Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü

Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü
Sabir Şahtahtı

Sabir Şahtahtı
Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

ÖN SÖZ
Sahte “Ermeni sorunu” o kadar derin ve geniş bir konu ki, herhangi bir kitaba “Ön Söz” veya “Giriş” başlığı altında onun hakkında kalın ve kapsamlı bir kitap yazmak mümkündür. Bunun nedeni konunun Ermeni toplumuna ait olmasından değil, bu konuyu çirkin amaçları için kullanan, siyasi gündeme getiren çok sayıda güçlü tarafların olmasıdır. Sahte “Ermeni meselesi”ni Osmanlı devletine karşı uzun yıllar kullanan partiler, nihayet 19. yüzyılın sonunda Ermeni terörizmini bir eylem şekline çevirmeyi başardılar. Geçen yüzyılın ilk yıllarından itibaren daha da büyüyen Ermeni isyanları, siyasi gündemi meşgul etmeye başladı. Ermeni kaynakları da, isyanları organize etmek için kendilerinin ilgi odağı olmayı başardıklarını açıkça kabul ediyorlar.
Şu anda sahte “Ermeni meselesi”nden yararlanan üç kutup var. Birincisi, bu toplumu siyasi amaçlarla kullanan partiler, ikincisi Ermeni lobisi ve din adamları, diğeri saldırgan Ermeni devleti. Bu süreçte her üç tarafın da elinde bir araç olan Ermeni toplumu ile mağdur olan taraf Azerbaycan ve Türkiye’dir. Ermeniler, tarih boyunca hiçbir zaman Türk toplumuyla tek başlarına ya da toplu olarak yüz yüze ve yalnız görüşemediklerini biliyor ve kabul ediyorlar. Söz konusu tarafların her birinin sahte “Ermeni meselesi”nde kendi menfaati olduğu için, bundan kaynaklanan sorunların çözümü imkansız bir süreç haline gelmiştir. Sahte “Ermeni sorunu”ndan kaynaklanan sorunların çözülebilmesi için öncelikle bu davayla ilgilenen taraflar arasında bir anlaşmaya varılması gerekiyor.
İnsanların terbiye, eğitim, bilgi, yaşam tecrübesi ve genetik faktörler sonucu geliştikleri gibi, milletlerin ve halkların da milli ideolojiler ve genetik özelliklerle biçimlendiği herkesçe malumdur. Milli ideoloji sağlıklı ve insani değerlere uygun olursa, bütün toplumların belli ölçüde zararlı özelliklerden arındırılması mümkündür. Fakat genetik faktörlerin, milli özelliklerin oluşmasındaki etkisi inkar edilmez. Sahte “Ermeni meselesi”nin devamı olarak ortaya çıkan hayali “Büyük Ermenistan” ideolojisi uydurma olduğu için Ermenilerin milli hasletlerindeki olumsuz yönleri maalesef daha da tetiklemektedir. Sıradan Ermenileri rahat yaşam tarzından, iyi imaj kazanmak imkanlarından mahrum eden “Büyük Ermenistan” ideolojisinin icracıları olan milliyetçi Ermeniler ve Ermeni din adamları kendi niyetlerine ulaşabilmek için mensup oldukları topluma karşı da ağır suçlar işlemişler. Bu suçların en vahimi ise, herkesin gözünde Ermeniler hakkında tamamen kötü bir imajın yaratılmasıdır.
Ayrıca, genetik uzmanları, belli mesleklere eğilimin halkların genetik yapısından oluşan milli özelliklerinden kaynaklandığını ispatlıyorlar. Demek ki, bilim suça eğilimin ve ondan yararlanmanın Ermenilerin kalıtımsal özelliklerinden kaynaklanan “meslek” ve “istihdam” merakından ileri geldiğini kanıtlıyor. Ermeni milliyetçileri zaman zaman “Büyük Ermenistan” ideolojisine hizmet eden fon ve kuruluşlarda toplanması gereken aidatları ödemeyi reddeden sıradan Ermenileri çeşitli yollarla cezalandırmışlardır. Görüldüğü üzere amaçlarına ulaşmak maksadıyla kendi milletlerinin temsilcilerini bile gaddarca ve acımasızca infaz etmek, Ermeniler için olağan bir davranış şekline dönüşmüştür.
Ermeniler her zaman, büyük güçlerin doldurduğu farklı büyüklükteki mermi rolünü oynadılar. Bu nedenle, zaman zaman hücum taktikleri değişir. Benzeri oldukları mermileri kendileri dolduramadıkları için her zaman müşterinin ateş etmesini bekliyorlar. Bu müşteriler son iki yüz yılda sık sık birbirlerinin yerini almış olsalar da Ermeni karakteri değişmedi. Yalnızken mutsuz olan tek toplum, bir araya geldiğinde milliyetçi, kavgacı ve hırslı doğası ile etrafta bir sorun oldu.
Kitapta sahte “Ermeni meselesi”nden doğarak günümüze kadar gelen uydurma “Ermeni soykırımı”, şu veya bu şekilde siyasi şartlara göre işleyen Ermeni terörü, Ermeni teröristlerini kahramanlaştırma ve isimlerini ebedileştirme çalışmaları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Yazar, kapsamlı araştırmalar sonucunda sahte “Ermeni meselesi” nin tüm tehlikeli unsurlarını ve en önemlisi Ermeniler arasında suça yatkınlığı artıran önemli noktaları, örnek olgular ve mantıksal düşüncelerle sunmaktadır.
“Ermenicilik” kavramı uzun zamandır “amaca ulaşmak için tüm kirli yollar kullanılabilir” şeklinde bir faaliyet biçimine çevrilmiştir. Ermeni toplumuna aşılanan bu tehlikeli fikir, çok sayıda gerçek ve çok yönlü faaliyetlerle incelenmiştir.

İKİ YÜZ YILLIK ERMENİ SALDIRGANLIĞININ GÜÇ ALDIĞI KAYNAKLAR
“Ermeniler her zaman işgalci bir siyaset gütmüşlerdir!”
    Haydar Aliyev[1 - Haydar Aliyev’in Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin ilk oturumunda yaptığı konuşma. “Vatan Sesi” Gazetesi, No:9, 27 Şubat 1991.]
Her milletin yaşam tarzında ve gelişmesinde ideolojinin rolü eşsizdir. Modern dünyada ulusal ideoloji, o milletin güvenliğinin temelidir. Ancak, ideolojinin temelleri sağlam, adil, gerçeğe uygun ve barışçıl olmalıdır. Aksi takdirde sadece diğer milletlere değil ait olduğu millete de fayda getirmez. Sonunda ciddi bir direnişe yol açar. Bahsetmek istediğimiz konu, uydurma “Ermeni meselesi” kavramıyla ilgilidir. Zaman zaman bu kavram, yerli-yersiz tartışılarak dünya siyasetinde yer edinmeyi başardı ve bundan sahte bir “Büyük Ermenistan” ideolojisi doğdu.
Bu iddia, yaklaşık iki yüz yıl boyunca Anadolu’da, Kafkaslarda ve şimdiki İran arazisinde Müslüman-Türk ahaliye karşı kullanılmış, büyük cinayetler soykırım ve zorunlu göç politikası izlenmesine sebep olmuştur. XIX. asrın sonlarından başlayarak Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenilerden daha etkin bir şekilde istifade eden büyük güçler, I. Dünya Savaşı’nda onları, yaşadıkları ve vatandaşı oldukları devlete karşı gerçek anlamda kışkırttılar.
Şimdi fikirlerimizi daha açık bir hale getirmek, sahte “Büyük Ermenistan” hayalleri ile ilgili genel bir bilgi vermek için sahte Ermeni etnoğrafisine ait gerçekleri şöyle sıralayabiliriz:
–Bazı yalanları Ermeni toplumuna gerçek gibi sunmak, –Olmayan konuları olmuş gibi göstermek, –Sahte olaylar üzerinde tartışmalar yaparak farkındalık yaratmak, –Bütün Ermenileri sahte “Büyük Ermenistan” iddiasına inandırmak ve bunun gerçekleştirilmesi için oluşturulan bütçeye ödeme yapmaya mecbur etmek, –Her tür meseleden istifade ederek dünya kamuoyunda taraftar toplamak vs.
Öncelikle belirtmeliyim ki modern dünyada Müslüman-Türk halkına karşı Ermenistan’ın ve Ermeni milliyetçilerinin saldırıları aktif bir şekilde devam etmiştir. Ancak bunlar birbirine bağlı olsalar da karıştırılmamalıdır. 1918 yılına kadar yani eski Azerbaycan topraklarında Ermenistan devleti kurulana kadar bu fonksiyonu Ermeni milliyetçi grupları idare ettiler. Bunlar, Ermeni kiliselerinin imkanlarından ustalıkla istifade ettiler. 1918 yılından bu tarafa ise Ermenistan Devleti ile Ermeni milliyetçi gruplarının faaliyetleri birleştirildi. Konunun özelliğini daha iyi kavramak için Ermeni cinayetlerini istatistik olarak değil siyasi bakımdan tahlil etmek gerekir. 1917 yılında Çar Rusya’sı Hükümeti’nin, Bolşevik İhtilali sonucunda yıkılması, uzun yıllardan beri askeri baskı altında olan halklara, tabii ki de Azerbaycan’a bağımsız devlet kurma şansı verdi. Ancak Üç deniz arasında Ermeniler için devlet kurmak hülyası ve iddiasında olan, daha sonra Anadolu’nun doğusundan, Güney Azerbaycan topraklarından ve Kafkasya’dan çekilen Çar Rusya’sının askeri birlikleri silah ve teçhizatlarını Ermenilere vererek Müslüman-Türk halkı için yeni bir tehlike yarattılar.
Şunu belirtmeliyim ki, şu anda Azerbaycan ve Türkiye için en büyük sorun, Ermeni devleti ile problemlerin çözülmesidir. Bu sorunun merkezinde hayali bir “Ermeni sorunu” ve bundan kaynaklanan üç önemli faktör vardır: Sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisi, sözde “Ermeni soykırımı” iddiasının yanı sıra Azerbaycan ve Türkiye aleyhindeki asılsız iddialar. Teorik olarak, bunların tümü birbirini tamamlayan ve yakından ilişkili konulardır. Dünyanın dört bir yanındaki Ermenilerin beyni “Büyük Ermenistan” sahte ideolojisiyle zehirlenmiş, toplumda sahte Türk düşmanlığı oluşturulmuştur. Bu ideolojinin etkisiyle Ermenilerde “hedefe ulaşmak için her şey yapılabilir” ilkesi benimsenmiştir. Sonuç olarak, kurnazlık, yalancılık, söylenti, casusluk, sahtekarlık, cinayet ve soygun gibi suçlar Ermenistan’da normal faaliyet halini almıştır. Bunları doğrulayacak birkaç örnek anlatabiliriz (Bu gerçeklere, çalışmanın ayrı bölümlerinde daha ayrıntılı olarak yer verilmiştir.
–20. yüzyılın başlarında, şimdiki İran’ın doğu ve batı Azerbaycan vilayetlerinde mevcut olan “Cilolu” silahlı hareketinin asıl amacı, Aras Nehri etrafındaki Türk-Müslüman nüfusu öldürmek ve göçe zorlayarak Ermeni ve Süryanileri oralara yerleştirmek olmuştur. Bazı tarihi kaynaklara göre, Ermeniler soykırımın tarihi ve yasal sorumluluğundan kurtulmak için İran’daki Süryanileri kendileri ile beraber hareket etmeye yönlendirmiştir. Tarihçiler, Ermenilerin Süryanileri sarhoş edecek kadar içirdikten sonra ellerine silah vererek Müslümanları öldürttüklerini söylemektedirler. Böylece Süryanileri sarhoşlukları geçtikten sonra ne yaptıklarını, Müslümanları neden öldürdüklerini anlamamışlardır.
–Mart 1918’de, Düzensiz Ermeni silahlı birlikleri İran’ın Hoy kentine saldırdı. Yerel güçler, şehri tehlikeden kurtarmak için şehir kapılarını kapatarak halkı kalede topladılar. Bu arada, Osmanlı Ordusu üniforması giyen üç subay şehre gelerek yetkilileriyle konuşmak istediklerini söyledi. Subaylar kaleye alındı ve yetkililerle görüştüler. Onlar, Osmanlı Ordusu askerlerinin şehre yardım için geldiklerini ve şehrin dışında beklediklerini, kapıların açılarak ordunun içeri alınmasını istediler. Görüşme sırasında kentin büyükleri gelen subaylardan şüphelendiler. Halil adında cesur bir adam, şehir kapılarının açılmasına karşı çıkarak kendisinin kontrol için gidebileceğini söyler. Bir iple kale duvarlarından aşağı inerek etrafı kontrol eder. Düzensiz Ermeni silahlı birliklerinin saldırmaya hazır bir halde kale duvarlarının dışında beklediklerini görür. Düzensiz Ermeni silahlı birliklerinin Rus silahları ile donatıldıklarını hatta makineli tüfeklerinin bile olduğunu görür. Askerlerin hepsi Osmanlı üniforması giymiştir. Bu yöntemle kaleye girerek insanları öldüreceklerini ve içlerinden birkaç kişiyi sağ bırakarak bu katliamı Osmanlı ordusunun yaptığını etrafa yaymaya çalışacaklarını anlar. Böylece halkın Osmanlı’ya karşı olan güveni sarsılacaktı. Halil’in zamanında bu bilgiyi vermesi sayesinde Hoy halkı katliamdan kurtuldu.
–1905-1907’de Şamahı’da toplu katliam yapan Ermeniler, Taşnakların Sünni Müslümanlara dokunmadığına dair söylentiler yaydı. 1918’de Bakü’deki Müslüman nüfus soykırıma maruz kalınca Dağıstan’dan yardım için gelen gönüllüleri geri döndürmek için, Bakü’nün resmi olarak İngiliz birliklerine teslim edildiğine dair söylentileri Ermeniler kasıtlı olarak yaydı. Böylece Bakü’ye yardımın gereksiz olduğunu düşünen Dağıstanlılar Xırdalan’dan[2 - Bakü yakınlarında bir kasaba.] geri döndüler. Ermeniler, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sırasında Azerbaycan’a karşı başladıkları toprak iddialarının gerçekleştirilmesi için yalan söylentiler yayma yöntemini yaygın olarak kullandılar.
– 2009’da ABD vatandaşı Sara Shroud, İran’ın batısındaki Azerbaycan vilayetinde tutuklandı. Ermeni kökenli olan Sara Shroud'un iyi eğitimli ve deneyimli bir casus olduğu anlaşılmıştır. Casus kadının İran topraklarına Ermenistan üzerinden yasadışı yollardan girdiği ve topladığı bilgileri çeşitli yöntemlerle Ermenistan’a gönderdiği tespit edilmiştir. S. Shroud, 2010 yılında 500.000 $ karşılığında serbest bırakılmıştır. 2011’de, bir başka Ermeni casus kadın İran’a girdi. 34 yaşında olan Hol Taleyan adındaki bu casus, İran’ın Culfa şehrinde yakalandı. Taleyan’ın özel görevle Ermenistan’dan yasadışı olarak İran’a geçtiği tespit edildi. İran istihbarat servisinin çalışmaları sonucunda Hol Taleyan’ın üst diş protezinde video kaydı ve ses kaydı yapabilen eşsiz bir cihaz olduğu anlaşıldı.
– ASALA’nın Erivan’da kuruluşunun 37. yıl dönümü Ocak 2012’de çok gösterişli törenlerle kutlandı. Törene, terör örgütünün yabancı devletlerde yaşayan bazı üyeleri katılmıştır. Bunlardan beş tanesi farklı ülkelerde farklı kanlı eylemlere katılan teröristlerdi ve cezalarının belli bir bölümünü çektikten sonra serbest bırakılmışlardı.
– Şubat 2016’da Ermenistan vatandaşı olan bir grup Ermeni, İstanbul’da yaşayan bir Ermeni ailesini öldürmek istedi. Resmi bilgilere göre bu olayda 85 yaşındaki Yakup Demirci öldürüldü, 79 yaşındaki karısı Ayda Demirci ise ağır yaralandı. Ayda Demirci gazetecilere verdiği demeçte, Şişli bölgesindeki evlerine giren soyguncu çete üyelerinin kocasının ellerini iple bağladığını, daha sonra şiddetli işkenceler yapılan Demirci'nin haydutlar tarafından domuz ipiyle boğulduğunu söylemiştir. Soyguncular yaklaşık 33.000 $ karşılığı Türk Lirası ve çok miktarda altın takıları çaldılar. Kurbanlar neden herhangi bir iple veya bir halatla değil de bir domuz ipi ile öldürülmüş olabilir? Kullandıkları yönteme bakıldığında bunların profesyonel katiller oldukları açıkça görülmektedir. Buna ek olarak, Ermeni vatandaşı Stella ve oğlu Varlam temizlikçi olarak çalıştıkları evin sahibi Vedat Yöngel’i İstanbul’daki evinde 18 Şubat 2019’da öldürdüler. Türk polisi katil anneyi ve oğlunu Interpol ile ararken, katillerin cinayeti gerçekleştirdikten sonra Kars’a giderek oradan Gürcistan’a ve Ermenistan’a gittikleri tespit edildi.
– Gerçek araştırıldığında, Ermeni teröristlerin sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisine maddi yardımda bulunmayan Ermenileri bu şekilde cezalandırdıkları anlaşıldı. Yani, Ermeni terörizmi Ermenileri de hedef almaktadır. Ermeni terör örgütlerine maddi yardım sağlamayı reddeden ve bölücü Ermeni milliyetçileri gibi düşünmedikleri için 1903’te Moskova’da bankacı Camgarov, 1907’de New York’ta Tavşanciyan, 1908’de Kahire’deki Devrimci yazar Arpiar Arpiaryan, 1914’te Türkiye’de Aram Aram-yan, 1915’te Türkiye’de Mıgırdıç Arutyunyan ve Vaqe Ixsan (Esayan), Ermeni teröristler tarafından acımasızca öldürüldüler. Ermeni parlamentosunda 27 Ekim 1999’da yapılan terör eylemi de dahil olmak üzere bu listeyi daha da genişletmek mümkündür.
Çağdaş, dünyaca ünlü şarkıcı ve diplomat Charles Aznavur, araştırmacı Christopher Kann, siyasetçi Paruyr Ayrikyan, Moldova milletvekili Aureliya Grigoriu ve diğerleri Ermeni terörizminin tehditleriyle karşı karşıyadır. Bazı araştırmacılara göre, Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesi emrini de bizzat sözde “Büyük Ermeni” ideolojisini yürütenler vermiştir.
– ASALA, Nisan 2011’de, Türkiye’ye meydan okuyan bir bildiri ile yeniden ortaya çıktı. Bildirinin sonunda yapılan açıklama ile Ermeni milliyetçilerinin gerçek yüzü tamamen anlaşılıyordu: “Agop Agopyan yaşıyor, hepimiz Agopyan’ız!” diyerek ortaya çıktılar. Peki, Agopyan kimdir? Asıl adını yardımcısının bile bilmediği muhtemelen Lübnan asıllı bir Ermeni’dir. Gürgen Yanıkyan tarafından ABD’de iki Türk Büyükelçi öldürüldükten sonra bazı Ermeni aydınlarının desteğiyle kurulan ASALA’nın kurucusu sayılmaktadır.
–Kuveyt’in kolluk kuvvetleri 11 Temmuz 2011’de örgütlü bir suç teşkilatı olan Ermeni grubunun etkisizleştirilmesi için bir bilgi yayımladı. Bu ülkenin İçişleri Bakanlığı Ceza Soruşturma Dairesi memurları, büyük villalardan ve kuyumcu dükkanlarından altın ve mücevherat çalan altı Ermeni asıllı Rus vatandaşından oluşan profesyonel bir suçlu grubunu tutukladı. İki Ermeni kadını da içeren soyguncular ve haydutlar, son dört yılda bir milyon Kuveyt dinarı (yaklaşık 3.700.000 $) değerinde altın takılar çalmışlardı. Kuveyt'e çoğunlukla yaz aylarında ticari vize ile gelerek zengin kişilerin villalarını soymuşlardı. Ön soruşturma sonucunda, bu Ermeni çetesinin soygundan kazandığı ganimetleri Arap ülkelerinde faaliyet gösteren Ermeni diaspora örgütleriyle paylaştığı ortaya çıktı.
Yukarıda bahsettiğimiz ve gerçeklere dayalı Ermeni teröristlerin yaptıkları eylemlerin listesini uzatabiliriz. Bu hususta kitapta müstakil bir bölüm açtık. Bütün bunlar Ermeni terör örgütünün uluslararası suçlarının sadece küçük bir bölümüdür. Bu cinayetlerin analizi ve çeşitli alanlardaki eylemler toplu olarak değerlendirildiğinde, sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisinin bölgedeki istikrarı, gelişimi, ilerlemeyi ve karşılıklı iyi ilişkileri ihlal eden bir faaliyet olduğunu görmekteyiz. Bahsettiğimiz şey, bu sahte ideolojinin açıklanması için en çarpıcı örneklerdir. Bu hastalıklı düşüncenin ifşa edilmesi için birtakım işlerin yapılması zorunludur:
Başkasının toprağını gasp etmek için en kirli işlerde uzun yıllar çalışmak, kültürel mirası kendilerine ait göstermek için farklı alanların inceliklerini öğrenmek, sahte bir tarih yaratmak için restorasyon adı altında maddi kültürel varlıkların orijinal görünümünü değiştirmek, mezarlıkları, türbeleri onarma adı altında o yerlere haç dikmek vs. basit Ermeni hileleridir.
Ancak, amaca ulaşmak için ele alınması gereken başka sorunlar da var ki bunlar doğrudan suçtur. Terör eylemlerinden sürekli yararlanmak, itaat etmeyenlere karşı cinayet işlemek, yasadışı bağış toplamak, bu paralara tüm Ermeni sorunları adı altında el koymak ve bunun bir kısmını “Türk düşmanlığı” projelerine harcamak, modern dünyadaki Ermeni lobisinin yeniden düzenlenmesi için hayata geçirilen suçlardır.
Yaklaşık son iki yüz yıldır bu suçların sistematik olarak devam etmesine yol açan faktörler, dünyadaki çifte standartlardır. Evet, terör eylemi nedeniyle tutuklanan bir Ermeninin şartlı tahliye edilmesine yardımcı olmak terörist Ermenilere bir anıt dikilmesine göz yummak, Ermeni lobisinin çağrıları ve siyasi etkisi yoluyla işgalci Ermenistan’a şu veya bu şekilde mali yardım sağlamak, bazı ülkelerde Ermeni cemaatinden zorunlu bağış toplanmasına tepki vermemek dünyadaki çifte standart olmakla beraber Ermeni saldırganlığının gelişmesini tetikleyen kaynaklardır.
Başka bir deyişle, “Suç ve Ceza” kavramı, insan toplumunda genişlemeye başladığı andan bugüne kadar suçsuz bir toplum inşa etme konusu, her zaman güncel bir mesele olmuştur. İnsan, kendi toplumunu güçlendirmek için iki önemli alana odaklanmıştır: Birincisi suça neden olan koşulları ortadan kaldırmaktır, ikincisi, suçluya adil davranmaktır. Suçu önlemek kadar, suçun kovuşturulmasında adil bir tavır sergilemek de büyük bir öneme sahiptir. İster ayrı ayrı insanlara, ister halklara isterse de ülkelere karşı işlenen suçların ortaya çıkartılmasında ana konu adaletsizliktir. Adaletsizlik suçluyu destekler, suça meyilli olanları teşvik eder. Ermeni devletinin işgal politikasını, komşu memleketlere karşı asılsız iddialarını, dostane komşuluk düşüncesinden uzak olmasını, Ermeni saldırganlığı ve Ermeni terörünü doğuran tek bir sebep vardır, dünyadaki adaletsizliği besleyen çifte standart…

