Oz Diyarı: Teneke Woodman

Oz Diyarı: Teneke Woodman
L. Frank Baum
Amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden L. Frank Baum, çocuklar için itinayla kaleme aldığı "Oz Diyarı"nda oluşturduğu hayalî dünyayla Teneke Woodman’i nefes kesen bir yolculuğa çıkarıyor ve okuyucuyu etkisi altına almayı başarıyor. "Oz Diyarı", yazılmasının ardından geçen onca seneye rağmen bir dünya klasiği olma özelliğini hiç kaybetmemiştir. Teneke Woodman, geçmişte âşık olup izini kaybettiği Nimmie Amee’yi bulmak için yola koyulur. Dostu Gezgin Woot ve arkadaşları da ona bu yolculuğunda eşlik eder. Fakat dostlarımızın yolu, Dev Kadın’ın evi ile kesişecek ve onlar hiç de hoşlarına gitmeyen bir dönüştürülme büyüsüne maruz kalacaklardır. Bu eğlenceli kahramanlarımız ve nefes kesici serüvenleriyle "Oz Diyarı"na doğru macera dolu bir seyahate çıkmanın tam sırası! " 'Yüce Tanrı’m!' diyerek haykırdı Teneke Woodman. Hayretler içerisindeydi. 'Eğer sen Nick Chopper’ın kafasıysan o zaman sen bensin! Ya da ben senim! Ya da ya da… Aramızdaki bağ nedir?' "

L. Frank Baum
Oz Diyarı: Teneke Woodman

Lyman Frank Baum, 15 Mayıs 1856 yılında New York Chittenango’da dünyaya geldi. Çocuk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Oz Büyücüsü’nün yazarıdır. Petrol işinde çok başarılı bir fabrikatörün oğlu olarak rahat bir çocukluk geçirdi.
Eğitimine evinde özel öğretmenler ile başladı. Peekskill Askerî Akademisine girdi. Fakat yaşadığı kalp hastalığından sonra okuldan ayrıldı. Sahneye ve oyunculuk alanında yazmaya ilgisi vardı. Gazeteci ve iş adamı olarak çalıştıktan sonra kırk yaşında, çocuklar için tekerleme yazmaya başladı.
Tekerleme yazarken hikâye yazma yeteneğini keşfetti. “Amerikan masallarının babası” unvanını kazandıran Oz Büyücüsü ile bu alanda popüler oldu. Oz Büyücüsü, Lyman Frank Baum’un ölümünden tam yirmi yıl sonra dev ekranlarda gösterime girdi. Sinema tarihinin en çok izlenen filmlerinden oldu. 6 Mayıs 1919 yılında Hollywood California’daki evinde vefat etti.

1. BÖLÜM
GEZGİN WOOT


Teneke Woodman, Oz Diyarı’nın Winkie Ülkesi’ndeki baştan aşağı tenekeden yapılmış görkemli kalesinin salonundaki ışıltılı tahtına oturdu. Yanındaki samandan örülmüş sandalyede ise en iyi dostu Korkuluk oturuyordu. Ara sıra, gördükleri ilginç şeyleri ve tanışıp arkadaş oldukları günden beri başlarından geçen tuhaf maceraları birbirlerine anlatıyorlardı. Bazen de sessiz kalıyorlardı çünkü bunları defalarca konuşmuşlardı. Fark ettiler ki yalnızca birlikte olmayı seviyorlardı, uyanık ve dikkatli olduklarını kanıtlamak amacıyla kısa kısa şeyler söylüyorlardı. Zamanla, bu iki enteresan insan hiç uyumamaya başladı. Hiç yorulmadıkları için uyumalarına da gerek yoktu.
Bir gün, Winkie Ülkesi’nde güneş tüm ihtişamıyla batarken teneke kalenin parlak kulelerini ve minarelerini gün batımının renklerine boyuyordu. O sırada Gezgin Woot dolambaçlı bir patika boyunca yaklaşmaktaydı. Kalenin girişinde bir Winkie hizmetkârı ile karşılaştı.
Teneke Woodman’in hizmetkârlarının hepsi teneke kasklar, teneke göğüslükler ve gümüş kıyafetlerin üzerine dikilmiş ince yuvarlak tenekelerle kaplı kıyafetler giyiyorlardı. Bu sayede, vücutları tıpkı teneke kale gibi hatta neredeyse Teneke Woodman kadar parıl parıldı.
Gezgin Woot parıl parıl parlayan hizmetkâra ve muhteşem kaleye baktı, baktıkça gözleri merak içinde büyüyordu. Woot, gezgin olmasına rağmen henüz küçüktü ve karşısında ufacık gözlerinin gördüğü en göz kamaştırıcı manzara vardı.
“Burada kim yaşıyor?” diye sordu.
“Winkielerin Kralı, ünlü Ozlu Teneke Woodman.” diye yanıtladı, tüm yabancılara kibarca davranması için eğitilmiş hizmetkâr.
“Teneke Woodman mi? Ne kadar tuhaf!” diye bağırdı küçük gezgin.
“Kralımız belki tuhaf olabilir.” diye yanıtladı hizmetkâr. “Ancak kendisi kibar bir efendidir ve güzel bir teneke kaplama sayesinde dürüst ve güvenilirdir; bu yüzden onun sadık hizmetkârları olan bizler, onun diğer insanlara benzemediğini hiç unutmayız.”
“Kendisini görebilir miyim?” diye sordu Gezgin Woot, biraz düşündükten sonra.
“Eğer biraz beklemenizde sakınca yoksa gidip kendisine sorabilirim.” diye cevap verdi hizmetkâr ve ardından Teneke Woodman ve Korkuluk’un birlikte oturdukları salona gitti. İkisi de kaleye bir yabancının geldiğini öğrendiklerine sevinmişlerdi çünkü bu, onlara konuşacak yeni konular demekti, bu yüzden hizmetkâra hemen çocuğu içeri almasını söylediler.
Gezgin Woot, her biri tenekelerle süslenmiş görkemli koridorlardan ve görkemli teneke kemerli yollardan geçip her biri muhteşem teneke mobilyalarla donatılmış teneke odaların yanından ilerlerken, gözleri hiç olmadığı kadar büyümüştü ve minicik vücudu şaşkınlıkla titredi. Ancak ne kadar büyülense de tahtın önüne geldiğinde kibar bir baş selamı vermeyi başarabildi ve saygılı bir sesle: “Sizi saygıyla selamlıyorum Yüce Majesteleri, emrinize amadeyim.” dedi.
“Çok iyi!” diye cevap verdi Teneke Woodman, her zamanki neşeli tavrıyla. “Kim olduğunu ve nereden geldiğini söyle bakalım.”
“Herkes beni Gezgin Woot olarak tanır.” diye yanıtladı çocuk. “Oz Diyarı’nın Gillikin Ülkesi’nin ücra bir köşesindeki evimden yola çıkarak türlü seyahatler ve dolambaçlı yollardan geçip geldim.”
“Evden uzaklaşmak, tehlikelerle ve zorluklarla karşılaşmaktır, hele bir de etten ve kemikten yapılmışsan.” dedi Korkuluk. “Şu Gillikin Ülkesi’nin köşesinde hiç mi arkadaşın yoktu? Ya da orası rahat ve huzurlu bir yer değil miydi?”
Saman dolu bir adamın böylesine iyi konuştuğunu duymak, Woot’u biraz şaşırtmıştı ve Korkuluk’a biraz kaba şekilde baktı. Ama bir süre sonra cevapladı:
“Evim ve arkadaşlarım vardı, Yüce Samanlık ancak fazlasıyla sessiz, mutlu ve huzurluydular, bu da bana çok saçma geliyordu. Oz’un o köşesindeki hiçbir şey ilgimi çekmemişti ancak ben, ülkenin diğer taraflarında farklı insanlar ve yeni manzaralar göreceğime inanmıştım, bu yüzden de gezginlik yolculuğuma başladım. Neredeyse bir yıldır gezginlik yapıyorum ve şimdi de gezginliğim beni bu büyüleyici kaleye getirdi.”
“Bu bir yılda seni fazlasıyla bilgeleştirecek kadar çok şey gördüğünü düşünüyorum.” dedi Teneke Woodman.
“Hayır.” diye yanıtladı Woot, düşünceli bir şekilde. “Hiç de bilge olmadığıma emin olabilirsiniz Majesteleri.” Ne kadar çok gezersem o kadar az bildiğimi öğreniyorum çünkü Oz Diyarı’nda bilgeliği ve diğer şeyleri bolca öğrenebilirsiniz.”
“Öğrenmek basittir. Sen soru sormaz mısın?” diye sordu Korkuluk.
“Evet, cesaret edebildiğim kadar çok soru sorarım ancak bazı insanlar sorularıma cevap vermeyi reddederler.”
“Pek de nazik değillermiş.” diye cevapladı Teneke Woodman. “İnsanlar soru sormazlarsa çok şey öğrenemezler; bu yüzden ben, kendimle ilgili soruların hepsine cevap vereceğime söz veriyorum.”
“Ben de öyle.” diye ekledi Korkuluk, başını sallayarak.
“Bunu duyduğuma sevindim.” dedi Gezgin. “Çünkü artık, yiyecek bir şeyler isteyebilirim.”


“Doyurun çocuğun karnını!” diye bağırdı Winkielerin Kralı. “Gezginlerin çoğu zaman aç oldukları aklıma gelmedi, ne kadar da dikkatsizim. Sana hemen yiyecek getirteceğim.”
Bunu söylerken teneke boynundan sarkan teneke düdüğü çaldı ve bir hizmetkâr kapıya gelip başıyla selam verdi. Teneke Woodman, yabancı için yiyecek getirilmesini emretti ve birkaç dakika içinde hizmetkâr, her biri ayna gibi parlayana kadar cilalanmış teneke tabaklar içerisinde sunulan çeşit çeşit güzel yiyeceklerle dolu bir teneke tepsi getirdi. Tepsi, tahtın yanındaki teneke masanın üzerine konulmuştu ve hizmetkâr, çocuğun oturması için masanın yanına bir teneke sandalye getirdi.
“Karnını doyur gezgin dostum.” dedi Kral içten bir şekilde. “Bu ziyafeti beğeneceğini düşünüyorum. Mesela ben, hayatta kalmak için yiyeceğe ihtiyaç duymam, bu yüzden yemek yemem. Arkadaşım Korkuluk da aynı şekilde. Ancak tüm Winkielerim, tıpkı senin gibi etten oluştukları için yemek yerler. Teneke dolabım hiç boş kalmaz ve içindekiler yabancılara her zaman açıktır.”
Çocuk bir süre sessizce yemek yedi, gerçekten acıkmıştı ama daha sonra iştahı kesildi ve:
“Siz Majesteleri, tenekeden yapılmanıza rağmen nasıl hâlâ hayattasınız?” diye sordu.
“Uzun hikâye.” diye cevapladı Teneke Adam.


“Ne kadar uzun, o kadar iyi.” dedi çocuk. “Bu hikâyeyi bana anlatmaz mısınız?”
“Madem gerçekten istiyorsun…” dedi Teneke Woodman ve teneke bacaklarını üst üste atarak geriye doğru yaslandı. “Uzun zamandır hikâyemi anlatmamıştım; buradaki herkes, bu hikâyeyi en az benim kadar bilir. Ama sen, yabancı, şüphesiz ki nasıl bu kadar güzel ve zengin olduğumu öğrenmek istiyorsun, bu yüzden senin için tuhaf maceralarımı anlatacağım.”
“Teşekkürler.” dedi Gezgin Woot, yemek yemeye devam ederken.
“Eskiden tenekeden değildim.” diyerek başladı Kral. “Öncelerde Oz’un Munchkin Ülkesi’nde yaşayan, kanlı canlı, etten kemikten birisiydim. Orada ticaret yapan bir oduncuydum. Kadınların yemek pişirmeleri, çocukların ise ısınmaları için gereken yakacak odunları ormandaki ağaçlardan keserek Oz sakinlerine yardımcı olurdum. Ormanın kenarındaki bir kulübede yaşardım ve yakınlarda yaşayan güzel bir Munchkin kızına âşık olana kadar oldukça mutlu bir hayatım vardı.”
“Bu Munchkin kızının ismi neydi?” diye sordu Woot.
“Nimmie Amee. Bir cadı ile birlikte yaşıyordu. Bu cadı, çocukları kölesi olarak kullanıyordu. Gümüş ayakkabılar giyiyordu. Nimmie Amee sabahtan akşama kadar Doğu’nun Yaşlı Cadısı için çalışmak zorundaydı, kulübesini süpürür, yemeklerini yapar ve bulaşıklarını yıkardı. Yakacak odunlarını bile keserdi, ta ki ben bir gün ormanda onu görüp âşık oluncaya kadar. O günden sonra, Nimmie Amee’ye bol bol yakacak odun getirdim ve oldukça yakınlaştık. Sonunda ona evlenme teklifi ettim ve o da kabul etti. Ancak Cadı konuşmalarımıza tesadüfen kulak misafiri olmuştu ve duydukları onu çok sinirlendirmişti. Çünkü kölesinin ondan koparılmasını istemiyordu. Cadı, bir daha asla Nimmie Amee’nin yanına yaklaşmamamı söyledi ama ben kimseden emir almayacağımı, ne istersem yapacağımı söyledim. Tabii bir Cadı ile böyle konuşulmaması gerektiğini bilmiyordum.
Ertesi gün, ben ormanda odun keserken, kötü Cadı baltama büyü yaptı ve balta elimden kayıp sağ bacağımı kesti.”
“Ne kadar korkunç!” diye bağırdı Gezgin Woot.
“Evet, büyük bir talihsizlik çünkü tek bacaklı bir oduncu pek de işe yaramaz.” diyerek onayladı Teneke Adam. Ancak Cadı’nın beni bu kadar kolay alt etmesine izin veremezdim. Ormanın diğer tarafında oldukça yetenekli bir tamirci arkadaşım vardı, kendisine bir bacağa ihtiyacım olduğunu söyledim ve yardım istedim. O da bana yeni bir teneke bacak yapıp gövdeme taktı. Diz ve bilek kısmında eklemler vardı ve neredeyse kaybettiğim bacağım kadar rahattı.”
“Arkadaşın oldukça yetenekli bir usta olmalı!” diye haykırdı Woot.
“Evet, öyledir.” diye cevapladı Kral. “Kendisi bir teneke ustasıdır ve tenekeden her şeyi yapabilir. Nimmie Amee’ye döndüğümde, çok mutlu olmuştu ve benimle gurur duyduğunu söyleyerek boynuma sarılıp beni öptü. Cadı, öpücüğü gördü ve daha da sinirlendi. Ertesi gün, ormandaki işime döndüğümde baltam hâlâ büyünün etkisindeydi ve tekrar kayarak diğer bacağımı da kesti. Ben de yeniden tek ayağımın üzerinde tenekeci arkadaşımın yanına gittim ve tenekeden bir bacak daha yapıp gövdeme taktı. Mutlu bir şekilde Nimmie Amee’nin yanına döndüm. Parıldayan bacaklarımı gördüğünde çok mutlu olmuştu ve bana, evlenince her gün bacaklarımı yağlayıp cilalayacağına dair söz verdi. Ancak Cadı, artık her zamankinden daha sinirliydi ve odunları kesmek için baltamı kaldırdığım anda balta döndü, bu kez de kollarımdan birini kesti. Teneke ustası bana tenekeden bir kol yaptı. Ancak bu durum beni çok endişelendirmedi çünkü Nimmie Amee, beni hâlâ sevdiğini söylemişti.”

2. BÖLÜM
TENEKE WOODMAN’İN KALBİ


Winkielerin Kralı, teneke boynundaki eklemleri yağlamak için biraz duraksadı ve yağ tenekesine doğru uzandı çünkü sesi biraz gıcırdamaya başlamıştı. Gezgin Woot, karnını doyurduktan sonra, Teneke Adam’ın yağ sürmesini merakla izledi ve Teneke Adam’dan hikâyeye devam etmesini istedi.
“Gümüş ayakkabılı Cadı, onu küçümsediğim için bana çok kızmıştı…” diye devam etti Kral, sesi düzelmişti. “Nimmie Amee’nin benimle asla evlenmemesi konusunda ısrarcıydı. Bu yüzden, büyülü baltaya diğer kolumu da kestirdi, tenekeci dostum da bana tenekeden bir kol daha yaptı, hem de gördüğün gibi oldukça güzelce bağlanmış bir kol. Ama eyvah! Hâlâ Cadı’nın büyüsünün etkisinde olan balta, vücudumu ortadan ikiye böldü ve yere düştüm. Ardından, çalıların arasından beni izleyen Cadı, koşarak baltayı aldı ve vücudumu küçük parçalara böldü, sonra da beni alt ettiğini düşünerek şeytani kahkahalarla uzaklaştı.”
Ancak Nimmie Amee beni buldu. Kollarımı, bacaklarımı ve kafamı kucaklayıp tenekeciye kadar götürdü. Tenekeci de hemen işe koyulup bana saf tenekeden sağlam bir gövde yaptı. Kolları ve bacakları gövde ile birleştirip kafamı da gövdeye taktı. Artık eskisinden daha iyi bir adam olmuştum. Çünkü vücudum hiç ağrımıyor ya da acımıyordu. Ayrıca o kadar güzel ve parlak olmuştum ki kıyafete bile ihtiyacım yoktu. Giysiler, kirlenip yırtıldığı için hep baş belası olmuşlardır ama teneke gövdemi yalnızca yağlayıp cilalamak yeterli.


Cadı’nın kötülüklerine rağmen Nimmie Amee hâlâ beni seviyor ve benimle evlenmek istediğini söylüyordu. Bana, dünyadaki en parlak eş olacağımı söyledi, haklıydı da. Ancak Kötü Cadı henüz yenilmemişti. İşimin başına döndüğümde, balta elimden tekrar kaydı ve son kalan et parçamı, yani kafamı da kesti. Yaşlı kadın, kesilen kafamı yanında götürüp sakladı. Ancak Nimmie Amee, ormanda beni çaresizce gezerken buldu çünkü kafam olmadığı için gideceğim yeri göremiyordum. Bana teneke ustası arkadaşıma gitmeme yardımcı oldu. Sadık dostum hemen işe koyulup bana yeni bir teneke kafa yapmaya başlamıştı, tam sona geldiği anda Nimmie Amee, Cadı’dan çaldığı eski kafamla birlikte çıkageldi. Ancak biraz düşündükten sonra, teneke kafamın eskisinden daha iyi olduğuna karar verdim. Güzel ve parlak olan teneke kafamı daha yeni giymiştim. Baştan sona tenekeden yapılmış birisinin, farklı materyallerden yapılmış birisinden daha kusursuz olduğu konusunda Nimmie ile hemfikirdik. Tenekeci de yaptığı işten en az benim kadar gurur duyuyordu ve üç günün ardından, herkes bana hayranlık duyuyor ve güzelliğimi övüyorlardı.
Artık tamamen teneke olmuştum, Kötü Cadı’dan hiç korkmuyordum çünkü beni yaralamaya gücü yetmeyecekti. Nimmie Amee hemen evlenmemiz gerektiğini söyledi. Çünkü artık evime gelip benimle yaşayabilecek ve beni parıl parıl yapabilecekti.
‘Bir kızın sahip olabileceği en iyi eş olacağından hiç şüphem yok, sevgili Nick’im.’ dedi cesur ve güzel kız. O zamanlar ismim Nick Chopper’dı. ‘Senin için yemek yapmama gerek yok çünkü artık yemek yemezsin. Yatağını yapmama da gerek yok çünkü teneke yorulmaz ve uyumasına gerek kalmaz. Dans etmeye gittiğimizde ise daha müzik bitmeden yorulup eve gidelim demezsin. Sen ormanda tüm gün ağaç keserken, ben de kendi başıma eğleneceğim, her eşin sahip olabileceği bir ayrıcalık değil. Yeni kafanda öfke de olmaz, bu yüzden bana hiç kızmazsın. Son olarak da yaşayan tek Teneke Woodman’in eşi olma ayrıcalığına sahip olacağım! Bu da Nimmie Amee’nin cesur ve güzel olduğu kadar bilge olduğunu da gösterir.’ ”
“Çok hoş bir kızmış bence.” dedi Gezgin Woot. “Ancak söyler misiniz, parçalara ayrıldığınızda neden ölmediniz?”
“Oz Diyarı’nda, kimse öldürülemez.” diye cevapladı Kral. “Bir adam bacakları tahta da olsa teneke de olsa hâlâ aynı adamdır, ben parçalara ayrıldığımda, vücudumda et kalmayıp her yerim teneke olduğunda bile aynı kaldım.”
“Demek öyle.” dedi çocuk, düşünceli bir şekilde. “Peki, Nimmie Amee ile evlendiniz mi?”
“Hayır.” diye cevapladı Teneke Woodman. “Evlenmedim. Beni hâlâ sevdiğini söyledi ancak ben artık onu sevmediğimi fark ettim. Teneke gövdemde bir kalp yok ve kalp olmadan kimse kimseyi sevemez. Sonunda Kötü Cadı galip geldi ve ben Munchkin Ülkesi’nden ayrıldım. Zavallı kız ise hâlâ Cadı’nın kölesiydi ve sabahtan akşama kadar emirlerini yerine getiriyordu.”
“Nereye gittiniz?” diye sordu Woot.
“Öncelikle bir kalp aramaya başladım. Böylece Nimmie Amee’yi tekrar sevebilirdim ancak kalpler düşündüğümden de zor bulunuyormuş. Bir gün, hiç bilmediğim büyük bir ormanda, eklemlerim birden paslanıverdi çünkü onları yağlamayı unutmuştum. Oracıkta kalakalmıştım, ellerimi ve ayaklarımı oynatamıyordum. Günler geçerken, beklemeye devam ettim, ta ki Dorothy ve Korkuluk gelip beni kurtarana dek. Eklemlerimi yağlayarak beni özgür bıraktılar ve tekrar paslanmamak için kendime çok iyi baktım.”
“Kim bu Dorothy?” diye sordu Gezgin.
“Kasırga ile Kansas’tan Oz Diyarı’na kadar taşınan bir evin içindeki küçük bir kız. Çok şükür, Munchkin Ülkesi’ne savrulan ev, Kötü Cadı’nın evinin üzerine düşerek Cadı’nın evini yerle bir etmişti… Büyük bir evdi ve sanırım Cadı hâlâ evin altında.”
“Hayır.” diye düzeltti Korkuluk. “Dorothy’nin söylediğine göre Cadı, tuzla buz olmuş ve rüzgâr kalıntılarını uzaklara götürmüş.”
“Pekâlâ…” diyerek devam etti Teneke Woodman. “Korkuluk ve Dorothy ile tanıştıktan sonra onlarla Emerald şehrine gittim ve orada Oz Büyücüsü bana bir kalp verdi. Ancak Büyücü’nün elinde çok az kalp kalmıştı ve bana âşık kalp yerine iyi kalp verdi, bu yüzden Nimmie Amee’yi hâlâ sevemiyordum.”
“Büyücü, size hem âşık hem de iyi kalp veremez miydi?” diye sordu çocuk.
“Hayır, ben de öyle istemiştim ancak elinde yalnızca bir tane kalp vardı, ya bunu alacaktım ya da hiç alamayacaktım. Ben de kabul ettim, ayrıca diğerlerine göre oldukça iyi bir kalp olduğunu söyleyebilirim.”
“Bana öyle geliyor ki…” dedi Woot, düşünceli bir şekilde. “Büyücü sizi kandırmış. O kadar da iyi bir kalp değilmiş.”
“Neden değilmiş?” diye sordu Kral.
“Çünkü sizi seven ve başınız belaya girdiği zamanlarda sizi yüzüstü bırakmayan bir kızı terk etmek, hiç de iyi kalpli bir davranış değil. Büyücü’nün size verdiği kalp, iyi kalp olsaydı eve geri döner ve güzel Munchkin kızını eşiniz yapardınız. Sonra da Kraliçe olup görkemli kalenizde yaşaması için buraya getirirdiniz.”
Teneke Woodman, böyle içten bir konuşmayı duyunca bir süre şaşıp kalmıştı ki Gezgin, çocuğa sert sert bakmaktan başka hiçbir şey yapamadı. Ancak Korkuluk saman dolu kafasını sallayarak olumlu bir şekilde:
“Çocuk doğru söylüyor. Neden geriye dönüp o zavallı Munchkin kızını bulmaya gitmediğini ben de çok merak etmiştim.” dedi.
Teneke Woodman, arkadaşı Korkuluk’a sert bakışlarla bir süre baktı. Sonunda ciddi bir ses tonuyla:
“Nimmie Amee’yi bulup Winkielerin kraliçesi yapmak gibi bir düşüncenin daha önce hiç aklıma gelmediğini kabul etmem gerek. Ancak hâlâ geç kalmış sayılmam çünkü kız hâlâ Munchkin Ülkesi’nde yaşıyor olmalı. Üstelik bu tuhaf Gezgin, bana Nimmie Amee’yi hatırlattığı için sanırım yola koyulup onu bulmak artık benim görevim. Artık onu sevmememin nedeninin onunla ilgili olmadığı ortada. Bu yüzden eğer onu mutlu edebileceksem bunu yapmalıyım ve böylece sadakati için onu ödüllendirmiş olurum.
“Çok doğru, dostum!” diyerek onayladı Korkuluk.
“Bu yolculukta bana eşlik eder misin?” diye sordu Teneke Kral.
“Tabii ki ederim.” diye cevap verdi Korkuluk.
“Beni de yanınızda götürür müsünüz?” diye sordu Gezgin Woot istekli bir ses tonuyla.


“Elbette.” dedi Teneke Woodman. Nimmie Amee’yi bulup onunla evlenmenin benim görevim olduğunu söyleyen sendin. Eğer sen de grubumuza katılmayı istersen Winkielerin Teneke Kralı, Nick Chopper’ın kendisine verilen görevlerden asla kaçmayan birisi olduğunu bilmelisin.”
“Eğer kız bahsettiğiniz kadar güzelse bu görev oldukça keyifli olur.” dedi Woot, maceraya çıkacağı fikrinin verdiği memnuniyetle.
“Güzel şeyler sevilmiyorsa takdir edilmelidir.” dedi Teneke Adam. “Mesela, çiçekler güzeldir ama onlarla evlenemeyiz. Görev ise farklıdır, sen gitmek istesen de istemesen de seni harekete geçiren bir çağrıdır. Ben de bu çağrıya kulak vereceğim.”
“Ne zaman başlıyoruz?” diye sordu Korkuluk, her zaman yeni maceralara çıkmaya bayılıyordu. “Ben bir çağrı duymadım ama ne zaman gidiyoruz?”
“Hazır olduğumuz zaman.” diye cevapladı Kral. “İlk olarak, hizmetkârlarımı çağırıp yolculuk için hazırlık yapmalarını söylemeliyim.”

3. BÖLÜM
DOLAMBAÇ


Gezgin Woot o gece teneke kalede kalmıştı, üstünde uyuduğu teneke yatağı da oldukça rahat bulmuştu. Ertesi sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp bahçede turlamaya çıktı. Bahçedeki her şey tenekeden yapılmıştı. Teneke çeşmeler, teneke çiçekler, teneke ağaçlar, teneke kuşlar… Ağaçların üzerindeki kuşlar, teneke sesleri çıkartarak şarkılar söylüyorlardı. Buradaki her şey harikaydı ve hepsi de zeki tenekeci Winkieler tarafından yapılmıştı. Kuşları kovalıyorlardı; kuşlar, gökyüzünde uçuşup şarkılar söylüyorlardı.
Çocuk, kahvaltının ardından taht odasına gitti. Odada bazı hizmetkârlar Kral’ın teneke eklemlerini yağlıyorken, diğerleri de Korkuluk’un gövdesine tatlı ve taze saman dolduruyordu.
Woot, Korkuluk’un kıyafetlerinin samanla doldurulmasını dikkatle izledi. Hizmetkârlar, doldurulan samanların düşmemesi için ceketin düğmesini iyice iliklediler. Samanların sabit durmaları ve dökülmemeleri için de beline bir ip bağladılar. Üzerine göz, burun ve ağız çizilmiş çuvaldan yapılan kafasının içi ise kepek doluydu. Elleri ise yine samanla doldurulmuş beyaz pamuk eldivenlerdi. Özenle doldurulup hazırlanmış olmasına rağmen Korkuluk’un tuhaf hareketler yapması ve titremesi, Woot’un gözünden kaçmadı. Bu yüzden, Oz’un Munchkin Ülkesi’ne kadar olan yolculuklarında, Korkuluk’un onlarla gelebileceğinden şüphe etmeye başladı.
Bu kadar önemli bir görev için yapılan hazırlıklar oldukça basitti. Bir sırt çantasının içi yiyeceklerle doldurulup Gezgin Woot’a verildi. Çünkü sadece onun yemeğe ihtiyacı vardı. Teneke Woodman, güzelce keskinleştirilip parlatılmış bir baltayı omuzladı. Korkuluk ise Kral’ın yağ tenekesini cebine koydu çünkü arkadaşının eklemlerini yağlaması gerekebilirdi.


“Yokluğunuzda Winkie Ülkesi’ni kim yönetecek?” diye sordu çocuk.
“Neden ki? Ülke kendi kendini yönetebilir.” diyerek cevapladı Kral. “Doğrusunu söylemek gerekirse halkımın bir krala ihtiyacı yok çünkü Ozlu Ozma, ülkemi ve Winkieleri koruyor. Tıpkı diğer krallar gibi ben de kocaman bir unvana sahibim. Ancak gücüm, yalnızca kendimi eğlendirebilmeme yetiyor. Oz sakinlerinin uymaları gereken tek bir kural var, o da ‘Görgü kurallarına uymak.’ Göreceksin ki bu kurala uymaları onlar için oldukça kolay. Ama şimdi gitmemiz gerek. Zavallı Munchkin kızı endişeli bir şekilde gelmemi bekliyor olmalı, bu yüzden yola çıkmak için can atıyorum.”
“Yeterince beklediğini düşünüyorum.” dedi Korkuluk, hep birlikte kalenin sınırlarını geçip doğuya giden yola koyulurken.
“Haklısın ancak ne kadar uzun sürse de beklemenin en zor kısmı son zamanlarıdır, bu yüzden Nimmie Amee’yi olabildiğince çabuk mutlu etmek zorundayım.” diyerek cevapladı Teneke Woodman.
“Evet, bu iyi bir kalbe sahip olduğunu gösteriyor.” dedi Korkuluk, başını sallayarak onayladı.
“Âşık kalbe sahip olmaması ne kadar kötü!” dedi Woot. “Teneke Adam, kıza iyilik yapmak için onunla evlenecek, sevdiği için değil. Nedense bu da doğru değil gibi görünüyor.”
“Bence, kız için en doğru olan bu.” dedi saman dolu olmasına rağmen çok zekice konuşan Korkuluk. “Çünkü âşık bir eş her zaman iyi değildir ancak iyi bir eş, her kızı mutlu eder.”
“Nimmie Amee kraliçe olacak!” diye haykırdı Teneke Woodman, gururla. “Onun için teneke bir elbise yaptırmalıyım, teneke dantelleri ve fırfırları olmalı. Teneke terlikleri, teneke küpeleri ve bilezikleri olmalı, bir de teneke taç tabii ki. Eminim ki Nimmie Amee hepsini sevecektir, bütün kızlar süslenmeye bayılır.”
“Munchkin Ülkesi’ne Emerald şehri üzerinden mi gideceğiz?” diye sordu Korkuluk, Teneke Woodman’e grubun lideriymiş gibi bakarak.
“Sanmıyorum.” diyerek cevapladı Teneke Adam. “Oldukça hassas bir maceraya giriyoruz. Çünkü eski aşkının onu unuttuğunu düşünen bir kızı arıyoruz. Nimmie Amee’ye onunla evlenmeye geldiğimi, bunu yapmanın görevim olduğunu söylemek benim için oldukça zor olacak. Bu yüzden etrafta az kişinin olması ikimiz için de daha iyi olur. Nimmie Amee’yi bulup onu mutlu ettikten sonra, Emerald şehrine götürüp Ozma, Dorothy, Betsy Bobbin, Minik Trot ve diğer tüm arkadaşlarımla tanıştıracağım. Ancak yanlış hatırlamıyorsam zavallı Nimmie Amee, sinirlendiğinde kırıcı olabiliyordu ve onu kurtarmaya bu kadar geç geldiğim için bana biraz kızabilir.”
“Anlaşılabilir bir durum.” dedi Woot usulca. “Ancak Munchkin Ülkesi’nin o kısmına Emerald şehrinden geçmeden nasıl ulaşacağız?”
“Gayet basit.” diyerek çocuğun sorusunu cevapladı Teneke Adam.
“Cebimde Oz’un haritası var.” diye ısrar etti çocuk. “Ve haritaya göre Winkie Ülkesi Oz’un batısında, Munchkin Ülkesi ise doğuda. Yani arada Emerald şehri var.”
“Doğru ama doğudan, Gillikin Ülkesi üzerinden gidersek Emerald şehrinin etrafından dolanabiliriz.” diye açıkladı Teneke Woodman.
“Tehlikeli bir yolculukta olduğumuz belli oldu.” diyerek cevapladı çocuk. “Gillikin Ülkesi’nin en üst köşelerinden birinde, Oogaboo’ya yakın bir yerde yaşarken, oradaki insanlarla tanışmaktan çok hoşlanmayacağımı söylemişlerdi. Ben de yolculuğum boyunca onlardan hep uzak durmuştum.”
“Bir gezgin, hiçbir şeyden korkmaz.” dedi Korkuluk. Komik bir şekilde sallana sallana yürüyor ama arkadaşlarının gerisinde de kalmıyordu.
“Korku insanı korkak yapmaz.” dedi Woot, yüzü kıpkırmızı olmuştu. “Tehlikelerden uzak durmanın onları alt etmekten daha kolay olduğunu düşünüyorum. Cesur ve kararlı da olsan en iyi yol en güvenli olandır.”


“Endişelenme, kuzeyin o kadar uzaklarına gitmeyeceğiz.” dedi Kral. “Yolumuzdan çok fazla sapmadan Emerald şehrinden uzak durmalıyız. Emerald şehrine yaklaşınca güneye yani Korkuluk ve benim bir sürü dostumuzun bulunduğu Munchkin Ülkesi’ne doğru döneceğiz.”
“Gillikin Ülkesi’nde biraz gezmiştim, şunu söylemeliyim ki orada bazı tuhaf insanlarla tanışmıştım ve hiçbirinden bir zarar görmedim.” dedi Korkuluk.
“Bana göre hepsi aynı.” dedi Woot, her zamanki umursamaz tavrıyla. “Tehlikeler, kaçınılmaz olduklarında ilgi çekici olurlar, bu yüzden gitmeye cesaret edeceğiniz her yere gelmeye hazırım.”
Böylece, yürüdükleri yoldan saparak kuzeydoğuya doğru yola koyuldular. Tüm gün boyunca o şirin Winkie Ülkesi’ndeydiler ve karşılaştıkları herkes Kral’ı saygıyla selamlayarak yolculuğunda şans diledi. Gece olunca bir evde durdular. Evde çok güzel ağırlanmışlardı ve Woot’un uyuması için de rahat bir yatak bulmuşlardı.
“Korkuluk ve ben, geceleri de gündüzleri olduğu gibi seyahat edebiliriz ancak grubumuzda etten birisi olduğu için geceleri durup uyumasına izin vermeliyiz.” dedi Teneke Woodman.
“Bir günlük seyahatin ardından, et yorulur.” diye ekledi Korkuluk. “Ama saman ve teneke hiç yorulmaz. Bu da demek oluyor ki biz, sıradan insanlardan bir şekilde daha üstünüz.”
Woot yorulduğunu inkâr edemezdi, sabaha kadar mışıl mışıl uyudu. Sabah olduğunda karşısına çok güzel bir kahvaltı getirilmişti.
“Siz ikiniz bunlardan yemeyerek çok şey kaçırıyorsunuz.” dedi dostlarına.
“Doğru söylüyorsun.” dedi Korkuluk. “Yemek bulamadığımızda yaşayacağımız olur olmadık mide ağrılarını ve açlığı kaçırıyoruz.”
Bunu söyledikten sonra Korkuluk, Teneke Woodman’e bir bakış attı, o da kafasıyla Korkuluk’un söylediklerini onayladı.
İkinci gün, hiç durmadan yürümeye devam ettiler. Eski maceralarını anlatıp birbirlerini eğlendiriyorlar ve Korkuluk’un okuduğu şiirleri dinliyorlardı. Korkuluk, Profesör Wooglebug’dan binbir çeşit şiir öğrenmişti ve dinleyecek birilerini bulduğunda okumaya bayılıyordu. Woot ve Teneke Woodman mecburen dinliyordu. Çünkü saman dolu dostlarından kaçmaları kaba bir davranış olurdu.
Korkuluk’un şiirlerinden birisi şöyleydi:
Hangi ses daha hoştur,
Samanın güzel ve dokunaklı çıtırtısından.
Rengi sarı ve parlak,
Gittiğim her yerde,
Beni mutlu eder çıtırtısını duymak.
Güzel, taze, altın renkli saman!
Kusursuzdur,
Bu kadar sıkı ve temiz doldurulman.
Yürüdüğümde çıtırdar,
Konuştuğumda fısıldar,
Oldukça da güzel kokar.
Beni kesersen incinmem,
Akacak kanım olmadığından,
Hiç acı da çekmem böyle olduğumdan.
Kullandığım saman,
Parçalanmaz ya da çürümez,
Defalarca sağlamlaştırıldığından!
Biliyorum söylüyorlar.
Güzel başım dolu,
Buğday ve kepek.
Gelin görün düşüncelerimi hepsi çok güzel.
Değişmezdim, değişebilsem bile
Sıradan et bir adamın beyniyle.
Her şeyimle mutluyum,
Şükür ki benzemem
Etrafta gördüklerime.
İçim küflenip tozlanırsa
Hemen yeniden doldururum samanla.


4. BÖLÜM
LOONVILLELİ LOONLAR


Akşama doğru, artık önlerinde takip edebilecekleri bir yol kalmamıştı. Çimenlerin ve ağaçların pembeleşen renkleri ise onları Gillikin Ülkesi’ne vardıklarına dair uyarmaktaydı. Burada yaşayanlar, Oz halkının hiç bilmediği ve görmediği yerlerde yaşayan tuhaf insanlardı. Toprak yabaniydi ve işlenmemişti, yakınlarda da hiç ev gözükmüyordu. Ancak dostlarımız Gezgin Woot’a uyuyacak bir yer bulma umuduyla güneş batana kadar yürümeye devam ettiler. Hava iyice kararmış, çocuk da iyice yorulmuştu. Bu yüzden, Woot’un çantasında taşıdığı çorbadan bir tas içmesi için açık bir alanda durdular. Ardından, Korkuluk saman dolu vücuduyla yere uzandı, Woot da onu yastık olarak kullandı. Teneke Woodman ise yanlarında ayakta bekledi çünkü çimlerin üzerindeki ıslaklık yüzünden eklemleri paslanabilir ya da parlak boyaları silinebilirdi. Bedenine çiy düştüğü anda bir bez yardımıyla hemen siliyordu. Bu sayede, sabah olduğunda Kral, doğan güneşle birlikte her zamanki gibi parıl parıldı.
Şafak vaktiyle birlikte Korkuluk, çocuğu uyandırdı:
“Acayip bir şey bulduk, bu yüzden ne yapacağımıza hep birlikte karar vermeliyiz.” dedi.
Woot, gözlerini elleriyle ovuşturarak ve tamamen uyandığını göstermek için üç kez dolu dolu esneyerek, “Ne buldunuz?” diye sordu.
“Bir iz!” dedi Teneke Woodman. “Bir iz ve başka bir yol.”
“Ne söylüyor bu iz?” diye sordu çocuk.
“Tüm yabancılara, Loonville’e giden bu yola girmemeleri için bir uyarı!” diye cevapladı, gözleri yeni boyandığı için oldukça iyi okuyabilen Korkuluk.


“O hâlde, başka yoldan gidelim.” dedi çocuk, kahvaltı yapmak için çantasını açarken.
Ancak bu öneri yol arkadaşlarını memnun etmiyor gibi görünüyordu.
“Loonville’in neye benzediğini görmeyi çok isterim.” dedi Teneke Woodman.
“Yolculuk yaparken ilgi çekici bir manzarayı kaçırmak ahmakça olur.” diye ekledi Korkuluk.
“Ama uyarı demek, tehlike demektir ve bana göre tehlikelerden olabildiğince uzak durmamız en mantıklı davranış olacaktır.” diyerek karşı çıktı Gezgin Woot.
Bir süre ikisi de Woot’un söylediklerine cevap vermediler. Ardından, Korkuluk:
“Hayatım boyunca bir sürü tehlikeden kurtuldum, bu yüzden olabileceklerden hiç korkmuyorum.” dedi.
“Ben de öyle!” diye haykırdı Teneke Woodman, elindeki baltasını kafasının etrafında döndürerek. “Tenekeye zarar verebilecek çok şey yoktur, ayrıca baltam, düşmanlara karşı kullanabileceğim çok güçlü bir silahtır.”
“Ancak küçük dostumuz…” diye devam etti, ciddiyetle Woot’a bakarak. “Loonville’in insanları gerçekten tehlikeliyse sen yaralanabilirsin, bu yüzden Korkuluk ve ben Loonville’in yasaklı şehrini ziyarete giderken senin burada beklemeni öneriyorum.”
“Beni merak etmeyin.” dedi Woot, sakin bir şekilde. “Nereye gitmeyi isterseniz, ben de sizinle gelir ve tehlikelerinize ortak olurum. Gezilerimde tehlikelerden uzak durmayı hep daha akıllıca bulurdum ancak o zamanlar tek başımaydım, şimdi ise yanımda beni koruyacak iki güçlü dostum var.”
Woot kahvaltısını bitirir bitirmez, hep beraber Loonville’e doğru yola koyuldular.
“Daha önce hiç duymadığım bir yer burası.” dedi Korkuluk, hep birlikte sık bir ormana doğru yaklaşırken. “Burada yaşayanlar bir tür insan ya da hayvan olabilirler, ne olursa olsunlar, dönüşümüzde Dorothy ve Ozma ile ilgili ilginç bir hikâyemiz olacak.”
İzledikleri yol ormana çıkıyordu ancak kocaman ağaçlar birbirlerine çok yakın büyümüşlerdi, sarmaşıklar ve çalılar da oldukça büyük ve sertti, bu yüzden ilerlemek için her adımda bir yol açmak zorunda kalıyorlardı. Teneke Adam, en önde giderken baltasıyla dalları kesip yolu açıyordu. Teneke Adam’ın arkasında Woot, en arkada ise Korkuluk vardı. Arkadaşları onun için yolu temizlemese Korkuluk’un saman dolu bedeninin devam edebilmesi oldukça zordu.
Teneke Woodman kalın çalılıkları açarak ilerlerken, bir an neredeyse ormanın derinliklerine doğru yuvarlanıyordu. Yuvarlak çizerek temizledikleri için sanki kocaman ve yuvarlak bir oda yapmışlardı, uzun ağaçların tepelerindeki dallar ise üzerlerinde çatı oluşturmuşlardı. Gariptir ki oluşturdukları bu kocaman oda karanlık değildi. Çünkü görünmeyen bir yerlerden gelen hafif bir beyaz ışık, bulundukları yeri aydınlatıyordu.
Odanın içinde bir sürü garip yaratık vardı. Teneke Adam gördükleri karşısında büyüye kapılmıştı. Woot ise görebilmek için Teneke Adam’ın metal bedenini kenara doğru itmek zorunda kaldı. Korkuluk da Woot’u kenara doğru itti ve üçü de sıraya dizilip izlemeye başladı.
Karşılarındaki yaratıklar top şeklindeydiler, bedenleri, kolları, bacakları, elleri ve kafaları, her şeyleri yuvarlaktı. Yuvarlak olmayan tek yerleri, kafalarının üzerindeki küçük çukurlardı. Bu sayede kafaları kubbe şeklinde değil, fincan şeklindeydi. Pofuduk bedenleri tüysüzdü ve kıyafet de giymiyorlardı. Tenleri açık gri renkteydi, gözleri ise iki koca mor noktaya benziyordu. Burunları ise tıpkı vücutlarının geri kalanı gibi pofuduktu.
“Lastikten mi yapılmışlar sence?” diye sordu Korkuluk. Yaratıklar hareket ettikçe birbirlerine bağlı ve son derece hafif olduklarını fark etmişti.
“Ne olduklarını söylemek zor.” diyerek cevapladı Woot. “Her tarafları şişliklerle kaplı gibi görünüyorlar.”
Loonlar birçok şey yapmaktaydılar, bazıları birlikte oyunlar oynuyor, bazıları verilen görevleri yerine getiriyor ve bazıları ise konuşmak için toplanıyordu. Ancak açık alanda gürültüyle yankılanan sesleri duyunca hepsi davetsiz misafirlerin bulunduğu yöne doğru döndü. Ardından, tek bir vücut hâlinde koşarak ve zıplayarak süratle ileri doğru atıldılar.
Teneke Woodman bu ani darbeyi hiç beklemiyordu, bu yüzden üzerine gelen Loonlara karşı baltasını bile kaldıramadı. Yaratıklar, boks eldivenlerine benzeyen pofuduk elleriyle üçüne de hızlı şekilde vurmaya başladılar. Her taraftan vuruyorlardı. Yumruklar oldukça yumuşaktı, bu yüzden dostlarımızın canını hiç acıtmıyordu ancak bu ani saldırı, onları şaşkınlığa uğratmıştı ve kısa süre sonra üçü de devrilip kendilerini yerde bulmuştu. Yere düştüklerinde Loonların bazıları kalkmamaları için onları tutarken, diğerleri ise uzun dallarla ellerini ve ayaklarını bağlayarak hepsini çaresiz durumda bırakmıştı.
“İşte!” diye bağırdı en büyük Loon. “Hepsini güvenli şekilde yakaladık, şimdi onları Kral Bal’a götürelim ve yargılayıp delik deşik edelim!”
Esirleri kubbeli salona kadar sürüklemek zorunda kaldılar çünkü Loon sayısının fazla olmasına rağmen esirler, taşıyabileceklerinden daha ağırdı. Korkuluk bile pofuduk Loonlardan çok daha ağırdı. En sonunda yüksek bir platformun önünde durdular. Platformun üzerinde, bir tarafına ip bağlanmış büyük ve geniş bir sandalyeden yapılmış bir taht vardı. İp, kubbenin çatısına kadar uzanıyordu.
Esirlerin, tahtın önünde dizilip tahta dönük şekilde oturmalarına izin verildi.
“Güzel!” dedi tüm grubu yöneten büyük Loon. “Şimdi, cesurca yakaladığımız bu korkunç yaratıkları yargılaması için Kral Bal’ı çağırabiliriz.”
Konuşurken, ipi tutarak bütün gücüyle çekmeye başladı. Birkaç tanesi daha ona yardım etti. İp çekildikçe üzerlerindeki yapraklar ayrıldı ve ipin diğer ucunda bir Loon belirdi. Kendisini çekip tahta indirmeleri çok uzun sürmedi. Tahta oturdu ve tekrar yukarı uçmaması için bağlandı.
“Merhaba.” dedi Kral, mor gözleriyle halkına göz kırparak. “Yine ne oldu?”
“Yabancılar, Majesteleleri, yabancılar ve esirler.” diyerek cevapladı büyük Loon, gururla.
“Yok artık! Görüyorum. Çok iyi görüyorum!” diye bağırdı Kral, esirlere bakarken mor gözleri pörtlemişti. “Ne ilginç hayvanlar! Sence tehlikeli olabilirler mi, Sevgili Panta’m?”
“Korkarım ki öyleler, Majesteleri. Ancak tehlikeli olmasalar bile işimizi şansa bırakmamalıyız. Biz zavallı Loonların başına yeterince aksilik geldi. Bu yüzden benim tavsiyem, hepsini hemencecik yargılayıp delik deşik etmek.”
“Tavsiyelerini kendine sakla!” dedi Kral, sinirli bir tonla. “Hangimiz kral? Sen mi yoksa ben mi?”
“Seni biz kral yaptık çünkü senin sağduyun hepimizden daha az.” diye cevap verdi Panta Loon, kızgın bir sesle. “Kendi başıma da kral olabilirdim isteseydim ama çok çalışmak ve sorumluluk almak istemiyorum.” diye cevapladı.
Söylediklerinden sonra büyük Loon, Kral Bal’ın tahtı ile esirlerin arasında ileri geri yürümeye başlamıştı, diğer Loonlar ise bu meydan okumadan fazlasıyla etkilenmişti. Biraz sonra, ani bir patlama sesiyle Panta Loon gözden kayboluverdi. Korkuluk, Teneke Woodman ve Gezgin Woot ise lastik bir balona benzeyen sarkık ve buruşuk bu koca Kral ile karşı karşıya kaldıklarında şaşkına dönmüştü.
“İşte!” diye bağırdı Kral. “Böyle bir şey olacağını tahmin ediyordum. Bu kibirli serseri, hepinizden daha büyük olmak için kendisini şişirmişti ve akılsızlığının sonucu ortada. Pompayı çalıştırıp tekrar şişirin şunu.”
“Önce delinen yerini onarmamız gerekiyor, Majesteleri.” dedi Loonlardan biri ve esirler fark etti ki Panta’nın başına gelen bu kazaya hiç kimse şaşırmamış ya da üzülmemişti.
“Doğru.” diye homurdandı Kral. “Til’i çağırın, onarsın.”
Bir iki tanesi koşarak gitti ve çok geçmeden geri döndüler. Yanlarında ise kocaman pofuduk bir etek giyen dişi bir Loon vardı. Kafasının üzerindeki siğiline tutturulmuş mor bir tüyü, belinde ise ipe benzeyen kurutulmuş ve sert sarmaşıklardan yapılmış bir kuşak vardı.
“İşe koyul, Til!” diye emretti Kral Bal. “Panta az önce patladı.”
Dişi Loon yerdeki derileri toplayıp incelemeye başladı ve ayağının birinde bir delik buldu. Kuşağındaki iplerden bir tel aldı ve köşeleri birbirine çekerek ip ile bağladı. Birçok Loon’da bulunan o tuhaf siğillerden biri daha meydana geldi. İşini hallettikten sonra, Til Loon diğer Loonlara bir parça deri fırlattı ve tam gitmek üzereyken esirleri fark ederek onları incelemek için durdu.
“Amanın!” dedi Til. “Ne korkunç yaratıklar. Nereden gelmiş bunlar?”
“Biz yakaladık.” diye cevapladı Loonlardan biri.
“Peki, onlarla ne yapacağız?” diye sordu dişi Loon.
“Belki de yargılarız ve delik deşik ederiz.” diye cevapladı Kral.
“Pekâlâ.” dedi, hâlâ esirlere bakıyordu. “Delineceklerinden pek emin değilim. Deneyip görelim.”
Loonlardan biri ormanın derinliklerine doğru koştu ve elinde uzun, keskin bir diken ile geri döndü. Kral’a döndü, Kral başını sallayarak onay verdikten sonra Loon, hızla öne atılarak dikeni Korkuluk’un bacağına batırdı. Korkuluk sadece gülümsedi ve hiçbir şey söylemedi çünkü diken canını hiç acıtmamıştı bile.
Loon, döndü ve Teneke Woodman’in bacağına batırmaya çalıştı ancak teneke dikenin ucunu köreltti.


“Tıpkı düşündüğüm gibi.” dedi Til, mor gözlerini kırptı ve pofuduk kafasını salladı. Tam o sırada Loon, dikeni Gezgin Woot’un ayağına batırdı, dikenin ucu körelmiş olmasına rağmen hâlâ can acıtacak kadar keskindi.
“Ah!” diye bağırdı Woot, ayağını öyle güçlü salladı ki bağlandığı ipler kopuverdi. Ayağı, önünde eğilmiş olan Loon’un tam midesine çarpıp Loon’u havaya uçurdu. Biraz yükselmesinin ardından yüksek bir “Pat!” sesiyle patladı ve derisi yere düştü.
“Gerçekten inandım.” dedi Kral, noktaya benzeyen gözlerini korkuyla devirerek. “Panta, bu mahkûmların tehlikeli olabileceklerini söylemekte gerçekten haklıymış. Hâlâ şişmedi mi?”
Birkaç tane Loon, tahtın önündeki büyük makineyi döndürerek Panta’nın derisini makineye yerleştirdiler ve içine hava doldurmaya başladılar. Kral, “Durun!” diye bağırana dek yavaşça şişirdiler.
“Hayır, hayır!” diye bağırdı Panta. “Yeterince büyük değilim.”
“Yeterince büyüksün.” dedi Kral. “Patlamadan evvel hepimizden daha büyüktün, bu da kibirli ve küstah olmana neden oldu. Şimdi ise bizden biraz daha küçük olacaksın, böylece daha uzun süre yaşayacak ve daha alçak gönüllü olacaksın.”
“Şişirin beni, şişirin!” diye ağladı Panta. “Eğer şişirmezseniz kalbimi incitirsiniz.”
“Eğer şişirirsek de derini inciteceğiz.” diye yanıtladı Kral.
Sonunda, Loonlar Panta’yı şişirmeyi bıraktılar ve makineden çıkarttılar. Gerçekten de önceki hâline göre daha alçak gönüllüydü, yerde sürünüyor ve hiçbir şey söylemiyordu.
“Şimdi de diğerini şişirin.” diye emretti Kral. Til çoktan diğerini onarmıştı ve Loonlar hemen şişirmek için işe koyuldu.
Bu süre zarfında kimse esirlerle ilgilenmemişti. Ayakları çözülmüş olan Woot ise Teneke Woodman’in yanına kadar süründü ve vücudundaki ipleri Teneke Adam’ın baltasının kenarına sürterek kesti.


Artık serbest kalmıştı, Loon’un bacağına batırdığı diken patlamanın ardından yere düşmüştü ve oracıkta duruyordu. Woot, biraz öne eğilerek dikeni yerden aldı, Loonlar ise şişirmeyi izliyorlardı. Çocuk, birden ayağa kalkarak kalabalığın ortasına daldı.
“Pat, pat, pat!” Üç tane Loon’u havaya uçurdu. Sesleri duyanlar ve Gezgin’in dikenle patlattıklarını görenler tehlikenin farkına vardı. Korku çığlıklarıyla birlikte zıplaya zıplaya ormana doğru kaçmaya başladılar, Gezgin Woot ise peşlerindeydi. Çocuktan daha hızlı koşmalarına karşın, ikide bir takılıp yuvarlanıyorlar ya da birbirlerine çarpıyorlardı, bu sayede Woot birkaç tanesini daha yakalayıp dikeniyle patlatabildi.
Loonların bu kadar kolay patlamasına şaşırmıştı. İçlerindeki hava uçup gittiğinde çaresiz kalıyorlardı. Til Loon da dikenin gazabına uğrayanlardan biriydi ve birçoğu da onunla aynı kaderi paylaşmıştı. Yaratıklar köşeye sıkışmıştı, bazıları korkuyla zıplayarak ağaç dallarına tutundular ve bu korkunç dikenin gazabına uğramamak için ağaçlara tırmandılar.
Woot, bu kovalamacadan yorulmaya başlamıştı, bu yüzden durup bir nefes aldıktan sonra hâlâ bağlı olan arkadaşlarının yanına döndü.
“Çok iyiydin, Gezginciğim.” dedi Teneke Woodman. “Bu şişirilmiş yaratıklardan artık korkmamamız gerektiği ortada, iplerimizi çözmemize yardım edersen yolculuğumuza devam edebiliriz.”
Woot, ilk olarak Korkuluk’un iplerini çözdü ve kalkmasına yardımcı oldu. Ardından, Teneke Woodman’i de çözdü, Teneke Adam kendi başına kalkmıştı. Etraflarına baktılar ve etrafta kalan tek Loon’un Kral Bal olduğunu gördüler. Tahtında oturmuş Loonlarının cezalandırılmasını korku dolu gözlerle izliyordu.
“Kral’ı da patlatayım mı?” diye sordu çocuk arkadaşlarına.


Kral Bal soruyu duymuş olsa gerek. Kendisini tahta bağlayan ipe uzanarak serbest kalmayı başardı. Yapraklı kubbeye kadar yükseldi ve yaprakları dağıtarak gözden kayboluverdi. Ancak bedeninin bağlı olduğu ip hâlâ tahtın bir koluna bağlıydı. Bu yüzden eğer isterlerse Majestelerini tekrar aşağıya çekebileceklerini biliyorlardı.
“Bırakın ne hâli varsa görsün.” dedi Korkuluk. Tuhaf halkına göre oldukça iyi bir Kral’a benziyor, ayrıca biz gittikten sonra Woot’un patlattığı Loonları şişirmekle meşgul olacaklar.”
“Hepsinin patlatılması gerek.” dedi Woot, bacağı hâlâ acıdığı için kızgındı.
“Hayır.” dedi Teneke Woodman. “Bu adil olmaz. Bizi yakalamakta haklıydılar. Çünkü buraya davetsiz gelmeye hakkımız yoktu. Ayrıca Loonville’den uzak durmamız konusunda da uyarılmıştık. Burası onların ülkesi, bizim değil. Ayrıca zavallı yaratıklar, buradan çıkamadıkları için, bizim gibi meraktan buraya gelenler dışında kimseye zarar veremezler.”
“Doğru söyledin, dostum.” diyerek onayladı Korkuluk. “Gerçekten buraya gelip huzurlarını bozmaya hakkımız yoktu, bu yüzden hadi gidelim.”
Loon’ların mekânına saptıkları yolu kolayca buldular ve Teneke Woodman çalılıkları kenara çekerek yolda yürümeye başladı. Arkasında, Korkuluk ve en arkada da Woot vardı. Woot arkasına baktı. Loonlar ağaçlarda tünedikleri yerlere yapışmış kalmıştı ve esirlerinin gidişlerini korkulu gözlerle izliyorlardı.
“Sanırım gittiğimizi gördüklerine sevindiler.” dedi çocuk ve maceralarının mutlu sonla bitmesine sevinerek arkadaşlarını takip etmeye devam etti.



5. BÖLÜM
DEV YOOP HANIM


Yolun sonuna yani uyarıyı ilk gördükleri yere geldiklerinde, bu kez de doğuya doğru gitmeye başladılar. Çok gitmeden, sürekli iniş çıkışlı tepeler ve düzlüklerle dolu olan Dalgalı Arazi’ye ulaştılar. Yolculukları artık sıkıcı hâle gelmeye başlamıştı çünkü tırmandıkları her tepeden sonra aşağıya bakıyorlar ve baktıkları düzlüklerde ot ya da taştan başka hiçbir şey görmüyorlardı.
Manzaranın sıkıcılığını giderecek hiçbir şey olmadan, saatlerce bir aşağı bir yukarı gittiler. En sonunda, diğerlerinden daha yüksek bir tepe ile karşılaştılar, mor taşlardan yapılmış kocaman bir kalenin bulunduğu fincan şeklinde bir vadi gördüler. Kale yüksek, geniş ve uzundu ancak etrafında kuleleri yoktu. Bu devasa kalenin her kenarında yalnızca küçük bir pencere ve kapı olduğunu gördüler.
“Çok garip!” diye düşündü Korkuluk. “Gillikin Ülkesi’nde böylesine büyük bir kale olduğunu hiç bilmiyordum. Acaba içerisinde kim yaşıyor?”
“Buradan görebildiğim kadarıyla bu, şimdiye kadar gördüğüm en büyük kale.” dedi Teneke Woodman. “Herhangi birinin kullanabileceğinden çok daha büyük, merdiven olmadan hiç kimse bu koca kapıları açıp kapatamaz.”
“Belki de yakınlaşırsak içeride birisinin yaşayıp yaşamadığını öğrenebiliriz. İçeride kimse yaşamıyor sanki.” dedi Woot.
Yürüyüp kocaman taştan kalenin bulunduğu vadinin merkezine ulaştıklarında, hava kararmaya başlamıştı. Ne yapacakları konusunda kararsız kalmışlardı.
“Eğer burada yaşayanlar dost canlısıysa onlardan bir yatak isteyebilirim. Ancak eğer yaşayanlar düşmansa yerde uyumayı tercih ederim.” dedi Woot.
“Kimse yaşamıyorsa içeri gireriz ve burayı ele geçirip rahatımıza bakarız.” diye ekledi Korkuluk.
Konuşmaya devam ederken büyük kapılardan birine doğru yaklaştı, bu daha önce gördüğü kapılardan üç kat daha büyüktü. O sırada, kapının üzerindeki bir taşa kazınarak yazılan bir yazı gördü:
“YOOP KALESİ”
“Aaa!” diye bağırdı. “Şimdi tanıdım burayı. Burası Yoop Bey’in evi olsa gerek, buradan çok uzaklarda bir kafesin içine hapsedilmiş olarak gördüğüm korkunç bir devdi kendisi. Kendisi uzaklarda olduğu için kale boş olsa gerek, bu yüzden istediğimiz gibi kullanabiliriz.”
“Evet, evet.” dedi Teneke Kral, başını sallayarak. “Ben de hatırlıyorum Yoop Bey’i. Ancak bu terk edilmiş kalesine nasıl gireceğiz? Kapının mandalı çok yüksekte, hiçbirimiz oraya yetişemeyiz.”
Bu sorun üzerine bir süre düşündüler. Sonunda Woot, yanında duran Teneke Adam’a dedi ki:
“Eğer omuzlarına çıkarsam kapının mandalını açabilirim.”
“Tırman o hâlde.” diye cevapladı Teneke Adam. Nick Chopper’ın teneke omuzlarına çıkan çocuk, kapının mandalına kadar yetişerek mandalı kaldırdı.
Kapı hızla açılmıştı, kapının devasa menteşeleri sanki birinin gelmesinden hoşnutsuz olmuşlar gibi ses çıkartıyordu. Woot, hemen aşağıya atladı ve arkadaşlarının arkasından boş koridorda yürümeye başladı. İçeri girer girmez arkalarında kapanan kapının sesini duyduklarında şaşırıp kaldılar çünkü kimse kapıya dokunmamıştı. Kendi kendine kapanmıştı, sanki büyülü gibiydi. Üstelik mandal da kapının dış tarafındaydı. Hepsi de artık bu bilmedikleri kalenin içinde hapsolduklarını düşünmeye başladılar.
“Neyse.” diye mırıldandı Korkuluk. “Olan oldu artık, cesurca ilerleyelim ve neler göreceğimize bakalım.”
Koridor oldukça karanlıktı ve dış kapı da kapalıydı. Kendilerini taş bir geçidin içinde bulmuşlardı. Başlarına gelecek tehlikeleri bilmediklerinden, birbirlerine yakın duruyorlardı.
Aniden hafif bir parıltı etraflarını sardı. Gittikçe daha da parlak hâle geliyordu, sonunda etraflarını görebilecekleri kadar parlak olmuştu. Taş geçidin sonuna ulaştıklarında kocaman başka bir kapı ile karşılaştılar. Kapı, kendi kendine sessizce açıldı ve kapının aralığından duvarları iyice parlatılmış saf altın plakalarla kaplı büyük bir oda gördüler.
Bu oda da aydınlıktı ancak etrafta hiç ışık görmüyorlardı. Ortadaki büyük masada ise kocaman bir kadın oturmaktaydı. Üzerinde, çiçek desenli gümüş bir elbise vardı ve bu görkemli giysinin üzerine de özenle hazırlanmış dantel işlemeli kısa bir önlük giymişti. Böylesine bir önlük onu koruyamazdı, ayrıca elbisesiyle de hiç uymuyordu ancak Dev Kadın yine de önlüğü giyiyordu. Masada beyaz bir örtü ve üzerinde de altın tabaklar vardı. Dev Kadın akşam yemeğini yerken geldiklerini fark ettiler.
Kadının arkası dönüktü ve önüne dönmemişti bile. Tabaktan biraz ekmek alıp üzerine yağ sürerken yüksek ve zevksiz bir sesle dedi ki:
“Neden içeri gelip, kapıyı kapatmıyorsunuz? Cereyan yapıyor, sizin yüzünüzden hasta olup hapşırmaya başlayacağım. Hapşırınca sinirlenirim ve sinirlendiğimde ise kötü şeyler yapabiliyorum. İçeri gelin, ahmak yabancılar, içeri gelin!”
İçeri girmek zorunda kaldılar. Dev Kadın ile karşı karşıya gelinceye dek yaklaştılar. Kadın, yemeye devam ediyordu ve bizimkilere bakarken yüzünde garip bir gülümseme vardı. Woot, kapının sessizce kapandığını fark etti ve bu durum hiç hoşuna gitmedi.
“Pekâlâ, açıklamanızı bekliyorum.” dedi Dev Kadın.
“Burada birinin yaşadığını bilmiyorduk, Hanımefendi.” diye açıkladı Korkuluk. “Seyahat ediyoruz ve buraların yabancısıyız. Dostumuz için uyuyacak bir yer umuduyla kalenize girmeye cüret ettik.”
“Buranın özel mülk olduğunu biliyordunuz sanırım?” dedi kadın, ekmeğine yağ sürerken.
“Kapının üzerindeki ‘Yoop Kalesi’ yazısını gördük. Ancak Yoop Bey’in Oz’un çok uzaklarında bir yerdeki kafeste esir olduğunu bildiğimiz için kalede kimsenin olmadığını ve geceyi burada geçirebileceğimizi düşünmüştük.”
“Anlıyorum.” dedi Dev Kadın, kafasını sallayarak ve gülümseyerek. Yüzünde yine o gülümseme vardı, Woot’u oldukça korkutan bir gülümsemeydi bu. “Yoop Bey’in evli olduğunu ve zalimce esir alındıktan sonra eşinin burada kendi kurallarına göre yaşadığını bilmiyordunuz.”
“Yoop Bey’i kim yakaladı?” diye sordu Woot, usulca.
“Kötü düşmanlar. Yoop’un yemek için ineklerini ve koyunlarını almasına karşı çıkan bencil insanlar. Tabii ki Yoop’un biraz sinirli olduğunu ve sinirlendiğinde ara sıra birkaç evi yerle bir etme alışkanlığı olduğunu kabul etmeliyim. Bir gün minik halk, oldukça kalabalık bir grup hâlinde geldiler ve Yoop Bey’i yakalayıp dağlardaki bir kafese götürdüler. Nerede olduğunu bilmiyorum, umurumda da değil. Çünkü eşim bana kötü davranmıştı, bir devin eşine duyması gereken saygıyı yok sayıyordu. Ona hizmet etmediğimde bacaklarıma vuruyordu. Bu yüzden, gittiği için mutluyum.”
“İnsanların sizi de yakalamaması mucize olmuş.” dedi Woot.
“Onlardan daha zekiydim.” dedi kadın, birden kahkaha atarak. Kahkahası öyle güçlü bir esinti yaratmıştı ki Korkuluk’un ayakları yerden kesildi ve uçmamak için Nick Chopper’ı tutmak zorunda kaldı. “İnsanların yaklaştığını görmüştüm.” diyerek devam etti Yoop Hanım. “Kötülük yapmak için geldiklerini fark ettim ve kendimi bir fareye dönüştürüp dolapta saklandım. Eşimi de alıp gitmelerinin ardından kendimi tekrar eski hâlime dönüştürdüm ve o zamandan beri burada huzurlu ve rahat bir şekilde yaşıyorum.
“Cadı mısınız?” diye sordu Woot.
“Tam olarak değil.” diyerek cevapladı kadın. “Ben bir şekil değiştirme ustasıyım. Başka bir ifadeyle, Cadı’dan ziyade bir Yookoohoo’yum ve bildiğiniz üzere Yookoohoolar dünyadaki en iyi büyü ustalarıdır.”
Gezginlerimiz bir süre sessizce beklediler, kadının söylediklerini ve ileride olabilecekleri düşünüyorlardı. Dev Kadın’ın onları isteyerek esir aldığı ortadaydı. Yine de kocaman sesiyle öylesine mutlu konuşuyordu ki hiçbiri şimdiye kadar endişelenmemişti.
Çok geçmeden, kafası karmakarışık olan Korkuluk kadına sordu:
“Sizi dostumuz olarak görebilir miyiz Yoop Hanım? Yoksa düşman olmak mı istiyorsunuz?”
“Ben asla arkadaş edinmem.” dedi kadın kararlı bir sesle. “Çünkü arkadaşlar çok samimi olurlar ve kendi işleriyle ilgilenmeyi unuturlar. Ancak düşmanınız da değilim, şimdilik. Aslında, gelmenize sevindim çünkü buradaki hayatım oldukça yalnız geçiyor. Gökkuşağının Kızı Polychrome’u kanaryaya dönüştürdüğümden bu yana konuşacak kimsem olmadı.”
“Nasıl başarabildin bunu?” diye sordu Teneke Woodman, şaşkına dönmüş bir şekilde. “Polychrome güçlü bir peri!”
“Eskiden güçlüydü.” dedi Dev Kadın. “Artık bir Kanarya. Bir gün, yağmurun ardından Polychrome, gökkuşağında dans ettikten sonra yakınlardaki bir tepede uyuyakalmıştı. Güneş battıktan sonra gökkuşağı da kaybolmuştu. Poly uyanmadan önce onu kaçırarak kanaryaya dönüştürmüştüm ve uçmaması için elmas kaplı bir altın kafese koymuştum. Şarkılar söyleyip konuşuruz ve güzel zaman geçiririz sanmıştım ancak bana çok da iyi arkadaşlık etmedi. Dönüştürüldükten sonra tek bir kelime bile söylemedi.”
“Şu anda nerede?” diye sordu Woot, Polychrome hakkında çok güzel hikâyeler duymuştu ve ona çok ilgi duyuyordu.
“Kafes yatak odamda asılıyor.” dedi Dev Kadın, başka bir ekmek daha yerken.
Gezginler artık eskisinden daha huzursuz ve şüphelilerdi. Gökkuşağının Kızı ve gerçek bir peri olan Polychrome’u bile dönüştürüp köle yapabilen bu devasa kadın, kendilerine neler neler yapabilirdi? Saman dolu kafasını Yoop Hanım’a doğru çeviren Korkuluk dedi ki:
“Bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz Hanımefendi?”
“Biliyorum, bir saman adam, bir teneke adam ve bir de çocuk.” dedi kadın.
“Bizler çok önemli insanlarız.” dedi Teneke Woodman.
“Daha iyi, öyleyse bana eşlik etmeniz beni daha da mutlu edecektir. Çünkü yalnız hissettiğimde beni eğlendirmeniz için ölene kadar sizi burada tutabilirim.” dedi ve ekledi kadın: “Ve unutmayın ki bu vadide kimse ölmez.”
Bu konuşma, pek hoşlarına gitmemişti. Teneke Woodman’in sert görüntüsü, Yoop Hanım’ı güldürürken Korkuluk öyle bir kaşlarını çatmıştı ki Yoop Hanım gülümsemeye başladı. Korkuluk, kadının güleceğini anladı ve kadının nefesinin rüzgârından kurtulmak için arkadaşının arkasına saklandı. Kendini güvenli hissettiği bu yerde dedi ki:
“Yakında bizi kurtarmaya gelecek güçlü dostlarımız var bizim.”


“Söyleyin gelsinler.” dedi, küçümseyici bir sesle. “Geldikleri zaman ne bir çocuk, ne bir teneke adam ne de bir korkuluk bulabilirler. Çünkü yarın sabah hepinizi başka şekillere dönüştürmeyi düşünüyorum, böylece sizleri tanıyamazlar.”
Bu tehdit, içlerini korkuyla doldurmuştu. İyi huylu Dev Kadın, hayal ettiklerinden daha da korkunçtu. Gülüyor ve sevimli elbiseler giyiyordu ama bunları yaparken kötü kocasından bile daha kötü olabiliyordu.
Korkuluk ve Teneke Woodman sabah olmadan kaleden kaçmayı düşünmeye başladılar ancak kadın, düşüncelerini okuyabiliyor ve kafalarını karıştırabiliyordu.
“Zavallı beyinlerinizi yormayın.” dedi kadın. “Ne kadar uğraşsanız da benden kaçamazsınız. Neden kaçmak istiyorsunuz? Şu anda olduğunuzdan daha iyi şekillere dönüştüreceğim sizi. Kaderinizden memnun olun çünkü memnun olmazsanız mutsuz olursunuz ve mutsuzluk, her şekilde başınıza gelebilecek en büyük kötülüktür.”
“Bizi neye dönüştürmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordu Woot, ciddi bir tavırla.
“Karar vermedim, henüz. Bu gece rüyamda görürüm ve sabah sizi neye dönüştüreceğimi bulurum. Dönüşmek istediğiniz şeyleri siz seçmek ister misiniz?”
“Hayır.” dedi Woot. “Ben olduğum gibi kalmayı tercih ederim.”
“Komikmiş!” diye cevapladı kadın. Küçük ve zayıfsın, böyle olduğun için de pek yararın dokunmaz. En iyi özelliğin canlı olman, bu yüzden seni şimdiki hâlinden daha gelişmiş bir canlıya dönüştürmeliyim.”


Tabaktan bir ekmek daha alarak bal kutusuna batırdı ve sakince yemeye başladı.
Korkuluk, düşünceli bir şekilde izliyordu.
“Vadide tahıl ekmek için bir yer yok, ekmekler için gereken unu nereden buluyorsun?” diye sordu.
“Yok artık! Un ile ekmek yapmak için uğraşacağımı mı düşünüyorsun?” diyerek cevapladı kadın. “Bir Yookoohoo için oldukça sıkıcı bir şey bu. Öğlen bazı tuzaklar kurdum ve çok sayıda tarla faresi yakaladım ancak fare yemeyi sevmediğim için onları akşam yemeğim olacak sıcak ekmeklere dönüştürdüm. Bu bal kutusu da önceden yaban arılarının yuvasıydı ama onu dönüştürerek tatlı ve lezzetli bir hâle getirdim. Tek yapmam gereken, yemek istediğimde, saklamak istemediğim bir şeyi alıp onu sevdiğim herhangi bir yiyeceğe dönüştürmek ve yemek. Aç mısınız?”
“Ben yemek yemem, sağ olun.” dedi Korkuluk.
“Ben de öyle.” dedi Teneke Woodman.
“Çantamda hâlâ birkaç doğal yiyecek var.” dedi Gezgin Woot. “Yaban arılarının yuvasını yemek yerine bunları yemeyi tercih ederim.”
“Herkesin damak zevki vardır.” dedi Dev Kadın. Yemeğini bitirdi ve ayağa kalktı. Ellerini birbirine vurduğunda, masadaki akşam yemeği birden kayboluverdi.

6. BÖLÜM
YOOKOOHOO’NUN BÜYÜSÜ


Woot, gezileri boyunca çok az büyüye rastlamıştı, Korkuluk ve Teneke Woodman ise hayatları boyunca yüzlercesini görmüşlerdi, yine de üçü de Yoop Hanım’ın güçlerinden çok etkilenmişlerdi. Çoğu cadının yaptığı gibi gizemli havaları sevmiyor, şarkılarla ya da büyülü törenlerle ilgilenmiyordu, ayrıca Dev Kadın’ın yüzü ya da davranışları kötü değildi, kadın yaşlı da değildi. Yine de esirlerini sıradan bir cadıdan daha fazla korkutuyordu.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/laymen-frenk-baum/oz-diyari-teneke-woodman-69429217/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Oz Diyarı: Teneke Woodman Лаймен Фрэнк Баум
Oz Diyarı: Teneke Woodman

Лаймен Фрэнк Баум

Тип: электронная книга

Жанр: Современная зарубежная литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden L. Frank Baum, çocuklar için itinayla kaleme aldığı "Oz Diyarı"nda oluşturduğu hayalî dünyayla Teneke Woodman’i nefes kesen bir yolculuğa çıkarıyor ve okuyucuyu etkisi altına almayı başarıyor. "Oz Diyarı", yazılmasının ardından geçen onca seneye rağmen bir dünya klasiği olma özelliğini hiç kaybetmemiştir. Teneke Woodman, geçmişte âşık olup izini kaybettiği Nimmie Amee’yi bulmak için yola koyulur. Dostu Gezgin Woot ve arkadaşları da ona bu yolculuğunda eşlik eder. Fakat dostlarımızın yolu, Dev Kadın’ın evi ile kesişecek ve onlar hiç de hoşlarına gitmeyen bir dönüştürülme büyüsüne maruz kalacaklardır. Bu eğlenceli kahramanlarımız ve nefes kesici serüvenleriyle "Oz Diyarı"na doğru macera dolu bir seyahate çıkmanın tam sırası! " ′Yüce Tanrı’m!′ diyerek haykırdı Teneke Woodman. Hayretler içerisindeydi. ′Eğer sen Nick Chopper’ın kafasıysan o zaman sen bensin! Ya da ben senim! Ya da ya da… Aramızdaki bağ nedir?′ "

  • Добавить отзыв