Elif Aşk Mim

Elif Aşk Mim
Hüseyin Furkan Okudan
“Yaz” dedi bilge adam Sadece “yaz” Elime bir kalem tutuşturdu bir de kâğıt samandan Bir kibrit verdi bir de şamdan “Yak” dedi bilge adam Sadece “yak” Yakmak bir fiildi, yaktım şamdanı Yazmak ise bir devrim Onu kim yapacaktı?

Hüseyin Furkan Okudan
Elif Aşk Mim

ÖNSÖZ
Her nesne, bitki, hayvan ve insanın kendinden olması beklenen karşılığı, gerçekleştirmesi gereken bir görevi varken seçme kudreti verilen bizlerin anlam arayışı -kişinin tamamen “kendisi” olması sebebiyle- diğer herkesten farklı bir yola eviriliyor. Herkes kendince anlayıp, düşünüp yola koyulurken yolların sonu aynı olsa da hiçbir yol bir diğeriyle aynı olmuyor.
Sonuna ulaşma gayesiyle çıkılan bu yolda nasip edilen düşüncelerin küçük bir idrakten damıtılarak bir kasede sunulduğu bu eserde herkes kendi payına düşeni içerek kelimeleri farklı bir boyuta taşırken, yazılana ruh katarak değerlendirecek olan siz yolculara da teşekkürlerimi sunarım.
Aramakla bulunmaz, lakin bulanlar hep arayanlardır! (Beyazıd-ı Bestami)

BİR DEVRİM
“Yaz” dedi bilge adam
Sadece “yaz”
Elime bir kalem tutuşturdu bir de kağıt samandan
Bir kibrit verdi bir de şamdan
“Yak” dedi bilge adam
Sadece “yak”
Yakmak bir fiildi, yaktım şamdanı
Yazmak ise bir devrim
Onu kim yapacaktı?

İKRA
Oku! Dedi kalemle öğreten
Bize göstermek için bilmediklerimizi
Göklerden aşağıya seslendi
Oku! Dünyayı ve evreni
Önce kendini bil
Önce nereden geldiğini
Bir nutfe iken zamanında
Alaka
Mudga
Azm ve lehm sırasıyla
Oku ki bilesin
Boşuna verilmedi düşünme kabiliyeti insana
İşitici ve görücü kılınması talebeliğindendir dünyada
Gözler okumak
Akıl idrak
Kalem yazmak içinse
İnsan imtihan içindir
Unutma!

RANDEVU
Ölüm bir sessiz çığlık
Ürpertici bir soğuk
Islak bir fırtına
Bir kıskaç etimi çeken
Bir trompet, bir korno sesi geliyor öteden
Güçlü adımlarıyla dört adam beliriyor
siyah takımlarıyla
Sanırım, ölüm artık sarılacak bana
Artık öksürüklerim parçalamayacak ciğerlerimi
Hava, dolduramayacak burun deliklerimi
Ve o dört adam toplayacak yerden, gülüşlerimi
Muhtemelen Pazartesi
Azrail tam zamanında alacak beni.

ELİF’İ GÖRDÜM
Elif’i gördüm
Dimdik ayaktaydı, önünde birleşmiş elleri
Ve dosdoğru her zamanki gibi
Kalbine mihmandarlık eden sözleri sihirliydi
Aşikardı kelimelerin eşsizliği
Üstelik bilinen hiçbir şiire benzer değildi
O kelimelerin tılsımıyla bazen eğilir
Bazen kalkar bazen otururdu
Eğildi, doğruldu ve oturdu.
Tüm saflığıyla iki büklüm duruyordu
Baharın simgesi, çiçeklerin üstünde yeşerdiği,
Tertemiz ve umut dolu bir dal olmuştu
İki büklüm bir dal…
Sonra birden yere kapandı
Çiçeğini kaybeden dal gibi ağlamaklı
İnci taneleri düştü gözlerinden
Allah’a en yakın olduğu anda
Dualar yükseldi sözlerinden
Alnında bir mim belirdi secdedeyken..
Elif’i gördüm
Dal’ı
Mim’i
Yani parça parça gördüm Adem’i
Dik, iki büklüm ve secdedeydi
Konuştu, yalvardı ve andı
Allah azze ve celleyi

LAHUT
Her insan için hatta canlı dahil buna
Bir son bir de sonsuzluk var bu hayatta
Sona ulaşmak herkesin harcı
Ağacın, kuşun, kedinin…
Sonsuzluk sade insanın hakkı
ve gayretin.
Yol yürünür, zaman geçer, hayat son bulur
Güneş batar, ay çıkar, sonra gece kaybolur
Bir gün dördüncü memur sura üflerse
Dünya bile yok olur…
Sanırız ki evren sonsuz bir muğlak
Lakin o bile hayat misal yok olacak
Sonsuzluk nerde, nasıl gidilir? Buna ulaşmak
Sanki bir kapıyı açmaya zorlamak
Sonsuzluğa giden kapıyı bulmak…
Tek kapısı vardır sonsuzluğun
Herkes mutlak girecektir o kapıdan
Zamansız bir zaman kesilince soluğun
Seni de alacak yanına yaradan
Sonsuzluk kapısı açıldığı zaman.

İSA’DAN ÖNCEYE VE SONRAYA
Bir mağara düşün, bir şahit
Her şeye… İsa’dan önceye ve sonraya
Suya, çamura, ağaca hatta İsa’ya
İnse, cinse, ecinniye ve toprağa
Kocaman bir şahit.
Hırpalanmış yıkılmamış
Sorguya çekmeye cesaret bulunmamış
Duymuş, görmüş lakin tepkisiz kalmış
Ciğerlerinde koyun ve ceylan beslemiş
Gözlerinde yağmur biriktirmiş
Hiç konuşmamış.
Kocaman bir şahit
Sırtında ilk resimler
Kulağında ilk besteler
İlk aşklar ve kavgalar
Bilekten akan kanda kardeşlikler…
Hepsine sırdaş bir mağara
Tepkisiz kalmış asırlarca
Görmekte
Duymakta
Dokunmakta
Ama ihtilalce susmakta
Bildiği bir şey olmalı mutlaka
Kendini dinlemek isteyen niçin gider mağaraya?

FİTNE KIRAN
Vursam fitneyi topla, parçalayıp atsam dağlara
Fitne yine fitnedir çoğalır her biten otla
Ezip güzelce, gömmek gerekir toprağa
Hatta yetmez…
Yerin altında hapsetmeli prangayla, tonla.

TEST
Uçan mürekkeple yazılan bir hayat hikayesi istemem
Kurşun kalemle yazıldığına da şahit olmadım zaten
Bir beyaz kağıt verilir sadece
Belli belirsiz sorular
Bir de tükenmez kalem
Yazdıklarını silemezsin kağıttan
Yeni bir kağıt talebin hep red
Süresi büyük bir muamma
Ve senden istenen
Tükenmez kalemle hayatını doldurman kağıda
Doldurabildiğin kadar;
Dolduramadığın da kader.
Kağıdı Azrail’e teslim edersin
Süre dolunca
Ve canın çıkar gider

EY İLAHİ!
Yıldızlar tutturdun ağaç dallarına
Ve akıttın suları koyu sarp kaya damarlarından
Dalgalara okşattın sahilin saçlarını
Yavrusunu sakınan ceylan şefkatiyle sırtlandan
Dağların ovuklarını tüten ocak yaptın yarattıklarına
Toprağı bir münzevi şehri
Ve eminim bulutlar birer yorgan hükmündeyken bizlere
Kirlendikçe yıkattın yüzlerimizi meleklere
Akıl sır ermez derler hani
Akıl yok, sır kadem, insan ermezse şayet
Zikirler yankılanır göklerden
Her anışla Ra’d çeker kırbacını belinden
Vurdukça anlatır bulutlar, küçüksün ey insan
Küçüksün sen!
Küçüklüğümüzün münbittir aynadaki resmi
Dilim dönmez söylemeye kudretli azameti
Yazmaya istidad yok, basiretim zifiri
Nefsim yükseldi ve kısıldı vicdanımın sesi.
Haddi aştıkça ağız içindeki cellat
Sana sığınıyorum
Senden dileniyorum, Ya Rab.
Zaten başka kim var verecek merhameti.
Boynum bükük, eller pençe ve sırtımda insanlık denen yük
Kaldıramıyorum desem -ki haşa abesle iştigalin yoktur senin
Lakin çok zor, emanetin bende biraz parça, biraz bölük
Lütfen Ey İlahi,beni ehil eyle. Bilirim kalbim elindedir senin
Bırakma beni kendi kendime
Kaybederim.
Zaten iradem yıkık kazancım dökük.

NUSRETİNE MUHTACIM
Kaldır perdeyi ve göster ne istediğini
Piyon muyum yoksa bir deli mi?
Bende yarattığın, ey zatı muhterem!
Sevgi bir takım vergi mi?
Benden yarattın elbet beni kendine
Bende ben, sende bende
Ufacık bir zişuur ne yapsın kendince?
Göster ki yürüsün yoldan
Göster ki yazsın ilmince
Hem gözü miyop aklı kısadan
Beklenir mi vezirlik temsilce?
Haşa – değil niyetim haddi aşmak
Belki marifet isterim senden
Derdim insan gibi yaşamak
Ve sıyrılabilmek bu bedenden
Fötür şapka, mavi kravat, kabarık cüzdan
Maişet değil bu, beklenir mi insandan
Bir kalem, bir kağıt ve vicdandan
Konuşmak yetmez mi semadan?
Mesela hangisini seçmeliyim elvanı sebadan
Hangi mızrapla vurmalıyım saza
Yürürken biri üstün mü yollardan
-Sağ da-, -sol da- çıkaracaksa beni sana?
Nolur kaldır perdeyi üzerinden bilinmezliğin
Aç gözlerimi, göster bana
Güç kalmadı ayakta, ne de aklım ucunda selametin
Yalnız acizi bilirim
Sen öğret yolunu bana.

MARİFETNAME
Zamana mihmandarlık edip giderken
Bir arayıştan kurtulmuş olacaksın
Süregelen düşünceler sonunda.
Kelimeten küçük, aslında devasa bir keşif ile
Kendini bulacaksın düştüğün son demde
Ve doğrulacaksın.
Baktığın yüzler eskisi gibi gelmeyecek
Okuduğun tesirli sözlerin tılsımı gitmiş
Anlamlandıramadıkların yaşam felsefen olmuş olacak
Ve çok şaşıracaksın.
Artık kalbe dönük
Maddeye öldürülük olacaksın
Zuhur edende zahiri
Batın olanda batını bulacaksın
Hakikatle tanıştığında.
Ve yine doğrulacaksın.
Bir de sur’dan sonra.

İNSAN BİR MATRUŞKA
İnsan bir matruşka kimine göre
Anlaşıldıkça küçülen
Kimine göre içinden cevherler yükselen
-tersten bir matruşka
Bazısına yedi yüzlü gelir
Bazısına yedi büyük adamı içinde barındıran
Dışarıdan çekici parlak boyalı
Lakin içi boştur
Yahut içinde çoklar barındıran bir kutlu yokuştur
İnsan farklı tanımlanır herkesçe
Bazısı olması gerektiği gibi söyler
Bazısı “kişi kendinden bilir işi” misali
İnsanı sefil eder
Bence insan
Kendini bildikçe yükselendir
Öğrendikçe bilgisizliğini gören
Tevazuyla arşa değendir.
İnsan, meyve verme eğiliminde bir ağaç
Yılmadan yükselme yolunda bir miraçtır.

MUTLAKA ÖLMELİ
İnsan hep ayakta olmalı
Dimdik ve kesin bir şekilde
Bir çınar ağacını andırmalı
Hatta mümkünse ayakta ölmeli
Sadece gözü kapanmalı öldüğünde
Çünkü arkada kalmamalı.
Bir iş için koştururken ya da kitap okurken ölmeli
Değerleri uğruna takip ettiği ışığa bakarken vermeli son
nefesini
Evet, ölüm kaçınılmaz
İnsan ölmeli
Lakin hakettiği şekilde vermeli
son nefesini

ÇARESİZLİKLERİMİN BENDEN UZAK ÇARESİ
Sen mataramda kalan son bir damla su
Ben sahralarda bitap düşmüş bir yolcu
Seni görene kadardı çaresizliğim
Ayılmak bayılmak arasında koşarken yokuşu
Gözlerinde ne olduğunu bilmiyorum
Beni hayata bağlayan bir görünmez kiriş belki
Bir su çatlağı çöl ortasında
Ya da dinlenmem için cennet mabedi
Çaresizliklerimin benden uzak çaresi
Kokun kokuların en güzeli duyduğum
Nefesin aşkın çağırtkan cerbezesi
Nutku kilitleyen bir muamma gözlerin
Ve aşkın çaremin ta kendisi

IZTIRAR
Sen istedin gitmemi gözlerimden uykuyu alırken
Ve sen koydun tanımsız yollara beni
Aramaya çıkartmak için seni.
Yüceliğin karşısında özür dilerim
Kullandığım ucub kelimeler için
Ve belki de
Sana samimiyetimle hadsizlik ettiysem
…ki etmişimdir.
Kendini tamamlayamayan, her sokakta, her satırbaşında
Ve gözbebeklerimi istemsizce diktiğim her manzarada
Seni hatırlaması gereken bir karınca olarak.
Ama
Uçmak isterse karınca,
Kanadını verir misin sonra?
Yoksa yaratılıştan mı kanatlıdır uçabilenler?
Bir kuşun bacaklarının arasında çırpınırken
Ve boğulurken terden…
Lütfen beni uçurma.
Çünkü bilirim bu bir ölüm
Yolun sonu demektir arayanlara.
Arayan olmaya çalışırken
şuursuzca
Tökezledim defalarca çıktığım yollarda
Her fırtınada gözüme kum kaçtı
Kaçırdım yolumu
Biliyorsun bu acemiliklerimin ve hadsizliklerimin başıma
açtıklarını Düşüp düşüp kalkmalarımda.
Yine düşüp düşüp kalkmalarımda düşüyor aklıma
Acaba cinim mi fazla yoksa meleğim mi az sayıca?
La havle ve la kuvvete illa billah…
Yukardan bakınca nokta kadar olan hayatta bitmez sorular
Cevapsız da kalır hem
Sualle tatmin olunmazsa.
Yürümekle bitmese de
Yolda olmalıymış insan
Öyle der büyükler.
Peki bizler
Küçüklüğünde büyüyenler
İnsan diyebilen var mı kendine?
İns ve an
Yani görünen an be an…
Güzel rayihalarda dolandırmak mı burnu
Taşı mı görmek
Ağacı mı tasvir
Yoksa anlayabilmek mi sivrisineğin kanadındaki sanatı
Yahut
Ötesi mi var bir mumun alevinde?
Kaç alem var
Hangi kattayız
Secde nedir?
Abdestsiz bir mürekkeple yazılır mı Allah lafzı?
Bilmeden olur mu bunları insan
Etten tekamül, irade ve izan.

Dağın yamacında koşturan ceylanı çıkartan da sendin karşıma
Önümde dikili duran fidanı da
Yetseydi eğer kelimelerim sızlanmalarımı anlatmaya
Çökerdim dizlerimin üstüne
Ve haykırırdım bulutlara
Ki damlaları
Bazen vicdanımın olduğunu hissettirir bana.
Rüzgarlar görülmeyenlere saygıyı
Ve toprağın geldiğim yeri hatırlattığı
Bir dünyada
Sınananların sınandığına kaybediyorum yavaşça.
Senden ya Rab
Sade senden istiyorum
Ve sana ağlıyorum çekinmeden.
Bana hala insan olabilme fırsatını verdiğin için müteşekkirim
sana
Sizler! Dinleyen, okuyan ve izleyenler
Sakın aldanmayınız benim böyle konuştuğuma
Benim adamlığım yalnız beş dakika
O da bazen kağıt bazen satır başında.
Ve bu cümleler bir okyanus
Ve iki yıla mal oldu bana.

KIRIK BİR HAYAT ŞİİRİ
Savrulmuş bitap bağcıklar
İntizamsız ayakkabıların üstünde.
Bozuk bir saat var
Kırık hayatlar içinde.
Dört buçuğu paslı toplam yedi yaprak
Atıl bir takvim kafesinde.
Aklım bulanıyor tespih tespih terliyorum
Ellerim titriyor gerçekleri kusuyorum
Ömrün bir haftadan ibaret olduğunu öğrenince.
Yarısı paslı bir cumayı görüyorum takvimlerde
Koşuyor sana bakıyorum
Sen zincirlenmişsin perşembede
Giriş iznin kalmamış benim kafesime
Nefes nefese kalıyorum.
Ne bir pencere açılıyor göğsümden ta göğe
Ne bir gün geri gelebiliyorum dokunmak için ellerine
Yalnızlığın sarı feryadı tırmalıyor kulaklarımı
Sensiz ve bizsiz kalıyorum, gelecek denen
İki buçuk yaprak kafeste

ASILI KALAN ZAMAN
Üç ayaklı zamanın sessiz gidişine urganla asılı kalmış bir adam
İlerledikçe zaman, ilmik sıkar adem elmasından
Boynunun en ince yerini.
Dursana! Ey boğum boğum gitmekte olan zaman
Öldüreceksin şayet, bir adım daha atarsan
Sarı, kalın urganınla adamın önce gençliğini
Sonra daha da ileri gidip alacaksın gözünün ferini
Karşılığında toprak hediye edecek
Beyaz taşlarla işaretlenmiş ölü manzaralı
Bir avuç toprak
Bir de mezar taşı

RULET
Rulet oynayan kırık bir adam
Altı patlarda gümüşi bir kurşun
Bir istinat boşluğu bekleme süresi her tetikte
Ha koptu kıyamet ha kopacak
Sonu belli bu yokuşun
Duvar çatlağı kıyameti beklemekte…
Barut hakkı için inanın bana
Şimdi olmazsa beş vakte kadar patlayacak
Ezildikçe tetik tedirginlikle her defasında
Bir ses duyulacak, siyah metalden
Üstünde dumanıyla
Gümüşi bir ağır kurşun
Bir pejmürde kafa

CEMRE DÜŞMESİ
Cemre en başta insana düşmeli
Hava toprak su gibi
Önce nefesine sözüne
Sonra bedenine
Sonra damarlarındaki kırmızılığa düşmeli insanın
Ve kalp vücuda cemre haberi vermeli
Gülümsemelerde bir halay havası
Mutlulukta bir nevruz ateşi belirmeli.
Cemre ilk insanın yüreğine düşse
Belki o zaman birleşir tüm ayrıklar
Gönüldeki karlar erir bağında çiçekler açar
Tabular yıkılır ve aralanır kapılar
En çıkmazında sokakların
Ve en anlaşılmazında ayrılıkların.

MUTAD
Dönmeyen talihimin verdiği emir üzre
Büyük bir iştiyakla bekliyorum seni.
Farkı kalmadı ha gündüz ha gece
Yokluğunda aldığım her nefes gibi
Tükeniyorum bir şekilde.

YELKENLER FORA
Selvinin gölgesinde beklenen bir akşamüstü
Vakitsiz gelen siren sesi tırmalıyor kalbimi
Kan sızıyor üst atardamarımdan ciğerlerime
Nefesim kan kokuyor bir de şeftali çürüğü
Ben artık ben değilim besbelli
Kuvvet kalmamış kolumun adelelerinde
Suyu çekilmiş elma gibi gözümün bebeği
Ayaklarım bir ceylan misali titremekli
Ve beynim tornistan çalışan bir gemi
Ruhum Azrail’e bismillah vira
Bedenim toğrağa yelkenler fora
Selvinin soğuk gölgesinde bir akşamüstü

BİR NEBZE VARMAK
Kalmadı yeryüzünde hiç bir tepe
Hatta sıra sıra dağ, set ve kule
Bulutların üstüne de çıktık
Mağrur dağlara tepeden de baktık
Bırakmadık içine girilmedik mahzen, mağara hatta kuyu
En diplerin dibinden bilinmediklere ulaştık
Didindik, tırmaladık, araştırdık
Gökler üstüne çıkmayı başardık
Aydan uzaya el salladık
Zerreyle tanışıp da
Kürreye çivi çaktık
Fakat ne gökte ne yerde
Hakikati konuşmak gerekirse kendimizde

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/chitat-onlayn/?art=69489310?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Elif Aşk Mim Hüseyin Furkan Okudan
Elif Aşk Mim

Hüseyin Furkan Okudan

Тип: электронная книга

Жанр: Современная зарубежная литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Hayy Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: “Yaz” dedi bilge adam Sadece “yaz” Elime bir kalem tutuşturdu bir de kâğıt samandan Bir kibrit verdi bir de şamdan “Yak” dedi bilge adam Sadece “yak” Yakmak bir fiildi, yaktım şamdanı Yazmak ise bir devrim Onu kim yapacaktı?

  • Добавить отзыв