdesevir, nitazoxanide gibi) iyi geldiği haberi – Dünya Sağlık Örgütünün ve gerçek bilimsel dergilerdeki yayınların bu bilgileri onaylamamasına rağmen – SM da hızla yayılınca, insanlar gereksiz yere bu ilaçları yüksek dozda kullanmaya başlamış ve ilaçların yan etkilerine bağlı olarak çok sayıda insan ölmüştür.
1918 İspanyol gribi salgınında buna benzer olaylar yaşanmış, Yanlış bilgilendirme nedeniyle yüksek dozda aspirin kullanılmış ve buna bağlı olarak çok sayıda insan gripten değil, aspirin zehirlenmesinden hayatını kaybetmiştir.
Pandemide özellikle yoğun aşılama kampanyaları ile belirli bir ölçüde hastalığın yayılması kontrol altına alındığında, çalıştığım Girne Amerikan Üniversitesi de dâhil KKTC’de Ekim 2021 yılında yüz yüze eğitime geçildi. Bu arada yönetimin aldığı yerinde bir kararla Okulda Pandemi Kurulu oluşturuldu ve Bu Kurulun Başkanlığına getirildim.
KKTC Sağlık Bakanlığının aldığı önlemler yanında, Üniversitemizde ek tedbirler aldık. Bugüne kadar Covid – 19 ile ilgili özellikle bilimsel dergilerden elde ettiğimiz – kanıta dayalı bilgilerin ışında – aldığımız bu önlemler 3 temel konuya dayanıyordu:

1. Pandeminin bitirilmesi için tek altın standart: Toptan aşılanmadır
2. Kapalı alanlarda maske takılması bulaşı önlemede çok etkilidir.
3. Kapalı alanlar sürekli taze havayla havalandırılmalı, kapı ve pencereler açık tutulmalı, klimalar çalıştırılmamalıdır.
Bu 3 önemli husus tam olarak yerine getirildiğinde Üniversitemizde Pandemi krizinin az hasarla atlatılabileceğinin farkındaydık.
Bu arada DM sayesinde çok kısa sürede organize olduk. Her fakülteden temsilciler seçtik, DM yoluyla gerçek zamanlı iletişim kurduk. Covid -19 ile ilgili takip protokolleri hazırladık ve bunu tüm bölüm yöneticilerine DM yoluyla kısa sürede duyurduk.
Covid – 19 ile ilgili farkındalığı artırma amaçlı ve yukarıda saydığımız 3 ana tema üzerine kurulu sloganlarımızı, Türkçe- İngilizce dijital posterler hazırlayarak, yaklaşık 20 000 kişiden oluşan Üniversitemizin tüm öğrenci, öğretmen, idari personellerine 1 hafta içinde ulaştırdık (Şekil 1).


Şekil 1. Aşılamanın önemi ile ilgili posterimiz

Aşı karşıtı olan öğrenci ve öğretmenlerimizin gerekçelerini; kanıta dayalı bilgilere dayanarak hazırladığımız dijital mektup ve görselleri
DM yoluyla yayınlayarak ortadan kaldırdık.
Yaklaşık bir ay içerisinde tüm Üniversitede bulunan herkesin büyük oranda farkındalığını artırdık. Aşı olmayan birçok öğrencimiz aşılama merkezimize yönlendirildi. Üniversitemizde aşısız hemen hemen hiç kimse kalmadı. Böylece salgın Üniversitemize kısa sürede kontrol altına alındı.
Klasik yöntemlerle bu kadar kısa sürede bu kadar düşük maliyetle, bu kadar az personelle bunu başarmamız mümkün değildi.
DM sayesinde belki yüzlerce çocuğumuzun hastalanmasını, bazılarının ölmesini önledik.
Teşekkürler Dijital Medya!!!
B. Bilim Dünyasına ve Teknoloji Geliştirmeye Etkileri
Pandemi esnasında DM nın bilim dünyasına ve teknoloji geliştirmeye önemli katkısı olmuştur. Gonzales ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada; Pandemi esnasında SM’nın SM platformlarının araştırma projelerine önemli katkısı olduğunu, ayrıca tıbbi eğitimlerde, yoğun olarak DM nin kullanıldığını vurgulamışlardır (13).
Cuello-Garcia tarafından yapılan bir çalışmada Pandemi sırasında SM kullanımının büyük rakamlara ulaştığı, bu nedenle SM iyi kulanıldığında doğru bilginin vatandaşlara, bilim insanlarına ve klinisyenlere büyük faydası olabileceğini belirtmiştir(19).
Yazarın bu görüşüne SM’ nın doğru kullanılması şartıyla katılsak da, Pratikte SM nin her zaman doğru amaçlarla kullanılmadığı hepimizin malumudur. Bu nedenle klinisyenlerin ve bilim insanlarının tek doğru bilgi kaynağı; kanıta dayalı olan, karşılaştırılabilen, herkese açık olan, tartışılabilen bilgilerin bulunduğu gerçek bilimsel dergilerdeki yayınlar olmalıdır düşüncesindeyiz.
Pollett ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada Pandemi esnasında bilgi alışverişinde Twitter’ın rolü tartışılmış (20).
Yapılan çalışmada elde edilen sonuçlara göre, Pandemi esnasında Twitter’ın bilim dünyasına 3 önemli katkısı olduğu bildirilmiştir;

1. SARS – CoV – 2 virüsünün tüm genomiği Twitter sayesinde tüm dünyaya yayılmıştır.
2. Covid – 19 ile ilgili epidemik parametreler, salgın başladıktan sonra ilk aylarda yine Twitter sayesinde tüm dünyaya yayılmıştır.
3. Pandemi esnasında Twitter da yayınlanan bazı yanlış yönlendirici tezlere karşı bilim insanları tarafından hemen karşı bilimsel tezler üretilmiş ve Twitter sayesinde hızla dünyaya yayılmıştır (20).

C. Sağlık Kurumlarının Entegrasyon ve Koordinasyonuna Etkileri
Pandeminin ilk haftalarında binlerce sağlık çalışanı hastalıkla ve koruyucu önlemlerle ilgili yeterince bilgi sahibi olamadığından hastalanmış, bazıları da kaybedilmiştir. Ancak DM sayesinde hastalıkla ilgili bilgiler kısa sürede tüm topluma ve sağlık çalışanlarına iletilip, gerekli önlemler alınınca sağlık çalışanlarında hastalık ve ölüm oranları süratle düşmeye başlamıştır.
Chan ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada; Pandemi esnasında Dünya çapında yaygın olan DM’nin alt yapısı sayesinde, güvenilir, iyi hazırlanmış infografiklerin (bilgi grafiği) hazırlandığını, bunların 10 gün içerisinde Türkçe dâhil 12 dile çevrilerek, Twitter, Wechat, ve sağlık web siteleri aracılığıyla milyonlarca sağlık çalışanına yayıldığını böylece binlerce hayatın kurtulduğunu bildirmiştir (21).
Murri ve arkadaşları İtalya’da SM üzerinden yaptığı bir çalışmada; her yaşta ve uzmanlık alanında hekimlerin Pandemi esnasında Covid – 19 ile ilgili bilgilerini güncellemek için SM’yı daha fazla kullandıklarını tespit etmiştir (22).
Yine Bao ve arkadaşları, yaptıkları bir çalışmada, DM nın halk sağlığı kurumlarının koordinasyonu, özellikle görsel bilgilerin geniş kitlelere yayılması, halk sağlığı kampanyalarının teşviki için önemli faydalar sağladığı, ancak DM nn; yanlış bilgilerin aktarılmasını önleyici tedbirler alarak, güveni artırmaya yönelik halkı aydınlatmaya ve kurumsal tabanlı sitelerdeki yükü hafifletmeye odaklanarak, daha fazla kullanılması önerilmiştir (23).
D. Cinsel Yaşama Etkileri
Pandemi de DM nın birçok konuda olduğu gibi, cinsel yaşam üzerine de önemli etkileri olmuştur. Pandemi ile ilgili SM da yer alan yanlış ve paniğe yol açan haberler, ekonomik kriz, işsizlik, kısıtlamalar, insanları strese sokmuş, ruhsal sağlığı olumsuz etkilemiş, cinsel yaşamı kötü yönde etkilemiştir.
Pandemi esnasında DM da cinsel yaşam ile ilgili bölümler ayrılmıştır. Times da;”Coronavirus and Sex: Questions and answers”, Facebook ta benzeri konuda platformlar oluşturulmuştur.
Döring tarafından yapılan bir çalışmada, Pandemide SM’nın seks ilişkilerine etkileri araştırılmış; Pandemide SM’nin etkisiyle tek eşli ilişkilerin sayısında artış olduğu, günü birlik ilişkilerin ise bulaş korkusuyla azaldığı belirtilmiştir (24). Pandemi nedeniyle tek eşli ilişkilerde artış, Döring’in tanımıyla; “Corona virüs bebeği” patlamasına yol açmıştır.
Pandemi ile ilgili sağlık platformlarında Pandemide seks işçileri ile ilişkilerde dikkat edilmesi gerekli noktalar belirtilmiştir. Aynı çalışmada; mastürbasyon, pornografi, seks oyuncakları, online, telefonla ve sanal seks oranlarında artış olduğu vurgulanmıştır.
E. Ruh Sağlığına ve Sosyal Sağlığa Etkileri
Pandeminin başladığı ilk günlerde DM’da durduk yere düşüp, kanlar içinde yere yığılan insanların görüntüsü toplumu inanılmaz ölçüde etkilemiş, büyük bir korkunun yayılmasına neden olmuş, kitlelerin paniğe kapılmalarına yol açmıştı.
Medyada yayın yapan kişilerin bir numaralı isteği yüksek reytingdir.
Bu amaçla, aktarılan bilgileri ilginç ve dikkat çekici hale getirmek için sıklıkla haber veya bilgi; süslenir, bazen abartılır, bazen değiştirilir.
Bu asılsız, süslü haberler DM yoluyla Dünya da geniş kitlelere ışık hızında aktarıldığında şok etkisi yaratır.
James tarafından Avustralya da yapılan bir çalışmada DM’nin abartılı haberleri nedeniyle Pandeminin ilk aylarında halkın paniğe kapıldığı, Marketlere hücum ettiği ve tuvalet kağıdının bile stoklandığı bildirilmiştir (25).
Pandemi esnasında SM kullanımının artmasının nedenlerinden biride;
Pandemi nedeni ile getirilen kısıtlamaların kişileri, psiko – sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için SM ye yönlendirmesidir.
Singh ve arkadalarının yaptığı bir çalışmada; Pandemi nedeniyle SM kullanım oranlarının artışındaki en önemli sebeplerin; insanların ilişki kurma, kendini ifade etme, kabul görme, onaylanma ihtiyacının artması olduğu bildirilmiştir (26).
Pandemi esnasında toplumlara göre SM nin işlediği temalar değişiklikler göstermiştir. Thomas ve arkadaşlarının Avustralya da Pandemide SM nın işlediği ana temalar üzerine yaptığı bir çalışmada; en çok işlenen temaların; toplumsal ve ekonomik sorunlar olduğu bildirilmiştir (27).
Pandemi esnasında birçok ülkede hem geleneksel medyada hem SM’da sağlık çalışanlarına kahraman muamelesi yapılmıştır.
Ancak Cox’un SM üzerinden sağlık çalışanları ile ilgili yaptığı bir çalışmasında; Pandemi esnasında sağlık çalışanlarına “kahraman” yakıştırması yapılmasının, sağlık çalışanlarının psikolojisini olumsuz yönde etkilediğini ortaya çıkarmıştır (28).
Anwar ve arkadaşlarının Pandemi esnasında kitle medyasının etkileri ile ilgili yaptığı bir çalışmada, Pandemi esnasında kısıtlamalar nedeni ile ortaya çıkan sosyal izolasyon ve finansal zorlukların, Covid – 19 ile ilgili olumsuz haberlerin kitle medyasında çok fazla yer almasının, toplumda önemli ölçüde strese ve paniğe yol açtığı, ev içi ve yaşlı istismar oranlarının arttığı, sahte doktorların ve politikacıların onayladığı bazı ilaçların, bilimsel olmayan bazı tedavilerin halka zarar verdiği bildirilmiştir (10).
Wietnam’da Tran ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada Pandemi esnasında 38 milyon SM bilgisini analiz etmişler, en çok facebook ‘un kullanıldığını bildirmişlerdir(29). Yaptıkları çalışmanın sonucuna göre, halkın SM’da Pandemiyi tartıştıkça rahatladığını, duygularının negatiften pozitife dönüştüğünü bildirmişlerdir.
Sujarwoto ve arkadaşlarının Pandemi ile ilgili Endonezya da 703 üniversite öğrencisi üzerinde SM üzerinden yaptığı bir çalışmada;
SM bağımlılığının ruh sağlığına etkilerini araştırmıştır(30). Yaptıkları çalışmanın sonuçlarına göre; Pandemi esnasında SM bağımlılarının, güçlü sosyal aile ilişkileri olan kişilere göre daha fazla depresyona girdiklerini saptamışlardır.
Yine Amerika da Preisab ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışma da; Pandemi esnasında gebe kadınların 1/3 ünde SM’daki haberlerin önemli ölçüde strese yol açtığı ve buna bağlı olarak komplikasyonlar geliştiği, dış ortamda sosyal ilişkilerin stresi azalttığı bildirilmiştir (31).
Nabity – Grover ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada, Pandemi esnasında insanların SM aracılığıyla kendini ifade etmeye daha fazla zaman ayırdığını belirtmiştir (32). Aynı çalışmada, Pandemi öncesinde sosyal yönden açıklanması uygun olamayan bazı ifadelerin kamu yararı olduğu için açıklanabilir, açıklanması uygun olan bazı ifadelerin ise tam tersine SM’da açıklanamaz hâle geldiği vurgulanmıştır. Bunun nedeni olarak da Pandemi esnasında kişilerin SM’de kendini ifade etme tarzının; kendine odaklanma ve topluma odaklanma perspektifleriyle açıklanabileceği belirtilmiştir.
Valdez ve arkadaşlarının Amerika da 86.581.237 Twitter verisi üzerinde yaptıkları bir çalışma da; Pandemi esnasında SM’nın insanlar üzerindeki etkileri 3 ana başlık altında araştırılmıştır (33).

1. Pandemi esnasında SM de Covid – 19 ile ilgili hangi tema en çok işlenmiştir?
2. Pandemi, SM kullanım oranlarını artırmış mıdır?
3. Pandemi toplumsal duyarlılığını etkilemiş midir?
SM üzerinden yapılan bu çalışmanın sonuçlarına göre; Pandemi esnasında SM da Covid – 19 ile ilgili en çok işlenilen tema;
İnsanların hayat tarzındaki değişiklikler olmuştur. Pandemi esnasında insanların SM kullanım oranlarında önemli ölçüde artış olmuştur.
Pandemi, toplumsal duyarlılığı olumsuz yönde etkilemiştir.
Yine aynı çalışmada elde edilen sonuçlara göre; Pandemi esnasında kısıtlamalara bağlı olarak SM kullanım oranlarında artış, sosyal ilişkilerde azalmaya bağlı sorunların görülme oranlarını kısa sürede düşürmüş olsa da, uzun vade de ruhsal sorunların ortaya çıkmasını engellemesinin olanaksız olduğu belirtilmiştir.
Drouin ve arkadaşları tarafından Amerika da SM üzerinden yapılan bir çalışmada Pandemi esnasında 260 ailede SM nın etkileri araştırılmıştır (34). Elde edilen sonuçlara göre; Pandemi esnasında çocuklar ve ebeveynlerin SM kullanım oranlarında artış olmuştur. Ayrıca SM, telefon ve teknolojinin fazla kullanımına bağlı olarak çocuklarda ve ebeveynlerinde gerginlik (Anksiyete) oranları yükselmiştir. Ebeveynlerde gerginlik artışının sebebi olarak; sosyal destek ve bilgi araştırma için aşırı SM kullanımı olduğu ortaya çıkarılmıştır. Yazarların düşüncesine göre; kriz dönemlerinde toplumu bilgilendirmenin en doğru yolu; halk sağlığı kurumlarının doğru bilgileri toplayıp, değerlendirip, harmanlayıp, SM da dağıtım yapmalarıdır. Aksi durumda SM kullanımı Dünya çapında çok yaygın olduğundan, potansiyel yanlış haberler, toplumda sebepsiz davranış bozukluğu, stres ve gerginliğe yol açabilmektedir. Ayrıca SM daki eğitim kampanyalarının; bireysel farklılık ve gelişim seviyeleri dikkate alınarak tasarlanmasının daha doğru olacağı vurgulanmıştır (34).
F. Z Kuşağına Etkileri
Amerika da Today’in düzenlediği bir online yarışma da izleyicilere “Y” kuşağından sonraki nesile ne ad verebiliriz sorusu sorulmuş ve “Z” kuşağı adı verilmesine karar verilmiştir. 1990’lı yılların sonu ile 2010’lu yılların başı arasında doğan Z kuşağının temel özelliği; internet ve DM ile beraber doğan ve büyüyen bir nesil olmasıdır. Bunun sonucu olarak Z kuşağı, Pandemide DM nin etkilerinin en iyi gözlenmesi gereken bir grup olma özelliği taşımaktadır.
Liua ve arkadaşlarının, İngiltere de Mart – Mayıs 2020 tarihleri arasında, Pandemide SM’nin Z kuşağı üzerine etkileri üzerine yaptığı bir çalışma; SM nin karanlık yüzünü gözler önüne sermiştir (35). Pandemi esnasında aşırı bilgi yüklenmesi, DM ile beraber doğan ve büyüyen bu neslin ruhsal sağlığını tehlikeye sokmuştur. Covid-19 korkusu ve SM yorgunluğu, bu kuşağın SM kullanımını kesintiye uğratmıştır (35).
G. İnfodemi ve Haber Etiğine Etkileri
Dijital medyanın iletişimde ışık hızına ulaşması, Covid – 19 salgını esnasında diğer bir Pandemiye; bilgi salgınına, “İnfodemiye” yol açmıştır. Bilgi iletişimindeki aşırı hız; isteyerek veya istemeden yanlış bilgilerinde geniş bir kitleye aktarılmasına yol açmış, bilgi veya yorumlar iletilirken; haber etiğine uyma kuralı önemli ölçüde askıya alınmıştır. Motta ve arkadaşları tarafından Pandeminin ilk aylarında Amerika da yapılan bir çalışma da, DM yoluyla yaratılan infodemi nedeniyle, Amerikan halkının;
% 13’ü Pandeminin bir şaka olduğuna,
% 49’u Pandeminin ortaya çıkma nedeninin biyolojik silah olduğuna,
% 44’ünün Pandeminin abartıldığına inandığını göstermiştir (36).
Yine aynı çalışmanın sonuçlarına göre güvenilir medya kaynaklarında, tanınmış kişiler aracılığıyla söylenen veya söyletilen masum yalanlar ve yanlış iddiaların, bireylerde yanlış bir güvenlik duygusu oluşturduğu ve bu nedenle kamu sağlık kuruluşlarının önerilerinin görmezden gelindiği ortaya konulmuştur.
Gonzales ve arkadaşları yaptıkları çalışmada; Pandemide SM’nın yanlış, güncel olmayan ve yalan haberlerin yayılmasında çok önemli etkisi olduğunu vurgulamıştır(13). Aynı şekilde SM kullanıcısının bilgiye kişisel görüş ve eğilimlerini katabilme olasılığı olduğunu, bunun dışında SM’nin en kötü tarafının yanlış ve yanıltıcı bilgilerin topluma abartılarak aktarıldığında; toplumda panik, korku, gerginlik ve depresyona yol açılabileceği belirtilmiştir. Aynı çalışmada, 30 Nisan 2020 tarihi itibarıyla PubMed de Pandemi ile ilgili 8000 makale bulunduğu (infodemi), SM platformlarında çok sayıda yanlış ve yanıltıcı haberlerin paylaşıldığı, bu nedenle Dünya Sağlık Örgütünün Web sayfasında bir;”Pandemi ile ilgili mitler” bölümü açtığı bildirilmiştir (13).
Radwan ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada; Pandemi esnasında SM daki bazı platformların yarattığı bilgi kirliliği nedeni ile, insanların paniğe ve korkuya kapıldığı, gereksiz stoklama yaptığı, gereksiz ilaç kullanımı nedeniyle çok sayıda insanın zarar gördüğü bildirilmiştir (37). Tagliabue ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada ise, Covid – 19 Pandemisinde SM’nın halkın risk algılamasına etkileri araştırılmıştır(38). Yapılan çalışmada elde edilen sonuçlara göre; yapılan sahte haberler ve verilen yanlış bilgilerin halkın kafasını karıştırdığı, vatandaşların bu bilgileri yorumlayıp çevresiyle paylaştığı bildirilmiştir. Pandeminin ilk haftalarında uzman olmayan çoğu kişinin bilimselliği kanıtlanmamış bilgileri kitle medyasında paylaşması, böylece halkı yanlış yönlendirerek, Covid – 19 hastalığının basit bir grip hastalığı gibi algılanmasına, yeterince önlem alınmamasına yol açtığı belirtilmiştir. Çalışmada yine aynı nedenle çok sayıda olguda alkol zehirlenmesi, aşırı D vitamini kullanmaya bağlı zehirlenmeler görüldüğü ifade edilmiştir. Pandeminin ilerleyen dönemlerinde sahte haberler ve yanlış bilgilendirmelerin giderek azaldığı, kamu sağlık kurumlarının bilimsel bilgilerinin SM da daha sık yer aldığı bildirilmiştir(38).
Boberg ve arkadaşlarının Almanya’da Ocak – Mart 2020 tarihleri arasında SM üzerinden yaptıkları bir çalışmada; Covid – 19 Pandemisinin Toplumda ekonomik, politik ve sosyal yönden önemli etkileri olduğu gibi, iletişim sistemlerini de büyük ölçüde etkilediği vurgulanmıştır (39). Aynı çalışmada elde edilen sonuçlara göre alternatif medyada da (SM), geleneksel medya da olduğu gibi, haber iletiminde popülizme aynı şekilde devam edildiği belirtilmiştir.
H. Irkçılık ve Ayrımcılığa Etkileri
Dijital medya sanal yolla sosyal bağlılığı artırabildiği hâlde, bazen etnik gruplaşmalara, bölünmelere ve ayrımcılığa da yol açabilmektedir. Croucher ve arkadaşlarının Amerika’da yaptıkları bir çalışma, bazen DM’nın ırkçılık ve ayrımcılığı nasıl körükleyebildiğini gözler önüne sermiştir (4). Çalışmada elde edilen bulgulara göre; Amerika’da SM haberleri, Pandeminin sorumlusunun Asya-Amerikalıların, özellikle Çinli-Amerikalıların olduğu ön yargısını oluşturmuştur. Amerika’da bir SM kullanıcısının SM’ya ne kadar inanırsa; Çinli – Amerikalıların Amerika için o derecede bir tehdit olduğuna inandıkları ortaya konulmuştur. Aynı çalışma da Amerika da “Kabile Kültürü” nün, gerçeklerden farklı olarak toplumun ön yargılarını nasıl etkilediği ortaya konulmuştur. Toplum liderleri ve ünlülerin SM’da her hangi bir görüşü öne sürdüklerinde, takipçilerinin – kanıta dayalı olmasa bile – büyük ölçüde bu görüşü benimsedikleri tespit edilmiştir(4).
Le ve arkadaşları, Pandemi ile ilgili yaptıkları bir çalışmada, Pandemi sürecinde SM’nın etkisi ile Asyalı, özellikle Çinli insanların damgalandığını, buna bağlı olarak ruhsal sorunların ortaya çıktığını bildirmişlerdir (40). Bu nedenle politika yapıcıların bu soruna acilen çözüm bulmaları gerektiğini ifade etmişlerdir.
Yine Yi ve arkadaşlarının Pandemi esnasında yaptıkları bir çalışmada; SM’da yapılan haberlerin Çinli turistlerin ruh sağlığını olumsuz etkilediği bildirmişlerdir(41). Yapılan çalışmada Pandemi esnasında toplum liderlerinin DM’da konuşma yaparken çok dikkat etmeleri gerektiği, örneğin Amerika Başkanı Donald Trump’ın bir konuşmasında Covid – 19 hastalığını “Çin Virüsü” olarak nitelendirmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir(41).
Anneliese ve arkadaşları, Pandemi ile ilgili yaptıkları bir çalışmada;
SM’da paniğin Covid – 19 dan daha hızlı yayıldığını, ırkçılığın tekrar hortladığını, Çin lokantalarına, Çin den gelen mallara karşı çıkıldığını bildirmişlerdir(42). Covid – 19 Pandemisinde SM nın yarattığı bu diasporayı ortadan kaldırmak ve SM’yi olumlu yönde kullanmak için; halk sağlığı ile ilgili kamu kuruluşlarının SM platformlarını sürekli kontrol edip, doğru ve yanlış bilgileri tespit edip, gerekli önlemleri alması gerektiğini belirtmişlerdir (42).

D. SONUÇ VE ÖNERİLER
Dünya da Pandemi esnasında Dijital Medyanın etkileri ile ilgili yapılan birçok çalışmanın sonuçları göstermektedir ki;


İnanılmaz ölçüdeki haber/bilgi/ yayma hızı,

Kullanıcı kitlesinin genişliği ve erişim kolaylığı,

Düşük iletişim maliyetleri,

Gerçek zamanlı iletişime olanak vermesi gibi nedenlerle,
Covid – 19 Pandemisini etkileyen en önemli unsur; Dijital Medya olmuştur.

Dünya da daha önce yaşanan Pandemilerin hiçbirinde görülmediği kadar Co-vid – 19 Pandemisinde Dijital Medya;


Toplum sağlığı ve eğitimini,

Bilim dünyasını ve teknoloji geliştirmeyi,

Sağlık kurumlarının entegrasyon ve koordinasyonlarını,

İnsanların cinsel yaşamlarını,

Kişilerin ruhsal ve sosyal sağlığını,

Özellikle genç kuşakları,

Bilgi kirliliği ve haber etiğini,

Irkçılık ve ayrımcılığın körüklenmesini, önemli derecede etkilemiştir.
Bu nedenle gelecek muhtemel Pandemilerde Kişilerin ve Toplumun,
Fiziksel, Ruhsal ve Sosyal yönden daha az zarar görmesi için,
Politika yapıcıların, stratejik plan hazırlayanların ve karar vericilerin,
Dijital Medyayı daha ön planda hesaba katmalarının uygun olacağı düşüncesindeyiz.

