Türk Dünyasında Milli Ruh ve Edebiyata Yansıması
Ömer Faruk Ateş
Orhan Söylemez
ORHAN SÖYLEMEZ , ÖMER FARUK ATEŞ
Türk Dünyasında Çeyrek Asırlık Edebî Tecrübe:Millî Ruh ve Edebiyata Yansıması Söylemez, Orhan
Sunuş
Elinizde bulunan Türk Dünyasında Çeyrek Asırlık Edebî Tecrübe: Millî Ruh ve Edebiyata Yansıması başlıklı bu kitap, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kendi devletlerini kuran Türk halklarının bağımsızlık sonrası edebiyatlarını konu alan bir çalışmadır. Böyle bir çalışmanın yapılması ihtiyacı, Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı’nı hazırladığımız süreçte daha fazla kendisini hissettirmiş, bu durum kitaba yazdığımız “Sunuş” yazısında da dile getirilmiştir. 1875 yılından itibaren tamamen Rus işgali altına giren ve 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Sovyet esareti altında yaşamak zorunda kalan Türk halkları, 1991 yılından sonra kazanılan bağımsızlıkla birlikte yeni bir sürece girmiştir. Türk halklarının bağımsızlığına kavuşması şüphesiz çok büyük bir gelişmedir. Ancak bağımsızlık sonrası yaşanan süreci doğru değerlendirmek, geleceğe yönelik doğru adımlar atmak açısından bir o kadar önem taşır. SSCB yönetiminin Türk halkları üzerine uyguladığı “mankurtlaştırma” politikasında edebiyatın önemli bir görev üstlendiği ortadadır. Hâl böyleyken, bağımsızlık döneminde millî uyanışın sağlanması için sanat ve edebiyattan etkili şekilde yararlanmak gerekmektedir.
1991 yılında gelen bağımsızlık, millî bilinci olan bütün Türk halklarını mutlu ederken, aydınlar ve yazarlar Türkiye ile Türk dünyasının arasındaki Sovyet duvarının yıkılmasını “ayrı kalmış kardeşlerin kavuşması” şeklinde nitelemişlerdir. Bu niteleme doğru olmakla birlikte romantik bir tutum da içerir. Ancak İlminskiy’den itibaren Rusların Türk halklarını kimliksizleştirmek ve millî ruhunu yok etmek için ne kadar ciddi çalıştığı göz önüne alınarak bu romantik yaklaşımın ötesinde kültür, sanat, edebiyat ve bilim sahalarında aynı ciddiyetle millî uyanışı güçlendirecek çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde “Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları” alanında yapılan çok önemli çalışmalar vardır. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte aradaki duvarın kalkması sayesinde bu alanda yapılan araştırmaların sayısı artmıştır. Bununla birlikte, yapılan çalışmalar henüz istenilen düzeyde değildir ve edebiyat bilimi bağlamında yapılacak daha çok iş vardır. Özellikle bağımsızlık dönemi Türk edebiyatlarının bilimsel araştırmalarla ele alınması gerekmektedir. Bu sayede Türk dünyası edebiyatlarının gelişim seyri, Sovyet öncesi ve sonrası dönemi kapsayacak şekilde bütüncül bir şekilde değerlendirilebilecek ve bundan sonraki süreç için daha doğru yorumlar yapılabilecektir.
Bağımsızlık döneminin edebiyatını ortaya koymak sanatçıların işidir. Tarihin geçmiş dönemlerinde olduğu gibi, Sovyetler Birliği sonrasındaki bağımsızlık döneminde de millî ruhun önemini kavrayan yazar ve şairler çıkmıştır ve çıkacaktır. Türkiye’nin ve Türk dünyasındaki bütün Türk devletlerinin kendi ortak geleceklerine yatırım yapmak için bilinçli kültür ve sanat politikaları üretmeleri ve millî uyanışa katkı sunan bu sanatçılara destek olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte ortaya konulan eserlerin akademik açıdan değerlendirilmesi ise bilim insanlarına düşmektedir. Bu çalışma, bağımsızlık sonrası Türk edebiyatlarında meydana gelen gelişmeleri değerlendirerek bir araya getirmenin Türk dünyasının ortak entelektüel birikimine katkı sağlayacağı inancından doğmuştur. Elbette bağımsızlık sonrasında Türk dünyasında ortaya konan edebiyatı tamamıyla bir kitapta ele almak mümkün değildir. Ancak alanında uzman farklı akademisyenler tarafından yazılan bölümler, okuyucuya Türk halklarının edebiyatları hakkında önemli bilgiler verecek ve konuya dair bir bakış açısı kazandıracaktır. Kitapta yer alan eser isimleri, konuya ilgi duyan ve ileri okumalar yapmak isteyen kimselere yol gösterici nitelikte zengindir. Çalışmada, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın edebiyatları ele alınmıştır.
Kitabın ilk bölümünü, Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsa Habibbeyli yazdı. “Bağımsızlığın Şerefli Yolu ve Bağımsızlık Dönemi Azerbaycan Edebiyatı” başlıklı yazıyı Doç. Dr. Mehdi Genceli Türkiye Türkçesi’ne aktardı. Bağımsızlık sonrasında Haydar Aliyev ve İlham Aliyev’in kültür ve edebiyat konusundaki politikalarının Azerbaycan edebiyatına katkıları, Azerbaycan’daki çok-kültürlülük düşüncesinin edebiyata yansıması, Karabağ meselesinin edebiyatı şekillendirmesi, “geçiş dönemi edebiyatı”nda ortaya çıkan yeni eğilimler, bağımsızlık sonrasında büyülü gerçekçilik ve post-modernizm gibi akımların Azerbaycan edebiyatına yansıma şekli ve Azerbaycan’da edebiyat bilimi bağlamında bağımsızlık sonrasında yapılan önemli çalışmalar bu yazının içeriğini oluşturan önemli konulardandır.
Kitabın ikinci bölümünü, Manaş Kozıbayev adındaki Kuzey Kazakistan Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi öğretim üyesi Doç. Janar Serkeşkızı Talaspayeva ve Şokan Valihanov adındaki Kökşetav Devlet Üniversitesi Kazak Filolojisi Bölümü öğretim üyesi Prof. Nurgül Kayirbekkizi Smagulova yazdı. “Kazak Edebiyatında Çeyrek Yüzyıllık Edebî Tecrübe: Millî İmaj ve Edebiyatın Gelişimi” başlıklı yazıyı Prof. Dr. Nergis Biray Türkiye Türkçesi’ne aktardı. Yazıda, bağımsızlık dönemi Kazakistan edebiyatına şiir ve hikâye türü özelinde yer verilmiştir. Bağımsızlık ve millî kimlik vurgusu yapan şiirlerin analizinde metinlerin orijinalinin yanında Türkiye Türkçesine aktarılmış şekilleri de verilmiştir. Kazak hikâyeciliğinin ele alındığı bölümde ise önce bağımsızlık sonrası Kazak nesri hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, daha sonra hikâyelerden hareketle genel bir bakış açısı ortaya konmaya çalışılmıştır.
Kitabın üçüncü bölümünü Kırgızistan-Türkiye Uluslararası Manas Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Halit Aşlar yazdı. “Modern Kırgız Edebiyatında Millî Şuur Yansımaları” isimli bölümde ise bağımsızlık sonrası Kırgız şiiri ele alınmıştır. Sovyetler Birliği’nden bağımsızlık dönemine geçiş sürecinde Kırgız edebiyatında ortaya çıkan bakış açısı değişikliğine işaret eden yazıda, millî şuur vurgusu yapan şiirler incelenmiştir. Bu şiir örneklerinde Kırgız şairlerinin Sovyet yönetimi ve Komünist Parti ile hesaplaşmasını, ana dile sahip çıkma mücadelesini ve özgürlük tutkusunu görmek mümkündür.
Kitabın dördüncü bölümünü Özbekistan Devlet Sanat ve Medeniyet Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Marufjon Yuldashev ile Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Soner Sağlam birlikte yazdı. “Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı” başlıklı bu bölümde Özbek edebiyatı; şiir, hikâye, roman ve tiyatro türleri bağlamında ele alınmıştır. Bağımsızlık dönemi Özbek şiirindeki eğilimlerin tasnif edildiği ve şiirdeki modernist eğilimlerin ele alındığı bölümde, metinlerin orijinalinin yanı sıra Türkiye Türkçesi’ne aktarılmış şekilleri de verilmiştir. Bağımsızlık dönemi Özbek hikâyeciliğinin ele alındığı kısımda ise, dönemin hikâyelerinde olay örgüsünden çok ruh çözümlemelerinin ağırlık kazanmaya başlaması ve modern anlatıların ortaya çıkışı ele alınır. Ayrıca bağımsızlık sonrası Özbek edebiyatında modern anlatıların çok fazla olmamasının sebebi açıklanır. Romanla ilgili bölümde, bağımsızlık döneminde yazılan romanların stilistik açıdan yeni üslup denemelerini içerdiği, Sovyet dönemine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan çok sayıda roman yazıldığı ve fantastik roman türünün ortaya çıktığı gibi önemli tespitler yer alır. Yazının sonunda Özbek tiyatrosunun bağımsızlık döneminde tarihî ve millî temalara yoğunlaşması örneklerle ortaya konulur.
Kitabın beşinci bölümünü, Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Soner Sağlam yazdı. “Bağımsızlık Dönemi Türkmen Edebiyatı (1991-2016)” başlıklı bu bölümde Türkmen edebiyatının şiir, hikâye, roman, tiyatro, çocuk edebiyatı ve sözlü edebiyat türleri ele alındı. Türkmen edebiyatı ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalara yer verildi. Yazının son bölümünde ise bağımsızlık dönemi Türkmen yazar ve şairlerinin kısa biyografilerine ve eserlerinden örneklere yer verildi. Eser örnekleri bölümünde, metnin orijinali yanında Türkiye Türkçesi’ne aktarılmış şekli de yer almaktadır. Bu bölüm, bağımsızlık sonrası Türkmen edebiyatının bütün türlerini içeren kısa bir edebiyat tarihi özelliği taşımaktadır.
Çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesine sahip olan Türk cumhuriyetleri, her alanda olduğu gibi edebiyat sahasında da gelişimini sürdürecek ve Türk dünyası ortak kültürüne katkı yapmaya devam edecektir. Millî kimliği ön plana çıkartan, bağımsızlık temasını güçlü bir şekilde işleyen başarılı eserlerin ortaya çıkması, bütün Türk cumhuriyetlerinin edebiyatları açısından önem taşımaktadır. Alanında uzman farklı akademisyenlerin yazdığı bölümlerden oluşan bu kitabın, bağımsızlık dönemi Türk edebiyatları sahasındaki çalışmalara katkı sunması ve bundan sonra yapılacak çalışmalara yön gösterici olması en büyük dileğimdir.
Görüldüğü gibi bu kitap ortak bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu vesileyle, gerek yazılarıyla katkıda bulunan, gerekse yazıları günümüz Türkiye Türkçesi’ne aktaran, kitabın bu hale gelmesine kadar geçen sürede her türlü desteği sağlayan öğrencilerimize çok teşekkür ediyorum. Özellikle kitabı yayına birlikte hazırladığımız doktora öğrencisi Ömer Faruk Ateş’e teşekkür etmek istiyorum. Yüksek lisans öğrencim Fatih Sultan Yılmaz kitabı baştan sona okudu ve redaksiyon işlerini yüklendi. Kayda değer düzeltmeler yaptı. Ona da teşekkür ediyorum. Onlar olmasaydı bu kitap ortaya çıkmazdı.
Prof. Dr. Orhan Söylemez
BÖLÜM I
EDEBİYAT VE MİLLÎ KİMLİK
ÇEYREK ASIRLIK TECRÜBENİN EDEBİYATA YANSIMASI
Orhan SÖYLEMEZ – Ömer Faruk ATEŞ[1 - (Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü)]
Millet ve milliyetçilik konularında çalışan bilim insanları, bu iki mefhumun ortaya çıkışı noktasında farklı görüşlere sahip olsa da ortak noktada buluştukları bir gerçeklik vardır: O da Fransız İhtilali’nden sonra bu iki kavramın dünyadaki siyasal ve sosyal gidişatı değiştirtirdiği hakikatidir. Milliyet kavramı, ister milliyetçilerin yaptığı gibi insanlık tarihinde en eski çağlarından beri var olan “doğal bir yapı” olarak, isterse Benedict Anderson gibi teorisyenlerin bakış açısıyla modernleşme süreçlerinin ürünü “hayali bir cemaat” şeklinde kabul edilsin, bu hakikat değişmez.[2 - Milliyetçilik teorileri ve Benedict Anderson’un “hayali cemaatler” kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Benedict Anderson. Hayali Cemaatler –Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması-, Metis Yayıncılık, İstanbul 2015; Umut Özkırımlı. Milliyetçilik Kuramları –Eleştirel Bir Bakış-, Sarmal Yayınevi, İstanbul 1999.] Müslüman-Türk dünyasında modernleşme süreçleri geç başladığı için, “modern anlamda milliyetçilik” akımları da geç doğmuştur. Fakat XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başında gerek Osmanlı Devleti’nde gerekse Rus işgali altındaki Türk dünyasında bu akımın önemli toplumsal ve siyasal dönüşümlerin başını çektiği de ortadadır. Millî şuurun uyanmasıyla birlikte Türkler, kendi geçmişlerine bu bilinçle bakmaya başlamış ve tarihin her döneminde olduğu gibi, geleceklerini inşa ederken “bağımsız olma” duygusunu esas almaya devam etmiştir.
Türkler köklü bir geçmişi olan, tarihsel süreç içerisinde çok sayıda devlet kurup kendine özgü bir kültür inşa eden ve geniş bir coğrafyada varlığını sürdüren kadim bir millettir. Bu uzun geçmiş, başarılarla olduğu kadar, düşmanlara karşı var olma mücadelesi ve bu mücadele için ödenen bedellerle de doludur. Türkler için milletler sahnesinde var olma mücadelesi vermek, tam anlamıyla bağımsız olmak demektir. Zira Türk milleti, tarihin hiçbir döneminde başka bir milletin boyunduruğu altında yaşamayı kabullenmemiştir. Bu nedenle Türklük bilimi incelemelerinde bağımsızlık kavramını merkeze alarak pek çok çalışma yapmak mümkündür. “Türk dünyası”, dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan Türk topluluklarının tamamını kapsayan bir kavramı ifade eder. Bu coğrafya üzerine konuşurken ve değerlendirme yaparken özellikle XX. yüzyıla dikkatleri çekmek gerekir. Zira XX. yüzyıl, Türk dünyasının çok önemli gelişmelere ve dönüşümlere sahne olduğu bir zaman dilimidir. Türk dünyası coğrafyası, XIX. asrın başlarından itibaren Çarlık Rusya’sının işgaliyle yeni bir döneme girmiş, bir taraftan Rus ve Osmanlı etkisiyle modernleşme sürecini yaşarken diğer taraftan bağımsızlığın yollarını aramıştır. Özellikle XX. yüzyılın başında milliyetçiliğin modern bir ideoloji olarak Türk halklarını etkisi altına almaya başlaması ve buna bağlı olarak milliyetçi aydınların millî kimlik inşası için seferber olmaları, geleneksel Şark toplumunun dönüşümü için önemli bir başlangıç olmuştur. İsmail Bey Gaspıralı, Hüseyinzâde Ali Bey, Ağaoğlu Ahmed gibi aydınların ümmet ve millet farkını ortaya koyan entelektüel faaliyetleri, basın/yayın organlarının çabalarıyla geniş kitlelere ulaşmıştır. Çarlık Rusya’sının içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumu avantaja çevirmeye çalışan Türk halklarının aydınlar ve edebiyatçılar öncülüğünde yaşadığı bu değişim, siyasî bağımsızlığa giden yolda önemli bir adım olmuştur. 1918 yılında Müslüman-Türk dünyasında kurulan ilk cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, bu durumun somut bir göstergesidir.
Eğitimi ön plana almasıyla bilinen Maarifçi ve Ceditçi aydınların çabalarıyla yeniden yapılanma sürecine giren ve Çarlık Rusya’sının baskısından kurtulmak için çabalayan Türk halkları, 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi ile kendilerini yeni bir siyasî sürcin içerisinde bulmuştur. Çarlık rejimini “halklar hapishanesi” olarak nitelendiren ve her ulusa kendi kaderini tayin hakkı vaat eden Bolşevik hareketi, başlangıçta ezilen kesimler için birer umut olsa da, sonrasında uyguladığı politikalarla Türk halkları için yeni bir sıkıntılı dönemi başlatmıştır. Bu baskı dönemi özellikle Stalin’in iktidar olduğu yıllarda büyük bir zulme dönüşür. Sovyet yönetiminin “ideolojik aygıt” olarak kullandığı tüm propaganda araçları, Türk halklarını kimliksizleştirmek ve rejimin idealindeki Sovyet insanını yaratmak için seferber edilir. Bu araçların başında da edebiyat gelmektedir. Biçimde millî, içerikte sosyalist olması istenen Sovyet edebiyatı, “sosyalist realizm” adı verilen ve devlet eliyle şekillendirilen bir edebiyat anlayışıyla tüm Türk topluluklarına dayatılır. Sovyet döneminde teşekkül eden bu edebiyat, araştırmacıların başlı başına ele alması ve kimliksizleştirme bağlamında değerlendirmesi gereken bir konudur.
Sovyet yönetimi, çok uluslu yapısını koruyabilmek için daima enternasyonelizmi savunmuştur. Lenin’in milliyetçiliği “yok olmaya mahkûm, gerici bir burjuva ideolojisi” ve “kapitalist düzenin tezahürü” olarak nitelemesi, Sovyet yönetimindeki halkların milliyetçi yönelimlerine izin verilmeyeceğinin bir göstergesidir. (Süleymanlı, 2006: 150) Zira SSCB yönetimi, dünyayı sınıf çatışması üzerinden okuyan Marksist ideolojiye sahiptir ve bu nedenle sınıf siyaseti temel alınacaktır. Fakat halkların eşitliği ve kardeşliği ilkesi, sürekli Türk halklarının aleyhine işlemiş ve Stalin döneminde Rus milliyetçiliği ön plana çıkmıştır. 1980’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin ekonomisinin bozulmasıyla birlikte merkezi yönetim zayıflamış, bu durum uzun yıllar boyunca millî kimliklerine saygı duyulmayan Türk halklarının harekete geçmesini sağlamıştır. (Şadıhanov, 2006: 3-4) Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlık dönemi başlasa da bu süreç Türk halkları açısından hiç de kolay olmamıştır. 1986 yılında Kazakistan’ın o dönemki başkenti Alma Ata’da gerçekleştirilen büyük mitingin Sovyet yöneticileri tarafından sert bir şekilde bastırılması, 1988 yılında Azerbaycan’da yapılan halk gösterilerinin sonucunda çok sayıda insanın öldürülmesi ya da mahkûm edilmesi, bağımsızlık yolunda ödenen bedelleri göstermektedir.
XX. yüzyılda Türk dünyası edebiyatlarında millî konuların işlenmesi önünde büyük engeller olmakla birlikte bu baskıcı tutum hep aynı düzeyde ilerlememiştir. Sovyet dönemide yaşanan büyük sansüre rağmen, dünya siyasetinde yaşanan gelişmelere ve SSCB yönetiminin iç meselelerine bağlı olarak edebiyat konusundaki tutum zaman zaman değişmiş, dönemsel rahatlamalar olmuştur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk halklarının desteğine ihtiyaç duyan Sovyet yönetiminin sosyalist realizmde bazı esnekliklere gittiği görülür. Azerbaycan edebiyatında bu yıllarda Güney Azerbaycan (Cenup mevzuu) konusunun yer yer milliyetçi söylemlerle ele alınmasına izin verilmesi bu durumun bir göstergesidir. (Akpınar, 1994: 81-82) Savaş sonrasında edebiyat üstündeki baskı tekrar artmıştır. Ancak 60’lı ve 70’li yıllardan itibaren Sovyet edebiyatı, kendi iç dinamikleri nedeniyle farklı eğilimleri kabullenmek zorunda kalmıştır. Bizzat Rus yazarlar tarafından sosyalist realizmin klasik tanımına uymayan eserlerin yazılması, sosyalist realizmin sınırlarının yeniden tanımlanmasını zorunlu hâle getirmiştir. (Tagızade, 2006: 22) 1960’lı yıllarda Azerbaycan edebiyatında ortaya çıkan ve “Yeni Nesir” olarak adlandırılan eğilimin de sosyalist realizmin kalıplarına sığmadığı ortadadır.[3 - “Yeni Nesir” ya da “1960 Nesri” olarak adlandırılan bu dönemle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Sedat Adıgüzel, Azerbaycan Edebiyatında 1960 Nesri (Hikâye ve Roman), Fenomen Yayıncılık, Erzurum 2006.] XX. yüzyılın son çeyreğinde ise Sovyetler Birliği dağılma dönemine girmiş olduğundan edebiyatta muhalif sesler daha güçlü çıkmıştır. Bu nedenle bağımsızlık sonrası edebiyatındaki millî ruh değerlendirilirken XX. yüzyılın son çeyreğindeki gelişmeler de dikkate alınmalıdır.
Bağımsızlığın kazanılması sadece Türk cumhuriyetlerinde değil, Türkiye’de de sevinçle karşılanmıştır. Bu durum, her iki tarafta da millî bilinci olan aydınlar tarafından, yıllardır ayrı kalmış kardeşlerin yeniden buluşması şeklinde romantik bir betimlemeyle nitelenmiştir. Bununla birlikte, hem Türkiye hem de Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık sürecine tam olarak hazır olduklarını söylemek zordur. Zira sosyalist sistem içerisinde varlıklarını sürdüren ve ekonomileri merkezden gelen direktiflere bağlı olan Türk cumhuriyetlerinin bir anda piyasa ekonomisine adapte olmaları zordur. Ayrıca uzun süredir eğitim sisteminden kültür ve edebiyata kadar pek çok unsuru Marksist-Leninist ideoloji ile şekillenen bir coğrafyada, on yıllar boyunca biriken problemleri bir anda çözmek elbette mümkün olmayacaktır. Cengiz Aytmatov, bağımsızlık sonrası yaptığı bir konuşmada, “Gelen şey cennet değil!” sözleriyle bu gerçeği ifade etmiştir. (Söylemez, 2019: 36-42) Yaşanan sürecin zorluğuna ve hâlihazırda var olan bazı problemlere rağmen, çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesi içerisinde Türk cumhuriyetlerinin çok fazla yol kat ettiğini de belirtmek gerekir. Bu süreçte Türk devletlerinin hem kendi siyasî ve ekonomik gelişimleri hem de Türkiye ile olan ilişkileri açısından pek çok olumlu gelişme olmuştur. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda yaşanan değişim ve dönüşümler, bu alanların uzmanları tarafından araştırılmayı beklemektedir. Türkolog ve edebiyat bilimcilere düşen ise, çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesini dil, kültür ve edebiyat bağlamında incelemek ve bilimsel sonuçlar ortaya koymaktır.
Bir milletin bağımsız bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi için millî hafızasını koruması çok önemlidir. Millî hafızanın korunabilmesi için de milleti oluşturan unsurları bilmek ve bu unsurlara bağlı olarak ortak bir geçmiş bilinci oluşturmak gerekir. Milliyet ve milliyetçilik üzerine çalışan teorsiyenlerden Anthony D. Smith, milletin tanımını yaparken belirli bir toprak parçasının yurt olarak benimsenmesinden ve ortak tarih ve anlatıların var olması gerekliliğinden söz eder. (Smith, 2017: 27-28) Bir halkın, tarih boyunca belirli toprakları kendisiyle özdeşleştirmesi, mekânsal hafızanın teşekkülünü sağlar. Kültürel hafızayı oluşturan ise ortak tarih ve anlatılardır. Sözlü kültürle nesilden nesile aktarılan halk anlatıları kadar, bu anlatıların millî ruhundan ilhamını alarak geleneği modern çağın koşullarına göre yeniden üreten çağdaş anlatılar da önemlidir. Bu tarz anlatıları üretebilmek için, kendi tarihini ve kültürünü iyi bilen, bunları çağdaş edebiyatın biçim ve içerik özellikleriyle, anlatım teknikleriyle sentezleyebilen yazarlara ihtiyaç vardır. Millî-kültürel hafızanın estetik bir düzlemde okuyucuya sunulabilmesi, bu donanıma sahip yazarların mevcut birikimlerini sanatçı ruhlarıyla birleştirmelerine bağlıdır. Fakat bu yönde eserlerin yazılması kadar, bu eserlerin araştırmacılar tarafından incelenmesi, edebiyat tarihçiliği ve edebiyat eleştirisi bağlamında entelektüel bir birikim oluşturulabilmesi de önemlidir. “Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları” sahsında çalışan araştırmacıların, bağımsızlık dönemine, özellikle de bağımsızlık temasına vurgu yapan eserlere yönelmesi ve bu metinleri bilimsel açıdan ele alması, hedeflenen entelektüel birikimin teşekkülüne büyük katkı sağlayacaktır.
Bağımsızlık dönemini araştıran bilim insanlarının, edebiyatın tarih ve sosyolojiyle olan ilişkisini göz ardı etmemeleri gerekmektedir. Yeni Eleştiri ve Yapısalcılık gibi ekoller, edebî metinleri merkeze almayı savunmakta ve bu metinleri değerlendirirken tarihi, edebiyat tarihini, toplumu ve yazarın biyografisini bir kenara bırakmaktadırlar. Oysa Türk cumhuriyetlerinde son iki asırdır yaşanan siyasî ve sosyal gelişmeler, metinleri daha geniş bir bakış açısıyla okumayı gerektirmektedir. Bu süreçte üretilen eserlerin yazarları, yaşanan gelişmelere kayıtsız kalamamakta, toplumsal süreçleri edebiyata yansıtarak estetize etmeye çalışmaktadır. Sovyet döneminde uygulanan baskı ve sansürler, Ekim Devrimi ve “kazanımları” dışındaki toplumsal süreçleri tam manasıyla ifade etmeye imkân vermemiş olsa da, bağımsızlık dönemi ile yeni bir süreç başlamıştır. Bu süreci doğru değerlendirme görevi de araştırmacılara düşmektedir.
Kaynakça
Adıgüzel, Sedat (2006). Azerbaycan Edebiyatında 1960 Nesri (Hikâye ve Roman). Erzurum: Fenomen Yayıncılık.
Akpınar, Yavuz (1994). Azerî Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Anderson, Benedict (2015). Hayali Cemaatler –Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. İstanbul: Metis Yayıncılık.
Özkırımlı, Umut (1999). Milliyetçilik Kuramları –Eleştirel Bir Bakış-. İstanbul: Sarmal Yayınevi.
Şadıhanov, Emil (2006). “Sovyetler Birliği’nin Dağılma Sürecinde Etkili Olan Bölge Sorunları ve Milliyetçilik Hareketleri”. Sosyoloji Konferansları. 33, s.1-22.
Smith, Anthony D. (2017). Millî Kimlik. İstanbul: İletişim Yayınları.
Söylemez, Orhan (2019). “Cengiz Aytmatov: Gelen Şey Cennet Değil!”. YÖK Yüksek Öğretim Dergisi. Ankara: S. 11. s. 36-42.
Süleymanlı, Ebulfez (2006). Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Tagızade, Leyla (2006). “Sosyalist Realizm: Kökeni, Oluşum Süreci ve Kavramı” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi. C. 3. S. 4. s. 7-24.
BÖLÜM II
AZERBAYCAN CUMHURİYETİ
BAĞIMSIZLIĞIN ŞEREFLİ YOLU VE BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ AZERBAYCAN EDEBİYATI
İsa HABİBBEYLİ[4 - Prof. Dr. (Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi birinci Başkan Yardımcısı) Aktaran: Mehdi Genceli (Dr. Öğretim Üyesi. Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü)]
Azerbaycan ve Bağımsızlık Yolunda Şerefli Bir Tarih
Azerbaycan’ın bağımsızlık tarihi, çok şerefli bir tarihtir. Bu süreç, devletimizin bağımsızlığının yaklaşık 30 yıllık geçmişini oluşturur. Halkımızın, toplumumuzun bir bağımsızlık hikâyesi olduğu gibi, özgür biilmin, sanatın ve edebiyatın da kendine özgü bir gelişme yolu vardır. Bu tarih şerefli, göğüs kabartan ve büyük başarılarla dolu olduğu kadar zor ve sorumluluk yüklü yollardan geçilerek oluşturulan bir süreçtir. Azerbaycan halkı, bir zamanlar bünyesinde olduğu Sovyet yönetiminin bağımlılığından kurtularak, üç renkli bayrağını Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın binasında en yükseklerde dalgalandırmış, dünya çapındaki organizasyonlara liderlik etme yetkisine ulaşmıştır. Halkımız, sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimin yüksek temposuyla, bir zamanlar dünya çapında az bilinen bir toplumken, dünyanın her yerinde kabul gören, örnek gösterilen bir millete dönüşmüştür. Sovyetlerin dağılmasından sonra Karabağ savaşına dâhil edilen, topraklarının beşte biri işgal edilen, bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve Haziran 1993’te büyük devlet adamı, Ulu Önder Haydar Aliyev’in kurtarıcılık misyonu ile ulusal kurtuluşu sağlayan millî devletimiz ve halkımız, bugün dünyada petrol ve maddî zenginlikler ile beraber, zengin geçmişi, tarihî ve kültürel gelenekleri, millî-manevî özellikleri, modern yaşam tarzı ve çok kültürlü değerleri ile tanınmakta ve gerçek bir örnek teşkil etmektedir.
Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Millî İlimler Akademisinin 70. yıl töreninde bu hususu bilim adamlarımızın dikkatine sunmuştur:
Sosyal Bilimler hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Bu alan daima desteklenmektedir. Son yıllarda Azerbaycan’da yapılan farklı organizasyonlarda – Bakü Humanitar Forumu, Kültürlerarası Diyalog Forumu – artık Azerbaycan’ı dünyadaki çok kültürlülüğün merkezi olarak tanıtmıştır. Çok kültürlülük Azerbaycan’da devlet politikasıdır ve aynı zamanda, sosyal taleptir. Çünkü bu, bizim için sıradan bir yaşam tarzıdır. Halbuki, biz şimdi bazı ülkelerde farklı manzaralar görüyoruz. Hatta bazı siyasî liderler çok sakıncalı ifadeler kullanarak, çok kültürlülüğün iflas ettiğini, bunun geleceğinin olmadığını söylüyorlar. Bu hem yanlış, hem de tehlikeli bir düşüncedir. Çünkü çok kültürlülüğün alternatifi yoktur. Nedir alternatif – yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, ırkçılık. Maalesef, bütün bunları televizyonlarda her gün görüyoruz. Azerbaycan bu alanda da kendi modelini sergilemektedir. Bence, Azerbaycan bilim adamları bu konuda daha aktif olabilirler.[5 - “Azerbaycan” qəzeti, 11 noyabr, 2015-ci il.]
***
Edebiyat: Halkın Değerleri, Yaşam Tarzı, Mücadele ve Başarılarının Yansısı
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı, bağımsız bir devlet kuran ve bu gerçekleri bütün değerleriyle, yaşam tarzı, mücadele ve başarılarıyla yansıtan insanların edebiyatıdır. Bağımsızlık yılları edebiyatının oluşturulmasında bir takım sosyo-politik ve tarihsel-kültürel faktörlerin rolü vurgulanmalıdır. Bu açıdan öncelikle toplumsal-siyasî bağımsızlığın kazanılması ile edebiyatımızın Sovyet döneminden önce var olmuş Azerbaycan Halk Cumhuriyeti değerlerine dönüşü dikkat çekici olmuştur. Azerbaycan’ın üç renkli bayrağı, devlet adamı Haydar Aliyev tarafından önce 17 Kasım 1990’da Nahcıvan’da tanınmış, daha sonra 18 Ekim 1991’de Bakü’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının yeniden sağlanması üzerine “Bağımsızlık Bildirgesi” kabul edilerek ve ulusal devlet niteliklerine dönülerek ulusal edebiyatın ana ideolojik temeli ve yönü belirlenmiştir. Üç renkli bayrakta temsil edilen sembolik değerler şunlardır: Mavi renkte belirtilen Türklük, kırmızı renkte yer alan modernite ve yeşil renkle seciyyelenen İslâmî değerlerdir. Bu değerler yetmiş yıllık yasaktan sonra modern Azerbaycancılık ideolojisinin nitelikleri gibi yeniden vatandaşlık hakkı kazanmıştır. Bu, aynı zamanda edebiyatın yeni fikir ufuklarının merkezine dikkatleri çekmiştir. Haziran 1993’te Azerbaycan’da devlet yönetimine geri dönmesiyle cumhuriyeti düştüğü zor ve karmaşık sosyo-politik krizden çıkaran ümummillî lider Haydar Aliyev Azerbaycancılığı bir devlet ideolojisi ilan etmiş, Azerbaycan Cumhuriyeti değerlerinin kapsamlı bir şekilde geliştirilmesini ve modern gereksinimler seviyesine yükseltilmesini bir görev olarak belirlemiştir. Bilindiği gibi “Azerbaycan ve Azerbaycancılık kavramlarının çok eski bir tarihî olmasına rağmen, bu kavramlar yüzyıllar boyunca coğrafi olarak kullanılmış ve son yüzyıldan beri ulusal bir fikir olarak şekillendirilmiştir. Devlet politikasında Azerbaycancılığın ulusal bir ideolojiye dönüşmesi ve bağımsız devlet yapısı ile koordinasyonu, ulusal liderimiz Haydar Aliyev’in Azerbaycan devletinin ve halkının önünde bulunan en büyük tarihî hizmetlerindendir.”[6 - İ. Həbibbəyli. Heydər Əliyevin dövlətçilik təlimi və müasir dövr. Naxçivan, “Əcəmi”, 2013, s. 24.]
Bağımsızlık edebiyatının oluşmasında Türkçülüğün ve Azerbaycancılığın rolü yadsınamaz. Bu fikirleri somutlaştıran, geniş kitlelere ulaştıran realizm ve romantizm edebiyatının, Celil Memmedkuluzâde, Ali bey Hüseynzâde, Ahmed bey Ağaoğlu, Mirze Alekber Sabir, Hüseyn Cavid, Mehemmed Hâdi, Mehemmed Emin Resulzâde, Neriman Nerimanov, Üzeyir Hacıbeyov, Abdurrahim bey Hakverdiyev, Ahmed Cavad, Cafer Cabbarlı, Samet Vurğun, Mikayıl Müşfik, Mirze İbrahimov, Mir Celal, Süleyman Rahimov, Süleyman Rüstem, Bahtiyar Vahabzâdə, Halil Rza, Memmed Araz, Sabir Rüstemhanlı ve onlarca diğer ediplerimizin, şairlerimizin ve yazarlarımızın bağımsızlık savaşında ulusal bağımsızlığa değerli hizmetleri ve katkıları olmuştur. İstiklal fikirleri ve özgürlük arzularının edebiyatta yankı bulmasında Cumhuriyet dönemi değerleri ile birlikte, ondan önceki “Molla Nasreddin”cilik ve “Füyuzat”çılık hareketinin de, sonraki Sovyet dönemindeki vatansever terbiyenin ve millî-manevî varlığın korunması uğrunda çalışmaların da önemli rolü vardır. Özellikle edebî-sosyal düşünceyi yaygınlaştıran “Molla Nasreddin” hareketi, Azerbaycan felsefesi ve realist edebiyat ideolojisinin desteğini daha da güçlendirmiş ve sürdürülebilir kalkınma umutlarını belirlemiştir.
Edebiyatın gelişmesi için, aynı zamanda bağımsızlığın da nitelikleri olan ifade özgürlüğü ve yaratıcılık özgürlüğü önemli birer şarttır. Yine de, edebiyat sadece yeni çağın gelişini yansıtmakla kalmamış aynı zamanda bağımsızlığın da kazanılmasına aktif olarak katılmıştır. Tüm Sovyet dönemi boyunca edebiyatta bağımsızlık düşüncelerinin yetişmesi ve şekillenmesi birkaç şekilde kendini göstermiştir:
1. Ana dilinin ve millî bilincin korunması ve geliştirilmesi;
2. Ulusal-tarihsel belleğin onarımı;
3. Azerbaycan idealinin, ulusal vatanseverlik ruhunun yaşatılması;
4. Azerbaycan insanının karakterinin edebî yansıması;
5. Nihayet, doğrudan millî bir fikir yoluyla kurtuluş çağrısının edebî ifadesi.
Azerbaycan Yazarlarının X. Kongresi’nde Ulu Önder Haydar Aliyev, edebiyatımızın özgürlük misyonuna övgüde bulunarak şöyle demiştir:
… Biliyorsunuz, bizim edebiyatımızın halkımıza yaptığı en büyük hizmet şudur ki, şairlerimiz, yazarlarımız kendi eserleri ile Azerbaycan’da, halkımızda, milletimizde daima millî duyguları uyandırmaya çalışmışlardır. Ulusal özgüven, ulusal uyanış, canlanma süreci, her şeyden önce edebiyattan geçer. Bazı eserler var ki, onlar açıkça halkımıza ulusal canlanma, uyanış hissiyatlarını iletmişler: Bahtiyar Vahabzade’nin, Halil Rza’nın ve başkalarının eserleri. Ama diğer eserler ise dolaylı olarak, ayrı ayrı fikirlerle milletimizde vatanı sevmek, vatana sadık olmak, Azerbaycan’ı sevmek, Azerbaycanlı olmak hissiyatlarını yaratmışlardır…[7 - Azərbaycan Respublikasının Prezidenti Heydər Əliyevin Azərbaycan yazıçılarının X qurultayında nitqi. Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75. Bakı, 2009, s. 107.]
Aynı zamanda, dil faktörüne özel önem veren Haydar Aliyev şunları belirtir:
Bugün bağımsız bir devlet olarak kendimizle gurur duyuyoruz ve çok güzel bir Azerbaycan dilimiz var. Azerbaycan dilinin oluşmasında, gelişmesinde, bugünkü seviyeye ulaşmasında yazarlarımızın, şairlerimizin, edebiyat bilimcilerin, dilbilimci akademisyenlerin büyük hizmeti var.[8 - Azərbaycan Respublikasının Prezidenti Heydər Əliyevin Azərbaycan yazıçılarının X qurultayında nitqi. Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75. Bakı, 2009, s. 108.]
Azerbaycan edebiyatının, önde gelen devlet adamı Haydar Aliyev tarafından özel olarak vurgulanan bu âli misyonu, kendini Sovyet hâkimiyetinin son yıllarında daha da parlak bir şekilde göstermiştir. Toplumda çelişkilerin artması, resmi sosyalizm uydurmaları ile gerçek hayat ilişkilerinin ters düşmesi, sosyal adaletsizlik, sosyal ahlâkın bozulması, insan maneviyatına aykırı olan bir ortamın sağlanması Mirze İbrahimov, Mir Celal, İlyas Efendiyev, İsmail Şıxlı, İsa Hüseynov, Anar, Elçin, Yusuf Semedoğlu, Hüseyin İbrahimov, Sabir Ahmedov, İsi Melikzade, Mevlid Süleymanlı, Akil Abbas, Afaq Mesud ve başka yazarların nesir eserlerinde ve piyeslerinde sert şekilde eleştirilmiş, keskin yazar itirazı ile karşılanmıştır. 1980’lerin bednâm “yeniden yapılandırma” ve “açıklık” politikası bu çirkinliği ortaya koymuş ve Sovyet toplumunun geleceğinin olmadığı, ulusal gerçeğin arka planında daha belirgin olduğu anlaşılmıştır.
Sovyet gerçeklerine karşı şiir, açık şekilde itiraza kalkışmıştır. Büyük söz ustaları Resul Rıza’nın, Bahtiyar Vahabzade’nin, Memmed Araz’ın, Halil Rza’nın, Sabir Rüstemhanlı’nın her tür çifte standarta isyan eden vatandaşlık şiiri, halk şairleri Süleyman Rüstem’in, Kabil’in, Neriman Hasanzade’nin, Hüseyin Arif’in ve başka şairlerin vatanseverliği anlatan şiirleri ile tamamlanmış, artık yabancı olduğu apaçık görünen ortama karşı, millî-ahlâkî düşüncenin oluşturulmasında bu eserler önemli rol oynamıştır.
Edebiyatta “Azerbaycancılık” için mücadeleye daha Sovyet döneminde Azerbaycan’a liderlik etmiş Haydar Aliyev büyük önem vermiş ve buna uygun bir ortam yaratmıştır. Büyük lider daha sonra bu dönemi hatırlayarak şöyle demiştir:
Moskova’da bir gazeteci ile röportaj yaparken, Azerbaycan’ı yönettiğim zamandan bahsettik. Bana “Sizde, Azerbaycan’da o zaman muhalif var mıydı, yoksa yok muydu?” diye sordu. Yoktu demiştim. Dedi, neden? “Biz muhalif aramıyorduk” dedim. Doğal olarak, bakacak olsaydık, çok muhalif çıkarmak mümkündü. Mesela, eğer 60-70’li yıllarda Azerbaycan’da muhalifler aramaya kalksaydık pek çok kişi vardı. En büyük muhalif Bahtiyar Vahabzade idi. Hatta benim hatırımdadır, ben İstihbarat Bakanlığı’nda çalıştığım zaman onun hapsedilmesi konusu kararlaştırılmıştı. Yahut, Halil Rza en büyük muhaliflerden biriydi. Çünkü onun eserleri, özellikle Bahtiyar Vahabzade’nin eserleri, gerçekleri söylüyordu. Fakat bu gerçek, o zamanlar Komünist ideolojiye aykırıydı ve bu yüzden onlar muhalif-diler. Bununla birlikte, Halil Rza’yı koruduk ve muhafaza ettik…[9 - Anar, Unudulmaz görüşlər, Bakı, “Təhsil”, 2011, s. 48-49.]
1995 yılında Ulu Önder Haydar Aliyev, Bağımsız Azerbaycan’ın ilk “İstiklâl” nişanı ile Bahtiyar Vahabzade, Memmed Araz ve Halil Rıza Ulutürk’ü taltif ederek, onları ulusal özgürlük mübarizleri gibi karakterize etmiştir. Bunların hiçbiri tesadüf değildir. Ulu Önder Haydar Aliyev şöyle demiştir:
Bildiğiniz gibi, bağımsız Azerbaycan’ın en yüksek nişanı “İstiklâl” nişanıdır. Şimdiye kadar bu nişanla hiçbir vatandaş, hiç kimse ödüllendirilmemiştir. Dün ise Bahtiyar Vahabzade, Memmed Araz ve Halil Rza’yı “İstiklal” nişanı ile ödüllendirmek için bir kararname sundum. Bu bir tesadüf ya da aniden ortaya çıkmış, benim tarafımdan aniden kabul edilen bir karar değil. Bu konuda ben çok düşünüyordum. O anlamda biz millî özgürlüğümüz için çalışmış, savaşmış, mücadele etmişiz. Ama bu mücadele hep açık gitmemiş, bazen gönüllerde, bazen o üstü kapalı yazılarda gitmiştir… [10 - Heydər Əliyevin Xalq şairi Məmməd Arazın yaradıcılıq gecəsindən sonra ziyalılarla görüşdə 16 aprel 1995-ci il tarixli çıxışından // Heydər Əliyev, Müstəqilliyimiz əbədidir. Üçüncü kitab. Bakı, Azərnəşr, 1997, s. 363.]
Böylece, bağımsızlık edebiyatının gelişmesinde yüzyılın başlarındaki millî fikir ve estetik değerleri ile birlikte, 1960-1980 yılları edebiyatının dolaylı rolü ve katkısının olduğunu görüyoruz. Bu zengin cephanelik sayesinde 1990’lı yılların tüm zorlu, karmaşık, sosyo-ekonomik durumuna rağmen edebiyatımız bağımsızlık fikrini ve değerlerini korudu, yükseltti ve onu ulusal bağımsızlık edebiyatı düzeyine getirdi.
***
Azerbaycan edebiyatının kendi şerefli görevini hayata geçirmesine rağmen, 1990’lı yılların başlarında ülkede cereyan eden olaylar, ekonomik sistemin çöküşü, Karabağ savaşının komplikasyonu, yurtlarından kovulan mülteciler ve göçmenler ordusunun karşı konulamayan akımı, sosyal-siyasî hayatta kaosun artması, ülkedeki edebî-kültürel süreçleri de kapsamıştır. Edebî hayatta belli bir durgunluk oluşmuş; edebî basın ve yayınlar maddî kaynak bulamadığından faaliyetini durdurmaya mecbur kalmıştır. Böylece, edebiyatın kendi misyonunu gerçekleştirme olanakları giderek daralmıştır. Ancak millî lider Haydar Aliyev’in halkın talebi ile 1993 yılında iktidara dönüşünden sonra, edebiyata devlet desteğinin gösterilmesi sayesinde edebî hayat normalleşmeye başlamıştır. Halk tarafından bağımsız Azerbaycan’ın baş mimarı olarak değerlendirilen Haydar Aliyev, tüm alanlara olduğu gibi edebiyatın mevcut zor durumuna da zamanında önem vermiştir. İleri görüşlü devlet adamı siyasî iktidara dönüşünden sonra ilk görüşmesini 21 Eylül 1993 tarihînde Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi’nde ülke aydınları ile gerçekleştirmiştir. Çok hassas bir dönemde yapılan bu tarihî görüşmede bilimin, edebiyatın, kültürün geliştirilmesi, gelecek talebi ile bağlı bir çok konulara açıklık getirilmiştir. Çünkü o yıllarda ülkemizin bağımsızlığı için yapılan mücadele dalgasında, Sovyet döneminde oluşturulan bilimsel kuruluşlara güvensizlik ifade edilmiş, yazarlar ve bilim adamları itibarsızlaştırılmış, hatta Bilimler Akademisi, Yazarlar Birliği’nin kapatılması hakkında beyanatlar seslendirilmiştir. Hassas bir tarihî noktada Cumhuriyet’e rehberlik eden seçkin devlet adamı Haydar Aliyev’in âlimler ve yazarlarla görüşmesi ve cesur açıklamaları, bilimin ve edebiyatın geliştirileceğine, Bilimler Akademisi ve müteşebbis birimlerin faaliyetlerini devam ettireceklerine dair büyük umut ve güven hisleri doğurmuştur. Haydar Aliyev, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ilgili olarak toplumda yaşanan kaostan yararlanıp kendilerini kahraman gibi göstermek isteyen yıkıcı ve inkârcı kuvvetlere kararlı bir şekilde şunları söylemiştir:
Son zamanlarda Neriman Nerimanov’dan başlayarak Azerbaycan’da tüm bürokratların düşman oldukları konusundaki düşüncelerle barışamayız. …Neriman Nerimanov kendi devrinin, yaşadığı muhite uygun yetişmiş mühim bir simasıdır, büyük siyaset adamıdır.. …Tarihimizde olan şahsiyetlerin tümü bizim için değerlidir. … Büyük bestecimiz Uzeyir Hacibeyov’u alalım. O, yüzyılın başlarında Azerbaycan’da klasik müziğin kurucusu, opera sanatının kurucusu, Musavat Partisi’nin üyesi ve Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Marşı’nın bestecisi olmuştur. … Şimdi Üzeyir Hacıbeyov’u ikiye mi bölmek gerekiyor? Onu, Musavat ve Sovyetler dönemindeki faaliyetlerine mi bölelim?.. Onu, 1938 yılında Moskova’da büyük gururla Stalin’le görüştüğü, Kalinin ona “Lenin nişanı” hediye ettiği için suçlamalı mıyız?.. Cafer Cabbarlı’yı alalım. Büyük yazarımız, büyük dramaturg, Azerbaycan kültürüne büyük katkıda bulunmuş bir kişidir.... Geçmişte yaşayıp üretmiş akademisyenlerimiz, yazarlarımız, şairlerimiz, bestecilerimiz büyük miras bırakmıştır. Bunları temel alarak bilimimizi, kültürümüzü geliştirmek şimdiki neslin borcudur. Malesef, bilimi tüketip, kültüre kayıtsız kalıyoruz… Tüketmek kolay, kurmak, yaratmak zor. … Tüketenler her zaman tarihten silinmiştir.[11 - Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın böyük borcu və amalı. (tərtib edəni və ön sözün müəllifi V.Quliyev), Bakı, “Ozan”, 1999, s. 186-191.]
Azerbaycan aydınları ile yapılan tarihî toplantı sırasında Haydar Aliyev’in toplumda Bilimler Akademisi’ne beslenen yıkıcı görüşlere karşı belirttiği keskin itiraz, geniş anlamda Azerbaycan yaratıcı aydınlarının “denizde kasırganın yıktığı, dalgaların kıyıya attığı gemiye” benzettiği ülkedeki karmaşık durumda, kasırganın dalgalarından ülkeyi kurtarmak misyonunun kesin ifadesi idi:
Bana gelen söylemlere göre, Bilimler Akademisi’ni, enstitüleri yok etmek istiyorlar ve bilime karşı kayıtsız bir tutumları var. Tüm bunlara bir son vereceğiz. Ne pahasına olursa olsun sona erdireceğiz. Ekonomi nasıl ne olursa olsun, bilim gelişmelidir. Bilimler Akademisi halkımızın tarihî bir başarısıdır. … Bilimler Akademisi’nin de, enstitülerinin de çalışacağından emin olabilirsiniz ve bunun için uygun koşulları yaratacağız.[12 - Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın böyük borcu və amalı. (tertib edeni və ön sözün müəllifi V.Quliyev), Bakı, “Ozan”, 1999, s. 186-191.]
Gerçekten Bilimler Akademisi de, Yazarlar Birliği de zor şartlarda ileri görüşlü bir siyasetin sonucu olarak devletin desteği ile yaşatıldı, yoluna devam etti.
Sovyet döneminde klasiklerin yıldönümlerinin devlet düzeyinde kutlanmasına büyük önem veren Ulu Önder Haydar Aliyev sosyal-ekonomik zorluklara rağmen, Muhammed Fuzulî’nin 500. yıldönümünün kutlanmasına karar vermiştir. 1996 yılında büyük tören ile, uluslararası düzeyde kutlanan yıldönümü, millî edebiyatın büyük törenine dönüşmüştür.. Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi’nin 2015 yılında yapılan 70. yıldönümünde bu olgunluklar minnettarlıkla hatırlanılmıştır:
“Ulu önder Haydar Aliyev’in bağımsız Azerbaycan’a yönetimi, kendimize ve geleceğimize güven hissini geri getirerek, halkımızın tarihî hafızasında millî ideallere fedakârca hizmet örneği olarak kalacaktır. İki olguyu not etmek yeterlidir. Biz ekonomimizin en zor döneminde UNESCO çerçevesinde dahi Muhammed Fuzulî’nin 500. yıldönümünü ve muhteşem Azerbaycan destanı “Kitab-ı Dede Korkut” un 1300. yılını büyük bir tören ile kutladık. Tüm bunlar aslında Haydar Aliyev’in Azerbaycancılık mefkûresine hizmet ederek, halkımıza onun millî-manevî mirasının iade edilmesi yolunda çok önemli adımlar oldu”.[13 - AMEA-nın 70 illik yubiley materialları. “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.]
Türk dünyasının muhteşem bir abidesi olan “Kitab-ı Dede Korkut” destanlarının 1300. yıldönümünün Bakü’de, Drezden’de ve UNESCO’da kutlanması, 1997-2000 yılları arasında bu muhteşem anıt eserin isminin Azerbaycan ile anılmasına hizmet etmiştir. Yıldönümü günlerinde sırf Haydar Aliyev’in nüfuzu sayesinde “Kitab-ı Dede Korkut”un Drezdend’de bulunan elyazmasının faksimile nüshası Azerbaycan’a hediye edilmiştir.
Yirminci yüzyılın edebî eleştirmenlerinden Calil Mammadguluzade, Hüseyin Cavid, Samed Vurgun, Süleyman Rustam, Rasul Rza, İlyas Afandiyev ve başkaları gibi XX. asr edebiyatının önemli simalarının yıldönümlerinin törenlerle kutlanması, halkın ilgisini edebiyata geri döndürmede büyük rol oynamıştır.
Görkemli devlet adamı Haydar Aliyev’in klasiklerle beraber, dönemin yazarlarına ilgisi, Bahtiyar Vahabzade, Halil Rıza Ulutürk gibi canlı klasiklere hasta ziyaretlerinde bulunması, Mehmet Araz, Mirvarid Dilbazi, Anar, Elçin, Yusuf Səmədoğlu, Maksud İbrahimbeyov ve başka yazarları tebriki, doğum günlerine katılımı, halk yazarı fahri adı, “İstiklal” ve “Şöhret” ordenleri ile ödüllendirmesi de edebiyatın gelişmesine gösterilen hassasiyetin açıkça örneğidir. Millî liderin 1997 yılının Ekim ayında yapılan Azerbaycan Yazarlar Birliği X. Kurultayı’na bizzat katılımı, kurultaydan önce Cumhurbaşkanlığı konağında yazarların temsilcileri ile, ayrıca edebî gençlikle samimi görüşlerini paylaşması, edebî kamuoyunda son derece büyük ruh yüksekliğine neden olmuştur.
Sovyet döneminde Cumhuriyete başkanlık ettiği yıllarda yazarların tüm kongrelerinde yer almış millî lider, bağımsızlık aşamasında ilk defa yazarların âli tedbirine gelmekle, edebiyatın gelişmesine özel önem verdiğini vurgulamış, aynı zamanda, yazar ve şairlerin Azerbaycan Yazarlar Birliği etrafında toplanmasını desteklemiştir. Kongredeki konuşmasında Haydar Aliyev şöyle demiştir:
Yazarlar Kongresi’nin çalışmaya başlaması ve bu salona çok sayıda temsilcilerin toplanması, Azerbaycan edebiyatının sorunlarının, aynı zamanda, Cumhuriyetimizin hayatının bazı alanlarının müzakere edilmesi, toplumumuzun yaşamında önemli bir olaydır. Ben çok memnunum ve mutluyum ki, ilk kez Azerbaycan yazarlarının kongresinde 27 yıl önce konuşma yapmıştım, o kongrenin katılımcısı oldum ve ondan sonraki kongrelere de daima katıldım, yazarlarımızla, şairlerimizle, kültür adamları ile bir arada oldum, bugün de sizinle bir aradayım.[14 - Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75, Bakı, 2009, s. 100.]
Gerçekten de, kongreden sonra, Azerbaycanlı yazarların, Yazarlar Birliği çevresinde daha da yakınlaştıkları görülmüş ve edebî süreçte bir canlanma hissedilmiştir. Edebiyata devlet ilgisi geri getirilmiştir. Tüm zorluklara rağmen Yazarlar Birliği’nin faaliyetleri genişlemiş, edebî yayınları – “Edebiyat Gazetesi”, “Azerbaycan”, “Yıldız”, “Gobustan”, rusça “Literaturnıy Azerbaydjana” dergileri devlet desteği ile süreli olarak yayımlanmaya başlamıştır. Yaşlı ve genç yazarlara Cumhurbaşkanı bursu verilmiştir.
Büyük lider Haydar Aliyev’in kongrede derin ve kapsamlı konuşması, bağımsızlık edebiyatının yöneliminin ve ideoloji kavramının tanımlanmasının temeli olmuştur. Haydar Aliyev’in konuşmasında net bir şekilde görülmüştür ki, Sovyet zamanının tam aksine, bağımsızlık yıllarında devlet edebiyatın işine karışmayacak, yazarların hangi konularda, hangi yaratıcı yöntem ile yazması gerektiği konusunu onların özgür tercihlerine bırakacaktır. Fakat aynı zamanda, edebiyat, halkın ve toplumun karşılaştığı sorunları doğru bir şekilde tanımlamalıdır. Haydar Aliyev yazarları, şairleri, oyun yazarlarını eserlerinde bağımsız Azerbaycan’ın sorunlarına, özellikle Karabağ sorununun çözümü konularına özel önem vermeye çağırmıştır. Aslında, bu tezler, bağımsızlık edebiyatının temel yönünü göstererek, Azerbaycan ideolojisine öncelik vermiştir. Diğer yandan ise edebî-toplumsal ortamda demokrasi ve yaratıcılık serbestliği ilkelerinin rehber tutulması sayesinde, bağımsızlık mefkûresi kaynaklı edebiyatın formülünün ileri sürülmesine yönelik görevler gerçekleştirilmiştir. Gerçekten bütünüyle 1990’lar boyunca ve genellikle de bağımsızlık döneminde edebiyatın baş konusunu – Ulu Önderin ileri görüşlülükle tanımladığı gibi – Azerbaycancılık kaygıları ve Karabağ Savaşı konusu oluşturmuştur. Aynı zamanda, çağdaş dünya sorunlarının yansıması ve millî edebiyatın dünya edebî sürecine katılımı sayesinde edebiyatımızın sanatsal-estetik yönden zenginliği sağlanmıştır.
***
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı, ulusal edebiyatımızın gelişiminde önemli bir tarihî olay ve özel bir edebiyat aşamasıdır. Bilindiği üzere, bağımsız devletçilik fikirleri Azerbaycan edebiyatında yirminci yüzyılın başlarından itibaren oluşmağa başlamıştır. “Molla Nasreddin”ciler ve Cumhuriyetçi yazarlar Azerbaycan edebiyatında devlet bağımsızlığı fikirlerinin sağlam temellerini oluşturmuşlar. Büyük demokrat yazar Celil Memmedkuluzâde`nin 1917’de yazdığı “Cumhuriyet” makalesi, Azerbaycan’da bağımsız yasal devletin yaratılmasının tüzüğü olarak kabul edilebilir. Celil Memmedkuluzâde siyasi fırtınalar döneminin değişim sürecinde devlet bağımsızlığı için savaşırken demokratik bir toplum inşa etmeye odaklanmak için “Cumhuriyet meselesini” dikkat merkezine alarak yazıyordu: “Cumhuriyet, yani Latince “Respublika” öyle bir devlet yönetimine denir ki, orada memleketin yönetimi halkın sorumluluğu ve yetkisi altındadır… Ülke belirli yasalarla yönetilir. O yasaları yazan ve onaylayan milletin mebusları yani vekilleridir. Devlet başkanına “Prezident” (Cumhurbaşkanı) denir. Cumhurbaşkanı ya halkın kendisi ya da parlamento, yani milletvekilleri tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı, devleti yönetmek için kendisine yardımcı olacak bakanlar tayin eder.
Cumhuriyet Kurulunun seçilmesi için dört önemli koşul vardır. Bu koşullardan ilki geneldir, yani toplumda yaşayan tüm nüfusun seçimlere katılması gerekir. İkincisi, seçimin adil olmasıdır, yani oyların eşitliği… Üçüncü koşul, seçimlerin düpedüzgünlüğüdür… Cumhuriyet Kurulunun bir zîneti de vardır ki, o da tamamen özgürlüktür: itikat özgürlüğü, … toplanma özgürlüğü, birleşmek özgürlüğü, yayınlama, konuşma, siyasi partiler kurma özgürlüğü”.[15 - C.Məmmədquluzadə. Əsərləri. 4 cilddə, IV c. (tərtib edəni İ.Həbibbəyli) Bakı, Öndər, 2004, s.191-193.]
Azerbaycan halkının millî lideri Haydar Aliyev, 1994`de Celil Memmedkuluzâde`nin doğumunun 125. yıldönümü vesilesiyle sunduğu bildiride, “Cumhuriyet” makalesinin büyük öneminden bahsederek demiştir: “Onun (Celil Memmedkuluzâde`nin – İ.H.) yazılarında Cumhuriyet kavramı bugün bizim kuracağımız demokratik, yasal devlet ilkeleri ile bağdaşıyor. Ben onu (“Cumhuriyet” makalesini – İ.H.) okurken düşünüyorum ki, bunlar bugün mü yazılmış? Hayır, bunları Celil Memmedkuluzâde o zamanlar yazmıştır… Bunların hepsini biz yüksek değerlendiriyoruz. İşte, bu yüzden Celil Memmedkuluzâde daim bizimledir”.[16 - Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın yüksək borcu və amalı. – Bakı, Ozan, 1999, s.246.]
Celil Memmedkuluzâde`nin “Cumhuriyet” makalesi bağımsız, yasal-demokratik devletin anayasası adlandırılabilir.
Yirminci yüzyılın başlarında, büyük demokrat-yazar Celil Memmedkuluzâde`nin Azerbaycancılık ideolojisine ve bağımsızlık mücadelesine hasredilmiş eserleri ve Molla Nasreddin`cilik harekatı – Azerbaycancı millî-manevi birlik ve bağımsız devlet ideolojisini kendisinde birleştiren çağrıları yeni tarihsel koşullarda edebiyatı yeniden düşündürmeğe başlamıştır.
Kuşkusuz, Sovyet döneminde edebiyatta canlandırılan vatansever fikirlerin derin mahiyetindeki bağımsızlık düşüncesi de yaratıcı bir şekilde ele alınmıştır. Özellikle, yirminci yüzyılın yetmişli ve seksenli yıllarının başlarında, Azerbaycan’da devlet düzeyinde desteklenen ve başarıyla uygulanan millî fikirlerin Azerbaycan edebiyatı ve kamuoyundaki büyük yankıları ve halkı gelecekteki devlet bağımsızlığına hazırlamakta büyük önem taşıyan edebiyatın enerjisi modern edebî süreci yönetmek için daha da canlandırılmıştır.
Devlet bağımsızlığı arefesinde, özellikle Dağlık Karabağ sorununun ortaya çıktığı 1988-1990 yıllarında, Azerbaycan edebiyatının ülkenin toprak bütünlüğü ve halkın millî özgürlüğü uğrunda mücadelesi, bu ruhta yaratılan eserler çökmekte olan Sovyet imparatorluğuna ağır darbe vurmuş, devlet bağımsızlığının kaçınılmazlığını ortaya koymuştur.
Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin 18 Ekim 1991 tarihinde imzaladığı “Azerbaycan’ın Devlet Bağımsızlığı Hakkında” Anayasa Aktı – Bağımsızlık Bildirgesi, toplum hayatında ve edebiyatta tüm cephe boyu ulusal, özgür ve demokratik düşüncenin gelişmesine başladı. Bu, aynı zamanda ulusal-demokratik bir ideolojiye dayanan yeni bir edebiyatın ve kamuoyunun deklarasyonu demekti.
Edebiyatta bağımsız devletçilik arayışları yirminci yüzyılın seksenlerinden başlasa da, bu süreç 1991`de ülkede devlet bağımsızlığı resmen ilan olunduktan sonra daha da genişlemiştir. Doksanlarda, Azerbaycan edebiyatında bir yandan bağımsızlık teması devam etmiş ve geliştirilmiş, diğer yandan toplumdaki sosyal krizden doğan heyecan ve umutsuzluk literatüre yansımıştır. Bağımsızlık mücadelesinin mevcut gerçekleri ve devlet bağımsızlığının kazanılması Azerbaycan edebiyatına yeni konular getirmiştir. Azerbaycan edebiyatındaki geleneksel türlerin tonlaması değişmiş, millî ruh, vatandaşlık konumu, heyecan, çağırı, birlik, vatanseverlik duyguları kuvvetlenmiştir. Dağlık Karabaş, 20 Ocak, şehitlik ve millî istiklâl konusu Azerbaycan edebiyatının tarihî salnâmesine yeni motifler, farklı karakterler, etkili sayfalar ilave etmiştir. Bahtiyar Vahapzade`nin “Şehitler” poeması elegia değil, millî istiklâl marşının nidaları olarak seslenmiştir. Halil Rza Ulutürk’ün “Devam ediyor 37” şiirinde ulusal bağımsızlığına dayanan halkımızın hala ayakta olan Sovyet imparatorluğuna karşı cesaretli tutumu yansımıştır. Memmed Araz, Sabir Rüstemhanlı, Hidayet, Zelimhan Yakup, Gabil, Cabir Nevruz, Neriman Hasanzade, Huseyin Kurdoğlu, Balaş Azeroğlu, Söhrap Tahir, Rüstem Behrudi ve diğerlerinin şiirlerindeki imparatorluk mitini parçalayan düşünceler, cesaretli fikirler Azerbaycan edebiyatında bağımsız devletçilik ideolojisinin derinleşmesine ve güçlenmesine hizmet etmiştir. Halk şairi Memmed Araz`ın aşağıdaki şiiri, bu şiir örneklerinin anlamını ve hedeflerini tam olarak ifade eder:
Nə yatmısan, qoca vulkan, səninləyəm!
Ayağa dur, Azərbaycan, səninləyəm!
Səndən qeyri biz hamımız ölə billik…
Bu, Şəhriyar harayıdı,
Bu, Bəxtiyar harayıdı.
Hanı sənin tufan yıxan, gürşad boğan
Yurda oğul oğulların?!
Qara Çoban, Dəli Domrul oğulların!
Çək sinəmə, qayaları yamaq elə,
Bayrağını Xəzər boyda bayraq elə,
Enməzliyə qalxmış olan bayrağını!
Azərbaycan, Azərbaycan bayrağını!
Ayağa dur, Azərbaycan![17 - M.Araz. Seçilmiş əsərləri. 2 cilddə, II c. – Bakı, Lider nəşriyyat, 2004, s.132.]
Memmed Aslan`ın “Ağla, karanfil, ağla” şiiri 20 Ocak faciasının millî elegiası olarak yaranmıştır. Hidayet`in hazırlayıp yayınlattığı “Siyah Ocak” (“Qara Yanvar”), “Diderginler” kitablarında toplanmış eserler tamamen savaş ve göçgünlük konusunu anlatır.
Genel olarak, bağımsızlık literatürünü iki aşamaya ayırmak gerekir:
1) Sovyet edebî düşüncesinden bağımsızlık döneminde “geçiş edebiyatı” olarak nitelendirdiği 1990’lar;
2) XXI. yüzyıldan başlayarak bağımsızlık zemininde tam ifadesini bulan çağdaş dönem edebiyatı.
İşte Ulu Önder Haydar Aliyev’in devamlı dikkati ve çabaları sayesinde Azerbaycan edebiyatı da “geçiş dönemi”ni hızla geride bırakarak modern aşamaya girmiştir. Millî liderin iki yüzyılın kavşağında “üçüncü bin yılı karşılamak” hakkında “milenyum”u ve kültürle ilgili bir takım önemli belgeleri imzalaması, millî hayatta yeni mefkûrenin – kültür oluşturma döneminin – başladığını haber vermiştir. Mevcut koşullar altında Haydar Aliyev’in Azerbaycan toplumunun modernizasyonu, dünyaya entegrasyonu, ileri dünya standartlarının edinilmesi, iyi düşünülmüş edebî ve kültürel yapı programı ile ilgili görüş ve istekleri, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
***
Millî lider Haydar Aliyev’in edebiyata yönelik siyaseti, günümüzde Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından sürekli desteklenerek yaratıcılıkla geliştirilmektedir. Azerbaycan yazarlarının XI. (2004) ve XII (2014). kongrelerinin, Yazarlar Birliği ve “Edebiyat Gazetesi”nin 80., “Azerbaycan” dergisinin 90. yıldönümlerinin, Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Nizamî adına Edebiyat Enstitüsü 80. yaşının geniş çapta kutlanması, ülkede edebiyata verilen önemin gerçekliğine dair bariz birer göstergedir. Ediblere bağlanan Cumhurbaşkanı maaşı ve ödülleri, kalem ehlinin verimli yaratıcılığını olumlu etkilemiştir. Başkan serencâmı ile klasik mirasın 100 ciltlik büyük tirajla yayımlanması ve kütüphanelere dağıtımı, “Dünya edebiyatı kütüphanesi” serisinden 150 ciltlik dünya yazarlarının eserlerinin çevirisi ve basımı, modern okuyucular neslinin yetişmesinde esaslı rol oynamıştır. 16 Mayıs 2014 tarihli Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Bakanlar Kurulu yanında Çeviri Merkezi’nin oluşturulması, edebî eserlerin tercümesi, tanıtımı ve basılması işlerine büyük katkı sağlamıştır.
Halk yazarı Anar’ın “Unutulmaz Görüşler” kitabının Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından Haydar Aliyev ödülüne layık görülmesi (2011), Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Edebiyat Enstitüsünün hazırladığı “Haydar Aliyev ve Azerbaycan Edebiyatı” kitabının (2010), yazar-publisist Elmira Axundova’nın 6 ciltlik “Haydar Aliyev: Kimlik ve Zaman” adlı romanının (2014) ve halk şairi Fikret Koca’nın on ciltlik eserlerinin (2016) Edebiyat alanındaki Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet ödülünü alması, edebiyata devlet desteğinin somut tezahürleri olmuştur.
Devlet törenleriyle klasiklerin yıldönümlerinin kutlanması, kültürel mirasa saygının yadsınamaz bir ifadesidir. Ülke başkanının kararnameleri ile Samed Vurgun’un, Süleyman Rüstem’in, Mir Celal’in, Mehdi Hüseyin’in, Ebülhesen Elekberzade’nin, Mirze İbrahimov’un, Resul Rıza’nın, İlyas Efendiyev’in yüzüncü, Süleyman Rehimov’un, Mehmet Arif Dadaşzadə’nin, Memmed Emin Resulzade’nin, Ali Bey Hüseynzade’nin, Hemid Araslı ve Memmed Cefer Ceferov`un yıldönümlerinin çok sayıda törenle kutlanması, edebî mirasın tanıtımı açısından büyük önem arz etmektedir. 2008 yılının Kasım ayının onunda Paris’te, UNESCO’nun binasında görkemli edip, akademisyen, eğitimci Mir Celal Paşayev’in ve 2015 yılında halk yazarı İlyas Efendiyev’in yüzüncü yıllarına 2019`da büyük hümanist şair İmadeddin Nesimî`ye adanmış törenlerin organize edilmesi, Azerbaycan’ın kültür alanındaki zaferinin bir başka teyiti olmuştur.
Çağdaş Azerbaycan hem sosyal-siyasî istikrar açısından, hem ekonomik-demografik yönden, hem de kültürel-entelektüel yaşam kalitesi itibariyle çok değişmiş ve güzelleşmiş, barışçı ve yaratıcı insanların örnek ülkesine dönüşmüştür. Modern Azerbaycan’ı, yirmi yıl öncesindeki parçalanmak, dağılmak, iç savaşa sürüklenmek tehlikesi karşısında kalmış ülke ile karşılaştırmak zordur. Ülkemiz 25 yıl boyunca sadece gelişmiş ve tüm dünyanın dikkatini çekmiş, aynı zamanda en yüksek uluslararası organizasyonların, büyük ölçekli sosyal-ekonomik ve kültürel etkinliklerin devamlı olarak yapıldığı bir mekâna, gerçek bir kültür merkezine dönüşmüştür. Özgür, müreffeh bir hayatı ve toplumun gelişmesini bize anlatan bu başarılar, halkımızın ve entelektüel alanın edebiyatında ve sanatında yankı bulmaktadır.
Azerbaycan’da yaşam, modern dünyayla bütünleştiği için, edebiyatımız da dünyanın edebî sürecine dâhil olmuş ve onun ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Yazarların eserlerinin Rus, Türk, İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan, İspanyol, Japon ve diğer Avrupa ve dünya dillerine tercüme edilmesi ve yabancı ülkelerde yayımlanması, ülkemizi ve Azerbaycan edebiyatını dünyada tanıtmaktadır. Anar’ın eserlerinin dünya dillerinde yayımlanması, Elçin’in piyeslerinin Londra’da ve Amerika’da sahneye konulması, Vaqif Semedoğlu’nun şiir kitabının ABD’de İngilizce basılması, son yıllarda edebiyatımızın başarısına dair önemli haberlerdendir. Kemal Abdullah’ın dünyanın birçok dillerine çevrilmiş “Eksik El Yazması” romanının İtalyan dilinde neşrinden sonra ünlü yazar ve akademisyen Umberto Eco ile görüşmesi, kültürlerarası diyaloga önemli bir katkı olmuştur. Dünya çapındaki edebiyatçılardan Cengiz Aytmatov’un ve Oljas Süleymanov’un Azerbaycan’a seferleri, Oljas Süleymenov’a 2016 yılında Nizamî adına Edebiyat Enstitüsü fahri doktora adının verilmesi, büyük kültürel olaylar olduğu gibi, çağdaş edebiyatımızın ilişkilerini de göstermektedir.
Günümüzde modern Azerbaycan edebiyatı hızla gelişmekte ve dünyada gelişen olaylar karşısında kimliğini koruyabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, 2016 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından Çok-Kültürlülük Yılı’nın ilan edilmesi ve ülke çapındaki çok kültürlü değerlerimizin daha da geliştirilmesi, tesadüf olarak değerlendirilmemelidir. Çok kültürlü fikirler, Azerbaycan edebiyatında her zaman öncü çizgilerden biri olmuştur. Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi 70 yıllık jübilesinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, âlimlerin dikkatini bu noktaya çekerek şöyle demiştir:
Bence Azerbaycanlı bilim adamları bu konuda daha aktif olabilirler. Azerbaycan’da çok kültürlülüğün tarihi, gelenekleri, günümüze dair gerçekleri, bilimsel kanıtları ve devlet politikası temelinde, hem Azerbaycan, hem de yabancı dillerde daha büyük bilimsel çalışmalar yaratılabilir. Bu alandaki bilimsel araştırmanın da bizim için çok ilginç ve faydalı olacağını düşünüyorum.[18 - Azərbaycan Respublikasının Prezidenti İlham Əliyevin Milli Elmlər Akademiyasının 70 illik yubileyindəki nitqi. “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.]
“Azerbaycan Multikulturalizminin Kaynakları” serisinden 2016 yılında basılan ilk kitabın “Azerbaycan Multikulturalizminin Edebî-Bedii Kaynakları” olması bunun açık bir göstergesi olmuştur. Devlet Danışmanı ve aynı zamanda bir akademisyen olan Kamal Abdulla’nın kitabın “Önsöz”ünde yazdığı gibi: ““Aşktır mihrabı yüce göklerin” fikrini yaratıcılığının cevheri beyan eden Nizamî’den başlayarak, “Benim tanrım güzelliktir, sevgidir” itirafında bulunan Cavid’e kadar Azerbaycan edebiyatı muhabbet üstünde gelişmiştir. Bu edebiyat, ırk, renk, din ya da dilden bağımsız olarak tüm insanlığı, tüm sosyal ve politik dönemlerde sever. Aynı zamanda, bu edebiyatın sahibi olan Azerbaycan halkı, evrensel değerlerin hazinesine ahlakî, edebî ve sanatsal katkılarını cömertçe sağlamıştır.”
***
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı iki aşamada geliştiği için bu yazıda aşamalı araştırma ve tahlil esas alınmıştır. İlk aşamayı kapsayan 1990’lar, Sovyet yönetiminin son yıllarından bağımsızlığa kadar “geçiş işaretleri” ile karakterize edilmiştir. Bu dönemin edebiyatının başlıca konuları şunlardır:
1. 20 Ocak ve bağımsızlık konusu;
2. Karabağ savaşının konusu;
3. Sosyal kriz ve çöküş konusu;
4. Yenilikçi sanat.
Yeni tarihsel dönemin edebiyatının gelişimine çeşitli edebî nesiller katılmışlar. Edebî kariyerlerine ellili yıllarda başlayan Bahtiyar Vahabzade, İsmail Şıhlı, İsa Huseynov, Nebi Hazri, Gabil, Hüseyin İbrahimov, Neriman Hasanzade, Hüseyin Abbaszade, Zahid Halil ve diğerleri gibi kuşaklar arası yazarlar bağımsızlık döneminde edebî faaliyetlerini başarıyla devam ettirmişler. Azerbaycan “altmışıncılar”ı – Anar, Elçin, İsi Melikzade, Yusuf Samedoglu, Sabir Ahmedli, Fikret Goca, Musa Yakup, Ferman Kerimzade, Mevlid Süleymanlı, Mevsim Mevsimov edebiyatta önemli yer edinmişler. Onların yanısıra edebiyatta “yetmişinciler” – Sabir Rüstemhanlı, Şahmar Ekberzade, Hidayet, Zelimhan Yakup, Ramiz Ruşən, Hüseynbala Mirelemov, Cengiz Alioglu, Elmira Ahundova, Memmed İsmayıl, Nüsret Kesemenli, Natig Resulzade, Azer Abdulla, Vaqif Məmmədov, Elman Həbib, Xanəli Kərimli, Rafig Tağı ve diğerleri de Azerbaycan edebiyatının zor ve şerefli yolunu devam ettirerek, ilerletmişler.
Altmışıncılar`ın eserlerinde hayatı yansıtan gerçekçi yaklaşım cesareti, yetmişlerin və səksənlərin edebî neslinde, yüksek vatandaşlık ruhu öncü yön olmuştur. Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatında “Altmışıncılar” yaşlı edebî nesli, yetmişlerin orta kuşağının görevlerini yerine getirmişler. Bu dönemde, yaşlılar edebî kuşağı, yaşamda ve edebiyatta bilgelik ve yaratıcılıkta örnek fonksyonuna üstlenmişler.
Aynı zamanda, o dönemler yeni bir nesil olarak kabul edilen seksenlerin edebî nesli de, bağımsızlık dönemi edebiyatının oluşmasına katkıda bulunmuşlar. Ulusal özgürlük teması, bu kuşağın yetenekli temsilcilerinin çalışmalarında geniş bir yere sahiptir. İlgar Fehmi, Rüstem Behrudi, Reşad Mecid, Akil Abbas, Vakıf Bayatlı Oder, Ejder Ol, Hayreddin Goca, Asim Yadigar, İbrahim Yusufoğlu, Yunus Oğuz, Elhan Zal, Rafik Babayev, Geşem Necefzade və ve diğerleri ulusal bağımsızlık fikirlerini büyük bir yetenekle övmüşler. Rustem Behrudi`nin 1991`de yazdığı “Dar Ağacı” şiiri, sadece bu edebî kuşağın değil, bir bütün olarak bağımsızlık edebiyatının şiirsel bir yemini olarak ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü gibi, bağımsızlık mücadelesinin tanımı, ulusal bağımsızlığın değerleri, Azerbaycan’ın özgür idealinin ifadesi ve idealler için mücadele, 70 yıllık yasağın ardından yeni dönem edebiyatının köşe taşları olmuştur. 1980’lerin sonu ve 1990’lı yıllarda romantik yükselişle birlikte, ulusal özgürlük fikirleri ve arzularının doğrudan ifadesi olarak edebiyata giren bu konu 1990’ların trajik olayları ekseninde daha somut içerik ve gerçekçi noktalar arz etmiştir. Karabağ sorunu temelinde 1990 yılının 20 Ocak gecesi yaşananlar halkın haklı tepkisini çekmiş, edebiyatta 20 Ocak konusu ayrıca geniş yer bulmuştur.
“Kara Ocak” konusuna ayrıca dikkat çekilmiş, şair ve yazarların büyük bir acı ve tepki ile edebiyatın tüm türlerinde yarattığı sanatsal örnekler kronolojik bir sırayla, ayrıntılı olarak açıklama ve tahlile dâhil edilmiştir. Halil Rıza Ulutürk’ün “Benden Başlanır Vatan”, “Devam Ediyor 37”, “Lefortovo Günlüğü”, Bahtiyar Vahapzade’nin “Şehitler”, “Cumartesi Gecesine Götüren Yol”, “Umuda Heykel Koyun”, Mehmet Aras’ın “Dünya Düzelmiyor”, “Taş Çığlığı” , Sabir Rüstemxanlı’nın “Ömür Kitabı”, “Zaman Benden Geçiyor”, Cabir Nevruz’un “Kendini Koru, Halkım”, Nebi Hazri’nin “Salatın”, “Gam Defteri”, Kabil’in “Giden Yerim Olsaydı”, Neriman Hasanzade’nin “Tüm Milletlere”, Mehmet Aslan’ın “Ağla, Karanfil”, Nusret Kesemenli’nin “Hepsi Sevgiden”, Zelimhan Yakup’un “Kabul Olsun Ziyaretin”, Hüseyin Kürdoğlu’nun “Yaralı Toprağım, Yaralı Sevgim” şiir ve makaleler topluları, Sabir Ahmedli’nin “Kanlı Ocak Hikayeleri” ve “Kütle” romanı, Anar’ın “Şehitler Dağı”, Yaşar Karayev`in “Ruhlar Hafızada Yaşıyor – Şehitler”, Refik Semender’in “Şehitler “, Hidayet`in “Kara Ocak”, “Şahitler”, İsa İsmayılzade’nin “Kanlı Gecenin Vahimesi”, Mehmet Oruc’un “Eve Haber Et”, Tevfik Kahramanov’un “Celladımız Zalim İdi” publisistik/makale türündeki eserleri ve onlarca başka eser, bağımsızlık için mücadele eden, bağımsızlığın bekçiliğini yapan bir ulusun sanatsal imajını ortaya çıkarmıştır.
Şehit kanı ile yazılmış “20 Ocak’tan başlanan yol”, bağımsızlık dönemi edebiyatının alfabesini oluşturur. Şehitlik konusunu anlatan sanatsal örnekler Azerbaycan edebiyatında hiçbir zaman 1990’lı yıllardaki kadar olmamıştır. Bu konuda yazılan ve her birinin kendine özgü fikir-sanat özelliği ve önemi olan birçok sanat eserinin içerisinde Bahtiyar Vahabzade’nin “Şehitler” şiiri ve Mehmet Aslan’ın “Ağlama karanfil, ağlama” şiiri daha çok popülerlik kazanmıştır. Sabir Rustamhanlı’nın 1988-1989 yıllarında geniş bir tirajda yayımlanan “Ömür Kitabı”, bağımsızlık edebiyatının büyük bir eseri olarak ortaya çıkmıştır.
Fakat bağımsızlık bayrağını elde tutmak hiç de kolay olmamıştır. Ulu Önder Haydar Aliyev’in haklı olarak beyan ettiği gibi: “Bağımsızlığı koruyup-saklamak onu elde etmekten daha güçtür.” Aşağılık ermeni saldırganlarının uluslararası şer güçlerinin fetvası ile Azerbaycan’a karşı başlattığı işgal savaşı, öncelikle Azerbaycan’ın bağımsızlığına karşı yöneltilmiş bir saldırıdır. Çünkü savaşın ilk günlerinden itibaren Azerbaycan şairleri ve yazarları, topraklarını koruyan, savaşan, zorbalık ve işgalle barışmayan halkı ile bir arada olmuş, kalemi süngüye dönüştürebilmiş, savaş acılarını onlarla birlikte yaşamış ve paylaşabilmişlerdir. Karabağ Savaşı, edebiyatımızda özel bir “Karabağ konusu”nun oluşmasına neden olmuştur. Bu konuda yazılan eserlerden birkaç cilt “Karabağname”ler yaratmak mümkündür.
Azılı ermeni siyasetçilerinin 1980’lerin sonlarından, “Karabağ oyunu”nu ortaya attığı zamandan itibaren Azerbaycan edip ve şairlerinin – İsmail Şıhlı’nın, Bahtiyar Vahabzade’nin, Halil Rıza Ulutürk’ün, Mehmet Aras’ın, Ferman Kerim-zade’nin, Yaşar Karayev’in, Anar’ın, Elçin’in, Sabir Rüstemhanlı’nın, Hidayet’in, Kemal Abdullayev’in, Vilayet Guliyev’in, Akil Abbas’ın ve başkalarının – edebî-publisist yazılarında, şiir ve makalelerinde düşmanın niyeti ifşa edilmiş, keskin itiraz ve vatanseverlik duygusu ile karşılanmıştır. Savaşın ilk dönemlerinde Memmed Araz’ın, Bahtiyar Vahabzade’nin, Halil Rza Ulutürk’ün, Gabil’in, Nebi Hazri’nin, Mirvarid Dilbazi’nin, Sabir Rüstemhanlı’nın, Neriman Hasanzade’nin, Famil Mehdi’nin, Zelimhan Yakup’un, Tevfik Mahmud`un, Cabir Novruz’un, Hüseyin Kürdoğlu’nun ve onlarca diğer şairlerin çağrı ruhlu şiirleri düşmana nefret yağdırmış, mücadele azmini kuvvetlendirmiştir. Bunlar, Azerbaycan bağımsızlık edebiyatının ders niteliği taşıyan ilk eserleri olmuştur.
Anar, Elçin, Vidadi Babanlı, İsi Melikzade, Alibala Hacızade, Mevlid Süleymanlı, Ağarahim Rahimov, Elçin Hüseynbeyli, Mahire Abdulla, Eyvaz Zeynalov, Kamran Nazirli, Ali Samedli, Marziye Selahaddin, Şelale Hasanli, Nigâr, Râset, Miraslan Bekirli ve başka yazarların, hikâyelerinde savaşın doğurduğu ilk tepkileri, ağır manevi atmosferi, cephe gerçekliklerini, Ermeni milliyetçiliğinin iç yüzünü açıkça göstermiş olması, esirlik ve kaçkınlık manzaralarıyla birlikte Karabağ savaşının benzer yöndeki diğer gerçeklerini ortaya koymuş ve sanatsal biçimde yansıtmıştır.
Hocalı faciası Azerbaycan edebiyatında ayrı bir çizgi olarak yer almıştır. Nurəngiz Gün’ün, İsa İsmayılzade’nin, Sabir Rüstemxanlı’nın, Zelimhan Yakup’un, Yusuf Neğmekar`ın, Vakıf Bayatlı Oder’in, Gaçay Köçerli’nin ve onlarca diğer şairlerin şiirlerinde, nesir ve sahne eserlerinde Hocalı gerçekleri dünyaya beyan edilmiş, ermeni vahşeti ve kötü niyetli komşuların Azerbaycanlılara karşı yürüttüğü soykırım politikası işfa edilmiştir.
Yapılan ateşkes, savaşın bitmesi anlamına hâlâ gelmemektedir. Azerbaycan halkı Karabağ savaşındaki geçici yenilgisi ve Azerbaycan topraklarının işgali ile hiçbir zaman barışmamıştır. Bunu 2016 yılının Nisan savaşlarında Azerbaycan ordusunun muzaffer zaferi de kanıtlamıştır. Uluslararası âlemin barış çağrılarına saygı göstererek Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın verdiği hümanist karar ve sorunu kan dökmeden, annelerin göz yaşlarını akıtmadan, diplomatik görüşmeler yoluyla çözmek niyetleri hiç de mevcut ortamla barışmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Cumhurbaşkanımızın da beyan ettiği gibi, Azerbaycan ordusunun Nisan savaşlarındaki zaferi bir kez daha göstermiştir ki, Azerbaycan halkı topraklarını her an geri alma kapasitesindedir.
Bu gerçek aynı zamanda Azerbaycan edebiyatına da yansımıştır. Ateşkes döneminde Karabağ konusunda yazılan eserler azalmamış, aksine yazarlar konunun daha derinden anlaşılmasını sağlamıştır. Hikâyeler ve şiirlerin yanı sıra Karabağ konulu hikâyeler ve romanlar da yazılmaya başlamıştır. Anar, Elçin, Akil Abbas, Mevlid Süleymanlı, Sabir Ahmedli, Aliabbas, Hüseyinbala Miralamov, Azer Abdulla, Ağarehim Rahimov, Elçin Mehraliyev, Yunus Oğuz, Eyvaz Zeynalov, Elçin Huseynbeyli, Hanemir, Şerif Ağayar, Sefer Alışarlı, Azad Karadereli ve diğer yazarların roman ve hikâyeleri kapsamlı şekilde tarif edilmiş, hem Azerbaycan halkını bu belaya musallat edenler, hem de genel olarak tüm savaşlar lanetlenmiştir.
“Bağımsızlık Dönemi Azerbaycan Edebiyatı” adlı kitapta 1990’lar edebiyatına tamamen ayrı bir bölüm de ayrılmış, bu dönemin konuları, “geçiş” karakterli belirtileri, yenilikleri analiz edilerek yorumlanmış, edebî ortam ve süreç dikkatle izlenmiştir. Ayrıca bu edebiyatın seciyyesi ayrı edebî türler açısından gözden geçirilmiş ve değerlendirilmiştir. Bu aynı zamanda yeni dönemde edebî türlerin ve tarzların özelliklerine, sanatsal gerçekliğin takdim edilmesinin genel ve farklı özelliklerine dikkat edilmesini sağlayacaktır. Genel olarak 1990’larda hem şiir, hem nesir, hem de tiyatroda daha çok zamanın çelişkilerine, toplumsal ve sosyal hayattaki sıkıntılara, insanın acılarına dikkat çekilmiştir.
Bunun yanı sıra, nesirde tarihî konulara, baskı hakikatlerine ve genel olarak Sovyet döneminde yasaklanan tarihin “beyaz noktaları”na geniş yer verilmiştir. İsa Muğanna, İsmail Şıhlı, Anar, Elçin, Ferman Kerimzade, Azize Caferzade, Vidadi Babanlı, Kılman İlkin, Hüseyin Abbaszade, Manaf Süleymanov, Hüseyin İbrahimov, Nabi Hazri, Fikret Goca, Kumral Sadigzade, Aleviye Babayeva, Mustafa Çemenli, Memmed Oruç, Sadık Elcanlı, Davud Nesip, Cengiz Elekberzade, Menzer Niyarlı ve başka yazarların eserlerinde millî tarihin gerçekleri modern bakış açısıyla, bir aynadan yansıyan görüntü gibi açıkça tarif edilmiştir. Bu noktada, anı tarzının imkân verdiği olgu hakikatlerine özel önem verilmektedir. Tarihî konuda yazılmış edebî eserler Azerbaycan halkının bağımsızlık yolunun hiç de kolay ve rahat bir süreç olmadığını, büyük bir direnişle karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
1990’ların şiirleri toplumda daha fazla yozlaşma, ahlakî aşınma ve itiraz ruhunu ortaya çıkarmıştır. 1960-1980 arasındaki süreçte şiirin göze çarpan modernist yönü, bu dönemde gelişme için elverişli koşullar yaratmıştır. B.Vahabzade, M.Araz, Gabil, N.Hasanzade, S.Rustamhanli, Hidayet, V.Behmenli, V.Mammadov vb. şairlerin sosyal-manevî çatışmaları sanatsal süzgeçten geçirerek ortaya koyan şiirleri ile birlikte Vakıf Samedoğlu’nun, Ramiz Ruşen`in, Vakıf Bayatlı Oder’in, Adil Mirseyid’in, Rüstem Behrudi’nin, Reşad Mecid`in, Salam Sarvan’ın modern tarzı ve felsefî içerik ile öne çıkan şiiri de “geçiş dönemi”nin dağınık olan tutumlarını hissetmeye, değerlendirmeye” imkân vermektedir.
Başka bir yön de gençlerin şiirsel etkinliğinde ortaya çıkan öncü şiir eğilimleridir ki, bu da literatürde kendisini çeşitli edebî grup ve akımlar şeklinde (“Baca”, “Beyaz yol”, “2+”, “Deniz”, “Vanguard”, “Ego” vs.) gösterir. Kitapta bağımsızlık şiirinin bileşik yolunu yansıtacak şiirsel manzaraya çeşitli açılardan ışık tutan birkaç deneme verilmiştir. Ayrıca “Güney Konusu” ulusal şiiri düşündüren kalıcı sorunlardan biri olarak ele alınmış, aslen Güneyden olan şairlerin, – Balaş Azeroğlu’nun, Ali Tude’nin, Höküme Bülluri ve Söhrab Tahir’in – eserlerinin örneğinde bu mesele açıklanmaya çalışılmıştır.
1990’ların draması yeni döneme özgü yeni tiyatro estetiği arayışları ile karakterize olmuştur. Azerbaycan sahnesinde, İlyas Efendiyev, Bahtiyar Vahabzade ve Nariman Hasanzade’nin eserleriyle birlikte, geleneksel, ulusal-tarihsel ve sosyo-ahlakî sorunlar ele alınırken, Elçin’in absürt oyunları, Vakıf Samedoğlu, Kemal Abdulla, Sabir Emirli, Firuz Mustafa ve diğerlerinin yenilikçi karakteri ile farklı bir drama anlayışı yer almıştır.
Genel olarak, “geçiş dönemi”nin edebiyatı, bağımsızlık yıllarının getirdiği yeni estetik eğilimlerin polemikleri ve diyaloğu üzerinde devam etmiştir. Bu aşama uzun sürmemiş, fakat bağımsızlık edebiyatının oluşumunda önemli rol oynamıştır. Bu süreç kitapta geniş ve kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır .
***
21. yüzyıldan itibaren Azerbaycan’ın edebiyatı, tam bağımsızlık koşullarının yarattığı raylar üzerinde giderek gelişmiş ve bağımsız bir ülkenin bağımsız edebiyatı olarak ideolojik ve sanatsal özellikleriyle kendini kanıtlamıştır. Fikrî esası Azerbaycan ve çok kültürlülük değerlerine dayalı, sanatsal niteliklerini klasik Azerbaycan ve modern dünya edebiyatı temelinde sentezleyen bu edebiyat, her şeyden önce çağdaş Azerbaycan’ın imajını oluşturabilmiş, dünyaya tanıtmıştır. Üstelik, şu anda modern dünya edebî sürecinin bağlamında gelişen Azerbaycan edebiyatı millî-manevî değerlere ağırlık vermekle beraber, uluslararası ölçekte yaşanan gelişmelere entegre olarak dünya edebiyatının bir parçası hâline gelmiştir.
Bağımsızlık döneminin yarattığı bu edebiyat, kitabın “Azerbaycan Edebiyatı Çağdaş Aşamada” olarak isimlendirilen ikinci bölümünde kapsamlı, ayrıntılı, hem sanatsal yön ve akımlar üzere, hem de ayrı-ayrı tarzlar manzarası ve başarıları esas alınarak yorumlanmış ve incelenmiştir.
Büyük devlet adamı Haydar Aliyev Azerbaycan Yazarlarının X. Kurultayı’n-da şöyle demiştir:
Biliyorsunuz, bugün genellikle bağımsızlıktan söz ederken, edebiyatımızın, halkımız için ne kadar zengin bir servet olduğunu belirtmek gerekir. Bizim edebiyatımız, kültürümüz, halkımızın millî servetidir ve entelektüel mülkiyetidir.[19 - Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi – 75, Bakı, 2009, s. 101.]
Yeni yüzyılda da bu entelektüel zenginliği öncelikle halkımızın XX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan büyük simaları olan Bahtiyar Vahabzade, Memmed Araz, İsa Muğanna, İsmayıl Şıhlı, Anar, Elçin, Neriman Hasanzade, Fikret Goca, Vakıf Samedoğlu, Sabir Rüstemhanlı, Zelimhan Yakup, Kemal Abdulla ve başkaları tanıtmışlardır. Azerbaycan edebiyatı kendi gelişiminde dünya edebiyatının sanatsal Arsenal’ına giren modern ve postmodern tecrübeden yaratıcı şekilde başarıyla yararlanmış, tüm edebî türler ve tarzlar – şiir, düz yazı, drama, roman, anlatı ve hikâye örnekleri ortaya koymuştur.
“Geçiş dönemi”nde tarz ilişkileri açısından gözlenen belirli tek tiplik ve atalet mekanizması bağımsızlık eğilimlerinin gelişmesi ile ortadan kalkmış, Çağdaş Azerbaycan edebiyatında hemen hemen tüm edebî türlerde tarz hafızasının uyanması olgusu kaydedilmiştir. Bu durum, kendisini özellikle nesirde daha fazla göstermiştir. Türler arasında böyle bir karşılaştırma yapmak mümkündür. XXI. yüzyılın başlangıcında edebî süreçte roman tarzının pozisyonu zayıf görünüyor ve bu edebî tür, yaşlı yazarların yazdığı az sayıda romanlarla temsil olunuyordu. 2010’dan beri edebiyat eleştirisi, Azerbaycan edebiyatında yeni bir patlama olarak dile getirilmiş ve bu durum edebiyatçı gençlik de dâhil olmak üzere tüm yazarların yaratıcılığında da gözlenmiştir.
Belirtilen kitabın ayrı bir bölümünde, Çağdaş Azerbaycan romanlarının eleştirisine geniş yer verilmiş, nesirde roman tarzının “savaş romanları”, “gerçekçi-psikolojik roman”, “geleneksel-mecaz roman”, “modernist-varoluşçu roman”, “tarihî roman”, “sanat-belgesel roman”, “postmodern roman” gibi tarzları tasnif edilmiş, çok sayıda örnekleri analiz edilmiş ve özetlemeler yapılmıştır. Aynı zamanda, edebî gençliğin “roman arayışları” da ayrıca gözden geçirilerek bilimsel açıdan değerlendirilmiştir.
Çağdaş Azerbaycan edebiyatında anlatı ve hikâye tarzları da geliştirilmektedir. Bu tarzların başlıca özelliği millî hayatın manzara ve konularını yaygın olarak edebiyata yansıtmak ve bunu çağdaş insanî değerler açısından yorumlamaktır.
Bağımsızlık dönemi nesrinden bahsederken önemli bir eğilim de burada belirtilmelidir. Günümüzde türler arasında sınırların hareketli/geçişken olduğu görülmektedir. Yeni tarihsel aşamada aynı eserin çeşitli türlere ait kabul edilmesi, yahut farklı türlerin sentezi olan anlatıların görülmesi doğal sayılır. Zaman ve edebiyat, nesir türleri arasındaki sınırın en aza indirilmesi sürecini ortaya çıkarmıştır. Yazarlar, yazdıkları türden bağımsız olarak, toplumun ve insanın derin katmanlarına daha fazla dikkat etmişler ve sosyal ve ahlakî problemlere daha geniş bir şekilde bakmışlardır. Bu açıdan, Anar’ın “Nazar Boncuğu” eserinin hem anlatı, hem roman türünde incelenmesi veya Elçin`in “Karabağ Şikestesi” hikâyesinin anlatı olarak da adlandırılması, roman-monolog, roman-deneme, anı-roman vb. olguların özelliği sayılmalıdır.
Bağımsızlık dönemi şiirinin çeşitliliği yeni yüzyılda daha da artmış ve Azerbaycan’ın şiiri dünya edebiyatının estetik-felsefî eğilimlerine dönüşmeye başlamıştır. Ayrıca, Çağdaş Azerbaycan şiirinin çok sesliliği ve çok üslublu olması, bin yıllık millî şiir cephesinin yeni ortaya çıkan en çağdaş şiir birikimleri ile karşılaşmasından doğmuştur. Modern şiirde savaş, doğa, sevgi gibi geleneksel motifleri ile birlikte postmodernizm tonları, yozlaşmış ovqat, yapıcı şiir, oyun estetiği, yapıbozumcu şiir vs. gibi tezahürler de kaydedilmiştir. Bugün, ülkemizde şairin edebî kişiliğinin özgürce yansıtma fırsatına sahip olması, Azerbaycan şiirinin zenginliğini sağlamaktadır. Bu durum, bağımsızlığın tümüyle Azerbaycan edebiyatına, özellikle de şiire getirdiği en önemli özelliklerden birisidir.
Edebiyatımızın modern aşaması, drama ve tiyatroda başarılı arayışları ile karakteristiktir. Azerbaycan dramalarının bağımsızlık döneminde gelişmesi, klasik drama ve modern tiyatro estetiğinin birliğini şart kılmıştır. Son yıllarda millî dramanın başarıları Elçin’in, Kemal Abdullah’ın, Ali Emirli’nin, Firuz Mustafa’nın, Afak Mesud’un, Hamit Arzulu’nun farklı drama yaratıcılığı ile temsil edilmiştir.
Azerbaycan`da Yeni Edebî Akımlar
Eski Sovyet edebiyatı, sosyalist realizmin yaratıcılık yöntemi esas alınarak oluşturulmuştur. Mevcut ideoloji, Sovyet edebiyatını tek yaratıcılık yöntemine dayanan bir edebiyat gibi görmek istediğinden, bu yöntemin biraz kenarında oluşan bir edebiyatın hangi “izm”e ait olması gerektiği meselesinden uzun zaman söz etmek mümkün olmamıştır. Sadece XX. yüzyılın altmışlı yıllarında Sovyetler Birliği çapında düzenlenen realizm toplantıları “tek yaratıcılık yöntemi” kavramını kırmış, mevcut edebiyatta diğer “izm”lerin de var olduğuna dair düşünceler belirmeye başlamıştır. Bu dönemde XX. yüzyılın başlarında eğitimci realizmin varlığı kabul edilmiş ve bu edebiyatın tanınmış kurucularının isimleri ve idealleri dikkate alınmıştır. Ayrıca, bazı Sovyet edebiyatçıları itiraf etmelidir ki, artık sosyalist realizminin bir parçası olarak kabul edilen devrimci romantizmin kendisi, bağımsız sosyalist romantizmin yaratıcılık akımına dönüşmüştür. Böylece, bağımsızlık dönemi edebiyatı arifesinde artık “tek yaratıcı yöntemi” ilkelerinden çok yöntemli, hatta çeşidli edebî akımları olan bir edebiyattan söz edilmeye başlanmıştır.
Devlet bağımsızlığının 30 yılı boyunca Azerbaycan`da çeşitli edebî bakış açıları ve farklı üslupları içeren çok yöntemli edebiyat oluşmuştur. İlk aşamada önce edebî topluluklar ortaya çıkmış ve edebiyatın her hangi bir yeni yönde gelişimine ilgileri olduğunu beyan etmişler.
Birçok durumda, bu edebî topluluklar arasındaki yaratıcı tartışmalar, hatta bazılarının Azerbaycan Yazarlar Birliği ile haksız yüzleşmesi sonuçta edebiyattaki fikir ayrılıkları, demokratik atmosfer, yöntem ve tarzların mücadelesine meydan açmıştır:
Geçen yüzyılın deneyimi de bir hedefi doğrular: Topluluklar, dernekler, birlikler, manifestolar gerekli havayı, ortamı, zemini oluşturur ve yetenekli insanların edebiyata gelip kendilerini edebiyatta bulmaları için yalnız bir araç olur. Günümüz edebiyatını oluşturanların arasında, 1990’ların karmaşık sosyo-tarihsel ve edebî -kültürel ortamını aşan, imza kazanan ve imzalarını doğrulayan birçok kişi vardır.[20 - T. Əlişanoğlu. Müstəqillik illəri Azərbaycan ədəbiyyatı. – Bakı, Qanun, 2013, s.195.]
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı böyle zor, acılı fakat gerekli süreçlerden geçerek çok sesli, çok yöntemli bir edebiyat olarak oluşmuştur. Görüşümüze göre, bağımsızlık döneminde Azerbaycan edebiyatında edebî eğilimlerin ortaya çıkışında farklı edebî topluluk ve derneklerin önemli bir rolü olmuştur. Daha doğrusu, yeni çağın edebî eğilimleri ve akımları, edebî topluluk ve derneklerin ortaya çıkardığı demokratik yaratıcı ortam temelinde oluşturulmuştur. Hatta bu toplulukların bazıları yeni edebî akım oluşturmak için yola çıkmıştır. Bununla birlikte, başlangıçta bir bütün olarak farklı edebî topluluk ve derneklerde temsil edilen yeni ve orta kuşak yazar ve şairler, kendilerini daha sonra XXI. yüzyılda bu temelde ortaya çıkan edebî eğilimlerde ve akımlarda buldular. Böylece, eski tek yöntemli sosyalist gerçekçi edebiyatın yerine, bağımsızlık yıllarında çok yöntemli Azerbaycan edebiyatı ortaya çıkmaya ve gelişmeye başladı. Artık bağımsızlık döneminin demokratik edebî ortamından doğan postmodernizm, neorealizm, büyülü gerçekçilik (magik realizm), dekadentizm büyük edebiyat meydanındaydılar. Yirminci yüzyılın altmışlı yıllarından bu yana yeni bir nitelikte ortaya çıkan eleştirel gerçekçilik, yetmiş seksenli yıllarda modernizmə, bağımsızlık döneminde ise daha da geliştirilerek yeni neorelizme (yapısal gerçekcilik) dönüşmüştür.
Yirminci yüzyılın altmışlı yıllarından itibaren, geçen yüzyılın başlarında yeni bir edebî nesil ortaya çıkarak, büyük edebiyat şaheserleri yaratan Celil Memmedkuluzâde`nin ismiyle ilişkilendirilen gelenekleri modern koşullara uygun olarak yeniden yaratıcılıkla “restore” etmiştir. Azerbaycan “altmışıncılar”ı Celil Memmedkuluzâde`ye ve yirminci yüzyılın başlarında Azerbaycan eleştirel gerçekçiliğine, “Molla Nasreddin”ci geleneklere yaratıcı bir şekilde dönüş yaparak, büyük yazarın eserlerindeki hayat gerçeklerine sadakat yemini ve “küçük insan” yaratma imajı geleneğini yeniden canlandırmış ve edebiyatın vatandaşlık konumunu güçlendirmiştir.
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatında Celil Memmedkuluzâde`ye yeniden dönüş sürecinde kendisinden önceki dönemin edebiyatında daha çok büyük demokrat yazarın ismiyle bağlı olan hayatilik ve gerçekliğin bedii ifadesi, İstiklâlcılık, vatandaşlık, Cumhuriyetçilik, Azerbaycancılk ideolojileri edebiyatın ön saflarına getirilmiştir.
Böylece, yirminci yüzyılın başlarındaki “küçük insanlar”ın yeni zamandaki devamcıları olan Memmednesirler ve Baladadaşlar, bağımsızlık yıllarında da faaliyetlerine başarıyla devam eden “altmışlar” kuşağının eserlerinde yeniden ortaya çıkmıştır. İnsan ideolojik statüsü ile değil, gerçek sıradan yaşamı ve derin maneviyatıyla edebiyatta abartılarak canlandırılmıştır. Yirminci yüzyılın 90’lı yıllarının başlarından başlayan yeni aşamada, edebiyatta toplumun tanıtımı, terennümü değil, gerçek tezahürü, eleştirel algısı yansıtılmıştır. Devlet bağımsızlığı koşullarında, Azerbaycan yazarları millî fikirlerini, millî-manevi değerleri, Azerbaycancılık ideallerini onur ve ilhamla övmüşler. Özellikle, bağımsız devletciliğin korunması ve güçlendirilmesi fikri, derin sorumluluk duygusu ile daha açık bir şekilde edebiyata yansımıştır. Azerbaycan bayrağı ilk kez Azerbaycan şiirinde devletcilik sembolü olarak tanımlanmıştır.
Bağımsızlık dönemi edebiyatı, geleneksel gerçekçilik ve romantizm akımları ile birlikte dünya edebî-toplumsal fikrinde gelişen süreçlerle ilgili olarak bu tarihî aşamayı, kendisinin meydana çıkardığı yeni edebî akımları da dikte etti: sürrealizm, postmodernizm, dekadentizm ve sihirli realizm. Edebî akımların ve sanatsal yöntemlerin kavşağında da ilginç sanatsal eserler meydana çıkmaktadır. Şimdilik aşağıdaki akımların Azerbaycan’da yeni birer edebî akıma dönüşmekte olduğu görülmektedir.
1. Eleştirel Realizmden-Modernizme ve Neorealizme (Yapısal Gerçekçiliğe)
Yeni tarihsel çağın eleştirel realizmi, yirminci yüzyılın altmışlı-yetmişli yıllarında Sovyet dönemindeki modernizm şeklinde kendini gösteren eleştirel realizm edebiyatı ile tam olarak aynı değildir. Azerbaycan edebiyatının yeni dönem eleştirel gerçekçiliğinin temsilcileri olan klasik “altmışıncılar”, gerçekçi edebiyat yolundan dönmeden ve onu daha derinden sürdürmeğin yanısıra, aynı zamanda Azerbaycancılık ve Cumhuriyetçilik tutumlarını göstermişler.
Bilindiği gibi bu süreç, 70 ve 80’li yıllarda Azerbaycan’da Haydar Aliyev döneminde ülkede yaranan verimli koşullar nedeniyle yeni bir nitelik haline gelmiş ve modern edebiyatın tipik örneklerini ortaya çıkarmıştır. Fakat, bağımsızlık döneminde çalışmalarına başarılı bir şekilde devam eden “altmışıncılar” ve onlarla beraber devam eden yeni edebî kuşaklar, Azerbaycan eleştirel realizminin önünü daha da genişletmiş ve derinleştirmiştir.
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatındaki klasik “altmışıncılar” edebî kuşağınının önde gelen temsilcileri, sonraki yıllarda ve bağımsızlık döneminde edebiyata gelen yazarlarla birlikte, yeni dönem Azerbaycan eleştirel gerçekçiliğini geliştirmiş, bu yönde yazdıkları ciddi edebî eserlerle bu edebî eğilimi biçim ve içerik açısından zenginleştirmişler.
Gerçek hayat, yeni insan, ulusal ve beşerî ideal yeni dönem edebiyatının ölçütleri haline gelmiştir. Aynı bedii yöntemin belirli tarihsel koşullarda konumlandırılması, edebî cephenin genişlemesi ve Azerbaycancı konumun genişlendirilmesi, gerçekliği göstermenin realitesi ve derinleşmesi, bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatında yeni tür eleştirel gerçekçiliği oluşturmuştur. Klasik eleştirel gerçekçilikten farklı olarak, Azerbaycancılık ideallerine sadık olan modern dönemin eleştirel gerçekçiliği, edebiyatta ifşa yolu ile gitmeyerek, toplumun modernite konumundan, derin ve esaslı bedii derkini, onu ileri götüren fikirleri ortaya çıkarır, yeni insanın gerçek karakterlerini yaratır, modern topluma ve insan maneviyatına zarar veren, ulusal ahlaki değerlere darbe vuran durumlara karşı çıkar. Bu anlamda, yeni aşama için “eleştirel gerçekçilik” anlayışındaki “eleştiri” kelimesi, klasik sömürge rejimini ve daha sonra Sovyet toplumunun eleştirisini yansıtmaz. Bu nedenle, kanaatimizce, bağımsızlık döneminin eleştirel gerçekçiliğini yeni bir isim altında “neorealizm” (yapısal gerçekcilik) olarak ifade etmek daha uygundur. Neorealizm – hayatı, insanı ve toplumu nesnel ölçütlerle yansıtan, derinden kavranılmasına yardımcı olan, ileriye doğru harekata tekan veren, yüksek vatandaşlık misyonu gerçekleştiren ve ulusal ideallere sadakati destekleyen edebî akımdır. Bu da, modern eleştirel-gerçekçi edebiyatın ülkede bağımsız bir devlet kurma sürecinin daha da geliştirilmesi ve güçlendirilmesine yakından dahil olduğunu göstermektedir.
Dünya edebî -teorik düşüncesinde klasik eleştirel gerçekçilikten farklı olarak, modern dönemin realizmi olarak ortaya çıkan yeni tür eleştirel gerçekçiliğe neorealizm denir.[21 - История русской литературы. ХХ – начала ХХI века. Часть I. – Москва, ВЛАДОС, 2014, с.5.]
Modernist edebî harekatın ana tezahürlerinden biri olan neorealizm, sadece modern eleştirel gerçekçilik anlayışını değil, aynı zamanda gerçeküstücülüğün eğilimlerini ve hatta belirli derecede postmodernist ve büyülü gerçekçiliğin tezahürlerini yansıtan geniş bir kavramdır. Halk yazarı Anar’ın “Nazar Boncuğu” (“Göz muncuğu”) romanı neorealizmin en iyi çok vektörlü özelliklerini yüksek sanatsal düzeyde yansıtır. Azerbaycan edebiyatında yapısal gerçekçiliği – neorealizmi temsil eden yazarlar Azerbaycan Yazarlar Birliği`nin ve onun edebî organları “Azerbaycan” dergisi ve “Edebiyat” gazetesi etrafında oluşarak gelişmiştir.
Modern dönemin realizmini postrealizm değil, neorealizm veya yeni eleştirel gerçekçilik olarak adlandırmak daha uygun olabilir.
Azerbaycan edebiyatında neorealizm – geniş yaratıcı güçleri, kendine özgü idealleri ve hedefleri olan edebî bir eğilimdir. Klasik “altmışıncılar” ve yeni Azerbaycançı edebî kuşağı bağımsızlık dönemi Azerbaycan neorealizmini edebî akımlar düzeyinde başarıyla temsil etmektedir. Bu aşamada, halk yazarları Anar ve Elçin yeni dönemin gerçekçi edebî harekatına önderlik ederek, bu alanda değerli edebiyat örnekleri vermeğe devam ederler.
Şuan büyük edebiyat arenasında olan farklı edebî nesillerin temsilcileri Anar, Elçin, Neriman Hasanzade, Fikret Goca, Musa Yakup, Sabir Rüstemhanlı, Hüseynbala Mirelemov, Ejder Ol, Reşad Mecid, Hayreddin Goca, Yunus Oğuz, Mem-med Oruc, Elçin Hüseynbeyli, Elabbas Bağırov, Vügar Ahmed, Ali Emirli, Asim Yadigar ve diğerleri bağımsızlık dönemi Azerbaycan neorealizmini başarıyla temsil ediyorlar.
2. Sihirli Realizm (Büyülü Gerçekçilik)
Dünya edebiyatında Garcia Gabriel Markes’in ünlü eserleri, özellikle “Yüz Yılın Yalnızlığı” romanı, sihirli realizmin en mükemmel örneğidir.
Henüz XIX-XX. yüzyıllarda Azerbaycan edebiyatında sihirli realizmin/büyülü gerçekçiliğin belirtileri vardır. Mirze Feteli Ahundzade`nin “Aldanmış Keva-kip” eserinde, Abdurrahim Bey Hagverdiyev’in “Peri cadu” dramasında ve Yusuf Vezir Çemenzeminli`nin “Kızlar Bulağı” romanında büyülü gerçekçiliğin belirtileri yansımıştır.
Azerbaycan edebiyatına sihirli realizmi (büyülü gerçekçiliği) “İdeal” isimli romanı ile İsa Muğanna getirmiş, sonraki eserleri ile bu türü daha da güçlendirmiştir. Yusuf Samedoğlu`nun “Katl Günü” romanı Azerbaycan büyülü gerçekçiliğin mükemmel örneklerinden olmakla, aynı zamanda modern Azerbaycan edebiyatının şaheserlerindendir.
Mevlid Süleymanlı, Afak Mesud, Zahid Sarıtoprak, Mübariz Ören, Şamil Sadık ve diğerleri Azerbaycan sihirli realizm edebî akımını temsil eden önemli yazarlardır. Son dönemlerde Şamil Sadık, edebiyatta İsa Muğanna’nın yoluna kendi tuğlalarını koymaya devam etmektedir. Bazı genç yazarların eserlerinde de, sihirli realizmin çizgilerinin belirginleştiği görünmektedir. Gerçek yaşamla gerçeküstü dünya arasındaki bağlılık, yazarın inanarak canlandırdığı ütopik dünya ve kendine güven sistemi, gelecek hakkında farklı düşünceler, sihirli realizmi karakterize eden unsurlardandır. Bu istikametin kurucusu İsa Muğanna’nın 2014’teki ölümünden sonra, Azerbaycan’ın sihirli realizmdeki eserlerinde belirli bir durgunluk görülmektedir.
3. Postmodernizm
Azerbaycan edebiyatında yaklaşık otuz senedir ki, posmodernist görüş gelişmektedir. Gerçekliğe şartlı bakış, gerçekliğin çıplaklığı, zamansızlık ortamı ve hayatın adiliklerinin edebiyatını yaratmak, edebiyattaki geleneksel postmodernizmin ana tezahürleridir. Azerbaycan’da postmodernist yaklaşım bediî nesirde daha çok gelişmiştir. Artık şiirde de bu tip bir bakışın edebiyatı dikkat çekmektedir. Modern dramada postmodernist ruh hâli de görülebilir. Böylece, Azerbaycan edebiyatında postmodernizm, bir edebî akıma dönüştürülebilmiştir. Kemal Abdulla, Azerbaycan’ın postmodern edebiyatının esas kurucusudur. Onun postmodernizm örneği olan “Yarım Kalmış Elyazma” romanı dünyanın birçok dillerine tercüme edilmiş ve ilgi çekmiştir.
Bağımsızlık dönemi edebiyatında Kamal Abdulla, İlgar Fehmi, Firuz Mustafa, Selim Babullaoğlu, Gulu Ağses, Hemid Herisçi, Şerif Ağayar, Kanturalı, Ferid Hüseyin, Rasim Karaca, Akşin Yenisey, Tural Hasanlı, Seymur Baycan, Şehriyar Del Ge-rani ve başkaları Azerbaycan postmodernizm edebiyatını başarıyla temsil ediyorlar.
4. Dekadentizm
Azerbaycan edebiyatınde çökmekte olan süreçlerin yaşandığını göstermektedir. Özellikle XX. yüzyılın doksanlı yıllarında “geçiş dönemi” edebiyatında belirmiş yalnızlık, teessüf, manevî kriz, umutsuzluk gibi eğilimler XXI. yüzyılda toplumun gelişimi ile ilgili olarak bir miktar azalsa da bu tip yaklaşımın belli belirtileri bir süre daha devam etmiştir. Şimdi de manevî aşınma, yalnızlık düşüncesi, sıkıcı ruh hali vb. yaklaşımlara edebiyatın çeşitli türlerinde yazılan eserlerde rastlamak mümkündür. Çöken ruh hâli, XX. yüzyılın doksanlı yıllarında Azerbaycan şiirinde daha geniş bir yere sahip olmuştur. Vakıf Samedoğlu, Ramiz Ruşen, Rüstem Behrudi, Vakıf Bayatlı Oder, Vakıf Behmenli ve başkaları Dekadans şiirin ilginç örneklerini yaratmışlardır. Tüm bunları dikkate alarak, 1990-2005 yıllarında Azerbaycan edebiyatında Dekadanizm’in edebî bir cereyan olarak yaşadığını söylemek mümkündür.
Məsələn, Vakıf Samedoğlu’nun şiirlerinde, toplumdaki geçiş süreçlerinin zorluklarından kaynaklanan hüzünlü motifler ve heyecanlar, bu dönem edebiyatının çöküş cephesinin ruh hâlini tam olarak yansıtmaktadır:
Mənə Vətən yolu dar gəlir yenə,
Üzümə bahar yox, qar gəlir yenə.
Yenə qar üstündə iz qoyub getmək,
Qar üstə yıxılıb üz qoyub getmək,
…Və bilmək, və bilmək, bilmək ki, gecdir,
Karvan çoxdan keçib, köç çoxdan köçüb.
Sən bel bağladığın, ümid sandığın
Bulağın suyunu ozgələr içib…
Bulaqlar qupquru, səma dupduru,
Bu yurda çox gördü Tanrı uğuru…
İndi hansı səmtə, haraya doğru
Üz tutub gedəsən qar yağa-yağa?
Tale görə-görə, bəxt baxa-baxa…
Üzümə bahar yox, qar gəlir yenə,
Mənə Vətən yolu dar gəlir yenə.[22 - V.Səmədoğlu. Mən burdayam, ilahi. – Bakı, Gənclik, 2005, s.375.]
5. Dedektif Edebiyat
Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren Azerbaycan edebiyatında yaranan dedektif edebiyat yavaş yavaş gelişmeğe başlamıştır. Cemşit Emirov`un “Sahil Operasyonu”, “Kara Volga”, “Pırlanta Meselesi” gibi eserleri toplumda baş veren olumsuz süreçleri edebiyata yansıtmakla, sosyalist realizm edebiyatındaki zahiri istikrarın sessizliğini bozmuştur. Buna rağmen, Sovyet yönetimi yıllarında uzun süren bir dönemde Azerbaycan edebiyatında dedektif edebiyat genişlenerek gelişememiştir. Bu tür sadece Azerbaycan devlet bağımsızlığı yıllarında, seksenlerin ortalarından sonra yeniden canlanma sürecini yaşamağa başlamıştır. Cengiz Abdullayev ve Natig Resulzade dedektif edebiyatın yeni örneklerini vermişler. Fakat Azerbaycan edebiyatında dedektif tür devlet bağımsızlığı yıllarında asıl gerçek gelişimini bulmuştur.
Cengiz Abdullayev`in yarattığı çekici dedektif eserler dizisi bu türün mükemmel örneklerindendir. Cengiz Abdullayev, şimdiki düzeyde dedektif türün dünya edebiyatındaki önemli temsilcilerindendir. Onun “Mavi Melekler”, “Eclafların Kanunu”, “Drango” vs. gibi eserleri bu türün Azerbaycanda yaranan dünya edebiyatı örnekleridir. Rusca yazan Cengiz Abdullayev`in eserlerinin 30`dan çoğunun dünya halklarının dillerine çevrilmesi, romanları esasında dizilerin yapılması ona büyük ün kazandırmıştır.
Natig Resulzade`nin rusca yazdığı roman ve povestleri de ülke sınırlarının dışında da büyük yankı uyandırmıştır. Türün kendine özgü zorlukları dedektif eserler yazan yazarlar şebekesinin genişlenmesini imkansız kılıyor. Bu yüzden, Azerbaycan`da dedektif edebiyat akım düzeyine ulaşamamıştır. Cengiz Abdullayev ve Natig Resulzade Azerbaycan edebiyatında neorealizm edebî akımı hüdutlarında farklı üsluplar sergileyen önemli yazarlardır.
6. Akademizm
Şimdiki tarihsel aşamada, Azerbaycan edebiyatında akademizmin edebî bir eğilim olarak oluşum sürecinde olduğu dikkat çekiyor. Bu esasen bilim ve edebiyatın çift kanat olarak katıldığı entelektüel literatürü kapsayan bir edebiyattır. Henüz, ilk oluşum aşamasında olan bu edebî akımı, çoğunlukla bilimsel faaliyetlerde bulunan akademik çevre, aynı zamanda edebî yaratımla uğraşan yaratıcı güçler olan bilim adamları temsil etmektedir.
Akademizm edebi eğiliminin tezahürleri, akademik Şefahat Mehdiyev`in, matematik bilimleri doktorları Hamlet İsahanlı ve Knyaz Memmedov`un, jeoloji-mineralojik bilimler doktorları profesör Hikmet Mahmud ve Oktay Rza`nın, felsefi bilimler doktoru Ahmed Gaşamoglu`nun, biyoloji felsefe doktoru Sadık Karayev`in, filoloji felsefe doktoru Şakir Albalıyev`in ve başkalarının çalışmalarında görülebilir.
Görüldüğü gibi, bağımsızlık döneminin çok yöntemli Azerbaycan edebiyatı Azerbaycancı konumu, biçim ve içerik yeniliği, topluma, insana gerçek yaklaşımı, farklı sanatsal yöntem ve üslupların, yeni edebiyat modellerinin meydanını genişletmesiyle çok asırlık millî edebî fikir tarihinde yeni bir aşamadır.
Edebî sürecin doğal akışı, yaratıcılık akımları ve üsluplarından hangisinin ülke edebiyatında yaşama, istikrar ve güçlendirme hakkına sahip olduğunu ortaya çıkarır. Birbirini tamamlayan veya beraber addımlayan edebî temayül ve üslupların gelişimi edebî ortamın ve yaratıcılık süreçlerinin gelişiminin demokratik karakterini sergiler.
Bu bağımsızlık dönemi çok yöntemli Azerbaycan edebiyatının gerçek yüzüdür.
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı millî edebiyatın büyük örneklerini yaratıyor, dünya deneyimi ve ülke gerçeklerine dayanarak, çok asırlık Azerbaycan edebiyatını yeni temalar, çekici sanatsal formlar, özgün sanatsal tanımlama ve ifade vasıtalarıyla, farklı imgelerle daha da zenginleştirmeye devam ediyor.
Bu dönemi Azerbaycan edebiyatı ülkemizde devlet bağımsızlığının edebî garantisi misyonunu derinden anlayan ve halkımızı daha büyük geleceğe götürmek görevini sorumluluk ve şerefle yerine getiren Azerbaycan edebiyatıdır.
Modern dünyadaki sosyal-edebî süreçler ve küreselleşme, olayların demokrasi ve çoğulculuk bakış açısına hitap ettiğini ileri sürmektedir. Azerbaycan edebiyatının çağdaş aşaması da bu yaklaşım tarzından uzak değildir. Aynı zamanda, böyle bir noktada şuna dikkat edilmelidir ki, çoğulculuk ve çok seslilik sadece sanatsal örneklerin çeşitliliğinde ortaya çıkmamakta, ayrıca farklı farklı yazarların bilimsel analizlerinde de kendini göstermektedir.
Yeni Edebiyatçılık Ekolleri
Olaylara ve gelişmelere modernlik açısından yaklaşım, bağımsızlık dönemi edebiyatında öncelik teşkil ettiği gibi, bu edebiyatı araştıran bilimin – edebiyat biliminin – gelişiminde de önemli bir faktördür. Çünkü edebiyat eleştirisi, bağımsızlık dönemine ait edebiyat eleştirisine paralel olarak artmış, yükseliş sürecine geçmiştir. Elbette, bilimsel bir eser olarak, Modern Azerbaycan edebiyat eleştirisinin başarılarından ve sorunlarından söz eden bir monografi gereklidir. Bu nedenle, çağdaş edebiyatta bu bilimin gelişmesindeki genel eğilimlerle ilgilenmekte, özellikle akademik edebî çalışmaların başarısına odaklanmaktadır.
Son yıllarda Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi’nin çalışmalarında dikkate değer olaylar yaşanmıştır. “Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ülkemize liderlik ettiği yıllar içinde başka alanlarda olduğu gibi, akademik bilimde de başarılar ve kazanımlar elde edilmiştir. Muhterem Başkan İlham Aliyev’in döneminde, bilimin gelişimi ile ilgili alınan kararlar sırasında yer alan “2009-2015 yıllarında Azerbaycan Cumhuriyeti’nde bilimin gelişmesi Ulusal Strateji” ve 2012 yılı Aralık ayında özel Fermanla onaylanan “Azerbaycan 2020: Geleceğe Bakış” gibi kararlarda, kalkınma kavramı önemli yer tutmaktadır. Bu belgeler, küreselleşme sürecinin ve bilgi toplumunun yeni hedefler belirlediği bir aşamada zamanın zorluklarına cevap vermek için bizi harekete geçirmektedir.”[23 - “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.]
Azerbaycan edebiyat eleştirmenleri her zaman dönemin çağırıları için hazır olmuş ve büyük başarılar elde etmişlerdir. Nizamî Gencevi`nin adını taşıyan Edebiyat Enstitüsü 2013`de 80. 2018`de 85. yıldönümünü kutlamış ve tarih boyunca ulusal bilim edebî çalışmaları üzerine araştırmaları özetleyerek ve değerlendirerek yeni programlar ve projeler başlatmıştır. Son yıllarda edebiyat eleştirisi, bilimsel ulusal edebiyatın çeşitli sorunlarına adanmış bir dizi temel monografi ve kitaplarla akılda kalmıştır. Nizamî adına Edebiyat Enstitüsü hazırladığı yedi ciltlik Azerbaycan edebiyatı tarihinin çok ciltli yayınları, görkemli edebiyatçı âlimlerden Bekir Nebiyev’in beş cildliyi, Gazenfer Paşayev`in on cildliyi, Yaşar Karayev’in beş cildliyi, Teymur Ahmedov`un beş cildliyi, Azade Rüstemova’nın iki cildliyi, Mehmet Arif’in ve Kemal Talıbzade’nin seçilmiş eserleri, “Büyük Edip ve Düşünür Ali Bey Hüseyinzade” ve “Yaşar Karayev: Yakından ve Uzaktan” isimlerini taşıyan makaleler koleksiyonu, Edebiyat Enstitüsü’nün hazırlayıp bilim kamuoyuna sunduğu temel yayınlardır.
Bağımsızlık yılları boyunca, edebî eleştirinin gelişim hızı, geçtiğimiz otuz yıl ərzində yayımlanmış sayısız bilimsel çalışmalar ve yayınlarda açıkça görülmektedir. Akademisyen Memmed Cefer Ceferov’un üç ciltlik eserleri, akademisyen Kamal Abdulla’nın “Miften Yazıya ve yahut Gizli Dede Korkut”, “Kitabi-Dede Korkut”un Poetikasına Giriş”, akademisyen İsa Habibbeyli’nin “Edebi-tarihsel Hafıza ve Çağdaşlık”, “Edebî Şahsiyet ve Zaman”, “Azerbaycan Edebiyatı Dövrleştirme Konsepsiyası ve İnkişaf Merhaleleri”, akademisyen Rafael Hüseynov’un “Mehseti Gencevi – Özü, Sözü, İzi”, “Var Söz” klasik ve çağdaş edebî kültürün sorunlarına ve şahsiyetlerine adanmış bir çok kitapları, akademisyen Teymur Kerimli’nin “Nizamî’nin İsgender-name Eseri ve Tarih”, “Nizamî ve Tarih”, “Görünmeyen Fuzulî”, “Bilinmeyen Nesimî” monografileri, AMEA-nın üyeleri Nizami Ceferov’un beş ciltte “Eserleri”, Ümumi dilçilik kitabları, Nergiz Paşayeva’nın “İnsan Bedii Tetkik Nesnesi Olarak”, Aliyar Seferli’nin “Azerbaycan Edebiyatı”, “Divan Edebiyatı Sözlüğü”, Muhtar Kazımoğlu’nun “Folklorda Karakterin İkileşmesi”, Möhsün Nağısoylu’nun kaynak konuları üzerine eserleri bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatının önemli başarılarındandır, Teymur Ahmedov’un 5 ciltlik ve Mirze İbrahimov hakkında monografisi, profesör Gazanfer Paşayev’in on ciltte “Eserleri”, profesör Kamran Aliyev`in 10 ciltte, Nizameddin Şemsizade`nin 3 cildlik, profesör Yavuz Ahundlu’nun 3 ciltlik eserleri yeni dönemin ilk çok ciltli yayınları gibi ilgiyle karşılanmıştır. Bundan başka, profesör Şirindil Alışanlı’nın “Çağdaş İnsani Düşünce ve Azerbaycan Edebiyatşünaslığı”, profesör Rehile Geybullayeva’nın “Karşılaştırmalı Edebiyat Tipolojisi ve Edebiyat Türleri”, profesör Tahire Memmed’in 20. Yüzyıl Azerbaycan Dramasının Poetikası”, “Neosufizm”, profesör Bedirhan Ahmedov’un “XX. Yüzyıl Azerbaycan Edebiyatı. Aşamalar. Eğilimler. Sorunlar”, “Azerbaycan Muhaciret Edebiyatı” kitablarında tarihsel ve teorik bakış kapsamında geniş tahliller yapılmıştır. Bundan başka, profesör Zaman Asgerli’nin “Abbas-kulu Ağa Bakıhanov”, “Mirze Feteli Ahundzade”, profesör Mahire Kuliyeva’nın “Klasik Arap-Müslüman Edebiyatşünaslığına Giriş”, profesör Rehim Aliyev’in “Cavitanname – Tektanrılığın Dördüncü Kitabı”, profesör Vakıf Yusifli’nin “Şiirin Yolları ve Yılları (1960-2000)”, “Şabran Edebî Muhiti”, profesör Tehran Alişanoğlu’nun “20. Yüzyıl Azerbaycan Nesrinin Poetikası”, “Bağımsızlık Köprüsünü Geçenler”, Hüseyin Heşimli`nin “İzzeddin Hasanoğlu” ve “Said Selmasi” kitapları, profesör Alizade Asgerli’nin 20. Yüzyıl Azerbaycan Şiirinin Poetikası”, “Halil Rıza Ulutürk”, filoloji Doktoru Parvana Isayeva’nın “20. Yüzyıl Azerbaycan Edebiyatının Mitopojeni ve Şiirsel Yapısı” ve diğer yayınlar Azerbaycan edebiyat eleştirisinin gelişimini ve kapsamını hayal etmek için bir fırsat sunmaktadır.
Nizamî Gencevi adına Edebiyat Enstitüsü`nde hazırlanan “Haydar Aliyev ve Azerbaycan Edebiyatı» kitabının yazarları Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Odülüne layık görülmüştür. Son yıllarda Edebiyat Enstitüsü`nün yayınladığı iki ciltlik “Edebiyatta Haydar Aliyev Obrazı: Tarihî Gerçeklikten İdeala” monografisi Ulu Önder`e, bağımsız devlet ve edebiyat konusuna adanmış en mükemmel bilimsel-araştırmalardandır. Enstitü`de yapılan “Mirze Feteli Ahundzade” ve “Molla Nasreddin” ansiklopedileri Azerbaycan edebiyatşünaslık biliminin önemli başarılarındandır.
Bağımsızlık yıllarında çeşitli edebî eleştiri alanları geliştirilmiş ve yeni araştırmalarla zenginleştirilmiştir. Bununla beraber folklor çalışmalarına dair Tevfik Hacıyev “Dede Korkut: Dilimiz, Düşüncemiz”, Şamil Cemşidov’a “Kitabı Dedem Korkut”, Muhtar Kazımoğlu`nun, Kamran Aliyev’in, Muharrem Kasımlı’nın, Ramazan Kafarlı`nın, Fuzulî Bayat`ın, Rza Halilov`un, Seyfeddin Rzasoy`un kitapları, Vakıf Arzumanlı’nın “Dede Korkut’un Mezarı İzinden”, Rüstem Kemal’in sistemli çalışmalarının sonucu olarak vücuda gelen “Oğuz Ruhu: Restorasyon ve Yorum”, “Dede Korkut: Arkaik Ritüel Semantikası”, “Kitab-ı Dede Korkut ve Igor Polku Hakkında Destan: Türün Hermenevtikası”, “Kitab-ı Dede Korkut: Konuşma, Türler ve Davranış Poetikası” eserleri edebiyat biliminin bu alandaki gelişiminin önemli birer göstergesi olmuştur.
Azerbaycan folklor çalışmaları, folklor uzmanlığı – Azerbaycan edebiyatında milli kimliğin zenginliğini ve ahlaki değerlerin önemini inceleyen ve her zaman yazılı edebiyat için bağışçı olan sözlü halk edebiyatının bilimsel değerini veren bir edebiyat istikâmetidir.
Azerbaycan’da yirminci yüzyılın altmışlı-yetmişli yıllarında kurulan Muhammedhüseyin Tehmasip folklorşünaslık ekolü bugün yeni bir biçimde devam etmektedir.
Muhtar Kazımoğlu, Fuzulî Bayat, Seyfeddin Rzasoy, Efzeleddin Asgerli, Ağaverdi Halilov, Serhan Havəri folkloru teorik açıdan geliştirmekteler.
Klasik edebiyat üzerine İsa Habibbeyli`nin “Cahana Sığmayan Azərbaycan Şairi”, Teymur Kerimli`nin “Bilinmeyen Nesimî”, Rafael Hüseynov`un “Mekansız ve Zamansız Nesimî”, Gazenfer Paşayev`in “Nesimî: İdamdan Sonraki Hayat”, Feride Azizova`nın “İmadeddin Nesimi: tedkikler, mekaleler, meruzeler”, “İmadeddin Nesimî Orta Çağ Kaynaklarında ve Edebiyatşünaslıkta”, Mahire Kuliyeva`nın “Nesimî ve Söz”, Firidun Qurbansoy`un “İmadeddin Nesimî. Hayatı ve Yaradıcılığı”, Saadet Şıhıyeva`nın “Nesimî`nin Lirikası: İrfani Münderice ve Poetik Zinətlər” kitapları ile Azerbaycan Nesimîşunaslık bilimi yeni bir aşama kazanmıştır.
Nüşabe Araslı’nın “Nizamî’nin Poetikası”, Vakıf Arzumanlı’nın “Şöhreti-cahani Nizamî Gencevi”, Cengiz Sasani’nin “Ortaçağ Azerbaycan Şiirinde Doğa Bilimci Edebî-Felsefî Görüş”, İmamverdi Hemidov’un “Azerbaycan-Arap Edebî İlişkilerinden Sayfalar”, “Azerbaycan Edebiyatı Klasikleri Arap Edebiyatşünaslığında”, Zehra Allahverdiyeva’nın” Azerbaycan’da Nizamîşünasliğına Oluşumu ve Gelişmesi”, Hanali Babayev’in “Nizamî’nin Hamse’sinde Kur’an Ayetleri ve Kıssa Motifleri”, “Ortaçağ Hamse Şiirsel Tarzında Türkçe Kelime” gibi monografileri, Siraceddin Hacı’nın” Hazret Nizamî Gencevî’nin Faaliyetlerinde Peygamberlik Anlayışı ve Hazreti Muhammed”, “Sırlar Hazinesi”ne ilişkin 10 cildlik eseri, Ataemi Mirzeyev’in “Füzulî’nin “Hadikatüs-süada” eseri ortaçağ çeviri anıtı gibi, “Azerbaycan Edebî Çeviri Tarihî ve Füzulî”, Rehim Aliyev’in “Nesimî ve Klasik Dini Tarzın Oluşumu”, Feyzullah Neimi’ye Ait Eserleri, Yakup Babayev’in “Tarikat Edebiyatı: Sufizm, Hürufizm” eserlerinde eski dönem ve ortaçağ Azerbaycan edebiyatının aktüel sorunları ve açılmamış sayfaları derinlemesine incelenmiş ve analiz edilmiştir.
Bundan başka, Firidun Kurbanov’un “Ortaçağ Azerbaycan Edebiyatında İrfanî Sembollerin Evrimi”, Gülşen Aliyev’a-Kengerli’nin “Azerbaycan Fuzulî Çalışmasının Oluşumu”, “Azerbaycan Fuzulîsi Çalışması”, “Sanatsal Düşünce: Tarihsel Gerçeklik ve Estetik İdeal”, Nesimî üzerine araştırmaları, Zekulla Bayramlı’nın “Fuzulî ve Çağdaş Edebî-Teorik Görüş”, Leyli Aliyeva’nın “Fuzulî ve İngiliz Oryantal Çalışmaları”nda Tanınmış ve klasik Azerbaycan edebiyatının önemli edebiyat figürleri ve problemleri ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Yirminci yüzyılın başlarındaki Azerbaycan edebiyatına ait olan Gülbeniz Babahanlı’nın “Haydar Aliyev ve Hüseyn Cavid”, “Azerbaycan Edebî Düşüncesi ve Hüseyn Cavid”, Lütfiye Asgerzade’nin “Hüseyin Cavid: Ortamı ve Çağdaşları”, Asif Rüstemli’nin «Edebî İstiklâlimiz», «Cafer Cabbarlı: Hayatı ve Ortamı», “Bayramali Abbaszade: Ordamı ve Mücadelesi” kitapları İslam Garibli`nin Me-hemmed Hadi`ye adadığı bilimsel eserleri ve diğer kitaplar bağımsızlık ışığında ortaya çıkan önemli çalışmalardır. İsa Habibbeyli`nin Celil Memmedkuluzâde, Mehemmed Ağa Şahtahtlı, Memmed Said Ordubadi, Mehemmed Tağı Sıdkı, Eyneli Sultanov üzerine yaptığı araştırmalar, modern Azerbaycan edebiyatı tarihçiliğinde özel bir yere sahiptir.
Edebiyat tarihine ve edebî şahsiyetlere ait Yaşar Karayev’in “Tarih: Yakından ve Uzaktan”, “Azerbaycan Edebiyatı: XIX ve XX Yüzyıllar”, “Bin Yılın Sonu”, Elmeddin Alibeyzade’nin “Azerbaycan Edebiyatı Tarihi”, Baloğlan Şefizade’nin “Azerbaycan Edebiyatı Tarihi (en eski dönemler)”, Bedirhan Ahmedov’un “XX. Yüzyıl Azerbaycan Edebiyatı” Veli Osmanlı’nın “Eski Türk Edebiyatı. VI-X Yüzyıllar”, Aliyar Seferli’nin ve Halil Yusufli’nin ders kitapları ve monografileri, Tahira Memmed’in “XIX. Yüzyıl Azerbaycan Edebiyatı”, Şamil Valiyev’in “Fuyuzat Edebiyat Okulu” monografisi, Şahbaz Musayev`in “Mirze Feteli Ahundzade”, Asger Gadimov’un “Encumen-i Şuara” edebî meclisi ve onun temsilcilerine adanmış araştırması, Panah Halilov, Şirmammad Huseynov, Kamran Aliyev, Celal Kasımov, Sanan İbrahimov, Allahverdi Mammadli, İman Ceferov, Ferman Halilov’un kitaplarında çok asırlık edebiyatımızın tarihi gelişimi, evrim süreçleri araştırılmış ve özetlenmiş, seçkin simaları dikkat odağı hâline getirilmiştir.
Son dönemlerde Nizamî Gəncəvi adına Edebiyat Enstitüsü`nde belirlenen “Sanatkarın Bilimsel Pasaportu” serisi istikametinde hazırlanıp yayınlanan “Abdürrahim Bey Hakverdiyev”, “Samed Mensur”, “İmadeddin Nesimî”, “Ceyhun Hacıbəyli”, “Memmed Cefer Ceferov”, “Efzeleddin Hakani», “Hanımana Alibeyli”, “Cengiz Aytmatov”, “Alişir Nevai”, “Muhtar Auezov” kitabları Azerbaycan edebiyat tarihinin devlet bağımsızlığı ışığında yaratılan yeni bilimsel örneklerdir.
Azerbaycan edebiyatı tarihinin 2004`den başlanan yedi ciltlik neşrinin beşinci cildinin yayınlanması ve diğer ciltler üzerinde yapılan çalışmaların esasen tamamlanması edebiyat tarihindeki önemli başarılardandır. Buna ek olarak, devlet bağımsızlığı idealleri ve Azerbaycancılık kavramı temelinde akademisyen İsa Habibbeyli`nin başkanlığı ile yeniden işlenen on ciltlik “Azerbaycan Edebiyatı Tarihi” temel bir bilimsel araştırma çalışmasıdır. Artık birinci ve ikinci ciltleri yayınlanarak bilimsel topluluğa sunulan “Azerbaycan Edebiyatı Tarihi” önemli bir bilimsel olay olarak karşılanmıştır.
Azerbaycan edebiyatı tarihi, ulusal edebiyat biliminin özel bir dalı olmuş, halkımızın çok asırlık edebiyatını ve manevi zenginliklerini inceleyen bir bilim alanı olarak sürekli gelişmiştir. Azerbaycan edebiyat biliminde Hemid Araslı ve Feyzulla Gasimzade edebiyat tarihçiliği ekolleri yaratmışlar. Günümüzde Azerbaycan edebiyatı tarihçiliği tüm yönleriyle gelişen yeni bilimsel ekol olarak yoluna devam etmektedir.
Edebiyat teorisi alanında İsa Habibbeyli`nin, Tahire Memmed’in, Şirindil Alişanlı`nın, Korxmaz Kuliyev`in, Asif Hacılı`nın, Nizameddin Şemsizade`nin, Himalay Kasımov`un, Mehmet Aliyev’in, Rahim Aliyev’in, Rahile Geybullayeva’nın, Pervane İsayeva`nın, Memmedali Mustafayev`in, Rafik Yusufoğlu’nun, Cavanşir Yusuflu’nun, Hüseyin Haşimli’nin, Hikmət Mehdiyev`in, Maral Yakubova`nın, Elnare Karagözova`nın kitapları önemli araşdırmalardır.
Nizamî Gencevi adına Edebiyat Enstitüsü`nün Edebiyat Nazariyesi Bölümünün hazırlayarak yayınlattığı 2 ciltlik “Edebiyat Nazariyesi: İnkişaf Merheleleri ve Problemleri” (Edebiyat Kuramı: Gelişim Aşamaları ve Sorunları”) monografisi son yıllar Azerbaycan edebiyatşünaslık biliminin önemli başarılarından biri olarak görülmeyi hak ediyor.
Son yıllarda düzenlenen “Edebi akımlar: estetika ve şiirsellik” seminerleri edebi kuramın yeniden geliştirilmesine ivme kazandırır. Yirminci yüzyılda, Memmed Cefer Ceferov, Mikayil Refili, Mir Celal Paşayev, Cefer Handan, Yaşar Karayev, Arif Hacıyev ve diğerleri Azerbaycan’da edebiyat teorisi alanında değerli bilimsel çalışmalar yapmış, ders kitapları yazmışlar. Akademisyen Memmed Cefer Ceferov, Azerbaycan edebiyat biliminde edebiyat teorisi okulunun temelini atmıştır.
XXI yüzyılda, Nizamî Gencevi adına Edebiyat Enstitüsü`nde edebi akımlar, edebi türler ve şekiller üzerine yeni edebiyat teorisi ekolleri oluşturulmaktadır.
Muhacir edebiyat çalışmaları alanında Kemal Talıbzade’nin “Ahmet Ağaoğlu», Bekir Nebiyev’in “Bayrak İnmedi (Mehmet Emin Resulzade)”, Elçin’in “Azerbaycan Muhacirleri Hakkında”, Vilayet Kuliyev’in “Neyimiz Var, Neyimiz Yok», “Ahmet Ceferoğlu”, “Muhacirlik Hafızaları, Akide Arkadaşları”, Nizameddin Şemsizade’nin “Unutulmuşlar Hakkında Uvertür” gibi denemeleri; Bekir Nebiyev’in “Göçmen Şair”, Elçin’in “Mehmet Emin Resulzade”, Vilayet Kuliyev’in “Ağaoğlular”, Aziz Mirahmedov’un “Ahmet Bey Ağaoğlu”, Nikpur Cabbarlı’nın «Muhacirlik ve Klasik Edebî Mirası», «Azerbaycan Muhacirlik Nesri», Abid Tahirli’nin “Azerbaycan Muhaceret Basınında Publisistika”, “Ceyhun Hacıbeyli”, Azer Turan’ın “Ali Bey Hüseyinzade” monografi ve kitapları bağımsızlık dönemi edebiyat biliminin başarısı olarak görülmeye değerdir.
Nizamî adına Edebiyat Enstitüsü`nün tahsis ettiği “Azerbaycan muhaceret edebiyatı kütüphanesi” serisinin üç cildi: “Mehemmed Emin Resulzade”, “Ceyhun Hacıbeyli”, Selim Refik Refioğlu “Fuzulî” cildleri artık baskıdan çıkmış, birkaç cildi ise baskıya hazır duruma getirilmiştir.
Modern edebî süreç hakkında Vakıf Yusifli’nin, Tahran Alişanoğlu’nun, Rüstem Kemal’in, Himalay Kasımov’un, Cihangir Memmedli’nin, Vakıf Sultanlı’nın, Elnare Akimova’nın, Esat Cahangir’in, İrade Musayeva’nın, Besti Alibeyli’nin, Nergis Cabbarlı’nın, Aygün Bağırlı’nın, Günay Karayeva’nın, Meral Yaqubova’nın, Salide Şerifova’nın, Lale Hasanova’nın ve diğerlerinin eserlerinde esaslı araştırmalar ve analizler yapılmıştır. Azerbaycan edebî eleştirisinde Memmed Arif Dadaşzade ve Yaşar Karayev bilimsel ekoller kurmuşlar. Şuanda, her iki ekolün devamcıları Azerbaycan edebî eleştirisini geliştirir, edebî faaliyetin yönlendirilmesi, tanzimlenmesi işlevini başarılı şekilde hayata geçiriyorlar. Edebiyat Enstitüsü`nün “Edebî Eleştiri” şubesi ülkedeki edebiyat eleştirisinin ana bilim merkezi işlevini yapıyorlar. Edebiyat Enstitüsü`nün 2014 yılından başlayarak her yıl yapılan “Edebî Süreç” yaratıcılık müşavereleri, edebî eleştiri istikametinde yeni bilimsel nesil ortaya çıkarmıştır.
Edebî ilişkiler alanı da bağımsızlık yılları boyunca gelişmiştir. Güler Abdullabeyova, Bedirhan Ahmedov, Almaz Ulvi, Ramiz Asker, Tamara Şerifli, Elman Kuliyev, Aida Feyzullayeva, Nizami Tagizoy, Yaşar Kasımbeyli, Huraman Hümbetova, Mehman Hasanlı, Sadi Sadiyev, Lyudmila Samedova, Besire Azizaliyeva, Eşgane Babayeva ve diğerleri, edebiyatın karşılıklı ilişkileri üzerine önemli çalışmalar yapmışlardır.
Azerbaycan biliminde uzun yıllar sadece Batı ve Rus edebiyatı ile olan ilişkiler incelenmiştir. Bağımsızlık dönemindeyse, belirtilen istikametlerle birlikte Asya ve Afrika ile edebî ilişkiler de incelenmektedir. Klasik edebî ilişkiler biçimi, artık karşılaştırmalı edebiyat bilimi haline gelmiştir.
Halk yazarı ve ünlü edebiyat bilimcieleştirmen Elçin’in “Azerbaycan Edebî Eleştirisinin ve Edebî Sürecin Sorunları”, “Sosyalist Realizmi Bize Ne Kazandırdı”, “Aqoniya mı Evrim mi? XIX. Yüzyıl Azerbaycan Edebiyatına Bakış”, Moskova’da Rusça çıkmış hacimli “Arzu, Düşünce, Edebiyat” eleştirileri makaleler koleksiyonu vs. gibi eserleri millî-edebî mirasın ve çağdaş edebî sürecin yeniden değerlendirilmesi açısından önemli adımlar olmuştur.
Halk yazarı Anar’ın «Azerbaycan Edebiyatı, Sanatı ve Kültürü» 3 ciltte toplanan denemelerde ve makalelerde “Söz Yaddaşı” ve “Yaşamak Hakkı” kitaplarında edebiyatımızın ayrı-ayrı simalarının yaratıcılık portreleri canlandırılmıştır.
Son yıllarda Nizamî’nin adını taşıyan Edebiyat Enstitüsü’nün edebî sürece müdahalesi yoğunlaşmıştır. Enstitüde klasik dönem şubeleri ile birlikte, yeni kurulan “Azerbaycan Muhaceret Edebiyatı”, “Azerbaycan-Asiya Edebi İlişkileri”, “Azerbaycan-Türkmenistan-Özbekistan Edebî İlişkileri”, “Edebî Eleştiri”, “Basın Tarihi ve Gazete Yazarlığı”, “Nizamîşünaslık”, “Erken Yeni Dönem Azerbaycan Edebiyatı”, “Çocuk Edebiyatı” şubeleri, “Fuzulîşünaslık ve Edebî Cereyanlar” sektörleri bilimsel araştırmaların edebiyatın tüm yönlerini ve taraflarını kapsamasını sağlamıştır. Enstitünün geleneksel yayınları – “Edebiyat Mecmuası” “Mukayeseli Edebiyatşünaslık” dergileri ile birlikte, yeni “Poetika.izm” dergisi faaliyete başlamış ve ilk sayıları ilgiyle karşılanmıştır.
Elbette, bağımsızlık yıllarında Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi diğer kurumlarında ve ülkemizin yüksek eğitim kurumlarında, ayrıca başkentte ve bölgelerdeki bilimsel merkezlerde de edebiyat bilimini zenginleştiren değerli araştırmalar yapılmış, dikkate değer yayınlar ortaya çıkmıştır. Gururla söylemek mümkündür ki, diğer bilim dallarında olduğu gibi, edebî çalışmalar alanında da, bağımsızlık döneminde ülke çapında büyük bir bilimsel potansiyel oluşmuştur.
Bağımsızlık döneminde Azerbaycan edebiyat biliminin genç gvardiyası oluşmuştur. Elnare Akimova, Besire Azizaliyeva, Lale Hasanova, Nergiz Cabbarlı, Meti Osmanoğlu, Aygün Bağırlı, Aynur Halilova, Eşgane Babayeva, Ramiz Kasımlı, Mehman Hasan, Hanım Zairova, Metanet Vahid, Günay Karayeva, Aygün Orucova, Meral Yakubova, Pervin Nuraliyeva, Aynure Mustafayeva, Elhan Yurdoğlu, Nergiz İsmayılova, Nermin Cahangirova, Turan Teymurov, İlhame Ağazade, Gülnar Kamberova, Fidan Abdürrahmanova, Gülnar Sema, Esmer Hüseynova ve diğerleri klasik bilimsel ekol geleneklerini yaratıcı bir şekilde sürdürüyor, modern edebiyatşünaslık fikri ile yazmaya ve yaratmaya devam ediyorlar.
Azerbaycan’ın bağımsızlık dönemi edebiyatından ve edebiyat bilimi çalışmalarından zengin bir kütüphane oluşturmak mümkündür. Hiç şüphesiz, oluşturulan bilimsel ve sanatsal eserler ayrı ayrı her yazarın veya onların temsil edildikleri bilim ve sanat kurumlarının, genel olarak ise edebiyatımızın ve edebiyat biliminin bağımsız devletimizin ihtişamlı yıldönümüne katkılarıdır. XX. yüzyılın sekseninci yıllarından itibaren oluşturulan bu zengin edebî-bilimsel miras nice kitapların konusu olacaktır. Azerbaycan halkının millî lideri Haydar Aliyev’in ölümsüz ilan ettiği ve hızla gelişen bağımsız devletimizin geniş imkânlarının ışığında, Azerbaycan edebiyatının asırlık tarihî gelişim yolundan, devamlı geleneklerinden, seçkin kurucularından ve aynı zamanda sistemli şekilde incelenmesine yeni başlanan bağımsızlık dönemindeki başarılarından bahseden cilt cilt kitaplar ortaya konulacaktır. Bu duyarlı ve onurlu dönemin büyük edebiyatını ve edebiyat biliminin başarılarını tüm yönleri ve yaratıcı güçleri ile birlikte tam inceleyip özetlemek, edebiyat hakkında bilimin önünde duran ana görevlerden birisidir.
Sonuç
Azerbaycan edebiyatının 30 yıllık bir dönemi, edebî-tarihî gerçeklere objektif yaklaşım ile temel olarak değerlendirme denemeleriyle izlenmekte, yorum ve analizi yapılmaktadır. Değerlendirmelerde Azerbaycan yazarlarının bağımsızlık döneminde üreten tüm nesillerinin eserlerine atıfta bulunulmakla beraber, konunun gerektirdiği gibi, bağımsızlığın getirdiği genç neslin yaratıcılığına biraz ağırlık verilmesine dikkat edilmiştir. En yeni dönem edebiyatının temel meşrulukları fikir-sanat, konu-sorun, stil-tarz değişimleri ile dönemin edebiyatının yazar ve şairler hakkında belli portre-denemeler yaratmak mümkündür. Elbette bu portreler, seçilen bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatını imza bolluğu ve zenginliği nedeniyle tam olarak kapsamamaktadır. Genel olarak bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatının ne kadar zengin ve renkli olduğu, kısa süre içinde nasıl büyük bir mesafe katettiği, artık yeni edebî yüzleri yetiştirdiği, farklı bir edebiyata dönüştüğü net bir şekilde görünmektedir. Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı, çok asırlık Azerbaycan edebiyatının devamlı geleneklerine dayanarak, ülkemizde devlet bağımsızlığının kazanılması ışığında oluşup, gelişen yeni tipli büyük edebiyattır. Bu, Azerbaycan edebiyatının gelişiminde yeni tarihsel bir aşamadır.
Bağımsızlık dönemi Azerbaycan edebiyatı, Azerbaycan halkının ulusal varlığının ve bağımsız devlet ideallerinin muhteşem bir edebiyatıdır.
Bu, Azerbaycan halkı için daha büyük bir geleceği müjdeleyen edebiyattır.
BÖLÜM III
KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ
KAZAK EDEBİYATINDA ÇEYREK ASIRLIK EDEBÎ TECRÜBE. MİLLÎ İMAJ VE EDEBİYATIN GELİŞİMİ
Janar Serkeşkızı TALASPAYEVA[24 - Prof. Dr. (Manaş Kozıbayev adındaki Kuzey Kazakistan Devlet Üniversitesi Ruhani Cangıruv Birimi Başkanı ve Filoloji Fakültesi Öğretim Üyesi)]
Nurgül Kayırbekkızı SMAGULOVA[25 - Prof. (Şokan Valihanov adındaki Kökşetav Devlet Üniversitesi Kazak Filolojisi Bölümü Öğretim Üyesi.) Aktaran: Prof. Dr. Nergis Biray (Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı)]
Son Çeyrek Asır: Kazakistan’da Tarih Yeniden Yazılıyor
Kazak toplumunda son çeyrek yüzyılda gerçekleşen değişimler, sosyal ve manevî hayatımızı yeniden yükseltmiştir. Sovyet dönemindeki siyasî hırsların ve sosyalist gerçekçiliğin çöküşüyle azat olan Kazak edebî dünyası ve söylemleri, başlangıçta engellerle karşılaşır. Diğer bir bakış açısıyla bu durum “Kazak edebiyatı durgun hâle geldi, modern dünyanın hızlı gelişimine yetişip onu aşamadı.” gibi düşüncelerin ortaya çıkmasına yol açar. Bununla birlikte, edebiyat yani söz söyleme sanatı hemen toparlanmış, zamanın akışına uyum sağlayarak cesur, bir o kadar da verimli bir arayış sürecine girmiştir. Edebî türler içinde savaşçı denilen nazım/şiir türü bir yana, yaratıcılık yansımaları kabul edilen, ortaya çıkması uzun süren nesir türü de hızla ilerlemiş; bağımsızlık çizgisinde kaleme alınan büyüklü küçüklü eserler yeni konuları ve küçük denemeleri de edebiyata sokmuştur.
Akademisyen S. Kirabayev’in, “Kazakistan’ın bağımsız, egemen bir ülke olması, bizim yeni tarihimizin başlangıcıdır. Bugün kendi topraklarımızda, tarihimizi çok milletli bir devletin parçası olarak değil, bağımsız bir devlet olarak araştırmamız, milletimizin uzun tarihî süreçte zafer ve yenilgilerini, ulaşabildiğimiz ve ulaşamadığımız dönemleri gün yüzüne çıkarmamız, bugünkü bağımsızlığa kavuşmamızın meşru yollarını göstermemiz gerekir. Bütün halkımız ve millî kültürümüzle birlikte yol alsa da birçok zıtlık ve çelişki dolu yollardan geçen edebiyat tarihimize de böylece yeni bir bakış açısıyla bakmak gerekir.” şeklindeki düşüncesi, büyük değişimler ve karşıtlıklarla dolu bu sürecin bize kendini hissettirmesiyle de değer kazanır. (Kıyrabayev, 2007: 10)
Son çeyrek yüzyıldan daha uzun bir süreçte yazılan nesir ve şiir türündeki eserlerde sanatsal örnekler oldukça karmaşıktır. Bu durum, sadece yazarların millî ölçekte ustalık arayışlarıyla sınırlandırılamaz, dünya edebiyatındaki sanatsal eğilim ve yöntemlerin Kazak topraklarında yeni bir çehre kazanarak uyumlu bir hâlde kabulünün sağlanabilmesi ile de fark edilebilir.
Şiir: Kazakistan Ve Akınlar
Kazaklar, âşık (akın) bir halktır. Bu özellik ona konar göçer bir milletin ruhu olarak anne sütü ile nüfuz etmiştir. Kazak halkı, bozkırın uçsuz bucaksızlığı kadar bağımsız, denizin derinlikleri kadar parlak ve engindir. Bu halk gökyüzüyle yarışan yüksekliği ile muhteşemliği her zaman arzulamış, özlemiş ve şiirlerine de dayanak etmiştir.
Bu halk, aptallık dolu politikaları görmesine, birçok eziyet ve şiddete maruz kalmasına, milletçe yok olma tehdidini hissetmesine, açlık yaşamasına ve ıstırap çekmesine rağmen bağımsız bir devlet olma ülküsünü her şeyden önde tutan yiğit ve güçlü bir halktır.
16 Aralık 1991’de ataların hayalleri gerçekleştirildi, Alaş aslanlarının rüyaları gerçeğe dönüştürüldü, yeni nesillerin baht yıldızı parladı ve ülke egemenliğine kavuştu. Özgürlüğün aydınlık seheriyle birlikte yüreği saran sevinç şiire dönüşüverdi, kâğıt yüzüne düştü ve yürekteki kaygılara teselli oldu. Birkaç yüzyıl boyunca millî şiirin kaynağına dönüşen bağımsızlık fikri şimdi annenin çocuğuna can veren göbek bağı gibi millî şiirin geleceğine dönüştü. Millî şiir geleceğe doğru kanat açtı, özgür oldu; bütün ihtişamıyla parladı. Kazak halkının kökünü geçmişinden alan şiirleri, bir yürekten çıktı, başka yüreklere ulaştı.
Bir Ülkü Olarak Bağımsızlık: Biz Türkleriz
Kazak Sovyet şiirindeki “özgürlük”, “bağımsızlık” gibi kavramlar millî kimliği tam olarak ifade etmez. Çünkü insanlara sadece sosyal özgürlük verilmiştir. Hâlbuki millî özgürlük, ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği gibi kavramlar, özü ve anlamı derinlere kök salmış asil birer ülküdür. Asırlardır sürüp gelen sözlü edebiyattaki hoş rüyalar, eski devrin edebiyatı ile destanî şiirlerdeki hayaller sanki yeniden keşfediliyor gibidir.
70 yıl süren Sovyetlerin kızıl diktatörlüğü, sonuçta totalitarizm tuzağına düştü, millî çıkarların yok olmasına yol açtı. Bu nedenle bağımsızlık yıllarının lirik kahramanı “özgürüm” ve “bağımsızım” derken yüzünü başka bir yöne döner. Kazak şiirinin güçlü şairlerinden Temirhan Medetbek “Tävelsizbin/Bağımsızım” şiirinde bütün millet adına konuşur.
Tävelsizbin!
Tävelsizbin men bügin.
Keldi mine azattığım, teñdigim.
Bostandıqta baylığım men endigim.
Şeşil endi, şemen bolğan şerli ünim!
Bağımsızım!
Bağımsızım ben bugün.
Geldi işte özgürlüğüm, eşitliğim.
Bağımsızlıkta zenginliğim ile geleceğim
Haykır şimdi, kaygı dolu dertli sesim!
Şiirde millî birlik ve beraberlik fikri dikkat çeker. Lirik kahraman bütün Kazaklar adına haykırır gibi sert ve korkusuz konuşur. Geçmişte olduğu gibi halkı, biri fakir biri zengin diye ikiye bölüp kendini kendine düşman eden, siyasete kanıp sloganlara aldanan lirik kahramanın yerini, dünyevî ve mânevî dünyasını yücelten, göğsünü gururla kabartan ve milletin temsilcisi olan “akın”lar alır. “Akınlık”la ilgili “ben”, millî özelliklere sahip olur, eserlerinde bağımsızlık fikrini yansıtır. Mahambet ile Mağjan’ın şiirlerindeki “Ben” imgesi tekrar yankılanır. “Biz” olduğundan beri, kendine has millî gururu kalabalıklar arasında bir an bile hissedemeyen bozkır çocuğuna “Ben” imgesi kadar gerekli başka bir şey var mıdır? Şairin:
Qırqıldıq qoy qorğap bizder Mäskevdi,
Al Mäskevden qorğana biz almadıq
Kırıldık ya, korurken Moskova’yı,
Ama biz, Moskova’dan korunamadık
mısraları pişmanlık ve kırgınlıklarla doludur. O, “Moskova” imajıyla toplumun 70 yıllık tarihini ortaya seriverir. Millî dil, gönül ve din meselesini ayaklar altına alan, değerlere itibar kaybettiren Sovyet devri siyaseti, ek olarak 1986 yılındaki Jeltoksan olayları döneminde yaşanan kötülükler, bu bir iki noktayı işaret eder. “Biz canımızı verip onu koruduk, fakat kendimiz ondan korunamadık.” En acısı, teessüf edilecek olanı da budur.
Kazak halkının asırlardır yürüdüğü yol, çektiği zorluk ve eziyetler yanında bazen Yaratan’ın hediyesi olarak yaşanan sevinçler, onun tarihini oluşturur. Sovyet döneminde, milletimizin büyük şairi Kadır Mırza’nın terennüm ettiği gibi eski yolların izleri ve katmanları, ders kitaplarına “bıçak sırtı” gibi sığsa da hâlâ çok derinlerde duruyor. Halk, milletin tarihini kendine okutmama ve nesilleri ondan bezdirme siyasetini yaşamış olsa da kendi geçmişinden hiçbir zaman nefret etmez. Bu sebeple bağımsızlığın ilk yıllarında bile, Sovyet ideolojisinin terbiyesiyle yetişmiş olsa da millî terbiyeyle susuzluğunu kandıran “akın”lardan biri olan Ulıkbek Esdevlet “Kiyiz kitap/Keçe Kitap” külliyatındaki “Türkistan”, “Biz-Türiktermiz/Biz Türkleriz”, “Astanalar”, “Kazakistan”, “Qazaqıya/Kazakistan”, vs. gibi bazı şiirlerinde bağımsızlık kavramını tarihî olaylarla birlikte ele almıştır. Bu durum, tarihî dönemi yüreğinde yaşayıp Kazak halkının geçmişini bütün panoramasıyla yansıtmaya çalışan bugünkü birçok “akın”ımıza özgüdür. Ulıkbek Esdevlet’in “Kiyiz kitap/Keçe Kitap”ında “Şañırak” adlı bir grup şiir yer alır. Akın, bu şiirlerinde Ulıtav’dan başlayarak İdil, Yayık, Manğıstav, Aral, Türkistan, Torğay, Altay, Almatı, Astana şehirlerini ve bozkırlarını yedi asır boyunca mekân tutan milletin geçmişten bugüne devam edegelen tarihini canlandırır. “Biz Türkilermiz/ Biz Türkleriz” şiirindeki:
Biz-Türkilermiz....
Biz Türkilermiz!
Kök aspanday jarqıldap, kürkirermiz,
Kök aspannıñ bultınday silkinermiz,
Kök böriden tuvğanımız ras bolsa,
Kök täñiriden quvat ap, bir tülermiz,
Biz, Türkleriz…
Biz Türkleriz!
Gökyüzü gibi parlar da kükreriz,
Gökyüzünün bulutu gibi silkiniriz,
Bozkurtttan doğduğumuz doğruysa,
Gök Tanrıdan kuvvet alıp yeniden diriliriz,
şeklindeki cüretkâr mısraları, gerçek özgürlük fikrinin ve millî ruhun söze aksedişidir. Akın, “Kök aspan/Gökyüzü”, “Kök böri/Bozkurt”, “Kök Teñri/Gök Tanrı” gibi bütün Türk milleti için kutsal olan üç kavramı ana fikir olarak ele alıp Türk dayanışmasını da dile getirir. Ayrıca millî bilgi dağarcığımızdaki “kündey kürkirev/gök gibi kükremek”, “bulttay silkinüv/bulut gibi silkinmek”, “quvat aluv/kuvvet almak”, “tülev/yeniden dirilmek” sözleriyle millî karakter özelliklerimiz de gözler önüne serilir. Akın/âşık ustalığının ana özelliklerinden birinin sözü dillendirmek, düşünceyi imajlarla verebilmek olduğunu göz önünde bulundurarak şiiri değerlendirdiğimizde, âşığın amacına ulaştığını görürüz. Başka mısralarda ise âşığın halkın katline uğradığı, yüreğinin yaralanıp zulmün kurbanı olduğu anlara da rastlanır. Fakat milletin cesareti ve yüce ruhu, mısralarda daima kendini gösterir:
Kevdemizdi biylegen asqaq arman,
Tarıyhımız dastan bop, tasta qalğan,
Tirsegimiz tilingen kezderde de
Jan jürekti jerim joq jasqa malğan.
Jutıp qoyğan ğasırlar öktem ünin,
Ayğa qarap ulığan kök börimin.
Atqa minsem ketemin aruvaqtanıp,
Arasında jelik bar et-teriniñ
Atqa minsem ketemin aybattanıp,
Qılış körsem ketemin qayrattanıp.
Ğasırlardıñ betine qalqıp şıqqan,
Bizdiñ halıq- bu da bir qaymaq halıq!
Gövdemizi yöneten yüce ülkülerle,
Tarihimiz destan olup taşa kazınmış,
Çok korktuğumuz zamanlarda bile,
Cesur yürekli yer yok gençlere adanan,
Yutuvermiş asırlar güçlü sesini,
Aya bakıp uluyan bir boz kurtum.
Ata binsem giderim ruhlara seslenip,
Arasında gayret var etle derinin
Ata binsem giderim gazaplanıp,
Kılıç görsem giderim gayretlenip.
Asırların üstüne kalkıp çıkan,
Bizim halk, bu da en güçlü halk!
Konargöçer halkın özelliği şudur: ata olan tutku ve bağlılık, at üstünde yaşamak, özgürlük, koşan at toynağının sesini işitmek, rüzgâr gibi ata binmek. Bütün bunlar, şiirdeki mısralardan açıkça hissedilmektedir. Akın/âşık “Ben”, bir anda savaş çığlıkları atarak akıcı bir dille seslenir:
Namısımday eşkimge taptatpağan,
Türkistanıñ kümbezi asqaqtağan.
Babalarım jatır ğoy bata berip,
Aruvaqtar amanatın aqtap bağam.
Kök täñirden köñilge nur tilermiz
Kök aspanday äli de kürkirermiz.
Kök börili kök bayraq kökke şıqsa,
Qay duşpannıñ aldında irkilermiz?
Biz-Türkilermiz!
Biz-Türkilermiz!!!
Biz-Türkilermiz!!!!
Namusunu kimseye çiğnetmeyen,
Türkistan’ın kubbesi gururludur.
Atalarım yatar ya dualar edip,
Ruhlar emanetine tertemiz bakayım.
Gök Tanrı’dan gönüle nur dileriz
Hâlâ da gökyüzü gibi kükreriz.
Bozkurtlu gök bayrak göklere çıksa,
Hangi düşman önünde duraksarız.
Biz, Türkleriz!
Biz, Türkleriz!
Biz, Türkleriz!
Şiirin başı ve sonu aynıdır; akın/âşık bu sanatsal yaklaşımıyla yüce Türk ülküsünü dile getririr. Başımızdan ne geçerse geçsin, hangi siyasî değişiklik ve yapının içinde yaşarsak yaşayalım, “Biz, Türkleriz!”, “Böyle yaşadık, böyle kurtulur, böyle yaşarız” anlamına gelen derin felsefî fikirler şiirde bütün açıklığıyla hissedilir.
Şairin “Türkistan Marşı” şiirinde sözle dile getirdiği ülküyü hayata geçirmenin, istek ve arzuların uygulanmasının zamanının geldiğini, “artık hiç kimseden korkmayız” tarzındaki ihtişamlı söyleyişleri hissettirir.
Türki halkı, tizeñdi jaz, türegel,
Tizerlegen tığıraqqa tireler,
Tübi türki tügendeler kez keldi,
Birlik bolsa- qorlıq bolmas, bile ber.
Atajurtıñ – Altayıñ tur arqañda,
Tize qosıp, bas biriktir, tart alğa,
Birigiñder, birigiñder, Türkiler,
Ümit jüktep, senim artıp är tañğa.
Sät te keldi qanat sermep silkiner,
Kün de tuvdı kök aspanday kürkirer,
Qay qaşanğı köz jasımız sirkirer,
Birigiñder, birigiñder, Türkiler!
Türk halkı, kaldır dizlerini, ayağa kalk,
Dizlediği yerden doğrulan zorluğa da direnir,
Aslı Türk olanın dirileceği an geldi,
Birlik olsa, horluk olmaz, biliver.
Ata yurdun – Altay’ın var arkanda,
Birlikte, birleşiver, atıl öne,
Toplanın hep, birleşin siz, ey Türkler,
Ümitlenip inanarak, atan her tana.
Vakti geldi kanat açıp silkinmenin,
Güneş de doğdu, gökyüzü gibi kükrer,
Ne zaman, hangi gözyaşımız çiseler,
Toplanın siz, birleşin hep, ey Türkler!
“Kök aspanday äli de kürkirermiz/Gökyüzü gibi hâlâ kükrüyoruz” şeklindeki söyleyiş, bugün “Kün de tuvdı kök aspanday kürkirer/Güneş de doğdu gökyüzü gibi kükrer” ifadelerine doğru yönelmiştir. Bu sözler, bağımsız ülke akın/âşığının güçlü ve hür sözleridir, çünkü o milliyetçiliği dile geriren, “Alaş”ı ağzına baktıran halkın yiğidi olarak konuşur.
20. yüzyılın 20’li ve 30’lu yıllarındaki Kazak edebiyatının, “Alaş edebiyatı” dönemi dediğimiz ve bugünkü Kazak edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturan devrinin görkemli akını, Kazak destanî şiirinin peygamberi diye bilinen Mağjan Jumabayev’in şiir geleneği, bağımsızlık yılları Kazak şiirindeki vatandaşlık ruhuna büyük ölçüde etki etmiştir. Mağjan’ın destanî söyleyişleri, bir şiir görüşü olarak da Kazak şiirine yansımıştır. Mağjan Jumabayev’in şiirlerindeki ateşli ruh, diğer şairlerin şiirlerinde de görülmeye başlar. Kazak şiiri, Mağjan’ını aradı; şerefli ülke, şairini aradı; yeniden canlanan millî bilinç, yükselmenin temellerini tekrar kurdu ve yenilikleri keşfetti. Ulıkbek Esdevlet’in “Türkistan Marşı”, “Biz-Türkilermiz/Biz Türkleriz!” gibi şiirlerinin temel aldığı düşünce ve ülkünün, M. Jumabayev’in “Türkistan”, “Alıstağı Bavrıma”, “Tez baram” şiirlerinden beslenmesi, bu söylediklerimize delil teşkil eder. Bu etkilenme Kazak edebiyatında sanki bir kural hâline gelmiş gibidir. Çünkü Mağjan’ın kendi döneminde dile getirdiği bu fikirler yani Alaş fikri, milletin bilincinden hiçbir zaman silinmiş değildir. Bu fikirler yok olmamış, sadece tekrar ortaya çıkmak için uygun zamanı beklemiştir.
Şairin “Kazakistan” şiirinin ilk iki dörtlüğü M. Jumabayev’in “Men jastarğa senemin/ Ben Gençlere Güveniyorum” şiirine kelimesi kelimesine benzer. Fakat burada “benimki” şeklinde ifade edilen mülkiyet, yani “sahip olma” anlamı daha hâkim bir ifade taşır. Kazakistan’a “benim” diyerek sahip olmayı dile getiren söyleyiş, şairin iç dünyasında “vatan” kavramına yön verdiğini, vatan için beslenen duygulara samimi bir gönülle dikkat çektiğini gösterir. Şair, vatanını korur, üzerine titrer.
Arıstanday aybattım,
Jolbarıstay qayrattım,
Aspandağan bayraqtım,
Qanşa juldız jaynattıñ,
Qanşa bulbul sayrattıñ,
Qazaqstan, ardaqtım!
Tulparıñnıñ şabısın,
Dombırañnıñ qağısın,
Küñirentken tav işin,
Dariyanıñ ağısın
“Süyem!” desem – bäri şın,
Qazaqstan – namısım!
Ärbir tası- kiyelim,
Är uvığı – jüyelim,
Är kernegen jüregin,
Küy kernegen tiyegin,
Sarı altınnan süyegiñ
Qazaqstan – jır elim!
Şañırağıñ – şırağım,
Topırağıñ – tumarım,
Ğalamda joq sıñarıñ,
Ğajayıbım, jumağım,
Bası taza bulağım,
Basılmaytın qumarım,
Qazaqstan – qıranım!
Ayıñ tuvsın oñıñnan,
Küniñ tuvsın solıñnan,
Juldız jansın jolıñnan,
Basıña baq ornasın,
Qıdır bolsın joldasıñ,
Quday seni qoldasın,
Qazaqstan – köz jasım!…
Arslan gibi heybetlim,
Parslar gibi gayretlim,
Göklere çıkan bayraklım,
Ne kadar yıldız parlattın,
Ne kadar bülbül şakıttın,
Kazakistan, kıymetlim!
Hızlı atının koşuşunu,
Dombıranın çalınışını,
Feryat eden dağ içini,
Deryanın akışını,
“Aşkım!” desem, hepsi gerçek,
Kazakistan, namusum!
Her bir taşı, kutsalım,
Her otağı, sistemlim,
Her gerilen yüreğin,
Nağme çalan sazların,
Sarı altından kemiğin,
Kazakistan, destan ilim!
Ocağım, nur kandilim,
Toprağın, nazarlığım,
Alemde yok bir eşin,
Harikam, cennetim,
Yeni taze bulağım,
Hiç dinmeyen hevesim,
Kazakistan, kartalım!
Ayın doğsun, sağından,
Güneşin doğsun, solundan,
Yıldız yansın yolundan,
Başına baht yerleşsin,
Hızır olsun yoldaşın,
Hüda seni kollasın,
Kazakistan, göz yaşım!…
Şair Mağjan, gençlere yönelik şiirler söylerken Ulıkbek Esdevletov Kazakistan’a adanan şiirler söyler. Amaç aynıdır; ülkenin yarınları, ona olan inanç, dilek ve dua…
Temirhan Medetbek’in “Abılay Han”, “O, Mahambet, pirim-ay!/O, Muhammet, pirim hey!”, “Mağjan – jır/Mağjan, destan” şiirleri de altı Alaş kahramanının sembolü olarak kabul edilir.
Temirhan, edebiyattaki mübalağa sanatını şiirinde bir yöntem olarak kullansa da, “Şayqalıp tur ğoy, şayqalıp qazaqtıñ qalıñ ordası/Çalkalanıyor ya, sallanıp Kazak’ın kalabalık sarayı” diyerek bir anda hüzünlenir, mısralarında umutsuzluğu da yansıtır. Demek ki, mahzunlaşınca gamsız olamayacağını düşünüp ruhların “pir”ini çağırır. Mahambet, Mağjanların romantik geleneğindeki cesur, güçlü, ateşli şiirin ruhuna doğru yol alır.
Kendi şiirini “Mağjan jır” diye adlandıran Temirhan Medetbek, bilge millî şairlerden bir diğeridir. O, 20’li yıllarda tek taraflı siyasî darbeleri hedefleyen Mağjan Jumabayev’in şiirini “’dünyadan ümidini kesmek, tabut ile mezardan başka şey görmemek, sadece ölüm nağmesi işitmek’ tekdüzeliğinde yazılmış şiirlerdir” diye eleştirir.
Mağjan’ın “Korkıt” poemasında Korkut, bu yalan dünyadan kopuzu gibi inleyerek, feryat ederek göçüp gider. Bu yüzden bugün, Temirhan Medetbek “Mağjan – jırım muñaytadı qudaydı/Mağjan, şiirim bunaltır Tanrıyı” der. Fakat bu, Mağjan şiirinin Hak Teâla’yı bunaltan sadece bir yönüdür. Şair, bu söyleyişleri derinlemesine düşünür. Şair T. Medetbek, Mağjan’ın şiirinde karşıtlıkları içeren tekdüzeliğin sadece bir kanalda çarpıştığını şiirle şöyle ifade eder:
Qorqadı onıñ qayğısınıñ qası da!
Ärbir sözi aynaldı köz jasıma.
Alasurıp şarq urıp jür Mağjan – jır
Mañğıstavdıñ jay tüsirip tasına,
Kökşetavdıñ bult üyirip basına.
Korkar onun kaygısının düşmanı da!
Her bir sözü dönüştü gözyaşıma.
Derinlerden çırpınıyor Mağjan’ın şiiri.
Manğıstav’ın yıldırım düşürüp taşına,
Kökşetav’ın bulut toplayıp başına,
Şiirdeki şair imajının millî görünümü yüksektir. Şair Mağjan’ı “Men kelemin, men kelemin, men kelem, Künnen tuvğan, Günnen tuvğan payğambar/ Ben gelirim, ben gelirim, ben gelirim, Güneşten doğan, günden doğan Peygamber” diye peygamber ilan eden duygu, Kazak halkının kahramanlık tarihine dair övgülerden güç alır.
Bağımsızlık şiirinin konu ve temalarının diğer bir özelliği de ülke tarihinin tekrar yazılmasında görev almasıdır. Elbette bu durum tasvirler vasıtasıyla gerçekleşir.
Jaraskan Abdiraş’ın “Qulpıtas/Musalla Taşı” adlı eserinde, Bökeyhanov, Şäkerim Kudayberdiulı, Mağjan Jumabayev, Ahmet Baytursınov, Mirjakıp Duvlatov, Jüsipbek Aymavıtov, Mustafa Şokayulı gibi Alaş hareketi savunucularının her birine uzun şiirler ithaf edilir. Bunlara tür özellikleri açısından ‘felsefî şiir’ demek mümkündür. Çünkü Alaş, asil oğullarını birer karakter olarak tanıtma açısından ele alındığında edebiyat bilimiyle uyumlu bir çizgidedir. Kahramanların kaderi ve yaratıcılık samimiyeti şiir türüyle dile getirilir. Şair Mağjan hakkındaki kıtadan bir örnek:
Kevdeli küreskerdiñ tili ötpegen
Bir päle tavıp aldın jürek degen,
Bedeldi Bednıymen sırlaspadıñ,
Sırlastıñ janı küygen Blokpenen.
Güçlü savaşçının dili söylemez,
Bir bela bulup aldın yürek denen,
Ünlü Bednıy ile sır paylaşmadın,
Sır paylaştın kederlenen Blok ile.
Bu tek kıtadan hareketle ilmî bir makale yazmak mümkündür. “Bir bela buldun yürek denen” mısrası, Mağjan’ın “Jan Sözi” şiirini okumayan insanların anlayabileceği bir ifade değildir. Son iki mısra sosyalist realizm ile sembolizmden haberdar insanlar için bir şeyler ifade eder.
Bağımsızlığa kavuşulan ilk dönemlerde müjde istenmesi ve şiirlere atıfta bulunulması edebî kurallar içinde yer almıştır. Marfuğa Aythoca’nın “Añsav/Özlemek” adlı eseri:
Mümkün be Ata-tekti jasıruvım,
Kümistey tögil sen de
Aşıl ünim!
Öz erki,
Öz tağdırı
Öz qolında,
Men Tävelsiz Qazaqtıñ –
Aqınımın!-
Mümkün mü soyumu saklamam,
Gümüş gibi dökül sen de
Açıl ünüm!
Kendi erki,
Kendi takdiri
Kendi elinde,
Ben bağımsız Kazakların,
Şairiyim!
şiiriyle başlar.
Bağımsızlık Devri Şiirinin Ana Teması: Millî Tarihten Medet
Bağımsızlığın ilk dönemlerinde Sovyet toplumunda dünyaya gelip okumuş, bilim erbabı birer ülke vatandaşı olarak tanınan orta yaştaki edipler, şiirlerinde bağımsızlığa sevinip bu heyecanı yüksek tutarak genç nesildeki şairlere yol açtılar. Yukarıda adı geçen ve bazı şiirleri incelenen şairlerimizin bugün de Kazak şiirinde kendine ait bir yer edindiğini söyleyebiliriz.
Bugün, orta ve daha genç kuşaktan kabul edilen şairlerin eserleri hakkında sık sık olumlu görüşler dile getirilmektedir. Bağımsızlık, millî ruh, millî bilinç sonraki neslin şiirinin de çekirdeği hâline gelir. Meşhur şair Erlan Jünis’in “Meniñ atım Tävelsizdik/Benim Adım Bağımsızlık” adlı şiirinde cesurluk anlatılır. Gerçekten bağımsız bir nesil… Geçip gidenden pişmanlık duymuyoruz, yerinde sayan ve düşenin hâli ise donmuş bir manzara görüntüsü gibi önümüzde duruyor.
…Alıp qorğannıñ qulağanın kördim,
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/omer-faruk-ates/turk-dunyasinda-milli-ruh-ve-edebiyata-yansimasi-69499990/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
notes
1
(Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü)
2
Milliyetçilik teorileri ve Benedict Anderson’un “hayali cemaatler” kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Benedict Anderson. Hayali Cemaatler –Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması-, Metis Yayıncılık, İstanbul 2015; Umut Özkırımlı. Milliyetçilik Kuramları –Eleştirel Bir Bakış-, Sarmal Yayınevi, İstanbul 1999.
3
“Yeni Nesir” ya da “1960 Nesri” olarak adlandırılan bu dönemle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Sedat Adıgüzel, Azerbaycan Edebiyatında 1960 Nesri (Hikâye ve Roman), Fenomen Yayıncılık, Erzurum 2006.
4
Prof. Dr. (Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi birinci Başkan Yardımcısı) Aktaran: Mehdi Genceli (Dr. Öğretim Üyesi. Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü)
5
“Azerbaycan” qəzeti, 11 noyabr, 2015-ci il.
6
İ. Həbibbəyli. Heydər Əliyevin dövlətçilik təlimi və müasir dövr. Naxçivan, “Əcəmi”, 2013, s. 24.
7
Azərbaycan Respublikasının Prezidenti Heydər Əliyevin Azərbaycan yazıçılarının X qurultayında nitqi. Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75. Bakı, 2009, s. 107.
8
Azərbaycan Respublikasının Prezidenti Heydər Əliyevin Azərbaycan yazıçılarının X qurultayında nitqi. Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75. Bakı, 2009, s. 108.
9
Anar, Unudulmaz görüşlər, Bakı, “Təhsil”, 2011, s. 48-49.
10
Heydər Əliyevin Xalq şairi Məmməd Arazın yaradıcılıq gecəsindən sonra ziyalılarla görüşdə 16 aprel 1995-ci il tarixli çıxışından // Heydər Əliyev, Müstəqilliyimiz əbədidir. Üçüncü kitab. Bakı, Azərnəşr, 1997, s. 363.
11
Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın böyük borcu və amalı. (tərtib edəni və ön sözün müəllifi V.Quliyev), Bakı, “Ozan”, 1999, s. 186-191.
12
Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın böyük borcu və amalı. (tertib edeni və ön sözün müəllifi V.Quliyev), Bakı, “Ozan”, 1999, s. 186-191.
13
AMEA-nın 70 illik yubiley materialları. “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.
14
Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi-75, Bakı, 2009, s. 100.
15
C.Məmmədquluzadə. Əsərləri. 4 cilddə, IV c. (tərtib edəni İ.Həbibbəyli) Bakı, Öndər, 2004, s.191-193.
16
Heydər Əliyev. Ədəbiyyatın yüksək borcu və amalı. – Bakı, Ozan, 1999, s.246.
17
M.Araz. Seçilmiş əsərləri. 2 cilddə, II c. – Bakı, Lider nəşriyyat, 2004, s.132.
18
Azərbaycan Respublikasının Prezidenti İlham Əliyevin Milli Elmlər Akademiyasının 70 illik yubileyindəki nitqi. “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.
19
Bax: Azərbaycan Yazıçılar Birliyi – 75, Bakı, 2009, s. 101.
20
T. Əlişanoğlu. Müstəqillik illəri Azərbaycan ədəbiyyatı. – Bakı, Qanun, 2013, s.195.
21
История русской литературы. ХХ – начала ХХI века. Часть I. – Москва, ВЛАДОС, 2014, с.5.
22
V.Səmədoğlu. Mən burdayam, ilahi. – Bakı, Gənclik, 2005, s.375.
23
“Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2015-ci il.
24
Prof. Dr. (Manaş Kozıbayev adındaki Kuzey Kazakistan Devlet Üniversitesi Ruhani Cangıruv Birimi Başkanı ve Filoloji Fakültesi Öğretim Üyesi)
25
Prof. (Şokan Valihanov adındaki Kökşetav Devlet Üniversitesi Kazak Filolojisi Bölümü Öğretim Üyesi.) Aktaran: Prof. Dr. Nergis Biray (Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı)