Aradığın Şey Benim

Aradığın Şey Benim
Yunus Akan
Âlemin gözbebeği, kıymetlisi, güzel insan! Sen benim sırdaşım, yolculuğumdaki içsesim. En güzel hediye olan hayatı, kadrini bilerek, hissederek, ânı fark ederek, hakkını vererek yaşamak… Nefes kadar değerli bir şükür… İyilik yaparken karşılık beklememek… Yaratana hürmeten tüm yaratılanları sevmek… Hayallerinin peşinde koşacak kadar cesur olmak… Gurur duyacağımız bir geçmiş için bugün, tam da şimdi çalışmak… Son defa görecekmişiz gibi sevdiklerimize sımsıkı sarılmak… İyilik, hep iyilik için yol almak… Sırdaşım, bu kitap ikimizin!

Dr. Yunus Akan
Aradığın Şey Benim

Dr. Yunus Akan

1986 yılında Siirt’te doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Siirt’te tamamladı. 2007 yılında Bursa Harmancık Kaymakamlığı’na Veri Hazırlama Kontrol İşletmeni olarak atandı. 2009 yılında bitirdiği Uludağ Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitiminin ardından Sakarya’da psikolojik danışman olarak çalışmaya başladı.
2011 yılında Sakarya Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini, 2018 yılında ise Mersin Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı’nda doktora eğitimini tamamladı. 2019 yılında Muş Alparslan Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı’na Dr. Öğretim Üyesi olarak atandı. Halen aynı üniversitede görev yapmaya devam etmektedir. Yazarın yayınlamış kitapları, makaleleri ve uluslararası kongrelerde sunduğu bildirileri vardır.

Önsöz
Her nesne ve her canlının kendinden beklenen bir yansıması, gerçekleştirmesi gereken bir görevi varken, seçme kudreti verilen bizim anlam arayışımız -kişinin tamamen “kendisi” olması sebebiyle- farklı bir yola eviriliyor. Yollarımız aynı noktaya çıksa da her birimizin yolculuğu biricik ve eşsiz bir görünüm arz ediyor.
Sonuna ulaşma gayesiyle çıkılan bu yolda nasip edilen düşüncelerin küçük bir idrakten damıtılarak mütevazı bir kâsede sunulduğu bu eserde hepimiz kendi payımıza düşeni içip kelimeleri somut formlarından çıkararak farklı boyutlara taşıyacağız.
En büyük teşekkürü, yazdıklarıma ruh katarak değerlendirecek sırdaşım ve yoldaşım okuyucuya sunarım.

“Aramakla bulunmaz, lakin bulanlar hep arayanlardır!”
    (Beyazıd-ı Bestami)

Aşk – Evlilik

Aşk Mevsimlik Değil, Ömürlüktür!
Sırdaşım! Bir kalbe girebilmen ve girdikten sonra çıkabilmen kolay değildir çünkü kalp, ‘ya hep ya hiç’lerin yeridir.
Nedir Aşk? Mevsimlik açan bir çiçek mi? Aniden bastıran yağmur mu? Bulutların arasından sıyrılıp yüzünü gösteren güneş mi? Birden tatlı tatlı esmeye başlayan rüzgâr mı? Hayır, aşk bunlar değildir çünkü aşk süreklilik ister. Aşk, bir asır dimdik ayakta duran bir çınar gibidir. Aşk, denize kavuşmak ümidiyle binlerce kilometre durmadan akan bir ırmak gibidir. Aşk, her sabah bıkmadan güneşin doğmasını heyecanla bekleyen bir ayçiçeği gibidir. Aşk, ne virgüldür ne de nokta… Aşk, sonsuzluğa giden üç noktadır. Aşk, pi sayısı gibidir. Başı bellidir ama sonu gelmez. Sırdaşım! Bir kalbe girebilmen ve girdikten sonra çıkabilmen kolay değildir çünkü kalp, ‘ya hep ya hiç’lerin yeridir. Başka bir insanın kalbinde ebediyen kalacak cesaretin yoksa hiç kimsenin kalbine girmemelisin. Unutma!

Nâzım Hikmet’in dediği gibi: “Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez.”

Aşk Sadakat İster!
Sırdaşım! İhanet, ihanet edenin kalbini çürütüp insanlıktan çıkaran, ihanete maruz kalanın da kalbini kanatıp perişan eden aşağılık bir davranıştır.
Bir ilişkide aşkı gönül eğlendirmekten ayıran en önemli kriter sadakattir. Seven insan sevdiğine bir ömür sadık olur çünkü büyük aşklar büyük hataları asla kabul etmez. Zaten bir aşkta büyük bir hata varsa o aşk büyük değildir. Aşkın olduğu bir ilişkide sadece sevgi egemendir ve başka arzuların hüküm sürmesi mümkün değildir. Sırdaşım! İhanet, ihanet edenin kalbini çürütüp insanlıktan çıkaran, ihanete maruz kalanın da kalbini kanatıp perişan eden aşağılık bir davranıştır.

Erich Fromm’un dediği gibi: “Seviyorsan iki şeyi asla yapma, aldatma ve ağlatma çünkü aldatmak insan onuruna, ağlatmak ise insan yüreğine yapılmış en çirkin saldırıdır.”

Aşk Bedende Değil Ruhta Yaşanır!
Sırdaşım! Bedeni değil kalbi ele geçirmeye bak çünkü bedenlerin değil gönüllerin birbirine yakın olması önemlidir.
Güzellik bir et parçasının arkasındaki ruhta gizlidir. Onu ancak Mecnun olanlar görebilir ve böylece gerçek aşkın tadına varabilir çünkü gerçek aşk bedende değil ruhta yaşanır ve bedenler çürüse bile ruhlar birbirini sevmeye devam eder. Aşkı maddede arayan gözlerse sadece bedensel isteklerin peşinde koşar. Hani derler ya, evlenmelik mi eğlenmelik mi? Oysa İnsanoğlu çok değerli bir varlıktır. Hiç kimse onu bir çekirdek gibi keyifle çıtlatıp bir kenara atamaz. Sizinle eğlenmek isteyenlere asıl komediyi öyle bir gösterin ki feleğini şaşırıp trajediden çıkamasın. Sırdaşım! Seni görünce heyecanlanmayan, gözlerinin içine dalıp gitmeyen ve seninleyken zamanın içinde kaybolmayan insanların aşkına inanma.

Sabahattin Ali’nin dediği gibi: “Sevmek ve hoşlanmak başka, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka.”

Sağlam Temeller Üzerine Yuva Kur!
Sırdaşım! Evlenmeden önce doğru eşi bulabilmen için gözlerini dört aç ama evlendikten sonra eşinin kusurlarına karşı gözlerini kapat.
Ömrün geri kalanını birlikte geçireceğin insanı doğru seçmen her şeyden önemli. Zira başarılı olabilirsin, zengin de olabilirsin ama doğru bir insanla yaşamıyorsan ne makam ne de para seni mutlu edebilir. Hatta bazı yanlış insanlar yaşama sevincini de elinden alıp götürür ve seni bu dünyaya geldiğine bin pişman eder. Hayatına girdi diye sevindiklerin için gün gelir hayatından bir an önce çıksın diye dua etmeye başlarsın. Aşk belki dış görünüşle başlar ama karakterle devam eder. İstediğin kadar dış görünüşe tutul, onda karakter yoksa ilişkinin ömrü kısa olur. Bundan dolayı bir ömürlük sevmek ve sevilmek istiyorsan gözlerine değil yüreğine dokunacak ve sana kendini iyi hissettirecek kişiyle evlen. İyi bir karakterin yanında, ortak anlayış geliştirebilmeniz için seçeceğin eşin eğitim ve kültür seviyesinin sana denk olmasına dikkat et çünkü evlilik tenis oynamaya benzer, eşler birbirine denk olursa maç güzel olur. Sırdaşım! Evlenmeden önce doğru eşi bulabilmen için gözlerini dört aç ama evlendikten sonra eşinin kusurlarına karşı gözlerini kapat. Eğer mükemmel bir eş beklentisine girersen çabuk hayal kırıklığına uğrarsın çünkü kusursuz bir eş bu dünyada yoktur. Prens ve prensesler sadece masal veya hayal dünyasında yaşar. Birbiriniz için uygunsanız başka bir şey aramaya gerek yoktur. O kadar yaşanacak güzel şey varken incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle koca bir ömrü azap içinde geçirmeyin. Farklı bir insan olan karşındakini anlamak için çaba göster. Onun düşüncelerine ve isteklerine saygı duy. Ona güzel sözlerle ve yapıcı davranışlarla yaklaşmaya özen göster. Onu farklı sevgi dilleri ile mutlu etmeye çalış. Onun için fedakârlıklar yap, bir ilişkide fedakârlık varsa o ilişki gerçek aşka doğru ilerler. Unutma!

Nietzsche’nin dediği gibi: “Evlilik bir hapishane değil, içinde yüce şeylerin yetiştirildiği bir bahçe olmalıdır.”

İlişkide Dengeyi Sağla!
Sırdaşım! Eşinle birlikte kaliteli zaman geçirebileceğin, tatlı sohbetler yapabileceğin ve gülebileceğin ortak noktalar bulmaya çalış çünkü aynı evde birbirine yabancı gibi yaşamak insana azap verir.
Büyük bir aşkla evlenen ama istemediği halde boşanan nice çiftler var. Eşler ilişkilerini ya aşırı sevgi ve ilgi okyanusunda boğarak ya da sevgiden ve ilgiden mahrum bir umursamazlık çölünde bırakarak öldürürler. İlişkiler ateşe bezer. Ateşin içine girersen yanarsın, ondan uzakta kalırsan donarsın. Ama ateşe yaklaşırsan ısınırsın. İlişkilerde her insanın kendine göre bir mesafesi var. O mesafeye saygı duy çünkü bir kum gibi eşini çok sıkarsan parmaklarının arasından kayıp gider. Bazen yalnız mı kalmak istiyor, ona o yalnızlığı yaşat. Sen sürekli kendinle boğarsan o bir ömür yalnız kalmayı tercih eder çünkü tabiatı bu. İlişkilerde kaptaki suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardır ama suyu taşırarak kendini kabın merkezine koymak isteyen taşa asla yer yoktur. İlişkiyi tamamen ihmal etmek de olmaz, aşklar da bir fidan gibi ilgi ve bakım ister. İhmal edilen ilişki meyve vermez. Sırdaşım! Eşinle birlikte kaliteli zaman geçirebileceğin, tatlı sohbetler yapabileceğin ve gülebileceğin ortak noktalar bulmaya çalış çünkü aynı evde birbirine yabancı gibi yaşamak insana azap verir. Eşinin kendini yalnız hissetmesi onu çok yıpratır ve boşanmaya giden arayışlara yöneltir. Unutma!

Nejat İşler’in dediği gibi: “Mesele sevmek değil, kime sorsan seviyor zaten. Mühim olan güzel sevebilmek, kırmadan, dökmeden, yormadan, acıtmadan…”

Anne – Kadın

Anneler Çocukları İçin Her Şeyi Yapar!
Sırdaşım! Bir annenin çocukları için yapamayacağı fedakârlık yoktur. Annelik gerekirse acı çekmektir, mutsuz olmaktır ama çocuklarının bir gülüşüne dünyaları feda etmektir.
Bir annenin şefkati ve merhameti çok güçlüdür. Anneler için çocukları canından bir parça gibidir. Anneler her şeyi görmeseler bile çocuklarıyla ilgili her şeyi kalplerinde hissederler çünkü Allah anne ile çocuğunun kalbini birbirine bağlamıştır. İkisinden birine bir şey olursa diğeri aynı acıyı yaşar. Sırdaşım! Bir annenin çocuğu için yapamayacağı fedakârlık yoktur.
Annelik, çocukları için dökülen gözyaşıdır.
Annelik, çocukları için katlanılan uykusuz gecelerdir.
Annelik, çocukların başucunda sabırla beklenen uzun saatlerdir.
Annelik, gerekirse acı çekmektir, mutsuz olmaktır ama çocuklarının bir gülüşüne dünyaları feda etmektir.

Erich Fromm’un dediği gibi: “Anne sevgisi koşulsuzdur, koruyucudur ve sıcak bir sığınaktır.”

Annelere Sonsuz Saygı Göster!
Sırdaşım! Anneler ekmek kadar aziz, su kadar temiz ve değerli varlıklardır bu sebeple en çok saygıyı hak eden onlardır.
Bir çocuğun kaybetmek istediği en son şey annedir çünkü anne gibi nimet bulunamaz ve yokluğunda varlığının ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır. Annesiz kalan bir yuva, güneşsiz kalan bir dünya gibi kapkaranlık olur ve orada yaşayanlar en büyük huzur ve mutluluk kaynağından mahrum kalır. Sırdaşım! Anneler ekmek kadar aziz, su kadar temiz ve değerli varlıklardır, bu sebeple en çok saygıyı hak eden onlardır. Annenin kıymetini iyi bil. Onun yüzünü güldürebilmek için gerekirse dünyaları feda et, onun başucunda değil sabaha kadar, bir ömür beklesen hakkını ödeyemezsin. Sadece kendi annene değil, hiç kimsenin annesine saygıda kusur etme. Hele içinde ana geçen küfürler, annesi olan bir evladın ağzına yakışmaz. O analara sonsuz sevgi sözcükleri dizsen yine de yeterli gelmez.

Abdurrahman Cami’nin dediği gibi: “Annen seni bir müddet karnında, uzun bir zaman kucağında ve ölünceye kadar da kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona saygısızlık göstermekten daha aşağılık bir şey yoktur.”

Anne Olan Eşini Üzme!
Sırdaşım! Bir kadın, eşinden sevgi ister, değer görmek ister, eğlenmek ister ve söz hakkı ister. Bunlar yuvayı daha mutlu kılar.
Anneler, bütün evrende hep aynı görevi üstlenir: Bir mum gibi yuvasını aydınlatmaya çalışırken kendini feda eder, derleyip toplar, sürekli çalışır ve tüm bu işlevlere rağmen değeri bilinmez. Bir dünya sorumluluk taşıyan ana arıların hayatı buna örnektir. Her arı ailesinde sadece bir ana arı bulunur. Ana arı bir kovandaki yüzlerce arıyı idare eder. Ana arının görevi yumurtlayarak yeni nesillerin meydana gelmesini ve koloninin varlığının devam etmesini sağlamaktır. Ana arılar yaşam süreleri boyunca sadece çiftleşme amacıyla ya da koloninin yavru vermesi durumunda kovan dışına çıkar. Salgıladığı hormonla işçi arıları etrafına çeker ve kolonide birlik ile düzeni sağlar. Ana arı bulunmayan kovanlarda işçi arılar pek isteksiz çalışır ve polen taşımaz. Aynı zamanda kovandaki tüm arılar amaçsız bir şekilde sağa sola hareket eder. Açıkça görülüyor ki, anneler olmasa doğanın düzeni bozulur ve doğa bir hiçliğe dönüşür. Sırdaşım! Bu kadar önemli olan anneler çok daha fazla değer görmeyi hak ediyor. Bir anne veya kadın, ikinci sınıf bir insan veya bir hizmetçi asla değildir. Ona bu şekilde davrananlar kendi acziyetini ve değersizliğini göstermektedir. Sevgi ister, değer görmek ister, eğlenmek ister ve söz hakkı ister. Bunlar yuvayı daha mutlu kılar çünkü değer gören bir kadın eşine daha çok sevgi gösterir ve saygı duyar, yuvası için de daha çok çaba sarf eder. Şunu iyice bil ki, eşin evinin kadını, çocuklarının anası ve senin ömürlük yoldaşın. Eşin senin her şeyin.

Hz. Muhammed’in (sav) dediği gibi: “Hanımını üzme. O, Allahü Teâlâ’nın sana emanetidir. Ona yumuşak ol ve iyilik et!”

Bilinçli Bir Anne Olmaya Çalış!
Sırdaşım! Bilinçli bir anne, bir çocuk için çok büyük bir şanstır çünkü iyi bir anne, iyi büyütülmüş bir çocuk demektir.
Aile en büyük okuldur ve anne çocuğunun ilk ve en önemli öğretmenidir. Sırdaşım, bilinçli bir anne, bir çocuk için çok büyük bir şanstır çünkü iyi bir anne, iyi büyütülmüş bir çocuk demektir. Anneler çocukları için ne kadar hayati bir öneme sahip olduklarının farkına varmalı ve sorumluluk bilinci taşımalıdır. Özellikle çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda çok hassas olmalıdır çünkü 0-6 yaş arası, gelişim için en kritik dönemdir ve bu dönemde bir çocuk en çok annesiyle zaman geçirir. Bu dönemde annenin her söz ve davranışı çocuğun kişiliği üzerinde olumlu veya olumsuz büyük bir etki bırakır. Anne, çocuğunu hayata nasıl hazırlarsa çocuk ölene kadar o şekilde mücadele eder. Bu hayati sorumluluğun farkına varamayan ve çocuğunu teknolojik aletlere veya dış çevreye teslim eden annelerin sayısı bir hayli fazladır. Böyle anneler çocuklarının elinden kayıp gittiğinin farkına varamamaktadır ve bilinçsiz annelerin ellerinde büyüyüp canavarlaşan insanlara toplum olarak sıkça rastlanmaktadır. Bilinçsiz anneler potansiyellerini anlamamakta ve zamanlarının çoğunu hayatlarına hiçbir katkısı olmayan şeylerle geçirerek heba etmektedir. Ev hanımı veya başka bir şey olmak bir amaca tutunmaya engel değildir. Bir kadın isterse her şeyi başarabilecek güce sahiptir. Yüzlerce kişilik birliğin başına geçip Bursa’yı düşman işgalinden kurtaran Kara Fatma, ülkemizi yıllarca başbakan olarak yöneten Tansu Çiller ve Almanya’yı on beş yıldan fazla yöneterek ülkesine en parlak dönemi yaşatan Angela Merkel bir kadının isterse neler yapabileceğini gösteren en bariz örneklerdir. Allah’ın da istediği şey kadınların erkeklerden geri kalması değil onlarla birlikte kendini geliştirmesidir. Ne diyor Peygamber Efendimiz (sav), ilim öğrenmek, kadın erkek her Müslüman’a farzdır. Kadınlar bu konuda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Hiç kimse, özellikle dini gerekçeler öne sürerek kadınların gelişmesine ve okumasına engel olmamalıdır. Eğer bir toplum cahillikten kaynaklı sorunlardan kurtulmak ve gelişmek istiyorsa, yuvaların temelini oluşturan kadınları iyi eğitmek ve güçlendirmek zorundadır.

Khaled Hosseini’nin dediği gibi: “Bir toplumda kadınlar eğitimsiz olduğu sürece o toplumun başarıya ulaşma şansı yoktur.”

Baba – Koca

Babalar Baş Tacı Edilir!
Sırdaşım! Ne yaparsan onu yaşarsın. Babana ne kadar değer verirsen, baba olduğunda oğlundan o kadar değer görürsün.
Çocukken babamızın işten gelmesini nasıl dört gözle beklerdik. Şimdi ise gözümüz kapıda, bir an önce gitmesini istiyoruz. Çocukken babamızın sırtına çıkar, onunla nasıl zıplayıp oynardık. Şimdi ise ona bakmamak için bin takla atıyoruz. Çocukken babamızın yolunu pencereden nasıl heyecanla gözlerdik. Şimdi ise babalarımız huzurevlerinin penceresinden bizim yolumuzu heyecanla gözlemektedir. Her ne olursa olsun babalar her zaman baş tacı edilir. Sırdaşım! Ne yaparsan onu yaşarsın. Babana ne kadar değer verirsen, baba olduğunda oğlundan o kadar değer görürsün. Günün birinde sen de yaşlanacaksın. Neler yaşayabileceğini şimdiden anlayabilmen için mümkünse bir huzurevine git ve kendini orada kalan yaşlıların yerine koy. Çaresizce ölmeyi bekliyorsun. Vefasız insanlar seni kaderine terk etmiş. Yıllarca peşinde koştuğun dünya sana ödül olarak soğuk bir odayı layık görmüş. En büyük arkadaşın yalnızlık ve anılar. Her bayramı heyecanla bekliyorsun. Belki birileri gelir de bir günlüğüne bile olsa seni yalnızlıktan kurtarır ümidiyle gözünü kapıdan ayırmıyorsun… Bu duruma düşmek ne kadar acı verir, değil mi? Hiçbir insan bu duruma düşmeyi hak etmiyor. Babana da bunu layık görme ve geç olmadan ona gerekli saygıyı göster. Allah da babana saygı göstermeni İsra suresinin 24. ayetinde, “Baban ve annenden biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle,” diyerek kesin bir dille emrediyor.

Hz. Muhammed’in (sav) dediği gibi: “Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan, Allah da senin mutluluk ışığını söndürür.”

Babalar Çocuklarına İlgi ve Sevgi Gösterir!
Sırdaşım! Çocuğun için çok değerlisin. Çocuğun senden sevgi, ilgi ve anlayış bekler.
Bir çocuk için babası her şeydir. Muhabbet edebileceği bir arkadaş, ona yol gösteren bir rehber, her zaman yanında hissettiği samimi bir dost, düşerken arkasından tutan bir el, sırtını korkmadan dayayabileceği bir destek ve cebindeki son parayı kendisiyle paylaşan bir yoldaştır baba. Baba bir çocuğun en büyük kahramanıdır ve ne yaparsa yapsın, çocuk hayalindeki o kahramana asla toz konduramaz. Hep babasının bir gün hayalindeki o kahraman gibi olmasını bekler. Çocuğun hayalindeki kahramanıyla saatler değil, sadece bir dakika bile geçirmesi ona o kadar büyük zevk verir ki bu ânın hiç bitmemesini ister. Babasıyla arası ne kadar kötü olsa bile onu kaybettiğinde çocuğun dünyası başına yıkılır. Bir çocuk için ağırdır babanın yokluğu ve baba giderse ona yaşam savaşında güç veren her şey gider. Sırdaşım! Çocuğun için çok değerlisin. Çocuğun senden sevgi, ilgi ve anlayış bekler. Sen çocuğuna bir yönetici gibi değil de bir baba gibi yaklaşabilirsen onu anlayabilir ve onunla yakınlık kurabilirsin çünkü aile ne bir iş yeridir ne de bir askeri kurum. Aile bir sevgi merkezidir. Çocuğuna karşı sert olduğun ve emirler yağdırdığın sürece bil ki onun gönlü senden kilometrelerce uzaklaşacaktır. Ayrıca bir çocuk çok para getiren ama az zaman geçiren değil, gerekirse az para getiren ama çok zaman geçiren anne babayı ister. Senin için çocuklarının kahkahalarını duymak kazanacağın daha fazla paradan çok daha önemli olmalıdır.

Balzac’ın dediği gibi: “İyi bir baba, kendi mutluluğundan çok çocuğunun mutluluğu ile mutlu olur.”

İyi Bir Evlat Yetiştirmeye Çalış!
Sırdaşım! Bir baba olarak çocuğuna verebileceğin en önemli fazilet, alın teri ile kazandığın helal lokmalardır.
Bir babanın bırakacağı en büyük miras, iyi bir evlattır. İyi bir evlat bırakılabilmesi için çocuğun iyi yetiştirilmesi ve bedeni kadar ruhunun da beslenmesi gerekir. Ruhu sağlam gelişen bir çocuk ömür boyunca güçlü ve karakterli bir insan olarak yaşamını sürdürür. Çocuğun ruhunu besleyen en önemli güç kaynağı babanın faziletleridir. Sırdaşım! Bir baba olarak çocuğuna verebileceğin en önemli fazilet, alın teri ile kazandığın helal lokmalardır. Helal rızık ile beslemediğin çocuktan sağlam bir karakter bekleme çünkü onun mayasına haram işlenmiştir. Kanalizasyon suları dökülen bir gölden insana hayat veren içme suyu elde edemezsin. Sonra çocuğa verebileceğin diğer önemli fazilet bilgidir. Çocuk, bomboş bir beyinle dünyaya gelir ve sonradan öğrendiği şeylere göre hareket eder. Sen eşinle birlikte, o beyni iyi bilgiler ile doldurursan çocuk ileride herkesin gurur duyacağı donanımlı bir insan olarak karşına çıkar. Ama başkaları veya çevre yanlış bilgilerle doldurursa çocuk tehlikeli silahlarla donanmış bir canavar olarak karşına çıkar. O beyin hiçbir bilgi ile dolmasa da çocuk başkalarının yönlendirmesine açık, düşünemeyen, sorgulayamayan, amaçsız ve bomboş bir insan olarak karşına çıkar. Çocuk, işlenmemiş bir hamur olarak dünyaya gelir. Ona bir heykeltıraş gibi şekil vermen ve harika bir eser ortaya çıkarman gerekir. Bir baba olarak çocuğun için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunun farkında mısın? Sen, çocuğunun kaderine şekil veren ve gideceği yolu tayin eden bir rehbersin.

Erich Fromm’un dediği gibi: “Bir baba olarak sen, çocuğun öğretmenisin ve ona dünyaya açılan yolu gösteren kimsesin.”

Babalığın Yanından Geçemeyen İnsanlar
Sırdaşım! Çocuklarına iyi bir baba olmak istiyorsan, çocuklarının annesini mutlu et.
Babalık fedakârlık ister. İyi bir baba, ailesi için geceli gündüzlü çalışmaktan şeref duyar ve cebine para girince de gözleri önce ailesini arar. Ailesiyle zaman geçirmesini bilmeyen, mutluluğu başka yerde arayan ve çocuklarının rızkını başka yerde harcayan bir adam iyi bir baba değildir. Ayrıca bir adam, iyi bir baba olduğu kadar iyi bir koca da olmalıdır. İslam dini, kocaların eşlerine değer verip onlara yardım etmesini öğütler. Bunu en başta Hz. Muhammed’in (sav) örnek yaşantısında görmekteyiz. Peygamberimiz ev işlerinde eşine yardımcı olur, elbisesini yamar, ayakkabılarının söküklerini diker, evi süpürür, hayvanlara ot verir, koyunları sağar, alışverişi kendisi yapar ve aldığı eşyaları kendisi taşırdı. Kendisine yapılan yemek davetine hanımının da olması kaydıyla icabet ederdi. Aileyi ilgilendiren konularda ve yapılacak işlerde eşinin de fikrini alırdı. Sırdaşım! Çocuklarına iyi bir baba olmak istiyorsan, çocuklarının annesini mutlu et.

Thesburgh’un dediği gibi: “Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyiliklerden biri, annelerini sevmektir.”

Çocuk

Çocuktan Yetişkin Gibi Davranmasını Bekleme!
Sırdaşım! Çocuklar çok naziktir ve çabuk incinir. Çocuklara karşı çok hassas olmalısın.
Çocuklarla yetişkinler, sahip olduğu özellikler ve gelişmişlik düzeyleri bakımından çok farklıdır. Bazı yetişkinler çocukların kendileriyle aynı bilgi ve zekâ seviyesine sahip olamayacağını düşünemez ve çocukların hata yaparak büyüdüğünü unutur. Büyüklerin yaptığı hataların haddi hesabı yokken çocukların mükemmel olmasını beklemek ve yaptıkları hataları cezalandırmak hangi mantığa sığar? Çocukların dünyasında kötülük ve art niyet yoktur, tam gelişmemiş oldukları için sadece hatalar vardır. Çocukken aynı hataları yaparak bugünlere gelen büyüklere düşen görev çocukların hatalarını hoş görmek ve doğru yolu güzel bir dille anlatmaktır. Sırdaşım! Çocuklar çok naziktir ve çabuk incinir. Çocuklara karşı çok hassas olmalısın. Bir çocuğun hatalarını sürekli yüzüne vurmak hiç kimseye bir şey kazandırmaz ve çocuk üzerinde büyük bir hiçlik duygusu oluşturur. Bir çocuğun en çok istediği şey anlaşılmaktır. Anlaşılan çocuk kendini değerli hisseder, çevresindekilerle daha sağlıklı bir iletişim kurar ve daha sağlıklı bir kişilik geliştirir. Sağlıklı gelişen bir çocuk da hem ailede hem de toplumda huzur kaynağı olur. Çocukları anlamak zorundasın. Bunu da kendi yetişkin dünyandan onlara bakarak başarabilmen mümkün değil çünkü çocuklar kendi dünyalarından onlara seslenebilenlere karşılık verir. Çocukların seviyelerine inip onların dilinden konuşabilenler onlara istediği şeyleri yaptırır ama çocukları korkuyla veya baskıyla yola getirmeye çalışanlar hem onları kırar hem de kendileri kırılır.

Dostoyevski’nin dediği gibi: “Çocuklar itip kakmakla asla yola gelmezler.”

Çocuklara İyi Örnek Ol!
Sırdaşım! Çocuğuna bir şey yaptırmak istiyorsan önce kendin yapmalısın çünkü çocuklar bir aynadır. Etrafında neyi görürse dünyaya onu yansıtır.
Erken yaşlarda insan beynine bilgi sağlayan en önemli organ kulak değil gözdür. Çocukların gözleri kulaklarından daha iyi çalışır ve duyduklarını değil gördüklerini daha iyi öğrenir. Çocuklar büyüklerin anlattıklarını belki iyi anlayamayabilir ama davranışlarını çok iyi taklit ederler. Büyüklerin yüz kere söylediğini değil bir kere yaptığını yaparlar. Bundan dolayı çocuklara akıl vermekten çok davranışlarla iyi örnek olunmalıdır. Sırdaşım! Çocuğuna bir şey yaptırmak istiyorsan önce kendin yapmalısın çünkü çocuklar bir aynadır. Etrafında neyi görürse dünyaya onu yansıtır. Çocuğuna kitap okumanın önemini istediğin kadar anlat, senin elinde kitap görmediği sürece o da okumaz veya istediğin kadar bağımlılıkların zararlarını anlat, senin içtiğini gördüğü sürece o da içer. Sen ne yaparsan o da aynısını yapar. Sen ne isen, senin yansımandan başka bir şey olmayan çocuğun da o olur. Bundan dolayı çocuğunu iyi yetiştirmek istiyorsan ona iyi örnek olmak zorundasın. İyi örnek olabilmen için de önce kendini iyi yetiştirmen gerekir.

Üstün Dökmen’in dediği gibi: “Çocuğunu terbiye etmeye çalışma, zaten sana benzeyecektir. Kendini terbiye et yeter.”

Sevgiyle Donanmış Bir Çocuk Yetiştir
Sırdaşım! Çocukların kalplerini sevgi ile doldurabilirsek içlerinde nefrete yer kalmaz ve iyiliklerle donanmış insanlar toplumun arasına karışmış olur.
Çocukların kalbi boş sayfalardan oluşan bir defter gibidir. İçine ne yazılırsa insanlar onu okur. Sevgi ile doldurulursa dünya vicdanlı bir insanla karşılaşır, nefretle doldurulursa merhametsiz bir insanla karşılaşır. Çocukların maruz kaldığı veya tanık olduğu her kırıcı söz ve kötü davranış onların kalplerinde bir çatlak oluşturur ve bu çatlaklar zamanla vicdanlarını köreltir. Vicdanı körelen bir çocuk, büyüdüğünde kendisine yapılan şeylerin aynısını etrafındakilere uygular. Hatta bazıları, hiçbir şey hissetmeden ve zerre acıma duygusu olmadan en ağır şekilde zarar verir. Sırdaşım! Çocukların kalplerini sevgi ile doldurabilirsek içlerinde nefrete yer kalmaz ve iyiliklerle donanmış insanlar toplumun arasına karışmış olur. Eğer dolduramazsak masum bir çocuktan bir canavara dönüşen insanların sayısı hızla artar. Yaşadığımız dünyanın daha fazla acıyı kaldıracak gücü yok ve sevgiyle dolu kalplere çok daha fazla ihtiyacı var. Çocuklarla yakınlık kurarak, şefkat ve ilgi göstererek kalplerine sevgi aşılamak zorundayız. Yaşadığımız dünyanın cennet veya cehennem olması buna, yani sevgi dolu kalplerin sayısının artmasına bağlıdır.

İskender Pala’nın dediği gibi: “Cennet, sevginin hüküm sürdüğü kalplerdir. Sevgisiz kalpler ise cehennemin ta kendisidir.”

Çocuk Eğitimi
Sırdaşım! Zihinsel, duygusal, fiziksel, sosyal ve ahlaki gelişimin temelleri çocuklukta atılır.
Marifet çocuk sahibi olmak değil onu iyi yetiştirmektir çünkü iyi yetiştirilmemiş bir çocuk kendisine, ailesine ve ülkesine zarardan başka bir şey vermez. Çocuğu iyi yetiştirebilmek için öncelikle onu huzurlu bir yuvada büyütmek gerekir çünkü huzur olmayan bir evde huzursuz bir çocuk yetişir. Tartışmaların yaşandığı bir evde oluşan negatif enerji çocuğun ruhuna işler. Böyle bir çocuk bir ömür mutsuz, doyumsuz ve gergin yaşar. Huzurlu bir yuvadan sonra çocuğun nasıl eğitildiği çok önemlidir. Çocuk eğitimi yüzde yetmiş sevgi ve yüzde otuz disiplinden oluşmalıdır. Sevgiyle çocukların kalplerine dokunulmadığı sürece onlara hiçbir şey öğretilemez. Düzenin ve disiplinin olmadığı bir yerde de iyi bir eğitimden bahsedilmesi mümkün değildir. Çocuklar, çiçeklere benzer. Bir çiçeğe çok su verirsen çürür, az su verirsen kurur. Ama düzenli aralıklarla ve ihtiyacı kadar su verirsen yeşerir. Dengeyi tutturabilmek önemlidir, yoksa aşırı sevgi görüp şımaran veya hiç sevgi görmeyip vicdanı kararan çocuklar karşımıza çıkar. Disiplin, ceza, şiddet, korku ve baskı anlamlarına asla gelmez. Disiplin çocuğun nerede, ne zaman ve neleri yapacağını veya yapamayacağını iyi bilmesidir. Disiplin, çocuğun da görüşü alınarak oluşturulan aile kurallarının içselleştirilmesidir ve hayatı kolaylaştıracak temel yaşam becerilerinin uygulanarak öğrenilmesidir. Sırdaşım! Zihinsel, duygusal, fiziksel, sosyal ve ahlaki gelişimin temelleri çocuklukta atılır. Çocuk, hayatının tamamını etkileyecek kritik bir dönemden geçer. Eğer bu kritik dönemi sağlıklı atlatırsa geleceğe daha sağlam adımlarla yürür. Bu kritik dönemde çocuğun uygun gelişim ortamında büyüyebilmesi için sevgi dolu bir aileye, yol gösteren bir rehbere ve huzurlu bir yuvaya çok ihtiyacı var. Unutma!

Samuel Smiles’ın dediği gibi: “Her türlü gelişme ailede başlar.”

İnsanlığın Gözyaşları
Sırdaşım! Hepimiz hep birlikte çocukların ölmediği bir dünya için bir şeyler yapmalıyız.
Dünyanın farklı yerlerinde on binlerce çocuk, her sene büyüklerin hatalarının kurbanı olarak yaşamını yitirmektedir. Onca savaş, onca kavga ne için? Daha fazla mutlu olabilmek için mi? Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulur mu? Birilerinin çocukları daha rahat yaşasın diye başka birilerinin çocuklarının yaşama hakkı elinden alınır mı? Hangi para, hangi mülk, hangi lüks ev veya araba bir çocuğun dökülen gözyaşına değebilir? Bir çocuğun gülen yüzü, bütün dünyaya bedeldir. Çocuğuyla huzur içinde yaşayan anneler! Çocuğunuzun tırnağına zarar gelse nasıl üzülürsünüz değil mi? Ya onlar, onlar anne değil mi? O anneler her gün gözlerinin önünde çocuklarının ölümünü mü izleyecek? Çocuklarının gülen yüzünü görmeye o annelerin de hakkı yok mu? Sırdaşım! Hepimiz hep birlikte çocukların ölmediği bir dünya için bir şeyler yapmalıyız.

Victor Hugo’nun dediği gibi: “Hayattan vazgeçmeden önce hayatı tanımak her çocuğun hakkıdır.”

Kardeş

Kardeşlik Duygusu Doğuştan Gelir!
Sırdaşım! Ne oldu da çocukluğu bu kadar güzel yaşayan kardeşler büyüdüğünde birbirine kan kusturmaya başladı?
Kardeş, en güzel zamanlarını beraber geçirdiğin insandır. Küçükken birlikte ne güzel oyunlar oynardınız. O gözünü kapatır sen saklanırdın. O ipi sallar sen zıplardın. O koşar sen yakalamaya çalışırdın. Bazen birbirinizle güreşir, dakikalarca yerde kucak kucağa yuvarlanırdınız. Aynı odada yatarken tavana bakıp birbirinize hayallerinizi anlatırdınız saatlerce. Bazen sen pilot olacağım derdin o da öğretmen. Sen şöyle bir evim olacak derdin o da şöyle bir arabam. Bazen de en gizli sırlarınızı paylaşırdınız. Okuldaki ilk kabahatinizi, ilk kavganızı, ilk aşkınızı hep birbirinize anlatıp dururdunuz. Kardeşin yanındayken sanki bir ordu arkandaymış gibi kendini güçlü hissederdin ve insanlar arasında emin adımlarla yürürdün. Kardeşine birileri zarar vermeye kalkıştığında ise karşında çok sayıda kişi bile olsa hiç düşünmeden onlara karşı gelirdin. Birbirinize güç verir, birbirinize kol kanat gererdiniz. O üzüldüğünde sen de üzülürdün, o ağladığında sen de hüngür hüngür ağlardın. Onun yokluğunda kendini çok yalnız hisseder, heyecanla eve gelmesini beklerdin. Sırdaşım! Ne oldu da çocukluğu bu kadar güzel yaşayan kardeşler büyüdüğünde birbirine kan kusturmaya başladı? Aranıza para mı girdi, mal mı girdi? Küçükken bir saç teline dünyaları feda edebileceğin kardeşini şimdi birkaç parça dünyalık şey için mi harcıyorsun? Büyüdüğü her yıl bazı insanların vicdanları neden biraz daha köreliyor? Büyümek, bazıları için neden insanlıktan çıkmak anlamına geliyor? Kardeşlik sadece çocukluk yıllarında yaşanmaz, bir ömür sürer. Aranızda ne geçmiş olursa olsun dönüp yine kardeşini kucakla, onun için gerekirse eskisi gibi dünyaları feda et. O mutlu günlerin hatırı için yap bunu çünkü o senin kardeşin. Sen yüz yaşına bile girsen o küçükken birlikte çok mutlu olduğun kardeşin…

Benjamin Franklin’in dediği gibi: “Kardeş, her zaman kardeştir.”

Kardeşler Birbirleri İçin Her Şeyi Yapar!
Sırdaşım! Kardeşine bir haksızlık yapıldığında sen de rahatsız oluyorsan, gerçek kardeşliği öğrenmişsin demektir.
Bir kol ağrırsa sadece o kol acımaz, vücudun her zerresi acıyı hisseder. Kardeşlik de öyledir. Ailede bir kardeşe bir şey olsun, ona en uzak kardeş bile perişan olur çünkü arada kan bağı vardır ve insanların mayası bozulmadığı sürece de kopmaz. İnsan olarak kalabilenler kardeşinin iyiliğini ister ve onu kötülükten sakınır. Acısını azaltmaya ve mutluluğunu artırmaya çaba gösterir. Zor durumda kaldığında ise yardımına koşar ve onun için her türlü fedakârlığı yapar çünkü kardeş kötü günde ilk adımı atan, iyi günde ise diğerinin bir adım atmasını bekleyen bir ayak gibidir. Kardeş, felakette diğerinden önce, selamette ise diğerinden sonra açılan bir göz gibidir. Sırdaşım! Kardeşine bir haksızlık yapıldığında sen de rahatsız oluyorsan, gerçek kardeşliği öğrenmişsin demektir. Kardeşin acı çekiyorken sen de acı çekiyorsan gerçek kardeşliği yaşıyorsun demektir. Unutma! Kardeşler birbirleri için her şeyi yapar çünkü doğalarında bu var.

Adam Fawer’in dediği gibi: “Kardeşler, zor günlerde birbirlerini korumak için yaratılmışlardır.”

Kardeşler Arasındaki Birliktelik Güce Güç Katar!
Sırdaşım! Kardeş ne düşmanındır ne de rakibin. Kardeş bir yabancı değil, kanından kan, canından candır.
Birlikte hareket edebilen ve birbirine sahip çıkan kardeşlerin kısa süre sonra bu birlikteliğin gücü sayesinde büyük başarılar elde ettiklerine muhakkak şahit olmuşsunuzdur. Birbiriyle anlaşamayan, hatta daha ileriye gidip birbirine zarar verecek hale gelen kardeşlerin ise nasıl bölünüp parçalandıklarına ve çok zor durumlara düştüklerine de şahit olmuşsunuzdur. Sırdaşım! Kardeş ne düşmanındır ne de rakibin. Kardeş bir yabancı değil, kanından kan, canından candır. Kardeşin yıllarca aynı tabağa kaşık attığın, aynı odayı paylaştığın, aynı ekmeği bölüştüğün kader arkadaşındır. Kardeşliğin özündeki bu birliktelik ancak bedenler mezara girince son bulur. Eğer bu birliktelik bozulmuşsa, sizler kardeşliğin özüne ihanet ediyorsunuzdur. Durup nerde yanlış yaptığınızı düşünmeniz ve kendinize çekidüzen vermeniz gerekir. Unutma! Kardeşler olarak ne kadar birlik olursanız o kadar güçlü, ne kadar ayrı olursanız o kadar zayıf olursunuz.

Malcolm X’in dediği gibi: “Gücünüzü hırlaşmak için değil, birleşmek için kullanmalısınız.”

Arkadaş – Dost

Arkadaşlarını Doğru Seç!
Sırdaşım! İyilikler iradeni, kötülükler ise nefsini besler. Hangi tarafı beslersen o tarafa akmaya başlarsın.
Bütün insanlar iyi değildir. Zor hayat koşulları, ilgisizlik ve kötü çevre gibi sebepler yüzünden bazı insanlar insanlıktan çıkabilmektedir. Dünyada her gün işlenen cinayetler, farklı farklı suçlar ve yapılan ahlaksızlıklar iyi insanların yanında kötülerin de olduğunu açıkça göstermektedir. Dünya var olduğu günden beri hep iki grubunun savaşına tanık olmuştur, iyi olan Habiller ile kötü olan Kabillerin. İnsan doğduğu andan itibaren beslendiği kaynaklara göre yavaş yavaş tarafını seçmeye başlar. Bir insanın kötülüğe bulaşması, iyilikle donanmasından çok daha kolay olur çünkü insanın bedeni nefsin istek ve arzuları ile donatılmıştır, sağlam irade olmadığı sürece nefse boyun eğmek kaçınılmazdır. Cinsellik ve saldırganlık gibi temel içgüdülerle hareket eden nefis, irade olmazsa insanı zamanla tecavüz ve cinayet gibi kötülükleri gaddarca işleyen bir caniye dönüştürür. Sırdaşım! İyilikler iradeni, kötülükler ise nefsini besler. Hangi tarafı beslersen o tarafa akmaya başlarsın. Bilgili ve erdemli insanlarla arkadaş ol ki iyiliklerle güçlenebilesin. Nefsin istekleri dışında bir yaşama amacı olmayan ve ahlaki temelleri zayıf insanlardan da uzak dur. İstediğin kadar bana bir şey olmaz de, yapında bu var, nefsine direnemezsin ve etkilenirsin. Farkına varmadan zamanla kötüye dönüşürsün. “Körle yatan şaşı kalkar”, “Üzüm üzüme baka baka kararır” ve “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi çok sayıda söylenen söz, hayatının arkadaşlarına göre şekillendiğini açıkça gösterir. Unutma! Bazı arkadaşlar seni yüceltir bazıları da alçaltır. Bazıları iyiliğe götürür, bazıları da kötülüğe. Bazıları iki dünyanı cennete çevirir bazıları da cehenneme. Bundan dolayı arkadaşlarını özenle seç.

Mevlana’nın dediği gibi: “Kimle gezdiğine, kimle arkadaşlık ettiğine dikkat et çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.”

Gerçek Dost Kimdir?
Sırdaşım! Kiminle dost olacağına dikkat et, çünkü her insan, dost olabilecek karaktere sahip değildir.
Gerçek dost mutluluğuna sevinendir. Bir şeye sahip olduğunda veya başarılı olduğunda buna yürekten sevinen bir insan gördün mü onu ömür boyu kaybetme. Bil ki aradığın dostu bulmuşsun. Gerçek dost mutsuzluğuna da üzülendir. Derdinle dertlenmeyenlerden ve sen acılar içindeyken keyifle yaşamaya devam edenlerden dost olmaz. Gerçek dost seninle birlikte kazanandır. Başarıya giden yolda yürürken karşına çıkabilecek engelleri ballandıra ballandıra anlatan kıskanç insanlardan uzak dur. Sırtından geçinmeye, sahip olduklarıyla seni ezmeye ve rakip görüp geçmeye çalışan arkadaşlarını da şöyle elinin tersiyle kenara itip yolundan çek. Yürüdüğün yol boş olsun ama temiz olsun. Gerçek dost zor durumunda sana koşandır. Düştüğünde elini uzatmayan ve tehlikeyi gördüğü an seni yarı yolda bırakan korkak, karaktersiz insanlardan dost olmaz. Gerçek dost sana zarar vermeyendir. Seni gülüp eğlendiren her insanın dost olamayacağını, ağlamaya başladığın zaman anlarsın. Gerçek dost seni anlamaya çalışandır. Sana güvenmeyen, iyi niyetini anlamayan ve hatalarını hemen yüzüne vuran insanlarla dostluk kurma. Gerçek dost, hissettirmeden arkanı kollayandır. Arkandan kuyu kazan, çıkarı için seni satan ve yeni arkadaşlara çabuk yelken açan kaypak insandan olabildiğince uzaklaş. Gerçek dost, kulakları değil yürekleri ısıtandır. Yüreğinde samimiyetini hissetmediğin insanlara her zaman yabancı gözüyle bak ve onlarla hemen dostluk kurma. Sırdaşım! Kiminle dost olacağına dikkat et çünkü her insan, dost olabilecek karaktere sahip değildir.

La Edri’nin dediği gibi: “Dost, çok ağır bir vasıftır, zamanla çok az kişiye yakıştığını anlıyorsun.”

Dostlarını İhmal Etme!
Sırdaşım! Gerçek dostlarınla geçirdiğin o güzel anlar olmadan, sahip olduğun diğer şeylerin seni yeterince mutlu etmediğini zamanla anlarsın.
Mahallede, okulda, işte, askerde ve daha nice yerde insanı yalnızlıktan kurtaran ve hayatın en güzel yıllarını ona yaşatan kişiler gerçek dostlardır. Daha sonra iş, evlilik, çoluk çocuk gibi gerekçelerle dostlar ikinci plana itilir. İnsanın yıllarca en güzel zamanlarını geçirdiği dostunu unutması çok acı vericidir. Evlenebilirsin ama evlenmek demek, dostlarını ihmal etmek demek değildir. İş güç sahibi de olabilirsin ama çalışmak demek, çok para kazanacağım derken dostlarını unutmak demek değildir. Eşin ve işin yeri ayrıdır belki ama dostların yeri bambaşkadır. Sırdaşım! Gerçek dostlarınla geçirdiğin o güzel anlar olmadan sahip olduğun diğer şeylerin seni yeterince mutlu etmediğini zamanla anlarsın. Ayrıca hiçbir şey dostlarının halini hatırını sormaya, en mutlu günlerinde sevinçlerine ortak olmaya ve zor zamanlarında onlara destek olmaya engel değildir. Dostluk, geçmişteki o güzel günlerin hatırına vefa ister.

Mevlana’nın dediği gibi: “Dostlarını daima vefa ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen, tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz.”

Komşu – Akraba

Yaşadığın Yere Dikkat Et!
Sırdaşım! Huzur ve güven içinde bir hayat yaşamak istiyorsan yaşadığın yere dikkat et. Sadece bedenini rahata erdiren değil, aynı zamanda ruhunu da doyuran yerlerde yaşamaya çalış.
Eski mahalle kültüründe komşuluğun aile ortamından bir farkı yoktu. Herkes birbirini tanır, birbiriyle yürekten selamlaşır, birbirini ziyaret eder ve birbirine yardım ederdi. O mahallelere girdiğinde çocukların birbiriyle oynadığını, kadınların birbiriyle konuştuğunu ve erkeklerin birbiriyle kaynaştığını görür, bir yuvanın sıcaklığını hissederdin. Şimdi ise her şey çok soğuk ve ruhsuz, karşına sadece beton yığınları çıkmakta ve ölü bir şehre gelmişsin gibi herkes kendi kabuğuna çekilmektedir. Apartmanlarda dört duvar arasında yaşayan milyonlarca insan, etrafındaki insanlardan habersiz bir hayat sürdürmektedir. Halbuki evlerin içine sıkışıp kalan insanlar çok yalnız. Bazılarının evleri saray bile olsa kalpleri yapayalnız bir virane, evleri büyük bile olsa kalpleri küçük, karanlık bir zindan… Kendi gölgelerinden bile habersiz insanların olduğu yerlerde yaşamak ruha işkence çektirmekten başka bir şey değildir. Sırdaşım! Huzur ve güven içinde bir hayat yaşamak istiyorsan yaşadığın yere dikkat et. Sadece bedenini rahata erdiren değil, aynı zamanda ruhunu da doyuran yerlerde yaşamaya çalış.

Abdullah bin Ömer’in dediği gibi: “Yakınında güler yüzlü ve tatlı sözlü komşuları bulunan bir evin kıymeti ve fiyatı daha fazladır.”

Komşularını Mutlu Et ki Sen de Mutlu Olasın!
Sırdaşım! Komşuları rahatsız etmek veya onlara duyarsız kalmak, Mevlana ve Yunus Emre gibi nice gönül erinin diyarı olan Anadolu’nun kültürüyle yetişmiş bizlere yakışmaz.
Komşular, aynı evin içindeki farklı odalarda yaşayan insanlar gibi olmalıdır. Nasıl bir odada mutluluk varsa, evdekilerin hepsi sevinci, acı varsa üzüntüyü hissediyorsa, aynı binanın veya mahallenin içinde yaşayanlar da hissetmelidir. Nasıl bir odadakiler diğer odadakileri rahatsız etmiyorsa, onlar da birbirini rahatsız etmemelidir. Nasıl bir odadakiler diğer odadakilerin mutlu günlerinde sevincine ortak oluyorsa, onlar da ortak olmalıdır. Nasıl bir odadakiler, diğer odadakilerin zor günlerinde yardımına koşuyorsa, onlar da koşmalıdır. Ama maalesef komşular aynı evde birbirine duyarsız insanlar gibi yaşamaktadır. Yanı başında acıyla kıvrananlar varken hiçbir şey olmamış gibi kahkaha atmaya devam edenlere şahit oluyoruz. Artık gözler, sadece sahibini görüyor. Başkaları insanların kapsama alanına girmiyor. Sırdaşım! Komşuları rahatsız etmek veya onlara duyarsız kalmak, Mevlana ve Yunus Emre gibi nice gönül erinin diyarı olan Anadolu’nun kültürüyle yetişmiş bizlere yakışmaz. Böyle davranmak, inandığımız değerlere de ters düşer.

Hz. Muhammed (sav) iyi komşu olmanın inancımızdaki önemini şu sözlerle açıkça belirtir: “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse vallahi iman etmiş olmaz. Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi, (olgun) mümin değildir.”

Biz Geniş Bir Aileyiz!
Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır.
Akrabalık can çekişiyor. Nerede o eski geniş aileler… Eskiden çocuklar amcanın, halanın, teyzenin, dayının, kuzenin ve yeğenin ne olduğunu çok iyi bilirdi. Şimdi ise evde kaç televizyon, tablet ve telefon olduğunu iyi biliyorlar. Eskiden çocuklar akrabalarıyla dolu dolu zaman geçirdiği için hiç sıkılmazdı. Şimdi ise konuşmayı öğrenir öğrenmez ‘sıkıldım’ kelimesini dillerinden düşürmüyorlar. Eskiden bir sorun oldu mu el atan çok olurdu. Şimdi ise bir yüz bile göremezsin. Ne oldu bize? Avrupalılaşmayı neden kendi kültürümüzü kaybetmek olarak algıladık? Avrupa’da her ailede ortalama bir çocuk olur ve onlarda akraba diye bir şey yoktur. Orada herkes belli bir yaşa geldikten sonra ayrı eve çıkar. Orada insanların en çok yaşadığı yerler bir odalı evler. Orada insanların en çok yaşadığı şey yalnızlık olur. Bizler böyle yaşayamayız çünkü kültürümüz buna uygun değil. Haberlerde her gün birbirini döven, öldüren, boşayan onlarca insan görüyoruz. Bunların hepsi kendi kültürümüzden koptuğumuz için de oluyor. Ailede yaşayanlar yalnızlıktan, can sıkıntısından ve ilgisizlikten mutsuz. Akrabalık sadece biri öldüğünde veya hastalandığında hatırlanmaz. Akraba her zaman ve her yerde akrabadır. Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin, çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır. Sen, bir parçan eksik yaşayamazsın.

Firdevsi’nin dediği gibi: “Akrabasız insanlar ordusuz bir padişah gibi, mesut olamazlar.”

Zaman – Hayat

Yaşadığın Günü Kavra!
Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir.
Bu hayatta düşeceğimiz en büyük yanılgılardan biri bu dünyada sonsuza kadar yaşayacağımızı düşünmektir. Bu yanılgıya düşenler mükemmel bir gelecek için hazırlık yaparlar. Önce daha çok çalışabilmek için büyümek isterler. Sonra daha çok kazanmak için durmadan çalışırlar. Kazandıklarını da sonsuz gelecekte harcamak için biriktirirler. Sonra bakarlar ki o çok mutlu olacakları sonsuz gelecek nedense bir türlü gelmez. Onlar sonsuz geleceği beklerken gittikçe daha mutsuz olduklarını fark ederler çünkü gittikçe bozulan, yıpranan ve yok olmaya her gün bir adım daha yaklaşan bir bedenle karşılaşırlar. Daha sonra o sonsuz gelecek ümitlerinin yerini hep erteledikleri bugünü mutlu geçirme çabası alır ama bunu da başaramazlar çünkü hem güçten düşen beden onların özgürce davranmasına izin vermez hem de onlar bozulan sağlıklarını tekrar eski gücüne kavuşturmak için çabalarken mutlu olmaya zaman bulamazlar. Sonra geçmişe, mutlu olabilecekleri günlere geri dönmek isterler ama zamanın geri dönüşünün olmadığı acı gerçeğini yutkunarak anlarlar. En sonunda keşkelerle geçmiş anılırken, dünyanın sonlu olduğu, yani ölüm hakikati yakalarına yapışır ve bedenlerini toprağa, ruhlarını ise bilinmez bir sonsuzluğa götürür. Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir. Hatta sana en yakın yarınki gelecekte bile belki de sen diye bir şey olmayacak. Ama şimdi ellerinde, şimdi yanı başında, şimdi ne olacağı belli ve senin kontrolünde.

Seneca’nın dediği gibi: “İyi yaşamak için acele et ve şunu bil ki, her gün başlı başına bir hayattır.”

Hayatı Doğru Yaşa!
Unutma sırdaşım! Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.”
Bir insan gününü güzel geçirince akşam başını yastığa ne kadar huzurla koyuyor değil mi? Çünkü vicdanı rahattır, yaptığı iyilikler ve mutlu ettiği insanlardan dolayı gönlü huzurla doludur, zamanını alın teri dökerek dolu dolu geçirdiği için başı diktir ve hiç kimseye bir kötülük etmediği için alnı açıktır. Bir insan eğer ömrünü de güzel geçirmişse geçmişine gururla bakar ve huzurla bu dünyadan veda edeceği günü bekler. Ölüm onun için korku verici değildir çünkü son nefesine kadar insanlık için elinden gelen çabayı gösterdikten onların pişmanlıklarla dolu bir hayatı yoktur. O, ölüme gülümserken arkasından ağlayanları bırakarak göçüp gider. Unutma sırdaşım!

Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.”

Buz Gibi Eriyen Ömrün Farkına Var
Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git.
Dünyadaki tüm canlıların ortak özelliği, hepsinin bir sonunun olmasıdır. Ölüm tüm insanlar için değişmez tek gerçektir çünkü hepimiz yeryüzünde misafiriz ve bir gün ölmek üzere hayattayız. Allah, Cuma suresinin 8. ayetinde, “Kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır” ve Araf suresinin 34. ayetinde, “Ecel gelip çattı mı, ne bir saat geri bırakılabilir ne de bir saat öne alınabilir” diyerek ölümün hepimiz için kaçınılmaz bir son olduğunu açıkça belirtmektedir. İnsanoğlu sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktadır. Halbuki doğarken okunan ezanın öldüğünde kılınacak cenaze namazı için olması, dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu göstermektedir. İlk başta gözü aynada olanlar hayatın çok uzun süreceğini zanneder ama insanların aynaya bakacak yüzü kalmayınca gözü toprağa döner ve ölüm gerçeğini yavaş yavaş fark eder. Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git. Ölülerin canlı hallerini hayal et ve sana ne söylemeye çalıştıklarını duy. Bir anlık kendini onların yerine koy, o toprağın altında hisset. Karanlığı hisset. Havasızlığı hisset. Sıcaklığı hisset. Yalnızlığı hisset. Elinin kolunun bağlı olduğunu hisset. Geri dönülmezliği, hareketsizliği, çaresizliği ve pişmanlığı hisset. Bir gün toprağın altında bunları yaşayacağını unutma.

Epiktetos’un dediği gibi: “Ölüm, daima gözünün önünde olsun. O zaman asla adi endişelere düşmezsin ve hiçbir şeyi fazla hırsla arzu etmezsin.”

Kaliteli Zaman Geçir!
Sırdaşım! Başarılı olan insanlar da bir günde yirmi dört saate sahiptir. Zenginler parasıyla daha fazla zaman satın alamadı.
Zaman ne yaşlı bir adamın dediği gibi çabuk geçer ne de bir çocuğun beklediği gibi çok uzun yaşanır. Zaman, göreceli bir kavramdır. Zaman geçirmek önemli değildir, zaman nasıl olsa geçecektir, kaliteli zaman geçirmek önemlidir. Ömür tükeniyor ve herkes hayatını ne kadar dolu geçirdiğini sorgulamalıdır çünkü boşa harcanmış bir yaşam, ölüme yaklaştığında insana büyük acı verir. Bir gün dönüp geriye bakıldığında hatırlanmak istenen anıların fazla olmaması ve koca bir ömrün sanki hiç yaşanmadığının düşünülmesi insanı derinden yaralar. Sırdaşım! Başarılı olan insanlar da bir günde yirmi dört saate sahiptir. Zenginler parasıyla daha fazla zaman satın alamadı. Bilim adamları yeni dakikalar icat edemedi. Onlar sadece şimdiki zamanı çok iyi kullandı. Günler, aylar ve yıllar birbirini takip eder. Akrep ile yelkovan birbirini kovalar. Zaman bir kum saati gibi sessizce akar. Hepimizin bir günde 1440 dakikası, 84400 nefesi vardır. Zamanı akışına bırakamayız çünkü zamanın freni yoktur. Atılan ok gibi geçen bir dakika asla geri gelmez. Zaman her şeye rağmen çok merhametlidir. Geçmişte onu ne kadar kötü kullansak da hatalarımızı düzeltmek ve hayatı dolu dolu yaşamak için bize koskocaman yarınlar verir. Gelin bu fırsatı değerlendirelim.

Ayşe Kulin’in dediği gibi: “Hepimiz eninde sonunda ölecek değil miyiz? Bari yaşam süremizi şerefli emellerle dolduralım da, yaşadığımıza değsin.”

İşini, Eşini ve Arkadaşını Doğru Seç!
Sırdaşım! Eğer ileride pişmanlık duymak istemiyorsan özellikle erken yaşlarda yaptığın seçimlere çok dikkat etmen gerekir çünkü hayat, gömlek iliklemek gibidir. İlk düğmeleri doğru iliklersen güzel şeyler peşinden gelir.
İnsanın kaderini kendi tercihleri belirler çünkü bazen yapılan küçük bir tercih tüm hayatı şekillendirir. İnsanın kendi kaderini yaptığı tercihlere göre kendisinin şekillendirdiğini Allah, Şems suresinin 8. ayetinde şöyle belirtmektedir: “Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için insana seçme hakkı (irade) verdik.” Dikkat edilmesi gereken en önemli şey, seçimler konusunda bilinçli olmaktır çünkü koca bir hayat, yani her şey bir seçimle başlar ve şekillenir. Sırdaşım! Eğer ileride pişmanlık duymak istemiyorsan özellikle erken yaşlardan itibaren yaptığın seçimlere çok dikkat etmen gerekir, çünkü hayat, gömlek iliklemek gibidir. İlk düğmeleri doğru iliklersen güzel şeyler peşinden gelir. Ama ilk düğmeleri doğru iliklemezsen geri kalan hayatında ne kadar çabalarsan çabala mutsuzluk çemberinden çıkamazsın.

Yunus Emre’nin dediği gibi: “Eğer ileride bir gün keşke demek istemiyorsan, üç şeyi doğru seç! Eşini, işini, arkadaşını.”

Huzur – Mutluluk

İçindeki Dünyayı Temiz Tut!
Sırdaşım! İçindeki dünya neyse, yaşadığın dünya o olur.
Bazı insanlar herkesi kötü, menfaatçi, güvenilmez zanneder ve bir paranoyak gibi diğer insanlarda gördüğü her şeyi kötüye işaret veya kendisine zarar vermek için yapılmış kasıtlı bir davranış olarak yorumlar. Halbuki diğer insanlar değil kendisi öyledir. Böyle insanlar kendisine, insanlara ve dünyaya yönelik düşüncelerini değiştirmediği sürece mutluluğu yakalayamaz. Sırdaşım! İçindeki dünya neyse, yaşadığın dünya o olur. İçindeki dünyada korkaklık varsa, yaşadığın dünyada her şeyden korkarsın. İçindeki dünyada ihanet varsa, yaşadığın dünyada kimseye güvenmezsin. İçindeki dünyada mutsuzluk varsa, yaşadığın dünyada hiçbir şeyden zevk almazsın ama içindeki dünyada huzur varsa yaşadığın dünyayı cennet gibi görür ve yaşarsın.

Dostoyevski’nin dediği gibi: “Mutluluğun kaynağı dışarıda değil içindedir. İçindeki dünyayı güzelleştirmediğin sürece yaşadığın dünyayı güzelleştiremezsin.”

Mutluluk, Onu Verebildiğin Kadardır!
Sırdaşım! Hayat, senin yaptıklarının yansımasından başka bir şey değildir.
İnsanların bir arada yaşadığı yerlerde sevginin egemen olması, huzurlu bir ortam için şarttır. Sevginin yeşerdiği yerde huzur ve mutluluk can verir, sevginin yeşermediği yerde ise her türlü anlaşmazlık ve sıkıntı boy gösterir. Sevgisiz bir ortamda bulunan insan, güneşten ve sudan mahrum bir çiçek gibi sağlıklı yaşayamaz. Özellikle aile, arkadaş ve iş gibi ortamlarda insanlar birlikte huzurla yaşamak istiyorsa, aralarında sevginin yeşermesi için çaba göstermelidir. Sırdaşım! Hayat, senin yaptıklarının yansımasından başka bir şey değildir, çünkü hayat, bir aynadır. Neyi gösterirsen onu görürsün. Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin. Değer görmek istiyorsan önce değer vereceksin. Mutlu olmak istiyorsan önce gönülleri mutlu edeceksin. Zaten gönülleri mutlu etmekle kendi gönlüne de mutluluk kapısının ardına kadar açıldığını göreceksin.

Mevlana’nın dediği gibi: “Mutlu olmak istiyorsan gururu bırak, gönülleri almaya bak.”

Hayata Anlam Katan Şeyler
Sırdaşım! Hayat, zorluklara karşı mücadele ettiğin sürece güzeldir.
Hayat sürekli tozpembe yaşanamaz çünkü dertsiz bir hayat olamaz. En mutlu görünen insanların bile muhakkak bir derdi vardır. Yaşanan güzellikler kadar çekilen sıkıntılar da hayatın bir parçasıdır. Yaşanan mutluluklar kadar çekilen acılar da insanın hayatına anlam katar. Acılar olgunlaştırır insanı çünkü her ıstırabın insana öğrettiği bir şey vardır. Demir, kor ateşin içinde şekillenir. Meyveler, güneşin kavurucu sıcaklığı altında olgunlaşır. Toprak, üzerine yağan karı eriterek daha da hayat bulur. İnsan zorlukların da hayatın bir parçası olduğunu kabul etmeli ve her an her şeyin başına gelebileceğini bilmelidir. Yoksa hafif bir sarsıntıda yıkılır ve boşluğa düşer. Yaşamsal boşluk denen şeyi çoğu insan arada bir yaşar. Bu anlarda hayat bize çok anlamsız gelir. Genellikle dertlerin, sıkıntıların üst üste geldiği veya bizi hayatta tutacak bir amacımızın olmadığı zamanlarda bu çok olur. Yaşanan bu boşluğun altında yatan temel sebep sorunsuz bir hayat beklentisi içerisine girmiş olmaktır. Hâlbuki mutluluğun kaynağı sorunsuz bir yaşamda değil sorunlarla başa çıkabilmek için yapılan mücadeledir. Sırdaşım! Hayat, zorluklara karşı mücadele ettiğin sürece güzeldir.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/chitat-onlayn/?art=69489289?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Aradığın Şey Benim Yunus Akan
Aradığın Şey Benim

Yunus Akan

Тип: электронная книга

Жанр: Современная зарубежная литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Hayy Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Âlemin gözbebeği, kıymetlisi, güzel insan! Sen benim sırdaşım, yolculuğumdaki içsesim. En güzel hediye olan hayatı, kadrini bilerek, hissederek, ânı fark ederek, hakkını vererek yaşamak… Nefes kadar değerli bir şükür… İyilik yaparken karşılık beklememek… Yaratana hürmeten tüm yaratılanları sevmek… Hayallerinin peşinde koşacak kadar cesur olmak… Gurur duyacağımız bir geçmiş için bugün, tam da şimdi çalışmak… Son defa görecekmişiz gibi sevdiklerimize sımsıkı sarılmak… İyilik, hep iyilik için yol almak… Sırdaşım, bu kitap ikimizin!

  • Добавить отзыв