KAYNAKLAR
Harari YN: Sapiens: A Brief History of Humankind.Vintage.2015. Aken JV, Hammond E: Genetic engineering and biological weapons. EMBO Rep. 2003;4: 57–60.
Rayburn D: Streaming and Digital Media: Understanding the Business and Technology.2012. Taylor & Francis. ISBN 978-1-136-03217-2.
Croucher SM, Nguyen T, Rahmani D: Prejudice Toward Asian Americans in the Covid-19 Pandemic: The Effects of Social Media Use in the United States. Front. Commun. https:// doi.org/10.3389/fcomm.2020.00039.
Alley SJ, Stanton R, Browne M: As the Pandemic Progresses, How Does Willingness to Vaccinate against COVID-19 Evolve? Int. J. Environ. Res. Public Health. 2021;18(2).
Al-Dmour H, Masadeh R, Salman A, Auhashesh M: Influence of Social Media Platforms on Public Health Protection Against the COVID-19 Pandemic via the Mediating Effects of Public Health Awareness and Behavioral Changes: Integrated Model.Journal of Medical Internet Research.2020;22(8).
Wajahat H: Role of Social Media in COVID-19 Pandemic.The International Journal of Frontier Sciences.DOI: https://doi.org/10.37978/tijfs.v4i2.144.
Wong A, Ho S, Olusanya O: The use of social media and online communications in times of pandemic COVID-19. Journal of the Intensive Care Society. 2021;22(3): 255–260.
Saud M, Mashud M, Ida R: Usage of social media during the pandemic: Seeking support and awareness about COVID-19 through social media platforms. Journal of Public Affairs. 2020 https://doi.org/10.1002/pa.2417.
Anwar A, Malik M, Raees V: Role of Mass Media and Public Health Communications in the COVID-1w0;12(9).
Suhaizal H, Alias M, Nurhanım SA, Aini NP, Wan HN, et al: STUDENTS’ INTENTION TO SHARE INFORMATION VIA SOCIAL MEDIA: A CASE STUDY OF COVID-19 PANDEMIC. Indonesian Journal of Science and Technology.2020;5(2).
Dkhar SA, Quansar R, Saleem SM, Khan MS: Knowledge, attitude, and practices related to COVID-19 pandemic among social media users in J&K, India. Indian Journal of Public Health.2020; 64(6).
Gonzales DA, Torteloro L: Social media influence in the COVID-19 Pandemic. Int. braz j urol.2020;46(1).
Diego L, Lima M, Albanez A, Medeiros LA: Social media: friend or foe in the COVID-19 pandemic? Clinics 75. https://doi.org/10.6061/clinics/2020/e1953.
Nadeak B: The Effectiveness of Distance Learning Using Social Media during the Pandemic Period of COVID-19: A Case in Universitas Kristen Indonesia. International Journal of Advanced Science and Technology. 2020;29 (7):1764-1772
Dutta A: Impact of Digital Social Media on Indian HigherEducation: Alternative Approaches of Online Learning. International Journal of Scientific and Research Publications.2020; 10(5).
Rasmieh A, Della M, Bronwyn E, Jed M, Amy R, Villarosa BND, et al: COVID-19 vaccination intention in the first year of the pandemic: A systematic review. Journal of Clinical Nursing. 2021 https://doi.org/10.1111/jocn.1595.
Love JS, Blumenberg A,Horowitz Z: The Parallel Pandemic: Medical Misinformation and COVID-19.Primum non nocere. J Gen Intern Med. 2020; 35(8): 2435–2436.
Cuello-Garcia C, Perez-Gaxiola G, Amelsvoor L: Social media can have an impact on how we manage and investigate the COVID-19 pandemic. J Clin Epidemiol. 2020; 127: 198–201.
Pollett S,Rivers C: Social Media and the New World of Scientific Communication During the COVID-19 Pandemic. Clinical Infectious Diseases.2020;71(16).
Chan AKM, Nickson CP, Rudolph JW, Lee A, Joynt M: Social media for rapid knowledge dissemination: early experience from the COVID-19 pandemic. Anaesthesia.2020. https:// doi.org/10.1111/anae.15057.
Murri R, Segela FV, Vecchio PD, Cingolani A, Taddei E, Micheli G et al: Social media as a tool for scientific updating at the time of COVID pandemic: Results from a national survey in Italy. Plos one.2020. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0238414.
Bao H, Cao B, Xiong Y,Tang W: Digital Media’s Role in the COVID-19 Pandemic. JMIR mhealth and uHealth. https://preprints.jmir.org/preprint/20156.
Döring N: How Is the COVID‐19 Pandemic Afecting Our Sexualities? An Overview of the Current Media Narratives and Research Hypotheses. Archives of Sexual Behavior.2020; 49:2765–2778.
James A, Jenni J: COVID-19: Vulnerability and the power of privilege in a pandemic. Health Promot J Austr. 2020; 31(2): 158–160.
Singh S, Dixit A, Joshi G: “Is compulsive social media use amid COVID-19 pandemic addictive behavior or coping mechanism? 2020.doi: 10.1016/j.ajp.2020.102290.
Thomas T, Wilson A, Tonkin E, Miller ER, Ward PR: How the Media Places Responsibility for the COVID-19 Pandemic—An Australian Media Analysis. Frontiers in Public Health. 2020 | https://doi.org/10.3389/fpubh.2020.00483.
Cox CL: ‘Healthcare Heroes’: problems with media focus on heroism from healthcare workers during the COVID-19 pandemic FREE. Journal of Medical Ethics.2020. http://orcid. org/0000-0001-9416-9509.
Tran HTT, Lu SH, Nguyen BV: Social Media Insights During the COVID-19 Pandemic: Infodemiology Study Using Big Data. JMIR Mhealth Uhealth2021;9(7).
Sujarwoto RAMS, Yumarni T: Social Media Addiction and Mental Health Among University Students During the COVID-19 Pandemic in Indonesia. International Journal of Mental Health and Addiction.2021;1:1-15.
Preisab H, Mahaffetc B, Heiselmand C, Lobela M: Vulnerability and resilience to pandemic-related stress among U.S. women pregnant at the start of the COVID-19 pandemic.2020. https://doi.org/10.1016/j.socscimed.
Nabity-Grover T, Cheung CMK, Thatcher JB: Inside out and outside in: How the COVID-19 pandemic affects self-disclosure on social media. International Journal of Information Management. https://doi.org/10.1016/j.ijinfomgt.2020.102188.
Valdez D, Thij M, Bathina K, Rutter LA, Bollen J: Social Media Insights Into US Mental Health During the COVID-19 Pandemic: Longitudinal Analysis of Twitter Data. J Med Internet Res. 2020;22(12).
Drouin M, McDaniel BT, Pater J, Toskos T: How Parents and Their Children Used Social Media and Technology at the Beginning of the COVID-19 Pandemic and Associations with Anxiety. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking 2020;23(11).
Liua H, Liub W, Yoganathanc V, Osburg VS: COVID-19 information overload and generation Z’s social media discontinuance intention during the pandemic lockdown. Technological Forecasting and Social Change.2021. https://doi.org/10.1016/j.
Motta M, Stecula D, Farhart C: How Right-Leaning Media Coverage of COVID-19 Facilitated the Spread of Misinformation in the Early Stages of the Pandemic in the U.S. Canadian Journal of Political Science.202;53(2).
Radwan E, Radwan A: The Spread of the Pandemic of Social Media Panic during the COVID-19 Outbreak. European Journal of Environment and Public Health. 2020;4(2).
Tagliabue F, Galassi L, Mariani P: The “Pandemic” of Disinformation in COVID-19. NS Comprehensive Clinical Medicine.2020;2:1287-1289.
Boberg S, Quanddt T, Schatto-Eckrodt T, Frischlich L: Pandemic Populism: Facebook Pages of Alternative News Media and the Corona Crisis – A Computational Content Analysis. Computer Sciences.2020. arXiv:2004.02566 [cs.SI].
Le MS, PhuongThao D, Goldmann EY, Lawrence H: Psychological impact of anti-Asian stigma due to the COVID-19 pandemic: A call for research, practice, and policy responses. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy.2021; 12(5), 461–464.
Yi Z, Edmund G, Jun W: The effects of misleading media reports about COVID-19 on Chinese tourists’ mental health: a perspective article. Anatolia. 2020. https://doi.org/10.1080/130 32917.2020.1747208.
Anneliese D, Sam M, Emilie K, Raman P, Anneliese WS, Heidi L: The pandemic of social media panic travels faster than the COVID-19 outbreak. Journal of Travel Medicine.2020;27(3).

2.BÖLÜM
TÜRK SİNEMASINDA ULUSAL KİMLİĞİN İZLERİ: DAĞ VE DAĞ 2 FİLMLERİ ÜZERİNDEN BİR ANALİZ
Neriman SAYGILI[2 - Doç.Dr., Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi,nerimansaygili@gau.edu.tr]
Hıdır Veysel Karani ARAS[3 - Doktora(PHD) Öğrencisi, Girne Amerikan Üniversitesi, hidirveyselaras@gau.edu.tr]

1. GİRİŞ
Sinema geniş kitlelere hitap etmesi ve dokunması bakımından, günümüzdeki en etkili kitle iletişim araçlarından biridir. Sinema konusu bakımından pek çok çeşidi içinde bulunduran, zengin ve çok fazla türü ile alt türü bulunan bir görsel ve işitsel sanat dalıdır.
Sinema, “geçmişte ve şimdide gücün temsillerinin ortaya konduğu bir sanattır. Sinema, görüntüleri sayesinde geçmişte yaşananları, şimdiki zamanı ve hatta geleceği gözler önüne serebilmektedir” şeklinde tanımlanıyor (Tülüce,b.t).
Sinema’nın icadına ve dünya tarihini değiştirmesine gelmeden önce sinemanın icadına yol açan ve bu sürecin zeminini hazırlayan buluşlar bilinmelidir. Böylelikle dünyayı etkileyen ve 7. Sanat olarak anılan sinema daha kolay bir biçimde anlaşıla bilinecektir.
Bu icatların başında ise fotoğraf makinesi gelmektedir. Fotoğraf makinesi ilk olarak 1826 yılında çeşitli kimyasallar kullanılması ile resim elde edilmesine imkân veren bir alet olarak dünyanın karşısına çıkmıştır. Fotoğraf makinesi, Joseph Niepce tarafından icat edilmiştir (www.iienstitu.com, 07.05.2021). Joseph Niepce tarafından icat edilen makine büyük ses getirmiş ve kimsenin tahmin edemeyeceği olaylar sıralamasının yolunu açmıştır.
Sinemanın icadını oluşturan icatlar sıralamasına bakıldığında fotoğraf makinesinden sonra sırada elektrik olduğu görülmektedir. Elektrik alanında yapılan çalışmalar ve denemelerin kökeni 1826 yılına kadar dayanmaktadır. Elektrik alanında 1879 yılında Amerikalı mucit ve iş adamı Thomas Edison’ın ampulü icat etmesi ile insanlık tarihinde elektrik vazgeçilmez bir parça olarak yerini almıştır. 1891 yılına gelindiğinde ise Sırp asıllı bir mühendis ve mucit olan Nikola Tesla ile alternatif akım için yüksek voltajlı üretim imkânı için transformatör geliştirmiştir. Tesla ve Edison daha sonra yine beraber çalışarak elektromanyetik alanında pek çok devrimci gelişmede bulunmuştur (www.elektrikde.com, 07.05.2021).
Sinemanın icadını oluşturan icatların sonuncusu ise Kineteskop olarak karşımıza çıkmaktadır. Kineteskop isimli aygıt 1891 yılında ABD’li mucit ve iş adamı Thomas A. Edison ve William Dickson tarafından geliştirilmiştir. Kineskop sayesinde sinemanın ilk hali ortaya çıkmıştır. Saniyede 46 kare olarak göz önünden geçen resimler, film şeridinin bir mercek ile hızlıca elektrik lambasının arasından geçmesi temeline dayanmaktaydı. Kineteskop, ayrıca sinema filmi göstericilerinin ve ilerleyen yıllarda sinema filmi gösteriminde kullanılan ilk aygıtların temelini oluşturmuştur (www.turkcebilgi.com, 07.05.2021).
Fotoğraf makinesi, elektrik ve kineteskop’tan sonra sinemanın icat edilmesine zemin hazırlanmış ve ilerleyen yıllarda dünyanın en etkili kitle iletişim aracı olacak olan sinema ortaya çıkmıştır.
19. yüzyılın sonunda Fransız Louis (Lui) ve Auguste Lumiere (Ogüst Lumiya) kardeşler, geliştirdikleri sinematograf adlı aygıtla ilk kez hareketli görüntüyü elde etmeyi başararak önemli bir olaya imza atmışlardır. Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini de 1895’te Paris’te Garden Cafe’de yapmış ve tarihte kabul edilen ilk film bir tren garı belgeselini izleyici ile buluşturmuştur. İlerleyen yıllarda ise Thomas Alva Edison ile yardımcısı Wilham Kennedy Laurie Dickson’un yaptıkları kinetograf, kameranın günümüzdeki ilk biçimini ortaya çıkartmıştır. Böylelikle sinema, günümüze kadar gelişerek devam edeceği yolculuğuna başlamıştır.
Önceleri sadece eğlence amaçlı kullanılan sinema ilerleyen zamanlarda farklı kullanım alanlarına kayarak sadece eğlence amacı ile sınırlı olmadığını göstermiştir. Sinemanın kullanım alanlarında hiç şüphesiz ki 2. Dünya Savaşı önemli bir yer oynamış ve sinemanın insanlar üzerindeki etkisi fark edilerek bir kitle iletişim aracı olarak kendine önemli bir yer bulmuştur.
Dünya sinemasında ve kendi sinemamız olan Türk sinemasında, çeşitli türlerde ve konularda eserler verilmiş ve verilmeye devam etmektedir. Sinemada karşımıza çıkan konular, filmin çekildiği ve içerinde bulunduğu toplumdan izler taşımaktadır. Bu izler ve sinemada işlenen konuları günümüzde de görmekteyiz.
Sinemada işlenen ve perdeye yansıtılan konuların başında muhakkak, o ülkenin ve ulusal kimliğinin içeriği bulunan ve milliyetçi duygularla çekilen filmler vardır. Bu düşünce ve doğrultuda çekilen sinema filmlerine, kendi sinemasına sahip olan çoğu ülke sinemasında rastlaya biliriz. Bu ülke sinemalarına örnek vermek gerekirse; ABD, Almanya, Rus (eski Sovyet sineması) ve Türk Sinemasını göstere biliriz.
Hollywood filmleri çekilme amacı olarak diğer ülkelerin vatandaşlarının ABD’ye hayranlık duymaları, kendilerini sorumlu olarak hissetmelerini ve ABD’nin uluslararası arenada politik amaçlarını haklı olarak göstermeleri için yapılan bir harekettir (Pınar, 2017).
Bu akımı takip eden ülkelerden biri de Türkiye ve dolayısı ile Türk Sineması olmuştur. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkenin içinde bulunduğu zor zamanları ve millî kahramanlarımızı perdeye yansıtarak bu alanda ilk eserlerini vermiştir, Türk Sineması.
Filmlerde kullanılan ulusal kimlik, ulus kimliği veya kültürel kimlik gibi kavramlar bu filmlerin en güçlü yanını oluşturmaktadır.
Mora (2008) kültürel kimliği şöyle tanımlamaktadır: “Ortak bir coğrafyada, ortak idealler etrafında toplanmış, ortak tarihe ve ortak geleceğe yönelik birliktelikle oluşan ortak kültür, o ulusun kültürel kimliğini oluşturur’.
Yeni nesillere, izleyicilere, kendi kimliğini, kendi tarihini tanıtmak amacı ile yapılan filmler ulusal karakter ve kimlik odaklı sinema tanımına uymaktadır. Türk sinemasında örnekleri olan Kara Murat ve Battal Gazi gibi kurgusal karakter olmak ile birlikte Türk tarihinde yer edinmiş gerçek kişi ve kişiler de vardır. En bilinen kişiler ise Osmanlı padişahları ve Mustafa Kemal Atatürk ‘tür.
Türk sineması da bu alanda eski ve yeni yapıtlarında milliyetçi izlerle birlikte ulusal kimlik üzerinden izler taşır. Bu izlerden en bilinen filmlerden biri Yeşilçam filmlerinden Kara Murat, Battal Gazi, Tarkan filmleri ve yakın sinemamızdan Dağ ve Dağ 2 filmleridir.
Yakın ülke ve siyasi tarihimizdeki olaylar neticesi ile ulusal kimlik konulu filmleri günümüzde sıklık ile görmekteyiz. Askeri ve millî duygulara sahip olan Dağ ve Dağ 2 filmleri bu konudaki başarılı örnekler arasındadır.

2. TÜRK SİNEMASI VE ULUSAL KİMLİK KAVRAMI

Tüm dünyada da olduğu gibi sinemanın gücünü gören ülkeler bu sanat dalını kendi tarihlerini, kahramanlık hikayelerini, ulusal kimliklerini, millî değerlerini ve izleyiciye aktarmak istedikleri mesajları konu alan filmleri beyaz perdeye aktarmıştır. Türk Sineması da bu alanda sinema tarihimiz boyunca çalışmalar yapmış ve başta millî kimlik konusu olmak üzere pek çok eser ortaya çıkarmıştır. Bu tarz filmlerin çevrilmesindeki amaç ise toplumumuzda önemli bir yere sahip olan değerlerimize dikkat çekerek, izleyiciyi etkilemek ve bilinçlendirmektir.
Özellikle, Kurtuluş Savaşı yıllarında sinemamızda kendine geniş bir biçimde yer bulan bu tarz filmler büyük bir ilgi ile karşılanmış ve bu alanda yapılan filmlerin devamının gelmesine olanak sağlamıştır. Millî birlik ve bilinci önemli olduğu zamanlarda veya tarihimizi ele alan yapımların revaçta olduğu günümüzde de bu tarz yapımları sıklıkla görmekteyizdir.
Çalışmanın bu bölümünde Türk Sinemasının tarihî süreci ve bu süreçte ulusal kimlik konusunu merkezine alan filmleri incelenmeye çalışılmıştır.

2.1. Millî Kimlik ve Kimlik İnşası
Millî kimlik kavramı özellikle bir milletin ve o millete ait olan halkın yaşayış biçimi, düşünce yapısı ve davranışlarında önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü bir milletin sosyal yaşantısında, o millete ait olan kimlik izlerine ait olan davranışları belirlemekte olduğu söylene bilinir.
Toplumsal kimlik veya Millî Kimlik pek çok bireyden meydana gelen halkın veyahut milletin özelliklerini yine o topluma has olan bir tarz ile ifade eder (Gül, 2020).
Ulusal kimlik kadar kimlik inşası da önemli ve hassas bir konu olmuştur. Ulusal kimlik veya millî kimlik kavramlarının var olabilmesi için kimlik inşası çalışmaları yapılmak zorunda olunduğu söylene bilinir. Çünkü kimlik inşası çalışmaları ve bu çalışmalar neticesinde ortaya ulusal kimlik çıkmakta olduğu görülmüştür.
Edebiyat alanında olduğu kadar sinema alanında da kimlik inşası için önemli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Kurtuluş savaşı öncesinde ve sonrasında olmak üzere pek çok eser ortaya çıkmış ve hâlâ daha bu alanda eserler verilmeye devam etmektedir.
Yakın dönem sinema filmlerine örnek vermek gerekir ise Dağ ve Dağ 2 filmleri, ulusal kimlik inşası alanında yapılan sinema çalışmalarına örnek gösterile bilinir.

2.2. Türk Sineması ve Türk Sinemasında Tarihsel Süreç
Osmanlı İmparatorluğunda ilk film gösteriminin başlangıcı, batıda sinemanın tanıtılmasının üstünden bir yıl bile geçmeden sarayda Bertrand isimli bir Fransız tarafından 2. Abdülhamid zamanında, 1896 yılında film gösterimi ile başlamıştır (Onaran,1999, s. 11).
Sinemanın ülkemizde gösterilmeye başlanması 19. Yüzyılın ikinci yarısını bulmaktadır. Bu yıllarda Pera adı ile anılan İstanbul’da film gösterimleri yapılmakta ve yabancı filmler gösterilerek, genellikle yabancıların oluşturduğu kitlelere hitap etmektedir.
Evren; Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” (1914) adlı filmini Türkiye’de sinemanın başlangıcı saymakta ve çevrilen ilk Türk filmi demektedir. Ancak, filmin kendisinin ve filme ait belgelerin olmayışı, ayrıca bu filmi gören şahıslara da rastlanmayışı nedeni ile bu konu henüz tartışılmaktadır (Evren, 1995).
İlerleyen yıllarda yapılan araştırmalar ışığında yeni bulgular ile bu konu açıklığa kavuşmuş ve “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” ilk Türk filmi olarak geniş kitlelerce kabul görmüştür. Her ne kadar konulu bir film olmasa da filme çekilen ve Türkler tarafından filme alınan ilk film olma özelliğini taşımaktadır.
Birinci Dünya Savaşında Başkomutan olarak Türk Ordusunda görev alan Enver Paşa, Almanya’ya yapılan bir ziyarette Alman ordusunun çektiği çeşitli filmleri izlemiş ve sinemanın halk üzerindeki gücünü görmüştür. Bu propaganda gücünü anlayan Enver Paşa yurda döndüğünde vakit kaybetmeden Merkez Ordu Sinema Dairesini kurmuştur (Özön,1985, s. 339).
Böylece 1915 yılına gelindiğinde Türk sineması için önemli bir olay yaşanmış ve Merkez Ordu Sinema Dairesini (MOSD) kurmuştur.
Takip eden yıllarda pek çok eser sinemaya uyarlanmış veya kurmaca filmler çekilmiştir. Genellikle millî konuları ele alan veya konularında alt metin olarak millî meselelerin izlerini taşıyan filmler gösterime girmiş ve halk tarafından sevinçle karşılanmıştır.
1922 yılına gelindiğinde ordu ile hayatımıza giren Türk Sineması sivilleşmiştir. Yani askerî kuruluş veya yarı askerî kuruluşlarca yapılan filmler artık sivil film şirketi veya şirketlerince yapılmaya başlanmıştır. Ordu artık sadece belgesel çekimleri ile ilgilenmekte ve konulu filmleri sivil film şirketlerine bırakmıştır. Bu olay ise Türk sinemasında önemli olaylara zemin hazırlayacaktır. İlk özel film şirketi olan Kemal Film’in kuruluşu ile Türk sineması çok farklı bir döneme girmiş bulunmaktadır (Esen, 2010, ss.16-19).
1922 senesinde kendi film stüdyolarını kurmaya ve yerli film üretimine geçmeye karar veren Kemal ve Şakir Seden kardeşler, Haliç kıyısında bulunan Feshane fabrikasının dikimevi bölümünü askeriyeden kiralayarak “Kemal Film Stüdyosu” nu kurarak hayata geçirdiler. Böylece Türk sinema tarihinde yeni bir dönem açılmış oldu. İlk Türk yapım şirketi hayata geçti. (www.wikipedia.org, 28/03/2021).
Türkiye’de çekilen ilk tarihi konulu film, Muhsin Ertuğrul tarafından yönetilen ve 23 Nisan 1923 yılında İstanbul’da Beyoğlu’ndaki Palas sinemasında gösterilen “Ateşten Gömlek” filmidir. Kurtuluş savaşından hemen sonra ordu desteği ile çekilmiştir (Deniz, 2017, s.35).
Gösterime girdiğinde halk tarafından coşku ile karşılanan ve sahiplenen film gerek edebî kaynağının kuvvetinden gerekse içerdiği millî konu bakımından büyük bir başarı elde eder ve Cumhuriyet tarihimiz sinemada da ne kadar başarılı olduğunu kanıtlar. Ateşten gömlek filminin başarısı ile arkasından pek çok Kurtuluş Savaşı veya milliyetçilik konulu film vizyona girer.
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kurulan ilk film şirketi İpek Film’dir. Bu dönemde en önemli ve bilinen kişi ise Muhsin Ertuğrul’dur. Neredeyse dönemin tek sinemacısı olan Muhsin Ertuğrul, tiyatro kökenli biri olarak çektiği her filmde bunu izleyiciye hissettirir. Filmler, sinema filmi tarzından daha çok tiyatro oyunlarına benzemekte yani teatral filmler olarak ortaya çıkmaktadır (Yaylagül, 2018, s.20)
İlerleyen yıllarda sinemanın Türk halkı ile güçlenip devam etmesinde yeni dönemler açığa çıkmıştır. Bu dönemlerden biri de tiyatrocular dönemidir. Kısaca açıklamak gerekirse tiyatrocular dönemi, sinema alanına tiyatro kökenli pek çok oyumcu ve yönetmenin geçiş yapması ve Türk Sinemasında eserler vermesidir.
Türk Sinemasında ilk dönem kapandığında yerini geçiş dönemi olarak adlandırılan dönem alır. Bu dönem İkinci Dünya Savaşı dönemine rastlamaktadır.
Bu dönemde göze çarpan en büyük özellik ise yeni sinemacıların ortaya çıkması ve sinemamızda çeşitlilik yaşanmasıdır. Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kökenini benimseyen ve tiyatro sanatçıları ile çektikleri filmlerin yerini amatör sinemacılar almaktadır. Böylece Muhsin Ertuğrul’un “tek adamlığı” sinemada kaybolmaya başlamıştır (Esen, 2010, s.45).
1950 – 1970 yıllarına gelindiğinde ise Sinemacılar Dönemi olarak isimlendirilen dönem bulunmaktadır. Bu dönemde sinema iyiden iyiye kendi tarzını bulmuş ve tiyatro dilinden bağımsız olarak kendi dilini ortaya koymuştur. Yapılan eserlerde yani sinema filmlerinde Türk sineması kendine özgü bir tarza ve hakimiyete sahip olmuştur (Esen, 2010, ss. 48-78).
1950 yılında sinemamızda değişimler kendini iyice belli etmeye başlar. Bu yıl sinemamız teatral özelliklerden sıyrılarak sinemaya benzemeye başlar. 1952 yılında Lütfi Akad tarafından çekilen ve yaşanmış bir olaya dayanan “Kanun Namına” filmi ile Türk Sinemasında “Star” sistemi başlamıştır. Bu filmde oynayan ve sinemamızda ilk star olarak anılacak kişi ise Ayhan Işıktır (Yaylagül, 2018, ss. 22-35).
2000’li yıllara yaklaşıldığında Türk Sineması için bir kırılma anı yaşandı ve sinemamız tekrar yükselişe geçmeye başladı. Yeşilçam’dan sonra düşüşe geçen ve karanlık zamanlar geçiren sinemamız için 1990’ların sonunda tekrardan ilerleme şansı doğdu.
Ekonomik zorluklar ve sanatsal olarak ortaya iyi bir film çıkmaması ile düşüşe geçen Türk sineması 1996 yılında Yavuz Turgul yönetmenliğinde “Eşkıya” filmi ile Türk seyircisini sinema salonlarına çekmeyi başararak büyük bir umut olmuştur.
2000’li yılların ilerleyen tarihlerinde, daha sonraki yıllarda adından sıkça söz edilecek olan genç ve başarılı yönetmenler filmleri ile Türk Sinemasını daha da ileriye taşımıştır. Bu yönetmenler arasında Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem ve Derviş Zaim bulunmaktadır. Uluslararası festivallerde ve yurdumuzdaki başarıları ile Türk Sinemasının başarısını seyircilere ve sinema eleştirmenlerine göstermişlerdir. Bu başarılar ve ortaya çıkan eserlerde sinemamızın prestijini dünya da gözler önüne sermiştir.
Böylelikle, sinemamız hem kendi ülkemizde hem de uluslararası arenada kendi gücünü ve önemini izleyicilere göstermiş bulunmakla birlikte, Türk Sinemasının ilerleyişini kuvvetlendirmiştir.

2.3. Günümüz Türk Sinemasında Ulusal Kimliğin İzleri
Sinemamızda milliyetçilik, ulusal kimlik, vatan sevgisi ve millî konulara değinen filmler pek çok defa işlenmiş ve filme çekilmiştir. Özellikle, belli dönemlerde ve tarihlerde bu tarz filmler çekilmesi bilinçli bir seçimdir.
2000’li yıllarda artan terör olayları ve eylemleri etkisinde Türk halkına, yani izleyicilere ulusal kimlik, millî söylemler, vatan sevgisi ve millî beraberlik konuları çevresinde geçen filmler vizyona girmiştir.
Özellikle, 15 Temmuz 2016 yılında yapılmaya çalışılan darbe girişimi sonrasında Türk Sinemamızda Türk askerini ve bu yakın siyasi tarihimizi ele alan pek çok film ve dizi yapılmıştır. Bu eserlerin çekilmesindeki amaç izleyicilere millî beraberliğimizin önemini ve ulusal kimliğimizin gücünün halkımızdan yani kendi millî duygularımızdan geldiğidir.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Türk halkının ve askerinin gücünü göstermek ve millî duygularımızın temelini anlatan pek çok film ve dizi vizyona girmiştir. Bu eserlere örnek vermek gerekirse Alper Çağlar imzalı “Börü” dizisi ve “Börü sinema filmi” gösterilebilinir.
Sinemamızda ulusal kimlik konusunun işlenmesinin bir başka nedeni olarak izleyicilere toplumsal ve manevi değerlerimizi hatırlatmak amacı ile bu tarz filmlerin çekilmesi söylenebilinir. Genç izleyicilere yönelik bu yaklaşımlar toplumumuzda kendine önemli bir yer edinen toplumsal ve özellikle manevi değerleri ele alarak perdede gösterilmesi, yeni neslin değerlerini öğrenmesi, hatırlaması ve sahip çıkması için bilinçli bir biçimde ulusal kimlik konulu filmlerde karşımıza çıkmaktadır.
Tüm bu bilgiler neticesinde, bu tarz filmlerin yapılmasındaki amaç; seyircinin yakın tarihimizi unutmaması, millî duyguları ile filme yaklaşması, ulusal kimlik doğrultusunda tarihini ve bu tarihinde yer alan kahramanlıkları hatırlaması veya bilmesidir.

2.4. Türk Sinemasında Ulusal Kimliğin Ulus Kahramanları ile Gösterilmesi
Akpınar (2014) Türk sinemasında kahramanlık konusunu ve işlenişini “Sözelden görsele uzanan kahramanlık anlatılarının Türk ulusal kimliğinin pekiştirilmesi sürecinde bu süreci ruhsal yönden beslediği ve geniş kitlelerin bilincinde somut hâle gelmesini sağlayarak bir tür psikolojik harç işlevi gördüğü söylemek mümkündür” şeklinde tanımlıyor (s. 61).
Seyirciler üzerinde söylenmek veya verilmek istenen mesajın ulaşması için en etkili yöntem; izleyicinin empati kurabileceği yani kendine yakınlık duyacağı karakter veya karakterler ile gösterilmesidir.
Bu karakterler genellikle, tarihe mal olmuş gerçek kişi veyahut kişiler ve millî hikayelerde geçen kurgu kişi veya kişiler. Böylece, izleyiciyi daha kolay etki altına alarak millî ve ulusal duyguları uyandırarak izleyiciyi etkilemek amaçlanmaktadır.
Sinemamızda bu konuda pek çok eser ve örnek bulunmaktadır. Genellikle tarihimizden, Türk toplumuna ait eski hikayelerden ve edebi eserlerden kahramanlar ile karşımıza çıkmaktadır. Bu kahramanlar tarihte yer sahibi olan gerçek kişi veya kişiler yada gerçek dışı yani kurgu kişi veya kişiler olarak ulusal kimlik konulu filmlerde ve sinemamızda karşımıza çıkmaktadır. Ulus kahramanı olarak adlandırabildiğimiz bu kişilere örnek vermek gerekirse; Kara Murat, Battal Gazi, Malkoçoğlu ve Tarkan filmleri gösterile bilinir.
Günümüz Türk Sinemasında ulusal kimlik izleri taşıyan veya ulusal kimlik konulu filmler eskiye göre daha fazla bulunmaktadır. Bunun nedenlerinden daha önce bahsedilen siyasi ve tarihi olaylar sonrasında yeni nesle millî duygu ve ulusal kimlik temelli düşünceleri aşılamak veya hatırlatmaktır.
Yakın sinema tarihimizde sıklıkla karşımıza çıkan bir konu olan ulusal kimlik izleri taşıyan filmlere alanında en etkili ve önemli üç örnek vermek mümkündür. Bu örnekler sırası ile; Nefes: Vatan Sağolsun (2009), Dağ (2012) ve Dağ2 (2016) filmleridir.

3. TÜRK SİNEMASINDA ULUSAL KİMLİĞİN İZLERİ: DAĞ VE DAĞ 2 FİLMLERİ ÜZERİNDEN BİR ANALİZ, BULGULAR VE YORUMLAR

Bu çalışmada içerik analizi tekniği kullanılmış bulunmakta ve çalışmanın evrenini ise ulusal kimlik ve ulusal kimlik konulu sinema filmleri oluşturmaktadır. Örneklemi ise Dağ ve Dağ2 filmleri oluşturmaktadır. Yapılan çalışmada internet üzerinden ve bu alanda daha önce yapılan yazılı basın ürünü olan kitaplara baş vurularak literatür taraması yapılmıştır. Bu araştırmalar ve taramalar ise nitel veri analizi ve içerik analizi ile incelenmiş bulunmaktadır.
2014 yılında 100. yaşını kutlayan ve hâlâ daha seyirci ile buluşan Türk Sineması daima önemli bir sinema ve Türk halkı için sanatsal anlamda önemli bir millî değer olmuştur. 1007 yıldır hayatta olan ve ilerlemeye devam ederek dünya sinema tarihinde kendine yer edinen sinemamız için bazı konular daima önemli ve değerli olmuştur. Bu konular hakkında sinemamızda çalışılması ve film olarak bu konuların beyaz perde de izleyici ile buluşması neredeyse sinemamız kadar eskiye dayanmaktadır.
Sinemamızın hayata geçmesinde de önemli olan konulardan biri de millî konularımızdır. Yeri geldiğinde millî duygu ve düşünceleri yaymak için kullanılan filmler ile izleyici yani seyirci bilinçlendirilmiş ve millî değerlerimiz geniş kitlelere ulaştırılmıştır. Böylece izleyicilerde yani Türk halkında millî duygular ile millî bilinç tetiklenmiş ve beraberlik duygusu ortaya çıkmıştır.
Türk Sinemasının ilk zamanlarında olduğu gibi günümüz Türk Sinemasında da millî konulara ve söylemlere sahip pek çok film bulunmakta ve seyirci ile buluşarak olumlu anlamda propaganda ve millî güzellemeler yaparak ulusal kimlik konusunu işleyerek sinemamızda kendine yer bulmaya devam etmektedir.
Bu eserlere örnek vermek gerekirse; “Nefes: Vatan Sağolsun” ve “Dağ filmleri serisi” verile bilinir.
Özellikle, Dağ serisi olarak adlandırılan Dağ ve Dağ 2 filmleri bu çalışmada önemli bir yer tutmakta ve aşağıda detaylı bir biçimde açıklanmaya çalışılmıştır:

3.1. Dağ Filmi Konusu ve Analizi


Görsel 1. Dağ film afişi

Dağ


Konu: Oğuz ve Bekir adında iki askerin (kısa dönem çavuş ve uzun dönem er) telsiz kulesi tamiri sırasında terör saldırısına uğramaları ve bu saldırı sonrasında hem kendilerini hem de birbirlerini hayatta tutma çabaları anlatılmaktadır.
Oyuncular: Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar, Fırat Doğruloğlu ve Mesut Akusta.
Toplam (14 Hafta) 305.874 seyirci
3.008.601,00 TL hasılat (www.boxofficeturkiye.com, 05.03.2021).

3.1.1. Sekans 1: Aile İle Yemek Sahnesi

Görsel 2. Aile ile yemek sahnesi

Oğuz: Size komik gelebilir ama ben askere gideceğim diye hep mutlu oldum.
Yemek sahnesinde geçen bu replik; Oğuz’un askere gideceği için hep mutlu olduğunu ve hayatı boyunca bugünü beklediğine vurgu yapmaktadır. Çünkü oğuz bir Türk gencidir ve Türk kültüründe askerlik önemli bir vatani görevdir.
Sahnede verilmek istenen mesaj; Türk kültüründe ve toplum yapısında askerlik hizmetinin ödenmesi gereken bir vatan borcu olduğu ve bu meşakkatli borcun ödenmesi için beklenen günün bir vatana hizmet duygusu ile sabırsızlıkla beklenmesinin her erkeğin hayali olduğu anlatılmak istenmiştir

3.1.2. Sekans 2: Kısa Dönem ve Bedelli Tartışması Sahnesi

Görsel 3. Kısa dönem ve bedelli tartışması sahnesi

Oğuz: İstesem bedelli yapardım, yapmadım. Benim param da hakkım da vardı. Ben kendim gelmek istedim.
Bekir: Böyle bir şeyin ayrımı olmaz be! Askerliğin bedeli olamaz. Olursa da para olamaz!
Kısa dönem ve bedelli tartışması olan bu sahnede; Askerliğin bir maddi bedeli olamayacağı çünkü bu vatani görevin, para gibi maddiyata bağlı bir şekilde ödenemeyeceği vurgulanmıştır.
Çünkü, askerlik için bir bedel ödenecekse bu para ile olmamalıdır. Çünkü, askerlik hizmeti bir vatani görevdir ve bu vatani görev maddiyatın üzerinde olan bir bilince sahip olmalıdır.

3.1.3. Sekans 3: Yılbaşı Aksamı Konuşması Sahnesi

Görsel 4. Yılbaşı aksamı konuşması sahnesi

Kemal başçavuş: Neden 100 adam dağın tepesinde nöbet tutarlar? Bırak o dağı kardeşim. Şehirlerle, tarlalarla ilgilen diye soruyorlar bize. Ama o dağ Oğuz, o dağ bu ülkenin baş tacıdır. Gökyüzüne en yakın yeridir.
Yılbaşı sahnesinde konuşan oğuz ve kemal başçavuş arasında geçen bu cümlede kemal başçavuş tarafından söylenen cümlelerdeki amaç; önemsiz görünen görev yerlerinin aslında en önemli yer olduğu ve bu millet için her yerin, konum fark etmeksizin önem teşkil ettiği vurgulanmıştır.
Sahnenin yılbaşı gecesinde geçmesi, askerlik mesleğinin ve hizmetinin zorluğunu daha iyi anlatmak için bilinçli olarak seçilmiş bir zamandır. Çünkü, herkesçe önemli olarak kabul edilen ve normal şartlar altında eğlence odaklı bir günde bile vatan hizmet olan askerlik ve askerlerin daima görevlerine yani hizmetlerine devam etmek durumunda oldukları gösterilmiştir.

3.1.4. Sekans 4: Bir Görevin Var Sahnesi

Görsel 5. Bir görevin var sahnesi

Yaşar yüzbaşı: Sen buraya sıkılmak için gelmedin oğuz. Bir görevin var. Hayatta kalmak. Hayatta kalmak ve yanındakini hayatta tutmak. Çünkü biz yaşadığımız takdirde bu dağ bizim olacak, öldüğümüzde değil.
Bir görevin var! Sahnesinde, oğuz vurulduktan sonra geçmişi hatırlaması ile seyirciye gösterilen bu sahnede Yaşar yüzbaşının konuşması verilmektedir. Yaşar Yüzbaşı ile Oğuz arasındaki ilk konuşma olan bu sahne alt mesaj olarak, askerliğin ilk anından itibaren büyük bir emek ve fedakâr bilincine sahip olduğu verilmektedir
Karların üstünde kan lekelerinin olması ve komutanı ile ilk konuşmasının hatırlayan Oğuz karakteri ile film aslında izleyicilere en sert mesajlardan birini vermektedir. Bu mesajlar; karların üstündeki kan ile bu dağlara vatanı ve milleti için kendini feda eden askerleri ve beyaz karların üzerinde kan akıtılarak bu masumiyetin terör ile kirletilmeye çalışıldığı fakat Türk askerinin kanın son damlasına kadar mücadelesinden asla vaz geçmeyeceğidir. Bu vazgeçmeme sayesinde Türk milleti ve vatanı korunarak daima var olunabilinir.

3.1.5. Sekans 5: Final ve Finalde Gösterilen Şehitlerimizin Listesi Sahnesi

Görsel 6. Final ve finalde gösterilen şehitlerimizin listesi sahnesi

Final sahnesi ve bu sahnede ekranda görülen şehitlerimizin listesi; alfabetik bir sıra ile gösterilmekte ve bu kutsal görevde hayatını vatanı için feda eden askerler yad edilmektedir.
Şehitlerimizin listesi 1984 – 2012 yıllarını göstermektedir. Bu sahnede amaç; karlı dağlar ve şehitlerimizin listesi beraber verilerek, bu dağlarda manevi olarak sonsuza kadar yaşayacakları vurgusu yapılmaktadır.
Bir başka dikkat edilmesi geren nokta ise filmin sonunda Şehitlerimizin isimleri, aşağıdan yukarıya doğru yükselerek seyirciye verilmesidir. Bunun nedeni ise bu vatan için kendilerini feda eden şehitlerimizin tıpkı bu dağlar gibi gökyüzünde yani göğe en yakın yerde oldukları ve daima orada olacakları vurgusu yapılmıştır.
Filmin başlangıç ve bitiş sahnelerinde dikkate değer bir benzerlik bulunmaktadır. Bu benzerlik; her iki sahnede de karla kaplı dağların gösterilmesi ve zirve yani filmde de bahsi geçen “Gökyüzüne en yakın yer” vurgusu yapılmak istenmiştir. Bu vurgunun yapılmasındaki amaç doğanın en zor yerlerinden biri olan dağlarda bile Türk askerinin bulunduğu ve daima bulunmaya devam ederek vatan toprağını korumaya devam edeceği anlatılmak istenmiştir.

3.2. Dağ 2 Filmi Konusu ve Analizi


Görsel 7. Dağ 2 film afişi

Dağ 2


Konu: Başkarakterlerimiz Oğuz ve Bekir özel kuvvetlere girmeye hak kazanmış ve bir muhabiri İŞİD’in elinden “fırtına getiren timi” ile sınır ötesi bir operasyonla kurtarmaya çalışmaktadır.
Oyuncular: Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar, Ahu Türkpençe, Emir Benderlioğlu, Murat Arkın ve Murat Serezli.
Toplam (37 Hafta) 3.600.000 seyirci.
40.694.699,17 TL hasılat (www.boxofficeturkiye.com, 05.03.2021).

3.2.1. Sekans 1: Keskin Nişancı Sahneleri ve Kahramanların Ölümü Şiiri


Görsel 8. Keskin nişancı sahneleri ve kahramanların ölümü şiiri

Keskin nişancı sahnelerinde, keskin nişancının ateş etmeden hemen önce “Kahramanların Ölümü” isimli Hüseyin Nihal Atsız’ın şiirinden bir mısra okuyarak ateş etmesi bilinçli bir eylemdir. Keskin nişancının bu şiiri okuması ve bu yol ile izleyiciye milli bir söylem eşliğinde mesaj vermesi görülmektedir. Böylece en önemli anlarda millî bir şiir izleyicilere ulaştırılmakta ve sahnenin etkileyiciliği arttırılmaktadır.
Keskin nişancının bu şiiri okuması bilinçli ve önemli bir seçimdir. Çünkü, şiir gerek içeriği ve gerekse yazarı bakımından Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan bir eserdir.

3.2.1.1 Kahramanların ölümü şiiri ve önemi
Kahramanların ölümü
(Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı Kâmi’nin büyük hatırasına)
Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnun inler, kanını
Leyla’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağırılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller Arılar tatmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve………………………
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için…
Hüseyin Nihal Atsız
    (www.antoloji.com, 19.04.2021).
Hüseyin Nihal Atsız’ın bu şiirini anlamak ve analiz etmek için önce Atsız’ın millî görüşüne ve edebiyat dünyasındaki yerine bakmamız gerekmektedir. Kısaca söylemek gerekirse Atsız özel hayatı ve edebi hayatı boyunca milliyetçilik ve Türkçülük duruşuna sahip olan ve edebiyat alanında da bu duruşu ve milliyetçilik duygusu ile pek çok çalışmalarda bulunmuş ve eser vermiştir. Kahramanların ölümü şiirinin de Dağ 2 filminde kullanılması ve şiirde geçen vatani söylemlerin bilinçli bir seçim olduğu açıkça görülmektedir.
Şiirde önemli söylemler, mesajlar ve Türk kimliğinde önemli yer tutan olguların izleri görülmektedir. Bu nedenle en az Türk sinemamızda olduğu kadar Türk edebiyatında da ulusal kimlik konusunun önemli bir yeri olduğu görülmektedir.

3.2.2. Sekans 2: Vatani Söylemler ve Eğitim Konuşmaları Sahnesi

Görsel 9. Vatani söylemler ve eğitim konuşmaları sahnesi

Veysel yarbay: Doğamız tüm benliği ile Türk milletine hizmet etmek. Bizler ölümün sevgilisiyiz ve yalnızca bizim sevgilimiz. Çünkü cefası da korkusu da halkımızdan uzakta olmalı.
Batur Başçavuş: Önemli olan iki şey var arkadaşlar. Vatan ve yanınızdaki adam! Bu iki şey için ölür ve öldürürsünüz.
İki eğitim sahnesinde de geçen söylemlerde vurgulanmak istenen tema; asıl önemli olanın vatan sevgisi olduğu ve bu uğurda olan diğer her şeyin teferruat olduğudur. Filmde geçen söylemlerde vatan için çekilen cefanın kutsal olduğu ve en önemli kavramın vatan sevgisi olduğu vurgulanmaktadır.
Sahneler daha derinlemesine incelendiğinde ve söylenen sözlerin analizi yapıldığında karşımıza çıkan sonucun; Türk askerinin ve askerlik görevinin ne kadar kutsal olduğu ve bu kutsallığın altında yatanın nedenin ise vatan sevgisi olduğu söylenebilmektedir.

3.2.3. Sekans 3: İŞİD’in Elinden Kurtarılan Türkmenler Sahnesi

Görsel 10. İŞİD’in elinden kurtarılan Türkmenler sahnesi

İŞİD’den (Irak ve Şam İslam Devleti) kurtarılan Türkmen genç kızın, Türk askerini görünce “Abi” diyerek sarılarak ağlaması ve diğer sahnede küçük kız ile Türk askeri arasında geçen diyalog
Kız: Siz Türük?
Oğuz üsteğmen: Evet, biz Türk’üz.
Kız: Bende Türük. Çardaklı köyünden. Orası da Türük.
Her iki sahnede de geçen söylemler ve diyaloglarda, ayrı coğrafi yerlerde yaşansa da Türklerin, Türk kökenli kişilerin kardeş olduğu ve Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığı vurgusu yapılmıştır.
Küçük kız ile Türk askeri arasında geçen diyalogda ise ulusal kimliğimize ve kimliğimizin köklerine dikkat çekilmekte ve bu köklere sahip kişilerin hangi coğrafya da yaşasa bile Türk olduğu vurgusu yapılmaktadır. Bu vurgunun yapılmasındaki amaç ise Türklerin daima birbirini kardeş olarak gördüğü ve Türk halkının millî değerlerinde bu düşüncenin önemli bir yeri olduğudur.

3.2.4. Sekans 4: Karar Sahnesi



Görsel 11. Karar sahnesi

Veysel yarbay: Sen ne yapardın?
Oğuz üsteğmen: komutanım ben, aklım buradan çıkmamız lazım diyor ama kalbim komutanım, kalbim beni kandırmaya çalışıyor. Köylüleri infaza terk edemeyiz diyor. Bir ihtimal burayı savunup, hayatta kalıp, geriye dönüp baktığımızda… Türk askeri olarak, en az görevimiz kadar doğru olanı da yaptık deriz diyor.
IŞİD’in dinlenme noktaları olan son köye gelmek üzere olduğunu duyan Türk askerleri, görevleri ve vicdanları arasında bir karar verme noktasına geldikleri bu sahnede; en az görevleri kadar vicdanlarının da önemli olduğu ve bu durumda yardıma ihtiyacı olan kişileri yalnız bırakamayacakları kararın vermektedir askerler. Gerektiğinde kendi canlarını vatan için feda eden askerler aslında vatanın üstünde yaşayan insanlar ile önemli olduğu ve bu insanların vatan kavramını oluşturan en önemli varlıklar olduğu vicdani bilinci ile kendi canlarından vazgeçme pahasına, köyü savunmaya karar veriyorlar. Çünkü Türk askeri daima görev bilinci kadar vicdani bilinci ile hareket eder.

3.2.5 Sekans 5: Vatan Toprağı Sahnesi

Görsel 12. Vatan toprağı sahnesi

Veysel yarbay: 1950’de ırak türkü derdik sonra birden Türkmen diye ayırmak zorunda kaldık. Bizim için savunulacak toprak, halkımızın olduğu topraktır. Bu insanlarda halkımız. Eşref yanında mı?
Eşref başçavuş: Her zaman komutanım.
Veysel yarbay: Baybars, git köyün en yüksek yerine dik. Burası bugün vatan toprağı!
Bu sahnede anlatılmak istenen nokta; Türk halkının olduğu ve Türk bayrağının bulunduğu her yerin, Türk vatanı olarak adlandırıldığı ve bu doğrultuda Türk bayrağının en yüksek yerde dalgalanmaya devam etmesi için gerekirse savaşılacağıdır.
Kurtarılan gazeteci ile köyün yaşlıları ve çocuklarını tahliye eden askerlerimizin geride kalarak köyde kalan sakinleri korumaya kararı vermişlerdir. Köyü vatan toprağı olarak adlandırmaları ve en yüksek yere Türk bayrağını asmaları biz seyircilere filmdeki en güçlü mesajlardan birini vermekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu sahnede bizlere yani izleyiciye verilmek istenen mesaj ise Türk bayrağının dalgalandığı her yerin vatan toprağı olduğu ve bunu savunmanın bir vatan borcu olduğudur.
Türk askerinin bu yaklaşımı, söylemleri ve davranışı ile verilmek istenen mesaj millî değerlerimizin ve tarihimizin ne kadar güçlü olduğu ve bu gücü yine kendi değerlerimizden aldığımızdır. Bu değerleri korumak için ise gerekenin yapılmasının bir borç olduğu vurgusu yapılmaktadır.
Türk askerinin yanında bayrak taşıması ve bayrağın en yüksek yerde göklere çekilmesi ise Türk askerinin bayrağa ve o bayrağın temsil ettiği değerlere ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir.

3.2.6. Sekans 6: Son Kale Sahnesi

Görsel 13. Son kale sahnesi

Veysel yarbay: Burası kömürlük. Altında mahsen var. Kalan sivilleri buraya getirin. Burası düşerse, köy düşer. Son kale.
Oğuz üsteğmen: Komutanım burası son kale değil. Son kale biziz!
Köy halkının korunması için yapılan çalışmalardaki en önemli noktanın bir bina olmadığı, köylülerin yerleştirildiği binan değil Türk askerlerinin son umut yani son kale olduğudur.
Buradaki kale söylemi ile es zamanlı olarak Türk askerleri duruşları ile bir kale görüntüsü vererek, bayrak altında yedi kişi oldukları görüntü ile Tek bayrak ve Tek millet vurgusu yapmaktadır.
Yedi kişi yedi Türk boyunu temsil etmektedir. Böylece hem söylem olarak hem de görsel olarak verilen mesaj kuvvetlendirilmiştir.

3.2.7. Sekans 7: Son Emir Sahnesi



Görsel 14. Son emir sahnesi

Veysel yarbay: Son emrimin, kalan tüm köylüleri çıkarmak olduğunu söyleyin. Rededemezler.
Köy kurtarıldıktan sonra şehit olmak üzere olan komutanın söylediği bu cümle; Türk askerinin daima kendinden önce, vatanını ve Türk halkını düşünmesine yapılan bir milli söylem ve göndermedir. Bu düşünce ve fedakârlık ile Türk askerinin daima vatanını ve vatandaşını öncelik olarak benimsediği gösterilmektedir.
Şehit olmak üzereyken bile sivilleri düşünen ve hayatının son anlarında onların kurtarılmasından emin olmak isteyen Veysel yarbay aslında Türk milletinin vicdanını temsil etmektedir bu sahnede.

3.2.8. Sekans 8: Vicdani Görev Notu Sahnesi

Görsel 15. Vicdani görev notu sahnesi

Veysel yarbay: Oğuz, unutma! Sebebi.
Notta yazan mesaj: Bütün görevlerin ötesinde, vicdani bir görevimiz var. Hayatımızı, varlığımızı milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak.
Şehit olurken komutanın, kendinden sonra gelen en rütbeli kişiye yani Oğuz üsteğmene bir not vermesi ve bu notu asla unutma diyerek notta yazanın izleyiciye gösterilmesindeki amaç; Türk askerinin çok zor şartlarda görevini yapması ama ne olursa olsun, bu yolda asla vicdanlarından taviz vermeyerek gereğini kendi hayatları pahasına da olsa yaptıklarıdır.

3.2.9. Sekans 9: Finaldeki Zafer ve Türk Ordusu Sahnesi



Görsel 16. Finaldeki zafer ve Türk Ordusu sahnesi

Final sahnesinde görülen iki başrolünde ufka zafer duygusu ile birlikte gururla bakmaları ve gelen Türk ordusuna ait helikopterleri görmeleri; Türk askerinin gururlu duruşuna ve Türk ordusunun gücüne ithafen yapılan bir mesaj barındırmaktadır.
Final sahnesinde filmde görsel olarak verilen mesajları en etkilisi bulunmaktadır. Bu sahnede kayıplar yaşanmış olsa bile vatan toprağı kurtarılmış ve görev başarı ile sonuçlandırılmıştır. Böylece Türk askerinin ve Türk ordusunun vatanı için ödedikleri bedeller ve cefalar karşısında önceliklerinin vatanı korumak olduğu ve bu uğurda başarılı olmak için canlarını feda etmeye hazır oldukları gösterilmeye çalışılmıştır.
Yaşanan olayların ardından ufka gurur ile bakılması ve kurtarıcı olarak Türk ordusuna ait helikopterlerin gelmesi izleyiciye Türk ordusunun gücünü ve bu gücün kaynağı olan vatan sevgisinin ne kadar zor durumlarda bile asla kaybolmadığını göstermektedir.
Finalde ufka gurur ile bakan askerlerin aşağıdan yukarıya doğru çekilmesi ile Türk askerinin gücü ve büyüklüğü gösterilmek istenmiştir. Böylece, izleyicilere bu çekim tekniği üzerinden, Türk askerinin ve askerlik hizmetinin taşıdığı önem verilmeye çalışılmıştır.

3.3. Dağ ve Dağ 2 Filmlerinde Bulunan Benzer Söylem ve Sahnelerin Analizi

3.3.1. Açılışta Bulunan İthaflar ve Marşlar Sahneleri

Görsel 17. Açılışta bulunan ithaflar ve marşlar sahneleri

Her iki filmde de açılışta itfah yazıları bulunmaktadır. Dağ filminde; “Türk silahlı Kuvvetleri mensubu olan subay ve askerlere”, Dağ 2 filminde ise “Ömer Halisdemir gibi astsubaylara, Harun Kılıç gibi subaylara, Yunus Emre Uçar gibi uzman erbaşlara sahip olan; Türk silahlı Kuvvetleri ve bütün fedakâr askerlerine” yazıları ile ithaf edilmiştir. Açılışta kullanılan marşlar ise Dağ filminde zafer marşı ve Dağ 2 filminde ise ileri marşıdır. İthaf yazıları ve marşların birlikte gösterilmesi millî duygular ve şehitleri anma odaklı benzer sahnelerdir.
Özellikle, Dağ 2 filminin başlangıcında bulunan ithaf yazısında adı geçen şehitlerimizin isimleri ile filmin başlaması, hem yakın tarihimizdeki 15 Temmuz Darbe Girişiminde canlarını bu ülkenin güvenliği için feda eden Türk askerlerini anmak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletimiz için olan değerini göstermek ve seyirciye o gece gösterilen kahramanlıkların unutulmaması için yapılan bir harekettir.
Film boyunca üstü açık veya kapalı pek çok mesaj verilmekte ve bu mesajların temelinde daima milli kimliğimiz ve millî kimliğimize bağlı milli söylemler bulunmaktadır. Bu söylemlerin ve filmde olan bilinçli seçimlerin en göze çarpanı ise iki film arasındaki ithaf ve marşlardır. Çünkü ithaflar, direkt olarak bu vatan için kendini vatan hizmetine ve şehadet mertebesine adayıp ulaşan kişilere adanmış bulunmaktadır. Böylece vatan için verilen hizmetin ve fedakârlıkların unutulmaması sağlanmış ve bu uğurda bulunan herkes başta şehitlerimiz olmak üzere onurlandırılarak gösterilmeye çalışılmıştır.
Filmde kullanılan marşlar ise filmdeki her kullanılan nokta gibi bilinçli ve mesaj odaklı bir seçimdir. Bu nedenle, Zafer ve İleri marşı seçilmesi bir tesadüf değil aksine verilmek istenen mesajı kuvvetlendiren bir seçim olarak tarihi bir göndermedir, aynı zamanda.

3.3.2. Kapanışta Kullanılan Türküler ve Kullanılma Nedenleri
Her iki filmde de kapanışta kullanılan müzikler, kapanış sahneleri ve duyguları ile birbirini tamamlayan ve izleyiciye manevi olarak mesaj vermeyi amaçlayan eserlerdir. Bu eserler; Dağ filminde Yüce dağ başında yanar bir ışık ve Dağ2 filminde Ayrılık adlı türkülerdir.
İki filminde türkü ile bitmesi ve seçilen türkülerin manevi olarak önemli konulara değinmesi planlı bir seçimdir. Çünkü, iki eserde, askerlik görevi, vatan sevgisi ve ölüm konuları işlenmektedir.
Türk kültüründe ve Türk toplumunda önemli bir yere sahip olan türküler gerek içerdiği sözler, gerek sanatsal olarak taşıdığı değerler ve bu türküleri dinleyici veya seyirci ile buluşturan sanatçılar, kültürümüzde önemli bir yerdedir. Türküler ve türkülerin konuları da Türk kültürüne ait konuları ve değerlerimizi içerisinde barındırmaktadır. Çünkü, bu topraklardan çıkan ve kendi kültürünü yansıtan bir yapıya sahiptir türküler. Bu nedenle kültürümüzde önemli ve değerli bir yerdedir.
Bu nedenle her iki filmde de türkü kullanılması bilinçli ve doğru bir seçim olarak karşımıza çıkmaktadır.

3.3.3. Bir Ölür, Bin Diriliriz Sahneleri



Görsel 18. Bir ölür, bin diriliriz sahneleri

Her iki filmde de şehit olmak üzere olan iki Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu komutanın son cümleleri olarak “ BİR ÖLÜR, BİN DİRİLİRİZ! “ diyerek bağırmaları, Türk askerinin asla yok edilemeyeceğine ve asla vatani görevlerinin bitmeyeceğine vurgu yapmaktadır.
Her iki filmde de çok önemli ve güçlü bir söylem ile dramatik olarak kuvvetli sahnelerde karşımıza çıkan bu mesaj, izleyiciye Türk Askerinin asla bitmeyeceğini ve daima vatanı korumaya son ana kadar devam edeceği söyleminde bulunmaktadır.
Şehit olmak üzere olan iki uzman asker tarafından izleyiciye aktarılan bu mesaj millî bir propaganda olmanın yanında bizlere Vatan için gözlerini kırpmadan kendini feda eden askerlerimizin cesaretini göstermeyi amaçladığını söyleyebiliriz.

3.4. Dağ ve Dağ 2 Filmlerinin İçerik ve Söylem Analizleri

3.4.1. Dağ ve Dağ 2 Filmlerinin İçerik Analizleri
Her filmde olduğu gibi Dağ ve Dağ 2 filmleri de içerik analizi bakımından oldukça zengin ve incelenmeye değer noktalara sahip bir filmdir. Filmlerde görülen ve içerik analizi yapılan sahnelerden yola çıkarak edinilen bulgular ve mesajlar aşağıda verildiği gibidir.
Filmlerde asker ve vatan duyguları işlenerek, izleyicilerin millî duygularının harekete geçirilmesi amaçlanmıştır.
Filmde geçen gerçekçi söylemler ve yaklaşımlar, filme yönelik gerçekçi bir hava katmıştır.
Filmde devamlı görünen nesneler ve duyulan türküler ile millî duygular, izleyiciye verilmeye çalışılmıştır (Bayrak, marşlar vb.)
Jenerikte ve sonda yazılan ithaflar ve şehitlerimizin adları, minnet ve teşekkürün yanı sıra duygusal olarak etki bırakmaya yönelik bir yaklaşımdır.

3.4.2. Dağ ve dağ 2 filmlerinin söylem analizleri
Dağ ve Dağ2 filmlerinde verilmek istenen söylemlere bakıldığında bunların net bir biçimde söylendiğini ve dile getirildiğini söyleyebiliriz. Mesaj odaklı ve bu mesajların Türk halkının millî kimlik ve değerlerine odaklı olduğunu açık bir biçimde söyleye biliriz.
Her iki filmde de verilmek istenen ve gösterilen söylem ise hiç şüphesiz ki Türk halkının ve Türk askerinin millî duyguları ve kimliğine dair söylemlerdir. Bu söylemlerin başında ise Ulusal kimliğimiz ve bu kimliğimizden gelen gücümüz gösterilmektedir.
Bu mesajların yanında ise filmlerde ne kadar zor durumda kalınsa bile, Türklerin asla millî duygularını terk etmeyeceği ve bu duyguların millî gücümüzün kaynağı olduğu anlatılmak istenmiştir. Çünkü Türk askeri ve Türk halkı, millî değerlerini ve gücünü yine millî değerlerinden ve vatan sevgisinden almaktadır.
Her iki filmde de esas olanın vatan sevgisi olduğu ve bunun haricindeki konuların teferruat olduğu işlenmiştir. Çünkü vatan sevgisi, Türk kültüründe en önemli konulardan biridir.
Son olarak filmler de Türk askeri üzerinden bu mesajların verilmesi aslında genç izleyicilere askerlik kavramının, hizmetinin ve mesleğinin ne kadar önemli ve değerli bir görev olduğunu anlatmak amaçlı olduğunu söyleyebiliriz.

3.5. Bulgular ve Yorumlar
Yapılan çalışmada ve bu çalışma süresince yapılan araştırmalar ışığında Dağ ve Dağ 2 filmleri üzerinden ulusal kimlik izleri ile ilgili olarak önemli bulgular ve yorumlara ulaşılmıştır.
Türk sinemasında ulusal kimlik konusu ve ulusal kimliğin izlerinin incelenmeyi amaçlandığı bu çalışmada, Dağ ve Dağ 2 filmleri başta olmak üzere Türk sineması hakkında incelemeler yapılmış ve bu incelemeler esnasında pek çok bulguya rastlanmıştır.
Türk sinemasının başlangıcından itibaren kendine önemli bir yer edinen ve sinemamızda pek çok eser ile seyirciyle buluşan ulusal kimlik konusu günümüze kadar ilk günkü önemini koruyarak gelmiştir. Genellikle propaganda, ulusal kimliği güzelleyerek izleyicileri etkilemeyi amaçlayan bir yaklaşım, millî değerlerimizi sanatsal bir yaklaşım ile izleyiciye aktarma, millî duygulara hitap ederek ticari bir başarı sağlama ve izleyicilerden özellikle genç nesli etki altına almak düşüncesi ile çevrilen yapımlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çalışmanın merkezini oluşturan Dağ ve Dağ 2 filmleri incelendiğinde, çalışmadaki hipotezlerin ve varsayımların doğru çıktığı görülmektedir. Bu sonuca ise Türk sineması tarihinin ve Dağ filmlerinin incelenmesi ile ulaşılmıştır.
Ulusal kimlik konusunun sinemada işlenme sebebi olarak yapılan çalışmada; millî birlik ve beraberlik bilincini izleyicilerde inşa etmek, arttırmak ve bunun yanında ticari bir başarı sağlamak kaygısına sahip olduğu, yapılan millî kimlik izleri ve ulusal söyleme sahip filmlerin sayısı ile anlaşılabilinir.
Ulusal kimlik konusunu ele alan filmlerin sinemamızda işlenmesi ve sıklıkla izleyici karşısına çıkmasının pek çok nedeni vardır. Bu nedenlerin en önemlisi ise kimlik inşasıdır. Bu tarz filmler ve konular sayesinde manevi, toplumsal ve millî değerlerimiz sinema filmi altında seyirci ile buluşmakta ve seyirciye kendi kültürümüze ait olan değerleri aktararak bir kimlik inşasında bulunmaktadır. Böylece, ulusal kimlik konusunun sinemamızda işlenme sebeplerinden birinin kimlik inşası olduğunu söyleyebiliriz.
Millî değerlerimizi ve tarihimizi anlatan filmlerden izleyicilerin daha çok etkilendiği ve izlemeyi tercih ettiği filmler olduğu bulgusuna ulaşıldığında, bu bulguyu insanların milli duygularını tetikleyen eserleri izleyerek, tarihi veya millî kimliği ile ilgili gurur duyması hissiyatına bağlı olarak yorumlayabiliriz. İzleyicilerde yaş aralığı olarak genç kesimle yaşlı kesim arasında olan bir kesime yani genel olarak tüm izleyicilere hitap ettiğini söyleyebiliriz.
Özellikle, genç izleyici üzerinde ulusal kimlik konusunu ele alan filmlerin, içerdiği konu ve söylemler bakımından önemli bir etkisi olduğu söylenebilinir. Çünkü, millî kimlik konulu filmlerin toplumsal ve manevi değerleri göstermesi ve hatta yeni nesle öğretebilmesi potansiyeli bakımından bir filmden ziyade ders niteliği taşımaktadır bu konuyu ele alan filmler. Filmlerde kullanılan görseller, davranışlar, mesajlar ve söylemler eşliğinde Türk toplumuna ait olan davranış ve toplumumuza ait olan değerler izleyiciye aktarılmaktadır.
Bu etkilerin genç izleyiciler arasında askere gitme düşüncesi ve duygusunu tetikleyerek, askerlik hizmetinin önemini ortaya çıkarmakta ve genç izleyicilerde bir millî bilinç ile askere katılım oranını yükseltmesi gösterilebilinir. Bunun yanında yaşlı izleyici kitlesinde ise eski yılları hatırlama ve millî duygularının tekrar harekete geçmesi etkisi vardır.
Hollywood filmleri aksine kendi millî kahramanlarımızı göstermek ve tanıtmak varsayımı da yapılan bilinçli bir seçim olarak görülmektedir Türk sinemasında. Amerikan sinemasının dünyada egemen olduğu günümüzde, özellikle genç izleyiciler Amerikan kahramanları üzerinden bir propagandaya tutularak, kendi kahramanlarını ve değerlerini geri plana atabilmektedir. Bu nedenle, yapılan millî kimlik ve ulusal söylemli filmlerdeki amaç bir anlamda, kendi ulusal kahramanlarımızı genç izleyiciler ile buluşturmak ve millî değerlerimize sahip çıkmak olduğu gözlemlenmiştir. Bu yoruma ise sinemamızda ulusal kimlik konulu filmlerin ve millî kahramanların her zaman izleyici karşısına çıkarak kendi tarihini ve değerlerini öğretmeyi amaçlayan filmler ile perdede olduğu bulgusu ile ulaşılmıştır.

KAYNAKÇA
Akpınar, N. Ş. (2014). Türk Sinemasında Kahraman Miti. Yayınlanmamış sanatta yeterlilik tezi, T.C. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü. Erişim Tarihi: 30.07.2021. http://images.tsa.org.tr/documents/turk_sinemasi_nda_kahraman_miti_522/turk_sinemasinda_kahraman_miti.pdf
Deniz, T. (2017). Biraz Mağrur Biraz Mağdur Türk SinemasındaKahramanlar.İstanbul: Küre Yayınları.
Esen, Ş.K. (2010). Türk Sinemasının Kilometre Taşları. İstanbul: Agorakitaplığı.
Evren, B. (1995). Türkiye’ye Sinemayı Getiren Adam Sigmund Weinberg, İstanbul: Milliyet Yayınları.
Gül, A. F. (2020). Türk Kültürü Dergisinde Milli Kimlik: Sosyal Ağ Analizi ve İçerik ne Dayalı Bir İnceleme. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Hacettepe Analizi-Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erişim Tarihi: 13.06.2021 http://www.openaccess.hacettepe.edu. tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/22408/Ahmet%20Feyzi%20G%c3%bcl-Yeni. pdf?sequence=3&isAllowed=y https://tr.wikipedia.org/wiki/Kemal_Film Erişim Tarihi: 28.03.2021.
https://www.antoloji.com/kahramanlarin-olumu-siiri/ Erişim Tarihi: 19.04. 2021.
https://www.boxofficeturkiye.com/film/dag-2011550 Erişim Tarihi: 05.03.2021.
https://www.boxofficeturkiye.com/film/dag-2-2013143 Erişim Tarihi: 05.03.2021
https://www.elektrikde.com/elektrigi-kim-icat-etti/ Erişim Tarihi: 07.05.2021.
https://www.iienstitu.com/blog/ilk-fotograf-makinesi-ne-zaman-icat-edildi#:~:text=%-C4%B0lk%20foto%C4%9Fraf%20makinesi%20ne%20zaman%20icat%20edilmi%-C5%9Ftir%3F,arka%20bah%C3%A7esinde%20ilk%20foto%C4%9Fraf%C4%B1%20 %C3%A7ekmi%C5%9Ftir. Erişim Tarihi: 07.05.2021.
https://www.turkcebilgi.com/kinetoskop#:~:text=Kinetoskop%2C%20sinema%20fil mi%20 g%C3%B6stericilerinin%20ilk,ve%20William%20Dickson%20taraf%C4%B1ndan%20 geli%C5%9Ftirilmi%C5%9Ftir. Erişim Tarihi: 07.05.2021.
Kaya, G. ve Usluel, K. (2011). Öğrenme-öğretme süreçlerinde bit entegrasyonunu etkileyen faktörlere yönelik içerik analizi. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 31, 48-67. https://dergi-park.org.tr/en/pub/deubefd/issue/25120/265257 Erişim Tarihi: 02.05.2021.
Mora, N. (2008) Medya ve kültürel kimlik. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, (2008). www. researchgate.net/publication/26502762_Media_and_cultural_identity Erişim Tarihi: 08.01.2020.
Onaran, A.Ş. (1999). Sinemaya Giriş (2 b.). İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınevi.
Özön, N. (1985). Sinema Uygulayımı-Sanatı-Tarihi. İstanbul: Hil Yayınları.
Pınar, L. (2017). Amerika Birleşik Devletleri’nin Yumuşak Gücü ve Hollywood. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 6 (1), 253-274. Academia.edu. https://www.academia.edu/36208365/Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletlerinin_Yumu%C5%9Fak_G%-C3%BCc%C3%BC_ve_Hollywood Erişim Tarihi: 07.05.2021.
Tülüce, A.İ. (b.t) Kahramanlık filmlerinde kimlik temsilleri ve malkoçoğlu filmlerinde düşman/ öteki olmak. Kocaelitarihisempozyumu(2020). Erişim Tarihi:25.04.2021. http://www.kocaelitarihisempozyumu.com/bildiriler4/111.pdf
Yaylagül, L. (2018). Sinema Toplum Siyaset. Ankara: Dipnot Yayınları

3.BÖLÜM
KKTC’DE ÜNİVERSİTE TANITIM FİLMLERİNDE KADIN TEMSİLİ: DAÜ VE LAÜ ÖRNEĞİ
Muharrem ÖZDEMİR[4 - Dr.Öğr. Üyesi, Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Ünivesitesi, muharremozdemir@gau.edu.tr.]
Derya ERTÜRK[5 - Dr.Öğr. Üyesi, Öğr. Üyesi, ARUCAD, derya.erturk@arucad.edu.tr.]

1. GİRİŞ

Günümüz toplumunda insan hayatının her alanında karşı konulmaz bir güç hâline gelen medyanın ekonomik, ideolojik, politik ve kültürel ilişkilerin yanı sıra kadın ve erkek kimlik ve rollerinin şekillenmesinde de etkisi büyüktür. Teknolojinin her geçen gün gelişmesiyle birlikte insanlar medya araçlarının iletilerine karşı konulmaz şekilde her yerde maruz kalmaktadırlar. Maruz kalınan bu iletilerin gerçeklikle bağı işlevlerinin incelendiği medya çalışmalarında bir yandan gerçeğin tarafsız bir biçimde yansıtılıp yansıtılmadığı diğer yandan da inşa edilip edilmediği en önemli konulardan olmuştur (Çebi, 2003, s.112). Medyanın toplumda meydana gelen olay ve olguları yansıtan bir ayna olmaktan çok yeni bir gerçeklik inşa etmesi vurgulanmıştır (Çam, 2008).
Tamamen kurgulanmış, inşa edilmiş medya metni olarak reklamlar, pazarlama açısından toplum üzerindeki en etkili araçlardır. Reklam aracılığıyla reklamcılar satın alma düşünceleri üzerindeki algıyı tetikleyerek insanların tutum ve düşüncelerini yönlendirir ve davranışlarını etkilemeye çalışır. Reklam, hedef kitleyi o ürünü ya da hizmeti satın almaya çekmenin yanı sıra amaca uygun şekilde ikna etme, imaj geliştirme ve farkındalık yaratma stratejilerini uygulamak içinde yapılmaktadır (Karabulut, 2004).
Kültürel iletişim çalışmalarının öncülerinden Stuart Hall medya temsilinin “inşacı” olduğuna vurgu yapar ve medyanın var olanı aktarmadığı bunun aksine anlamı kendisinin oluşturarak inşa ettiğini söyler (Hall, 2005, s.119).
Büyüksaraç’ın (2012) belirttiği üzere, Weber terimsel anlamıyla medyayı şöyle açıklamaktadır; “Gerçekte var olmayan bir toplumsal görüntünün belirli özelliklerini vurgulayan entelektüel bir yapı olarak ele alınmalıdır. Bu tekil ya da parçalanmış görünümleri bir tür varsayım içinde odaklama veya bir araya getirme biçimidir”. Medya toplumda gündemde olup bitene ve toplumun hangi konuda neye odaklanması gerektiğine karar vermektedir. Medya bir şekilde toplumu yönlendiren bir araçtır. Medya kültürü kendi içinde üç özelliğe sahiptir. Bunlar ürün, üretim ve tüketimden oluşur (Ivan, 1997). Bu üçlünün insanlara ulaşması için en etkili yöntemlerden biri de reklamlardır. Reklamlar irdelendiğinde, bireyleri ‘kendi’ kişiliklerinden de uzaklaştırdığı gözlemlenmektedir.
Pek çok kültürel alanda olduğu gibi toplumsal cinsiyet rollerinin medya yansımasında ve temsillerinde de bir anlamın inşasından söz etmek mümkündür. Türkiye’de de dünyada olduğu gibi TV reklamlarında sunulan kadın imgesi tüketim kültürünü ve bu kültürün özünü, ürettiklerini, bilincini yansıtmaktadır. Kadının konumundaki en köklü değişiklik kapitalist üretim şeklinin ortaya çıkması ve gelişim göstermesi ile ortaya çıkmıştır. Medya kapitalist sistemde önemli rol oynamaktadır. Medyanın etkin rolü, toplumda kadınların konumunu ve rollerini de etkilemektedir (Fidan, 2000).
Reklamlar kadınlığı izleyiciye tanımlarken sıklıkla nesnelere yer vererek, kadınları nesnelerle özdeşleştirmek ile birlikte, kadınlar tüketici konumundayken reklamı yapılan ürün hâline dönüşmektedir. Reklamlarda kadınlar cinsellikleriyle yer alırken, izleyicilere izledikleri kadın gibi olabilmenin yolunun reklamı yapılan ürünün tüketilmesinden geçtiği mesajı verilmektedir. Alankuş’un (2007), belirttiği gibi, Toplumsal dinamiklere koşut olarak kadının yaşamındaki değişiklikler ve yeni sorunlar medya metinlerinde ihlal edilmektedir. Medya yolu ile kadınlar, “bedene” indirgenmiş ilgi çekme, izlenirliği artırma ve gündem yaratma düşüncesi ile bedenleri üzerinden sömürülmektedirler. Medyada kadınların temsil ediliş biçimini, kullanılan dilin çok etkilediğini, masum gibi görünen sözcük seçimleri ve cümle kurguları ile cinsiyete dayalı ayrımcılık yeniden üretilmektedir. Reklamın açıkça yaptığı şey arzu nesnesi olarak gösterip izleyiciye sunmaktır (Williamson, 2000). Kadın, çoğunlukla bir arzu nesnesidir veya ev kadını rolü içinde sıkıştırılmıştır. Kadının bir süs olarak değer görmesi, reklamın ürettiği bir olgu olmayıp, hâlihazırda bütün kültürlerde ortak bir algılamadır. Bu anlayış tarzında güzelliğin ölçütü kadın bedenidir. Ancak reklamlarla ideal güzellik, cinsellik kullanılarak şimdiye kadar olmadığı kadar daha ulaşılmaz ve daha yaygın bir olgu hâline getirilmiştir (Jacobson, 1995).
Reklamlar aracılığıyla insanda sahip olma isteği doğmaktadır. Böylece o ürünü alıp kullandığında tüketicide kendisinin daha iyi olacağı algısı yaratılmaktadır. Bunun nedeni reklamdaki ürün ile o ürünün reklamını yapan kişiyle kadını özdeşleştirme algısıdır. Kadınlarla ilgili ürünlerin reklamlarında bile kadına verilmek istenen mesaj yine kadın kullanılarak verilmektedir. Evelyne Sullerot bunu en iyi şu şekilde ifade etmektedir: Kadına kadınlık satılmaktadır. Sağlığına ve bedensel bakımına özen göstermeye, koku sürmeye, giyinmeye, tek kelimeyle yoktan “var olmaya” inanarak kadın kendini tüketir (Baudrillard, 1997). Kadın kendi sahip olduğu hiçbir şeye güvenmez ve yeterli hissetmez. Bredin, (1978) kadın reklamlarından etkilenerek hemcinsinin aracılığıyla nasıl daha iyi, daha güzel olmayı düşündürerek tüketime yönetilmektedir.
Bilişim çağı olarak adlandırdığımız günümüz dünyasında sosyal medya araçlarıyla reklamda algıyı yönetmek isteyenler tüketicileri enformasyon bombardımanına tutmaktadırlar. Hâl böyle olunca da reklam içeriğinde kullanılan öğelerin daha dikkat çekici ve etki yaratıcı olmasını önemsemektedirler. Bu bağlamda reklamlarda kullanılan öğelerin neler olduğu, nasıl kullanıldığı her zaman merak ve araştırma konusu olmuştur. Kadın ve cinsellik tarihi boyunca reklamcıların bir ürün veya hizmeti satmak için kullandığı en etkili yöntemlerden biri olmuştur (Reichert, 2004). Farklı kültürleri algılamak, reklamlarda kullanılan cinsellik ve cinsiyet rollerini anlamlandırmak için sosyoloji, psikoloji ve iletişim dalları kadının reklamlardaki yerini irdelemiş ve toplumların bu rollere yaklaşımını araştırmıştır. Reklamlar yapılarak kitle iletişim araçlarıyla küresel köy hâline gelen dünyanın dört bir yanına ulaştırılan ürün ve hizmet tanıtımlarının kadın veya erkek cinsiyetçi rollerle hep aynı kalıplarla sunulduğu birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir (Belkaoui ve Belkaoui, 1976). Tanıtım filmlerinde kadınların erkeğe göre daha zayıf ve negatif kodlamalarla reklamlara yansıtıldığı, erkekleri güçlü betimlemelerle kodladıkları reklamların bir diğer yansıması olarak görülmektedir.
İnsanlar olgu, olay ve kavramların hakkında gerekli bilgiye algı yoluyla sahip olurlar. Duyumlar algılamayı ve bilgi edinmeyi sağlar. Duygusal bilgileri düzenleyerek içinde bulunduğu ortamı organize eden insanoğlu aynı zamanda farkına varma ve algılama sürecini yaşar. Çevresinden edindikleri uyarıcılar vasıtasıyla algılama sürecinin sonunda bireyler algısal nitelikteki kavramları anlamlandırırlar (Demirel ve Ün, 1987; Siegel, 2006; Büyüksaraç, 2012). Fiziksel uyaranlarla birlikte duyumlar yoluyla oluşturulan ve bireyi çepeçevre saran etmenlerle ilişkili tanımlama süreci algılamayı beraberinde getirmektedir. Birey algılama sürecinin en önemli etmenlerindendir. Sebebi ise, algılama sürecinde seçici algısal değişkenler, seçici algısal kalıcılık ve seçici dikkattir (Kotler ve Keller, 2009). Hâliyle algının oluşumunda bireylerin bulunduğu yerde, algı oluşum ve yansımalarını oluşturan faktörler bulunmaktadır. Kotler ve Keller (2009), algılama sürecinde insanın içinde yer aldığı doğal ortam ile geçmişten gelen ve süreklilik arz eden, adına sosyo-kültürel ortam denilen bir yapay alanın söz konusu olduğunu belirtmektedir.
Görsel algı ise, algılanan kavramı görsel özellikleri çerçevesinde duyusal ayrımsama yoluyla seçme, düzenleme, tanımlama gibi birtakım yaklaşımları içermektedir (Hochberg, 1978). Messaris’e (1994) göre ise, bireyin kavrama ilişkin farkına varma süreci görsel algılamadır. Bir başka tanımda ise görsel algı süreci duyusal ve zihinsel süreçlerden gelen görsel bilgilerin algılanması ve işlenmesi olarak tanımlanmaktadır (Gal ve Linchevski, 2010).
Görsel algılama sürecinde görsel tasarımın niteliğini arttıran içeriğin niteliği ve etkin mesajın başarılı bir şekilde oluşturulmasıdır. Hiç kuşkusuz ki algılamada çeşitlilik açısından önemli olan tasarım süreci esnasında algıyı oluşturan nesne, kavram ya da etkinliğin özelliğine erişim bağlantısıdır (Smeulders ve diğer., 2001). Oluşturulan algıyı çözümlemek ve anlamlandırmak için iletişim çalışmalarına genel hatları ile göz atıldığında, reklamlarda kullanılan imgelerin ve sembollerin anlamlandırılması sürecinde yöntem olarak sıklıkla göstergebilimsel çözümleme yöntemi kullanıldığı görülmektedir. Çünkü reklamların ne ifade ettiğini, ancak onların nasıl ifade edildiği anlaşılarak ve reklamın konusunun ne şekilde işlendiği çözümlenerek anlaşılmaktadır.
Anlam çözümlemesinde kullanılan göstergebilim; insanoğlunun aralarında iletişim kurması maksadıyla kullandıkları doğal diller (söz gelimi, Türkçe), görseller, tutumlar, trafikte kullandıkları levhalar, filmler, reklam afişleri, sağır-dilsiz alfabesi, müzik eserleri, tutkuların düzeni, resimler, moda, tiyatro gösterileri, yazınsal yapıtlar, çeşitli bilim dilleri, bir ülkedeki ulaşım yollarının yapısı, özetle bildirişim amacı taşıyan ya da taşımayan her anlamlı bütünün, çeşitli birimlerden oluşan bir dizgenin anlamlandırılması sürecini inceler. Gösterge, gösterenden, maddi nesne ve onun anlamını olan gösterilenden ibarettir. Bunlar sadece analitik amaçla birbirinden ayrılmışlardır. Pratikte bir gösterge daima şey-artı-anlamdır (Williamson, 1973).
Nesnelerden sözcüklerden veya resimlerden oluşan göstergeler birey ya da bireylerden oluşan gruplar için özel anlam taşıyan oldukça basit şeylerdir. Dili, göstergeden oluşan dizgeler olarak kabul eden Saussure (1985)’e göre iletişimin sağlanması bağlamında dile ihtiyaç duyulmaktadır. Dizgeleri anlamlandıran her şeyin de gösterge olduğunu savunur. Göstergebilim, toplumsal alanın içindeki tüm göstergeleri inceleyerek anlam inşasının oluşumunu ortaya çıkarır. Saussure (1985), anlam üretiminin dile bağlı olduğunu, dilin bir nesne değil, bireysel kullanıma bağlı sistem olduğunu savunur. Saussure’e (1985) göre “gösterilen” zihinlerde oluşan somut bir imge, kavramdır. Dilsel gösterge gösteren ve gösterilen olgusundan meydana gelen iki yönlü bir kavramsal yapıdan oluşmaktadır. Bu kavramın belli bir ses ile ifade edildiği somut şekline “gösteren” adı verilmektedir.
Göstergebilim gösteren ve gösterilenden oluşan kalıplaşmış bütündür. Hiç kuşkusuz ki gösterge dış dünyada bir şeyin anlamının yerine gelse de dışarıda gösterimle bağlantılı değildir, asıl anlamı kendi içinde oluşturmaktadır. “Kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişim sağlayan her araç göstergedir.” Gösteren bir göstergenin görsel ya da işitsel kısmı, gösterilen düşünce ve anlam kısmıdır. Örnek vermek gerekirse; “su” kelimesinin zihnimizde uyandırdığı su kavramı bir gösterilendir. Zihnimizde oluşan su belirli bir su, mesela deniz suyu, içme suyu, bulaşık suyu vb. değil genel bir su kavramına gönderme yapar.
Bu çalışmada, KKTC’de yer alan üniversitelerden DAÜ ve LAÜ hakkında genel bilgiler yer almakta, bu iki üniversitenin sosyal medya hesapları üzerinden yayınlamış oldukları reklam ve tanıtım filmlerinde kadın temsili hakkında göstergebilimsel analiz yöntemiyle irdelenmesi çalışmanın ana çerçevesini oluşturmaktadır. İki üniversitenin tanıtım filmi, Saussure’un (1985) gösterge-gösteren-gösterilen üçlü yaklaşımı bağlamında göstergebilim yöntemi kullanılarak anlamlandırılacaktır.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/anonimnyy-avtor/guncel-iletisim-calismalari-1-69499375/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Prof.Dr.,Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi, hasanacar@gau.edu.tr

2
Doç.Dr., Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi,nerimansaygili@gau.edu.tr

3
Doktora(PHD) Öğrencisi, Girne Amerikan Üniversitesi, hidirveyselaras@gau.edu.tr

4
Dr.Öğr. Üyesi, Öğr. Üyesi, Girne Amerikan Ünivesitesi, muharremozdemir@gau.edu.tr.

5
Dr.Öğr. Üyesi, Öğr. Üyesi, ARUCAD, derya.erturk@arucad.edu.tr.
Güncel İletişim Çalışmaları 1 Анонимный автор
Güncel İletişim Çalışmaları 1

Анонимный автор

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Güncel İletişim Çalışmaları 1, электронная книга автора Анонимный автор на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв