Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov

Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov
Anonim

Tölögön Kasımbekov
Bozkırın Sesi

Yüzyıllarca yaşayan Kırgız adını kılıç ile dağlara yazdım.
    Tölögön Kasımbekov
Doğumunun 90. Yılında Tölögön Kasımbekov’un aziz ruhuna ithaf olunur!..


TAKDİM
Sevgili okuyucu, Tölögön Kasımbekov, romanları ve öyküleri ile Kırgız tarihini işleyen ve gelecek nesillerin hafızasına nakşeden önemli bir yazarımızdır. Millî değerlerini açık bir şekilde eserlerinin sayfalarında işlemeye cesaret etmiş güçlü bir kalem olmuştur.
Yazarın en önemli eserlerinden Kırılan Kılıç tek başına Kırgız tarihini omuzlamış ve en yüksek seviyelere taşımayı başarmıştır. Romanı okuyanlar tarihte yaşamış; fakat yine tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmuş veya kaybolmaya yüz tutmuş “tarihi şahsiyetlerini” bulabilmektedirler. Ardından gelen Diriliş romanı ile de yazar Kasımbekov, ülkemizde “tarihî roman” bağlamında zirveye ulaşmış bir usta kalemdir. Baskın ve Kırgın romanları ise bu oluşum sürecinin son tuğlaları olarak okuyucu ile buluşmuştur.
Tölögön Kasımbekov romanlarını yazarken yaşayan “şahitlerden, tarihi arşiv belgelerinden, mektuplardan, resmi yazışmalardan yararlanması” da onun Kırgız geçmişine, Kırgız tarihine bağlılığı ile “özel ilgiyi” hak etmektedir.
Yazarın dünya görüşünü, eserlerini yakından inceleyen elinizdeki kitabın, Tölögön Kasımbekov’un “kuyumcu titizliği” ile işlediği Kırgız tarihini tanıtacağına ve ülkemizin tarihi değerlerinin yanı sıra tarihi mekanlarına da götüreceğine inanıyorum.
Büyük yazarımız ülkenin kamusal yaşamında da aktif rol almıştır. 1990-1994 yıllarında Kırgız Cumhuriyeti Cogorku Keneş’ine (Meclis) Halk Milletvekili olarak seçildi. Ayrıca Uluslararası Dil, Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı ve Kırgız Yazarlar Birliği Başkanı olmuştur.
Kitabın editörlerine ve bölüm yazarlarına edebiyat biliminin “Kırgız edebiyatı çalışmaları” alanındaki katkılarından ve emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Kardeş Türkiye’de yalnızca Kasımbekov’un eserlerine değil genelde Kırgız edebi eserlerine ve tarihine olan ilgiyi bu kitapla daha da artırıp derinleştirebileceğimize içtenlikle inanıyorum.
Saygılarımla,

    Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV
    Kırgız Cumhuriyeti
    Ankara Büyükelçisi

SUNUŞ
Doğumunun 90. Yıldönümünde Tanrı Dağlarının gür sesi, Kırgız Türklerinin milli hafızası usta yazar Tölögön Kasımbekov için bu kitabı hazırlamayı uygun bulduk. Ünü sınırları aşan sadece Kırgızistan’ın değil Türk dünyasının bilge yazarı Cengiz Aytmatov ile aynı dönemde yaşaması onun tanınırlığını etkilese de alanın uzmanları Kasımbekov’un Türk dünyası için ne kadar önemli bir yazar olduğunu bilirler. Hayatı hakkında yeterli malumat yazıların içeriğinde verildiği için oraya değinmeyeceğim. Ancak Tölögön Kasımbekov’un Kırgız Türkleri ve Türk dünyası için önemine kısaca değinmek gerekiyor.
Yaşadığı dönem büyük kırılmaların acının, gözyaşının, baskının ve zulmün hüküm sürdüğü bir yüzyıldır. Sovyetler Birliğinin tek tipleştirme projesi ve rejimin doğrularını dikte etmesiyle baskı doygunluğa ulaşmış ve yüzyıl kendi tiranını yaratmıştır. Stalin ve yarattığı korku imparatorluğu, Türk halklarının varoluşsal kodlarını değiştirmek ve kendilik değerlerinden uzaklaştırmak için onları yeniden programlama yoluna gitmiştir. Başkaldıran insanlar represiya döneminde sürgüne gönderilerek ya da öldürülerek susturulmuş halkın umutlarını bağladığı yazarlar tarihin karanlık sayfasına gömülmüştür. Her fırtına sonrasında açan güneş gibi bu olağanüstü kırgın da halkın umudunu yeşerten Cengiz Aytmatov, Tölögön Kasımbekov gibi yeni yetişen büyük yazarların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 1931 yılında doğan Kasımbekov, Stalin öldüğünde 23 yaşındadır. Stalin’in ölümü kısmen de olsa bir rahatlama getirmiş olsa da yazarlar yasaklanan tarihi konulara değinmekten sakınmıştır. Öyle ki kendilerinden önce tarihi konularda yazdığı için birçok yazar Stalin zulmüne uğramıştır. Böyle bir dönemde halk kendi tarihinden bihaber/eksik kalmıştır. Ancak Kırgız halk kahramanı Beknazar’ın torunu olan Kasımbekov, bu eksikliği omzunda bir sorumluluk olarak görmüş ve tarihi konulara yönelerek Kırgız tarihinin en önemli kırılma dönemlerini romanlaştırmıştır.
Yazı hayatına hikayeleriyle adım atan genç Kasımbekov için bu dönem hazırlık dönemidir. O asıl ustalık dönemini tarihi roman sahasında gerçekleştirecektir. İlk tarihi romanı Kırılan Kılıç’ı (Sıngan Kılıç) yazdığında çok büyük bir yazarın geldiği herkesçe kabul edilmiştir. Daha sonra Kırılan Kılıç II’yi kaleme alan yazar Kelkel, Baskın ve Kırgın romanıyla nehir romanlarını tamamlar. Bu romanlarında Çarlık Rusya dönemi ile Sovyetler döneminin önemli tarihi olaylarına değinmesi yanında Türk dünyası için önemli anlara da dikkati çekmiştir.
Ruslar’ın Türkistan’a keşif ekibi göndermesiyle başlayan nehir romanlarında önemli olaylar ana hatlarıyla şu şekilde verilebilir;

– Hokant Hanlığı dönemi iç karışıklıkları ve taht kavgaları,
– Kurmancan Datka önderliğinde modern silahlara sahip Ruslara Kırgız Türklerinin (çoğunlukla) ok ve yay ile karşı koymaları,
– Ruslar ile Kırgız Türkleri arasındaki kanlı çarpışmalar öldürülen binlerce insan,
– Kurmancan Datka’nın Ruslar ile (sözde) barış antlaşması imzalaması,
– II. Dünya savaşının başlaması üzerine halka ağır vergiler dayatılması ve askere alma hakkında Çar tarafından emir yayınlanması, – Açlık ve sefaletin yanı sıra çeteler ve Rus askerleri arasında can veren insanların başkaldırması ve Çin’e kaçışı (ürkün),
– Çarlık Rusyasının yıkılması ve Sovyetler Birliğinin kurulması,
– Kelkel döneminin gelmesi insanların yeni dönemden medet umması,
– Sovyetlerin de Çarlık Rusyası gibi halka kan kusturması.
Yaklaşık olarak 40 yıllık tarihi geriye dönüşlerle kurgulayan yazar, tarihi gerçeklere sadık kalmış kahramanlarını da tarihte yaşamış kişilerden seçmiştir. Şabdan Batır, Beknazar, Baytik, Kurmancan Datka, Alımbek Datka gibi o döneme damga vurmuş halk tarafından isimleri dilden dile dolaşan kahramanları romanının merkezine alan Kasımbekov bir belgesel romanı titizliğiyle çalışmıştır. Romanlarında kullandığı resmî belgeler bunun delilidir. Arşivleri didik eden yazar, alay Kırgızlarının dilini öğrenmiş, yaşayan ak sakallarla derleme çalışmaları yapmış ve Kırgızistan’ın dört bir yanını dolaşmıştır.
Kırgız edebiyatında tarihi roman türü Kasımbekov ile başlamıştır. Yasaklara, sansüre karşı savaşmış evi aranmış KırılanKılıç romanının ilk baskı yüzünden çok zor zamanlar geçirmiştir. Ancak o vazgeçmemiş Kırgız tarihini halka anlatmak için yoğun çaba harcamıştır. Özellikle Kırgız Tükçesiyle yazması Rusça bilmeyen kırsal kesimlerde yaşayan halkına da ulaşma isteğindendir. O yerelde kalmış, evrenseli hiçbir zaman amaç edinmemiştir. Onun tek amacı karanlıkta kalan Kırgız Türklerinin tarihini halkının bilmesi, halkın kahraman atalarıyla gurur duymaları ve geçmişten ders almalarıdır.
Bu büyük yazarın ülkemizde de yeterince tanınması, özellikle Çağdaş Türk lehçeleri ve Edebiyatları bölümü öğrencileri tarafından okunması ve anlaşılması için bu çalışmayı dikkatlerinize sunuyoruz. Türk dünyası üzerine sayısız kitabıyla ve makalesiyle değerli katkılar sunan Prof.Dr. Orhan Söylemez ve Doç.Dr. Samet Azap’ın editörlüğünü ve yazarlığını üstlendiği bu çalışmada alanın uzmanı isimlerin yazarın hikâye ve romanları üzerine yazdıkları çok değerli inceleme yazılarını zevkle okuyacağınıza eminim. Çalışmamızın vücut bulmasında yazılarıyla katkı sağlayan meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Ayrıca Türk dünyası üzerine yüzlerce dergi sayısı ve kitap ile katkı sağlayan, kitabımızın yayımını da üstlenen Bengü yayınlarına ve AYB başkanı sayın Dr. Yakup Ömeroğluna teşekkürü bir borç bilirim.

    Sultan RAEV
    Türk Kültürü Teşkilatı
    TÜRKSOY Genel Sekreteri
    Kırgız halk yazarı

Orhan SÖYLEMEZ[1 - Prof. Dr. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.]
“ANNE” ÖYKÜSÜNDE SAĞALTICI GÜÇ: SAYGI VE EMPATİ
“Anne sevgisi” genelde sevgilerin en başta geleni olarak kabul görür. Freud’un etkisi altında araştırmalar yapan ve eserleriyle tanınan psikanalist ve sosyolog Erich Fromm, SevmeSanatı adlı çalışmasında “insan sevgisini” kuramsal bir düzleme yerleştirmeye çalışır.[2 - Erich Fromm. Sevme Sanatı. (Çeviren; Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları, Eylül 1985 (Alıntı ve sayfa numaraları bu baskıya aittir.)] Fromm her şeyden önce “Sevmek bir sanat mıdır?” diye sorar. Elbette eğer “sanat” ise üzerinde düşünülmesi, çalışılması gerekir. Sanat eseri bilgi, uzun çaba ve çalışmalar neticesinde ortaya çıkar. İkinci ihtimal ise yine Fromm’a göre “kaderin bir lütfuyla şanslı” olanların “kapıldığı” tatlı bir duygu mudur? Aslında büyük çoğunluğun bu soruyu seçeceğini ve cevap vereceğini bildiği için kitabın birinci önerme üzerinde temellendirildiğini belirtir.
Eşref-i mahlukat olan insanı diğer canlılardan ayıran özelliğin “akıl” olduğunu belirten Eric Fromm, hayvanlardaki içgüdüsel sevginin yerini insanda “doğa ile uyum”dan aldığını belirtir (s. 17). Bir başka ifadeyle “insanın yaşam sanatı”nın adını “sevgi” veya “sevmek” olarak kuramsallaştırır. Sevmek bir fiil veya eylem olduğuna göre eylemin yöneldiği veya etkilediği bir “nesne”nin de bulunması gerekir. Yazar sevme eyleminin nesneleri arasında çocuğun “anne sevgisi”ni de irdeler.
Anne sevgisi, her ne kadar “çocuğun gereksinmelerinin koşulsuzkarşılanması” (s. 54-55) olsa da annenin bu sevgiyi kazanmak için yapması gereken başka şeyler de vardır. Mesela çocuğa “yaşama sevincini” veya “yaşama sevgisi”ni aşılamasıdır. Çocuğun babasını, kardeşini, kendisini ve/ veya Tanrı’yı yani kendisini yaratanı sevmesi de büyüme süreci içinde öğreneceği, çaba göstereceği nesnelerdir.
Rus yazar Maksim Gorki’nin Ana romanı Sovyetler Birliği’ne giden yolda önemli bir iletişim kaynağı olmuş, sadece 1905’teki Rus Devrimine ilham olmak veya taraftar toplamakla kalmamış, daha sonraki Sovyet Dönemi’nde de pek çok yazara “ana” konusunda roman yazmaları için ilham kaynağı olmuştur.[3 - Maksim Gorki. Ana. Ankara: Engin Yayıncılık, 1999.]


Fotograf 1: Tölögön Kasımekov’un Kurmancan Datka oyunundan sonra. Bişkek 2005. Orhan Söylemez’in özel arşivinden.