1.
ERMENİLERİN ALDIĞI “ÇALIŞIN” TALİMATININ YARATTIĞI TÜRK DÜŞMANLIĞI

1.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NA TUZAK: SÖZDE “ERMENİ MESELESİ”
“1876 yılında, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan hemen önce, Ermeni Patriği Nerses Varcabotyan, İngiltere Büyükelçisi Elliot’la görüşerek Balkanlar’da Osmanlı’ya karşı ayaklanan milli azınıklara tanınan hakların aynen Ermenilere de verilmesini istedi”[3 - Samuel A.Weems. Ermənistan-Terörist “Christian” Ülkenin Sırları., I c., Bakü, 2004, s.385 (61.s).]
“Ermeni Meselesi” Ermenilerin değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkarları çatışan İngiltere ve Rusya’nın davası olarak ortaya çıkmıştır.”[4 - GÜRBÜZ C., Milli Mücadelede Develi ve Ermeniler, Ankara, Başvuru kitapları dizisi, 1996, s.13.]
“Osmanlı Ermenilerinin arkasında sadece Rusya değil, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya da vardır.”[5 - ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005, Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.15.]
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında ve topraklarının pay edilmesinde menfaatleri olan büyük güçler tarihin uzun zaman diliminde çok yönlü faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Bu konuda büyük devletler askeri güçleri, sosyal yardımları, diplomatik misyonları ve diğer yöntemleri kullanıyorlardı. Söz konusu çalışmaların içinde en güçlü ve ürkütücü olanı ise Ermeni toplumunun Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanılması programının uygulanması yöntemi idi. Ermeni milliyetçileri ve din adamları da büyük güçlerin onları Osmanlı’ya karşı kullanmak niyetlerinden faydalanarak kendilerine milli devlet kurmayı hedeflediler. Bu amaçla da XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla organize olmaya başladılar. Tabii ki, ilk başta devlet kurmak için gerekli olan kaynaklar temin edilmeliydi. Bu doğrultuda yürütülecek faaliyet alanlarını belirlemek ve onların uygulanması konusunda Ermeni din adamları dışında ikinci bir güç yoktu. Ermeni papazları Osmanlı üzerinde özel çıkarları olan büyük devletlerin faaliyetlerini izleyerek, milli devlet oluşturma konusunda yaşadıkları ülkede, yani Osmanlı Devleti’nde başlatacakları bölücülük faaliyetlerinin kendilerini hedefe ulaştıracak önemli husus olduğu kanaatine varmışlardır.
Bizans İmparatorluğu’nun çöküşü sayesinde Ermeni Kilisesi Bizans Kilisesi’nden ayrılma fırsatını yakaladı. Böylece, Ermeniler için dini inanç özgürlüğü doğdu ve milliyetçiliğin, Ermeni milli burjuvazisinin oluşmasının temelleri atıldı. Bizans imparatorluğu döneminden farklı olarak Osmanlı Devleti Ermenilerin dini özgürlüğüne müdahale etmiyordu. Ermeniler ise bu insancıl davranıştan faydalanarak fazlasıyla milli devlet kurmak hevesine düşmüşlerdi. Osmanlı Devleti’nin hümanist tutumu doğru şekilde değerlendirilmediğinden Ermeni din adamları ve bu toplumu kullanan dış güçler, Osmanlı’ya karşı başlattıkları mücadelede daha sıkı birlik oluşturdular. Bazı tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre, 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmed’in bizzat emri ile kurulmuş Ermeni Patrikhanesi, Osmanlı’daki bütün Ermenileri temsil etmek hukuku kazanmıştır. Bundan çok sonra ise: 1781 yılında Rum Katolik Kilisesi, 1831 yılında Ermeni Katolik Kilisesi, 1859 yılında ise Ermeni Protestan Kilisesi resmen Ermeni Kiliseleri olarak tanındı ve böylece Ermeniler Osmanlı topraklarındaki dört kiliseye sahip çıktılar ve onların faaliyetlerini birleştirmeye başladılar.[6 - SÜSLÜ A., Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü, 1990, s.33; HALAÇOĞLU Y, Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.15-17.] Bu durumda, Ermeni Kilisesi merkezileşerek bölücülüğe eğilimli bir toplumu Osmanlı’ya karşı yönetmek imkanını kazandı; bu da gelecekte uydurma “Ermeni Meselesi”nin siyasi gündeme getirilmesi için temel oluşturdu. Kilise, kısa bir zamanda Ermenilerin mücadeleye hazırlanması amacıyla Ermeni din adamları için multidisipliner kuruma dönüştü. Fakat XIX. yüzyılın başlarına kadar Ermeni din adamları Osmanlı’ya karşı yürütülen bölücü faaliyetlere açıktan katılmıyorlardı. Çünkü bütün Ermenileri milli devlet oluşturma fikri etrafında toplamak için zemin mevcut değildi. Olgular Ermeni din adamlarının uzun yıllar hangi bölgede devlet kuracakları konusunda kesin karara varamadıklarını kanıtlıyor. Daha doğrusu, Ermeni devletini kurmak için uygun toprak yoktu. Bunun için kim onlara toprak verecekti ki? Ermeni din adamları, milli devlet kurmak için Balkanlarda kendilerine toprak ayrılacağını iddia ediyorlardı. Ermenilerin Karabağ’a yerleştirilmesinin tarihini, siyasi amaçlarını ve yaptıkları bölücülük hareketlerini analiz eden uzmanlar haklı olarak “‘Eski’ kelimesinin Ermenice izahının yaklaşık 200 yıl yaşı olduğu” gerçeğini kabul ederler.[7 - SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları,. 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.35.]
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaşan taraflara toprak tahsisi tartışılırken, Paris Barış Konferansı’nın önde gelen tarafları oybirliğiyle: Ermeni devletinin kurulmasındaki en büyük sorunun, bu toplumun hiçbir yerde yoğun nüfus olarak yaşamamasını görüyordu. Genel olarak Ermeniler, yukarıda belirtilen tarihe kadar diğer güçlerin elinde bir araç olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkarları olan büyük güçlerin bunları kullanmasının nedeni budur. “Ermeni tarihini incelerken, Ermenilerin sürekli çevrelerindeki güçlü devletlere bağımlı oldukları, ancak sistematik bir şekilde “Onlara ihanet ettikleri” Rus yazar Veliçko’nun anlatımıyla anlaşılmaktadır.[8 - Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni Kaynakları Işığında Ermeni Sorunu, 1678-1914, ortaya çıkış süresi, Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 416 s.]
Aslında normal mantıkla açıklayabiliriz ki genetikte hain bir karaktere sahip olmayan bir toplum, ekmeğini yediği, suyunu içtiği, kıyafetlerini kullandığı insanlara karşı kolayca isyan edip o halkın kanını kolay kolay dökemez. Çok sayıda arşiv belgelerinden bilinmektedir ki, Ermeni din adamları kendi ihanet hizmetlerini büyük güçlere kendileri teklif ettiler. Onları bu ihanet makinasının direksiyonuna geçmek için kimse zorlamadı.
Bu konuda geniş bilgi vermeden önce şunu tekrar olarak belirtmek gerekir ki, Ermeni din adamları ve milliyetçileri Çar Rusya’sı ile Kaçar Hanedanlığı[9 - Şu anki İran.] arasında Gülistan ve Türkmen-çay Antlaşmaları imzalanana dek Avrupa’ya yakın arazilerde devlet kurmak arzusu ile yaşıyorlardı. Dolayısıyla, birkaç bölge gözden geçiriliyordu. Bunların içinde şimdiki Yunanistan ve Bulgaristan’ın bulunduğu araziler de vardı. Her hâlükârda Ermenilerin devlet kurmak için göz dikdikleri tüm bölgeler Osmanlı topraklarına dahil veyahut bu devlete komşu coğrafya idi. Fakat Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları’nın imzalanması durumu değiştirdi. Bu antlaşmaların imzalanmasından sonra ise Ermeniler Kuzey Kafkasya topraklarına, İdil ve Don[10 - Eski Türkçede nehrin ismi Tın’dır.] nehirlerinin kıyılarına göz dikmeye başladılar. Ermenilerin Rus topraklarına duydukları iştah, bambaşka ve geniş kapsamlı olduğu için bu konunun üzerinden bir daha geçmemiz gerekiyor.
Görüldüğü üzere Ermeni milliyetçileri ve din görevlileri milli devlet oluşturma konusunda çok açgözlü davranıyorlardı. Fakat Rusya Çarlığı’nın Nahçivan ve Erivan toprakları üzerinde “Ermenistan Vilayeti” adlı idari birimi oluşturarak zamanla onu tanıttırma ve kabullendirme politikasını yürütmesi, Ermeni din adamlarını Çar’ın bağışladığı topraklar ile yetinmeye zorlamıştır. Ermeni din adamları ve milliyetçileri ulusal bilincin mevcut olmamasını Ermenilerin bir toplum olarak gelişmesinin sağlanamamasındaki en büyük problem olarak görüyorlardı. Milli devlet kurmak iddiasının gerçekleşmesi için öncelikle bu mesele: milli bilincin oluşturulması sorunu çözüm bulmalıydı. Bu mesele Ermeni Kilisesi için ciddi sorunlar yaratıyordu. Diğer yandan Ermenilerin hiçbir bölgede nüfusun etnik çoğunluğunu oluşturmaması, kendilerine ait toprak arazilerinin olmaması, Ermenilerin çoğunluğunun cahilliği vs. faktörler de vardı.
Ermeni devletini kurma stratejisi devrimden sonra Sovyet Rusya tarafından sürdürüldü. İşlem birkaç yönde gerçekleştirildi. Birincisi, Ermenileri bugünkü Ermenistan’a ve Kafkasya’daki diğer Azerbaycan topraklarına göç ettirmek, onları yoğun bir şekilde yeniden yerleştirmek ve bu süreçte yerel Türkleri (Azerbaycanlıları) bir şekilde topraklarından çıkarmaktı. Bu süreçle ilgili bir dizi önemli gerçek var: Çarlık Sarayı’nın Danışman Usimoviç Paskeviç’e yazdığı bir mektupta (29 Şubat 1828) Hristiyanların (Ermenilerin) göçüne ilişkin 15 makale yer alıyordu. Onlardan dört tanesi aşağıdadır:

1. Göç sürecini denetlemek üzere Hristiyan Göçmenler için bir Komite kurulsun;
2. Göçmenlerin yerleşeceği bölgelerde Hristiyanlardan oluşan ayrı mahalleler veya bölgeler oluşturulsun. Hristiyanlar Müslümanlarla karıştırılmamaya çalışılsın. Bu amaçla, Hristiyanların yanı sıra Müslümanların da kendi din kardeşlerinin daha yoğun olduğu bölgelere taşınması araştırılsın;
3. Göçmenlerin yeniden yerleşimi için yaşanabilir, sağlıklı ve suyu bol olan topraklar seçilsin;
4. Göçmenlere tavizler ve ayrıcalıklar verilsin.[11 - http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf]
Belirttiğimiz sorunlarına rağmen, Ermeni Kilisesi kendi absürt planlarını uygulamakta ısrar ediyordu. Ermeni din adamlarının faaliyeti daha çok diplomatik misyon yürüten kişileri andırıyordu. Henüz 1790 yılında Ermeni Kilisesi’nin başpiskoposu Argutinski-Dolgorukov Rusların Ermenileri Müslüman esaretinden kurtaracaklarını açıkça beyan etmişti. Bu fikrin dile getirilmesinin sebepleri vardı. Çünkü Rusya-Osmanlı Savaşı (1768-1774) sonucunda Çar devleti Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyan nüfusun hukuklarının korunmasına müdahale etme hakkı kazanmıştı. Ermeni Patriği İngiliz Büyükelçisi ile görüşmesinde şöyle demişti: “Ermeniler artık uyanmışlar ve eğer Avrupa devletlerinin rağbetini ve desteğini kazanmak için isyan etmeleri gerekiyorsa, bu ayaklanmanın başlatılması hiç de zor olmayacaktır.”[12 - SAMUEL A.Weems, Yine orada, s.39.]
Uyanma dediğimizde, Ermenilerin okumayı ve yazmayı öğrenmesi, kiliseye ibadet için yönlendirilmeleri amaçlanmıştır. Elbette ki o zamanlar, dünya nüfusunun çoğu okuma yazma bilmiyordu. Ancak Müslüman-Türk dünyasındaki halk, İslam bayrağı altında birleşiyordu. İnsanlar Namaz’ı ve diğer duaları ezbere biliyorlardı. Camilerde birlikte Cuma namazını kılıyorlardı. Ancak İslam hukuku, Müslüman hükümetlerinin reformlar yapması konusunda oldukça kayıtsızdı. Özellikle matbaaların kurulması ve kitlesel cehaletin ortadan kaldırılmasına karşı özel bir tutuculuk vardı.
Bu fırsatı değerlendiren Avrupalı güçler, Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin din, dil ve alfabe etrafında birleşmesi için stratejiler uygulamaya başladılar. Bununla ilgili çok önemli gerçekler var:
Avrupalılar, Osmanlı topraklarında Ermenice harflerle basılan ilk Türk romanlarının yayımlanmasına çok ilgi gösteriyorlardı.

“1) Osmanlı/Türk ve Ermeni edebiyat tarihlerinde pek de yer alamayan, yer aldığında ise önemsenmeyen bu metinlerden yola çıkarak her iki edebiyat tarih yazımı geleneğinin bir değerlendirmesini ve eleştirisini sunmak;
2) Osmanlı Müslüman/Türkleri ile Ermenileri arasındaki kültürel alışveriş meselesini bir yandan teorik bir çerçeveden ve kavramlar ışığında değerlendirirken bir yandan da yeni ampirik malzeme sunarak tartışmayı genişletmek;
3) Ermeni harfleriyle ilk Türkçe romanları Arap harfli romanın ilk örnekleriyle, yani literatürde “Tanzimat romanı” olarak adlandırılagelen metinlerle karşılaştırarak hem bu ikinci gruptaki metinlere mevcut yaklaşımları sorgulamak hem de Osmanlı İmparatorluğu’nda üretilen edebiyatların ne ölçüde ortaklık taşıdığı/taşıyabileceği tartışmasına bir katkıda bulunmak.”[13 - MURAT CANKARA. İMPARATORLUK VE ROMAN: ERMENİ HARFLİ TÜRKÇE ROMANLARI OSMANLI/TÜRK EDEBİYAT TARİHYAZIMINDA KONUMLANDIRMAK. 429 s. http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0006455.pdf]
Sovyet Rusya'nın ısrarı ve organizasyonu ile Azerbaycan’ın Zengezur bölgesinin batı kısmının Ermenistan’a verilmesi ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti coğrafi bakımdan Azerbaycan’dan ayrıldı. Ermenistan topraklarındaki Müslüman-Türk halka karşı zorunlu göç politikası izlendi. Üstelik Dağlık Karabağ Otonom Vilayeti’nin (DKOV) oluşturulması sırasında Azerbaycan’ın 1923 yılına kadarki mülki yönetim yapısı kaba bir şekilde ihlal edilmiş, Cevanşir, Gubatlı, Şuşa kazalarının toprakları bölünerek DKOV tesis edilmiştir. İlgili karar doğrultusunda Şuşa Kazası’na bağlı Şuşa, Hankendi ve 115 köy, Cevanşir Kazası’na bağlı 52 köy, Garyagin Kazası’na bağlı 30 köy ve Gubatlı Kazası’na bağlı Kaladeresi DKOV’ye verilmiştir. Bolşevik maskesi ile iyice güçlenen Ermeni milliyetçileri bütün imkanlardan istifade ederek Kremlin’e yerleşmeye ve Sovyet kanunlarından faydalanarak Azerbaycan halkına karşı çeşitli baskı kanunlarını hayata geçirmeye başladılar. Böylelikle 23 Aralık 1947 yılında SSCB Bakanlar Kurulu, Kolhozcuların[14 - Kolhozcular – Sovyet devletinin kurduğu tarımda ve hayvancılıkta ortak çalışma kooperatifi.] ve diğer Azerbaycan halkının Ermenistan SSC’den Azerbaycan SSC’nin Kür-Aras ovasına göç ettirilmesi hakkındaki kararı kabul etti. Aynı kararda 1948-1950 yıllarında güya gönüllülük esasına göre Ermenistan’da yaşayan yüz bin Kolhozcu Azerbaycan’ın Kür-Aras ovasına zorunlu göç edecekti.[15 - http://www.iravan.info/1948-1953_deportasiyasi.html] Belgelerde gönüllülük esasına göre olduğu söylense de bu; Sovyet kanunları ile hayata geçirilen resmi bir sınırdışı sayılırdı.
Bunu not edebiliriz ki Türkmençay Antlaşması’ndan sonra Çarlık Rusya’sı teorik olarak Ermeniler için arazi sorununu yani, onların nüfus problemini hallettikleri için ikinci aşamaya başlamıştı. Bu sorun, “Ermeni kültürü” kavramını formüle etmek ve tanıtmaktı. Ermenilerin, mutfak kültürü, müzik, edebiyat, nesir ve şiir yaratmada büyük zorlukları vardı. Ermeniler arasında ne yazar ne de yazılacak bir konu bulmak mümkündü. Bu süreçte tanınmış Rus şair ve yazarların eserlerinde Ermeni imgeleri yaratma girişimleri de başarısız oldu.
Aynı sorun, Sovyetler Birliği’nin kurulmasından sonra da yaşanıyordu. 1929’da Nikolay Ivanoviç Buharin[16 - Nikolay İvanoviç Buharin (rus. Никола́й Ива́нович Буха́рин; 27 sentyabr 1888-15 mart 1938) – sovet partiya, dövlət xadimi, publisist, iqtisadçı, SSRİ Elmlər Akademiyası akademiki. (1929).] Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Komiseri başkanı Ter Gabrielyan'dan, ünlü şair Mandelştam'ı sanat ve edebiyat alanında herhangi bir çalışma yapması için Ermenistan’a göndermesini istedi. O, 1930 yılında Buharin'in yardımıyla geçimini sağlamak adına Ermenistan’a Ermenistan’ı anlatan bir eser yazması için aday gösterildi.[17 - Ermeni Araştırmaları (Dörd aylık Tarihi, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi), № 59, Terazı Yayınları, 2018. GÜLSÜN YILMAZ GÖKKİS , Rus edebiyatında evrilen ermeni imgesi, s.142-172.] Çünkü, Ermenistan’a Ermenistan’ı anlatan bir eser yaratmak o kadar da kolay olamazdı. Öyle ki eski Türk topraklarında yaratılan ve hızla Ermenileştirilen bir ülkede Ermeni’ye ait ne tarihi, ne de bir kültürel bir örnek vardı. Böyle bir çalışmanın fikrî alt yapısı ve olay örgüsü yalanlara ve uydurmalara dayanmalıydı.
Yeri gelmişken, Kilise liderleri sıradan Ermenileri ibadete çekmek için 1800’lerin ilk on yılından başlayarak, ayinlerden sonra yemek verme kararı aldılar. Aynı dönemde eski giysiler kiliselerden fakir Ermenilere dağıtılmaya başlandı. Bu iki vaka Ermenileri toplu olarak ibadete yöneltti.
Ermeni toplumunun cahilliğinin ve enformasyon kıtlığının giderilmesi meselesi Ermeni Kilisesi’nin faaliyetindeki diğer bir önemli hususu teşkil ediyordu. XIX. yüzyılın ortalarında artık Ermeni kiliseleri Ermenilere toplumsal farkındalığı aşılamak amacıyla milli literatür yayımlamaya başlamıştır. Fakat bu ürünler Ermenice değil, Türk, Rus, Fars ve Arap dillerinde neşrediliyordu. Çünkü Ermeniler yaşadıkları ülkelerin resmi dillerinde konuşuyorlardı. Büyük çoğunluğunun ise okuma yazması yoktu. “Osmanlı Ermenileri kendi dillerini bilmediklerinden evlerinde ve kilisede Türkçe konuşuyorlardı. Bu sebepten 1831 yılında “İncil” ilk defa Ermeni alfabesi ile Türkçe yayımlanmıştır”.[18 - ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005. Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.17.]
Bazı kaynaklara göre, 1820’lerde Anadolu ve Ortadoğu’daki Ermenilerin en az yüzde 98'i okuma yazma bilmiyordu. Araştırmalara göre, Türk edebiyatında ilk tarihi roman girişimi Ahmet Mithat Efendi’nin Yeniçeriler (1871) adlı romanı olarak düşünülebilir. Evet, hoşumuza gitse de gitmese de, bu böyledir: Türklerin yüzyıllara yayılan Arap alfabesini değiştirmeyi tartıştığı bir dönemde, Avrupalı misyonerler, Ermeniler için bir edebiyat sanatı kurmaya başlamışlardı (Osmanlı İmparatorluğu’nda Cumhuriyet öncesi de Arap alfabesinin değişimi tartışma konusu olmuştu).
Elbette, bu eserlerin Ermeni alfabesi ile değil de Türkçe yazılması ebediyete kadar XIX.yüzyılda Ermeni kimliğinin manevi yoksulluğuna ilişkin soruları güncel tutacaktır.
“Ermenilerin 1850-1890 yıllarında Osmanlı topraklarında yayımladıkları 100 civarındaki gazeteden 54-ü kısmen veya tam olarak Ermeni alfabesiyle (Türk dilinde – S.Ş.) basılıyordu.”[19 - Ahmet AKGÜNDÜZ, Sait ÖZTÜRK, Recep KARA, Ermeni Meselesi Suallerle, İstanbul, 2008, s.122, 158.]
Kaydettiğimiz gibi Ermeniler Hristiyanlık dönemine kadar herhangi bir tarihi esere sahip olmamışlar. Raffi mahlasıyla daha çok tanınan Ermeni yazar Agop Melik Agopyan bu olguyu çekinmeden onaylıyor: “Bizim çorak tarihimiz tarihçilere çok az bilgi vermektedir. Bizim literatür tarihimiz ise kilise yazıtlarından öteye geçememiştir.”[20 - PAŞAYEVA N.A., Ermeni Elitinin İtirafları, Bakü, Nurlan, 2006, s.15.] Bu olgu toplumun göçebe hayat sürdürdürdüğünü tasdik eden öyle bir delildir ki, onu inkar etmeye kalkışmak büyük bir saçmalıktır. Ama yine de burada bir abartı var. Ermeni milli edebiyatının oluşma tarihi, Agop Melik Agopyan’ın dediği gibi kilisenin tarihi ile aynı yaşta değil, sadece kiliseye bağlıdır. Yani 19. yüzyılın ortalarında kilisenin gücü ile kurulmuştur.
Diğer önemli Ermeni tarihçi A.Lalayan ise şöyle yazıyor, “Ermenilerin Komünist karşıtı çıkarlarına hizmet eden Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) kırk yılı aşkın bir süre Ermeni halkını kandırmıştır.[21 - Yine orada, s.30.] Bu fikirden yola çıkarak Ermeni din adamlarının kendi soydaşlarını üç asırdan beridir kandırdıklarını söyleyebiliriz. Onlar işte bu yalanlar ve döktükleri kanlar pahasına Azerbaycan topraklarına Ermeni devleti kurmayı başarmışlardır. Ama Ermenistan’da şimdi mevcut olan devleti kendileri değil, Çarlık Rusya’sı kendisine imparatorluk için bir ileri karakolu olarak inşa etti ve onlara sundu. Zaman zaman bu acı gerçek Ermeni din adamları, Ermeni milliyetçileri, Ermeni siyasetçileri, Ermenistan’ın devlet yetkilileri tarafından itiraf edilmiştir. Fakat bu itiraflar tarih sayfalarına yazılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Çünkü hasta Ermeni hayal gücünden doğan sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisi bütün hedeflerine henüz ulaşmamıştır. Bu yalanların asıl amacı uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisinin çeşitli istikametlerde ilerlemesini ve aynı zamanda sahte “Ermeni Soykırımı”nın dünyaya kabul ettirilmesini sağlamaktır. Sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisinin sıradan Ermenileri kendi etkisi altına almasının, onları akla ve mantığa aykırı bir işin mücadelesine celbetmesinin nedenlerinden bahsetmek gerekir. Araştırmacılar XIX. yüzyılın sonuna kadar Ermenilerin yaşadıkları ülkeye hakim olan veya o ülkenin çoğunluğunu oluşturan halkın dilini kesinlikle ana dili olarak kabul ettiklerini ispatlıyorlar. Osmanlı topraklarında yerleşik olan Ermenilerin ana dili de Türkçe olmuştur. H.Abovyan yazıyor: “Ermenistan”da (o, Türkiye’de Haylar’ın yaşadığı bölgeleri böyle adlandırıyordu – S.Ş) çocuklar ve kadınlar bile Türkçe konuşuyor.”[22 - SALİH BEY, Dünyanın Kaderi, Bakü, İlim, 1998, s.212.]
“Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden sonra burada yaşayan Ermenilere, kendi dillerinde özgürce konuşmak hakkı verilmiştir.”[23 - HALAÇOĞLU Y., Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.17.] Ama onların okuma yazması yoktu. Okumayı bilen Osmanlı Ermenileri ise Türkçeyi kullanıyorlardı. Ermeni din adamlarının, milli burjuvazinin ve milliyetçi örgütlerin ortak çabası sonucunda Ermenilerin bilgilendirilmesi, kendi dillerinde okuma yazmayı öğrenmeleri, eğitim almaları, bir takım meslekleri benimsemeleri için yapılan çalışmalar yaklaşık 1850 yılından sonra daha da hız kazanmıştır. Neticede artık 1910 yılında sadece İstanbul’da Ermeni dilinde beş gazete ve yedi dergi yayımlanıyordu. Ancak onların bir kısmı tamamen, diğer bir kısmının ise ortalama yarısı Ermeni Alfabesi ile Türkçe okur arıyordu.
Saydığımız olgulara dayanarak Ermeni toplumuna sunulan tarihin ve tarih literatürünün kilise yazıtları ile yaşıt olmaması, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” ideolojisi etrafında birleşmesinin başlıca sebebidir diyebiliriz. Sadece bu süreç kiliseden yönetilmiştir. Bu literatürü Ermeni din adamları zaman zaman kendi çirkin amaçlarına uygun şekilde yazmış veya yazdırmışlardır. Bu sebepten dolayı sıradan Ermeniler yaşanan olaylarla ilgili özgürce ve doğru düşünmek, analiz etmek, imkanlarını tamamen kaybetmişlerdir. Ermeni toplumuna sunulan tarihin ve tarihî literatürün oluşması kiliseden yönetildiği için buradaki sistematik yapı korunmuştur.
Büyük devletler aralarında yaşadıkları sorunlara, krizlere, savaşlara ve çatışmalara rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması konusunda müttefik olanaklarını seferber ediyorlardı. Araştırmacılar kesin olgulara dayanarak, Rusya ve İngiltere’nin siyasi gündeme getirdikleri sözde “Ermeni Meselesi”nin kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak amacı güttüğünü kanıtlıyorlar. XVIII. yüzyıldan itibaren XX. yüzyılın başlarına kadar dünya siyasetinde etkili olan istisnasız tüm büyük devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması için çaba sarfetmiş, bu konuda kendilerine müttefik aramışlar. Ve bu konuda Ermeni unsuru her şekilde kullanılmış, kah “ezilen ırk”, kah “hakkı çiğnenen” Hristiyan toplumu adı altında Türklere karşı silahlı ayaklanmalara teşvik edilmişler.
Yukarıda belirttiğimiz önemli hususlar Ermeni din adamlarını, Ermeni milliyetçilerini ve Ermeni burjuvazisini hastalıklı Ermeni hülyasından doğan “Büyük Ermenistan” ideolojisini gerçekleştirmeye yeterince teşvik etmiştir. Bu sebepten Ermeni terör örgütlerinin oluşturulması, organize edilmesi, finanse edilmesi ve aleni şekilde faaliyete geçmesi konusunda bu güçler arasında zerre kadar görüş ayrılığı yaşanmamıştır. Göçebe yaşam tarzı sürdüren Ermeni toplumunda milli bilinç oluşturmadan onları devlet kurmak fikri etrafında toplamak mümkün değildir. Osmanlı topraklarına yerleşen ABD misyonerleri bu sorunu çözmek amacıyla XIX. yüzyılın sonlarında eğitim vermek, bilinçlendirmek amacıyla pek çok sayda Ermeniyi kendi ülkelerine göndermeye başlamışlar. İki asır öncesine kadar Ermeniler ileride ABD’ye taşınmak imkanını elde edeceklerini hayal bile edemezlerdi. Fakat 1840 yılından itibaren misyonerlerin ABD’ye okumak, belli mesleklere sahip olmak amacıyla gönderdikleri Ermeniler sonraki yıllarda Osmanlı topraklarına dönüyorlardı. Amerikan vatandaşlığını alarak Osmanlı topraklarına dönen bu Ermeniler doktor, mühendis olarak çalışmaya başlamışlar; her fırsatta “Ermeni Meselesi”ne odaklanmış ve Osmanlı topraklarında Ermeni milli burjuvazisinin şekillenmesinde aktif rol oynamışlardır. Sadece 1890 yılında çeşitli yüksek öğretim kurumlarında eğitim almak için Osmanlı’dan 70 civarında Ermeni genç ABD’ye gönderilmiştir.[24 - ŞİMŞİR B.N., Yine orada, s. 470.]
Bu Ermenilere iki yarı yıl veya daha fazla eğitim verilirdi. Farklı meslek sahibi olan aynı Ermeniler, bu sefer Osmanlı topraklarına ABD vatandaşı olarak gönderildi. Döndüklerinde hangi meslek sahibi olursa olsun asıl işleri Osmanlılara karşı casusluk yapmak olurdu.Ve sadece Amerika Birleşik Devletleri için çalışmıyorlardı; Osmanlı karşıtı tüm devletler bu Ermenileri kullanıyordu.
XIX. yüzyılın ortalarından Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin çeşitli şehirlerinde çalışan, farklı ülkeleri temsil eden Ermeni asıllı diplomatlar aslında Türklere karşı apaçık casusluk faaliyetleri yürütüyorlardı. Onlar yerli Ermeniler arasında anti-Türk propagandasının yapılmasında, silahlı ayaklanmaların çıkarılmasında, gönüllü Ermeni silahlı birliklerinin oluşturulmasında, sonraki aşamada ise Azerbaycan ve Türk diplomatlarına, siyaset ve devlet adamlarına karşı suikastlerin hazırlanmasında ve icrasında aktif rol oynamışlardı. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Ermeni diplomatlar Ermeni gönüllülerinin giyim, silah ve yiyecek temin etmesinde faal çalışmalar yapıyorlardı. Rusya’nın Van’daki Ermeni asıllı konsolosunun 1881 yılında imzaladığı belgeler Ermeni silahlı ayaklanmalarını organize ettiğini gösteriyor.[25 - GÜRÜN K., Ermeni Dosyası, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005, s. 454.]
O dönemde Ermeni asıllı çevirmenler ise milli kimliklerini gizleyerek siyasi görüşmelere katılıyor ve elde ettikleri bilgileri kiliseye aktarıyorlardı. Bu yöntemlerle Ermeni çevirmenler bazı durumlarda muhbir olarak da kullanıldı.
ABD’li araştırmacı Samuel A.Weems diplomasi adı altında ABD’nin, Avrupa ülkelerinin ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı gerçekleştirdiği casusluk faaliyetleri konusunda çok tutarlı bilgiler sunmuştur. Yazarın kaleme aldığı “Ermenistan: Terörist “Hristiyan” Ülkenin Sırları” (Samuel A. WEEMS “Armenia: Secret of a “Chiristian” Terörist State”, St. John Press, Texass, 2002) eseri uluslararası platformda sansasyon yaratmıştır. Defalarca ermeniler tarafından tehdit edilen bilim adamı yolundan dönmese de, başladığı işi bitirememiştir. Adı geçen kitabın yayımlanmasından az sonra ABD’de kendi evinde esrarengiz şekilde hayatını kaybeden Samuel A.Weems’in ölümünün gerçek nedeni hakkında halen resmi bir açıklama yapılmamıştır. Söz-konusu eserin ikinci cildinin yazma nüshası araştırmacının evinden çalınmıştır.[26 - SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları, 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.385.]
Dünya güçleri tarafından himaye edilen Ermeniler sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisini gerçeğe dönüştürmek için her türlü kurnazlığa; söylenti yaymak, kimi zaman kendilerini Türk olarak tanıtmak, çeşitli etnik grupları kendilerine suç ortağı yapmak, azınlık gruplarla Türkler arasında çatışma yaratmak gibi yöntemlere ustalıkla baş vurmuşlar. Bu sinsi araçlar XX. yüzyılda Azerbaycan halkına ve onun devletine karşı da defalarca kullanılmıştır. 1918 yılında Bolşevik Şaumyan’ın doğrudan liderliği ile Azerbaycana karşı yapılan soykırım “Mart Olayları” adı altında tarihe kanlı harflerle yazıldı. 1920 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak maksadıyla ülkemizin sınırlarına sokulan Bolşevik ordusunun komutanları arasında onlarca Ermeni asıllı subay vardı. Sonunda, Milli Lider Haydar Aliyev 26 Mart 1998 tarihli “Azerbaycanlıların Soykırımı Günü” emrini imzaladı. Böylece tarihte ilk kez sözde “Büyük Ermenistan’a” yönelik genel eylem programının temellerini attı. Alınan bu kararla 31 Mart tarihi “Azerbaycanlıların Soykırım Günü” ilan edildi. Bu kararname uyarınca yapılan çalışmalar, oluşturulan arşiv materyalleri, yabancı uzmanların da dahil olduğu araştırmaların tanıtımını sağlamıştır. Büyük Lider Haydar Aliyev, 1993-2003 yıllarında Azerbaycan Parlamentosu’nun Karabağ’daki çatışmalar konusunda yapılan görüşmelerde defalarca bir tarihçi özeni göstererek sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisinin kullandığı yöntemleri ve onların hedeflerine ulaşmak için yaptıkları çalışmaları gerçekçi bir şekilde ele aldı.
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 1918 yılında Azerbaycan'daki Soykırımının 100’üncü yıldönümünde, 18 Ocak 2018 tarihli bir belge imzalamış ve bu belge çerçevesinde önemli işler yapılmıştır. “Azerbaycanlıların Soykırımı Günü” kararnamesi, sahte “Büyük Ermenistan” davasının en tehlikeli prensibini ortaya çıkarmıştır.
1990 yılında 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece Bakü’ye ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerine saldıran Sovyet ordusunun bünyesinde, eski Sovyet Birliği’nin Krasnodar ve Stavropol vilayetlerinden toplanmış Ermeni asıllı gönüllü askerler bulunuyordu. 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece yapılan Hocalı Soykırımı Ermenistan silahlı birlikleriyle, eski Sovyetler Birliği’nin Silahlı Kuvvetleri’nden kalan Dağlık Karabağ’da bulunan 366. piyade alayındaki Ermeni asıllı subaylar ve küçük rütbeli diğer subayları tarafından gerçekleştirilmiştir.
Şimdi Ermeni siyasi çevrelerinde ve entelektüeller oturup-kalkıp yemin ediyorlar ki Hocalı Soykırımı’nı biz değil, Ruslar yaptı. Sadece bir tek bu da değildir. Bu durumda Ruslar da suçludur. Örneğin: Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi, köşe yazarı Markar Esayan “Akşam” gazetesinde yayınlanan “Demokrasiyi İdam Ettiler” başlıklı yazısında şöyle yazıyordu:
“Hocalı katliamı ve terminoloji…Evvelki gün, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk tam 613 Azerbaycanlı kardeşimizin Ermenistan Devleti birliklerinin saldırısı ile vahşice öldürüldüğü katliamın 27. sene-i devriyesini idrak ettik. Unutmak katliamların devam etmesi demektir. Allah bir daha böyle günler yaşamaktan tüm dünyayı esirgesin…Ülkemizde bu konuda bir özensizlik var. Bir genelleme hastalığıdır gidiyor. Ben Hristiyan bir Ermeni’yim; ASALA cinayetleri ve Hocalı katliamını tiksintiyle karşılayan, lanetleyen biriyim. Dışişleri görevlilerimizi ASALA adlı örgüt şehit etmişti, “Ermeniler” değil. Hocalı katliamını da Rus ordusu destekli Ermenistan birlikleri gerçekleştirdi. Ama dün haberlere baktığımda “Ermeniler” genellemesi havada uçuşuyordu.”[27 - https://www.aksam.com.tr/yazarlar/markar-esayan/demokrasiyi-idam-ettiler-e2-80-a6/haber-826864]
Elbette, merhum Markar Esayan’ın endişesi temelsizdir. Çünkü, yüzlerce makalede Hocalı Soykırımı’nın Ermeni silahlı kuvvetleriyle geçmiş SSCB’nin 366. alayı tarafından birlikte işlendiği vurgulanmıştır. Ayrıca biliniyor ki 366. Alay personelinin çoğu Ermeni kökenlidir. Hepsi de Hocalı soykırımına katılmıştır. Markar Esayan çok iyi biliyor ki tüm bu suçlardan ASALA terör örgütü başkanı dahil, sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisini savunan Ermeni milliyetçi çevreler sorumludur. Bu ideoloji, o Ermeniler için sürekli bir gelir kaynağı haline gelmiştir.
Hocalı soykırımı konusunda, bizim için demokrasi değil, adalet arayışı her şeyden önemlidir. Markar Esayan’ın böyle bir duygusu varsa “Hocalı’ya Adalet!” deseydi veya Hocalı Soykırımı’nın faillerini öven Ermeni dini figürlerinin, lobicilerinin yanlış yolda olduğunu söyleseydi daha iyi olurdu. Ancak yapamazdı! Çünkü Ermeni lobisi onu yok ederdi. Ortada açık bir gerçek var: 366. Piyade alayındaki askerlerin çoğu Ermeniydi. Ve bu Alay Ermeni subayların emrindeydi! Burada hizmet eden ne bir asker ne de bölge yöneticilerinden birisi Ermenilerin planlı bir şekilde Hocalı Soykırımı’nı yapmasına katılmaktan imtina etmedi.
Yeri gelmişken, 1925 yılında Pehlevi hanedanı İran’da iktidarı ele geçirdikten sonra bu ülkede Azerbaycan Türklerine karşı geniş kapsamlı asimilasyon politikası başlatıldı. Rıza Şah Pehlevi bu iğrenç politikasında Ermenileri ustalıkla kullanmıştır. Sovyet devletinin İran’a gönderdiği Ermeni asıllı büyükelçi Davtyan’ın Tahran’da şaşaalı karşılanma töreni şah rejiminin Azerbaycanlılara olan nefretinin göstergesiydi. Davtyan kısa zamanda İran’da Ermenilerin özel imtiyazlarını yasalaştırdı; yeni Ermeni kiliselerinin yapılmasını, Ermenice okulların açılmasını, Ermeni dilinde gazete ve dergilerin yayımlanmasını, hatta kilisenin bünyesinde matbaanın kurulmasını sağlamıştır. Büyükelçi geniş kapsamlı faaliyetlerinin desteklenmesi için Türkiye’de yaşayan Ermenilerden de yardım talep ediyordu.[28 - ONULLAHİ S., Ermeni Milliyetçileri ve İran. Tebriz, 2001(1380), s.14-18.] Bu gelişmeler, Lenin’in ölümünden sonra Kremlin'in toprak iddiaları sebebiyle Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında gerginliğin durmadan tırmandığı döneme tekabül ediyordu.
Böyle bir zamanda Türkiye Ermenileri ile Sovyet Büyükelçisi’nin işbirliği, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı gizli niyetlerin hayata geçirilmesine hizmet ediyordu. Davtyan İran’da sanki Sovyetlerin Büyükelçisi değil, Ermenilerin misyoneriydi.
Büyükelçi A.Griboyedov’un, araştırmacı yazarlar E.Feigl, V.L.Veliçko, Samuel A.Weems’in, büyük Rus şairi Puşkin’in ve başkalarının Ermeni toplumuna özgün karakteristik özellikler konusunda söyledikleri haklı düşünceler bilinmektedir. Ermeniler dışında olumsuz özellikleri hakkında bu kadar fazla ve bu kadar keskin ifadeler kullanılan ikinci bir toplum mevcut değildir. Rusya Federasyonu’nun İran’daki Büyükelçisi Ermeni asıllı Levon Djagaryan da anti Türk faaliyeti nedeniyle bu ülkede misyonerlik yapmıştır. O, bu göreve 2011 yılının Ekim ayında atanmıştır.
L. Djagaryan’ın bu göreve atanması Rusya’nın İran’daki diplomatik misyonu ile geçmiş SSCB’den ayrılan bağımsız devletlerin büyükelçilikleri arasında ciddi sorunlar yaratmaya başladı. Rusya’nın Tahran Büyükelçiliği’nin ikametgahında, II. Dünya Savaşı’nda ölen Sovyet askerlerinin anısına bir anıt dikildi. Her yıl 9 Mayıs’ta faşizme karşı kazanılan Zaferin yıldönümü nedeniyle düzenlenen tören, anıta çelenk konulmasıyla başlar.
2011 yılına kadar anıta yapılan ziyaretlerin rutin sıralaması, Rusya, Belarus, Ukrayna ve Azerbaycan şeklinde devam ediyordu. L. Djagaryan tarafından tertip edilen Ermeni protokolü bu düzenlemeyi tamamen değiştirdi. Böylece, 2012’den beri Rusya’dan sonra Ermeni büyükelçiliğinin temsilcileri ziyaretçiler arasında ikinci sırada yer aldı. Bu durum, geçmiş SSCB’nin Tahran’daki temsilcileri daha çok Beyaz Rusya, Ukrayna ve Azerbaycan’da ciddi bir memnuniyetsizliğe neden oldu. L. Djagaryan’ın etkinliği hakkında bir başka önemli gerçek:
12 Temmuz 2013 yılında Rusya’nın Tahran’daki büyükelçiliği ikametgahında Rusya Federasyonu’nun Bağımsızlık Günü nedeniyle resmi bir resepsiyon düzenlendi.
Törende, İran İslam Cumhuriyeti’nin mevcut marşı değil, şu anda İran’da yasaklı olan Şah rejiminin marşı çalındı (Bu törene şahsen katıldım – S.Sh.). İranlı yetkililer töreni hemen terk ettiler. İran’a yönelik yapılan bu siyasi saygısızlık, hiçbir durumda tesadüf olamazdı. Bu sorunla ortaya çıkan çok sayıdaki sorulara cevap aramayı, okuyucuya bırakıyoruz.
Rusya’da Ermeni asıllı diplomatik elçilerin Azerbaycan halkına karşı kullanılması geleneğini ise I. Petro başlatmıştır. Ermeni asıllı İsrael Ori 1708 yılında Çarlık Rusya'nın Büyükelçisi olarak öncelikle Şemahı’ya gönderilmiş ve oradan İsfahan’a gitmiştir. Büyük diplomatik heyetle gelen İ.Ori Papa’nın ve Alman İmparatorluğu’nun da mektuplarını İsfahan’da Safevi sarayına sunmuştur. Tarihi kaynaklar dolandırıcı ve servet düşkünü olan İ.Ori’nin Çarlık Rusya'nın Kafkasya’daki yayılmacı politikasının uygulanması amacıyla ciddi sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini, tüm faaliyetini yalan ve iftira üzerine kurduğunu söylüyor.[29 - YEZOV G.A., Büyük Petro ile Ermeni halkının bağlantısı, SpB, 1882, s. XLIII.]
Şimdi, yukarıda sıraladığımız hususlara ait daha tutarlı bir takım olgulara başvuralım:
Kafkasya bilimcisi V.L.Veliçko’ya göre; Ermeniler ilk terör eylemini 1860-1870 yıllarında Azerbaycan’da, şimdiki Terter bölgesinde gerçekleştirmişler. O dönemde Ermeni haydutları genel olarak Azerbaycan’da yaşayan Rus nüfusuna karşı terör eylemleri düzenliyordu.[30 - Ermeni Terör ve Suç Çetelerinin İnsanlığa Karşı İşledikleri Cinayetler (XIX.-XXI. yüzyıllar). Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi İnsan Hakları Enstitüsü, Bakü, İlim, 2003, s.11.] Amaçları Azerbaycan’daki Rus azınlığı sıkıştırıp yurt edindikleri toprakları ele geçirmekti.
Ermeniler Van İsyan’ı (1915) sırasında Başkale’de Yahudileri acımasızca katletmiş, kadın, çocuk ve yaşlıların olduğu cesetleri üst üste yığmışlardı.[31 - SAKİN O., Ermeni İsyanı Günlüğü 1915. Osmanlı Arşivleri Yeminli Tanık İfadeleri, İstanbul, Cağaloğlu, 2008, s.46-47.] Kaynaklara göre: “1878 Berlin Antlaşması’ndan hemen sonra Van’da Harahaç Cemiyeti kuruldu. Hemen akabinde 1881’de Rusya himayesinde Ermenilerin kurdukları dernekler Anadolu’ya silah göndermeye başladılar. Aynı tarihte Erzurum’da Anavatan Müdafileri Derneği ve 1885’te Van’da İhtilalci Armekan örgütü kuruldu. En etkili Ermeni örgütü ise 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi oldu. Partinin adı üç yıl sonra İhtilalci Hınçak Partisi olarak değiştirildi. Bütün bu örgütler/partiler bağımsızlık elde edebilmenin önemli yapı taşları idi. Bunların amacı, Türkleri Doğu Anadolu’dan çıkartmak ve bölgeyi içeren bir bağımsız Ermenistan devleti kurmak idi. Ermenilerin bu arzuları karşısında Türkler Anadolu’daki topraklarından vazgeçmeyecekler ve hatta direnmekten çekinmeyeceklerdir. Ermenilerin bu arzularını gerçekleştirebilmek için çeşitli girişimlerde bulundukları bilinmektedir. Doğu Anadolu’da Türk köylerini basarak bir çok insanı katletmiş olmaları bu girişimlerden en şiddetli olanıdır.”[32 - https://tasam.org/tr-TR/Icerik/4841/osmanli_imparatorlugunda_ermeni_sorununun_ dogusu]
Azerbaycan’da yaşayan Almanlar 1905-1907 yıllarında ve 1918 yılının Mart ayında Ermenilerin yaptıkları kanlı olaylara karşı tarafsız kalmışlardı. Buna rağmen, çar ordusundaki Ermeni subaylar öncelikle Almanları silahsızlandırmayı başardı. Sonraki etapta ise Ermeni silahlı birlikleri Almanlara karşı acımasızca katliamlar yaptılar.[33 - AĞAYEV İ., Ermeni Silahlı Birliklerinin Azerbaycan’daki Alman Nüfusuna Karşı İşledikleri Cinayetler (1917-1918), “Dirçeliş XXI. Yüzyıl”, 2008, №128-129, s.100-109.] Bolşevik devriminden bir süre önce çarın valileri Azerbaycan’daki Almanlardan müsadere edilen silahları Ermenilere dağıtıyorlardı. Almanların 1819 yılında Azerbaycan topraklarına göç ettiği bilinmektedir. Onlar Birinci Dünya Savaşı’na kadar Azerbaycan’da kendilerine huzurlu ve sakin bir hayat kurmuşlardı. Fakat Ermeni açgözlüğü ve kurnazlığı Almanların mallarını mülklerini gözüne kestirmiştir. Azerbaycan’da Sovyet rejimi kurulduktan sonra Ermeniler devletin çeşitli organlarına Almanların sözde anti-Sovyet propagandası yaptıkları hakkında mütemadi olarak ihbar dilekçeleri gönderiyorlardı. 1949 yılında böyle bir dilekçe incelenmek üzere Azerbaycan SSC Devlet Güvenlik Komitesi’nin subayı Ermeni Abramov’a verilmiştir. Ermeniler zamanla çeşitli kurnazlıklara baş vurarak Azerbaycan’daki Almanların bir kısmının Sibirya’ya sürülmesine sebep olmuş ve onların mallarına, evlerine ve tarım alanlarına sahip olmuşlardır.[34 - CAFERLİ М., Azerbaycan’daki Almanlara Karşı Maşa Gibi Kullanılan Ermeni Faktörü, ”İrs Nasledie”, 2007, №1 (25), s.12-16 (Rusça).] 1990 Ocak’ında 19’unu 20'sine bağlayan gece Azerbaycan’ın uğradığı Sovyet askerî saldırısını fırsat bilen Ermenistan da sınır boyu Azerbaycan’a karşı saldırıya geçti. 19 Ocak 1990 yılında Nahçivan Özerk Cumhuriyeti’nin Sederek kasabası Ermenistan’ın Ararat İdari Bölgesi’nin Yerarhs köyü istikametinden top ateşine maruz kalmış, daha sonra kasabaya silahlı baskın yapılmıştır. Baskın sonucunda kasabadaki şarap fabrikası ve şarapla dolu 2 depo patlatılmış, tesisler yakılmış, 5 ev harab edilmiş, 6 Azerbaycanlı katledilmiş, 23 kişi ise yaralanmıştır.[35 - DAĞLIK KARABAĞ: Olayların Kronolojisi (1988-1994). Bakü, İç İşleri Bakanlığı, 2002, s.9.] Ermenilerin demir yolu bağlantısını kesmesinden sonra Nahçıvan’ın Bakü ile ulaşımını sağlayan tek yol hava yoluydu. Bu nedenle hava limanı yeniden inşa edildi. Türkiye’den ve İran’dan yardımlar geldi. Büyük Lider Haydar Aliyev, Türkiye’ye yapılan resmi ziyaretlere bizzat katılarak devlet başkanları ile görüşüp antlaşmalar imzaladı. Böylece Türkiye ve İran’dan elektrik enerjisi alındı ve Nahçıvan’da bu ülkelerin baş konsoloslukları açıldı. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki tek temas noktası olan Nahçıvan’daki “Ümit Köprüsü” nün hizmete açılması, Nahçıvan’ın yaşam tarzını hızla değiştirdi. Böylece Nahçıvan’ın savunma gücü de gelişti. Haydar Aliyev, Nahçıvan’ı korumak için Kars Antlaşması’ndan istifade etti. XX. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Behbud Bey Şahtaxtinski ve diğer kahramanların yaptıklarını, XX. asrın sonunda da Büyük Lider Haydar Aliyev hayata geçirdi. Nahçıvan’ın kurtarılmasında Türk Devleti’nin, hükümetinin ve halkının büyük yardımları oldu. Eğer Haydar Aliyev 1993 yılında halkın imdadına yetişmeseydi Azerbaycan Devleti yok olabilir, bu ise Türkiye’de de bazı problemlere yol açabilirdi.
1905-1907 yıllarında Şamahı’da toplu katliamlar yapan Ermeniler Taşnakların sünni müslümanlara zarar vermedikleri hakkında söylenti yaymışlardır.[36 - GANİYEV S.H., Şamahı Soykırımı: 1918, Bakü, Nurlan, 2003, s.14.] 1918 yılında Bakü’de soykırıma maruz kalan Müslüman nüfusun yardımına gelen Dağıstan gönüllülerini geri göndermek amacıyla Ermeniler Bakü’nün resmen İngiliz birliklerine teslim edildiği söylentisini yaymışlardır. Böyle bir durumda Bakü’ye hiç bir yardım yapamayacaklarını düşünen Dağıstanlılar Hırdalan’dan (Bakü’ye 11 km mesafede) geri dönmüşlerdir. Ermeniler Sovyetler Birliği’nin çöküşü yıllarında Azerbaycan’a karşı yeniden başlattıkları toprak iddialarının hayata geçirilmesi esnasında da söylenti yaymak yöntemini fazlaca kullanmışlardır.
D. Gelovani Sovyet hakimiyetinin ilk yıllarında Azerbaycan’ın kuzey bölgesinde askerlerin işledikleri cinayetlerle ilgili yazıyor: “… Haçmaz’da teğmen Ağacanyan’ın komutasında Ermenilerden oluşan 150 kişilik bölük ve iki top yardımımıza geldi (Bolşeviklerin yardımına – Ş.S).”[37 - AHMEDOV R., Mir Cafer Bağırov, Bakü, Nurlan, 2004, s. 173.]
1918 yılının Mart ayında düzensiz Ermeni birlikleri İran’ın Hoy kentine saldırırlar. Şehir yönetimi tehlikeden korumak amacıyla halkı şehir kalesine toplayıp kapıları kilitler. Bu sırada üç kişi Osmanlı subayı üniformasıyla gelerek şehir yönetimi ile konuşmak istediklerini bildirirler. İçeri alınırlar. Sözde Osmanlı subayları şehrin kenarında Hoylulara yardım etmeye gelen Osmanlı askeri birliklerinin beklediğini söylerler. Sohbet sırasında şehir ileri gelenleri çağırılmamış misafirlerden kuşkulanırlar. Halil isminde cesur bir kişi şehir kapılarının açılmasına karşı çıkar. O, iple kale duvarından aşağıya inerek şehire çok yakın mesafede Ermeni silahlı birliklerinin saldırmak üzere hazır beklediklerini öğrenir. Hatta Rus silahları ile techiz olunmuş Ermeni haydutlarının makineli tüfekleri bile varmış. Meğer onların amacı Osmanlı askerlerinin kıyafetini giyerek halk arasında Osmanlı ordusuna karşı güvensizlik yaratmak ve bu hileyi kullanarak halkı katletmekmiş. Halil’in gelenlerin gerçek kimliğini zamanında öğrenip şehir yönetimine bildirmesi büyük tehlikeyi önlemiştir.[38 - EŞREFİ G., Karaetciler: Birinci Dünya Savaşı Zamanı Urmiya’da Gerçekleştirilen Kanlı Olaylar, Tebriz, 1387, s.101 (Farsça).]
3 Temmuz 1994 yılında Bakü metrosunun “28 Mayıs” ve “Gençlik” istasyonlarının arasındaki tünelde trene düzenlenen bombalı saldırı sonucunda 14 kişi öldü, 54 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Terör eylemini gerçekleştiren Lezgi milletine mensup olan Aslanov Azer Salmanoğlu Karabağ uğrunda yapılan savaş sırasında ermenilere esir düşmüş ve Ermenistan istihbarat servisinin gizli işbirliği teklifini kabul etmiştir.[39 - Ermenistan Cumhuriyeti: devlet siyasetinin bir parçası olan terörizm, Bakü, Azerneşr, 2001, s.5-7.]
Düzensiz Ermeni birlikleri Birinci Dünya Savaşı yıllarında Tebriz, Urmiye, Maku, Hoy, Salmas’ta ve başka bölgelerde on binlerce sivil Azerbaycanlıyı katletmişlerdir. Ermeni silahlı birliklerinin saldırıları sonucu öldürülen, işkencelere maruz kalan, mülteci hayatı yaşamaya mecbur bırakılan insanların tek günahı onların Azerbaycanlı olmasıydı. “Cilolu Olayı” Aras Nehri çevresindeki Türk-Müslüman nüfusu imha etmek ve kovmak, buraya Ermeni ve Süryanileri yerleştirmek maksadını güdüyordu.[40 - AZADİ M., Cilolular Aracılığıyla Azerbaycan Müslümanlarına Yapılan Soykırımın Tarihi, Urmiya, 1389, s.230 (Farsça).] Bazı tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre, Ermeniler yaptıkları soykırımın tarihi ve hukuki sorumluluğundan kurtulmak için İran’daki Süryanileri de kendilerine suç ortağı yapmışlar. Bazı kaynaklarda Ermenilerin Süryanilere sarhoş olana kadar içki içirdikleri, ellerine silah tutuşturdukları bilgileri yer almaktadır. Böyle bir durumda Süryaniler çoğu zaman ne yaptıklarının farkında olmuyor, Müslümanları gayri ihtiyari, sebepsizce katlediyorlarmış.
1987 yılında Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı toprak iddialarının yeniden baş kaldırması iki devlet arasında savaşın başlamasına neden oldu. Sovyet Rusya'dan askeri yardım alan, bazı Avrupa devletlerinden ise çeşitli konularda destek sağlayan işgalci Ermenistan Azerbaycan topraklarının %20’sini zaptetti. Bir milyondan fazla masum insan ata yurdundan mahrum bırakıldı.
Ermenistan’ın mono-etnik siyaseti neticesinde bu ülkede yaşayan bütün Azerbaycan Türkleri yurdundan yuvasından kovuldu. Ermenistan’ın yayılmacı politikası Azerbaycan Cumhuriyeti’ne yaklaşık 60 milyar ABD dolarına mal oldu, milyonlarca masum insan manevi-psikolojik travma yaşadı, yüz binlerce insan yakınlarını kaybetti, on binlerce insan esir düştü.[41 - HASANOV A.Ş., Ermenistanda yapılan etnik temizlik ve Ermenistan silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarının %20’ni işgal etmesi sonucu ortaya çıkan bir milyon civarında mülteci hakkında bilgi (1988-2005). Bakü, Kısmet, 2005, s. 11.]
Karabağ savaşında Ermenistan ordusu ile birlikte yabancı ülkelerin paralı askerleri de (günlük 400 dolar maaşla) dövüşmüştür. Azerbaycan’ın Beylegan bölgesine düzenlenen saldırıya Suriye’den getirilen bir tabur katılmıştır.[42 - SERDARİNİYA S., Karabağ Tarihi, Tebriz, 2005(1384), s.536.] Ermenistan devletinin Azerbaycan’a karşı düzenlediği askerî saldırılarda; paralı askerleri, uluslararası teröristleri kullandığını doğrulayan çok sayıda deliller vardır. Bu nedenle, 1993 yılında Karabağ’da öldürülen uluslararası terörist M.Melkonyan Erivan’da Ermenistan’ın o zamanki Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’ın da katıldığı törenle defnedilmiştir. Eski cumhurbaşkanı R.Koçaryan’ın Hocalı Soykırımı’nın hazırlanmasında ve uygulanmasındaki rolünden dolayı gurur duyduğunu itiraf etmesi, S.Sarkisyan’ın Gürcistan’da ağır suçlar işleyen Bagramyan taburundaki Ermeni subayları kendi yemin törenine davet etmesi, 2012 yılının Ocak ayında Erivan’da ASALA’nın kuruluşunun 37. yıldönümünün büyük bir ihtişamla kutlanması vb. olgular Ermenistan’ın terörist bir devlet olduğunu kanıtlayan kesin delillerdir.
Büyük Rus şairi Puşkin’in “… sen korkaksın, sen kölesin, sen ermenisin”[43 - PUŞKİN A.S., Makaleler, (3 cıltte), II. Cilt, Moskova, 1986, s.128-136.] ibaresine dayanarak paragrafın sonunda bir mantığın yürütülmesi ihtiyacı doğuyor: Ermeniler sinsi ve hilekârdır. Fakat güçlü olan onlar değil, onları kullanan taraflardır. Azerbaycan topraklarının Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından tacize uğraması, yaklaşık 30 yıl işgal faktörüne çözüm bulunmaması, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözülmemesinin en önemli nedenlerinden biri de büyük devletlerin bölgedeki bitmek bilmeyen çıkarları ve bu konuda Ermenileri ve Ermenistan devletini kullanmalarıdır.

1.2. ERMENİLERİN İHANET VE HİLE YOLUYLA ÇÖZDÜKLERİ TOPRAK PROBLEMİ
Zori Balayan: “1828 yılında yapılan Türkmençay Antlaşması olmasaydı; Griboyedov ve Abovyan olmasaydı; Rus askerleri olmasaydı bugün çağdaş köy ve şehirlere dönüşen yüzlerce yeni Ermeni yurdu olmayacaktı… Sadece son on yıllık zaman ölçüsünde (1960-1970’li yıllarda) Vatana 200 binden fazla ermeni göç etmiştir.”[44 - BALAYAN Z., Ocak, Erivan, Sovetakan groh, 1984, s.120, 192, 273.]
“Müttefikler, Ermenilerin yeni toprakları işğal etmek için Müttefiklerin çok fazla askerini bölgede tutmaq istediklerini bilyorlardı”[45 - SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları,. (2 ciltte), I. Cilt, Bakü, 2004, s.385.]
Her bir halkın ulusal özgürlük mücadelesinin şekillenmesinde, bağımsızlığını kazanmasında ve hareket çizgilerinin oluşmasında tarihi şahsiyetlerin ve tarihi süreçlerin önemli rolü bulunur. Çeşitli halkların karşılaştığı ulusal problemleri de siyasetçiler ve tarihi süreçler meydana getirir. Yaklaşık, 400 bin kilometre kareden daha fazla bir alanı kapsayan Azerbaycan topraklarının zaman zaman parçalanması, zapt edilmesi, pay edilmesi ve soykırıma maruz kalması; Azerbaycan halkının diline, dinine, gelenek ve göreneklerine yönelik yaşanan tecavüz süreçleri de geçmiş dönemde (1813-2021) uluslararasında cereyan eden askeri-siyasi çatışmaların sonuçlarıdır. Son iki yüzyıldan daha fazla bir zaman diliminde Azerbaycan topraklarının parçalanması ve paylaşılması süreçlerinde Çarlık Rusya’nın emperyalist politikaları önemli rol oynamıştır. Aynı zamanda, 1918 yılında İslam coğrafyasının doğusunda kurulan ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin kurulması, çöküşü, XX. yüzyılın sonlarında devlet bağımsızlığının yeniden kazanılması süreçleri de Rusya İmparatorluğu’nda yaşanan sosyo-politik ve askeri işlemlerle doğrudan bağlantılıdır.
Azerbaycan topraklarındaki çıkarlarını gerçekleştirmek için Ermenilerden faydalanan Çarlık Rusya’nın himayesinin Ermeni milliyetçilerinde uyandırdığı heves sonucunda uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisi ortaya çıkmıştır. ABD, İngiltere, Fransa gibi devletlerin de bu konuda önemli etkileri olmuştur. “Büyük Ermenistan” ideolojisi ise Ermeni milli burjuvazisinin oluşmasına, şekillenmesine neden olmuş ve hızla gelişmesini sağlamıştır. Bu iki faktör büyük devletlerin himayelerinin de etkisiyle tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenistan devletinin kurulmasına neden olmuştur. XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak Birinci Dünya Savaşı’na kadar Ermeni milliyetçilerinin devlet yaratmak iddiaları esaslı ve inandırıcı görünmüyordu. G.Hovanasissian’ın “Ermenistan Cumhuriyeti” (Richard G.Hovanasissian. The Respublik of Armenii. Los Angeles) kitabında yazdığına göre, Fransa Heyeti Sekreteri Philip Barselot Ermenilerin iddialarını şöyle açıklıyordu: “Ermenistan’ı kurmanın en büyük sıkıntısı şudur ki, Ermeniler aslında hiçbir yerde nüfusun çoğunluğunu teşkil etmezler. Onları milletin güçlü çekirdeğinin bulunduğu Kilikya gibi ülkeye bile yerleştirmek büyük itiraza sebep olurdu.”[46 - PAŞAYEVA N.A., Ermeni Elitinin İtirafları., Bakü, Nurlan NPM, 2006, s.48-49.] O, “eski dönemlerde Kilikya’dan Kafkasya’ya kadar uzayan topraklar kısa bir süre dışında hiçbir zaman Ermenilere ait olmamıştır” fikrini onaylıyordu.
Herand Pastırmacıyan ise şöyle yazıyordu: 1914 yılında 9.900 kilometrekare alana ve 300 bin nüfusa sahip olan Ermenistan vilayetinde 4 yıl sonra, yani 1918 yılında binlerce Ermeni’nin Ermenistan’a akın etmesi sonucunda Ermenilerin sayısı arttı. XVII. yüzyılın ilk yarısında ise Erivan’ın 65 yerleşim merkezinde Müslümanlar, 4 mıntıkasında Ermeniler yaşıyordu. Mirza Bala Mehmetzade'ye göre, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce tüm dünyada mevcut olan Ermeni’den 1 milyon 100 bini dağınık halde Kafkasya’ya, 100 bini İran’a, 400 bini ise Türkiye’ye yerleşmiştir.[47 - ONULLAHİ S., Ermeni Milliyetçileri ve İran, Tebriz, 2001(1380), s.50.] Bu verileri tasdikleyen yüzlerce sahih kaynak mevcuttur.
Bu konuda önemli olan sayı değildir. En azından Ermenilerin iddia ettikleri sözde “Ermeni soykırımı” anlayışına göre şimdi yeryüzünde yüz binden fazla Ermeni olmaması gerekirdi. Bu konuya daha çok önem veren tarihçi ve sosyal araştırmacılar Ermeniler hakkında konuşurken “Yerleşmiştir” ifadesini kullanmaktadırlar. Ermeniler, aynı yıllarda silahlı ayaklanmalar yaptıkları için kendileri için uygun gördükleri alanlara yerleşiyorlardı. Bu nedenle onlar hiçbir yerde kalıcı ikamet eden sakinler olarak kabul edilmiyorlardı.
Dolayısıyla XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonuna kadar Osmanlı devletine karşı silahlı isyanların başlatılması gerektiğini söyleyen Ermeni din adamlarına, Ermeni ulusal örgütlerinin yöneticilerine sadece “çalışın” cevabı verilmiştir. Çarlık Rusya’sı tarafından desteklenmeleri Ermenileri devlet kurmaya daha çok teşvik etmiştir. Bu amaçla da Rus siyasetçileri ve memurları XIX. yüzyılın sonlarında tüm Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak amacıyla hummalı çalışmalar başlatmışlardır. Ermeni milliyetçileri onlara verilen “çalışın” yanıtını Osmanlı devletine karşı savaşın olarak kabul ettiler ve silahlı, kanlı çatışmalara başladılar. Ermenilerin bu “çalışmasında” Rusya ve İngiltere yetkilileri baş rolde idiler.[48 - SAKİN O., Ermeni İsyanı Günlüğü 1915. Osmanlı Arşivleri Yeminli Tanık İfadeleri, İstanbul, Cağaloğlu, 2008, s.17.]
Tek kelimelik “çalışın” yanıtı ile ifade olunan teşvikçi talimat sonraki yıllarda Türk-Müslüman kanının akıtılmasına yol açan korkunç bir sürecin başlamasına neden oldu. Ermeni din adamlarına ve milliyetçilerine verilen “çalışın” cevabı Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük faaliyetlerini güçlendirdi, Ermeni terörizminin temelini attı ve hareket çizgisini tayin etti. Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yerleştirilmesi sürecini hayalden gerçeğe çeviren de işte bu “çalışın” cevabından sonraki gelişmeler olmuştur. “Çalışın” cevabı Ermeni milliyetçi çevreleri ve din adamları için her şeyden değerliydi. “Çalışın” vaadinden sonra XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük çalışmalarına başlayan Ermeni milli askeri-siyasi örgütlerinin, terörist gruplarının hemen hemen hepsinin Çarlık Rusya’nın topraklarında, bu ülkedeki ayrı ayrı ilgili kamu kuruluşlarının himayesi, doğrudan desteği ve hayır duasıyla tahsis edilmiş kuruluşlar oluşu tesadüf değildir. Tanınmış araştırmacı Jorj de Malevil “1915’te Ermeni Faciası” kitabında şöyle yazıyor: Rusya’nın Kafkas ordusunun Van seferi sırasında orduda hayli gönüllü Ermeni askerleri vardı. 18 Mayıs 1915 yılında Rus çarı özellikle sadakatlerinden (Osmanlı Devleti’ne karşı ihanetlerinden – S.Ş.) dolayı Ermenilere teşekkürünü beyan etti. Aram Manukyan Rus valisi tayin edildi.[49 - MOLEVİL Jorj de., 1915’te Ermeni Faciası, Bakü, 1990, s.23 (Rusça).] Sonraki aşamada Bolşevik örgütleri Rusya’da güçlendikçe sosyalist eğilimli Ermeni milliyetçi örgütlerinin kurulup bu ülkeden Osmanlı topraklarına gönderilmesi daha etkin hale gelmiştir.
Böylece, eğer uydurma “Ermeni Meselesi” büyük güçler tarafından adaletsizce savunulmasaydı, sahte “Ermeni Soykırımı” siyasi gündeme oturtulamazdı. Eğer dünyada çifte standartlar olmasaydı, uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesi Ermeni milliyetçilerini bu kadar cezbedemezdi. Eğer “Ermeni Meselesi” ve “Ermeni Soykırımı” konuları dünyanın süper güçleri tarafından desteklenmeseydi, SSCB’nin çöküşü arifesinde Azerbaycan topraklarına karşı yeni asılsız iddialar ortaya atılamazdı. Bu iddialar kanlı savaşa sebep olmazdı. Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilemez ve bir milyondan fazla insan mülteci ve göçmen durumuna düşmezdi. Ermenistan’ın saldırgan politikası bölgenin kapsamlı gelişimini tehdit etmezdi.
Delil her zaman delil olarak kalır. Gerçek şudur ki, Ermeni milliyetçileri son iki yüzyıldan daha fazla bir zamanda dünyanın siyasi ortamına uygun faktörleri kullanarak tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yoğun olarak yerleşmelerini sağlamış, bu topraklarda kendilerine devlet kurmuşlar. Saldırgan Ermenistan devleti uluslararası alandaki çifte standartları, değişen sosyo-politik pozisyonları, dünya Ermenilerinin siyasi ve maddi olanaklarını kullanarak Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı toprak iddialarını sürdürmektedir ve işgalci politikasının bir kısmını SSCB’nin çöküşü sırasında oluşmuş sosyo-politik durumdan yararlanarak gerçekleştirmiştir.
Ermeni milli burjuvazisinin mali kaynakları, Ermeni-milliyetçi örgütlerinin çeşitli devletlerin sosyal-siyasi hayatındaki etkili pozisyonları, Ermeni kilisesinin eş güdümü ile hayata geçirilen belirli amaçların siyasi hedef yapılması uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisinin sonraki etaplarının hayata geçirilmesi konusunda Ermenistan devletinin en büyük yardımcısıdır. Tanınmış araştırmacı Guram Marhulia şöyle yazıyor: üç deniz arasında devlet kurmayı yüce amaç edinen Ermeni milliyetçi çevrelerinin asılsız iddiaları tarih literatürüne hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “Büyük Ermenistan”, “Türkiye Ermenistan’ı”, “Kilikya Ermenistan’ı”, “Batı Ermenistan”, “Dağlık Ermenistan”, “Aran Ermenistan’ı”, “Ermeni Meselesi”, “Ermeni Soykırımı”, ”Bakurakert” gibi sahte terimler dahil etmiştir.[50 - MARHULİYA G., Ponti-Kafkasya Mekanı ve “Büyük Ermenistan” İdeolojisi, “İrs Nasledie”, 2007, №4-6 (28-29), s.44 (Rusça).] Ermenilerin kayıtsız şartsız hizmet ettiği uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisi Ermenileri organize suça teşvik eden, suçlu Ermenilerin cezalandırılmamasını sağlayan oldukça tehlikeli bir faaliyet yönüdür.
Ermeni lobisi özellikle son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleştirdikleri tehlikeli organize suçları durmadan artırırlar. Suç yoluyla elde edilmiş maddi kaynakların bir kısmının Ermeni diaspora kuruluşlarına gönderildiği ispatlanıyor. Ermenistan devletinin yayılmacı politikasına karşı sadık tutum, Ermeni organize suç örgütlerinin cezalandırılmaması vb. olgular ise insanların istikrarlı ve huzurlu yaşamına karşı çifte standartların oluşturduğu tehditlerin acı bir örneği olarak incelenmiştir.
Gerçek olan şudur ki, saldırgan Ermenistan tüm parametreleri ile Azerbaycan’nın gerisinde kalıyor. Bu devletin işgalci politikasının hayata geçmesini sağlayan en önemli faktör dünyadaki çifte standartlardır. Fakat Ermenilerin saldırgan planları sadece Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’dan koparmak niyeti ile sınırlı kalmıyor. Uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesinin ve bunun tanıtılmasının ilk kez Ermeni milliyetçileri tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi gündeme getirildiği ve o dönemde Paris Barış Konferansı tarafından reddedildiği bilinmektedir. Şu anda Avrupa ülkelerinin “Ermeni Soykırımı” konusunu bu kadar önemsemesi onların özel çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Onlar Türkiye ve Azerbaycan topraklarını kullanarak “Büyük Ermenistan” fikrini tamamen gerçekleştirmek için çabalıyorlar.
2015 yılında ise biz sahte “Soykırım” ın 100. yıldönümü iddiası ile yüz yüze geldik. Ermeni devleti, Ermeni Kilisesi ve Ermeni milliyetçi çevreleri uydurdukları sahte “Ermeni Soykırımı”nın 100. yıl dönümü için özenle hazırlandılar.
Bu konuda Ermenilerin esas güvenceleri Türkiye ve Azerbaycan’da stratejik çıkarları olan uluslararası güçler ve dünya basınıdır. Konuyla ilgili mevcut sayısız olaylardan bir örnek: 2005 yılının Nisan ayında Almanya basını, 23 Nisan 1915’te İstanbul’da güya 2350 Ermeninin hapse atıldığını ve daha sonra sınırdışı edildiğini yazmıştır. Halbuki bu olayda sırf terör ve bölücülük faaliyetleri yürüttükleri için tutuklanan 235 silahlı Ermeni sınır dışı edilmiştir. Üzerinden 90 yıl geçtikten sonra bu olay hakkında bilgi yayan Almanya basını 235 rakamının sonuna bir sıfır daha eklemiştir.[51 - FEİGL Erich, Ermeni mifomanisi, 2007. s.153 (Rusça).]
Tanınmış Avusturyalı bilim adamı E.Feigl şöyle yazıyor: 1905 yılının 19 Şubat (4 Mart) tarihinde Bakü’de Ermenilerle yerli Azerbaycanlılar arasında çatışmalar başladığında şehrin garnizon komutanı Nakaşidze olaylara kesinlikle müdahale etmemiş ve garnizonlardan tek bir asker dışarı çıkmamıştır. Ermeni milliyetçileri ise her zamanki gibi yine dünyaya haykırarak bağıra-çağıra, güya Bakü’de 1500 Ermeninin katledildiğini iddia ediyorlar. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Başkonsolosu bu konuda kendi ülkesine sunduğu raporda olup bitenler hakkında yayılan söylentilerin tamamının Ermenilerin uydurması olduğunu ve tüm bunların karmaşa yaratmaya hizmet ettiğini bildirmiştir.[52 - FEİGL E., İpek Yolu Üzerinde Yerleşen Odlar Yurdu – Azerbaycan Tarihi, Bakü, 2009, s. 83 (Rusça).]
Başka bir olay: terörist Andronik 19 Şubat 1918’de Bogos Nubar’a çektiği telgrafta şöyle yazıyordu: şu anda birliğimizde 12000 silahlı kişi mevcuttur. Eğer Fransa bize yardım ederse 15 Mart’a kadar gönüllülerimizin sayısı 25000 kişiye ulaşacaktır.[53 - Yine orada, s.91.] Tüm bu delilller Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda şüphesiz Osmanlı Devleti’ne karşı savaşan taraf olduklarını, silahlı bölücülük faaliyeti yürüttüklerini, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’da soykırımlar yaptıklarını, 100 yılı aşkın süredir terör faaliyetleri yürüttüklerini kanıtlıyor.
Ermenilerin asılsız toprak iddialarının sadece Azerbaycan için değil, onların yerleşik oldukları tüm ülkeler için tehlike yarattığını altını çizerek belirtmek gerekiyor. Örneğin, Ermenistan Ermenileri, Erivan’ı başkent olarak kabul ediyorlar. Eski Dağlık Karabağ Ermenilerinin başkenti ise Hankenti’dir, Gürcistan Ermenileri Ahılkelek’i başkent olarak kabul ederler. Rusya Ermenilerinin ise birincisi Armavir, ikincisi Krasnodar olmak üzere iki başkenti vardır.[54 - TSERTSVADZE Felix, Ermeni Milli Birliği, New York, 2009, s.118 (Rusça).] Ermeni milliyetçileri Avrasya'daki 52 büyük şehrin hepsinin Ermeni başkenti olduğunu iddia ediyor.
Ermeni milliyetçilerinin Gürcistan’a karşı asılsız toprak iddiaları son yıllarda daha da keskin duruma gelmiştir. Onlar bu ülkenin Cavahetiya bölgesinde kurmak istedikleri yeni “Ermeni Cumhuriyeti”ne koyacakları ismi bile bulmuşlar – “Cavahk”.[55 - http://kavkaz.ge/2011/02/21/armyane-v-dzhavaxeti-sozdayut-armyanskuyurespubliku-dzhavaxk/.] Fakat Ermenilerin Gürcistan’a karşı toprak iddiaları sadece Ahılkelek ile kısıtlı değildir. Guram Marhuliya şöyle yazıyor: Gürcü-Abhaz savaşı Ermenilerin Abhazya’da sayısının artması ile sonuçlanmıştır. Ermenileri yoğun bir şekilde yerleştirmek, onlara milli eğitim vermek, gençlerin beynini asılsız Ermeni iddiaları ile doldurmak, yerleşik oldukları ülkelerde Ermeni milli burjuvazisini oluşturmak vb. hayal ürünü olan “Büyük Ermenistan” ideolojisinin önemli faktörleridir.[56 - MARHULİYA G., Ponti-Kafkasya mekanı ve “Böyük Ermenistan” ideolojisi, “İrs Nasledie”, 2007, №4-6 (28-29), s.44-46.] Artık Rusya’nın belli dairelerinde de Ermenilerin Rostov bölgesindeki bölücü eylemlerinden rahatsızlıklar doğmaktadır. Bu konuda detaylı bilgi almak için “Ermeniler Rus topraklarını barış yoluyla işgal ediyor” başlıklı Rostov-Don forumunu incelemek yeterlidir.[57 - http://yandex.ru/yandsearch?lr=11495&text=%D0%B0%D1%80%D0%BC%D1% 8F%D0%BD+%D0%B7%D0%B0%D0%B2%D0%B0%D1%82%D0%B8%D0% BB+%D1%80%D1%83%D1%81%D0%BA%D0%B8%D0%B9+%D0%B7%D0- %B5%D0%BC%D0%BB%D1%8F.]
Böylece, Ermeni milliyetçileri ve saldırgan Ermenistan tarihte ilk kez, asılsız iddialarını gerçekleştirmek konusunda güçlü direnişle karşılaşmıştır. Bunun temelini oluşturan gerçekler şunlardır: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, Azerbaycan’da milli egemenliğin kurulması, devletin bağımsız politika yürütmesi, milletin ve devletin çıkarlarını tehdit eden tehlikelerin titizlikle belirlenmesi ve bertaraf edilmesi, ülkenin kapsamlı gelişimi vb. Bu faktörler Ermeni saldırısının ve saldırgan Ermenistan’ın işgalci politikasının önlenmesinde, ifşa edilmesinde ve zararsız hale getirilmesinde önemli faktörlerdir. Dış güçlerin büyük destek verdiği hayalî “Büyük Ermenistan” ideolojisinin, Ermenistan devletinin yayılmacı politikasının ve onun doğurduğu sonuçların Azerbaycan halkının psikolojik dinginliğine, tüm halkın huzuruna, halkın entelektüel potansiyeline, toplumsal gelişimine, ülkenin maddi kaynaklarına, uluslararası hukuki normlarına ve hümanizm ilkelerine yönelik bir saldırı olduğu kesin delillerle ispat edilmektedir.
Not: “Büyük Ermenistan” hayali aslında tüm insanlığı tehdit etmesine rağmen bu tehlikeye karşı yalnız Azerbaycan ve Türkiye savaşmaktadır.
Bölümde gösterilen ve listelenebilecek on binlerce gerçek var: Büyük güçlerin destek fikri ile siyasi gündeme taşınan sözde “Ermeni sorunu” çekirdeğinde, Ermenilerin toprak sorununu çözmek fikri vardı. Çarlık Rusyası bir süredir bu sorunun özünün Güney Kafkasya’da yönetimin gücü, daha doğrusu, askeri güçle çözüleceğini düşünüyordu. Sonraki aşamalarda Ermeniler silahlandırılarak, Azerbaycan topraklarında giderek daha güçlü hale getirildiler. Kısacası Ermenilerin toprak kazanması ve otuz yıl işgal altındaki tuttuğu topraklarda yoğun bir yerleşimi temin etmek için Müslümanların kanı döküldü.
Ermeni milliyetçilerine verilen 'çalışın' vaadi uluslararası kamuoyunun sorunu haline gelerek, sonu gelmeyen bir düşmanlık yarattı. Kırk dört günlük Vatan Savaşı’nda Azerbaycan'a utanç verici bir şekilde yenilen Ermenistan'dan duyulan intikam çağrıları bir gerçeği ortaya çıkardı: Onlarca yıl yalan söylemek, halkı bu yalanlara inandırmak, Ermeniler için ulusal bir adet haline gelmiştir.

1.3. DÜNYADA BENZERİ OLMAYAN YALAN: SÖZDE “ERMENİ SOYKIRIMI”
“Devlet hayatımız ancak 4-5 aylıktı ve savaşa girmişdik. Halbuki yurtta tedaviye muhtaç binlerce derd vardı. Halbuki medeni dünyaya ilişkimizi sağlayacak komşularımızla en iyi ilişkiler içinde olmalıydık.”
    Ovanes KAÇAZNUNİ
    Ermenistan ilk Başbakanı
Osmanlı devletinde, Ermeni toplumuna karşı hiçbir soykırım yapılmadı. Bu bölüme kesinlikle bu ifade ile başlıyorum ve bunu eklemek isteriz ki fikrimizi tek kelimeyle kanıtlayabiliriz: Birinci Dünya Savaşında Ermeniler, Osmanlı devletine karşı savaşan bir taraftı ve bu savaşı kendileri başlattılar. Savaştan önce yüzlerce silahlı ayaklanma var: Yaşadıkları devlete karşı suç işlemişlerdir! Bu savaşın başlangıcına kadar Anadolu’nun doğusundan batısına, kuzeyden güneye kadar tüm ülkede Ermeni cemaati çok sayıda silahlı ayaklanma gerçekleştirdi. Yüz yıl önce olduğu gibi bugün de sahte “Ermeni soykırımı” iddiasının arkasında siyasi baskı niyetlerinin olduğu inkar edilemez. Aslında bu dediklerimiz aynı zamanda Ermeni siyasi çevreleri ve bilimsel kaynaklar tarafından da itiraf edilmektedir.
Ancak onlar, bu konuda çok kararsızlar. Genç Ermeni kuşağı, Türklerin aleyhine düşmanlık yapmaları için teşvik etmek gerekli olduğu zaman Ermeni teröristleri kahraman gibi sunuyorlar. Sahte “Ermeni soykırımı” konusunda siyaset ve spekülasyon gerekli olduğunda, toplu halde öldürüldüklerini iddia ediyorlar. Konunun devamına giriş olarak öncelikle bir uzman görüşü sunalım:
Bu konuda Almanya’da Güneydoğu Avrupa ve Kafkasya Merkezi direktörü Christian Johannes Henrik şunları söylüyor:
“Batı ülkelerindeki farklı kişiler tarafından eğitilen İslam karşıtı ırkçı gruplar vardı: “1915-1923 Ermeni gruplarının Türklere ve Müslümanlara karşı yaptıkları katliamlara dair güçlü kanıtlar var. Ancak Hristiyan dünyası sessizliğini koruyor. O zamanın Ermenistan Başbakanı Ovanes Kachaznuni, Doğu Anadolu’daki Türklere, Kürtlere ve Araplara yönelik saldırıları doğruluyor.”Almanya Federal Meclisi’nin 2016’daki sözde “Ermeni soykırımı”nı kabul etmek için yapılacak işlemle ilgili konuşan siyasi uzman, bunun yanlış adım olduğunu söyledi: “Politikacılar bilim adamı değildir. Onlar gerçeği bulmaya değil, hükümetin güce dayalı politikalarını devam ettirmeye çalışıyorlar.”[58 - https://www.aa.com.tr/en/turkey/1915-events-being-used-to-sow-hatred-againstturkey-/1897973].
Şimdi konuyla ilgili daha önemli gerçeklere bakalım:
–…Siz Ekselanslarına, bazı kişilerden alınan bilgilere ve üst rütbeli polislerin elimize geçen raportlarına göre bu (1904) Temmuz ayının 6’sını 7’sine bağlayan gece bazı kaynaklara göre 60-70 kişilik, diğer bazı kaynaklara göre ise yaklaşık 150 kişilik silahlı bir Ermeni ekibinin, bizim sınırlarımızdan Türkiye'ye geçtiğini bildirmekden şeref duyarım[59 - MEHMET PERENÇİK, Rus devlet arxivlerinden 150 belgede Ermeni Meselesi, kırmızıkedi 2016 (genişlendirilmiş altıncı basım) İstanbul, 336 s.].
–“Yarbay, Dk (hükuk) Guse, 3. Ordu Kurmay Bşk. 1925: Ermeniler çatışmayı isyanlarla başlattılar ve hemen ardından vahşi katliamlar yaptılar.”
–Rus Prens Sakhovksi’nin 8 Ekim 1916.t. telgrafından: “Yaklaşık bir yıldır Van-Bitlis bölgesinde bulunuyorum…halkın tüm tabakalarıyla kalıcı ve kapsamlı ilişkilerim var…gelen bilgiler arasında Ermenilerin faaliyetleri ve öngörülen planları hakkında bilgiler de ulaşıyor… Ermenilerden öncelikle de köylülerden, Ermeniler hakkında çok fazla bilgiler aldım ve alıyorum… Ermeni Komitelerini Ermeni halkının felaketine sebep olmakla hatta sonunu getirecek olmakla suçluyorlar, Ermeni Komitelerinin eğilimleri ve faaliyetlerinden hoşnut değiller. Köylü halkın çoğunluğu Ermeni Komitelerin gizli faaliyetlerine katılmıyor, rahat bırakılmak istiyorlar.”[60 - Yine orda.]
–“1902 yılında Makedonya'da isyan patlak verdiğinde, bu durumdan yararlanmak isteyen Ermeni komitacılar yeniden harekete geçme hazırlığına girişirler. Nitekim 1903 yılında Pro Armenia dergisinin 66.sayısında “şayet Avrupa Ermenilere karşı yükümlülüklerini resmen yerine getirmiyorsa, “fedailerin” savunmasız kardeşlerinin ortadan kaldırılmalarına izin vermeyeceklerini yazıyor… Ermeni çetelerinin Sason'da toplanmaları üzerine Osmanlı birlikleri, 1904 yılında Ocak ayı başında burayı kuşatmaya başlar. Sason Ermenileri ile Osmanlı birlikleri arasında yer yer çatışmalardan sonra Sultan II. Abdülhamit'in isyancılara gönderdiği mektupta teslim olmaları telep edilir…”Andranik’in Savaşları” adlı eserde 1904 yılında Sason'da yapılan savaşlarda Osmanlı birliklerinin 1.000’in üzerinde kayıp vermesine karşın, Ermeni isyancıların kayıplarının sadece onlarla olduğu öne sürülüyor”[61 - Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni kaynakları Işığında Ermeni sorunu, 1678-1914, ortaya çıkış süresi, Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 416 s.].
Bilindiği gibi Ermeniler her zaman Türklerle giriştikleri çatışmaya dini kıyafet giydirmeye çalıştılar. Birkaç Ermeni ve Avrupa kaynaklarında bu çatışmanın uzun yıllar Ermeni-Müslüman çatışması gibi gösterilmesinin temel amacı dünya Hristiyan topluluğunun desteğini kazanmak olmuştur. Yine gerçeklere bakalım:
Birinci Dünya Savaşında “Daily Chronicle”nin özel muhabiri olarak, 1918'de Savunma Bakanlığı tarafından İngiliz Ordusunda görev yapan, Binbaşı M.H. Donohoe’nin, "İngiltere'nin (1918) İran-Azerbaycan Yolculuğu" eserinde şunları yazmıştı: O zamandan 1918’e kadar zafer ve mağlubiyet dalgalanmaları ile savaşın bütün korku ve değişikliklerine katlanmışlardı. Rusların nihai olarak İran'ın kuzeybatısından çekilmelerinden sonra Hristiyan (Ermeni) ordusu Türklere karşı cesur bir savaş çıkarmıştı… Temmuz ayının son haftası boyunca, muhtemelen 10 bin civarında savaşçı askere sahip olan ancak safları arasına sığınan kadın ve çocuklarla 30 bin rakamını bulan Hristiyan (Ermeni) ordusu Urmiye'den çekildi ve güneye doğru yürüdü.[62 - M.H.Donohoe. “İngiltere nin (1918) İran/Azerbaycan seferi”(əsər ilk dəfə 1934-cü ildə ingilis dilində yayınlanıb), Tahih&Kuram yayınları, 2016, İstanbul, 219 səh.]
Bütün tarihi kaynaklar gösteriyor ki, İran'ın kuzeybatısında başka silahlı bir Hristiyan toplum yoktu. Ermenilerden baska di-ger silahlı Hırıstiyan toplum olmayıb. Çoğunlukla o bölgede Hristian toplum meskun değildi. Her şeyden önce şunu not ediyorum ki bu gerçek Ermenilerin, Osmanlılara karşı savaşan taraf olduğunun en ikna edici kanıtlardan biridir. Yazar M.H. Donohoe'nin belirttiği gibi tarihte bölgedeki Çarlık Rusya ordusu birçok nedenden dolayı bugünkü İran’ın Doğu ve Batı Azerbaycan vilayetlerini terk ederek, geri çekilirken Ermeniler için büyük miktarda cephane, giysiler ve hatta kuru yiyecekler bırakmışlardır.
Yazarın Ermeni bağnazlığı ile gizlice işaret ettiği Hristiyan Ordusu aslında düzensiz Ermeni birlikleri olmuştur. Bunu inkar edecek hiçbir argüman yoktur. Bu silahlı kuvvetler, tarihe “Cilolu” faciası olarak yazılan Türk-Müslüman soykırımını işlemiştir. Bu faciaya “Cilolu” denmesinin sebebi, bu faciayı yapan Ermeni çetelerinin Anadolu’nun Cilolu bölgesinden gelmesiydi..
Tovhid Malikzade Dilmagani’nin “Birinci Dünya Savaşında Azerbaycan ve Cilolu Faciaları” adlı ilmi eseri Birinci Dünya Savaşı’nın öncesinde Ermenilerin Süryanilerle birlikte İran’ın şimdiki Batı ve Doğu Azerbaycan illerinde işledikleri korkunç suçlardan bahsediyor.
Yazar, Türkiye ve İran arşiv belgelerini araştırmaya dahil ederek kanıtlıyor ki Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Çarlık Rusya’sının bu bölgesinden geri çekilen ordu birimleri tüm silah ve mühimmatı Ermenilere verdiler. Sonuç olarak, Ermeni silahlı çeteleri İran’daki az sayıda Süryani’yi yanlarına alarak masum Türk-Müslüman nüfusa karşı eşi görülmemiş suçlar işlemişler. Aslında, Binbaşı M.H. Donohoen yukarıda zikrettiğimiz eserinde işte bu gerçeği doğruluyor.
M.H. Donohoe tarafından yazıldığı gibi isyanları sonucu evlerini terk eden Ermeni kadınları ve gençleri silahlanmaya ve çatışmaya katılmaları için zorlandılar. İşte tam olarak bu şekilde Balkanlar’daki Ermeni kadın ve gençleri, çocuklardan oluşan özel silahlı birlikleri bile biraz eğitip, hazırlayarak Osmanlılara karşı isyanlara yardım için gönderdi. Burada Birinci Dünya Savaşı’nın sonundaki barış sürecine dönüyoruz.
Nihayet, Paris Baış Konferansında 26 Şubat 1919 tarihinde Müttefikler arası görüşmelerin öğleden sonraki oturumunda söz alan Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyonu Başkanı Avetis Agoranyan (Ahoronyan), “1914, 1915, 1916 ve 1917 yıllarında dünyanın her yerinden Ermeni gönüllüler, Rus ordusunda düzenli asker olarak kendi soydaşlarıyla birlikte omuz omuza savaşa katılmışlardır, milletlerin özgürlüğü için savaşa katılan bu Ermenilerin sayı 180.000 den fazladır” demiştir.[63 - Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni kaynakları işığnda Ermeni sorunu, 1915-1923 sömürge savaşı. Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 590 s.]
Bu durumda tepeden tırnağa dek Rus, İngiliz, İtalyan, ve Fransız silahlarıyla donanmış Ermeniler nasıl soykırıma uğrayabilir? Bunu özellikle not edebiliriz Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni heyeti tüm görüşmelerde iki sorunu gündeme getirdiler: Ermeniler Müttefikler tarafında savaştığı için onlara, Osmanlı topraklarından bir pay vermelidir. İkincisi ise Ermeniler sefalet içinde olduklarından onlar için sürekli yardım tahsis edilmelidir. Kaynaklarda okuduk, genel olarak Ermeni heyeti Paris Barış Konferansı’nda karşılaştıkları herkesten para için yalvarıyordu.
Konuyla doğrudan ilgili olduğu için Ermeni diasporasının geçmişiyle ve bugünü hakkında gerçeklere ve rakamlara başvurmayı planlıyoruz. Kesin olarak biliyoruz ki Ermeni diasporasının kuruluşu, gelişmesi ve kapsamının genişliğini yaratan iki ana sebep vardır: Birincisi Ermenilerin sürekli göçü, ikincisi devletin olmamasıdır.
Anadolu’da ve Arap Yarımadası’nda çıkarları olan imparatorlar ve komutanlar, bu Ermenilerden yararlanarak bazen de diğer topluluklara karşı onları kullandılar. Bu politikadaki anahtar olan Ermeniler, daha sonradan göç etmek zorunda kalmışlardır. Örneğin, sahte “Ermeni soykırımı”nı rekor sayıda soykırım olarak tanıyan bir taraf olan Arjantin’e, Ermeni göçünün yapıldığı tarihe bakalım:
“1810 yılında bağımsızlığını ilan eden Arjantin için, ekonomik ve sosyal anlamda kalkınmayı sağlayacak tek yol, göç yoluyla nüfusu arttırmaktı. Arjantin’e Ermeni göçü, ilk olarak (1910-1915) bu süreçte başlamış ve üç büyük dalga şeklinde gerçekleştiği saptanmıştır. Günümüzde Latin Amerika ülkeleri arasında en fazla Ermeni nüfusuna sahip olan Arjantin Cumhuriyeti, Ermeni diasporasının en aktif olduğu ülkelerden biridir”[64 - Mehtap İnal, “Arjantin’de Ermeniler Üzerine Bir Araştırma”; https://avim.org.tr/tr/ Etkinlik/ARJANTIN-DE-ERMENILER-UZERINE-BIR-ARASTIRMA]. Son yıllarda Azerbaycan ve Türkiye'nin Arjantin’de etkin olması da bu ülkede Ermeni yalanlarının ifşa olmasına olanak sağladı. “Azerbaycan’ın Arjantin Büyükelçiliği ve La Plata Devlet Üniversitesinin Uluslararası İlişkiler Fakültesinin Azerbaycan Ana Bilim Dalı tarafından Hocalı Soykırımı’nın 22. yıldönümü (2014) dolayısıyla 24 Şubat tarihinde “Ermenistan-Azerbaycan Sorunu ve Onun Çözümünün Bölgedeki Duruma Etkisi” konulu seminer düzenlendi…. Etkinlik başlamadan önce Arjantin Ermeni topluluğu temsilcileri Büyükelçiliğin önüne toplanarak insanların binaya girişini engellemeye çalıştı, etkinliğe katılanlara hakaret ettiler, Büyükelçilik personeline güç kullanma girişiminde bulundular”[65 - https://avim.org.tr/tr/Bulten/ERMENILERIN-ARJANTIN-DE-DUZENLENEN-HOCALI-SOYKIRIMI-NI-ANIM-TORENINI-ENGELLEME-CABALARI-SO NUCSUZ-KALDI]

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/sabir-sahtahti/ermeni-uydurmalarindan-dogan-beseri-cinayetlerin-dunu-ve-bu-69499522/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Haydar Aliyev’in Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin ilk oturumunda yaptığı konuşma. “Vatan Sesi” Gazetesi, No:9, 27 Şubat 1991.

2
Bakü yakınlarında bir kasaba.

3
Samuel A.Weems. Ermənistan-Terörist “Christian” Ülkenin Sırları., I c., Bakü, 2004, s.385 (61.s).

4
GÜRBÜZ C., Milli Mücadelede Develi ve Ermeniler, Ankara, Başvuru kitapları dizisi, 1996, s.13.

5
ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005, Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.15.

6
SÜSLÜ A., Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü, 1990, s.33; HALAÇOĞLU Y, Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.15-17.

7
SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları,. 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.35.

8
Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni Kaynakları Işığında Ermeni Sorunu, 1678-1914, ortaya çıkış süresi, Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 416 s.

9
Şu anki İran.

10
Eski Türkçede nehrin ismi Tın’dır.

11
http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf

12
SAMUEL A.Weems, Yine orada, s.39.

13
MURAT CANKARA. İMPARATORLUK VE ROMAN: ERMENİ HARFLİ TÜRKÇE ROMANLARI OSMANLI/TÜRK EDEBİYAT TARİHYAZIMINDA KONUMLANDIRMAK. 429 s. http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0006455.pdf

14
Kolhozcular – Sovyet devletinin kurduğu tarımda ve hayvancılıkta ortak çalışma kooperatifi.

15
http://www.iravan.info/1948-1953_deportasiyasi.html

16
Nikolay İvanoviç Buharin (rus. Никола́й Ива́нович Буха́рин; 27 sentyabr 1888-15 mart 1938) – sovet partiya, dövlət xadimi, publisist, iqtisadçı, SSRİ Elmlər Akademiyası akademiki. (1929).

17
Ermeni Araştırmaları (Dörd aylık Tarihi, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi), № 59, Terazı Yayınları, 2018. GÜLSÜN YILMAZ GÖKKİS , Rus edebiyatında evrilen ermeni imgesi, s.142-172.

18
ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005. Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.17.

19
Ahmet AKGÜNDÜZ, Sait ÖZTÜRK, Recep KARA, Ermeni Meselesi Suallerle, İstanbul, 2008, s.122, 158.

20
PAŞAYEVA N.A., Ermeni Elitinin İtirafları, Bakü, Nurlan, 2006, s.15.

21
Yine orada, s.30.

22
SALİH BEY, Dünyanın Kaderi, Bakü, İlim, 1998, s.212.

23
HALAÇOĞLU Y., Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.17.

24
ŞİMŞİR B.N., Yine orada, s. 470.

25
GÜRÜN K., Ermeni Dosyası, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005, s. 454.

26
SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları, 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.385.

27
https://www.aksam.com.tr/yazarlar/markar-esayan/demokrasiyi-idam-ettiler-e2-80-a6/haber-826864

28
ONULLAHİ S., Ermeni Milliyetçileri ve İran. Tebriz, 2001(1380), s.14-18.

29
YEZOV G.A., Büyük Petro ile Ermeni halkının bağlantısı, SpB, 1882, s. XLIII.

30
Ermeni Terör ve Suç Çetelerinin İnsanlığa Karşı İşledikleri Cinayetler (XIX.-XXI. yüzyıllar). Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi İnsan Hakları Enstitüsü, Bakü, İlim, 2003, s.11.

31
SAKİN O., Ermeni İsyanı Günlüğü 1915. Osmanlı Arşivleri Yeminli Tanık İfadeleri, İstanbul, Cağaloğlu, 2008, s.46-47.

32
https://tasam.org/tr-TR/Icerik/4841/osmanli_imparatorlugunda_ermeni_sorununun_ dogusu

33
AĞAYEV İ., Ermeni Silahlı Birliklerinin Azerbaycan’daki Alman Nüfusuna Karşı İşledikleri Cinayetler (1917-1918), “Dirçeliş XXI. Yüzyıl”, 2008, №128-129, s.100-109.

34
CAFERLİ М., Azerbaycan’daki Almanlara Karşı Maşa Gibi Kullanılan Ermeni Faktörü, ”İrs Nasledie”, 2007, №1 (25), s.12-16 (Rusça).

35
DAĞLIK KARABAĞ: Olayların Kronolojisi (1988-1994). Bakü, İç İşleri Bakanlığı, 2002, s.9.

36
GANİYEV S.H., Şamahı Soykırımı: 1918, Bakü, Nurlan, 2003, s.14.

37
AHMEDOV R., Mir Cafer Bağırov, Bakü, Nurlan, 2004, s. 173.

38
EŞREFİ G., Karaetciler: Birinci Dünya Savaşı Zamanı Urmiya’da Gerçekleştirilen Kanlı Olaylar, Tebriz, 1387, s.101 (Farsça).

39
Ermenistan Cumhuriyeti: devlet siyasetinin bir parçası olan terörizm, Bakü, Azerneşr, 2001, s.5-7.

40
AZADİ M., Cilolular Aracılığıyla Azerbaycan Müslümanlarına Yapılan Soykırımın Tarihi, Urmiya, 1389, s.230 (Farsça).

41
HASANOV A.Ş., Ermenistanda yapılan etnik temizlik ve Ermenistan silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarının %20’ni işgal etmesi sonucu ortaya çıkan bir milyon civarında mülteci hakkında bilgi (1988-2005). Bakü, Kısmet, 2005, s. 11.

42
SERDARİNİYA S., Karabağ Tarihi, Tebriz, 2005(1384), s.536.

43
PUŞKİN A.S., Makaleler, (3 cıltte), II. Cilt, Moskova, 1986, s.128-136.

44
BALAYAN Z., Ocak, Erivan, Sovetakan groh, 1984, s.120, 192, 273.

45
SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları,. (2 ciltte), I. Cilt, Bakü, 2004, s.385.

46
PAŞAYEVA N.A., Ermeni Elitinin İtirafları., Bakü, Nurlan NPM, 2006, s.48-49.

47
ONULLAHİ S., Ermeni Milliyetçileri ve İran, Tebriz, 2001(1380), s.50.

48
SAKİN O., Ermeni İsyanı Günlüğü 1915. Osmanlı Arşivleri Yeminli Tanık İfadeleri, İstanbul, Cağaloğlu, 2008, s.17.

49
MOLEVİL Jorj de., 1915’te Ermeni Faciası, Bakü, 1990, s.23 (Rusça).

50
MARHULİYA G., Ponti-Kafkasya Mekanı ve “Büyük Ermenistan” İdeolojisi, “İrs Nasledie”, 2007, №4-6 (28-29), s.44 (Rusça).

51
FEİGL Erich, Ermeni mifomanisi, 2007. s.153 (Rusça).

52
FEİGL E., İpek Yolu Üzerinde Yerleşen Odlar Yurdu – Azerbaycan Tarihi, Bakü, 2009, s. 83 (Rusça).

53
Yine orada, s.91.

54
TSERTSVADZE Felix, Ermeni Milli Birliği, New York, 2009, s.118 (Rusça).

55
http://kavkaz.ge/2011/02/21/armyane-v-dzhavaxeti-sozdayut-armyanskuyurespubliku-dzhavaxk/.

56
MARHULİYA G., Ponti-Kafkasya mekanı ve “Böyük Ermenistan” ideolojisi, “İrs Nasledie”, 2007, №4-6 (28-29), s.44-46.

57
http://yandex.ru/yandsearch?lr=11495&text=%D0%B0%D1%80%D0%BC%D1% 8F%D0%BD+%D0%B7%D0%B0%D0%B2%D0%B0%D1%82%D0%B8%D0% BB+%D1%80%D1%83%D1%81%D0%BA%D0%B8%D0%B9+%D0%B7%D0- %B5%D0%BC%D0%BB%D1%8F.

58
https://www.aa.com.tr/en/turkey/1915-events-being-used-to-sow-hatred-againstturkey-/1897973

59
MEHMET PERENÇİK, Rus devlet arxivlerinden 150 belgede Ermeni Meselesi, kırmızıkedi 2016 (genişlendirilmiş altıncı basım) İstanbul, 336 s.

60
Yine orda.

61
Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni kaynakları Işığında Ermeni sorunu, 1678-1914, ortaya çıkış süresi, Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 416 s.

62
M.H.Donohoe. “İngiltere nin (1918) İran/Azerbaycan seferi”(əsər ilk dəfə 1934-cü ildə ingilis dilində yayınlanıb), Tahih&Kuram yayınları, 2016, İstanbul, 219 səh.

63
Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni kaynakları işığnda Ermeni sorunu, 1915-1923 sömürge savaşı. Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 590 s.

64
Mehtap İnal, “Arjantin’de Ermeniler Üzerine Bir Araştırma”; https://avim.org.tr/tr/ Etkinlik/ARJANTIN-DE-ERMENILER-UZERINE-BIR-ARASTIRMA

65
https://avim.org.tr/tr/Bulten/ERMENILERIN-ARJANTIN-DE-DUZENLENEN-HOCALI-SOYKIRIMI-NI-ANIM-TORENINI-ENGELLEME-CABALARI-SO NUCSUZ-KALDI
Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü Sabir Şahtahtı
Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü

Sabir Şahtahtı

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü, электронная книга автора Sabir Şahtahtı на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв