Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis

Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis
Abdülhak Hamit Tarhan
Türk edebiyatının en üretken isimlerinden olan Abdülhak Hamit Tarhan, yeni Türk şiirinin kurucuları arasında yer almakla birlikte birçok başarılı tiyatro eserine de imza atmıştır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın Endülüs tarihinden yola çıkarak kaleme aldığı beş tiyatro eserinin dördüncüsü: Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis'tir. Sefil bir hayat süren Tezer ile nişanlısı Rişar; kurtuluş yolunu, Tezer'in saraya girip Melik Abdurrahman’ı kandırarak para sızdırmasında aramışlardır. Bu plan, zamanla Rişar'ın yüreğinde derin bir kıskançlık uyandırmış ve onu intikam almaya yönlendirmiştir. Hristiyan ve Müslüman halk arasında çıkarılan fitneler, onları hazin bir sona sürüklemiştir. "Başkasıyçündü âleme gelişim. Şimdi de ölmedir sizinçün işim! Ana âşıktım, eylemem inkâr; Sana oldum fakat perestişkâr! Cânımı ben fedâ ederdim ana; Anı ettim bugün hediyye sana! Bana ölmek gelir mi şimdi giran? Yine birleştirir bizi ayıran!.."

Abdülhak Hamit Tarhan
Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis

EŞHAS
Melik-ül-Mansûr Abdurrahmân-is-sâlis.
Tezer: İspanyalı bir kız.
Rişar: Bir genç İspanyol.
Erkân-ı devlet.
Uzamây-ı millet.
Meşâyih ve ulemây-ı İslâm.
Rehâbîn.
Ahâlî-i müslime ve îseviyye.
Hademe ve cevârî.

BİRİNCİ FASIL


BİRİNCİ MECLİS

TEZER, RİŞAR
Tezer
Pek münâsip olur benim bu ricâm.
Bu gidişle fenâ demek encâm.
Rişar
Diyelim ki ricâm olur makbûl.
Sence makbûl olur mu tarz-ı kabûl?
Tezer
Bîkesâna pederce yardım eder;
Hem meliktir bize o hem de peder.
Rişar
Bir maîşet niyâzı mutlaktır.
Tezer
Bu senin re’yine muallaktır.
Yeter oldu, Rişar, zarûretimiz.
An-be-an artıyor küdûretimiz.
Arzeder oldu âlem-i vahşet
Bana her sâatinde bir dehşet.
Her ne yapsak belâ günü bitmez,
Anda gûyâ güneş gurûb itmez!
Ben emînim Halîfe müşfiktir.
Rişar
Bunda da re’yimiz muvafıktır.
Tezer
Bâb-ı ihsânı her mahalle yakın.
Rişar
Kaailim, git, fakat gecikme sakın!
Tezer
Ne işim var? Garaz bir istimdâd.
Ana âid olan da bir imdâd.
Fukarâ böyle istiâne eder;
Küberâ onlara iâne eder.
Rişar
Bu müsellemse de, küçüklerden
Ba’zı işlerde istiâne eden,
Halka hâmi olan ekâbirdir
Ki teâvünde halk ile birdir.
Pek gurûr etmesin o sâhib-tâc,
Hem muindir bu halka, hem muhtâc!
Hüsnün olsa nigâhına meşmûl,
Sana da ondan ilticâ me’mûl:
Şâhid olsak da hüsn-i niyyetine,
Sen girersen fakat maiyetine
Belki mahrûm-ı hüsn olur niyyet
Hükmdârâna olmaz emniyet.
Gecikirsen netîce firkattir!
Tezer
(müzâh ile)
Firkat olmuş ne var?.. Muvakkattir.
(mekanetle)
Bir zarûrî mürâcaattir bu.
Rişar
Adetâ hırs-ı menfaattir bu.
Tezer
Aksi bir bîkesin gurûru demek!
(hazırlanır)

Rişar
Gidişin ömrümün mürûru demek,
Olmasın bâri böyle müsta’cel!
Tezer
(meraretle)
Halbuki gitmesem gelen şey ecel.
Rişar
Ecel etsin bizi ederse cüdâ!
Neye tavsît olunmalı a’dâ?
Tezer
(hazırlığında devam ile)
Ayrılırsak da gönlümüz tev’em;
Bu tesellî ile gelir neş’em.
Rişar
Sen bana hep vücûden ol da refîk,
Rehber olsun gönüllere tevfîk!
Sen hemen kalma hâric-i derde;
Kaailim ben seninle her derde!
Tezer
(nevazişle)
Ben seni terk eder miyim, Rişar’ım?
Nerde olsam senin için yaşarım.
Rişar
Git; fakat kimse olmasın engel;
Hele mümkinse geç git, erken gel!
PERDE

İLÂVE-İ FASL


MELİK ABDURRAHMÂN-İS-SÂLİS, TEZER
Melik
Çekdiğim derd olup da, dünyâda
Her işim bâis olsa feryâda,
Yetişir vechinin tecellîsi;
Sen olursun onun tesellisi!
Tal’atin sanki mihr-i nev-peydâ,
Hâl-i ye’sim de bir şeb-i yeldâ!
(Tezer’e dikkat ederek)
Şeb-i yeldâ zevâle nâil olur,
Mihr-i hüsnünle zıll-i zâil olur.
Tezer
Sizce makbûl olursa ikrârım,
Buna benzer benim de esrârım.
Bezminizde safâm olur efzûn;
Anda bir lahza olmadım mahzûn.
Hele mahrûm olursam andan ben,
Kalırım zevk-i în-ü-andan ben;
Bana ancak huzûrunuz dünyâ;
Hâric-i bezminiz adem gûyâ!
Melik
(kasd-ı teeribe gösterir bir tarzda)
Bir zaman halk içindi efkârım;
Hâlika münhasırdı ezkârım.
Bak ne gösterdi Hâlık-ı a’del:
Seni sevdim bugün o halka bedel!
Sinnim olmuş iken karîn-i kemâl.
Şimdi bildim nedir safây-ı cemâl!
Önce bir nefs idim ben insânî,
Şimdi oldum bu yolda nefsânî!
İşte encâm-ı tâli’-u-tedbîr!
Gel bu rü’yâyı eyle sen ta’bîr.
Tezer
Çoktan İspanya yok, fakat hâlâ
Matem etmekte bir takım cühelâ.
Ağlasın haşre dek o mağbunlar,
Bana aslâ dokunmuyor bunlar.
Ne demekmiş derim vatan, millet?
Bana siz elverirsiniz devlet!
Melik
(mütehevvir)
Kalbine girmemişse hiss-i vatan,
Onu sen kaale alma, bâri utan!
Kız, köpekler bile vatanperver!
Vatanı sevmiyen aceb ne sever?
Tezer
(kalbî)
Şâh hazzetmiyor müdâhinden!
Buna olmaz olur mu hayret eden?
Arabın hükmdârı, hâmisi
Oluyor hasmımın muhâmîsi!
(cehrî)
Önce ettim vazîfemi icrâ;
Şimdi kaydimde olmuyor, zîrâ
Vatana yâver oldu devletiniz;
Halkı halkeyledi adaletiniz;
Arzıhâlimde cümlesi meşrûh.
Melik
Böyle de olsa maksadın mecrûh.
Vatan etbâ’ için de bir ni’met:
Bana mı münhasır ona hizmet?
Yalınız hizmet eyleyim, a’lâ;
Müsmir olmaz o hizmetim aslâ.
Bana yardımcı olmayınca umûm,
Belki her ettiğim olur mezmûm.
Ne kadar olsa bir melik mukdim,
Vatana herkes olmalı hâdim.
Ağlıyanlar fakat neden mağbûn,
Ki eğer onlar olmasaydı zebûn,
Vatanı hıfzederdiler elbet.
Tezer
O vatan şimdi de değil gurbet.
Melik
Neye İspanya yok dedin çoktan?
Tezer
Onu sizler var ettiniz yoktan!
Melik
Yokluk addettiğin ne olsa gerek?
Tezer
Kıral İspanya’dan çıkıp giderek
Yerine diğeri mukîm olmak.
Melik
Buna giryân olan neden ahmak?
Sence esbâbı varsa et ta’dâd.
Tezer
(muztarib)
Önceki zannı ettim istirdâd!
Melik Tezer
Aksini et bana o halde beyân:
Neden ahmak değil olan giryân?
İsmi bir devletin değişse eğer,
Halka bundan ziyan gelir mi meğer?
(tebelbülden sonra)
Kırala câ-nişîn olunca melik,
Ağlamak şüphe yok ki câhillik!
Melik
(kalbî)
Uymuyor bir sözü öbür sözüne!
Tezer
(kalbî)
Girme kaabil değil bunun gözüne!
Melik
Yine dâim o milket-û-millet.
Tezer
(tecellüd ile)
Neme lâzım o millet-û-devlet
Ki bizim borcumuz sana hizmet?
Sen sağ ol elverir!
Melik
Bu bir töhmet!
(Hiddetle gezinir.)

Tezer
(kalbî)
Her sözüm tab’ına tehâlüfde,
Âcizim doğrusu teellüfde!
Şüphelenmekteyim bu bîkesden.
Tezer
(kalbî)
Ya nedir iştibâhı da’vet eden?
Melik
(kalbî)
Olurum şimdi sırrına âgâh!
(Tezer’e hasr-ı nazar eder.)
Tezer
(kalbî)
Gazabı artıyor! Nedir o nigâh?
Gözünü kalbine değirmekte!
(Melik dikkatte dâim)
Çâre buldum sarâya girmekte;
Neyleyim gönlüne dehâlet için?
Melik
(bağteten)
Neme lâzım deyince millet için,
Bana vâr ol demek ne lâzımdır,
Ki melik millete mülâzımdır?
Devlet-û-milleti bilen anlar
Ki melâzımla merciim anlar!
Bu sözü kaale alsa bir diğeri,
Tard olurdu anın bugün değeri!
Bu nühûsetli fikri et ifnâ!
Bil ki halkı edip de istisnâ,
Bana -Vâr ol!– demek nühûsettir!
(Hiddetle yine gezinir.)

Tezer
(heyecan içinde kalbî)
Gözlerimde bu ne yübûsettir!
Lâleler besliyor yüzümde arab,
Yok mu bir damla yaş aman yâ Rab!?
Terlesem de biraz hicâb olsa!
Bed-duâdır bu, müstecâb olsa!
Bu ne yâ Rab! Ne âteş-i çirkîn?
Bunu ancak tufû eder teskîn!
Ya kanımla söner harârettir!
(birdenbire pâbûs ile)
Câhilim, ettiğim cesârettir!
Afvedin! Kılmayın beni tahcîl!
Melik
(men’ ile)
Halkı benden ziyâde et tebcîl;
Ona hürmet bana riâyettir.
Tezer
Şahsınız halka bir inâyettir.
Size yok ma’delette misl-ü-adîl!
Melik
Edelim gayri mebhasi tebdîl!
Neye lâzım o bî-sebeb evsâf?
Borcumuzdur adâlet-û-insâf,
Halka zulmetsem iştikâ vârid;
Adl için şahsını senâ bârid.
Şüphesiz hâtırında olsa gerek
Ki bana arzıhâl ile gelerek,
Eylemiştin geçende arz-ı cemâl;
Şunu etmişti mahzarın icmâl:
“Akrabamı zaman helâk etti.
Vâlideynim vefât edip gitti.
Bîkesim, pâdişâhım! imdâd et!
Dilenir bir yetîmeye dâd et!
Pençe-i fâkadan rehâ bulsun;
Sana gelsin de câriyen olsun!”
Ediyorken bunu sözün ifhâm,
Şunu etmiş idi yüzün îhâm:
“Ne kadar kaadir olsa, şâhı bugün
Ederim bir nigâh ile düşgün!
Ne kadar âkıl olsa ehl-i fünûn
Bendeki fenn ile olur mecnûn!
Ey melik Nâsır, ey şeh-i nâdir
Ey kerâmât-ı sulh ile kaadir,
Ey fütûh-i cihâdı nâ-mahsûr,
Seni bend eyledim, benim mansûr!”
Zâhiren bir recâ gelirdi sözün;
Bâtınen emrederdi sanki gözün.
Ben de ettim, hemen görüp makbûl,
Emri infâz ile recâyı kabûl!
Seni tahlîs ile zarûretten,
Ya’ni âzâd edip esâretten,
Kendim oldum bugün esîr-i havâ!
Tezer
(şerm-i sun’i ile)
Bu kadar âcizâne söz ne revâ…
(kalbî)
Ne denir böyle vakf-ı dehşet iken?
Melik
Rıfk ile matlabın maişet iken,
Aldığın gönlüm oldu cebrederek!
Tezer
(kalbî)
Çıkacak bir netîce sabrederek!
(Melik’e yaklaşa yaklaşa)
Pâdişâhımdınız o gün ancak,
Sizdiniz hâlime muîn olacak.
O sebepten ben ettim istimdâd;
Siz de şâhâne ettiniz imdâd.
Şimdi de mübtelây-ı sevdâyim!
Yine de eski hürmetim dâyim.
Lütfunuz önce bâis-i ikbâl;
Şimdi de ünsünüz teselli-i bâl.
Önce kurtardınız mezelletten!
Sonca kurtarmayın bu illetten!
Ne olur böyle haşre dek yatsam,
Derdinizle mezâra can atsam?
Afvedin, çok tecâvüz ettimse.
Suçlu olmaz severse bir kimse!
Melik
(kalbî)
Bizi iğfâl için olan bu kelâm
Yine gaayetle dâfi’i âlâm!
Beni soymak murâdı ber-takrîb.
Bilerek gafletim ne emr-i garîb!
(ciddi)
Çektiğin gammış, ettiğinse suâl;
Arzıhâlinde gördüğüm bu meâl.
—Ne ise— buldun intiâşa zafer.
Arz-ı hâl eylemek benim bu sefer:
Şimdi de ben sana suâl edeyim…
Tezer
Dünkü fermânınızsa ben gideyim.
Onu infâza kudretim mefkuud!
Melik
(handan)
Yine mümkindir iddihâr-ı nükuud:
Verilir aylığın gidersen hem.
Tezer
(mütehazzin)
Gönlünüz böyle mi olur mülhem?
Melik
Mülhem olmak değil bu; istifhâm.
Tezer
Tardedin! Mültezem değil ithâm.
Melik
Maksadın durmamaksa bir söz kes.
Tezer
Yere geçsin benim gibi bîkes!
(tebâkî ederek)
Emriniz doğrusu keder-bahşâ!
Melik
Gitmeyi istemez misin?
Tezer
Hâşâ
Melik
Durmak ister misin?
Tezer
Emin olunuz!
Sarayı terk eder isem kulunuz,
Ölürüm bir belâlı mastabada!
Melik
Bildiğin kimse yok mu Kortoba’da?
Tezer
Durmak isterdi gönlüme sorsam,
Günde bin kerre mahvolup dursam!
Bildiğim varsa sizsiniz, meliğim
Buna şâhid değil mi tazeliğim?
Olamaz sizden ayrı gönlüm şen;
Bir cehennem gelir bana gülşen!
Yaşasam meskenim mezâristân!
Ölmeden hamr ile yıkar mestân!..
Hele ölsem de sonra zındanda,
Belki na’şim kalırdı meydanda!
Melik
(handân)
Bizce gerdûne-i perî-i garâm
Çift olur vâsıl-ı semây-ı merâm.
Kimse benden tek olmasun rencûr
Kaailim ben olur isem mehcûr!..
Birine varsa rağbetin bilfarz,
Farz olur tahliyen edersen arz;
Ona arzeylerim seni derhâl.
Tezer
Bu ne teklif, aman ne farz-ı muhâl!
Bana zannım sadâkatim mühlik!
(takarrüb-künân)
Hep yalan söylemek mi bîkeslik?
İ’timâd etmiyorsunuz ne desem!
Öldürün nezdinizde kâzib isem!
Melik
Maksadım derdine devâ bulmak.
Tezer
Bana derman şu anda mahvolmak!
İnanırlardı belki öldüğüme!
Kaailim ölmeden gömüldüğüme!
(Melikte nîm-nigâh ile tecessüs-i teessür ettikten sonra dizlerine kapanarak bir hande-i mahremâne ile)
Yine mi kanmıyorsunuz sözüme?
(Melik düşünür.)
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme?
(daha mahremâne)
Beni bir kerre okşasan ne çıkar?
Melik
(bağteten)
Sen çıkarsın! Demek ki fitne çıkar!
Tezer
(eli belinde)
Size bilmem nasıl yemîn etsem?
Pâdişâhım! Cihanda yok kimsem!
Zahmetim, râhatim sizinçündür.
İlletim, sıhhatim sizinçündür.
(eliyle muttasıl melikin miyânını arayarak)
Yeter Allâh için beni üzme!
Melik
(kalbî)
Bilirim sözlerin bütün düzme!
Tezer
(kalbi ve daima tecessüste)
Neresinde aceb sinân-ı zeri?
(cehrî)
Anladım! Sevmiyorsunuz Tezer’i.
Sonra nadim kalırsınız lâkin,
O zaman istifâde nâ-mümkin.
(Melik’in hançerini gasbedercesine alıp)
Hele buldum: Bu bir yemîn olsun!
Öleyim gönlünüz emîn olsun!
(İntihar edecek olur.)

Melik
(men’ ile)
Neden ettin ya ölmeğe istek?
Tezer
Buradan çıkmasın vücûdum tek!
Melik
(istiâde-i hançerle)
Neye lâzım? Sadâkatin derkâr.
Neye lâzım ki etmedin inkâr?
Tezer
(ba’d-et-teneffüs)
Beni etmekle lutfa müstağrak,
Sizsiniz cümleye bedel olarak
Rağbet-û-hürmet ettiğim insân,
Şükrüne âciz olduğum ihsân!
Bir benim, bir de siz şu dünyâda,
Başka kim varsa hepsi rü’yâda,
Hepsi gaaibde, hepsi ayn-i hayâl;
Yalınız biz varız bize meyyâl!
Sanki âlemde kimse yok da Tezer
Yalınız Zât-i Şevketinle gezer!
Bu kızı vermeyin, bugün alınız,
Ki giderse yarın kalır yalınız!
Melik
Ne kadar doğru yolda etse sülûk,
Âleme bed gelir zehâb-ı mülûk,
Halk onun aybını görüp söyler,
İyi de olsa çok beyenmezler.
Seni herkes benimle bir görerek,
Cebren almış deyip darılsa gerek.
Tezer
(muğber)
Beni teb’îd edin de görsünler.
Sonra dağdan dağa götürsünler!
Yardım olmazsa bir cihanbandan,
Ne için ürkeyim beyabandan?
Gaaib olsam ne var yabanlarda!
Belki insaf olur çobanlarda!
Kendimi dağ deyip de atsaydım!
Canavar inlerinde yatsaydım!
Beldeden aldığım belâ ve keder
Dağa kaçmakla belki ric’at eder!
Bir mükedder ki sevdiği aramaz,
Ona cem’iyyet-i beşer yaramaz!
Melik
(kalbî)
Dâimâ derd-ü-gam bize hemdem.
Gölgesinden nasıl kaçar âdem?
Beni aldatmak istiyor hele bak!
Bunu göstermede siyâk-u-sibâk.
(cehrî)
Seni hiç kimse etmez istiskaal.
(dest ber-rîş-i tefekkür)
İhtiyârın ile kalırsan kal.
(Tezer ızhâr-ı beşâşet eder.)
Ne müşevvik benim, ne de mâni’;
Olurum fikredip buna kaani’.
İyi bildin ki gönlümü aldın,
Acıdım; isterim dedin, kaldın.
Tezer
(kalbî)
Ne zaman istesem çıkıp dışarı
Görürüm sevdiğim güzel Rişar’ı!
(pâ-bûs ile)
Ne büyük pâdişehsiniz!
Melik
(men’ ile)
O ne yâ!
Tezer
Beni bir sözle ettiniz ıhyâ!
Melik
(kalbî)
Ne de efkârı zıddına atvâr!
Tezer
Yolunuzda ölür isem yeri var!
Melik
(Tezer’in yine pâ-bûsunu red ve dûşuna vaz’ı yed ile)
Kal ve lâkin şunu unutma ki biz
Ne müşevvik sana ne mürtekibiz!
(Tezer nazar-ber-pây-ı ıztırâb, humret-nümûn-ı hicâb olur.)
Bil ki biz vâkıf-ı gam-û-tarabız;
Âdemin kalbini görür Arabız!
Ya’ni bir fikr-i bâtıl-û-ma’kuul,
Bize bî-lâfz iken olur menkuul,
Ne kadar olsa tecriben mermûz,
Keşfeder Nâsır-i cihân-âmûz;
Ona râz-i kader hüveydâdır,
Fikri gayb-âşnây-ı ferdâdır;
Aldanır şey değil, emîn ol emîn!
(Şiddetle gider.)

Tezer
(yalnız)
Ne kadar ihtiyar idi bu demin,
Ki temâsımdan eyliyordu ibâ!
(güler)
Mütenâsib midir, nedir acabâ?
Şimdi bir merd-i pür-tüvân oldu!
Ehl-i cennet gibi cüvân oldu!
Bu benim feyz-i vaslım olsa gerek!
(Yine güler.)
İyi ya, bir gece kabûl ederek,
Beni olmaz mı etse hem-sohbet?
O zaman öğrenir beni elbet!
Hele olsun biraz daha meclûb;
O zaman öğrenir nedir matlûb.
Tâzeyim ben, Rişar’da gönlüm var!
PERDE

İLAVE-İ FASIL


BİRİNCİ MECLİS TEZER, RİŞAR
Rişar
(istikbâl ile)
Lâyık-ı avdet oldu mu bu civâr?
Tezer
(müsâfaha-künân)
Bahtiyarız bugün Rişar!
Rişar
Acaba?
Bence âmâlim olmak üzre hebâ!
Tezer
Bir zekâ, bir de hüsn olup âlet,
Beni etmekle mazhar-ı devlet,
Olduk âlâm-ı fâkadan salim.
Rişar
Bana dünyâyı verseler, zâlim,
Seni vermez idim fakat hayfâ!
Derdime yoktu başka yolda şifâ,
Seni almak için seni verdim!
Yaşamak üzre medfene girdim!
Tezer
(mütefekkir)
Ne de şâhâne tab’ı muhteremi!
Rişar
Bir büyük kalbe düşmanın keremi
Sû’-i te’sîr eder, mücerrebdir;
Seni memnûn ederse ağrebdir!
Borcumuz şâha nefret olsun hep,
Ki değildir bizimle hem-mezhep.
Tezer
Çok yazık ki o sâhib-ül-ihsân
O kadar merhametli bir insân
Ki gören zanneder nebî çıkmış,
Bize mezhebce ecnebî çıkmış!
Beni âğûş-ı lûtfuna alarak
Etti bir bahr-i nûra müstağrak;
(bir kese irâesiyle)
İşte bir torba sîm-ü-zer!..
Rişar
Eyvah!
Pek ucuz!.. Pek ucuz, Tezer, eyvah!
Tezer
(torbayı itâle ile)
Sana da ben bağışlasam, Rişar’ım,
Ne yaparsın?
Rişar
(evvela mütekebbirane)
Suâline şaşarım!
(sonra mütereddidane)
İstemem!.. Halbuki…
(torbayı alarak)
Ne çâre?.. Kader.
(nevâzişle)
Şuraya vaz’eder teşekkür eder,
Seni de okşarım!..
Tezer
(handan)
Daha?
Rişar
O kadar.
(torbayı muayene ile)
Her fesâda bu torbadır masdar!
Tezer
Hele senden benim müfârekatim,
Abdirahman ile mürâfakatim
Hep geçinmek belâsıdır, ma’lûm.
Rişar
Ne denir, hükm-i tâli’-i mazlûm.
Rızk için artık olmayız nevmîd;
Bu sebepten Hudâya bin tahmîd!
Firkate oldu münkalib fâka;
Bu sebebten de lâ’net âfâka!
Tezer
İşte bak zâhir oldu hikmet-i fâl:
Eyledim şâhı âkıbet iğfâl.
Şimdi de azm edip bilâ-te’hîr,
İyice etmeli anı teshîr;
Bir iki ay daha karâr ederim,
Sonra bir yol bulup firâr ederim,
Ki makarrım senin huzûrun olur.
Emr-i tezvîcimiz netîce bulur.
Rişar
(müteheyyic)
Yine gitmek mi istiyorsun? Aman!
Tezer
Ayn-i fırsat değil midir bu zaman?
Rişar
Torbamız elverir ölünceye dek.
Neye lâzım yine desîse ve dek?
Tezer
(torbayı alarak)
Ya niçin biçmeyim ekilmiş iken?
Rişar
Vergiyi biçmeden verirse eken?
(Tezer güler.)
Kalbe nâzır değil mi Hak her gâh?
Senin olmaz mı hîlene âgâh?
Arz-ı hâl ettiğin zamanda murâd
Para almaktı, ya’ni bir irâd.
(torbayı alarak)
İşte bahşetti Hazret-i Yezdân.
Tezer
Sözüme vâkıf olmuyor nâdân!
Rişar
Gittiğim doğruluk denir bir yol.
Bildiğim bir dil, ismi İspanyol.
Fitnece, kahbe zence, zâlimce
Bilmemek zül değil hayâlimce!
Tezer
(torbayı alarak)
Fevt-i fırsat, imâte-i evkaat
Kendini öldürüş demek kat kat.
Rişar
Fırsatı fevt olunca bir töhmet;
Hîle îcâd ediş midir hizmet?
Vakti tazyî’olursa bir küfrân,
Cem’-i nakd eylemek midir şükrân?
Tezer
Ba’zı hoştur zemîm olan şeyler;
Hîle bir orduyu halâs eyler.
Rişar
Ettiğin hîle sanki hizmet mi?
Halk için mûcib-i selâmet mi?
Sana âid olunca menfaati.
Kim alır ettiğin mürâcaati?
Hîlemiz halk içinse pek a’lâ;
Bizi elbette afveder Mevlâ.
Halbuki her teşebbüsün ancak
(torbayı alarak)
İddihâr-i nükuud için olacak;
Bu cihetle o hîle töhmettir;
Belki küfrân-ı nân-u-ni’mettir.
Hırs eden dâimâ görür usret;
Ya’ni mahrum olup çeker hasret.
Tezer
Şu da vardır ki ye’s ile hırmân
Yine tahrîs eder fakiri hemân.
(dest-sây-ı nevâziş olarak)
Düşünürsen nişanlın olduğumu.
Bilmen îcab eder ki bulduğumu
Hep seninçün ben iddihâr ederim;
(torbayı alarak)
Sana vermekle iftihar ederim!
Rişar
Maksadın hangi borcunu ödemek?
Tezer
Babana hoş görünmeli…
Rişar
Ne demek!
Pederim, var mı hâcet-i ifhâm,
(torbayı alarak)
Her işi hoş görür.
Tezer
(handan, torbayı alarak)
Ne hoş evham!
Olduğum halde bâkir-i tâhir,
Beni reddeyliyor, sebep zahir:
Buna hep mâlim olmamak illet.
Nazarında zaruretim zillet.
(Rişar önüne bakar.)
Şükredin ki tesâdüf etti melik,
Olacak bertaraf bu bîkeslik.
Buna insan bulur mu bir diyecek?
Daha dün bulmuyor idik yiyecek;
İki bedbaht idik esîr-i rıbaak!
Bu tebeddül nedir? Rişar, bak bak,
İki bedbahta avn-i Rabbânî
Rehnümûn etti bir cihanbânı!
Nitekim böyle bir hakîre ile,
Bin hakaaret görür fakîre ile
Bîr cihangîri kâmyâb etti!
Rişar
(galeyan ile)
Muterifsin! Demek ki iş bitti.
(Tezer güler.)
Abdirahman gibi, aman yâ Rab!
Bu vefâsız kızın da gönlü arab!
Nâsırı kâmyâb edersin ha!
(torbayı alarak)
Gülüyorsun utanmadan da daha!
Tezer
Güldüğüm şiddet-i teellümden.
Pür-gamim ettiğim tazallümden.
Güldüren hep bükây-ı kalbîdir!
Rişar
(temeshur ile)
Eser-i iştikây-ı kalbîdir!
Tezer
Şiddet-i âteş-i ukuubetden.
Kalbe târî olan rütûbetden.
İhtizâza gelir de her bir rîk,
(torbayı alarak)
O teessür eder yüzü tahrîk.
Rişar
(torbayı alarak)
Keşfine gıbta-hân olur hükemâ!
Tezer
Bu hakîkat.
Rişar Tezer
Hatâ!.. Hatâ ammâ
Sehvini eylemek için tasrîh,
Edemem gönlünü senin teşrîh!
Gülüşün giryeden gelip ileri,
Hande zannetme bende giryeleri!
(torbayı alarak)
Şu niçin olmasın muvâfakatin?
İşte bir haftalık müfârakatin
Bedeli oldu bir avuç altun.
(Rişar torbayı alır.)
Tezer’in de senin gibi meftun.
Sensiz olmaz geberse de handân.
Zinde kalsa saray olur zından.
Sen bir ol da cihan cüdâ olsun.
(torbayı alarak)
Sana bin saltanat fedâ olsun!
Rişar
Beni bundan fedâ edip gitti!
Tezer
Meskenetten Hudâ halâs etti;
Saltanattan da kurtarır bir gün;
Sonra olsam da kaailim sürgün.
(Rişar torbayı alır.)
Cünha-ı sâbıkam ne? Gaybûbet.
Buna mecbûren eyledim rağbet.
Sohbet-i devlet oldu da makdûr,
Devlet-i sohbetinden oldum dûr.
Melike gittiğim zaruretten.
(torbayı alarak)
Sana gelmekliğimse hasretten.
Ona etti müzâyakam tahrîk,
Sana etti muâşakam teşrîk.
Oraya rıhletim hayâletdir,
Buraya avdetim asâletdir.
(Rişar torbayı alır.)
Ona gitmiş idim o zillet ile,
Sana geldim fakat bu devlet ile.
(Torbayı alır.)
Sende görmek için bu umrânı,
İrtikâb eyledim o husrânı.
(Rişar torbayı alır.)
Vasl için kaail-i firak oldum.
(İkisi de torbayı tutarlar.)
Seni gaaib edip seni buldum.
(torbayı çekip almağla yürüyerek)
Kal saâdetle… Şimdilik gideyim.
Rişar
(ta’kib ile)
Gidiyor mu? Aman!..
(Tevkif eder.)

Tezer
(kurtularak)
Bırak!..
Rişar
Ne deyim!
Gidiyorsun edip esîr-i firak;
Torbayı bâri alma, bende bırak!
Tezer
(handan, torbayı atarak)
Hepsi zâten senin!..
(kaçarak giderken)
Rişar
Ne az müddet!
Tezer
Gecikirsem melik eder hiddet.
(kaybolur)

İKİNCİ FASIL


BİRİNCİ MECLİS

Rişar
Yine bak tâzelendi efkârım;
Bunda bir hîle, bir habâset var!
Bende de âlime verâset var;
Anı fi’len revâ mı inkârım?
İntikaam almada var ısrârım.
Daha da pek cüvân-u-dilber, âh!
Fakat ağyar ile berâber âh!
Bunu caiz mi kalben ikrârım?
Geçemem ben bu hakk-ı müsbetden.
İntikaam almalı o nekbetden!
(Torba elinde gezinir.)
Edeyim ırzımı bu gün ikmâl,
Yarın olsam da kaailim hammâl,
Çok olursa ne sûd eğer pârem!
Yok olup gitti nuhhe-i âmâl!
İrtikâba nasıl değer pâre,
Irza fâik midir meğer pâre?
Ne var etsem şu kîseyi pâmâl?
Bu değil ya benim ciğer-pârem!
(torbayı yere atıp çiğnedikten sonra)
Geçemem ben bu kanlı hülyâdan.
Öc alıp gitmeli şu dünyâdan!
(ba’d-et-tevakkuf)
İntikaam, âh, o bir kudurmuş kelb!
Dişleri gönlüme değip gûyâ
Etti her zerremi şerâreye kalb!
Bende her hisse şimdi galibdir!
Neye mâliksem etti gasb ile selb;
Hiç gözümde değil bugün dünyâ!
Bu fürûzân olan cerîha-i kalb
Kan ile ıntıfâyı tâlibdir!
Sâbitim ben bu fikr-i ahsende.
Kalmaz âhım benim Tezer sende!
(Ay doğar. Rişar hitâbda devâm ile)
Berka benzer hayâtımız çâlâk;
Bitme yok seyl-i mihnetinde yine.
Ki anın cûsiş-i peyâpeyine
Kalbolur mâlik olduğun emlâk.
Hele bulmaktayım tesellîmi:
Seni ben mutlak eylerim ihlâk!
Kanda görsem bütün şu iklîmi.
Âteşe yansa serteser eflâk,
Yine ben senden ahz-i sâr ederim!
Hûnum olsan seni nisâr ederim!
(birdenbire tegayyür ve teessür ederek)
Ay gibi ayda bir eder de zuhûr,
Yine ben gözlerim onu her ân?
Sâniye sür’atinde olsa şühûr,
Râzıyım ömrüm eylesin güzerân.
Geçmiyor firkatiyle bir sâat;
Sanki ömrüm benim tedennîde!
Yine can vaslını temennîde;
Sanki mahvında gözlüyor sür’at!
(meshûr-ı havâ)
Severim ba’zı ben şeb-i târı;
Veririm subh-ı nevbahârı ana!
Dûş-i nâzında zülf-i zer-târı,
Görünür yârımın hayâli bana:
Yetişip hâl-i ıztırâbımda,
Yüzüme nûr-i hüsnünü serper;
Sanırım bir perî-i zerrin-per
Dolaşır külbe-i harâbımda!
(Bükâ eder.)
Çekil ordan, çekil, git ey mehtâb!..
Acabâ kimledir o hem-sohbet?
Ettiğim nâleler olup da musîb,
Gelecek mi aceb bana nevbet?
Şüphesiz şâha eyledi rağbet!
Harem-i vuslatı olunca nasîb,
Ona da âşık oldu şâh elbet!
(koynundan Tezer’in el yapması resmini çıkararak)
Bu ne, yâ Rab, nedir bu hüsn-ü-cemâl?
Mütecessim mi nuhbe-i âmâl?
Buna binlerce şâh olur çâker!
Ne kadar etse fikrini i’mâl,
Bunda âciz mi kalmaz ehl-i kemâl?
Ah, bak bak, ne de melek-peyker!
Resmi ressâm-ı kudreti vâlih
Edecek raddelerde câzibedâr!
Düşünün kendisi ne âfetdir!
Bu ne hey’et, nasıl kıyafettir?
Mutlakaa böyle arzeder dîdâr,
Mütecellî olursa bir âlih!
Gecesi var mıdır bu mâhveşin?
Hangi zulmet bu şu’leyi örter?
Bu karanlıkta da ziyâ-küster!
Gökte gördün mü böyle bir ahter?
Neresinde kusûru var, göster?
Neresi şu’lesiz olur güneşin?
Resmi de bak nasıl güzel bakıyor…
Bu ne muhrık nazar, aman yâ Rab,
Yakışında bile halâvet var!
Resmi de bir melek kıyâs olunur,
Resmi de canlı, resmi de pür-nûr!
Kalbimi hiç acıtmadan yakıyor,
Neyleyim, neyleyim ki gönlü arab!
Seherimde zalâm-ı kasvet var!
Merdümü tıfl-ı aşka hem-sûret;
Sesi yok, ayn-i nokta-i hayret,
Yine de nâtık-ı garâibdir!
(resmi yere atarak)
Yere çarpar bunu Rişar, ne yapar?

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/abdulhak-hamit-tarhan/tezer-yahut-melik-abdurrahman-is-salis-69429532/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis Абдулхак Хамид Тархан
Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis

Абдулхак Хамид Тархан

Тип: электронная книга

Жанр: Кинематограф, театр

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Türk edebiyatının en üretken isimlerinden olan Abdülhak Hamit Tarhan, yeni Türk şiirinin kurucuları arasında yer almakla birlikte birçok başarılı tiyatro eserine de imza atmıştır. Abdülhak Hamit Tarhan′ın Endülüs tarihinden yola çıkarak kaleme aldığı beş tiyatro eserinin dördüncüsü: Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis′tir. Sefil bir hayat süren Tezer ile nişanlısı Rişar; kurtuluş yolunu, Tezer′in saraya girip Melik Abdurrahman’ı kandırarak para sızdırmasında aramışlardır. Bu plan, zamanla Rişar′ın yüreğinde derin bir kıskançlık uyandırmış ve onu intikam almaya yönlendirmiştir. Hristiyan ve Müslüman halk arasında çıkarılan fitneler, onları hazin bir sona sürüklemiştir. "Başkasıyçündü âleme gelişim. Şimdi de ölmedir sizinçün işim! Ana âşıktım, eylemem inkâr; Sana oldum fakat perestişkâr! Cânımı ben fedâ ederdim ana; Anı ettim bugün hediyye sana! Bana ölmek gelir mi şimdi giran? Yine birleştirir bizi ayıran!.."

  • Добавить отзыв