Gorki’nin Ana romanı, aslında kocası ölene kadar ondan dayak yiyen annesini ihtilalci fikirlerle dolduran ve aktif olarak ihtilal için çalışmaya teşvik eden oğlu Pavel’in romanıdır. Sosyalizmin temel fikirlerini bu romanda işleyen Gorki, 1905 öncesi Rus toplumunda ezilen işçi sınıfın perişan halini anlatır. Romanda ana ve oğul iki önemli karakter olarak okuyucunun karşısına çıkar. Güçlü bir kadın karakter olan anne Pelageya Nilovna, başlangıçta her ne kadar ürkek ve ezilen bir kadın olarak betimlense de sonraları güçlü ve mücadeleci karaktere bürünür. Onun oğluna ve onun arkadaşlarına olan sevgisi ve onların davalarına tam desteği ile yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Mesela Kazak yazar Gabit Musirepov bu ilham ile 10’dan fazla “anne” temalı hikâye yazmıştır.[4 - Orhan Söylemez. Çağdaş Kazak Hikayeleri Antolojisi. Ankara: Elips Kitap, 2004.] Bu hikayelerin hepsinde hem “anne sevgisi” hem de “anne saygısı” önemli yer tutar.
Asrın başında (1902) doğan, 1917 Ekim ihtilali döneminde ilkokula başlayan ve Rus mekteplerinde okuyan roman ve hikâye yazarı Gabit Musirepov, doğal olarak Rus kültürünün ve dilinin tesiri altında kalmış, sosyalizmi benimsemiş ve eserlerinde işlemiştir.[5 - Ekrem Demir. “20. Yüzyıl Kazak edebiyatı yazarlarından Gabit Musirepov’un edebi kişiliği.” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 42 (2011); s. 61-82 ] Ulpan romanı ile Kazak kadınlarının hayatını anlatan Musirepov, Ana TuralıEñgimeler kitabında da “anne” temalı hikayelerini bir araya getirmiştir.[6 - Nergis Biray. “Gabit Musirepov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gabitmusirepov (28.02.2021)] Bu kitapta “İnsanlığın annesi”, “Ölümüyenenanne”, “Annelerinannesi”, “Çilekeş anne”, “Annenin arabuluculuğu” gibi uzun hikayeleri vardır. Musirepov bunlarla yetinmemiş ve II. Dünya Savaşı yıllarında “Kahramananne” ve “Aklima”yı yazmıştır.
Özellikle bu hikayeler Gorki’nin Ana romanının birebir tekrarları gibidir. Mekân ve karakterler farklıdır, ana karakter annenin kahramanlıkları anlatılarak yüceltilmiştir. “Anne” hikayesi Kırgız yazar Tölögön Kasımbekov’un kısa yazılarından bir tanesidir.
Yazar Kasımbekov ilk eseri YılkıcınınOğlu’nu 1956’da 25 yaşında iken yazar.[7 - Samet Azap. “Tölögön Kasımbekov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ tologon-kasimbekov (28.02.2021)] Küçük yaşta babasını kaybetse de çocukluğunda onun ve arkadaşlarının oluşturduğu edebiyat ortamlarında bulunmuş ve babasının okuduğu halk hikayelerinin etkisi altında kalmıştır. Araştırmacı Samet Azap’ın tespitine göre “ilk eseri ‘‘İnsanolmakistiyorum’’ öyküsü yazarın kendi hayatından izler taşır. Öykünün başkişisi Asıl, üniversiteye başvurup kazanamayınca köyüne döner. Yazarın aynı yıl yazdığı ‘Yetim’ öyküsü de küçük yaşta yetim kalan Kasımbekov’un bilinçaltının dışa vurumudur.”[8 - Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017; s. 6. ISBN: 978-605-9148-52-8]
“Anne” hikayesi Kasımbekov’un henüz yeni kalem oynatmaya başladığı dönemlerde yazdığı öykülerden biridir. Tölögön Kasımbekov üzerine çalışmaları ile tanınan Samet Azap’ın ifadesiyle yazar öykülerinde “anne”yi kutsallaştırmaktadır. Bunun sebebini de çok büyük tahribat yapan İkinci Dünya Savaşı’nın bitimi ve yıkımıyla birlikte eşini de kaybeden “kadın”ın zor şartlar altında çocuklarını yetiştirmek için mücadele vermiş olmasıdır. Bu durum yalnızca Kasımbekov ve onun annesi için değil, aynı kaderi paylaşan pek çok Kırgız kadınının da yaşadığı zorluklardır. Büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un annesi Nagima da hem savaş yıllarında hem de savaş sonrası yıkıntılar içinde çocukları ile baş başa bütün zorlukları göğüslemek zorunda kalmıştır.
Çözümleme
“Anne” hikayesi Tölögön Kasımbekov’un 1958’de yazdığı ilk öykülerinden biri.[9 - Eserin Türkiye Türkçesine çevirisi için bkz. Tölögön Kasımbekov. İnsan Olmak İstiyorum. (Bütün hikayeler) (Çev. Samet Azap). Ankara: Bengü Yayınları, 2019; s. 211-219. Sayfa numaraları bu baskıya aittir.] İki yıl önce yazmaya başladığını ve 1956’da yayınladığı altı hikâyeden iki yıl sonra kaleme aldığı dört hikâyeden biri. Kaleminin yeni yeni ustalaşmaya başladığı dönem. “Akılsız çocuğunun olması yerine dışarıda diktiğin ağaç daha iyidir” ana fikrine uygun olarak yazılmış bir öykü. Yazar bu düşüncesini isimsiz kahramanına öykünün son cümlesi olarak söyletiyor.
Öyküde Yapı
Yazar kendisini “isimsiz” bir kahramanın arkasına gizleyerek basit ama derin bir olayı öykülüyor. “Tanrısal bakış açısı” ile yazar anlatıcı olaylara hâkim bir anlatış tarzıyla olayları öykülüyor. Ben anlatıcı bakış açısı öyküye “daha samimî” bir hava ile birlikte “yaşanmışlık duygusunu” artırıyor. Burada da yazar Kasımbekov öykünün anlatıcı kahramanına annesi ile birlikte yaşadıkları savaş yılları ve sonrasındaki olayları birinci ağızdan anlattırıyor. Cengiz Aytmatov gibi—her ne kadar aynı olmasa da—küçük yaşta yetim kalıyor. Özellikle savaş yıllarında cephede kaybettikleri babalarının yokluğunu ve annenin çocuklarla birlikte çektiği sıkıntıları geri dönüşlerle “anne” figürüne anlattırıyor.
Dünyaca tanınmış Kırgız yazar Cengiz Aytmatov da Toprak Ana romanında Tolganay karakteri ile savaş yıllarında cephe gerisinde yaşanan sıkıntıları anlatmıştı. Aynı kaynaktan beslenen, aynı coğrafyanın ve aynı ülkenin havasını teneffüs eden Kasımbekov da savaşın yıkımından söz açıyor. “… O zamanlarda eşi orta yaşlardaymış, başka erkekler gibi o da savaşa hazırlanmıştı.” (s. 215) Kadının kocası memleketini, ailesini korumak için gittiği cepheden geri dönmez. Aslında kaderini savaşa gitmeden önceden gören koca, eşine ağır bir sorumluluk yükleyerek gider: “Çok zorluklar geçirirsin, gayretli ol, yaşamını sürdür. Çocuklara iyi bak, eğitim ve terbiyeden maruz—burada çeviride yanlışlık yapılmış; kelime mahrum olması gerekiyordu—kalmasınlar” demişti (s. 215). Kadın eşinin bu vasiyetini yerine getirir, çocuklarını okutur ve onları meslek sahibi yapar. Yok olmanın eşiğinden dönen ailenin yeniden yaşama tutunduğu yıllardır bu yıllar ve bu hayata tutunmanın getirdiği mutluluk kadının oğlunun evlenmesi ve gelinin eve gelmesi ile sona erer. Yazar anlatıcı bütün bu hikâyeyi kadının ağzından anlatır.
Öyküde Zaman
Öykü zamanının üç boyutlu olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Birincisi öykünün yazılış süreci; ikincisi öyküde geçen zaman ve üçüncüsü de okuma zamanıdır. Öykünün yazılış süreci yazarın gerçek doğum yılının 1928 olduğu düşünülürse 28 yaşında iken yazdığını tespit etmek mümkün. Savaş gibi yok edici ve tahribat gücü yüksek tarihi olayın içinden geçip bütün tahribatın arkasından yeniden hayata dönüşün yaşandığı dönemdir. Bahsi geçen savaş, II. Dünya Savaşı’dır. 20. yüzyılın ikinci büyük yıkım yılları olan 1940-1945 arasında milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bilinmektedir. Sovyetler Birliği lideri Stalin’in bu büyük yıkım öncesinde 1937-1938’de de “aydın katliamı” yaptığı bilinmektedir. 1953’te Stalin ölmüş, 1956’da Hruşçev ile birlikte yeni bir döneme girildiğinin habercisi olarak Stalin’in kurbanı olan ve “halk düşmanı” suçlaması ile hayatlarını kaybedenlerin itibarları iade edilmiştir. Yazarın babası ve öyküdeki kadının kocası cephede öldüğü için böyle bir durum söz konusu edilmemiş. İşte böyle bir ortamda öykünün yazılma süreci tamamlanmış. Bu yazım süresinin ne kadar olduğunu söylemek mümkün değil.
İkinci olarak öyküde yaşanan gerçek zaman günlük sıradan bir gün. Olayın öyküleyici isimsiz kahramanının okul yıllarında olduğu henüz ilk satırlardan bellidir. Yurtta veya evde arkadaşlarıyla birlikte kaldığını tespit edebiliriz. Oda arkadaşları sabah kahvaltısından sonra kitaplarını koltuklarının altına alıp okula gitmişlerdir. Saatin sabah 9’a yaklaştığını henüz ilk satırda veriyor öykünün anlatıcısı. Yemek masasını toplamak ve bulaşık yıkama sırası kendisinde olduğu için geride kalmıştır. “Çıkışta kapının önünde kendi halinde oturan, kıyafetlerinden yoksul olduğu belli bir kadın oturmakta ve “… Giren çıkanlara yalvarır gibi” bakmaktadır.” (s. 211)
Her halinden muhtaç birisi olduğu belli olsa da her zorluğa hayatı boyunca göğüs germiş olan kadın “dilencilik” değil “yıkayacak çamaşırı” olup olmadığını anlatıcı gence sorar. Kendi annesini o anda gözünde canlandıran sorumluluk sahibi genç, yıkanacak çamaşırı olmasa da arkadaşının çamaşırını yıkatmak için kadına verir. Maksadı ona yardım edebilmektir.
Öyküde kadının yıkadığı çamaşırları geri getirdiğinde konuşmaya başlamasıyla öykü zamanı savaş yıllarına ve sonrasındaki zor zamanlara kadar gider. Bütün zorluklara rağmen hayata tutunmayı başaran kadın “… Güneş bizim üzerimize doğup savaşta ölmeyen insanlara kucağını açtı. Kaburgaya taş gibi sinen yoksulluk hemen gitmese de bereketli ellerini yaşlı kadına da sundu” diyerek güzel günlerinin de olduğunu ifade eder. Burası hikâyenin önemli kısımlarından birisidir; zira 1930’lu yıllarda yürürlüğe giren edebiyatta “sosyalist realist” uygulama bu yıllarda da devam etmektedir. Devletin bu politikasında bir değişiklik olmadığı bu dönemde Kasımbekov da buna uyarak Sovyet toplumunun savaş sonrasında yaralarını sardığını ve güzel günler yaşadığını vurgulamıştır. Cengiz Aytmatov da buna benzer hikayeler yazmış ve uygulamaları öven “Ak jaan” yani “Çise” -bu öykü “Beyaz Yağmur” olarak çevrilmiştir- öyküler kaleme almıştır. Bu öyküde de ülkenin el değmemiş bâkir topraklarının devlet desteği ve imkanları ile gençlerin gayretiyle işlenerek üretime katkıda bulunulması ve gayretle ve inançla çalışan iki gencin aşkını işlenmişti.
Bu öyküde belki de kırılma noktası olarak kadının birlikte yaşadığı oğlunun evinden gelini yüzünden ayrılmaya karar vermesi “ân”ıdır denilebilir. Gelinin kocasıyla kavga etmesi, “– Ben nasıl kalacağım bu evde? Ayağıma bakıyor. Annen beni yoruyor!” (s. 217) demesi yaşanan insanlık ve gelenek yitimini göstermesi açısından dikkate değer.
Öyküde Mekân
Genel olarak anlatı türlerinde ve özelde de öyküde mekanlar fiziksel ve algısal olarak ikiye ayrılır. Fiziksel mekân olarak olaylar Kırgızistan’da geçer. Şehir belirtilmemiş olsa da Bişkek -Sovyet döneminde şehri işgal eden Rus ordusunun başındaki komutanın adı olan Frunze olarak biliniyordu- olduğu düşünülebilir. Belki de yazar bilinçli olarak şehir adı zikretmeyerek mekânda da her okuyucunun kendinden bir şeyler katması gerektiğini düşünmüştür denilebilir. Genç ve arkadaşlarının birlikte yaşadıkları yer yurt ise yurdun önünde, ev ise evin önünde kanepede oturan kadını görmesiyle öykü başlıyor. Gençlerin öğrenci ve kapıda da güvenlikçinin olması burasının bir öğrenci yurdu olduğunu hissettiriyor. Bunun dışında fiziksel mekân olarak zikredilecek başka yer yok denilebilir. Gencin üniversitedeki dersine geç kalacak olması, öğretim üyesinin alaycı bir tavırla derse almayacağını belirtmesi de zihinlerde muhayyel bir mekân oluşturmaktadır.
Algısal olarak öyküde geçen mekanları yorumlamak gerekirse öğrenci yurdunda gençlerin birlikte kalmaktan şikayetçi olmadıklarını söylemek mümkündür. Sırasıyla masanın ve etrafın toplanması, bulaşıkların yıkanması kapalı ve küçük bir mekân olsa da öğrenciler için huzurun bulunduğu bir yerdir. Kapıdaki kanepe ise kadın için belki de umudun yeniden yeşerdiği yerdir. Sebebi de duyarlı bir gencin onu orada görmüş olmasıdır.
Geniş/Açık Mekânlar
Algısal olarak insana huzur veren ve var oluş mekanları olan geniş ve açık mekanlar bu öyküde de mevcuttur. Yukarıda belirtildiği gibi öğrenci yurdundaki oda, fiziksel olarak dar olmasına rağmen algısal olarak geniş bir huzur mekanıdır. Kadının çamaşırları teslim için geldiğinde gençlerin odasına daveti kabul etmesi, odayı gördüğünde övmesi bunu gösterir. “… Odaya geldik. Girdiğinde de kendini çok iyi hissederek, odamızı övmeye başladı. – Burası çok güzel, dedi.” (s. 213)
Yine kapının önündeki kanepe için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Kendi duyarsız ve sorumsuz oğlunun ötesinde duyarlı ve saygılı gençlerin olduğunu görmesi kadını mutlu eder. Odada sofraya davet edildiğinde kalmak istememesi ve hemen gitmek için izin istemesi üzerine gencin “– Hayır anne, kutlu evden boş gidilmez.” sözü üzerine sofraya oturmak zorunda kalır. Anlatıcı, kadının “…– Sağ ol oğlum, diye mutluluğunu gizleyemeden sofraya geçti” cümlesi ile anlatır.
Sofra aynı zamanda “… Kalbini çoktan sıkan kederini…” kelimelere döktüğü bir mekân olarak yerini alır. Dikilmiş montunun kollarıyla göz yaşlarını silen kadın geçmişte kalmış günleri yâd ederek içini dökmeye başlar. “Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir. Düzenli hayatı değiştiriyor” diyerek savaşın “İnsanları hatta kara toprağı da korkutarak, bir yokluk” getirdiğini anlatır. Gün geçtikçe yaşam şartları iyileşir, kızı evlenip eşi ile Ufa’ya yerleşir. Kadın o günlerde yeniden mutluluğu yakalamıştır.
Dar/Kapalı Mekânlar
Oğlu da evlenince huzurun yerini iç darlığı almaya başlar; çünkü gelin ile anlaşamamaktadır. Kadın bu durumu “… Hayat yolu her zaman dümdüz değildir. Sonradan bu mutlulukların hepsi kedere dönüştü” diyerek betimler. Büyüğüne küçüğüne saygı göstermeyen gelinin eve gelişi ile birlikte huzur ve mutluluğun mekânı “ev” bir anda darlaşır ve kadının içini burkan, çıkış yolu bulamadığı bir labirente dönüşür. Oğlunun mutluluğunu ve huzurunu düşünerek evi terk eder. Darlaşan kapalı mekândan uzaklaşsa da geniş olduğu kadar algısal olarak “darlaşan” mekân hayatın acımasız akışına kendisini bırakır. Öykünün aslî kahramanı durumunda olan kadın günlük işler yaparak geçimini sağlamaya çalışır.
Öyküde Kişiler Dünyası
Öyküde yazar/anlatıcı dışında ana karakter olarak “kadın”ın olduğu açıktır. Diğer kişiler ise fon karakterler olarak değerlendirilebilir. Anlatıcı gencin oda arkadaşı Satay’ın adı dışında zikredilen başka isim bulunmaz. Kadının da adı yoktur. Eş, mutlu kadın, huzurlu anne, dul kadın, çalışan kadın, hayata tutunan kadın ve nihayet muhtaç kadın özellikleri ile evrensel bir boyuta çıkar. Savaştan sonra çocuklarıyla baş başa kalması, onları koruması, büyütmesi ve hayata salması ile C. G. Jung’un meşhur “anne arketipi”ne uygun bir karakter olarak okuyucunun karşısına çıkar. Kadın dışında “iyilik meleği” olarak görülebilecek genç ise özlenen gençliğin veya yetiştirilmesi gereken gençliğin “örnek” modeli olarak eserde yerini alır.
Diğer kişiler ise adı bile zikredilmemiş kadının kocası, evlenip mutluluğu yakalamış kızı, evlenip annesine bile sahip çıkamamış genç, öğrenci gençler, kapıdaki güvenlik görevlisi ve öğretim üyesidir. Bunlar sadece fon oluşturmak için öyküye girmiş kişilerdir.
Anlatıcı durumundaki genç “Ben”in yani yazarın görüntüsü olarak öyküde yerini alır. Bu bağlamda isimsiz bir kahramanmış görüntüsü verir.
Arzulayan Özne: Kadın
Eserde arzulayan özne olarak isimsiz kadını gösterebiliriz. Kadın dul kalmış olsa da savaşın yıkıntıları arasında çocuklarını yeşertmeye çalışarak Sovyet ideolojisine uygun çizilmiş bir karakter olarak ortaya çıkar. Asıl arzusu hayata tutunabilmek ve çocuklarını iyi yetiştirebilmektir. Öyküdeki diğer kadın ise “gelin”dir. Gelin sevimsiz ve saygısız birisi olarak anlatıcı tarafından tasvir edilir. Okuyucu tarafından istenmeyen ve arzulanmayan bir kadın olarak görmek mümkündür.
Sağaltıcı Güç: Saygı ve empati
Savaşın yıpratıcı ve yıkıcı darbesinden sonra gelininden de büyük bir darbe yiyen ve mutluluğunun-huzurunun mekânı evini terk etmek zorunda kalan kadının bu iç dünyasındaki ve hatta maddi dünyasındaki yıkımı sağaltacak güç, saygı duyan ve empati yapabilen gençten gelir. Bu isimsiz kahraman özlenen, arzulanan ve istenilen karakterde bir gençtir ve gelecek genç nesillere örnek gösterilebilecek bir öykü kişisi olarak yerini alır.
Yazar Kasımbekov, bu kısa öyküsü ile savaş yıllarının yitimlerine, savaş sonrasındaki normal hayata dönüş çabalarına, hayatın güçlüğüne ve gelin ile temsil edilen duyarsız gençliğe dikkat çekmeyi başarmıştır.
Kaynakça
Azap, Samet. Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017.
Azap, Samet. “Tölögön Kasımbekov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/tologon-kasimbekov (28.02.2021)
Biray, Nergis. “Gabit Musirepov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gabit-musirepov (28.02.2021) Demir, Ekrem. “20. Yüzyıl Kazak Edebiyatı Yazarlarından Gabit Musirepov’un Edebi Kişiliği” İstanbulÜniversitesiEdebiyat Fakültesi TürkDilive EdebiyatıDergisi. 42 (2011); s. 61-82 https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutded/issue/17028/177805
Fromm, Erich. SevmeSanatı. (Çeviren: Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları, 1985.
Gorki, Maksim. Ana. Ankara: Engin Yayıncılık, 1999.
Kasımbekov, Tölögön. İnsanOlmakİstiyorum (Çeviren: Samet Azap). Ankara: Bengü Yayınları, 2019.
Söylemez, Orhan. ÇağdaşKazakHikayeleriAntolojisi. Ankara: Elips Kitap, 2004.

Cıldız İSMAİLOVA[10 - Prof. Dr. Karabük Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, e posta: cismailova@karabuk.edu.tr]
KIRILAN KILIÇ ROMANINDA TARİHİ ŞAHSİYETLER VE KARAKTERLER

Giriş
Tölögön Kasımbekov’un Kırılan Kılıç adlı romanı tarihi gerçeklik çerçevesinde yazarın kurgusu ile bütünleşerek ortaya konulmuştur. Tarihi olaylar, yalnızca tarih, yer ve zaman belirtilerek de anlatılabilirdi. Fakat bu romanda gördüğümüz gibi tarihi roman, tarihi olayı okuyucuya sadece anlatmaz, hissettirir de. Kasımbekov, usta işçiliği ile Kırgız tarihinde yaşamış şahsiyetleri kendi roman karakterlerine en iyi şekilde uygulamıştır. Bu makalede Kırılan Kılıç romanında geçen karakterler sınıflandırılarak karakterlerin romanda anlatılan olaylardaki rolleri belirtilmiştir. Karakter analizi yaptığımız bu romanın karakterleri, günümüzde dahi dilden dile dolaşan Kırgız tarihinde önemli rol oynamış kişilerdir. Bu sebeple bu romanda geçen her karakterin gerçeklikle bağlantısı vardır. Romanın kurgu çerçevesinde neredeyse birebir doğru ifade edilen karakterlerin yanında olaylarda bazı aksaklıklar da mevcuttur. Makalede bu konuya da değinilmiştir.
Tölögön Kasımbekov Kimdir?
Kırgız edebiyatında tarihi roman türünde ortaya koyduğu eserlerle ün kazanmış Tölögön Kasımbekov, 1931 yılında doğmuştur. Ailesinin soyu Kırgız halk kahramanı olan Beknazar’a dayanır. 20. yüzyılın büyük tarih yazarları arasında zikredilen Kasımbekov’un edebi kişiliğinde dikkat çeken özelliği, Kırgız tarihini eserlerine kendine özgü bir kurgu içinde vermesidir. Tarihi gerçekliği kendi üslubuyla birleştiren yazar, Kırgız tarihini tüm çıplaklığıyla eserlerinde ortaya koymuştur. Kırgız edebiyatında ilk tarihi romanı Kırılan Kılıç’ı yazarak ismini Kırgız halkına ve tüm edebi çevreye duyurmuştur. İlk cildi 1966 yılında yayımlanan eser, iki ciltten oluşmaktadır. İkinci cildi ise 1967 yılında tamamlanmış fakat dönemin siyasi gücünün Türk halkına karşı kötü yönlerini ortaya koyduğu için sansür uygulamasına takılmış ve basılmamıştır. Türkistan’ın işgali sırasında Çarlık Rusya’nın Türk halkının aleyhine yaptığı planları, Hokand Hanlığı ve halk arasındaki fikir ayrılıkları gibi konulara işaret eden KırılanKılıç eserinin kahraman kadrosu Kırgız tarihinde yaşamış gerçek kişilerden oluşmaktadır. Alimbek, Abdurrahman, Skobelev, Beknazar, Alimkul, İshak, Şirali gibi Kırgız tarihinde yaşamış bu kişilerin, Kırgız tarihindeki rolleri, yapmış oldukları faaliyetler ve içinde bulundukları olaylar tüm gerçekliğiyle Tölögön Kasımbek’in kaleminden bir kurgu dâhilinde anlatılmaktadır. Kırgız halkının tarihini iyi bilen ve bu bilgisini güçlü kalemiyle birleştiren yazarın eseri, 1971 yılında yayımlanmıştır. Eser iki yıl sonra da Rusçaya çevrilmiştir. Orta Asya ve Kazakistan edebiyatlarını araştıran Z. Kedrina; bu eserin M. Avezov, V. Yan, S. Borodin gibi büyük tarih yazarlarının eserleri arasında zikredilecek düzeyde bir eser olduğu yorumunu yapmıştır.
Tarihsel Roman Türü ve Kırılan Kılıç Romanı
“Tarihsel roman; temelleri maziye dayanan, yani başlangıcı ve sonucu geçmiş zaman içinde gerçekleşmiş olan hadiselerin, devirlerin ve bu devirde yaşamış kahramanların hayat hikâyelerinin edebî ölçüler içerisinde yeniden inşa edilmesi, şeklinde tanımlamıştır.”[11 - Ahmet Şimşek. “Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi”. Bilig Dergisi, 2006, S.37, s. 65-80.] Bu tanım, tarihsel roman ile ilgili birkaç tanımdan bir tanesidir. Tarihsel romanın ne olduğu konusunda ikili yaklaşım olduğunu görmekteyiz, ikinci yaklaşım ise bunun tam tersi kurgusallığı ön planda tutarak, tarihsel unsurları geri planda tutmayı amaçlar.
Tarihi roman hakkında yapılan görüşler bize anlatıyor ki edebi dilde tarihi olayları anlatmanın birden çok yolu vardır. KırılanKılıç romanı yaptığımız tanımda da olduğu gibi gerçek olay ve kişilerden hareketle yazarın zengin kalemiyle şekillenen bir eserdir. Bu yönüyle tarihsel roman bağlamında ortaya çıkan ikili çelişkinin ikincisini yansıtmamaktadır. Tölögön Kasımbekov romanını gerçek olay ve kişilerden hareketle kurgusallığı geri planda bırakarak yazmış, adeta tarihi bir belge ortaya koymuştur. Bir ulusun tarihini tüm gerçekliğiyle güçlü kalemlerin eserlerinden okuması, yalnızca tarihi öğrenmesine değil adeta yaşamasına fırsat verir. Bu romanların en önemli özelliği geçmiş tarihi yeniden canlandırmak olmuştur.
Bu düşünceyi destekleyen bir benzetme; “Tarihin kuş bakışı fotoğrafında kabartılar da çöküntüler de gözükmez. Ormandaki ağaç gözden kaçar. Oysa sanatçı, haritayı, haritada(ki) ormanı değil, o ağacı görür; ağaca kuş dalışı yapar. Kısaca, o ağacın yaşamını canlı bir süreç olarak yakalar…”[12 - Şimsek, a.g.e., s. 72.] şeklindedir. Bu benzetme bize gösteriyor ki, Tölögön Kasımbekov’un romanında da olduğu gibi tarihi anlatmak demek sadece olayları anlatmak demek değildir. İnsan, mekân ve zaman tarihi yaşayanlardır. Bir tarih anlatımı yalnızca olayları anlatırsa Orhan Asena’nın da eksiklik olarak belirttiği “can boyutu”nu bir kenara itmiş olur. Can boyutu dediğimiz kavram, tarihi romana yaşanılan olayların ruhunu veren kavramdır. Gerçek olay ve kişileri günümüze ilgi uyandıracak bir şekilde aktarmak büyük bir ustalık gerektirir. Herhangi bir olayı kendi kurduğumuz kahramanlar vasıtasıyla aktarmak kolay olanıdır. Gerçek kişilerin hislerini, düşüncelerini, olay karşısındaki tutumlarını, yaptıkları faaliyetleri ve kişiliğini; yazarın kendi kaleminde tekrar canlandırması ve okuyucuya bu hissi aktarması ise zor olanıdır. “Tarih yazıcısı, tarihsel bir metin oluşturmanın organize edici bir ögesidir. Tarih, tarihî belgelerin yorumlanması ve yapılan yeni araştırmalarla sürekli olarak tamamlanır. O halde tarihin kendini yenilemesi de kaçınılmazdır. İlk belgelerden hareketle oluşturulmuş tarih, bulunan yeni belgeler ve getirilen yeni yorumlarla sürekli zenginleştirilir.”[13 - Yakup Çelik. “Tarih ve Tarihi Roman Arasındaki İlişki Tarihi Romanda Kişiler”. Bilig Dergisi, 2002, S. 22, s. 53.] Yani tarihi roman yazarı, tarihsel olay ve tarihi kişilikleri kendine özgü bir kurgu ile şekillendirir. Bu özellik esere edebi özellik katar, eserin yalnızca bilgi veren kaynak olmadığını gösterir. Kırılan Kılıç romanında da diğer tarihi kaynaklarda geçmeyen bilgiler yer almaktadır. Bu bilgilerin tarihi kanıtı olmaması ile birlikte yazarın kurgusu da romanda kendini hissettirmektedir. Tölögön Kasımbekov’un KırılanKılıç romanını anlattıklarımız doğrultusunda değerlendirmemiz gerekirse, yazarın edebi kişiliğiyle birleşerek tarihi olay ve kişileri ele alan bu eser, bir tarihi belge değerindedir. Kırgız tarihinin önemli olay ve kişilerini edebi çerçeve içerisinde kaleme alan yazar; tarihi gerçeklikten hiçbir şey kaybetmeden, gerçek kişi ve olaylarla muazzam bir eser ortaya koymuştur.
Tarihi kaynaklar geçmiş tarihimizi öğrenmek için önemlidir. Tarihi kaynakların birkaç çeşidi vardır. Bilimsel kaynakların içinde tarihi romanlar da bunlardan biridir. Kırgız edebiyatında tarihi roman yazan yazarların öncüsü Tölögön Kasımbekov’dur. Yazar bu ilk tarihi romanı ile Hokand Hanlığı dönemindeki Çarlık Rusya’nın Türkistan coğrafyasını nasıl ele geçirdiğine dair birçok tarihi olayı edebi üslupla anlatmıştır. Halka; tarihi, insanların hayatını, o dönemdeki zor şartları en güzel şekilde eserinde yansıtmıştır. “Teniberdi düşüncelere daldı… halkı birleştiren gerçek kahramanlarımızı hatırlayalım. Şanı dilden dile dolaşan Manas, ondan sonra Cengiz Han, Irıs Tarkan, Kan Batır Han, Timurlenk…[14 - Tölögön Kasımbek. KırılanKılıçII, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç). Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 287.]” yazar eserinde geçmişe giderek tarihi kahramanları hatırlar. Şimdi birlik olmaması ve ihanetler onu geçmiş kahramanlar ile ilgi kurmaya iter. Kasımbekov tükenmek üzere olan halkının birlik olarak içinde bulunduğu durumdan kurtulacağını belirtir.
Omor Sultanov, KırılanKılıç romanı kronolojik bakımdan hiç bozulmadan tarihi gerçeklere uygun yazıldığını söyler. Eğer romandaki edebi süslemeler çıkartılırsa bu eseri tarihi bilimsel kaynak olarak değerlendirilebilir. Yazarın tarihi kaynakları derinlemesine araştırmasıyla bu eseri ortaya koyduğu görülmektedir. Kaynak olarak V. Nalivkin “Kratkaya istoriya Koknskaya Hanstva”, Abul Gazi Bahadır Han “Şacara yi- Turk va mogul”, Moldo Niyaz Kokandin “Tarih-i Şahruhi” gibi eserleri kullanmıştır. Ancak bu kaynaklar incelendiğinde yazarın tarihi gerçeklere uymayan kendi kurgusuyla oluşturulan olaylar da vardır.
Romandaki Şerali Han ile ilgili “Çokoy” hakkındaki olay genelde İslam efsanelerinde çokça karşılaşılan olaylar gibidir. Yazar bu olayı en güzel şekilde kurgulamıştır. Gerçek tarihte bu olayı doğrulayan bir kanıt yoktur.
Romanda Nüsüp’ün namaz kılarken öldürülmesi olayını kanıtlayan tarihi kaynak yoktur. Tarihçi C. Alımbaev “Nüsüp Biy” adlı kitabında Musulmankul yiğitleri ile Nüsüp’ü, Carmazar’da öldürüp Şahid Mezarına defnettiğini yazar. O dönemde Hokand Hanlığında hizmet eden Ziabidin Maksım “Ferhana Hanlarının Tarıhı” adlı eserinde Şeraalı Han’ın böyle öldürüldüğünü ve Çımındık Mezarlığına defnedildiğini yazar. Buna rağmen Nüsüp’ü, Şadı binbaşının gönderdiği Said Alibek adlı yiğit tarafından yemek yerken öldürüldüğünü yazar. Yazar Nüsüp’ün şanını yüceltmek için olay bu şekilde kurgulamış olabilir.
Romanda, 1864 yılında Alımbek Datka’nın ölümü verilmiştir. Ancak tarihi kaynaklarda bu kişinin 1862 yılı temmuz ayında öldürüldüğü görülmektedir. Kudayar han’a askeri destekte bulunan Buhara Amiri Muzaffar Şaa, Kudayar ile Madı ilçesine gelip Kurmancan ve Carkınbay ile görüşür. Bu görüşmede Kurmancan’a “Datka” unvanını layık görür. Carkınbay ise Andican’a vali olarak tahin edilir.
1863 yılında Alımbek Datka ile Alımkul Atalık, Kudayar’ı ikinci defa tahtan indirip Mala Han’ın 12 yaşındaki oğlu Sultan Seyit’i tahta çıkarmaları romanda anlatılır. Ancak bu anlatılan olay tarihi gerçeklere uymuyor. Çünkü tarihi kaynaklarda Sultan Seyit’i tahta çıkaran Alımkul Atalık’tır. Sultan Seyit, Alımbek Datka’nın öldürülmesinden bir sene sonra tahta oturmuştur. Hatta Alım-kul Atalık’ın bu ölüm ile ilgisi olduğu tarihi kaynaklarda bilinmektedir.
Romanda anlatılan olaylar ile tarihi kaynaklardaki olayların tam olarak uyuşmamasına rağmen “Kırılan Kılıç” romanı tarihi roman olma özelliğini kaybetmez. Bu özelliği ile “Kırılan Kılıç” romanı tarihimizi, tarihi devirleri, tarihi şahsiyetleri öğrenmemizi sağlayan en önemli eserlerden biridir.
Bunun yanında romandaki karakterlerin çoğu gerçek hayatta yaşamış kişilerdir: Narboto, Alimhan, Ömürhan, Madali, Şerali, Acıbay Datka, Nüzüp, Musulmankul, Alımkul moldo, Kudayar, Alımbek, Cangaraç, Baytik, Skobelev, İvonov, Bolot (İskah) v.s. Bu tarihi şahsiyetlere edebi karakter oluşturmak için yazar, tarihi kaynaklar üzerinde çok çalışmıştır. Edebi karakter ile tarihi kaynaklardaki bilgiler karşılaştırıldığında ikisinde de ortaklığın çok olduğunu görülmektedir. Örneğin romanda önemli kişilerden biri olan Musulmankul karakteri ile gerçek hayatta yaşamış Musulmankul adlı komutanın hayatı, yaptıkları arasında bire bir bağlantı vardır. Musulmankul’un Hokand Hanlığındaki askeri gücü yöneten Kıpçaklara ayrıcalık gösterdiği, “eskiden beri Kırgız Kıpçak halkının binlerce soyu, içlerindeki Altın Beşik’in çocukları, dağlı boylarla kız alıp vererek dünür olmuşlar.”[15 - Tölögön Kasımbek. KırılanKılıçI, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 120.] Kudaylar hanın tahta çıkmasında önemli rol aldığını, ona kendi kızını eş olarak verdiği görülmektedir. Kudayar Han bu iyiliklere rağmen kayınbabasına karşı çıkar. Kıpçakların isminin yeryüzünden silinmesini emreder. Komutanın bir defa ölümden kaçıp kurtulup, ikinci defasında Hokand’da öldürülmesi tarihi kaynaklarda nasılsa romanda da aynı şekilde kurgulanmıştır. Yazar tarihi kaynaklarda yer alan önemli şahsiyetleri güçlü kalemi ile edebi bir karaktere dönüştürerek halka sevdirmiştir. Bu karakterlerden biri günümüze kadar Alay Kraliçesi unvanıyla anılan Kurman-can Datka’dır. Kurmancan Datka’nın merhametini, cesaretini, anneliğini, halkına olan sevgisini, eşine olan bağlılığını, halkının ona duyduğu saygıyı, devlet yönetiminde ve diplomaside başarısını romanda anlatarak Kurmancan Datka’yı ölümsüz bir karakter haline getirmiştir. Kurman-can Datka romanda şöyle anlatılır: “o, akıllı insanın ne düşündüğünü yüzünden anlar, o her şeye dikkat çeker, çok şey bilir, derler… Kurmancan Datka; Hükümdar olmak kolay mı? Halk için fedakâr, yurt için faydalı olmak gerekir”[16 - Kasımbek, a.g.e.I, s. 190-191.] der. Kurmancanın tek istediği halkının birlik içinde olmasıdır. “Birlik kutsal söz! Birliğin, halkın arasını düzelten, bir araya gelmesini sağlayan niteliklerine önceleri kimse karşı çıkmazken şimdiki bozulma ve çürüme”[17 - Kasımbek, a.g.e.I, s. 223.] onu en çok düşündüren olaydır.
Sovyet Rusya’nın güçlü döneminde “Kırgızistan kendi isteği ile Rusya’ya katılmıştır” diyerek tarihi gerçeklerin değiştirilip özellikle tek taraflı anlatıldığı herkesçe bilinir. Ancak Tölögön Kasımbekov o dönemde yazdığı romanda gerçekleri ortaya çıkarmıştır. “1867 yılında Rus Çarı tarafından Türkistan’a general-vali tayin edilmiş ve o topraklar önce bölgelere sonra da eyaletlere bölünmüştür. M. G. Çernyayev, S. V. İvanov, M. D. Skobelev, A. N. Kuropatkin gibi tecrübeli generaller, Kırgız topraklarını iyice incelemişlerdir.”[18 - Kıyas, Moldokasımov. ErkindikÜçünKüröştünBaraktarıCanaSabakatarı 1916 – Yıl, Azattık Kötörülüşü, Bişkek: Biyiktik Yayınları, 2012, s. 55.] Romanda Rus General Çernyaev’in Taşkent’e yaptıkları anlatılmaktadır. Eserdeki Çernyaev, K.P. Kaufman, general M.D. Skobelev, mayor M.E. İvonov, baron Vitgenştey ve daha birçok asker tarihte yaşamış gerçek insanlardır. Bunların hepsi Türkistan coğrafyasını ele geçirmeyi amaçlayan Çarlık Rusya’nın en güvenilir askerleri olmuştur.
KırılanKılıç romanı Kırgızların Rus egemenliğine girmesinden önceki hayatını başarılı şekilde anlatan ilk romandır. Romanda Hokand hanlığının baskıcı yönetim anlayışı, hanların, beylerin, atalıkların ve Datkaların iç çekişmeler yüzünden bir araya gelememesi, birlik olamamaları tarihi belgelere dayanılarak anlatılmıştır. “Gafleti, ihaneti, iç çekişmeleri ve esareti konu alan KırılanKılıç, Kırgızların yaşadığı tarihsel bunalıma ışık tutar. Milli şuurun basiretsiz yöneticiler tarafından nasıl yok edilebileceğini, emperyalist güçlerin yayılmacı siyasetinin halkı nasıl köleleştirdiğini ve kimliksizleştirdiğini gösterir.”[19 - Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017, s. 136.]
Kırılan Kılıç Romanındaki Karakterler
Dünya edebiyatında içerisinde çok sayıda karakteri olan romanlara rastlamaktayız. Tölögön Kasımbek’in romanı erkek ağırlıklıdır. Bu erkekler ekseriya birbirine benzerler. Hepsi alp karakterinde, yiğittir. Hemen hemen kadın karakterin olmadığı romanda yalnız iki kadının bir anlamda trajedi diyebileceğimiz hayat hikâyeleri derinlemesine anlatılır. Kurmancan Datka ve Ayzade. Kurman-can Datka romana Alimbek Datka’nın karısı olarak girer. Roman boyunca, bilge Türk analarına benzer. Türk iktidar geleneğindeki söz konusu kadınlar gibi roman boyunca iktidardaki gücü hissedilir. Aynı zamanda, kocası ölünce kendisine Datkalık gibi önemli bir rütbe verilen tek kadındır. Rusların Türkistan’la ilgili son planları da bu kadın etrafında şekillenir. Yapılan anlaşmaya imza atacaktır Kurmancan Datka. İslamiyet’ten sonraki eserlerde, Dede Korkut’ta da ayrıcalıklı yerini koruyan kadının bu romandaki temsilcisi gibidir Kurmancan. “Yaşına rağmen, henüz ihtiyarlığın karşısında başı dimdikti. Hala güzelliğinden hiçbir şey kaybetmediğini görüyor ve onunla gurur duyarak etrafında fır dönüyordu. Gerçekten Kur-mancan Datka taş bebek gibiydi. Beli hala ince, göğüsler ise kabarık duruyordu.”[20 - Kasımbek, a.g.e., II, s. 324.]
Tarihi roman özelliği taşıyan Kırılan Kılıç romanında da çok sayıda karakter vardır. O karakterleri birbirine karıştırmadan, uyum içinde yazmak sadece usta kalemlerin başarabileceği bir beceridir. Tölögön Kasımbekov bu eserinde tarihi olayları anlatırken çok sayıdaki tarihi karakterleri başarıyla yansıtabilmiştir. Tarihî romancının tarihsel gerçeklik içerisinde yer almayan kahramanları yaratma hakkı da vardır. Bu kahramanlar olayların akışına göre romanın içerisinde yer alabilirler.
YazarınYarattığıKarakterleriŞuŞekildeSınıflandırabiliriz:

• Hanlar: (Alim han, Şerali han, Hüdayar han, Mala han, Sultan Seyid han, Nasirdin han, İshak (Bolot)
• Biyler: (Narboto biy, Esenbay biy, Karabek biy, Cangaraç biy, Ümötaalı biy, Osmon biy, Abil biy)
• Bekler: (Abdıldabek, Nasirdin bek, Sultanmurat bek, İbragim bek);
• Aatalıklar: (Nüsüp, Musulmankul, Alımkul)
• Datkalar: (Acıbay datka, Şer datka, Narmambet datka, Alımbek datka, Kurmancan datka)
• YiğitveBahadırlar: (Almambet, Taşpalvan, Bek-nazar, Taşkalle, Eşim);
• Hanımlar:(Carkan hanım, Karakaş hanım, Kunduz hanım);
• Satkınlar:(Şadı-ınak, Kasım binbaşı, Niyaz kuşbegi, Abdurahman);
• Münüşkördün (Kuşçuların): (Sarıbay)
• Çiftçi: (Tenirberdi);
• Müminler: (Madalı, Kulkişi).
Aşağıda Romandaki Karakterlere Kısaca Değinildi.
AbdulalizCellat: Hokand hanının en iyi son asker başçılarından biri, cellat başçısı. Fayzabad’daki savaşta İshak’ın askerleri onun kellesi alırlar.
AbdulmomunŞaybani: Han soyundan. Buhara hükümdarı, Özbek hanı susturup, Fergana’yı kendi topraklarına alıp giderken eşkıyaların elinde can verdi.
Abdıldabek: Alımbek ile Kurmancan’ın oğlu. Padişahlığın Rusya’nın kolonicilik politikasına karşı savaşı yolunda gitmediği için vatanında ayrılmak zorunda kalmış ve orada hayatını kaybetmiştir. Yüreğimi ana vatanıma götürün sözü halk içinde efsaneye dönüşmüştür.
Abdımomun Bek: Taşken beyi. Asan Moldo’nun oğlu İshak’ı yetiştirerek güvenilir bir yaver yaptı. Kutluk seyit Şer datka Alim handın soyuna mirasçı ararken İbragim-Bolotla karşılaşıp onu isyana başçı yapacakken küçülmeye devam eden hanedan buna karşı çıkar. O Taşken beyinin evinde İbragim Bolot’a çok benzeyen bir delikanlıyla, Asan oğlu İshak, ile karşılaşır. Abdımomun Bey’in evi kader için çok önemli bir mekân haline gelir.
AbdırahmanAbtabaçı: Muslumankul’un oğlu, mal sahibinin eline su döken adam. Kudayarhan’ın kayınçosu, abtabaçı mesleğinde hanın yanında bulunup, babası Muslumankul’un öldürüldüğünü kendi gözüyle görmesine rağmen siyasi işinden geri çekilmedi. Yetenekli siyasetçi, kol başçı mevkisine yükselen, dereceli iş sahibi, Kırgız Kıpçak soyunun üyesi. İsyan sırasında birkaç kez mevki değiştirerek halka zorluk çıkaran kişidir.
AbilKaraşOğlu: Saruu soyundan, Aksı’daki Karaş Bey’in oğlu, yeni yetme olduğu zamandan beri siyasete karışıp, siyasetin şarabın içenlerden biri. Bunun yanında ulusunun namusunu koruyan, adaletli kararları ve sivri zekâsıyla okurları bir hayli şaşırtır. Abil Biy’in tasviri Tölögön Kasımbekov’un karakterleri arasında eşi benzeri olmayan bir karakter.
Abusatar Kalfa: Amir Nasurulla’nın elçisi.
AcıbayDatka: Hokand hanlığına gençliğinde karışmış, Talas’taki halk başçılardan biri. Şerali’nin babası Âlim han tarafından mülkü kıskanma sebebiyle öldürüldüğünde kardeşini çocuklarıyla beraber Ordo’dan çıkardı. Şerali’yi terbiye ettiği öz dayısı.
HazretiŞeyhülislamSagizade: Ordo’da din görevlilerinden biri ve aynı zamanda güvenilir bir adam. Alımbek datkanın idamına katılır fakat bunu habersiz olarak yapar.
Ayzada: Camgırd’n kızı, Temir’in hanımı, Tenirberdi’nin gelini. Temir ordodo öldüğü için genç yaşta yalnız kaldı. Sonradan Er Eşim ile beraber kaçarak ikinci kez evlenir ama yine yalnız kalır.
AkErke: Kazak kızı, Er Eşim’in annesi, Ayzada ile Er Eşim kaçtığı sırada onların evliliği için nikâh şahitliği yaptı.
AkbotoBiy: Rahimbiy’in oğlu, Saruu soyundan. Hokand hanlığının Kocent vilayetinin başçısı.
Akbalban: Abdılda’nın can dostu, onunla her daim beraber olup, Ogan’a kadar gidip dostunun yüreğini ana vatanına getirerek gömdü.
Akimbay: Asker başçı.
Akmatkul: Köldöy’üm Küçük oğlu.
Aleksandr II: Çarlık Rusya imparatoru. Rus askerlerinin saygı duyduğu devlet başçısı.
Alike Palvan: Yiğit bir adam.
AlimHan: Hokand’ın birinci hanı. Narboto biydin oğlu, 1801 yılında han ilan edildi. Hokand ordusunun siyaset birliğini toplayan önemli biri.
Almambet: Musulmankul’un sütkardeşi, güçlü ve cengâver biri. Siyasetten anlamayan, ulusunu koruyan yetenekli bir karakterdir.
AlımbekDatka: Asanbay Bey’in oğlu, hanın veziri, sonraki zamanlarda Andican Oş’un Bey’i, datka(kadı) siyasetçi. Kurmancan datkanın eşi. Hokand hanlığına ve Andican’a çok faydası dokunmuş bir insan. Hokand hanlığında çıkan isyandan ötürü kitapta Çoton tarafından öldürülüyor. Tarihte ise iki ölüm ihtimali söz konusudur. Her türlü Hokand hanlığının siyasi kurbanlarından biri.
Alımkul Atalık: İmam Alımkul. Hokand hanlığının yetenekli komutanlarından. Rus askerleri gelirken Taşkent etrafına Rus askerlerine karşı direniş sergilemişti. Savaşta kendi ordusunun içindeki bir hain tarafından öldürüldü.
Amir Temir Körögön: Devleti tekrar toplayan, Temirlan unvanına sahip olmuş önemli komutanlardan biri. Altınbeşik soyunun en eskilerinden.
Arkar Koco: Şaa hanımın eşi, İbragim Bey’in damadı, Bolot Bey’in eniştesi.
Atakul Baatır: İshak’ın yanında bulunan cengâverlerden biri, asker başı. İshak’a karşı çıkar fakat sonunda onunla barışıp Ruslar ile anlaşmaya gönderir. Atakul dönüş yolunda kendi kendini vurarak intihar eder.
Aşır: Şerali han tahta çıktığında kurban edilen Abil Bey’in askeri.
Babır: Ömür Şah’ın oğlu Babur Zahireddin Muhammed. Oğlu Moğol devletini tekrar bir araya getiren komutan. Yazar ve zengin biri aynı zamanda “Babır Naama” adlı eserin yazarı.
Baytik baatır: Kanay’ın oğlu. Babası büyük eşi ile birlikte
Bakbübü: İshak ile beraber yol alırken dinlendikleri bir yerde doğan kıza “Adaş” ismi konulacakken bahtı güzel olsun diye İshak’ın verdiği isim.
Bala: Er Eşimden kalan son çocuk, Sultan Maamıt’ın beş yaşındaki torunu, Ayzada’nın oğlu.
Beknazar: Saruu soyundan, soyu Köldöy tarihine kadar uzanır. Aksıdan çıkmış bahadır. Hokand hanlığına karşı yapılan isyanı bastırmak için ön safta yer alan biri. Hanın, beyin sözünden çıkmadan sonuna kadar savaşarak Abil’i ürküten yetenekli biri. Beknazarı kıskanan Abil evine misafir ederek kımızın içine zehir koyarak öldürür. Cani bir şekilde öldürülmesine rağmen kendisinin kimin zehirlediğini Kulake’ye anlatır ve kimseye söylememesini tembihler. Çünkü iki tarafın birbiri ile savaşa girmesini istemez.
Bolot: Tenirberdi’nin genç oğlu, Temir’in kardeşi; Temir şehit olduğu zaman dokuz yaşındaydı, Ayzada’nın kayınbiraderi. Temir öldüğü zaman sonradan Ayzada ile nikâh yapacağı zaman Temir’in kardeşi benim de kardeşim diyerek nikâhtan vazgeçer.
Vereşagin: Skobelev’in peşinden giden ressam, Kur-mancan Datka’nın resmini yapmış insan.
Vetgenşteyn: Baron, “Ekspedisiyanın” katılımcısı; “Alay yürüyüşünde” aktif bir asker.
Golovaçev: General.
Danil: İshak’ın eline esir düşüp İslam dinini kabul etmediği için öldürülen insan.
Dombu: Romanın daha da karışık hal almasında büyük rol oynayan karakterdir.
Dyumagel: Batı Sibirya başçısı.
Cakıpbek: Kurmancan’ın desteği ile Kaşakar’’da nam salmış biri.
Yalnız Gözlü Udayçı: Alımkul’a karşı gelen biri.
Camankul: Abil beyin akrabası, mümin biri. Abil beyi siyasi açıdan kendi çıkarlarına göre yönlendiren biri.
Camgır: Ayzada’nın babası.
Cangaraç: Eşkoco’nun oğlu Solto soyundan çıkan yönetici. Alımbek Datka ile birlikte milli birliğin oluşumuna büyük katkı sağlamıştır.
Cancigit: İshak’ın yiğidi.
CantayHan: Kemin’in hanı. Karabek oğlu, Sarıbagış soyundan. Şabdan’ın babası.
Carkımbay: Kurmancan Datka’nın üvey oğlu, Oş beyi unvanının sahibi.
Carkınayım(“Hakimhanım”): Şerali’nin karısı, Toktonazar’ın kızı, Kudayır hanın annesi.
Cibek Ümöt kızı: Cankaraç’ın eşi.
Zolpukor: Generalin başında olduğu altı bin kişi ile savaşan kişi.
İbragimbey: Alim hanın Semerkant’ta yaşayan oğlu. Taht için Hokand hanlığına geldiğinde Nüzüp ona karşı Sıydalı beyi askerleri ile gönderir. Askerleri ölür ve kendisi esir düşer.
İbragim Hayal: Nasurulla’nın Hokand hanlığa yerleştirdiği beyi. Nüzüp hapsolduğunda şehri terk edip kaçar.
İvonov: Kurmancan Dakta ile konuşmaya Şabdan ile birlikte gitmişlerdi. Fakat kendi değerini bilen Kurmancan Dakta onlar ile konuşmayı reddedip, generallerini istemişti.
İsa Evliya: Hanlıktaki en etkili din adamlarından biri.
İsaev: Zengin.
İsköbülPaşa: Halk kendi arasında Rus asker başçısı Skobelev’i böyle adlandırmıştır.
İshakHan: Hokand hanlığına karşı isyanı başlatan kişi. Hokand hanlığında devrim ile başa gelen son han. İshak han ilerleyen zamanda darağacına asılarak öldürülür.
Kadır: Alımbek ile Kurmancan’ın torunu, Kamçıbek’in oğlu.
Kazıy: Nüzüp’e şeriattan bahsederek Hokand hanlığında “Atalık” ünvanını alan insan.
Kalnazar: Vezir. Kudayır hanın Kırgızların gönderdiği 40 elçiyi öldürmekle sorumlu tutmuştu. İlk başta karşı çıkmasına rağmen padişahın emrini yerine getirmek zorunda kalmıştı.
Kalıgül Evliya: Zengin oğlu, Sarıbagış soyundan.
Kalıyma: Madıl’ın hanımı.
KambarSarker: Katay soyundan, İshak han ile beraber olan komutanlardan. Er Eşim’i Numan’a tutsak veren kişi.
KanatŞaa: Kudayır hanın komutanı, Taşkent beyi, Rus askerler ile Uzun Agaçta çarpışmış. Alımbek datkayı Mala hana kötüleyen kişi.
Kanış: Beknazar’ın hanımı.
Kara Bay: Bin atlı zengin.
Kara Sakal: Alımbek Datka’nın hemşerisi. Kurmancan Dakta’yı çekememezlik yapan biri.
KarakaşAyım: Abil beyin hanımı. Güçlü kadınların romandaki temsilcisidir.
Karaçal: Aksı şehrinin beyi. Abil’in yanında gezen yiğitlerden biri.
Karaş Bey: Abil beyin babası.
Kasım: Binbaşı. Kıpçaklara isyan edenlerin başıdır. Öldürülen Kıpçakların kanını Muslumankul’un ayaklarına döker.
KedeybayDatka: Nüzüp’ün akrabası, Şerali’nin kayınbabası. Namangan şehrinin beyi. Şerali’nin han olmasında aktif biri.
Kerimkul: Kol başçılarından biri.
Kocomurat: Nüzüp beyin üvey kardeşi.
Koyçudatka: Şaarhan beyi. İlk başlarda Alımkul ile aynı saftaydı sonradan Alımbek Datka’nın safına geçti.
Kolpakovskiy: Komutan.
Kudayberdi: Eşimin babası.
KudaynazarTürk: Mala hanı boğarak öldürenlerden biri. Sarayda çokça hizmet etmiş biri. Siyasi olarak güç durumdayken Alımkul’un safına geçmişti.
Kudayar Han: Hokand hanlığında üç kez tahta geçmiş biri. Babası Şerali, annesi Carkınayım. Muslumankul’un kızını kendisine eş olarak alır fakat onun kayınbabası olmasına rağmen Kıpçaklara saldırmış biri. Kırgızlardan gelen kırk elçiyi acımasız bir şekilde öldürmüştü. Tarihteki en adaletsiz, kıskanç, gözünü hırs bürümüş biri. Birkaç kez tahttan düşmesine rağmen insanların içinde utanmadan halkının çıkarını hiçe sayıp Sovyetler ile anlaşmış beceriksiz adam.
Kulan: Sarıbay’ın abisi, Madıl’ın babası, ahşap ustası.
Kulbatır: Bahadır, Camgır’ın akrabası.
Kulkişi: Tenirberdi ve Beknazar’ın akrabası. Mümin biri.
Kunduz: Sarıbayon on beş yaşındaki kızı.
KurmancanDatka: Alımbek Datka’nın hanımı. Kadınların arasında en güçlü siyasetçi! Datka namını sahip. Çarlık Rusya’nın izlediği politikasına karşı çıkarak onları halk ile yüzleşmeye zorlamıştır. Alay kraliçesi ünavanına layık görülmüştür.
Kuropatkin: General, Rusya’nın savunma bakanı.
Kutlukan: Min Urugu’nun kızı. Altınbeşikte Teniryar adlı oğul doğurmuş kadın.
Kıdırbek Datka: Mala handın yanına bulunup onu öldürenlerden biri. Sonraları Alımbek Datka’nın safına geçmiş biri.
MadaliHan: Ömörhan’ın oğlu. Atadan kalma saltanatı elinde tutamamış akılsız oğul. Babası öldükten sonra onun genç eşi ile beraber olup insanlar tarafından ayıplanmış sonradan üvey annesi ile evlenince yaptığı hareket Müslümanlığa sığmaz diyerek idam edilmişti.
Madamin Inak: İshak ile beraber olanlardan.
Madıl: Sarıbay’ın kardeşi. Abil beyin arkasında durarak şehit olanlardan biri.
Mayıpbala: Malabek Şeralinin oğlu. Kokon hükümdarlarından biri. Annesi bağış soyundan. Alımbek Datka ile Alımkul Moldo onu han yapmıştı.
Mamathan: Asker başçı.
Margalanbeyi: Nüzüp’ün kellesini alma konusunda görevlendirilen asker.
Marving: “Sank-Peterburgskie Vedomusu” gazetesinin sorumlusu.
Maşin: Halk sorumlusu.
Miran şah: Amir Temir’in büyük oğlu.
Miller Zakomelskiy: Baron. Rus yöneticisi. İshak’ı öldürme emrini veren kişi.
Moldo Asan: İshakın babası.
Moldo Musa: İshakın danışmanı.
Moldo Ziya: Saray bilim adamlarından biri. Alımbek’in ölümünü planlayan kişi.
Momun: İshak’ın yiğitlerinden biri, güvenilir bir adam. Sonlara doğru İshaktan izin alarak ordudan ayrılır.
Muzafar şaa: Amir Nasrulla’nın oğlu. Buhara amiri.
Murad Bey: Alim hanın ikinci oğlu. Kokon hanlığında taht kavgasına girenlerden biri.
Muslumankul: Anciyan şehrinde doğmuş. Kıpçak soyundan gelme binbaşı. Nüzüp’ün orduda değerlenmesinde büyük rol oynar. Kudayır hanın buyruğu ile halkın önünde idam edildi.
Muhammed: Kudayır hanın ikinci oğlu.
Mırzakul: Yüzbaşı. İshakka isyan ederek kokon tarafına geçer.
Mırzanayas: Alımbek Datka’nın torunu.
Mırzatbey: Muslumankul’u Naman şehrine bey yapan kişi.
Narbotobey: Kokok sarayının zenginlerinden. Oğlu Alimhand’ han yapar.
Narmambet datka: Kıpçak soyndan gelen başçılardan biri. Kıpçaklara soykırım yapılırken halkı koruyan bahadır bir insan.
Nasirdin bey: Kudayır hanın oğlu.
Nasrulla: Buhara’nın amiri. Kokon hanlığına savaş açtığı zaman Kırgızlar ona karşı Şerali’yi gönderir.
Niyaz Kuşbegi: Sarayda söze geçenlerden biri.
Nüzüp bey: Aksıdan çıkan asker başçısı. Akıllı, zalim biri. Mala hanı hükümdar yapmaya çalışır. Kokon hanlığında binbaşı olur.
Omorbek: Dakta.
Ormonbek: Kudayır hanın küçük oğlu.
Osmon: Bey.
Özünek han: Fergana hanı.
Ömör bey: Muhtarlardan biri.
Ömör han: Alim hanın kardeşi. Madali hanın babası.
Ömör Şayhan: Muhammed Sultan Babırdın babası.
Ötömbay: Kıpçaklardan, Maralgan kuşbegi.
Raim şaa: Muzafar şaanın kardeşi. Karateginin emiri.
Rasford: batı Sibirya asker başçısı.
Sanem: Tenirberdi’nin eşi.
Saru: Beknazar’ın büyük dedelerinden biri.
Satılbadı: isfara beyi. Şerali’yi ödüren kişi. Alimhan’ın ikinci oğlu.
Seyde bak: Şerali’nin büyük ninelerinden.
Seyit Maulan: Bey.
Skobelev: Rus asker başçısı. Sonradan general olur.
Sopu: Şerali’nin oğlu.
Sultanseyid: Mala hanın oğlu. On iki yaşında tahta oturur.
Sultanmurad: Kudayır hanın kardeşi.
Süyümkan: Sarıbayın eşi.
Taşkalle: Kudayır hanın pehlivanı.
Taşmat: Şerali’nin askeri.
Temir: Tenirberdi’nin oğlu.
Tenirberdi: Beknazar’ın kardeşi.
Teniyar: Altınbeşik’in oğlu.
Toktonazar: Tubay soyundan gelen bey.
Tolu: Köldöy’ün eşi.
Trotskiy: General.
Tultemir: Dombu’nun kardeşi. Kamçı ile Kulkişi’yi döver. Beknazar ile karşı karşıya gelince korkarak kaçan yalandan yiğit.
Uali: İshak’ın asker başçısı.
Ümötaalı bey: Sarbagış soyundan gelir. Ormon hanın oğlu.
FonKaufman: Yarım Paşa olarak bilinir. Türkistan generali.
Haci bey: Şerali’nin babası.
Çoton: Alımbek Datka’yı öldüren kişi.
Şaa ayım: İbragim Bey’in kızı. Bolot Bey’in ablası.
Şamırza: İshak tarafına geçer ama orada isyan çıkarınca idam edilir.
Şabdanbahadır: Cantay’ın oğlu Sarıbaş soyunun yöneticisi. İonov ile Kurmancan Dakta’ya konuşmaya gider.
Şayban: Said hanın kardeşi.
Şatman koco: Türkistan beyi. Taşkent beyi. Mala hanı öldüren kişi.
Şerali: ilk başta atçı sonradan Hokand hanı. Sonradan İsfan’a beyi.
Ibrayım: Beknazarı’n kardeşi.
Idın: Sarıbay’ın yakın komşusu.
Imankul: Satıcı.
Irayımkul: Köldöy’ün büyük oğlu.
Esenbaybey: Aksı beylerinden biri. Kokok sarayı ile iletişimi güçlü biri.
Eşim: İshak zamanında yüzbaşı. Nauman zamanında kazığa oturtularak öldürüldü.
Eşmat: Anciyandan İshak’a katılan yiğit biri.
Yarmat: Datka. İshak ile beraber iken ona karşı gelince İshak tarafından öldürülür.
Sonuç
KırılanKılıç romanı, Kırgız edebiyatı tarihinin belgelerle kuvvetlendirilerek doğru bir şekilde anlatıldığı edebi bir eserdir. Roman bir kurgu içinde yazılsa da Kırgız tarihinde önemli rol oynamış kişiler ve olaylar üzerinden ele alınmıştır. Makalede genel olarak roman karakterleri üzerinde durulmuştur. Bu karakterlerin konumuna göre sınıflandırma yapılarak her bir karakter açıklanmıştır. Bunun amacı, Kırgız tarihini ele alan bu eserde karakterlerin tarihi kişilerle olan benzerlik ve farklılıklarının da görülmesini sağlamaktır. Karakterlerin roman kurgusu içindeki rolleri ve yerleri ile tarihi kişilerle olan ilişkisi net bir şekilde görülmektedir. Romanda bazı farklılıklar da mevcuttur. Yazar, olay akışını sağlamak ve kendi yorumunu da göstermek için tarihi kaynaklarda yer olmayan farklı olaylara da yer vermiştir. Eser, roman türüne girdiği için bu gibi değişiklikler gayet normaldir. Önemli olan Kırgız tarihi açısından herkesin bilmesi gereken en önemli konuları en iyi şekilde yansıtmış olmasıdır. Eser, bunu yansıtabildiği için de büyük beğeni kazanmıştır. Bu romanı öne çıkaran en önemli özelliği şüphesiz tarihi kişileri neredeyse birebir roman kahramanlarında işlemesidir. Kırgız tarihi açısından, Kırgızistan’ın Sovyet Rusya hâkimiyeti altına girmeden ve girdikten sonraki dönemi, detaylı bir şekilde gerçek kişi ve olaylar vasıtasıyla bu romanda görmek mümkündür. Kırgız tarihini anlatan çoğu kaynakta her şey olduğu gibi anlatılamamıştır. KırılanKılıç romanı o dönemde anlatılmak istenilen ama baskıdan dolayı anlatılamayan çoğu gerçekleri de gün yüzüne çıkarmıştır. Elbette tarihi gerçeklik açısından yüzde yüz doğru bilgiler veren bir roman olduğunu söyleyemesek de yazarın karakterlerini tarihi kişiliklerden alarak tarihi olayları olduğu anlatma amacıyla yazması önemli bir detaydır. Roman karakterleri romandaki konumlarına göre sınıflandırıldıktan sonra romandaki işlevleri ve rolleri açık bir şekilde anlatılmıştır. Romanda anlatılan olaylarda hangi karakter nerede ve ne zaman hangi olayda yer almıştır gibi soruların cevabı verilecek şekilde ifade edilmiştir. Yapmış olduğumuz bu tasnif ile romanın kurgusu dâhilinde anlatılan Kırgız tarihi gözler önüne serilmiştir.
Kaynaklar
Azap, Samet. Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017.
Çelik, Yakup. “Tarih ve Tarihi Roman Arasındaki İlişki Tarihi Romanda Kişiler”. Bilig Dergisi, 2002, S. 22, s. 49-68.
Kasımbek, Tölögön. KırılanKılıçI, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç). Ankara: Yargı Yayınevi, 2003.
Kasımbek, Tölögön. Kırılan Kılıç II, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç). Ankara: Yargı Yayınevi, 2003.
Moldokasımov, Kıyas. ErkindikÜçünKüröştünBaraktarıCana Sabakatarı1916 – Yıl,AzattıkKötörülüşü. Bişkek: Biyiktik Yayınları, 2012.
Şimşek, Ahmet. “Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi”. Bilig Dergisi, 2006, S.37, s. 65-80.

Samet AZAP[21 - Doç. Dr. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.]
TÖLÖGÖN KASIMBEKOV’UN ANLATILARINDA MEKÂN ALGISI

A. Kaostan Kozmoza Uzanan Yıllarda Tölögön Kasımbekov
Kırgız Türklerinin tarihi roman alanında en önemli isimlerinin başında gelen Tölögön Kasımbekov, 15 Ocak 1931 tarihinde Calal-Abad iline bağlı Aksı ilçesinin Akcol köyünde dünyaya gelir. Babası adı Kasımbek’tir. Baba Kasımbek Kırgız halk kahramanı Beknazar’ın oğludur. Soylu birinin oğlu olması Tölögön’de bir tarih şuurunun oluşmasında önemli bir etkendir.
Tölögön Kasımbekov küçük yaşta babasını kaybetmiştir. Yetim kalan Kasımbekov annesiyle zor günler geçirmiş ancak okumaktan vazgeçmemiştir. 1952 yılında Kırgız Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesini kazanır. Başarılı bir öğrenci olan Kasımbekov, çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çevresinde kısa zamanda sevilen biri haline gelir. Çalışkanlığı ve zekâsıyla okulu bitirir bitirmez matbaada iş bulan Kasımbekov, kendi hayatını kazanma yolunda ilk adımı da atmış olur. Ancak bu süreçten önce zamanında fakir bir aileden gelmesi Kasımbekov’un zor şartlarda okumasına neden olur. Çoğu zaman okula gidecek yol parasını bile bulamaz. Onun bu halini gören karısı oldukça üzülür. Geçimlerini sağlamak için Adaş Mırzakmatova “VLKSM” adında bir fabrikada işe girer. Aylık 25 som maaş alır. Kasımbekov bir yandan lise öğrenimine devam ederken öte yandan lise duvar gazetelerine bir şeyler karalar.[22 - Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Bengü Yayınları: Ankara, 2016, s. 3.]
1956 yılında henüz bir öğrenciyken YılkıcınınOğlu isimli eseri Devlet Edebi Yayınları arasında basılan yazar edebi çevreye ilk adımını atar. Üniversiteyi 1957 yılında başarı ile bitiren Kasımbekov, 1957 yılında devletin ders kitaplarını yayımlayan matbaanın çocuk edebiyatı bölümünün editörü olarak çalışmaya başlar. Bu yıldan itibaren sırayla yazdığı hikayeleri ile okuyucuların dikkatini çekmeye başlayan Kasımbekov, 1959 yılında Kırgız Yazarlar Birliği’ne kabul edilir. 1960-1966 yıllarında “Ala-Too” edebiyat dergisinin görevli sekreteri, 1966-1973 yıllarında o derginin baş editörü, 1973-1974 yıllarında ise Cumhuriyet yayınlar komitesinin baş editörü, 1987 yılında VAAP’ın yönetmeni olarak çalışır.[23 - Azap, a.g.e., s. 4.]
Tarihçi ve yazar Kasımbekov, 1990 yılında Aksı ilinin No169 Kızıl Tuu seçim bölgesinden milletvekili seçilir. Parlamentonun toplantısında parlamento komisyonun yöneticisi ve üyesi olarak çalışır. Parlamentoda gördüğü birçok meseleyi kendi isteği ile çözmeye çalışıp, kendi fikrini açıkça söyler. Kırgız Cumhuriyeti’nin ismini yenilemek, başkentin ismini değiştirmek, memleket dili, bağımsızlık, bayrak ve daha birçok meselenin çözümü için çalışır. “Medeniyet”, “eğitim”, “din”, “vatandaşlık hakları” ve “Matbaa”nın yeniden düzenlenmesinde Kasımbekov’un önemli katkıları vardır. Ayrıca Kırgız Anayasası’nın hazırlamasında ve kabul görmesinde aktif olarak çalışmıştır.[24 - Tölögön Kasımbek. “İntellekt Çıgarmaçılık cana Turmuş”. Adabıyat, Bişkek, 2005, S. 1, s. 44.]
Halkının varoluşunu gerçekleştirmesi için kalemiyle mücadele eden Kasımbekov başta Lenin ödülü olmak üzere birçok ödül kazanmıştır. Kasımbekov, 80 yaşındayken geçirdiği bir rahatsızlık sonucu 16 Haziran 2011’de hayata gözlerini yumar. Kasımbekov’un kaosu kozmaosa çevirdiği (ç)evre yazı hayatına adım atmasıyla başlar.
Kasımbekov’un yetim kalması ve çocukluk düşleri ilk meyvelerini vermiş yazı hayatına hikâye yazarak adım atmıştır. “Memleket”, “Yetim” ve “İnsan Olmak İstiyorum” hikayeleri yayımlandıktan sonra nesir dalında yetenekli yazarın geldiğine edebiyat toplumu şahit olur. Özellikle “İnsan Olmak İstiyorum” hikayesi çok beğenilmiştir. Üniversitede okurken köyünü özleyip yazdığı “Memleket”, “Yılkıcının Oğlu”, “Yetim”, “Kavganın Başlaması” eserlerini yazarak ödül kazanır. Romanlarını hikayelerinden sonra yazmaya başlar.[25 - “Cetim Bolup Cetilgen Tölögön Kasımbekov” Erkin Too, 2011 Cıl, 18 Mart, Bişkek, s. 10.] Onun hikâye yazdığı dönemler yazarlığa ısındığı dönemlerdir. Gençlik ürünü olan bu eserlerde yazarın çevresel ve siyasi faktörlerden etkilendiği izlenimi verir.
Kasımbekov, asıl başarısını tarihi romanlarıyla sağlamıştır. 1966’da ilk baskısı yapılan KırılanKılıç (Sıngan Kılıç) 1976 yılında yayımlanan Olgun Nesil (Cetilgen Kurak) ve 1980 yılında yazdığı Kelkel romanlarıdır. Özellikle Kırılan Kılıç romanı yayımlandığında Kırgız edebiyatında usta bir ismin geldiği herkesçe kabul görmüştür. Hokant Sarayı iç karışıklıkları ve Rusların işgal siyasetine yoğunlaşan roman yazarın nehir romanlarının ilkidir. Daha sonra Kırılan Kılıç II’yi kaleme alan yazar Kelkel, Baskın (2000) ve Kırgın (2004) romanıyla nehir romanlarını tamamlar. Olgun Nesil romanı bu romanların dışında tarihi konuları konu almamış bireysel izlekli bir romandır.
Tölögön Kasımbekov’un hikâye ve romanları şu şekilde tablolaştırılabilinir;


KırılanKılıç ve Kelkel romanlarında Rusların ötekileştirme anlayışını, işgal ve yaşanan kanlı çarpışmaları yumuşatarak veren Kasımbekov, Bağımsızlıktan sonra yazdığı Kırgın ve Baskın romanlarında yaşanan tarihsel olayları olduğu gibi anlatır. Yazarın bağımsızlıktan sonra yazdığı bu iki romanının kahramanları da diğer romanlarda olduğu gibi tarihin içinden seçilmiştir. Mekân geniş anlamda diğer romanlarında olduğu gibi kan ve gözyaşının hâkim olduğu Türkistan coğrafyasıdır.[26 - Azap, a.g.e., s. 11.] Yazarın roman ve hikayelerinde mekân algısı iki başlık altında incelenecektir.
B. Anlatılarda Çevresel ve Algısal Mekanlar
Edebi metinlerde mekân, zaman, olay örgüsü, kişiler metnin orjinini oluşturan temel unsurlardandır. Mekân anlatının kurgusunun hareket düzlemi olarak uzamında bir görüngüsüdür. Mekân fiziksel olarak bireyin konumlandığı ontolojik kendini gerçekleştirme alanı olması yanında ruhsal tramvaların/kopuşların da yaşandığı belleğin tahrip edildiği huzursuzluğun alanı olarak da yer alır. Ramazan Korkmaz mekânı, “roman gibi gelişmiş anlatı yapılarında mekân, varoluş kaygısıyla ilgili bir duraksamadır; zamanın sonsuz akışında yitip gitmek istemeyen insanın tutunduğu “dışarıdaki içerdelik” niteliğinde bir yer”[27 - Ramazan Korkmaz. “Romanda Mekânın Poetigi”, Edebiyat ve Dil Yazıları-Mustafaİsen’eArmağan. (Editörler; Aysenur Külahlıoglu İslam, Süer Eker), Ankara, 2007, s. 401.] olarak tanımlar.
İnsanoğlu edimsel bir hareketle mekânın önemini kavradığında kendi oluşunu ya da kopuşunu mekânla bütünlük içinde gerçekleştirir. Edebi anlatıda mekân çevresel ve algısal mekân olarak iki başlık altında değerlendirilebilinir. Çevresel mekân anlatının olay örgüsünün geçtiği yer imleridir. Örneğin bir şehir, çiftlik, ev gibi yerler çevresel mekân olarak yer alır. Edebi metinlerde algısal mekân ise, bireyin ruhsal durumuyla yakından ilgilidir. Anlatı kahramanının kendini huzurlu hissettiği, dünyayla barışık olduğu ya da kendilik değerlerini bulduğu mekân tasvirleri Açık/geniş mekân olarak tanımlanırken; kahramanın kendini huzursuz hissettiği ontolojik bir boşluğa düştüğü mekân kapalı/dar ya da labirentleşen mekân olarak tanımlanabilinir. Anlatılarda önemli yer tutan mekân tasvirleri anlatı kahramanının ruhsal durumuyla yakından ilgilidir. Bu perspektifte Tölögön kasımbekov’un hikâye ve romanları, çevresel ve algısal mekanlar (Açık/geniş, kapalı/dar ya da labirentleşen mekanlar) ekseninde incelenecektir.
Tölögön Kasımbekov’un hikâye ve romanlarında mekân algısı farklı düzlemde değerlendirilecektir. Çünkü yazar hikayelerini aşk, eğitim, aile, farkındalık, memleket hasreti vb. gibi konular üzerine yoğunlaştırırken, Olgun Nesil romanı hariç romanlarını tarihi konular üzerine yoğunlaştırır. Buradaki mekân algısı savaşın, gözyaşının daha çok işlendiği kapalı/dar mekân özelliği taşımaktadır. Hikayelerinde yoğun olarak işlenen olumlu tarihi gerçekler üzerine odaklandığı romanlarında daha karamsar bir atmosfere dönüşür.
C. Hikayelerinde Mekân Algısı
Tölögön Kasımbekov’un “
İnsan Olmak İstiyorum”, “Memleket”, “Yetim”, “Bozkurt” hikayeleri diğer hikayelerine göre daha hacimlidir. Bu hikayelerdeki mekanlar değişkenlik gösterir. Bu hikayelerin dışında kalan, hikayeleri yazarın gençliğinde kaleme aldığı kısa hikayelerdir. Bu hikayelerinde yazarın rejimin etkisinde kaldığı kolaylıkla anlaşılır. Hikayelerinde mekân algısı daha çok bireyin ruhsal durumuna göre değişkenlik gösteren algısal mekanlar bağlamında incelenecektir.
Tölögön Kasımbekov’un Üniversitede okurken memleketini özleyip yazdığı “
Memleket” hikayesinin başkişisi Satıkul adlı çocuktur. Yıllardır memleket hasreti duyan Satıkul, Tilegen adlı uzaktan akrabası sayesinde bu arzusunu gerçekleştirir. Satıkul’un doğduğu yerden uzak olması, onun kötü günler yaşamasına sebep olur. Bu noktada ev onun için kapalı bir mekân özelliği taşır; “ben yola çıkacaktım Satıkul da ‘ben de gideceğim’ diye peşimi bırakmadı ‘Ya sen nereye gideceksin’ diye anneannesi bağırdı. Evin burada, oraya gidip ne yapacaksın”[28 - “Memleket”, “İnsan Olmak İstiyorum”, “Yetim” ve “Kavganın Başlaması” hikayelerinden yapılan alıntılar ve sayfa numaraları bu baskıya aittir. (Kasımbek, Tölögön. Povestter,Angemeler, Sekiz Tomdon Turgan Çıgarmalarının Cıynagı, I. Tom, Bişkek: Biyiktik Yayınları, 2012, s. 4)] Anneannenin bu serzenişi çocuğun evine olan yabancılaşmasını engellemeye yöneliktir. Satıkul’un mekân algısı, doğduğu memlekete yönelik olarak değişir. Memleketinden üç yıldır ayrı olan Satıkul için mekân darlaşmış, labirentleşmiştir; “Seyde teyze Akcol köyünden göç edeli üç sene olmuştu. Nedeni de Mamırbaydın ölümünden sonra Ak Suu’daki akrabalarının istemesi idi.” (s. 4) Düşleminde doğduğu evin özlemi olan Satıkul için açık mekân, yolculuğun sonunda doğum yeri Akcol’a yaklaştığında gördüğü manzaradır; “Aaa… Akcol… Baksana Tilegen ağabey, Akcol! Satıkul büyük bir sevinç içinde ben burayı ilk defa görmüşüm gibi, eliyle işaret ederek kendinden geçercesine konuşmaya devam etti. İşte, aaa bizim ev. Minbay amcanın evi… Nurkulların evi… Aaa… Hala yerinde duruyor. Nurkul ve ben, işte şurada oynar, olgun-ham demeden meyve yerdik.” (s. 4) Doğduğu topraklarla kavuştuğunda Satıkul’un hissettikleri aidiyet duygusunun dışa vurumudur.[29 - Azap, a.g.e., s. 19-20.]
Tölögön Kasımbekov’un “Yetim” hikayesi de kendi hayatından izler taşır. 14 yaşında depremde babasını kaybederek Yetim kalan Kasımbekov annesiyle zor günler geçirir. “Yetim” hikayesi de bu zor günlerin belleksel dışa vurumdur. Baş kişi Kökö adlı bir çocuktur. Anne ve babasını kaybeden Kökö teyzesi Şeker (Şeki) ile birlikte yaşamak zorunda kalır. Ailesini kaybetmesinin yarattığı travma yetmezmiş gibi teyzesinin evinde yaşadığı günler cehenneme dönüşür. Ev bu anlamda dar/kapalı mekân özelliği taşır. Hikâyenin Kart karakterleri Şeki ve dostu Çora Kökö’nün varoluşunu gerçekleştirmesinde en büyük engellerdir. Geleceğini şekillendirmek için okula gitmesi gereken yetim Kökö, Şeki tarafından evinde kurduğu meyhanede çalıştırılır; “bozoyu hazırlayıp hemen evdekilere yöneldi. (Kökö), yamalı, dizleri delik pantolonunu yukarı çekti ve sürünerek eve girdi” (s. 8). Kökö’nün çiğnenen değerleri yanında eğitim hayatı da elinden (ç)alınır. İnsanmekân ilişkisi perspektifinde bakıldığında ev Kökö’nün kendi ol(a)mama durumunu hızlandırarak dar mekân özelliği gösterir. Hikâyede Açık/geniş mekanlara örnek olarak Kökö’nün arkadaşı Rasul’un babası Rayımcan’ın ve ailesinin sıcak yuvasıdır. Kökö’yü evlat edinmeden önce onu yemeğe davet eden ailenin evinde bulduğu sıcak ortam yetim çocuğun öz teyzesinin evindeki kötü muameleyi bir an olsun unutturur; “Kökö evdeki eşyalara yavaşça baktı. Sonra morali yükseldi de konuşmaya başladı; Şey o zaman annem vardı, pilav, mantı, çüçbara (yemek türü) yapıyordu, çok çok lezzetliydi.” (s. 20) Anılarına giden yetim Kökö, annesinin sıcaklığını bu ailede yeniden duyumsar.
Yazarın “Bozkurt” hikayesi diğer hikayelerden farklı olarak kahramanı dişi bir kurttur. Hikâye Yavrularını korumak ve beslenmek için avlanan bir kurt ile sürüsüne zarar veren kurttan intikam almak isteyen çoban arasındaki mücadele üzerine kurgulanır. Yazar anlatıcı, öyküde mekânın kurt ve yavruları için nasıl dar/kapalı mekâna dönüştüğünü şu şekilde ifade eder; “analarının karnı ardından yaşadıkları in bile kendilerine dar gelen yavrular karanlık çuvalın içinde boğulacak hale geliyorlar, çuvaldan kurtulabilmek için çırpınıyorlar, keskin bir sesle bağrışıyorlardı.”[30 - Orhan Söylemez-Halit Aşlar. ÇağdaşKırgızHikâyeleriAntolojisi. Erzurum: Salkımsöğüt Yayınları, 2009, s.99.] Varlık alanları tecavüze uğrayan ve hayatları ellerinden (ç)alınan kurt yavruları, yaradılış gereği özgür olma deneyimini yaşayamazlar. Yaşadıkları in”in darlığından sıkılan ruhları, çuvala kapatılmayla daha da sıkılır. Adler’e göre, “özgürlüktür ki, güçlü insanlar çıkarır bağrından; baskı ise öldürür, yıkıma sürükler insanı”[31 - Alfred Adler. SosyalDuygununGelişimindeBireyselPsikoloji. Çev. Halis Özgü, İstanbul: Hayat Yayınları, 2002, s. 34.] ve aynı şekilde kurtların da özgür yaşamları ellerinden alınarak, yıkıma sürüklenirler. Hikâyede açık/geniş mekâna örnek olarak bozkurtun doğum yaptığı ini verilebilir; “aradan günler geçti. Dişi kurdun karnı iyice sarkmaya, memeleri kabarmaya başladı. Hareketleri ağırlaşmış, eskisi gibi koşamaz olmuştu. Son günlerde ise neredeyse hiç çıkmıyordu ininden. Ve güzel bir günde dört sevimli kurt yavruladı”[32 - Söylemez-Aşlar, a.g.e., s. 104.] Bozkurt, yavrularının doğumuyla kendini huzurlu hisseder ve mekân birden genişler.
Kasımbekov’un “İnsan Olmak İstiyorum” hikayesi ise onun yazar olarak tanınmasından önemli bir etkendir. Hikâyenin başkişi Asıl adlı gençtir. Üniversiteyi okumak için arkadaşı Mıktı ile şehre giden ancak Mıktı’nın da olumsuz etkisiyle sınavı geçemeyerek köyüne dönen Asıl’ın köyünde yaşadıkları ve yaşadığı farkındalık hikâyenin konusunu oluşturur. Başkişi Asılbek’in dönüşünde karşılaştığı ruhsal çalkantılı dönemlerinde mekân, kahramanı sıkan/ saran yapısıyla dar/kapalı mekân özelliği gösterir; “ev içi bana değişik geldi. Duvarları kısa, pencereleri küçücük, içi karanlıktı” (s. 28). Evin içinin “karanlık” olması başkişinin yaşadığı hayal kırıklığıyla paralel bir seyir izler. Sınavı kazanamayan Asıl, yaşadığı başarısızlık karşısında babasıyla yüzleşmekten korkar. Her zaman aynı olan evin içi yaşadığı ruhsal çöküş nedeniyle Asıl’a “değişik” görülür. Onun kendini bulduğu içtenlik mekânları tabiatla baş başa olduğu kendi “ben”iyle yüzleştiği anlardır; “güneşin ılık ışıkları etrafı sarmış yüzüme vuruyor. Bütün dünya merhametin kucağında gibi” (s. 45). Cümlesinde de görüldüğü gibi Asıl’ın kendini bulduğu bu anlar, onun ruhunun derinliklerine inmesinde, kendi iç huzurunu sağlamasında yardımcı olur. Hikâyenin sonunda asıl istediğinin İnsan olmak olduğunun farkına varan Asıl kendilik değerlerini keşfetmiştir.[33 - Azap, a.g.e., 63-64.]
Yazarın bu dört hikâye dışında kalan on bir kısa hikayesinde ise mekân algısı değişiklik gösterir. Bu hikayelerin kısa olması sebebiyle tek başlık altında incelenebilir. “Kavganın Başlaması” adlı öyküde bile bile ölüme giden Bilgin Darkan’ın içinde bulunduğu çıkmazda kendini gösterir; “kötü niyetli kağanım ben yanlış yapmadım, sevincim benimle gidiyor, üzüntüm kaldı dünyada” (s. 106) söylemi mekânın cehennemleşen yüzünün görüntüsüdür. “Taşa Yazılan Damga” öyküsünde doğanın acımasız yüzüyle karşılaşan birey, çevresel koşulların yarattığı korkuyu duyumsar. Mekân bu boyutuyla sıkıştırıcı/ kuşatıcı yönüyle görülür; “bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Yağmurluğumdan akan su damlıyordu. Ayakkabımıza su dolup, yürüdükçe ses çıkarıyordu. Yağmurun yağması yetmezmiş gibi dolu da yağmaya başladı. Şimşeğin çakması ürkütücü boyuttaydı.”[34 - Tölögön Kasımbek. Cılkıcının Uulu (Yılkıcının Oğlu). Bişkek, 1956, s. 24.] Kuşatılmışlığın korkunun ve tükenişin mekânı olan doğa, öykünün başında açık mekân iken bir anda kapalı mekâna dönüşür.[35 - Azap, a.g.e., s. 82-83.]
Bireyin korkularının, acılarının mekânı olan dar/ kapalı mekânlara örnek olarak, “Keder” öyküsünün başkişisi Üsön’ün eşini kaybettikten sonra cehennemleşen dünyasında, karısına olan özlemle yakarışı gösterilebilir; “güzelim! Üsön ağlayarak resmi göğsüne bastı. Can başka imiş, ben hala yaşıyorum. Hayatımın çiçeği, çocuklarımın annesi beni bırakıp, dönmeyecek yerlere gittin. Kanepeye kendini atıp çocuklar gibi ağladı.”[36 - Tölögön Kasımbek. “Küyüt” (Keder). Ala-Too, Sayı 6, 1962, s. 55.] Ölümün mekânı her zaman dar/kapalıdır. Mekânın darlaştığı diğer bir öykü de “Anne” öyküsüdür. Gelininin kötü davranışlarıyla hayatı alt üst olan kadın karakter, oğlunun seyirci kalmasıyla yıllardır anılarını depoladığı içtenlik mekânından ayrılmak zorunda kalır; “tamam ben gideyim kavganızın sebebi ben oluyorsam. Tamam, oğlum, hoşça kal. (…) Anne giysilerini almadan çıkıp gitti.”[37 - Tölögön Kasımbek, “Ene” (Anne), Ala-Too, Sayı 1, 1958, s. 61.] Sütüyle büyüttüğü öz evladının duyarsızlığı ve gelininin eziyetleri karşısında yaşlı kadın kendini sokağa atar ve mekân darlaşır.
Bireyin kendisiyle ve çevresiyle uyumlu olduğu içtenlik mekânları olan geniş/açık mekânlar, “Taşa Yazılan Damga” öyküsünde, anlatıcı ben’in hedeflerinin gerçekleştiği zirvedir; “Saat 17:08’i gösterdiğinde Straykov ilk önce zirveye ulaştı. Hepimiz yaşasın diye bağırdık. Beş dakika sonra hepimiz ordaydık. Straykov’un elindeki barometre bulunduğumuz yerin denizden 5000 metre yükseklikte olduğumuzu gösteriyordu.”[38 - Tölögön Kasımbek, Cılkıcının Uulu, (Yılkıcının Oğlu), Bişkek, 1956, s. 22.] “Mutluluk Veren Bölge” öyküsünde mekânın insanı rahatlatan yönüyle yüzleşir; “böyle bir yolculukta camın yanına oturmaktan başka ne güzellik vardır. Cama yaklaşıp bir aşağıya bakmaktan bir de sınırsız gökyüzüne bakmaktan gözlerin yoruluyor. Cesur Yuriy yirminci yüz yılında yeryüzünün her köşesini gezdi, ancak aslan gibi kocaman Kırgız dağlarının farkına varabildi mi?”[39 - Tölögön Kasımbekov, “Bagı Açılgan Kray” (Mutluluk Veren Bölge), Ala-Too, Sayı 2, 1962, s. 88.] Kasımbekov’un huzur mekânı, doğup büyüdüğü Kırgız Coğrafyasıdır. Kasımbekov’un kahramanları da bu atmosferden etkilenir.[40 - Azap, a.g.e., s. 84.]
Ç. Romanlarında Mekân Algısı
Romanda “mekân, vaka zincirinde ifade edilen hadiselerin sahnesi durumundadır.”[41 - Korkmaz, a.g.e., s. 401.] Olay örgüsünün merkezi konumundaki başkişi ve diğer karakterlerin açımlanmasında kendilerini gerçekleştirmelerinde mekân önemli bir unsurdur. Romanlarda mekân kahramanların sahnesidir. Tölögön Kasımbekov Kırgız tarihi romancılığını başlatan isimdir. İlk tarihi roman Kırılan Kılıç romanı üzerine hala bir roman yazılmış değildir. Onun tarihi romanlarında geçen çevresel mekanlar Kırgızistan’ın işgal edilmiş topraklarıdır. Algısal mekân bağlamında incelenecek mekanlar ise halkın tahrip edilen bellek mekanlarıdır.
Yazar, KırılanKılıç romanından itibaren milli tarih bilinciyle eserlerini kurgulayan Kasımbekov, kahramanlarını ve olaylarını gerçek yaşamdan seçerek kendi deyimiyle “yüzyıllarca yaşayan Kırgız adını kılıç ile dağlara yazmıştır.” Kırgız edebiyatının tarihsel romancılığında zirve kabul edilmesi, onun içinden geldiği gibi rahatça yazması ve tarihsel gerçeklere sadık kalmasından dolayıdır. Kasımbekov, nehir roman tarzında dört tarihi roman yazmıştır. KırılanKılıç romanından sonra yazdığı Kelkel romanında, kaldığı yerden devam etmiş, olayları ve kahramanları tarih sırasıyla aktarmıştır. Yazarın diğer tarihi romanları olan Kırgın ve Baskın’ın da olaylar devam eder. Rusların Türkistan’a gelişleri, Hokant Hanlığı dönemi taht karışıklığı, Rus göçmenlerin yerleştirilmesi, 1916 Ürkün ayaklanması ve sonuçları, Çar rejiminin yıkılması ve belirsizlik romanın ana hatlarıdır. Kırgız halkının yaşamına odaklanan ve kahramanlarını gerçek hayattan seçen yazar bir tarih kitabı yazıyormuş gibi titiz davranmış arşiv belgelerinden, dönemi yaşayan canlı şahitlerden yararlanarak bir döneme ışık tutmuştur. Kurguyla gerçeği birleştirdiği bu dört romanında mekân tasvirleri ve mekânın bireyler üzerindeki etkisi önemli yer tutar.
Tölögön Kasımbekov’un KırılanKılıç romanında geçen mekânlar, reel yaşamdan alınan tarihsel hadiselerin birebir yaşandığı yerlerdir. Romanda en çok görülen ve daha çok ihanetin, ölümün mekânı olan, Han Sarayı ile işgal altındaki şehirler çevresel mekânlardır. Yazar-anlatıcı tarafından kurgunun merkezine alınan çevresel mekânlar şunlardır; “Taşkent, Sarı Özön, Çüy tarafı, Talas, Aksu tarafı, Sar Töbö, İki Su Arası, Buhara tarafı, Evliya Ata şehri, Kurtka, Ketmen, Töbö Kaleleri, Oş, Narın Irmağı, Alabuğa köyü, Kızıl Car, Çüy, Kocon, Mahram, Fergana, Namangan, Andican, Özgön’dür.[42 - Azap, a.g.e., s. 109.] Çevresel mekanlar yazarın diğer tarihi romanlarında da değişmez. Ancak mekân incelemelerinde daha çok algısal mekân üzerinde durulmalıdır.
KırılanKılıç romanında mekânlar daha çok özgürlüklerin kısıtlandığı, bireylerin hayatlarının sonlandırıldığı, varlık alanlarına müdahale edildiği olumsuz yönleriyle öne çıkan savaş meydanı, zindan gibi yalıtık mekânlardır. Rusların gelmesiyle hayatları cehenneme dönüşen Kırgızlar için bir zamanlar içtenlik mekânı olan yerler kapalı/dar mekanlara dönüşürler.
Savaş anında ölümü hissederek siperde ölüm kalım savaşı veren askerler için mekân darlaşır; “siperin içi kapkaranlık. Yiğitlerin durduğu yerden başka bir yerde, bir damla bile ışık görünmüyor. Ağaçlar, dul kalmış kadınlar gibi büzülmüş, evler ise, eski mezarlıklar gibi boz renkte gözüküyor.”[43 - Tölögön Kasımbek, Kırılan Kılıç I (Han Sarayı), (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 60.] Bireyin ruhsal durumuyla paralel olarak değişen mekân algısı, roman boyunca genelde olumsuz yönüyle işlenir. İşgale, kıyıma uğrayan halk yok olma tehlikesiyle korku ve telaş içinde yaşamaya çalışırlar. Dünyalık zamanlarındaki belirsizlik, onları kaotik bir çıkmaza sürükler; “Hokand’da çıkan kargaşa herkesin dilindeydi. Başkalarının ağzına bakarak kulak kabartıyorlar, uzaktan bir atlının geldiğini görseler, hemen atlarına koşuyorlardı. Korku dağı aşmıştı.”[44 - A.g.e., s. 134.] Korku dar mekânların en önemli özelliklerindendir. Hokand sarayı da bireyler üzerinde yarattığı korkuyla mekânın cehennemleştiği bir alana dönüşür.
Romanın en dramatik sahnelerinden olan Kıpçakların kıyımı, dar mekânlara örnektir. Ölümün acımasız yüzüyle karşılaşan halk, varlıklarını sonlandırmakla görevli cellâtlardan kaçacak yer ararlar. Romanın kart karakterlerinden Hudayar Han’ın yaptığı kıyım inanılmaz boyuta ulaşır. Sadece Kıpçak oldukları için Hudayar Han’ın emriyle boğazlanan insanlar kıyımdan kaçacak yer ararlar; “tam o günlerde Hokand, Taşkent şehirleri kan kokuyordu. Arklardan kanla karışık sular akıyordu. Hu-dayar Han’ın adamları, sokaklarda grup grup, aç kurt gibi dolaşıyor, Kıpçak birine rastlarlarsa, hemen oracıkta kılıçla öldürüyorlardı. Öldürdüklerinin hepsi de kendi halinde, kendi işinde gücünde olan insanlardı.”[45 - A.g.e., s. 145.] İnsanın ne kadar acımasız olabileceğini bu satırlarda görmek mümkündür.
Rus işgali ile başlayan yok oluş/a giden süreç, kaosun başlangıcıdır. Roman boyunca birbiriyle ve Ruslarla savaşan Kırgızlar, birlik olamadıkları için halka da ağır bedeller ödetirler. Kadın, çocuk demeden öldüren Ruslar, köyleri yakıp yıkarak, insanlara ağır bedeller ödetirler;

Otlarla üzerleri örtülmüş evler yanmaya devam ederken çatılar birer birer çökmeye başladı. Ağlayışlar, çığlıklar, dumanlara karışarak gökyüzüne yükseliyordu. Bir müddet sonra da çığlıkların yerini yanık et kokuları aldı. Hiçbir şeyden habersiz, uzak bir dağ köşesinde kendi kaderleriyle baş başa, zavallı bir şekilde yaşayan kışlağın insanları kapatıldıkları ağıllarda diri diri ateşe verilmişlerdi. Kısa sürede etrafı kesif bir yanık et kokusu kaplamıştı.[46 - Tölögön Kasımbek. Kırılan Kılıç II (İsyan), (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2004, s. 257.]
Mekânın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz yönüne örnek olabilecek yukarıdaki cümleler, Kırgız halkının yaşadığı acı dolu yılların özeti gibidir. Kendi topraklarına yabancılaştırılan, açlık ve sefalet dolu günler geçiren halk özgürlükleriyle beraber yaşamlarını da kaybederler. Kanlı iktidar mücadelesi ve Rus işgalinden kaçmak için sığındıkları evleri mezarları olur.[47 - Azap, a.g.e., s. 112.]KırılanKılıç romanı acının, gözyaşının, kuşatılmanın, ölümün anlatıldığı bir roman olduğu için romanda açık/geniş mekânlara fazla yer verilmez.
Kasımbekov’un nehir romanlarının ikincisi Baskın romanı Rusların Türkistan topraklarını işgalinin devamı niteliğindedir. Bu romanın da başkişisi Kırgız halk kahramanı Şabdan’dır. Baskın romanında Ruslar tarafından işgal edilen topraklarda varlık alanlarına müdahale edilen tüm insanların içinde bulunduğu kaotik alanlardır. Rus işgaline ve katliamına şahit olan başkişi, gördükleri karşısında çaresizce etrafı süzer; “gördüğü katliam karşısında, henüz yüreği katılaşmamış delikanlının gözünden yaş geldi. Ta karşıdaki dağın çevresinde toplanan ve gittikçe çoğalan ak bulutları rengârenk görmeye başladı. Bulutlar sanki matem içinde, gölün üzerine doğru dalga dalga yayılıyormuş gibi geldi ona.”[48 - Tölögön Kasımbek. Baskın, (Çev. Saadettin Koç; Burul Bugubayeva), Konya: Gençlik Kitabevi Yayınları, 2008, s. 21.] Yaşadığı coğrafyada gerçekleşen yıkım ve felaket Şabdan’ın psikolojisini derinden sarsar. Şabdan, gördükleri karşısında ruhsal olarak çöküntü içinde kalır, ruhuna bir zamanlar huzur veren topraklar darlaşır, labirentleşir.
Baskın romandaki dar mekâna bir başka örnek olarak Hapishane verilebilir. Bireyin sıkışıp kaldığı hapishane hücresi roman kahramanları için kaosun son evresi konumundadır; “Akbalban’ın yüzü solmuş ve şişmiş gibiydi öncekinden daha da beter olmuş, dudakları rengini kaybetmişti. Belli ki hapishanenin soğuğu kemiklerine kadar işlemişti. Buna rağmen toplanan kalabalığa gülümseyerek bakıyordu.”[49 - A.g.e., s. 199.] Akbalban’ın Hapishane gibi dar labirent bir mekâna kapatılması onda diğer mahkumlar gibi derin bir travmaya yol açar. Baskın romanında açık/geniş mekanlara örnek olarak ise roman kahramanı Şabdan’ın aşk algısıyla gerçekleşir. Şabdan, dinlenmeye çekildiği evde kendisine hizmet eden kıza âşık olur. Alarça’nın büyülü atmosferiyle bir kahramandan romantik bir âşığa dönüşür; “şimdi kuşlar gibi özgürdü burada. Onun bütün sırlarını öğrenmek, gizemli dünyasına girebilmek için onu bol bol konuşturuyordu Şabdan.”[50 - Baskın, s. 249.] Halkı gibi kafese kapatıldığını hisseden Şabdan, âşık olduğu güzelin yanında “kuş gibi özgür” olduğunu duyumsar.
Kasımbekov nehir roman serisinin üçüncüsü olan Kırgın romanında 1916 yılında yaşanan büyük felaket olarak da bilinen yüzbinlerce Kırgız Türkünün hayatını kaybettiği ürkün isyanı üzerinde durur. Rusların Türkistan’ı istilası sonrası halka yaptıkları zulüm dayanılmaz bir hal alır. İnsanlar topraklarını terk etmek zorunda kalırlar. Kırgız Türklerinin yaşadıkları içtenlik mekânı dar mekâna dönüşür; “dört taraftan giren atlılar her yeri kuşattılar. Yağmur gibi yağan mermilerden kaçamadı insanlar. Her yer kıpkırmızı kanla doluydu”[51 - Kırılan Kılıç I (Han Sarayı), s. 126.] Savaşın getirdiği yıkımla mekân, içten ve dıştan insanlığı kuşatan bir cehenneme dönüşür.
Sadece Kırgız değil, dünya tarihinin karanlık bir sayfası olan 1916 Ürkün olayının anlatıldığı sahneler mekânın darlaştığı, labirentleştiği anlardır. Büyük bir “kırgın”a yol açan Kırgız halkının özgürlükleri için ayaklanmaları, geri dönüşü olmayan yitime neden olur. Romanda karakterlerinden genç Tegimbay’ın gözünden Kasımbekov kıyımı şu şekilde anlatır;

Tegimbay (…) kimsenin kimseyi duymadığı, birbirlerine bakmadığı panik sırasında dedesini kaybetmişti. Geniş avlunun içinde de dışında da birbirlerinin üzerine yığılıp kalan, birinin gözlerini açıp gökyüzüne baka kalan, bu kadar ölü insan üzerinden basacak yer zor bulup, çaresizce üzerlerinden atlamışlardı. Bu kadar ceset arasında dedesi yoktu. Nereye gitti o zaman![52 - Tölögön Kasımbek. Kırgın, Bişkek: Biyiktik Basması, 2004, s.108.]
İstilanın hüküm sürdüğü öz vatanına yabancılaşan Tegimbay, dedesini bulmayı ister ancak bulamaz. Tegimbay gibi binlerce insan eşinden, dostundan kopar. Büyük bir kayıp yaşayan halk için mekân labirentleşir; “giderken halkın sayısı 138 idi, ertesi gün saat 10:00 gibi Bişkek’e sadece 35’i ulaştı.”[53 - A.g.e., s. 109.] Bu sayısal veriler halkın nasıl bir kırgına maruz kaldığının göstergesidir.[54 - Azap, a.g.e., s. 172.]
Romanda açık/geniş mekân örneği pek bulunmaz. Ruslar tarafından esir alınan Baytik hapishaneden çıktığında halk, kahramanını bağrına basar ve onun şerefine milli oyunlarını düzenler. Kırgız halkının biraradalığını sağlayan milli oyunlarında halk, kendini bir an da olsa huzurlu hisseder. Bu anlarda halk için mekân genişler, ruhsal yönden onları rahatlatır; “müjde ulaşmış galiba. Sarı Özön at binenlerle doluydu. Karşıda Rus arabası görünür görünmez herkes onları tezahüratlarla karşıladı.”[55 - Kırgın, s. 33.] Yıllarca haksız yere esareti yaşayan Baytik’in kurtuluşu halkın yüzünü güldürür. Yöresel oyunlar oynanır. Baytik’in özgürlüğüne yeniden kavuşmasına sevinen halk, büyük “kırgın”dan önce son kez bir arada sevinç içinde kutlama yapar.[56 - Azap, a.g.e., s. 173.]
Kasımbekov’un nehir romanlarının konu ve içerik bakımından sonuncusu Kelkel’dir. Diğer romanlarda Rus işgalinin yeni dönemde artık sona erdiği düşüncesi hakimdir. Ekim ihtilali Türk halkları için bir umuttur. Ancak çok geçmeden her şeyin eskisinden de kötü olacağı anlaşılacaktır. Kelkel romanı da bu bağlam üzerinde durur. Roman iki ciltten oluşmaktadır. İlk ciltte Kırgız halk ozanı Toktokul Satılganov üzerinde durulurken ikinci ciltte Rusya’da ki ihtilalin Türkistan’daki etkileri anlatılır.
Savaşın ve işgalin getirdiği zor günler halkı çıkmaza itmişken, 1917’deki “Ekim Devrimi” gelecek adına halkı yeniden umutlandırır. Ancak bu kez de insani duygularını yitiren çeteler, yoksul halkı iyice sömürür; “küçük kasabanın üç sokağında gürültüler yaşandı. Tars! Tars! Tüfek sesi tüm sükûtu bozdu, yangın ile mücadele eden erkeklere kurşun sıkılarak başlarına sopayla vuruluyordu. Petrovka kasabasının dört tarafı yangın içinde kaldı, kasaba kısa bir zaman içerisinde kül oldu”[57 - Tölögön Kasımbek. Kelkel, Birinci Kitep, tom 4, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 75.] Çetelerin Petrovka kasabasında yaptığı bu katliam, halkın tüketilmek, yok edilmek istenmesinin görüngüsüdür. Çeteler, bununla yetinmezler gittikleri yerlerde her yeri yakıp yıkmanın yanısıra, tecavüz gibi insanlık suçu da işlerler; “birisi yeni gelen geline tecavüz etti. Bağlanmış kocası, utandığından kalkamıyordu bile, ölmesi daha iyiydi onun için. Daha evlilik hayatının başında olan gelin durduğu yerde kalakaldı”[58 - Tölögön Kasımbek. Kelkel, Ekinci Kitep, tom 5, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 24.] Mekânın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisine örnek olacak bu satırlar insanoğlunun ne kadar vahşileşebileceğinin de göstergesidir. Toktogul’un esareti yaşadığı Sibirya’daki hapishane, yalıtıcı özelliğiyle korku ve endişe verici labirent mekâna dönüşür;

Aç karın, ince giyim, soğuk hava… Esir kalanların çoğu dayanamayarak sonbahara kadar vefat ettiler. Hiç ara vermiyorlardı, bir dizi olarak yere düşen insanları toprağa vermeye değil, eğilip bakmaya bile niyetleri yoktu. Kamçı ile vuruyor, yanlış bir hareket yaparsan ateş ediyorlardı. Nihayet İrkutların hapishanesine geldik. Geceleyin taş mağaranın içindeydik. Gündüz ağaçları kesiyorduk, yolları kazıyorduk. Sadece biz varız zannediyorduk; ama esir düşen Ruslar bizden de çok sayıda. Beraber zulüm gördük. Art arda insanlar ölüyordu. O ölen insanlara bakarak ve ‘keşke biz de öyle canımızı teslim ederek kurtulsak’ diyorduk…[59 - Kelkel, Birinci Kitep, s. 134.]
Romandaki açık/geniş mekanlara örnek ise hürriyet umuduyla yeşerir. Yıllardır yaşanan baskı ve zulüm sonucu vatan topraklarından uzaklaştırılan, yok edilmek istenen halk, Rusya’da gerçekleşen devrimin getirdiği hürriyet fikriyle heyecana kapılır. Bu mutluluk ve heyecanla halk sokağa dökülür. İki yüz bin kişi, Kokon şehrinde toplanarak bağımsızlıklarını kutlarlar. Bir zamanlar kanlı savaşların tanığı olan şehir, halkın sevinç gözyaşlarına tanıklık eder; “uzun yıllardır hüküm süren sömürgeciliğin sona ermesinden sonra zulüm gören Türkistan halkı artık kendi bağımsızlığını kazandı. Gökten gelmiş bir hediye olduğunu düşünerek halk şaşırıyordu. İnanamadılar, inanamadıklarından dolayı gözyaşı bile döktüler. (…) “Türkistan’a özerklik verilsin!” bayrakta yazan yazıya sevinen halk meydana çıktı. Birbirlerini tanımayan insanlar birbirlerini kucakladılar.”[60 - A.g.e., s. 63.] Bu işgale ve baskıya karşı koymaya çalışan Kırgız halkı, hürriyet düşüncesinin verdiği mutlu anları da toplu halde “birbirlerini kucaklayarak” kutlarlar.
Tölögön Kasımbekov’un bu dört tarihi romanı dışında kaleme aldığı sosyal konulu romanı Cetilgen Kurak yani Türkiye Türkçesine “Olgun Nesil”[61 - Azap, a.g.e., s. 218.] olarak aktarabileceğimiz romanıdır. Yazar, Olgun Nesil romanında sosyalizmin gerçeklerini anlatmaya çalışır. Romanın başkişisi Esen adlı genç, üniversiteden mezun olduktan sonra kendi köyünde Rus dili öğretmeni olarak işe başlar. Esen, öğrencilere iyi eğitim vermeyi, dürüstlüğü, ahlakı, insanlığı öğretmeyi amaç edinerek okula geldiği ilk günden itibaren farkındalık yaratır. İyi niyeti ile çalışan Esen, okuldaki yöneticilerin hatalarını görünce dayanamaz. Her şeyi açıkça yüzlerine söyler, okulun bütün işlerinin yolunda gitmesi için çabalar. Fakat Esen’in bu çabaları okul müdürünün ve diğer öğretmenlerin hoşuna gitmez ve ona kin beslerler. Okul müdürü Biybala, Baymat ile Corokul’u Esen’e karşı kışkırtır. Esen hakkında aslı olmayan dilekçe yazılır. Fakat adalet yerini bulur ve kurulan tuzak ortaya çıkar. Romanda Esen ile öğrencisi Aliyma’nın aşklarından da bahsedilir. Romanda mekân algısı başkişi Esen’in etrafında şekillenir.
Yazar, Esen’in çocuklukta yaşadığı zor günleri anımsatır. Esen’in annesi Kanım, Babası savaşa giden aç oğluna yedirecek hiçbir şey bulamaz, ocakta taş kaynatarak onu oyalar. Oğluna yedirecek bir lokma ekmek bulamayan zavallı kadın ve oğlu için mekân darlaşır;

Eskiden senin gibi bir çocuğun karnı acıkmış diyerek Esen’i oyaladı, yiyecek bir şeyleri yokmuş, ne yapacaklarını şaşırmışlar, bizim gibi annesiyle ikisi. Sonra annesi kazana taşları koyup kaynatmış. Çocuğu çok ağlıyormuş, kötüymüş. Sen iyi çocuksun değil mi? “Acıktım” diye tekrar tekrar ağlıyormuş. Annesi zavallı “az kaldı oğlum, dayan şimdi pişecek!” diye oyalıyormuş. Ben ağlamayacağım değil mi anne? Sen kahraman çocuğusun, güçlüsün yavrum! dedi Kanım. Annesi taşları saatlerce kaynatmış. Oğlu da ağlaya ağlaya uyuya kalmış. Sonra annesi de yorulmuş, o da aç değil mi zaten, kazanın kapağını açmış, Allah’ın bir mucizesi olmuş, taşların yemeğe dönüşüp, piştiğini görmüş! Sen de bu gece taş kaynat anne. Ekmeğe dönüşsün.[62 - Şule Özçoban. “Tölögön Kasımbekov’un “Cetilgen Kurak” Adlı Eserinin Türkiye Türkçesi’ne Aktarılması ve Eserin Söz Varlığı Üzerinde İncelemeler”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s. 392.]
Aç kalan anne ile oğlu için huzurlu yuvaları labirent mekâna dönüşür. Romandaki bu sahne bile ne kadar zor günler yaşandığının göstergesidir. Babasından sonra annesinin de ölümüyle hayatta tutunacak dalı kalmayan ve Rus yetimhanesinde büyümek zorunda kalan Esen için hayat oldukça zor olur.
Romanda açık/geniş mekâna örnek olarak Esen ve öğrencisi Aliyma arasındaki aşk arzusu verilebilir. Esen Aliyma ile doğanın ve aşkın kucağında mekânla bütünleşerek huzuru bulur;

Esen; Aa, elmalar varmış! dedi ilgilenerek. Aliyma eğilerek; Ondan daha derine bakın hocam! – dedi alçak sesle, bir taraftan suyun sesi onun sesini boğarak. “Ondan daha derine? Ne var ki oranın dibinde?” diye Esen gölün diplerine doğru bakmaya başladı. O da sevinçle; Ne güzel! deyiverdi. Meğer suyun içinde karnı sarı, gövdesi karabalıklar bazen kaçarak bazen de suyun akışına kendilerini bırakarak yüzüyordu. Bir hayli zaman izlediler.[63 - Özçoban, a.g.t., s. 382]
Başkişi Esen ile Aliyma’nın birbirlerine âşık olduğu anlar, mekânın güzelleştiği anlara denk gelir. Mekânın huzur verici etkisi Esen ile Aliyma’nın gönlünün bütünleşmesinde önemli bir etkendir.
Sonuç
Mekân anlatıların kurgusunda önemli bir unsurdur. Yazar eserini oluştururken belleğinde mekân tasvirlerini diğer unsurlarla birlikte tasarlar. Mekânın insan ruhu üzerinde olumlu ve olumsuz etkisi vardır. Anlatıların yapısal çözümlenmesinde mekân incelemesi de önemli yer tutar. Bu çalışmada Kırgız tarihi romancılığının kurucusu kabul edilen Tölögön Kasımbekov’un hikâye ve romanlarında mekân algısı incelenmiştir. Yazarın romanlarını yazmadan hazırlık dönemi olarak nitelendirebileceğimiz gençlik dönemi hikayelerinde mekân algısı değişkenlik gösterir. Hacimli olmayan bu hikayelerinin çoğunlukla Tölögön Kasımbekov’un hayatından izler taşıdığını söylemek mümkündür.
Kasımbekov’un nehir roman tarzında yazdığı KırılanKılıç,Kırgın,Baskın ve Kelkel romanları Rusların Türkistan’ı işgali ve sonrası üzerine kurulmuştur. Tölögön Kasımbekov tarihi romanlarını arşiv belgeleri ve canlı şahitlerden yararlanarak tarihi gerçekler üzerine kurgulamıştır. Acının ve gözyaşının coğrafyası olan Türkistan’da mekân da daha çok kapalı/dar mekân özelliği göstermiştir. Az da olsa açık/geniş mekâna da yer verilmiştir. Yazarın bireysel izlekli romanı Olgun Nesil romanında ise mekân baş kişi Esen’in ideolojik çabaları ve öğrencisi Aliyma ile yaşadığı aşk ilişkisi etrafından şekillenmiştir.
Kaynakça
“Cetim Bolup Cetilgen Tölögön Kasımbekov”. ErkinToo, 18 Mart 2011, Bişkek
Adler, Alfred. SosyalDuygununGelişimindeBireyselPsikoloji. Çev. Halis Özgü, İstanbul: Hayat Yayınları, 2002.
Azap, Samet. Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Ankara: Bengü Yayınları, 2016.
Kasımbek, Tölögön. “İntellekt Çıgarmaçılık cana Turmuş”. Adabıyat, Bişkek, 2005, S. 1.
Kasımbek, Tölögön. KırılanKılıçI(HanSarayı). (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2003.
Kasımbek, Tölögön. Kırılan Kılıç II (İsyan). (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2004.
Kasımbek, Tölögön. Baskın. (Çev. Saadettin Koç; Burul Bugubayeva), Konya: Gençlik Kitabevi Yayınları, 2008.
Kasımbek, Tölögön. Kelkel.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/anonimnyy-avtor/bozkirin-sesi-tologon-kasimbekov-69499552/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Prof. Dr. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.

2
Erich Fromm. Sevme Sanatı. (Çeviren; Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları, Eylül 1985 (Alıntı ve sayfa numaraları bu baskıya aittir.)

3
Maksim Gorki. Ana. Ankara: Engin Yayıncılık, 1999.

4
Orhan Söylemez. Çağdaş Kazak Hikayeleri Antolojisi. Ankara: Elips Kitap, 2004.

5
Ekrem Demir. “20. Yüzyıl Kazak edebiyatı yazarlarından Gabit Musirepov’un edebi kişiliği.” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 42 (2011); s. 61-82

6
Nergis Biray. “Gabit Musirepov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gabitmusirepov (28.02.2021)

7
Samet Azap. “Tölögön Kasımbekov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ tologon-kasimbekov (28.02.2021)

8
Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017; s. 6. ISBN: 978-605-9148-52-8

9
Eserin Türkiye Türkçesine çevirisi için bkz. Tölögön Kasımbekov. İnsan Olmak İstiyorum. (Bütün hikayeler) (Çev. Samet Azap). Ankara: Bengü Yayınları, 2019; s. 211-219. Sayfa numaraları bu baskıya aittir.

10
Prof. Dr. Karabük Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, e posta: cismailova@karabuk.edu.tr

11
Ahmet Şimşek. “Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi”. Bilig Dergisi, 2006, S.37, s. 65-80.

12
Şimsek, a.g.e., s. 72.

13
Yakup Çelik. “Tarih ve Tarihi Roman Arasındaki İlişki Tarihi Romanda Kişiler”. Bilig Dergisi, 2002, S. 22, s. 53.

14
Tölögön Kasımbek. KırılanKılıçII, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç). Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 287.

15
Tölögön Kasımbek. KırılanKılıçI, (Çevirenler: İbrahim Atabey, Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 120.

16
Kasımbek, a.g.e.I, s. 190-191.

17
Kasımbek, a.g.e.I, s. 223.

18
Kıyas, Moldokasımov. ErkindikÜçünKüröştünBaraktarıCanaSabakatarı 1916 – Yıl, Azattık Kötörülüşü, Bişkek: Biyiktik Yayınları, 2012, s. 55.

19
Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017, s. 136.

20
Kasımbek, a.g.e., II, s. 324.

21
Doç. Dr. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.

22
Samet Azap. TölögönKasımbekovİnsanveEser. Bengü Yayınları: Ankara, 2016, s. 3.

23
Azap, a.g.e., s. 4.

24
Tölögön Kasımbek. “İntellekt Çıgarmaçılık cana Turmuş”. Adabıyat, Bişkek, 2005, S. 1, s. 44.

25
“Cetim Bolup Cetilgen Tölögön Kasımbekov” Erkin Too, 2011 Cıl, 18 Mart, Bişkek, s. 10.

26
Azap, a.g.e., s. 11.

27
Ramazan Korkmaz. “Romanda Mekânın Poetigi”, Edebiyat ve Dil Yazıları-Mustafaİsen’eArmağan. (Editörler; Aysenur Külahlıoglu İslam, Süer Eker), Ankara, 2007, s. 401.

28
“Memleket”, “İnsan Olmak İstiyorum”, “Yetim” ve “Kavganın Başlaması” hikayelerinden yapılan alıntılar ve sayfa numaraları bu baskıya aittir. (Kasımbek, Tölögön. Povestter,Angemeler, Sekiz Tomdon Turgan Çıgarmalarının Cıynagı, I. Tom, Bişkek: Biyiktik Yayınları, 2012, s. 4)

29
Azap, a.g.e., s. 19-20.

30
Orhan Söylemez-Halit Aşlar. ÇağdaşKırgızHikâyeleriAntolojisi. Erzurum: Salkımsöğüt Yayınları, 2009, s.99.

31
Alfred Adler. SosyalDuygununGelişimindeBireyselPsikoloji. Çev. Halis Özgü, İstanbul: Hayat Yayınları, 2002, s. 34.

32
Söylemez-Aşlar, a.g.e., s. 104.

33
Azap, a.g.e., 63-64.

34
Tölögön Kasımbek. Cılkıcının Uulu (Yılkıcının Oğlu). Bişkek, 1956, s. 24.

35
Azap, a.g.e., s. 82-83.

36
Tölögön Kasımbek. “Küyüt” (Keder). Ala-Too, Sayı 6, 1962, s. 55.

37
Tölögön Kasımbek, “Ene” (Anne), Ala-Too, Sayı 1, 1958, s. 61.

38
Tölögön Kasımbek, Cılkıcının Uulu, (Yılkıcının Oğlu), Bişkek, 1956, s. 22.

39
Tölögön Kasımbekov, “Bagı Açılgan Kray” (Mutluluk Veren Bölge), Ala-Too, Sayı 2, 1962, s. 88.

40
Azap, a.g.e., s. 84.

41
Korkmaz, a.g.e., s. 401.

42
Azap, a.g.e., s. 109.

43
Tölögön Kasımbek, Kırılan Kılıç I (Han Sarayı), (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2003, s. 60.

44
A.g.e., s. 134.

45
A.g.e., s. 145.

46
Tölögön Kasımbek. Kırılan Kılıç II (İsyan), (Çev. İbrahim Atabey; Saadettin Koç), Ankara: Yargı Yayınevi, 2004, s. 257.

47
Azap, a.g.e., s. 112.

48
Tölögön Kasımbek. Baskın, (Çev. Saadettin Koç; Burul Bugubayeva), Konya: Gençlik Kitabevi Yayınları, 2008, s. 21.

49
A.g.e., s. 199.

50
Baskın, s. 249.

51
Kırılan Kılıç I (Han Sarayı), s. 126.

52
Tölögön Kasımbek. Kırgın, Bişkek: Biyiktik Basması, 2004, s.108.

53
A.g.e., s. 109.

54
Azap, a.g.e., s. 172.

55
Kırgın, s. 33.

56
Azap, a.g.e., s. 173.

57
Tölögön Kasımbek. Kelkel, Birinci Kitep, tom 4, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 75.

58
Tölögön Kasımbek. Kelkel, Ekinci Kitep, tom 5, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 24.

59
Kelkel, Birinci Kitep, s. 134.

60
A.g.e., s. 63.

61
Azap, a.g.e., s. 218.

62
Şule Özçoban. “Tölögön Kasımbekov’un “Cetilgen Kurak” Adlı Eserinin Türkiye Türkçesi’ne Aktarılması ve Eserin Söz Varlığı Üzerinde İncelemeler”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s. 392.

63
Özçoban, a.g.t., s. 382
Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov Анонимный автор
Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov

Анонимный автор

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov, электронная книга автора Анонимный автор на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв