Turan İyilikten Yanadır

Turan İyilikten Yanadır
Ekrem Barak Arıkoğlu

Ekrem Arıkoğlu
Turan İyilikten Yanadır

SÖZ BAŞI
Her şey hayal etmekle başlar. 1987 yılı. Giresun, Akçalı Ortaokulunun öğretmenler odası. Ülküdaşım Hasan’a duvarda asılı duran dünya haritasında Sibirya’yı göstererk: “Hasan bu Türk illeri şimdi esir, zaman gelecek buralar özgürlüğüne kavuşacak, Türk devletleri bir olacak, Turan kurulacak. Bizler de karşılıklı birbirimizi görmeye gideceğiz” diye hayallerimi anlatıyorum. Türk doğmuşuz, Türk milliyetçisi olmuşuz. Her Türk milliyetçisi gibi bizim de hayalimiz esir Türklerin esaretten kurtulması, sonra birlik olması, Turan’ı kurması üzerine.
Daha ortaokul yılları. İngilizce öğretmenimiz Ejder Dilci. Bir gün derste ağlayarak anlatıyor: “Çocuklar Kırımlı Mustafa Cemiloğlu’nu şehit etmişler.” diyor. Hocamızın üzüntüsüyle biz de üzülüyoruz. Yüreği kendinden büyük Cemiloğlu şehit oldu diye Türk Mavisi basılan Türk Kültürü dergisinin bir sayısı siyah kapakla çıkmıştı. Neyse ki haber doğru değilmiş. Büyük yürekli Cemiloğlu güzel Kırım’ın nispeten özgürlüğüne kavuşmasını da gördü yeniden tutsak edilmesinin acısını bir kez daha yaşadı ve hâlâ ayakta. Kırım tam özgür oluncaya kadar yaşasın!
Hayal kuruyorduk, bir umuttu, ulaşılması çok zor bir ümitti. Şimdi dönüp baktığımda hiç de zor değilmiş meğer. Hasan’a hayallerimi anlattığım o yerlere gitmem sadece 6 yıl sonra gerçek oldu. 1993 yılının Kasım ayında Güney Sibirya’daki Tuva’nın başkenti Kızıl’a giden uçağın içindeydim. Gittim, onlarla hayatlarını yaşadım, dillerini tattım, GULAK hikâyeleri dinledim, eksi 55 derecede Sibirya’da nasıl yaşandığını öğrendim. Türkiye’de Müslümanlık adına yaşayıp yaşattığımız pek çok şeyin bin yıllar öncesinin Gök Tanrı inancından süzüp getirdiğimiz kültür değerlerimizin dine dönüşmüş hâli olduğunu anladım. Dünyam genişledi, zenginleşti. Sonraki yıllarda da Türk Dünyasının pek çok yerini gördüm, yıllarca hayallerimi gerçekleştirdim, Turan ellerinde yıllarca yaşadım. Ne zor şartlardan geçtiklerini gördüm, kültürümüzde farklılıklardan çok benzerliklerimizin olduğunu anladım. Türk’ün en ele alınmaz yanının kardeş düşmanlığı olduğunu, kardeşle düşman olmak için düşmanla dost olunduğunu yaşayarak öğrendim.
Kendimi bildim bileli Türk Milliyetçisiyim. Türk Milliyetçiliği Türk’ü sevmektir ve onun birliği, dirliği, güçlü olması için çalışmaktır. Türk’ü sevmemiz başka milletlere düşman olmamızı gerektirmez. Elbette bize düşmanlık edenin, ocağımızı söndürenin düşmanlığını aklımızda tutmalıyız fakat Türk olmayanı “bizden değil” diye hor görmeyiz. Bizim, Tanrının verdiği üstünlüklerimiz bizim gibi olmayanı yok etmek için değil; bizden olmayanı da mutlu, tok yaşatmak için verilmiş özel üstünlüklerimizdir. Tanrı Türkü dünyaya nizam versin diye, insanlık içinde adalet dağıtsın diye il tutma yeteneğiyle yaratmıştır. Tarihin geçmiş sayfaları bunun böyle olduğunu söylüyor, bundan sonrası da böyle olacak…
Turan hayalimin gerçekleşme sürecinin epeyce bir bölümünü, bir insan ömrünün kısacık süresinde, yaşayarak gördüm. Bu hayalin tam gerçekleşmesi için neler gerekli, eksiğimiz fazlamız nedir? Hangi değerlerimiz insanlığa güzellikler getirir? Bütün bunları 50 yıllık Türk Milliyetçiliği, 30 yıllık Türk Dünyası hizmetkârlığı tecrübelerimle deneme tarzında yazdım. İçinde bulunduğumuz sıkıntılı günler Turan için bir fırsat olabilir. Dünyanın vahşi kapitalizm yönetimlerinin, faşist diktatörlüklerin, irticai insanlık dışı uygulamaların bir işe yaramadığı, insanlığın ve dünyamızın geleceğini yok ettiği ortaya çıktı. Yeni arayışların ilacı Türk birliğidir, Turan’dır. İnsanı seven, iyiliği esas alan, dünyaya saygı duyan bir düşünce, birlik dirlik düşüncesi Turan.
Turan Gelecektir, Gelecek Turandır.

TURAN TARİHİ
Türklerin tarihi en az on bin yıllıktır. Akrabalık bağlarının olduğuna dair kuvvetli deliller bulunan Amerikan yerlileri ile bu akrabalıkları kesinleşirse on bin yıldan daha öncesine gitmemiz gerekir. Sümerce ile Türkçe arasında ilişki bulunduğu kesindir. Sümerler MÖ 4 binli yıllarda Mezopotamya’da uygarlık kurdular. Yazıyı icat ettiler. Bu demek oluyor ki 6 bin yıl önce Türkler kesin olarak, bugünkü Türkçe dediğimiz dili kullanan topluluk olarak yeryüzünde var idiler. Çeşitli kaynakların iddialarına göre Türklerin o zaman yaşadıkları bölge bugünkü Anadolu’nun Doğusu ile Merkezi Asya’nın Batısında bir yer idi. MÖ 8. yüzyıldan itibaren Asya’dan Avrupa’ya uzanan ve arkalarında pek çok sanat eseri bırakan İskitler çoğu tarihçiye göre bugünkü Türklerin ataları idi. Varlıkları MS 3. asra kadar devam etti. Kazakistan’da bulunan Altın Elbiseli Adam, Tuva’da bulunan Arjan Kurganı’ndaki çok kıymetli altın hazineler İskitlerin, yani uzak atalarımızın sanatta, maden işlemeciliği alanında çok ileri olduğunu gösteriyor. MÖ 1200 yılından Milat yıllarına kadar Asya’da Hun atalarımızın hâkimiyeti vardır. MS 4-5. yüzyıllarda Batı Hun atalarımız Avrupa’ya hâkimdi. 4. yüzyılda Asya’ya hâkim olan Toba (Tabgaç) devletinin hâkim unsurları Türkler idiler. Sonra Göktürkler, sonra Uygurlar, sonra Kırgızlar, Moğollar, Gazneliler, Babürlüler, Çağatay Hanlığı…
Batıda Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Ak Koyunlular, Kara Koyunlular, Karamanoğulları, Onlarca Türk Beyliği, Memlükler ve Osmanlı İmparatorluğu.
20. Asra gelinceye kadar neredeyse bütün tarih boyunca yeryüzünün en hâkim güçlerinden biri Türklerin kurduğu devletlerdi.
20. Asır biz Türkler için tarihin en kara yüzyılı olmuştur. En çok acı çektiğimiz, en çok esir kaldığımız asırdır. Bu asırda Türklerin bütünüyle esarete düşmesini önleyen Türkiye Cumhuriyetinin varlığıdır.
Turan’ın bundan sonraki tarihi ne olacak? Turan’ın tarihi Türk’ün tarihidir. Türk, sadece Türk ırkından olanları değil onun kültürü etkisinde asırlarca yaşamış coğrafyayı da Turan olarak algılar. Bu sınırın bir ucu Çin Seddi’dir diğer ucu Viyana ve Roma’dır. Bilinen Türk tarihinin zirvesi 15-16. yüzyıldır. Bu asırda Türkler Doğu’da ve Batı’da dünyaya hâkim olan yeğâne güçtür. Bu iki sınır arasındaki mesafe günümüzden bakınca hayal gibi gelebilir (Turan bugün zaten bir hayaldir ve gerçekçi bir hayaldir) fakat hayal olmadığı tarihte gerçekleşerek görülmüştür. MÖ 3. asırda, MS. 4-5. asırda, 7-8. asırda, 15-16. asırda olan 21. asırda neden olmasın? Biz orta yaşını geçmiş faniler bile bağımsız ve yarı bağımsız çekirdek Turan coğrafyasının birleştiğini görmeyi umarız. Kardeşlerimizin çoğunun hayal ettiğimiz esaret prangalarından kurtulmalarını şükürler olsun yaşadık. Dostluk bileklerinin birleşerek dünya gücü olma yolunda adımların atıldığını görüyoruz. Hem biz görmesek oğullarımız, kızlarımız, torunlarımız, torunlarımızın çocukları o günleri mutlaka görecek. Bu inançla Turan kardeşliği için çalışmak ne kutsal bir iştir. Ne kadar kutsal bir emek veriştir. Bunun gerçekleşmesi son derece kolay olacak, birbirimizi kardeş göreceğiz, iyi insanlar olacağız ve çok çalışacağız. Turan iyilikten yanadır. İyiliği görünce gelir.

TURAN DİLİ
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”
    Karaman Oğlu Mehmet Bey
Turan’ın dili Türkçedir. Türkçe dünyanın en eski dillerinden biridir. Osman Nedim Tuna’nın söyleyişi ile “kelimeleri yazılı kayıtlarda bulunan dünyanın yaşayan en eski dili Türkçedir.” Türkçenin bilinen kökleri 10 bin yıl öncesine dayanır. Milattan öncesine ait yazılı metinleri vardır. 8. asırda yazı dili Türkçe ile felsefe yapılırken dünyanın günümüzdeki pek çok popüler dili henüz yazı dile bile olmamıştı. Türkçe başlangıçtan 12. yüzyıla kadar bütün Turan dünyasının ortak dilidir. Bugün Moğolistan sınırları içinde bulunan Köktürk Bengü Taşlarındaki yazı, Divanu Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig Turan coğrafyasındaki herkesin ortak eseridir. Bu ortaklık bütün Türk boyları tarafından kabul edilir. 12. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Oğuzların konuşma dilinden yeni bir yazı dili ortaya çıkmıştır. Zamanla bu yazı diline de özellikle Divan edebiyatı dediğimiz yazılı edebiyat türünde Arapça-Farsça sözler çokça girmiştir. Oysa bugün annemizden emdiğimiz süt kadar taze ve leziz Yunus Emre Türkçesinin tarihi yedi yüz yıl önceye gider. 15-16. asırlarda en güzel eserlerini veren Doğu (Çağatay) ve Batı (Osmanlı) edebî dilinin adı, yazarlarının söyleyişi “Türk dili”, “Türkçe” idi.
Bir ucu Çin Seddi’nde diğer ucu Viyana kapılarında, kuzeyi Kuzey kutbunda Güneyi Hint Denizinde olan bir dilin elbette söyleyişte, yazılışta küçük farklılıkları olacaktır. Üç kıtada, dünyanın yarısını kaplayan bir alanda, farklı coğrafyalarda, farklı medeniyetlerle karşılaşınca birbirinden farklı söyleyişlerinin ortaya çıkmasından tabii ne olabilir?
Tûran’ın bir ili var/Ve yalnız bir dili var./Başka dil var diyenin,/Başka bir emeli var.
Türklüğün vicdânı bir /Dîni bir, vatanı bir/Fakat hepsi ayrılır/Olmazsa lisânı bir. (Ziya Gökalp)
Ziya Gökalp’in lisan şiirinde dile getirdiği bu hakikati, Türk Dünyasını bölüp parçalayarak devletçikler hâline getirip yutan komünistler de emperyalistler de biliyorlardı. “Size beylik veriyoruz, devlet kuruyoruz” diyerek kolayca kandırdılar bütün boylarımızı. 1930’lu yıllarda her Türk lehçesinden ayrı yazı dilleri yaratıldı. Önce Latin alfabesiyle yazacaksınız diye kandırıldılar, milli duygularını yazanları asıp kurşunladılar, on yıl geçmeden hepsi Kiril alfabesine döndürüldüler. Her birinin alfabesinde üç-beş farklı işaret koyup “sizin diliniz farklı” dediler.
Oysa daha asrın başında Gaspıralı İsmail Beg, “Dilde, fikirde, işte birlik” düsturuyla çıkardığı Tercüman gazetesiyle bütün Turan illerine ulaşıyordu, anlaşılıyordu. 20. asrın başında Türklerin talihi yaver gitseydi, tek bir kişi (Gaspıralı) tek bir gazeteyle Dilde Turan fikrini gerçekleştirmiş olacaktı. Dilde birlik olunca gerisi çok kolay gelirdi…
Bütün ayrıştırma çabalarına rağmen bugün de Turan dünyasında konuşulan, yazılan Türk lehçeleri, kadim Türk dilinin, ortak ulu çınarın kollarıdır. Ulu çınar kolundan armut dalı yetişmez. Çınarın kolu çınar olur. Türkçenin kolları da Türkçedir. Onlara boy adları ile hitap ediyor olmamız başka bir dil, başka bir dünya oldukları anlamına gelmemektedir. Bugünkü yazı dillerinin altını birazcık kazdığımızda ortak binlerce deyim, atasözü, söyleyiş biçimleri şaşkınlıkla görülmektedir. Bu konuda Türk dünyasında çok çalışan bilim adamlarından biri olarak en çok ortaklıklarımızın dillerimizde, dillerimizin derinliklerinde olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bin tane atasözü alsanız en az dokuz yüzü bütün Türk dünyasında ortak çıkacaktır. Turan Birliği kardeş olup kaynaştıkça binlerce yıllık tarihi olan bu zenginlikleri yeniden keşfetmenin keyfini yaşayacaktır.
Türkçenin zayıf noktaları Türk boylarının konuştuğu ve yazdığı lehçelerin birbirlerinden yapacağı alıntılarla zenginleştirilir. Turan tarihten günümüze konuşulan ve yazılan bütün Türk lehçe ve ağızları bir bütün olarak alır. Bu bütünlüğün ve zenginliğin ortaya çıkarılması, kullanılması ve geleceğe aktarılması için çaba sarf eder. Çünkü kültür zenginliklerinin tamamına yakınının ifade aracı dildir. Dil millî varlığın bütün unsurlarını geçmişten geleceğe taşıyan araçtır. Turan ülkesinde bu araç etkin bir şekilde kullanılmak için ortak irade gösterilir ve bilimlik çalışmalar yapılır. Şimdilik bütün Turan boylarında Türk hançeresindeki bütün sesleri karşılayan 34 harfli Latin alfabesi esas alınır. Uzak hedefte Türklerin millî yazısı Köktürk alfabesine geçme çalışmaları yapılır. Bütün Türk boyları birbirlerini daha iyi anlamak için Türkçenin bütün dil zenginliklerini içine alan bir Türkçe bankası oluşturulur. Bu bankanın zenginliğinden mümkün olduğunca çok nüfusun faydalanması sağlanır.
Bütün Türk lehçeleri karıştırılarak ortak bir suni dil yaratılamaz. Lehçeler birbirlerinde bulunmayan, unutulmuş kelimeleri almalıdır. Atatük’ün Türkçe ile ilgili koyduğu hedeflerden biri de budur. Dille ilgili gelişmeler liderlerin ortaya koyacağı politik tavırlarla daha çok ilgilidir. Turan Birliğinin aksakalları, Ulu Keneş zaman içerisindeki gelişmeye göre bu konuda tavır geliştirecektir. Dince, ırkça, kültürce hiç bağları bulunmayan “Rusça”da birleşebilen Turan Birliği üyeleri alfabe birliğinde epeyce yol almış bulunmaktadır, ortak Türkçede de buluşacaktır. Ortak dilin gelişimi konusunda su akacak yatağını bulacaktır.
**
İyilikten yana olan Turan ülkesinde ortak Türkçede buluşmanın önündeki engeller nelerdir? Özellikle Sovyetler Birliği içinde kalan coğrafyada en az yüz yıldır, bazı bölgelerde 3-4 asırdır boyların kendi dilleri yok edilmiş yerlerine ortak dil olarak Rusça konulmuştur. Bir asırlık yoğun bir çabayla ortak dil hâline getirilen Rusçanın sökülüp yerine Türkçenin konulması hiç de kolay görünmüyor. Bunun için her boyun kendi özüne, kendi diline dönmesi gerekiyor. Almatı sokaklarında herkes Kazakça, Bişkek sokaklarında herkes Kırgızca konuştuğu zaman bu Türk boyları kendi özlerine dönmüş olacaktır. Bağımsızlık kazanıldığından bu yana 30 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen ilerleme istenilen düzeyde değildir. Kendi özlerine dönmek özellikle bu kardeş boyların kendi kendileriyle, kendi ana dillerinde anlaşmaları sağlanmış olacaktır. Kazakça-Kırgızca birbirine, Özbekçe-Uygurca, Tatarca-Başkurtça, Türkiye Türkçesi-Azerbaycan Türkçesi birbirlerine çok yakındır. Öncelikle birbirlerine çok yakın bu Türk lehçelerinin konuşurlarının birbirleriyle kendi dillerinde anlaşmaları teşvik edilmelidir. Turan’ın iyiliği her boyun kendi kültürünü özgürce yaşayıp yaşatması anlamına gelir. Emperyalist güçlerin toplumların milli kültürlerini yok ederek yerine kendi dil ve kültürlerini ikame etme politikasına karşılık Turan, kendi değerlerinizi yaşayacağınız ve yaşatacağınız bir birliktir. Bu değerler çok büyük oranda ortaktır. Turan illerinin vatandaşları birbirlerinin kültürlerini ortak değerler olarak görüp öğrenmeye, kendini zenginleştirmeye çalışır. Ben Tuva’ya gidince Tuvaca, Kırgızistan’a gidince Kırgızca öğrendim. Bir Rus öğretmen ancak kendi dilini öğretmek için gidiyordu oralara. Nitekim bütün Turan coğrafyasında Rusça bu şekilde ortak dil olmuştur. Oysa Turan Birliğinde birimizin zenginliği hepimizin zenginliği kabul edilecek, öğrenme, kültür zenginliğini paylaşma karşılıklı olacaktır. Türkiye Türkleri “tapmak” kelimesinin bulmak, “tartmak” kelimesinin çekmek, “ötmek” kelimesinin geçmek anlamına geldiğini hemen öğrenmelidir. Çünkü Doğu Türkçesinde bu kelimeler ortak ve yaygındır. Aynı şekilde tarihten gelen mirasımızdır.
Bir Türkiye Türkünün Kazak kardeşine “Sen Türksün, senin dilin Türkçedir.” deme hakkı yoktur. Bu Kazak için onun varlığını inkâr ettiğiniz anlamına gelir. Bu hemen bütün Türk boyları için geçerlidir. Böyle söylerseniz ancak kavga edersiniz. Buna karşılık, “Kazakça da Eski Türkçenin bir koludur, Kazaklar ve Türkler kardeştir, aynı atanın çocuklarıyız.” demek anlaşmamızı sağlar. Turan illerinde amaç anlaşarak, gönül bağı kurarak birlikte mutlu ve güçlü olmaktır. Öyleyse kavga dilinden kaçıp iyilik, güzellik dilinde buluşmak gerekir. Bin yıllardır ayrı kalmış kardeşlerin dillerinde ayrılıktan doğan farklılaşmaları bahane ederek birbirlerini kardeş görmemelerinden daha garip ne olabilir. Kardeşlik hukukumuzu geliştirmek yoluyla derinlerde, özümüzde, genlerimizde olan ortaklıklarımızı yeniden keşfederiz. Birbirlerimizden öğreneceklerimiz unuttuğumuz kendi değerlerimizdir, kendi zenginliğimizdir, kendi renk çeşitliliğimizdir. 21. asır Türkün, Turan’ın asrı olacaktır, üçüncü bin yılda dünya nizamını “Turan Birliği, Turan Kardeşliği” sağlayacaktır. Bunu yapmak, insani şekilde yapmak, dünyayı yok etmeden yapmak bizim genlerimizde olan, bize verilmiş bir yetenektir. Başkalarının dünyayı yok etmek üzere olduğunu yaşayarak gördük, dünyanın Türk’ün ona nizam verme gücüne ihtiyacı var. Bunun bilincinde ve birlik içinde olmalıyız.
Prof. Dr. Ahmet Buran’dan Yazıya Yorum: 2003 yılı idi… Kırgızistan’da Bereke Pazarı’nda, benim çocukluğumda köyümüzde de yapılan “kurut” gördüm. Bu bizim kuruta benziyor ama acaba nedir ve adı nedir diye içimden geçirdim. Satıcıya yaklaşıp bu nedir dedim, gayet doğal bir şekilde “KURUT” dedi.  Şaşırdım. Doğrusu beklemiyordum. Türkiye’de bile çok kişi kurutu tanımaz, adını bilmez! Başka bir gün de, yine Türkiye’de çok kişinin tanımadığı ve adını bilmediği bir bitki var. Baharda, Elazığ’ın Palu ilçesi tarafları ile Tunceli dağlarında yetişir. Ekşimsi tadı olan, kabuğu soyularak yenen bir bitkidir. Elazığ ve çevresinde bu bitkiye “ışkın” denir. Yol kenarında bir kadının bizim ışkın dediğimiz otu sattığını gördüm. Gittim bir miktar alayım dedim. Satıcı istediğim miktarı verirken bunun adı nedir, dedim. Cevap beni kuruttan daha çok şaşırtmıştı. Adı IŞKIN dedi… Ben bu adın sadece Elazığ çevresinde bilinip kullanılan bir mahalli kelime olduğunu sanırken Kırgızistan’da bir sesi bile farklı olmadan karşıma çıkmıştı.
2008 yılında Aytmatov ile ilgili bir program vesilesiyle Kırgızistan’da bulunuyorduk. Burana’daki müzede de Toguz korgol tahtası ve oyunu hakkında müze görevlisi hanımdan bilgi alırken, Esat Kabaklı bunun benzeri bir oyun var biz Harput’ta çocukken oynardık. Beş taş derdik dedi. Kadın, bizde de var o ve biz de ” BEŞ TAŞ” diyoruz, dedi. Bir de oyunu tarif etti, tamamen bizim oynadığımız oyun ile aynı idi. Esat Kabaklı şaşkınlık içinde yahu adı aynı ama oynama biçimi hatta oyunun son bölümünde elini yere koyup taşları tek tek parmaklarının arasındaki boşluktan geçirirken parmaklarının aldığı şekle bakarak, parmaklarının şekli bile aynı dedi. İşte, dil bizi böyle birleştiriyor. İşte onun için çok farklı olduğu ve hatta ayrı bir dil olduğu söylenen Kırgız Türkçesi ile benim köyümün, yöremin Türkçesinin ne kadar yakın olduğunu gösteren örnekler. Kültür, folklor, gelenekler ve dil, sayısız örnek verilebilir. Dolayısıyla;
Turan’ın bir ili var
Ve yalnız bir dili var
Başka dil var diyenin
Başka bir emeli var!

TURAN’IN DOSTU DÜŞMANI
Turan’ın en büyük düşmanı Türk boylarının birbirleriyle olan hüsumetleri, çatışmalarıdır. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Boyların her birinin ayrı ayrı devlet kurma, dünya gücü olma hevesi, kardeşlerin birlikten güç doğar felsefesini unutarak birbirleriyle mücadelesi onların düşman milletlere esir düşmelerine sebep olmuştur, olmaktadır. Esir düşülen bu düşman beş yüz yıl öncesine kadar sadece Çin idi. Son beş yüz yıldır Çin ve Rusya’dır. Türkleri ve Türk yurtlarını esir alan başka millet yoktur. Hükmettiğimiz diğer Turan yurtlarını kendi gücümüzün azalmasıyla, iç karışıklıklarımızla, kardeşin kardeşe olan düşmanlığıyla, kırıp yok etmesiyle kaybettik. Bundan sonra da Turan’ın en büyük düşmanı kardeş kavgası olacaktır. Turan hedefinin en çetin yolu, en zor yanı kardeşler arasında barışın, nizamın, birlikten güç doğar felsefesinin gerçekleştirilmesidir. Bunun iki yolu olabilir. Birincisi özellikle Türkiye’den çok güçlü bir liderin çıkması ve Turan ülküsüne baş koymasıdır. 20. asırda Türkler iki büyük lider çıkardı. Atatürk, Batı’dan atılmak istenen Türklüğü küllerinden alevlendirerek ancak Anadolu’yu kurtarabildi. Nazarbayev, esaretten kurtulan ülkesini iyi yöneterek yurttaşlarına Tarih-Kazaklık-Türklük-Turan fikrini aşılayabildi. İkisinin ortak yanı kurucu lider oluşlarıydı. 21. yüzyılda Turan fikrini hayata geçirecek yeni bir lider çıkar mı? Neden olmasın. Çok sık olmamakla birlikte ihtiyaç halinde lider çıkarabiliyoruz. Turan için ikinci bir yol ise zaman içerisinde Turan devletlerinin gelişen ilişkileri ile birlikte kurulacak “Turan Birliği Keneşi”, “Turan Meclisi” gibi herkesin ortak iradesine inandığı bir kurum aracılığı ile ilişkilerin yoğunlaştırılmasıdır. Ticari ilişkilerin çok gelişmesi diğer ilişkilerin de yoğunlaşmasını tetikleyecektir. Böyle bir birlik, aralarında sıkıntı olan boyların sıkıntılarını gidermek için başka boy ve devletlerin de çözüme katkı sunmasıyla Turan’ı güçlendirebilir.
Turan Birliği, kendisini yok etmek isteyen, birliği bozmak isteyen her dış devleti düşman kabul eder. Birliğin yanında yer alanlar, iyi ilişkiler kuranlar dosttur.
Türkler son üç bin yılın iki bin yılında Çin ile kurdukları ilişkilerde, özellikle Çin içlerine girdiklerinde, kimliklerini kaybedip asimile olmuşlardır. Buna karşılık tarihte Türklerin asimile ettiği herhangi bir millet yoktur. Bu yüzden dünyayı biz idare etmeliyiz. Türkler Müslüman olana kadar, Çin nüfusunun yoğun olduğu bölgelere giren Türkler kimliklerini kaybedip yok oluyorlardı. Müslüman olduktan sonra Çinlileşme, asimile olma bitmiştir. Son üç asırda Çin doğal sınırlarından taşarak Türkistan’ın bir bölümünü işgal etmiştir. 1949 yılından beri Turan’ın yaklaşık beşte birini oluşturan Doğu Türkistan Çin’in işgali altındadır. Turan’ın ilk siyasi hedefi Doğu Türkistan’ın Çin’in esareti altından kurtarılmasıdır. Çin, 1949’dan sonra Doğu Türkistan’ı işgal etmekle kalmamış, o bölgeyi Türk yurdu olmaktan çıkarmak için yoğun demografik (nüfus göçü) hareketlerde de bulunmuştur. Bununla da yetinmeyip son on yılda Uygurları toplama kamplarındaki faşist uygulamalarla soykırıma tabii tutmaktadır. Aynı şekilde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan gibi diğer Turan devletlerine yoğun Çinli göçü devam etmektedir. Buradan amaç nüfus olarak Çin sınırlarının dışına taşarak Türkistan coğrafyasını işgal edip temelli yurt edinmektir. Turan için gelecekte olabilecek en büyük tehlike budur. Bu yüzden bütün Turan coğrafyası Çin’e karşı dikkatli olmalı, yalan sözüne yeşil dolarına kanmamalıdır. Kanarsanız yaklaştırır ve yok eder. Son zamanlarda değiştirdiği taktikle siz gitmeseniz de kendisi gelmekte yerinizde sizi yok etmektedir. Doğu Türkistan’da bunu yapıyor. Türk titreyip kendine gelmezse Ulu Türkistan’da aynısını yapacak.
16. yüzyıldan günümüze Turan coğrafyasının büyük çoğunluğu Rusya’nın işgali altında kalmıştır. Bu işgal Sovyetler Birliğinin çöküşüyle nispeten azalsa da günümüzde Türk coğrafyasının büyük çoğunluğu hâlâ Rusya Federasyonu içerisinde bulunmaktadır. Tarihî Turan kültür değerlerinin bulunduğu coğrafya Rusya idaresindedir. Turan’ın en eski köklerini barındıran Sibirya Turan toplulukları Rusya’nın işgali altındadır. Turan hedefinin tam anlamıyla gerçekleşmesi bütün Türk soylu ve Türk kültür değerlerini yaşatan millet ve topluluklarının birliğidir. Bu unsurlardan herhangi bir esaret altında ise Turan tam gerçekleşmiş sayılmaz. Rusya’nın nüfusunda görülen azalma, Turanlıların çoğalması 21. asırda bu yurtların asli sahiplerine dönüşünü kolaylaştıracaktır. Turan yurtları şu anda Rusya ile çatışmak yerine kendi kültürlerine, özlerine dönme çabalarını yoğunlaştırmalı, öncelikle kültür emperyalizminden kurtulmalıdır.
Günümüzde Ermeniler dünyanın her yerinde Türklere düşmanlık etseler de yüzyıllarca Türklerin idaresinde barış içinde yaşamışlar, “millet-i sadıka” olmuşlardır. Fransızların, İngilizlerin, Rusların kışkırtmasıyla Türk’e ihanet etmişler, katliamlar yapmışlar ve bunun karşılığı olarak acı çekmişlerdir. Günümüzde Hocalı’da soykırım yapıp Azerbaycan topraklarını işgal etmişlerdir. Gelecekte mutlu bir hayat sürmeleri bu işgallerden vazgeçip Türklerle iyi geçinmeleriyle mümkün olacaktır. Bu işgallerinden vazgeçip Turan coğrafyasına bağlılıklarını bildirmeleri Ermenilerin yeniden Türklerin idaresinde barış içinde inançlarını ve kültürlerini yaşamalarını sağlar. Dünya üzerinde, düşman olduğumuz şu anda bile en mutlu Ermeniler İstanbul’da yaşamaktadır, dışarıdakiler de yaşamak istemektedir.
300 milyonluk Turan coğrafyası 10 milyon nüfuslu Yunan-Rum milletini muhatap kabul etmez. Turan coğrafyasında Yunanlılar-Rumlar da barış içinde yaşarlar. Türk gölü Akdeniz’de Rumların da mutlu bir şekilde yaşayacakları zenginlikler vardır. Türklere düşmanlık beslemeleri ancak mutsuz olmalarına yol açar, Türk’e düşman olan abad olmaz.
15. asırda Engizisyondan Musevileri Türkler kurtarmıştır. 80 yıl önce Hitlerin soykırımından kaçan Museviler Türkiye’ye sığınmıştır. Tarih boyunca Musevilerin en azılı düşmanı Hristiyanlar olmuştur. Hristiyanlar Musevilere soykırım uygulamıştır. Biz Türkler hiçbir zaman Musevilerle düşman olmadık. Turan coğrafyasında yaşayan Museviler iyi vatandaş olmuşlar ve ülkelerine iyi hizmet etmişlerdir. Dünya üzerinde ciddi bir beyin güçleri olan Musevilerle düşman olmak bize de onlara da bir kazanç sağlamaz. Dostluğumuz karşılıklı çıkarlarımızın korunması açısından önemlidir. Kudüs’te her inançtan insanlar barış içinde, kardeşçe yaşamalıdır. Türkler, yeryüzündeki her zulme kartşı çıktığı gibi, İsraillilerin Filistinlilere uyguladıkları zulme de hoş görüyle bakamaz. Kudüs’te, Filistin’de hiç kimseye zulmedilmemelidir. Filistin topraklarını İngilizlerle bir olan Araplar bizimle savaşarak bizden almışlar, orada bir İsrail devletinin kurulmasına yol açmışlardır.
İran’la sınırlarımız asırlar öncesinde çizilmesine karşılık esasen bu sınırlar bir ırk sınırı değil daha çok “mezhep” sınırı olmuştur. İran, 1928 yılına kadar Türkler tarafından –Kaçar Hanedanlığı- yönetiliyordu. Amerika, İsrail’in güvenliği ve dünyanın bir numaralı gücü olduğunu göstermek için İran’a ambargolar uygulamakta, bizi ve bütün dünyayı da buna zorlamaktadır. Biz İran’da nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan kardeşlerimizin daha özgür bir ortamda kendi kendilerini yönetme haklarını savunmalıyız. Gelecekte Amerika’nın Türkiye ve İran’ı karşı karşıya getirme planları olabileceğini aklımızda tutmalıyız. İran’da ortaya çıkabilecek şiddet olaylarını, iç karışıklıkları desteklememeliyiz. Bunun yerine İran devletinin Türkler tarafından yönetilmesini, Türklerin kültürel haklarını geliştirmelerini, dillerini korumalarını desteklemeliyiz. Gelecekte İran da, Büyük Turan Birliği’nin bir parçası olarak düşünülmelidir. İnanç, dil, kültür başta olmak üzere İran’la pek çok ortak yanımız vardır. Esasen Uzun Hasan’la Fatih, Şah İsmail ile Yavuz Sultan arasındaki mücadeleleri Türklerin dünyaya hükmetme yarışı, “en büyük lider benim” kavgası olarak görmek gerekir. Yani olanlar Turan’ın bir iç mücadelesidir.
En az bin yıldır aynı coğrafyada yaşayıp aynı inanç ve kültürü paylaştığımız Kürt kardeşlerimizle aramızı açmaya çalışıyorlar. Amaçları hem bizi meşgul etmek hem de kukla bir devletçik kurmaktır. Geçen 40 yıllık, yaşanan bunca acıya rağmen, bu kardeşliğin kolayca bozulamayacağını göstermiştir. Çünkü et ile tırnak kolay kolay ayrılamaz. Türkiye Cumhuriyeti Turan’ın motor gücü olmak istiyorsa dış güçlerin içerdeki veya yakın çevredeki oyunlarına karşı devlet ciddiyetiyle cevap vermeli, kendi varlığına kasteden unsurları bertaraf etmelidir. Son birkaç yılda bu yapılmaktadır. Yakın geçmişte görülün yalpalamalar, teröristlerle pazarlığa girmeler devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Seçim çıkarları için hiçbir zaman devletin varlığına kasteden unsurlarla açık ya da gizli işbirliğini yapılamaz. “İktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” Şimdiye kadar yapılan hatalar bunların olabileceğini göstermiştir. Bunu yapan olursa cezasını er ya da geç çeker. Vatanın bütünlüğünü koruyacak iradeye sahip olduğunu millet ve onun güvenlik güçleri binlerce şehit vererek göstermiştir. Türk ve Kürtlerin kardeşliği, devlet yurttaşlarının mal ve can güvenliğini tam olarak sağladığı, vatandaşını teröristlerin inisiyatifine bırakmadığı sürece zarar görmeyecektir. Esasen bunun için yasaların tam olarak uygulanması yeterli olacaktır.

TÜRKÇÜLÜK ALLAH’IN EMRİDİR!
Türkçülük, Türk’ün, Türk boylarının birliğini, dirliğini, barış ve huzur içinde yaşamasını isteyen düşüncedir. Türkçülük, Türk olmayan toplumlarla düşman olmaya, onları yok etmeye değil Türk’ün yok olmasını önlemek için ortaya çıkmıştır. Türkçülüğün amacı Allah’ın buyruğuna uygun olarak Türk kavmini yüceltip bundan bütün dünya kavimlerinin faydalanmasını sağlamaktır. Başka kavimleri yok etmeyi amaçlamaz, onların da İla-yı Kelimetullah üzre olması için çaba sarf eder. Türkler yaratıldıklarından bu yana herhangi bir kavmi yok etmemiş, herhangi bir kültürü yeryüzünden kaldırıp yerine kendi kültürünü koymamıştır. Türkçülük ırkçılık değildir. Türkler tarihin hiçbir döneminde ırkçı olmamıştır. Türk kavmi nereden çıkmıştır? Bugün meseleye sadece dini inanç açısından bakalım:
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır (Hucurât 13).
Demek ki İslam’a göre insanlar Allah tarafından boylara ve kabilelere ayrılmış. Hangi boydan, kabileden olacağı insanın seçimi ve iradesiyle olmuyormuş. İnsanın en kıymetli olanı da “O’na karşı gelmekten en çok sakınan”mış.
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir (Maide 54)
Müfessirler bu ayette kasdedilen kavmin kim veya kimler olduğu yolunda farklı fikirlere sahip olabilirler. Dilediğine verdiği bu geniş lütuftan son on asırda en çok Türklerin faydalandığı konusunda hiç kimsenin şüphesi olamaz. Türkler, İslam’la müşerref olduktan sonraki bütün asırlar boyunca başka hiçbir kavmin yapmadığı kadar “Allah yolunda cihat etmişler” bunu yaparken “hiç kimsenin kınamasından korkmamışlardır.” Türkler bu görevi o kadar hakkıyla yapmışlardır ki Batı’da son on asırda Müslümanlık ile Türklük birbirleriyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Son yedi asırda, Türkler yeryüzünde İslami-yetin neredeyse tek başına hizmetkârı olmuştur.
“Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir.”(Veda Hutbesi).
Peygamber efendimizin veda hutbesinde 120 bin kişiye evrensel hitabında dile getirdiği bu cümle, İslamın bütün insanlığı kapsayıcılığını çok açık bir şekilde göstermesi açısından önemlidir. Üstünlük “takva”da imiş. Buna sonra dönelim.
İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”(Hadis)
Bu hadis “sahih” kabul ediliyor ve peygamberimiz gelmiş geçmiş en büyük Türk liderlerden birini ve onun kahraman Türk ordusunu övüyor. Peygamberimize soruldu:
–Ey Allah’ın Resulü, bir kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık mıdır?
–Hayır, ancak kişi kavminin zulmüne yardımcı olursa, ırkçılık olur.
Allah’ın kavim kavim yarattığı insanların, kendi kavmini sevmesinden tabii ne olabileceği bu konuşmada son derece açık bir şekilde anlatılıyor. Cevapta ikinci ve muhteşem bir hüküm daha var “kavminin zulmüne ortak olanlar ırkçıdır.” “Kavminin zulmüne ortak olanlar?” aklınıza hızlı bir dünya turu attırın bakalım. Bu tur Türklere uğramaz.
Ulu Türk Atamız Bilge Kağan 1300 yıl önce kendinin ve soyunun özelliklerini kendi dili ve kendi yazısıyla taşa kazımış. Kazıdığı zaman Türk atalarımız Ötüken’de yaşıyorlarmış ve henüz İslam ile müşerref olmamışlar imiş.
“(Ben) semavi Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağanım. Bu zamana ben hükmediyorum. Sözümü sonuna kadar dinleyin… Tanrı buyurduğu için, benim talihim olduğu için kağan oldum. Kağan olup yok yoksul milleti hep derleyip topladım. Yoksul milleti zenginleştirdim, az milleti çoğalttım…
Yukarıda mavi gök, aşağıda kara yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan hükümdar olmuş. Hükümdar olarak Türk milletinin devletini, yasalarını kurmuşlar ve düzenlemişler… Bilge kağan imişler, alp kağan imişler. Yöneticileri de elbette bilge imiş, alp imiş. Beyleri de halkı da doğru (dürüst ve âdil) imiş. Bu sebeple devleti öylece kurmuşlar; devleti kurup yasaları düzenlemişler… (Ercilasun, Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları)
Henüz İslamiyet’le müşerref olmayan Semavi Tanrı’nın yarattığı kimmiş? Türk’müş, bilgeymiş, kağanmış. Tanrı buyurduğu için öyleymiş. Talihliymiş, yoksulu zengin, azı çok etmiş. Kağanları Bilge imiş, yiğitmiş, beyleri dürüst ve adilmiş. İslam değillermiş ama Gök Tanrının buyruğuyla İslam gibi yaşıyorlarmış.
Asırlar geçmiş, 11. asırda Kaşgarlı Mahmut adında bir Türk Bilgesi bütün Türk illerini gezmiş, bütün Türk illerinin dilini, âdetini, kültürünü öğrenmiş. Bu bilgilerden Araplar da faydalansın diye eserini Arapça yazmış. Türk bilgesi Mahmut, İslam ilimlerine de vakıf olmuş. Türkler hakkında bildiklerini, duyduklarını 1074 yılında eserine yazmış:
“Gördüm ki: Yüce Tanrı, Türk burçlarında doğurdu devlet güneşini; onların ülkeleri etrafında döndürdü göklerin çemberini; ve onlara ad verdi Türk diye; ülkelerin idaresini verdi mülk diye; zamanın hakanları yaptı onları;… onları görevlendirdi halk üzre; onları kuvvetlendirdi hak üzre; aziz kıldı onlara yanaşanları ve idareleri altında çalışanları; onlar (Türkler) sayesinde muratlarına erdiler ve ayak takımının şerrinden esen oldular. Aklı olan herkes onlara katılmalı ve onların oklarından korunmalı. En iyi yol konuşmaktır onların dillerini; duyurabilmek için onlara ve meylettirebilmek için gönüllerini. Takımından ayrılıp Türklere sığındığı zaman bir düşman, güven verilip ona kurtarıldığı zaman korkularından; başkaları da sığınır onunla beraber ve üzerlerinden kalkmış olur tüm zarar. Peygamberimiz (s.a.) “Türk dilini öğreniniz, çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır.” buyurdu. Bu hadis doğru ise Türk dilini öğrenmek vaciptir; eğer doğru değilse, aklın gereği budur (DLT, Ercilasun-Akkoyunlu, 2014: 1).
“Benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim. Bir kavme kızdığım zaman onları (Türkleri) onlara musallat ederim. Bu, diğer bütün insanlara karşı, onlar için bir üstünlüktür. Çünkü onların adını bizzat O (c.a.) vermiş; onları en yüce ve yeryüzünde havası en güzel yere yerleştirmiş; onları kendi ordusu olarak adlandırmıştır. Bunun yanında onlar; güzellik, tatlılık, aydın yüzlülük, edep, yaşlılara hürmet ve riayet, ahde vefa, alçak gönüllülük, yiğitlik ve daha sayılamayacak birçok meziyeti hak etmişlerdir… ” (DLT Ercilasun-Akkoyunlu, 2014, 151)
İnsanlığıyla inancını, acısıyla sanatını birleştiren büyük dava adamı, büyük insan Mehmet Akif ne düşünüyordur Türklük, Türkçülük ve Türk’ün ordusu hakkında acaba:
ORDUNUN DUASI
Yılmam ölümden, yaradan, askerim/Orduma ‘Gazi’ dedi Peygamber’im/Bir dileğim var ölürüm isterim/Yurduma tek düşman ayak basmasın
Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber
Türk eriyiz silsilemiz kahraman/Müslümanız Hakk’a tapan Müslüman/Putları Allah tanıyanlar, aman/Mescidimin boynuna çan asmasın
Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber
Millet için etti mi ordum sefer/Kükremiş arslan kesilir her nefer/Döktüğü kandan göğe vursun zafer/Toprağa bir damlası boşa akmasın
Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber
Ey ulu Peygamberimiz nerdesin/Dinle minaremde öten gür sesin/Gel! Bana yar ol ki cihan titresin/Kimse dönüp süngüme yan bakmasın
Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber (Mehmet Akif)
Bir de büyük şairimiz Yahya Kemal’in kısa duasına bakalım:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”(Yahya Kemal)
İslam’ın son ordusu, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin manevi ikliminde, bir Cuma günü Allah’a dua ederek yeni bir sefere çıktı. Bu seferde, son Türk Başbuğ’u Mustafa Kemal önderliğinde binlerce şehit vererek “İslam’ın son ordusu” galip geldi.
Allah kelamı Kuran-ı Kerim’den İslam Peygamberinin hadislerine, en büyük âlimlerden bugünkü “kaba softa ham yobaz”lara varıncaya kadar ortak olarak savunulan, inkâr edilemeyecek kadar açık bir hüküm var. İslam dininde üstünlük TAKVA iledir. Ne ola ki bu takva dedikleri?
En kısa açıklamasıyla; “Allah’a karşı gelmekten sakınma, dinin buyurduklarını yerine getirme yasak ettiklerinden kaçınma. Allah’a ve Peygamberine itaat etme, kötülükten kaçınıp iyiliğe yönelme, adalet, dürüstlük, sözde doğruluk, haramdan sakınma, güzel ahlak, birleştirme, merhamet…
Peki bu “takva” dedikleri bin yıldır, hatta üç bin yıldır hangi milletin özellikleri imiş?
Ben Türkçüyüm, Türkleri kendi kavmimden oldukları için seviyorum, kendi iradeleri dışında Türk yaratılmayanları da seviyorum. Bu Allah katında günah değil. Bizde bulunmayan bir kusurdan dolayı, kesin olmayan bir delille bizi günaha mahkȗm edenler, siz günaha girmiyor musunuz?
Rahat bırakın Türk ırkımı, yoksa Allah belanızı verecek.

TURAN’IN DİNİ
Turan Türk kültürünün uzandığı bütün yerleri birlik ve dirlik içinde hayal eden bir ülkünün adıdır. Elbette bir ülkünün, bir hayalin dini olmaz. Ancak bu ülküyü taşıyan insanların inancı vardır. Turan dar anlamıyla Türk soyundan olanları içine alır. Geniş anlamıyla Türk’ün tarih boyunca hükmettiği günümüzde farklı farklı ülkelerde, bölgelerde yaşayan, Türk soyundan olmayan insanları da içine alır. Bu bölgelerde Türk’e düşmanlık beslemeyen, düşmanlık besleyip bu düşmanlıklarından vazgeçenleri de Turan birliği içinde sayabiliriz.
Bugün yeryüzünde Türk soyundan gelen farklı ülkelerde yaşayan, gerçekçi ve yaklaşık bir tahminle, 230 milyon insan yaşamaktadır. Bu Türk soylu toplulukların yaklaşık % 98.5’i Müslümandır. Dolayısıyla biz Müslüman olmayanlardan bahsedelim. Çuvaşlar (1 milyon 600 bin) ve Gagauzlar (170 bin) Hristiyan; Sibirya’daki Saha (500 bin), Altay (70 Bin), Hakas (70 bin) ve bazı küçük topluluklar Şaman-Hristiyan; yine Güney Sibirya’daki Tuvalar (250 bin), Çin’deki çok az sayıdaki Salarlar Budist-Şamanist inancına sahiptir. Az sayıda Karaim (Karay) Türkleri Mu-sevidir. Yani Müslüman olmayan Türk soyluların toplamı 3 milyondan azdır. Bu da % 1.4’tan daha az bir rakama tekabül eder. Müslüman olanların da Doğu Türkistan’dan Balkanlara, Arnavutluk ve Bosna’ya uzanan farklı yaşanış biçimleri vardır. Bu yüzdendir ki Turan kardeşliğinde İslam’ın istediği farklılığı hoş görme düsturları kesinlikle daraltılmamalıdır. Müslüman olmayanları da hoş görmek zorunda olan Turan dünyasında Müslümanlar birbirlerine nasıl düşmanlıkla bakabilirler?
Kafkaslar’daki Bulgar Türkleri bir yana bırakılırsa Türklerin kitleler halinde Müslüman oluşları Türkistan coğrafyasındaki en doğu bölgeden Karahanlılar Hükümdarı Satuk Buğra Hanın, mezarı bugün Doğu Türkistan’daki Kâşgar yakınlarında Artuş’dadır, Müslüman oluşuyla onuncu asrın ortasında başlamış, Balkanlarda Müslüman Türklerin tesiriyle Boşnak ve Arnavutların Müslüman olmasıyla son bulmuştur. Boşnak ve Arnavutların Müslüman oluşları Türklerin tarihlerindeki en büyük kültür etkisidir. Türklerin kılıç zoruyla Müslüman ettiği herhangi bir topluluk yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır. Gönüle girme yoluyla benimsetmeyi amaçlayan Müslümanlık barış ve huzur içinde kabul edilen yerlerde daha doğru bir şekilde yaşanmaktadır. Peygamberimizin ölümünden sonra, Hz. Ali ile Muaviye’nin çatışmasından günümüze, iktidar mücadelesi için zor kullanılarak kendi inancını karşıdakine kabul ettirme çabası düşmanlık, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.
Anadolu’nun Müslüman oluşunda en büyük etkinin, Ahmet Yesevi’nin müritleri, Horasan Erenlerinden olduğu söylenir. Yunus Emre’nin de yetiştiği tekkelerdeki İslam felsefesi Allah rızası için dünyadan geçmeyi, onun rızası için insana, canlıya hizmet etmeyi amaçlayarak Anadolu’da yayılmıştır. Bu yayılma 20. yüzyılın ortalarına kadar da sürmüştür. Mesela benim köyüm Helete’de Müslüman Türkmenler Orta Asya’dan getirdikleri şamanik inançları İslamlığa karıştırarak yaşarlarken 1940-50’li yıllarda köye gelen birkaç imamın şahsi gayretleri sonucu abdest almayı, namaz dualarını ve namaz kılmayı öğrenmişlerdir. Anadolu göçer insanlarının bu Müslümanlık gelişimi yüzyıllara dayanırken Merkezî Asya’da, büyük Türkistan’da gelenekle Müslümanlığın meczedilmiş halinin yaşanması gümüzde de devam etmektedir. Gündelik ibadet için gerekli duaları dahi bilmeyen bir Türkistanlı “Amin” demeden sofradan kalkmaz. Beş vakit namazını kılanların çok az olduğu bölgelerde vacip olan bayram namazlarının kılınışı “ıydgah”larda yüz bin kişilik cemaatlerle yapılır. Maturidi, Selefi, Hanifi, Şafi, Hanbeli gibi mezhep ve öğretilerin halk arasında adları dahi bilinmez. Bozkırdaki Türk için Tanrı avuçlarını yukarı açıp ona sesini duyuracağı kadar yakındaki aydınlık göktedir. Samimi yüreğinden çıkan kendi diliyle söylediği sözleri, O mutlaka işitir.
Turan coğrafyasının komşuları olan Ukrayna, Bulgaristan, Kafkaslardaki bazı toplulukların Hristiyanlık inançlarına ne diyeceğiz? Turan’ın amacı dünyayı Müslüman etmek, insanları İslam’a çağırmak değildir. Turan, bütün inançların hoşgörü içinde yaşandığı demokratik bir yapıdır. Bütün Müslümanlar, İslam’ı hakkıyla yaşarlarsa bu çağrı en kuvvetli biçimiyle yapılmış olur. Sen Müslümansın, Müslüman gibi yaşamıyorsun sana ne elin Hırıstiyanlığından, Şamanlığından. Müslümanlar kendileri olurlarsa en büyük tebliğci olarak yeryüzünde yaşayacaklarından başka bir şey yapmalarına gerek kalmayacaktır. Elbette bizim gibi inanmayanı, bizim gibi düşünmeyeni öldürme, yok etme, savaşma yetkisini hiç kimse bize vermiyor. Kendi inancımızın kaim olmasını istiyorsak bizim vazifemiz onu en doğru şekliyle yaşamaktır. Turan’ın, Türklerin ve bütün İslam âleminin en büyük hatası kendi kusurlarını, kendi yanlışlarını düzeltip doğru yaşamak yerine kusuru hep düşmanlarda aramasıdır. En büyük düşman içimizdedir, nefsimizdir. Her Müslümanın nefsini yendiği İslam (barış içinde bulunmak) üzre olduğu bir dünyanın hangi kuvvet karşısında durabilir?
Bu hayal ettiğim dünya mümkün mü? Mümkündür. Mümkün olmasa da bizim vazifemiz karıncayı örnek almaktır. Kısacık ömrümüzde doğruluk üzre olacağız, Turan için çalışacağız. Herkes bilmelidir ki Turan’ın amacı dünyayı iyileştirmek, güzelleştirmektir.

TURAN DÜNYASI
Turan dünyası kimleri içine alır?
Turancılık Macaristan’da Ural-Altay kavimlerinin birliğini sağlama fikri olarak 19. asırda ortaya çıkmıştır. Türkistan’ın Rusya tarafından işgaliyle Türk kökenli aydınlar Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmışlar, özellikle Paris’e gidenler Fransa ihtilalinden etkilenmişlerdir. Bunlardan Hüseyinzade Ali ve Yusuf Akçura hem Türkiye’de Turancılık fikrinin gelişiminde rol oynamışlar hem de Ziya Gökalp’in Turancılık fikrini etkilemişlerdir. Başlangıçta Ural-Altay kavimler birliğini savunan Turan fikri daha sonra Türk Boylarının birliği şekline evrilmiştir. Bugün Turan hedefi hangi milletleri içine almaktadır?
Bugün de Turan’ın çekirdeğini, merkezini Türk boyları oluşturur. Tarihi olarak Türklerin ataları olarak bilinen Batı Hunlarının torunları olan bugünkü Macarlar, Adları Türkçe olmasına karşılık Slavlarla karışarak erimiş Bulgarlar, yine tarihi olarak kimi Altay dil teorisyenleri tarafından Türklerle aynı kökten geldikleri düşünülen Moğollar, Tunguzlar, Koreliler ve Japonlar da bu birlik içinde mülahaza edilebilir mi?
Turan’ın dilde birlik fikri Türk boyları arasında her boyun kendi şive zenginliğini koruması kaydıyla gerçekleşebilir bir hedeftir. Türk dili konuşmayan akraba topluluklar bu hedefin dışında kalır. Tarihi olarak kültür yakınlıkları Türkçe konuşmayan toplulukları da içine alır. Türk boylarının kendi aralarında kuracağı işbirliği teşkilatına Türk boylarından olmayan yukarıda adı geçen topluluklar da dahil edilirler. Tarihi olarak bağlarımız bulunan fakat farklı ırklardan olan İran, Ukrayna, Romanya, Balkan Ülkeleri ve isteyen Akdeniz Çevresindeki İslam ülkeleri Turan işbirliği teşkilatını üyeleri olabilirler.
Turan çekirdeğinde öncelik birbirlerine sınır komşusu olan her Türk boyunun bu sınırları mümkün olduğunca gevşetmesi, ticarette serbestliği en yüksek seviyede tutmasıdır. Turan coğrafyasının genişliği içinde, bulunduğu nüfustan çok fazlasını besleyebilecek verimli topraklara sahiptir. İlk hedef kendine yeterli tarımsal ve hayvansal gıdayı fazlasıyla üretmektir. Çünkü kriz anlarında en önemli şey insanların karınlarını doyurabilmektir. 20. asırda Kazakistan başta olmak üzere milyonlarca insanımız açlıktan ölmüştür. Kendine yeterli gıda üretimi yapılırken en önemli mesele bu üretimin dünyayı yok eden, insanı hasta eden kimyasallardan uzak bir şekilde yapılmasıdır. İnsanoğlu dünya iklimini değiştirirken kendini, kendi yaşama alanını yok etmektedir. Başta Aral Gölü olmak üzere su kaynaklarını kurutmuş, kurutmaya devam etmektedir.
Turan coğrafyası Rusya ve Ruslar ile asırlardır iç içedir. “Rus kültürünü kazarsanız altından Tatar çıkar” anlayışı yaygındır. Son bin yılda Türk Kıpçak-Kuman boyları Karadeniz’in kuzeyinde at oynatmıştır. Bugünkü Ukraynalıların giydikleri milli gömlekleri ile Doğu Türkistan’daki Uygurlarınki aynıdır. Putin’in atalarının Kuman-Kıpçakları yenerek kimlik kazandığını ifade etmesi doğrudur. Sibirya’nın doğusundan Avrupa içlerine bugünkü Rusya sınırları tarihte Ruslardan daha çok Türklerin (TatarlarınKıpçakların-Kumanların- Hunların-Bulgarların) yurdu olmuştur. Turan ülküsü son beş asırdaki Rus yayılmasını akılcı bir şekilde tahlil eder. Amaç eski Türk yurtlarında Turan kültürünün yeniden hâkim olmasını sağlamaktır. Bunun için Kafkaslar, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ülkeleriyle çok sıkı ticari ilişkiler geliştirilir. Ruslarla savaşmaktan kaçınmak gerekir. Barış zamanlarında Turan kültürünün Rus kültürüne daha baskın geldiği görülmüştür. Tarihte beş asırdan fazla bir süredir Rus idaresinde bulunmasına karşılık Türk kültürü direnç gösterebilmiştir. Zaman içerisinde Turan hâkimiyetiyle bu kültürün yeniden yaşanması sağlanacaktır.
Milattan önceki bin yılda atalarımız Hunların tarihi Çin ile savaşmakla geçmiştir. Çin içlerine giden boylarımız eriyip kendi kimliklerini kaybetmiştir, Çinlileşmiştir. Çinlilerle ilişkilerimizde onlara yakın olduğumuz zamanlarda hep kaybettik. (Bugün de durmadan konuştuğumuz ticaret alış-verişimizde yılda en az 20 milyar dolar zarar ediyoruz.) Çin, Doğu Türkistan’ı Uygur canlarımızı faşist uygulamalarıyla yok ederek tam kendi toprağı yapmaya çalışıyor. Çünkü orada Türkler olduğu sürece bu mümkün olmayacak. Son on yıllarda bir yol-bir kuşak projesi ile taktik değişikliğine de gitti. Yol ve ticaretle sınırları dışına taşmaya, kendi sınırları dışındaki bölgeleri de sömürgesi hâline getirmeye çalışıyor. Bunun için en yakın, sınırındaki hedef Turan illeri, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’dır. Bu yüzden Turan yurdunun ezeli ve ebedi düşmanı Çin’dir. Çin’in dışarıya nüfus ihracı bu düşmanlığın kalıcı ve tehlikeli olmasını gösterir en büyük tehlikedir. Turan Çin’in zulüm ve işgaline karşı kurulacak “Türk Birliğidir” de denilebilir.
Amerika; Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye başta olmak üzere gittiği her yerin içine edip çıkmıştır. Kan, gözyaşı, kargaşa, terör, ayrılık bırakmıştır gittiği yerlere. Afganistan’ın, Irak’ın ve Suriye’nin bugünkü durumlarına bakarak ne dediğimi anlayabilirsiniz. Turan Birliği dünyaya tek başına nizam verme ülküsü olduğundan elbette dünyanın baş belası Amerika’ya iyi gözle bakmaz. Amerika Çin’e karşı çıkıyor buna ne diyeceğiz? Bunu başka bir yazı konusu yapacağız konu dağıldı çünkü.
Yeryüzündeki ülkeler içinde Turan Birliğinin en yakın işbirliği yapması gereken ülke Japonya’dır. Japonya ile çıkarlarımızın çatıştığı herhangi bir alan yoktur. Aksine işbirliğinden karşılıklı çok faydalar sağlayabiliriz. En başta Çin emperyalizmine karşı sıkı bir ortaklık kurabiliriz. Japonya hem tarihin derinliklerinde ortak kültür değerlerimizin bulunduğu hem de günümüz dünyasının üçüncü en büyük ekonomisine sahip ülkesidir. Diğer güçlü ülkelere göre daha ahlaklıdır. Turanın geniş bozkırlarıyla Japonya’nın teknolojik gücünü birleştirmekten Turan illerinde ve komşularında daha müreffeh topluluklar ve daha mutlu insanlar çıkabilir.
Turan Birliğinin dünyadaki diğer işbirliği örgütlerinden farkı ne olacak?
Diğer işbirliği örgütleri zenginlerin fakirleri sömürdüğü emperyalist, kapitalist sistemler üzerine kuruludur. Bazıları insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı sosyalist düzen üzerine kuruludur. Turan Birliği iyilikten yana olacak. İnsan denen canlının, barış, huzur, eşitlik içinde güvenli bir şekilde yaşamasını sağlayacak. En temel prensibi dayanışma-yardımlaşma olacak. Dünyayı yok ederek zenginleşen değil, dünya ile barış içinde yaşayan insanlar coğrafyası olacak. Başkalarını sömüren, tabii kaynaklarını alan değil veren, yardım eden teşkilatların, insanların hâkim olduğu adil bir ülke, birlik olacak Turan. Bunu Türk’ün genlerinden getirdiği adil yönetme alışkanlığını yeniden dirilterek gerçekleştirecek. Turan iyilikten yana olacak.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/ekrem-barak-arikoglu/turan-iyilikten-yanadir-69499777/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Turan İyilikten Yanadır Ekrem Barak Arıkoğlu
Turan İyilikten Yanadır

Ekrem Barak Arıkoğlu

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Turan İyilikten Yanadır, электронная книга автора Ekrem Barak Arıkoğlu на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв