R.U.R. Rossum’un Evrensel Robotları
Karel Čapek
XX. yüzyılın en önemli Çekoslovak yazarlarından biri olan Karel Čapek, R.U.R. (Rossum’un Evrensel Robotları) adlı bu tiyatro oyununda yaygın kullanımı ile “robot” kavramını ortaya atan kişi olarak bilinir. İnsanların, tanrıcılık oynayarak kendilerine hizmet etmesi için yarattıkları robotlar, kendi hâkimiyetlerini ilan ederek onların yerini almak istemiş ve insan hırsının ve kibrinin bir sembolü olmuşlardır. 1. ROBOT: “Bayım, hayatı nasıl muhafaza ederiz söyleyin.” ALQUIST: “Söyledim, insanları bulmanız gerektiğini söyledim. Sadece insanlar üreyip hayatı yenileyebilirler. Eskiden olan her şeyi geri getirebilirler. Robotlar, Tanrı aşkına size yalvarıyorum, onları arayın!” 3. ROBOT: “Her yeri aradık bayım. Hiç insan yok.” ALQUIST: “Onları neden yok ettiniz!” 1. ROBOT: “Biz, insanlar gibi olmak istedik. Biz insan olmak istedik.” RADIUS: “Yaşamak istedik. Biz daha becerikliyiz. Her şeyi öğrendik. Her şeyi becerebiliyoruz.”
Karel Čapek
R.U.R.Rossum’un Evrensel Robotları
ÜÇ PERDELİK DRAMA
KİŞİLER
HARRY DOMIN: Rossum’un Evrensel Robotları Merkezi Müdürü
FABRY: R.U.R. Teknoloji Genel Müdürü
DR. GALL: R.U.R. Fizyoloji ve Araştırma Enstitüsü Başkanı
DR. HALLEMEIER: Robot Psikolojisi ve Eğitimi Enstitüsü Başkanı
KONSOLOS BUSMAN: R.U.R. Ticaret Genel Müdürü
MÜTEAHHIT ALQUIST: R.U.R. İnşaat Şefi
HELENA GLORY: Hümanizm Birliği Başkanı, Başkan Glory’nin Kızı
NANA: Helena’nın dadısı
MARIUS: Robot
SULLA: Robot
RADIUS: Robot
DAMON: Robot
1. ROBOT
2. ROBOT
3. ROBOT
PRIMUS: Robot
HELENA: Robot
UŞAK ROBOT
ve diğer robotlar
Domin; “Ön Oyun”da otuz sekiz yaşlarında, uzun boylu, tıraş olmuş.
Fabry; o da tıraş olmuş, sarışın, yüz ifadesi ciddi ve yumuşak hatlı.
Dr. Gall; ufak tefek, hareketli, esmer, siyah bıyıklı.
Hallemeier; iri yarı, gürültücü, İngiliz bıyıklı ve kızıl, fırça gibi saçları var.
Busman; şişman, kel, miyop bir Yahudi.
Alquist; diğerlerinden yaşça büyük, özensiz giyinmiş, uzun, ara ara beyaz saçlı ve bıyıklı.
Helena; çok şık.
“Asıl Oyun”da herkes on yaş daha yaşlı.
“Ön Oyun”da robotlar insanlar gibi giyinmiş. Hareketleri, konuşmaları kısa ve kesik, yüzleri ifadesiz. “Asıl Oyun”da bel kısmından kemerle sıkılmış keten gömlekler giyiyorlar ve göğüslerinde pirinçten isimlikleri var.
Ön Oyun ve İkinci Perde’den Sonra Ara
ÖN OYUN
Rossum’un Evrensel Robotları fabrikasının merkez ofisi. Giriş sağ taraftan. Ön cephedeki pencereden fabrika binalarının sonsuz dizilişleri görülmektedir. Solda, diğer müdürlük daireleri.
Domin, büyük dizilişleri Amerikan yazı masasında, döner koltukta oturmakta. Masada lamba, telefon, ağırlıklar, mektup, klasörler; soldaki duvarda demir yolu ve deniz yolu hatları, büyük haritalar, büyük takvim, öğleden az önceyi gösteren saatler… Sağdaki duvarda çivilenmiş “En Ucuz Iş: Rossum’un Robotları’’, “Tropik Robotlar, Yeni Buluş. Tanesi 150 d.”, “Herkes Kendine Ait Olacak Bir Robot Alsın!”, “Ürünlerinizi Ucuza mı Mal Etmek Istiyorsunuz? Rossum’un Robotlarını Sipariş Edin.” yazılı posterler. Bunun dışında başka haritalar, deniz trafiği kuralları, telgraf kayıtları tablosu vs. Duvardaki süslemelere uygun olarak yerde görkemli Türk halısı, sağda yuvarlak masa, kanepe, deri kulüp koltukları ve içerisinde kitap yerine şarap ve alkollü içkilerin bulunduğu bir kitaplık. Solda kasa var. Domin’in masasının yanında, Sulla’nın yazı yazdığı daktilo durmakta.
DOMIN: (Dikte ediyor.) “ ‘Nakil sırasında hasar gören mallardan sorumlu değiliz. Daha yükleme esnasında geminin robot nakli için uygun olmadığına dair kaptanınızı uyardık; yani yükün tahribatı bizden sorulamaz. İmza: Rossum’un Evrensel Robotları.’ Bitti mi?”
SULLA: “Evet.”
DOMIN: “Yeni sayfa. ‘Friedrichswerke, Hamburg. Tarih … On beş bin robotluk siparişinizi onaylıyoruz’ (Ev telefonu çalar. Domin telefonu açar ve konuşur.) “Alo! Burası merkez, evet. Tabii ki. Evet, her zamanki gibi. Tabii ki onlara telgraf çekin. Pekâlâ…” (Telefonu kapatır.) “Nerede kaldım?”
SULLA: “ ‘On beş bin robotluk siparişinizi onaylıyoruz.’ ”
DOMIN: (düşünceli) “On beş bin robot… On beş bin robot…”
MARIUS: (girer) “Müdür Bey bir bayan sizinle görüşmek istiyor.”
DOMIN: “Kim?”
MARIUS: “Bilmiyorum.” (Kartviziti uzatır.)
DOMIN: (okur) “Başkan Glory. Buyursun.”
MARIUS: (Kapıyı açar.): “Buyurun bayan.”
(Helena Glory girer, Marius çıkar.)
DOMIN: (Ayağa kalkar.) “Buyurun.”
HELENA: “Merkez Müdürü Bay Domin?”
DOMIN: “Evet.”
HELENA: “Ben size…”
DOMIN: “Başkan Glory’nin kartvizitiyle geldiniz. Bu yeterli.”
HELENA: “Başkan Glory babamdır. Ben Helena Glory.”
DOMIN: “Küçük Hanım Glory, bizim için büyük onur ki…”
HELENA: “Ki sizi kapı dışarı edemiyoruz.”
DOMIN: “Büyük başkanın kızını selamlayabiliyoruz. Lütfen oturun. Sulla, gidebilirsin.”
(Sulla çıkar.)
DOMIN: (oturur) “Size nasıl yardımcı olabilirim Küçük Hanım Glory?”
HELENA: “Ben şey için geldim…”
DOMIN: “İnsan imalatımızı görmeye geldiniz. Tüm ziyaretçiler gibi. Buyurunuz, tabii ki…”
HELENA: “Yasak olduğunu sanıyordum.”
DOMIN: “Fabrikaya girmek tabii ki yasak ancak herkes birilerinin kartvizitiyle gelir Küçük Hanım Glory.”
HELENA: “Ve siz de onları herkese gösteriyor musunuz?”
DOMIN: “Sadece bazı şeyleri. Yapay insanların üretimi fabrika sırrıdır.”
HELENA: “Bir bilseniz bu ne kadar…”
DOMIN: “Çok ilginizi çekiyor. Eski Avrupa başka bir şeyden bahsetmiyor.”
HELENA: “Neden sözümü bitirmeme izin vermiyorsunuz?”
DOMIN: “Af dilerim. Başka bir şey mi söyleyecektiniz?”
HELENA: “Sadece sormak istiyordum.”
DOMIN: “Size fabrikamızı gösterebilirim. Buyurun Hüçük Hanım Glory.”
HELENA: “Bunu sormak istediğimi nereden bildiniz?”
DOMIN: “Herkes aynı şeyi soruyor.” (Ayağa kalkar.) “Özel saygımdan dolayı küçük hanım, size diğerlerine gösterdiğimden fazlasını göstereceğim ve tek kelimeyle…”
HELENA: “Size teşekkür ederim.”
DOMIN: “Kimseye en ufak bir şeyden söz etmeyeceğinize dair söz vermelisiniz.”
HELENA: (Kalkar ve elini uzatır.) “Şeref sözü!”
DOMIN: “Teşekkür ederim. Yüzünüzdeki tülü kaldırmak istemez misiniz?”
HELENA: “Ah tabii ki görmek istiyorsunuz. Affedersiniz.”
DOMIN: “Efendim?”
HELENA: “Elimi bırakırsanız…”
DOMIN: (bırakır) “Sizden af diliyorum.”
HELENA: (Yüzündeki tülü kaldırır.) “Ajan olup olmadığımı görmek istiyorsunuz. Ne kadar dikkatlisiniz.”
DOMIN: (heyecanlı bir şekilde onu izlemekte) “Hmm, tabii biz öyleyiz.”
HELENA: “Bana güvenmiyor musunuz?”
DOMIN: “Fazlasıyla güveniyorum küçük hanım, pardon Küçük Hanım Glory. Gerçekten çok memnun oldum. Gemi seyahatiniz iyi geçti mi?”
HELENA: “Evet. Neden sordunuz?”
DOMIN: “Çünkü, yani demek istiyorum ki daha çok gençsiniz.”
HELENA: “Fabrikaya hemen gider miyiz?”
DOMIN: “Evet. Sanırım yirmi iki, değil mi?”
HELENA: “Yirmi iki ne?”
DOMIN: “Yaşındasınız.”
HELENA: “Yirmi bir. Neden bilmek istiyorsunuz?”
DOMIN: “Çünkü… Zira…” (heyecanlanır) “Uzun kalırsınız değil mi?”
HELENA: “Bu, bana üretimin ne kadarını göstereceğinize bağlı.”
DOMIN: “Şeytanın üretimi! Tabii ki Küçük Hanım Glory, her şeyi göreceksiniz. Lütfen oturun. İcatların tarihçesi ilginizi çeker miydi?”
HELENA: “Evet lütfen.” (oturur.)
DOMIN: “Öyleyse…” (Gönlünü kaptırdığı Helena’yı izleyerek yazı masasının üstüne oturur ve hızlıca anlatmaya başlar.) “1920 yılında, büyük bir fizyolog ve o zamanlar henüz genç bir öğrenci olan Rossum, bu uzak adaya, denizlerdeki hayvan âlemini incelemek için geldi. Kimyasal bir sentezi, protoplazma adı verilen canlı maddeye benzetmeye çalıştı ve birdenbire canlı madde gibi davranan fakat farklı bir kimyasal bileşimden oluşan bir madde keşfetti. Bu, 1932 yılında, tam da Amerika’nın keşfinden dört yüz kırk yıl sonra oldu. Uff!”
HELENA: “Bunu ezbere mi biliyorsunuz?”
DOMIN: “Evet, fizyoloji Küçük Hanım Glory, benim mesleğim değildir. Devam edelim mi?”
HELENA: “Olur.”
DOMIN: (törensel bir şekilde) “Ve yaşlı Rossum, kimya formülleri arasına şunu yazmıştır: ‘Canlı maddeyi organize etmek için doğa sadece bir yol bulmuş fakat doğanın hiç rastlamadığı çok daha basit, biçimli ve hızlı bir yol var. Hayatın gelişerek ilerlemiş olabileceği bu ikinci yolu bugün itibarıyla ben keşfetmiş oldum.’ Düşünün ki küçük hanım, bu sözleri bir köpeğin bile yemeyeceği bir çeşit koloidal peltenin başında yazmıştır. Onu gözünüzün önüne getirin, bir deney tüpünün başında oturuyor ve içinden tüm hayat ağacının, tüm hayvanların, rotiferadan başlayarak insan ile sona erip çıkacağını düşünüyor. Bizden farklı, farklı bir maddeden yapılmış bir insan. Küçük Hanım Glory bu muhteşem bir anmış.”
HELENA: “Öyleyse anlatmaya devam edin.”
DOMIN: “Devamı mı? Sonra sıra, bu hayatı deney tüpünden dışarıya çıkarmaya, gelişimini hızlandırmaya, bazı organları, kemikleri, sinirleri ve bütün diğer şeyleri yaratmaya, bir de katalizörleri, enzimleri, hormonları keşfetmeye geldi. Konunun özeti bu, anlıyor musunuz?”
HELENA: “Bilmiyorum. Sanırım çok az.”
DOMIN: “Ben hiçbir şey anlamam. Biliyor musunuz o preparatların yardımıyla her istediğini yapabilirdi. Yani Sokrates beynine sahip bir denizanası veya elli metre uzunluğunda bir solucan çıkarabilirdi fakat mizah gücünden yoksun olduğu için normal bir omurgalı, hatta bir insan yapmayı aklına koydu. Ve böylelikle başladı.”
HELENA: “Neye başladı?”
DOMIN: “Doğayı taklit etmeye. İlk önce yapay köpek yapmayı denedi. Bu, yıllarını aldı. Ortaya bodur, dana gibi bir şey çıktı ve birkaç gün içinde helak oldu. Bunu size müzede göstereceğim. Ve sonra da yaşlı Rossum artık insan yaratmaya başladı.”
(Ara)
HELENA: “Ve bunu hiç kimseye söylememem mi gerekiyor?”
DOMIN: “Dünyada hiç kimseye.”
HELENA: “Ne kadar yazık ki tüm kitaplarda yer alıyor.”
DOMIN: “Yazık!” (Masadan iner ve Helena’nın yanına oturur.) “Fakat kitaplarda ne yok biliyor musunuz?” (Alnına hafifçe vurur.) “Yaşlı Rossum müthiş bir deliydi. Gerçekten öyleydi, Küçük Hanım Glory bu bilgiyi kendinize saklayın. Bu eksantrik ihtiyar gerçekten insan üretmek istiyordu.”
HELENA: “Ama siz zaten insan üretiyorsunuz.”
DOMIN: “Yaklaşık olarak Küçük Hanım Helena, fakat yaşlı Rossum bunu tam anlamıyla yapmak istiyordu. Biliyor musunuz aslında bilimsel bir şekilde Tanrı’yı yok etmek istiyordu. Korkunç bir materyalistti. Tanrı’ya ihtiyaç olmadığını kanıtlamak istiyordu. Bu yüzden tıpatıp bizim gibi olan bir insan yapmayı kafasına koymuştu. Anatomiden biraz anlar mısınız?”
HELENA: “Çok az.”
DOMIN: “Ben de öyle. Düşünün ki aynen insan bedenindeki gibi her şeyi son salgı bezine kadar yapmayı kafasına koymuş. Apandisit, bademcik, göbek, tamamen gereksiz şeyler hatta hımm, cinsel salgı bezleri bile…”
HELENA: “Fakat onlar… Onlar…”
DOMIN: “Gereksiz değiller, biliyorum ancak yapay yoldan insanlar üretilecekse o hâlde, hımm… Hiç gerekmiyor.”
HELENA: “Anlıyorum.”
DOMIN: “On yılda yüzüne gözüne bulaştırarak neler yaptığını size müzede göstereceğim. Bunun bir erkek olması gerekirdi, bu şey üç gün yaşayabildi. Yaşlı Rossum hiçbir zaman zevkli değildi. Yaptığı şey bir felaketti fakat o şeyin içi bir insanın içinde var olan her şey ile doluydu. Gerçekten bu çok titiz bir işti. O zamanlarda buraya yaşlı Rossum’un yeğeni, Mühendis Rossum geldi. Dâhi bir kafa Küçük Hanım Glory. Yaşlının ne yaptığını görünce şöyle dedi: ‘On yıldır insan üretmeye çalışmak bir saçmalık. Onu doğadan daha hızlı üretemezsen o zaman bütün bunları boş ver.’ Ve kendisi anatomi konusuna eğildi.”
HELENA: “Kitaplarda başka türlü yer alıyor.”
DOMIN: (Ayağa kalkar.) “Kitaplarda reklama para verilir ve gerisi saçmalıktır. Mesela robotları bu yaşlı adamın keşfettiğini yazarlar. Bu yaşlı adam belki üniversiteye daha uygundu, fabrika üretimi hakkında hiçbir fikri yoktu. Biliyor musunuz, gerçek insanları, yani belki yeni Kızılderilileri, doçentleri veya ahmakları üreteceğini sandı ancak genç Rossum canlı ve akıllı makineleri yapmayı akıl etti. Kitaplarda iki büyük Rossum’un iş birliği hakkında yazılanlar safsatadır. O ikisi feci şekilde kavga ediyordu. Yaşlı ateistin endüstri tecrübesi yoktu ve en sonunda genç olan, onu büyük başarısızlıklarla uğraşsın diye bir laboratuvara kapattı, sonra da üretime kendi başladı, mühendislik ilkeleriyle çalıştı. Yaşlı Rossum onu tam anlamıyla lanetledi ve ölene kadar iki fizyolojik canavar daha yarattı. En sonunda onu laboratuvarda ölü buldular. Tüm tarihçesi bu.”
HELENA: “Peki ya genç olanı?”
DOMIN: “Genç Rossum… Bu yeni bir dönem idi. Kavrama döneminden sonra üretim dönemi… İnsan anatomisine biraz göz attıktan sonra bunun çok karmaşık olduğunu ve çok iyi bir mühendisin bunları daha basit şekilde yapabileceğini gördü. Anatomiyi yeniden biçimlendirmeye başladı ve neyi eksik bırakabileceği veya basitleştirebileceği üzerinde deneyler yaptı. Özetle… Küçük Hanım Glory, bunlar sizi sıkmıyor değil mi?”
HELENA: “Hayır, aksine, bu çok ilginç.”
DOMIN: “İşte genç Rossum da kendi kendine şöyle dedi: ‘Bu, insan sevincini hisseden, keman çalan, yürüyüşe gitmek isteyen ve -aslında gereksiz olan- birçok şeyi yapmaya ihtiyaç duyan bir şeydir.’ ”
HELENA: “Ooo!”
DOMIN: “Bekleyin! Dokuma işlemindeki gibi gereksiz olanlar atılmalı. Yakıt motorunda püskül ve süsleme olmamalı, Küçük Hanım Glory. Ve yapay işçileri üretmek yakıt motorları üretmekle aynı şeydir. Üretim en basit şekilde yürütülmeli ve ürün de pratik olarak en iyisi olmalı. Ne düşünüyorsunuz, hangi işçi pratik olarak en iyisidir?”
HELENA: “En iyisi mi? Sanırım, hangisi dürüst ve sadıksa o.”
DOMIN: “Hayır, en ucuz olanı. İhtiyaçları en az olanı. Genç Rossum ihtiyaçları en az olan işçiyi icat etti. Onu basitleştirmek zorundaydı. İş amacına uygun olmayan her şeyi attı. Yani bu durumda insanı atıp robot yapmaya yönelmişti. Sevgili Küçük Hanım Glory, robotlar insan değildir. Mekanik olarak bizden çok daha üstünler. Mükemmel zekâya sahipler lakin ruhları yok. O mühendisin ürünü, doğanın ürününden çok daha mükemmel.”
HELENA: “İnsanın Tanrı ürünü olduğu söylenir.”
DOMIN: “Bu daha da kötü. Tanrı’nın modern teknoloji hakkında en ufak bir fikri yoktu. Merhum genç Rossum’un tanrıcılık oynadığına inanabiliyor musunuz?”
HELENA: “Nasıl yani?”
DOMIN: “Hiper robotları üretmeye başladı. Bunlar çalışmak için üretilmiş devlerdi. Dört metrelik figürlerle başladı fakat bu mamutlar ne kadar kolay parçalanıyorlardı inanamazsınız.”
HELENA: “Parçalanıyorlar?”
DOMIN: “Evet. Birdenbire ya ayağı ya da başka bir uzvu çatlardı. Sanırım gezegenimiz devler için biraz küçüktür. Şimdi daha normal boyutlarda ve insani standartlardaki robotları üretiyoruz.”
HELENA: “İlk robotları bizde gördüm. Kasabamız satın aldı. Yani demek istiyorum ki işe aldı.”
DOMIN: “Satın aldı sevgili küçük hanım. Robotlar satın alınır.”
HELENA: “Çöpçü olarak aldık. Süpürürken görmüştüm. O kadar tuhaf, o kadar sessizler ki…”
DOMIN: “Siz benim sekreterimi gördünüz mü?”
HELENA: “Fark etmedim.”
DOMIN: (El çanını çalar.) “Biliyor musunuz, Rossum’un Evrensel Robotları Anonim Şirketi tekdüze mal üretmiyor. Daha narin ve daha kaba robotlarımız var. Daha iyi olanların ömrü belki yirmi sene olur.”
HELENA: “Sonra can mı veriyorlar?”
DOMIN: “Evet, yıpranıyorlar.”
(Sulla girer.)
DOMIN: “Sulla, kendinizi Küçük Hanım Glory’ye gösterin.”
HELENA: (Kalkar ve elini uzatır.) “Memnun oldum. Dünyadan uzak olmak galiba sizi üzüyor değil mi?”
SULLA: “Tanımıyorum, Küçük Hanım Glory. Oturun lütfen.”
HELENA: (oturur) “Nerelisiniz küçük hanım?”
SULLA: “Buradan, fabrikadan.”
HELENA: “Ah, burada mı doğdunuz?”
SULLA: “Evet, burada imal edildim.”
HELENA: (sıçrar) “Ne?”
DOMIN: (gülüyor) “Sulla insan değil küçük hanım, Sulla bir robottur.”
HELENA: “Lütfen affedin?”
DOMIN: (Sulla’nın omzuna elini koyar.) “Sulla kızmıyor. Küçük Hanım Glory, nasıl bir cilt yapıyoruz bir bakın. Yüzüne dokunun.”
HELENA: “Oh, hayır, hayır!”
DOMIN: “Bizden farklı bir maddeden yapılmış olduğunu anlamazsınız bile. Bakın sarışınlara özgü tipik tüyleri bile var. Sadece gözler birazcık… Ama saçları! Dönün Sulla!”
HELENA: “Yeter artık!”
DOMIN: “Sulla misafirimizle sohbet edin. Kendisi değerli bir misafirimizdir.”
SULLA: “Lütfen küçük hanım oturun.” (İkisi de oturur.) “Gemi seyahatiniz iyi geçti mi?”
HELENA: “Evet, ta… Tabii ki.”
SULLA: “Amelia Gemisi ile geri dönmeyin Küçük Hanım
Glory. Barometre basıncı büyük hızla 705’e düşüyor. Gemi
Pensylvania’yı bekleyin, çok iyi, çok güçlü bir gemi o.”
DOMIN: “Ne kadar güçlü?”
SULLA: “Saatte yirmi deniz mili hız. On iki ton yük kapasitesi.”
DOMIN: (gülüyor) “Yeter Sulla, yeter! Fransızca bilginizi gösterin bize.”
HELENA: “Siz Fransızca mı biliyorsunuz?”
SULLA: “Dört dil biliyorum. ‘Dear Sir! Monsieur! Geehrter Herr! Sayın beyefendi!’ diye yazıyorum.”
HELENA: (sıçrar) “Bunlar zırva! Siz şarlatansınız! Sulla robot değil, Sulla benim gibi bir kız! Sulla, bu utanç verici! Neden böyle bir komedi oynuyorsunuz?”
SULLA: “Ben bir robotum.”
HELENA: “Hayır, hayır, yalan söylüyorsunuz! Oh Sulla, affedin, biliyorum, onların reklamını yapmanız için sizi zorladılar! Sulla, siz benim gibi bir kızsınız değil mi? Söyleyin!”
DOMIN: “Üzgünüm Küçük Hanım Glory. Sulla bir robottur.”
HELENA: “Yalan söylüyorsunuz!”
DOMIN: (doğrulur) “Nasıl?” (El çanını çalar.) “Affedersiniz küçük hanım, o hâlde sizi ikna etmek zorundayım.”
(Marius girer.)
DOMIN: “Marius, Sulla’yı kesmeleri için ameliyathaneye götürün. Çabuk!”
HELENA: “Nereye?”
DOMIN: “Ameliyathane. Onu kestikleri zaman siz de gidip bakacaksınız.”
HELENA: “Gitmem!”
DOMIN: “Pardon, yalandan bahsediyordunuz…”
HELENA: “Siz onu öldürtmek mi istiyorsunuz?”
DOMIN: “Makineler öldürülmez.”
HELENA: (Sulla’yı kucaklar.) “Korkmayın Sulla sizi vermem! Söyleyin canım, herkes mi size bu kadar kaba davranıyor? Bunlara müsamaha göstermeyin, duyuyor musunuz? Göstermeyin, Sulla!”
SULLA: “Ben bir robotum.”
HELENA: “Bu önemli değil. Robotlar da bizim gibi iyi insanlar. Sulla, sizi kesmelerine izin verir miydiniz?”
SULLA: “Evet.”
HELENA: “Oh, ölümden korkmuyor musunuz?”
SULLA: “Tanımam, Küçük Hanım Glory.”
HELENA: “Sonra size ne olur biliyor musunuz?”
SULLA: “Evet, artık hareket edemezdim.”
HELENA: “Bu korkunç!”
DOMIN: “Marius, küçük hanıma ne olduğunuzu söyleyin.”
MARIUS: “Robot Marius.”
DOMIN: “Sulla’yı ameliyathaneye koyar mıydınız?”
MARIUS: “Evet.”
DOMIN: “Üzülür müydünüz?”
MARIUS: “Tanımam.”
DOMIN: “Ona ne olurdu?”
MARIUS: “Hareket etmezdi. Onu öğütücüye verirlerdi.”
DOMIN: “Bu ölümdür Marius. Ölümden korkuyor musunuz?”
MARIUS: “Hayır.”
DOMIN: “Gördünüz mü Küçük Hanım Glory? Robotlar hayata bağlı değiller. Niye olsunlar ki! Haz almıyorlar. Çimden daha değersizler.”
HELENA: “Oh, kesin şunu! En azından onları gönderin!”
DOMIN: “Marius, Sulla, gidebilirsiniz.”
(Sulla ve Marius çıkarlar.)
HELENA: “Korkunçlar! Bu yaptığınız çok çirkin bir şey!”
DOMIN: “Neden çirkin?”
HELENA: “Bilmiyorum… Neden, neden ismini Sulla koydunuz?”
DOMIN: “Kötü bir isim mi?”
HELENA: “Erkek adı. Sulla, Romalı bir komutandı.”
DOMIN: “Oh, Marius ve Sulla sevgililerdi diye düşündük.”
HELENA: “Hayır, Marius ile Sulla komutanlardı ve bilmem ne yılında birbirlerine karşı savaşıyorlardı.”
DOMIN: “Pencereye gelin. Ne görüyorsunuz?”
HELENA: “Duvar ustaları.”
DOMIN: “Bunlar robotlar. Bizim bütün işçilerimiz robotlardır. Ve şurada, aşağıda bir şey görüyor musunuz?”
HELENA: “Bir ofis.”
DOMIN: “Muhasebe… Ve orada…”
HELENA: “Birçok memur var.”
DOMIN: “Bunlar robotlar. Bizim tüm memurlarımız robotlardır. Ve fabrikayı gördüğünüzde…”
(O anda fabrika düdüğü ve sirenler çalmaya başlar.)
DOMIN: “Öğlen oldu. Robotlar işi ne zaman bırakmaları gerektiğini bilmezler. Saat ikide size tekneleri göstereceğim.”
HELENA: “Ne tekneleri?”
DOMIN: (Rahat bir tavır takınır.) “Hamur tekneleri. Her birinde bin robotluk madde karışıyor. Ayrıca karaciğer, beyin vs. fıçıları var. Sonra kemik fabrikasını göreceksiniz. Ardından size büküm-haneyi göstereceğim.”
HELENA: “Ne bükümhanesi?”
DOMIN: “Sindirim bükümhanesi. Kilometrelerce sindirim borusunun yapıldığı bükümhane. Sonra montaj atölyesi yer alır, orada her şey bir araya getirilir, aynen otomobiller gibi. Her işçi sadece bir parçayı monte ediyor sonra da otomatik olarak sıra ikinci, üçüncü ve dördüncü işçiye geçer. Bu böyle devam eder. Bu en ilginç gösteridir. Sonra kurutma odasına ve taze ürünlerin çalıştığı depoya sıra gelir.”
HELENA: “Tanrı aşkına hemen mi çalışmak zorundalar?”
DOMIN: “Pardon. Aynen yeni mobilya gibi işliyorlar. Var olmaya alışıyorlar. Bir anlamda bütünleşiyorlar. Hatta içlerinde birçok şey yeni olarak gelişiyor. Doğal gelişime biraz yer vermek zorundayız, anlıyor musunuz? Ve bu arada ürünler aprelenmekte.”
HELENA: “O nedir?”
DOMIN: “İnsanlar için okul neyse o. Konuşmayı, yazmayı ve hesaplamayı öğreniyorlar. Mükemmel hafızaları var. Onlara yirmi ciltlik ansiklopedi okusanız her şeyi size sırayla tekrar ederler. Üniversitelerde gayet iyi bir şekilde eğitim verebilirler. Sonra onlar sınıflandırılır ve dağıtılır. Günlük olarak on beş bin robot, öğütücüye gider. Hasarlı olanların sabit yüzdesini hesaplamıyorum bile.”
HELENA: “Bana kızgın mısınız?”
DOMIN: “Tanrı korusun! Sadece şeyi düşünüyordum… Başka şeylerden söz edebilirdik. Yüz bin robotun içerisinde küçük bir azınlığız ve hiç kadın yok. Her gün sadece üretim hakkında konuşuyoruz. Lanetlenmiş gibiyiz, Küçük Hanım Glory.”
HELENA: “O kadar üzgünüm ki size yalancı dediğim için.”
(Kapı vurulur.)
DOMIN: “Girin arkadaşlar.”
(Sol taraftan Mühendis Fabry, Dr. Gall, Dr. Hallemeier, Müteahhit Alquist girerler.)
DR. GALL: “Pardon, rahatsız etmiyoruz ya?”
DOMIN: “Buraya gelin. Küçük Hanım Glory, bunlar; Alquist, Fabry, Gall, Hallemeier. Bu da Başkan Glory’nin kızı.”
HELENA: (mahcup hâlde) “İyi günler!”
FABRY: “Hiçbir fikrimiz yoktu.”
DR. GALL: “Sonsuz onurlandırıldık.”
ALQUIST: “Hoş geldiniz Küçük Hanım Glory!”
(Sağdan taraftan paldır küldür Busman girer.)
BUSMAN: “Hey, buralarda neyiniz var?”
DOMIN: “Buraya gel Busman. Bu bizim Busman küçük hanım. Busman, bu da Başkan Glory’nin kızı.”
HELENA: “Memnun oldum.”
BUSMAN: “Vay canına, bu büyük bir sevinç! Küçük Hanım Glory, şeref verdiğinizi gazeteye telgrafla bildirebilir miyiz?”
HELENA: “Hayır, hayır, yalvarırım!”
DOMIN: “Küçük hanım oturun lütfen.”
FABRY: “Rica ederim.”
(Koltukları çekiyorlar.)
BUSMAN: “Lütfen.”
DR. GALL: “Pardon.”
ALQUIST: “Küçük Hanım Glory, yolculuğunuz nasıldı?”
DR. GALL: “Uzun kalacak mısınız?”
FABRY: “Fabrika için ne diyorsunuz Küçük Hanım Glory?”
HALLEMEIER: “Amelia Gemisi ile mi geldiniz?”
DOMIN: “Susun, bırakın Küçük Hanım Glory konuşsun.”
HELENA: (Domin’e dönerek) “Onlarla ne hakkında konuşayım?”
DOMIN: (şaşırır) “Ne hakkında isterseniz!..”
HELENA: “Yani… Açıkça konuşabilir miyim?”
DOMIN: “Tabii ki…”
HELENA: (Tereddüt eder, sonra cesaretini toplar.) “Söyleyin, size ettikleri muameleyi bazen nahoş bulmuyor musunuz?”
FABRY: “Kimden bahsediyorsunuz efendim?”
HELENA: “Bütün insanlardan…”
(Herkes birbirine afallamış bir şekilde bakıyor.)
ALQUIST: “Bize mi?”
DR. GALL: “Neden öyle düşünüyorsunuz?”
HALLEMEIER: “Kahretsin!”
BUSMAN: “Aman, Tanrı korusun, Küçük Hanım Glory!”
HELENA: “Daha iyi yaşayabileceğinizi hissetmiyor musunuz?”
DR. GALL: “Bu değişir küçük hanım. Ne demek istiyorsunuz?”
HELENA: “Düşünüyordum da…” (patlar) “Bu çirkin bir şey! Bu korkunç bir şey!” (Ayağa kalkar.) “Tüm Avrupa sizi konuşuyor. Bu yüzden olanları görmek için buraya geldim ve her şey düşünüldüğünden bin defa daha kötü. Buna nasıl tahammül ediyorsunuz?”
ALQUIST: “Neye tahammül?”
HELENA: “Kendi durumunuza! Tanrı aşkına, sizler bizim gibi, tüm Avrupa’dakiler gibi, tüm dünyadakiler gibi insanlarsınız. Yaptıklarınız ayıp ve küçük düşürücüdür.”
BUSMAN: “Tanrı’m, küçük hanım!”
FABRY: “Hayır, arkadaşlar, biraz da haklı. Biz burada Kızılderililer gibi yaşıyoruz.”
HELENA: “Kızılderililerden de beter! Size, size kardeşlerim diyebilir miyim?”
BUSMAN: “Aman Tanrı’m, neden olmasın?”
HELENA: “Kardeşlerim, ben başkanın kızı olarak gelmedim. Ben, Hümanizm Birliği adına geldim. Kardeşlerim, Hümanizm Birliğinin iki yüz binden fazla üyesi var. İki yüz bin kişi arkanızdadır ve size yardım etmeyi öneriyorlar.”
BUSMAN: “İki yüz bin kişi, hadi ya, bu gayet iyi ve güzel.”
FABRY: “Sizlere hep söylüyorum eski Avrupa gibisi yok. Görüyorsunuz, bizi unutmamış. Bize yardım öneriyor.”
DR. GALL: “Ne yardımı? Tiyatro?”
HALLEMEIER: “Orkestra?”
HELENA: “Daha fazlası.”
ALQUIST: “Siz, kendiniz?”
HELENA: “Oh, ben ihtiyaç olduğu sürece kalırım.”
BUSMAN: “Tanrı aşkına, bu ne mutluluk!”
ALQUIST: “Domin, küçük hanım için en iyi odayı hazırlamaya gideceğim.”
DOMIN: “Bekleyin biraz. Korkarım ki Küçük Hanım Glory henüz konuşmasını bitirmemiş.”
HELENA: “Hayır, bitirmedim ancak ağzımı zorla kapatırsanız…”
DR. GALL: “Harry, sakın!”
HELENA: “Size teşekkür ederim. Beni koruyacağınızı biliyordum.”
DOMIN: “Pardon, Küçük Hanım Glory. Robotlarla konuştuğunuzdan emin misiniz?”
HELENA: (afallar) “Başka kiminle olabilir?”
DOMIN: “Çok üzgünüm. Bu beyler insan, aynen sizin gibi, tüm Avrupa gibi.”
HELENA: (Diğerlerine hitap eder.) “Sizler robot değil misiniz?”
BUSMAN: (Kahkaha atar.) “Tanrı korusun!”
HALLEMEIER: “Pöf, Robotlar!”
DR. GALL: (gülüyor): “Çok teşekkürler!”
HELENA: “Fakat… Bu imkânsız!”
FABRY: “Şerefim üzerine yemin ederim küçük hanım, bizler robot değiliz.”
HELENA: (Domin’e döner.) “O zaman neden bana bütün memurlarınızın robot olduğunu söylediniz?”
DOMIN: “Evet memurlar robot fakat müdürler değil. İzin verin Küçük Hanım Glory, açıklayayım: Mühendis Fabry, R.U.R. Teknoloji Genel Müdürü; Doktor Gall, Fizyoloji ve Araştırma Enstitüsü Başkanı; Doktor Hallemeier, Robot Psikolojisi ve Eğitimi Enstitüsü Başkanı; Konsolos Busman, Ticaret Genel Müdürü ve Müteahhit Alquist, İnşaat Şefi.”
HELENA: “Affedin beyler, yaptığım hata korkunç!”
ALQUIST: “Tanrı aşkına Küçük Hanım Glory, lütfen oturun!”
HELENA: (oturur) “Aptal bir kızım! Şimdi beni ilk gemi ile geri gönderirsiniz.”
DR. GALL: “Asla küçük hanım, neden sizi geri yollayalım?”
HELENA: “Çünkü biliyorsunuz, robotlarınızı kışkırtırım.”
DOMIN: “Sevgili Küçük Hanım Glory, buraya yüzlerce kurtarıcı ve kâhin geldi. Her gemi onlardan birini getirir. Misyonerler, anarşistler, kurtuluş ordusu üyeleri, birçok şey… Dünyada ne çok kilise ve deli var, bu inanılmaz!..”
HELENA: “Ve siz onların robotlara hitap etmesine izin mi veriyorsunuz?”
DOMIN: “Neden olmasın? Şimdiye kadar hepsi bundan vazgeçti. Robotlar her şeyi hatırlarlar ama bunun ötesine geçmezler. İnsanların söylediklerine gülmezler bile. Gerçekten inanılır gibi değil. Hoşunuza gidiyorsa sevgili küçük hanım, sizi robot deposuna götüreceğim. Yaklaşık olarak üç yüz bin robot var.”
BUSMAN: “Üç yüz kırk yedi bin.”
DOMIN: “Pekâlâ. Onlara ne isterseniz söyleyebilirsiniz. Onlara İncil ya da logaritma… Ne isterseniz okuyabilirsiniz. Hatta insan haklarına dair vaaz bile verebilirsiniz.”
HELENA: “Oh, düşünüyordum da… Onlara biraz sevgi gösterilse…”
FABRY: “Mümkün değil Küçük Hanım Glory. Hiçbir şey insana bir robottan daha yabancı değildir.”
HELENA: “O hâlde neden onları yapıyorsunuz?”
BUSMAN: “Ha ha ha! Bu çok iyi! Robotlar neden yapılıyormuş!”
FABRY: “Çalıştırmak için küçük hanım. Bir robot iki buçuk işçinin yerini alır. İnsan makinesi çok kusurluydu. Bir gün ortadan kaldırılması gerekiyordu.”
BUSMAN: “Ve çok pahalıydı.”
FABRY: “Çok az etkindi. Modern teknolojiye yetişemiyordu. Ve ikinci olarak bu büyük bir ilerleme. Pardon!”
HELENA: “Ne?”
FABRY: “Beni affetmenizi rica ediyorum. Makine ile verim sağlamak büyük bir ilerlemedir. Bu daha konforlu ve daha hızlıdır. Her hızlanma bir ilerlemedir küçük hanım. Doğanın, işin modern temposu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Tüm çocukluk dönemi teknik olarak bir saçmalıktır. Kısacası vakit kaybıdır Küçük Hanım Glory. Ve üçüncüsü…
HELENA: “Oh, kesin şunu!”
FABRY: “Lütfen izin verin, şu sizin birlik, Hümanizm Birliği tam olarak ne istiyor?”
HELENA: “Özellikle robotları korumak ve onlara iyi muamele edilmesini sağlamak.”
FABRY: “Bu kötü bir hedef değil. Makinelere iyi muamele edilmeli. Gerçekten bunu beğendim. Hasarlı eşyalardan hiç hoşlanmam. Küçük Hanım Glory, lütfen bizleri de şu birliğinize katkıda bulunabilecek düzgün bir kurucu üye olarak kaydedin!”
HELENA: “Hayır, siz beni anlamıyorsunuz. Biz özellikle robotları serbest bırakmak istiyoruz!”
HALLEMEIER: “Nasıl yani?”
HELENA: “Onlara insan gibi muamele edilmeli.”
HALLEMEIER: “Aaa! Yoksa oy mu kullansınlar veya onlara maaş mı ödensin?”
HELENA: “Tabii ki öyle!”
HALLEMEIER: “Bak bak! Söyler misiniz maaşı ne yapacaklar?”
HELENA: “İhtiyaç duyduklarını… Sevdikleri bir şey… Satın alırlardı.”
HALLEMEIER: “Bu çok güzel küçük hanım fakat robotlar bir şeyden zevk almazlar. Ne alsınlar? Onları ananaslarla, samanla veya neyle isterseniz besleyin hiç tat almıyorlar. Hiçbir şeye ilgileri yok Küçük Hanım Glory. Aksi şeytan! Henüz hiç kimse bir robotun gülümsediğini görmedi.”
HELENA: “Neden… Neden… Neden onları daha mutlu yapmıyorsunuz?”
HALLEMEIER: “Bu olmaz Küçük Hanım Glory. Bunlar sadece robot. İradesiz, tutkusuz, tarihsiz, ruhsuz…”
HELENA: “Aşksız ve inatsız mı?”
HALLEMEIER: “Fazla söze gerek yok. Robotlar hiçbir şeyi sevmezler, kendilerini bile. Ve inat mı? Bilmiyorum; nadiren, sadece zamanla…”
HELENA: “Ne?”
HALLEMEIER: “Aslında hiçbir şey… Bazen bir şekilde deliriyorlar. Sara hastalığı gibi bir şey. Buna rotların kasılması denir. Birdenbire bir tanesi elinde ne varsa yere fırlatır, durur, dişlerini gıcırdatır ve onu öğütücüye vermek gerekir. Muhtemelen organizma bozukluğudur.”
DOMIN: “Üretim hatası.”
HELENA: “Hayır, hayır, bu ruhtur!”
FABRY: “Sizce ruh dişlerin gıcırdamasıyla mı ilgilidir?”
DOMIN: “Bunlar da ortadan kaldırılır Küçük Hanım Glory. Doktor Gall şu anda bazı deneyler yapmaktadır.”
DR. GALL: “Onu değil Domin, şu anda acı sinirlerini yapmaktayım.”
HELENA: “Acı sinirleri mi?”
DR. GALL: “Evet. Robotlar neredeyse hiç fiziksel acı hissetmiyorlar. Biliyor musunuz, merhum genç Rossum sinir sistemini hayli kısıtladı ve bu tutmadı. Izdırap katmalıyız.”
HELENA: “Neden… Eğer onlara ruh vermeyecekseniz neden acı vermek istiyorsunuz?”
DR. GALL: “Endüstriyel sebeplerden Küçük Hanım Glory. Bazen robot kendi kendine zarar verebiliyor çünkü acı hissetmiyor. Elini makineye koyar, parmağını kopartır, başını kırar, umursamaz. Onlara acı duygusunu koymalıyız. Bu, kazaya karşı otomatik bir korumadır.”
HELENA: “Acıyı hissedince daha mı mutlu olacaklar?
DR. GALL: “Tersine fakat teknik anlamda daha mükemmel olacaklar.”
HELENA: “Onlar için neden ruh yaratmıyorsunuz?”
DR. GALL: “Gücümüzün dâhilinde değil.”
FABRY: “Yararımıza da değil.”
BUSMAN: “Bu, üretimi sadece daha pahalı kılar. Bunları öyle ucuza yapıyoruz ki bir tanesinin maliyeti yüz yirmi dolar tutuyor; on beş yıl önce on bin tutuyordu! Beş yıl önce onlar için kıyafet alıyorduk şimdi kendi dokuma fabrikamız var ve diğer fabrikalara nazaran kumaşları beş kat daha ucuza mal ediyoruz. Küçük Hanım Glory siz bir metre kumaşa kaç para ödüyorsunuz?”
HELENA: “Bilmiyorum, gerçekten unuttum.”
BUSMAN: “Tanrı’m, bir de Hümanizm Birliği kurmak istiyorsunuz! Artık sadece üçte bir… Tüm fiyatlar üçte bir düzeyinde ve daha da aşağıya inecekler ta ki…”
HELENA: “Anlamıyorum.”
BUSMAN: “Hoppala! Bu, işin fiyatı düştü demektir. Yemeği ile birlikte bir robotun saati üç çeyrek sente mal oluyor. Bu çok komik küçük hanım, tüm fabrikalar meşe palamudu gibi çatlıyor veya üretimi ucuza getirmek için çabucak robot alıyorlar.”
HELENA: “Evet ve tüm işçileri sokağa atıyorlar!”
BUSMAN: “Ha ha, tabii ki! Lakin biz bu arada buğday yetiştirsinler diye beş bin tropik robotu Arjantin Pampas’a sattık. Söyler misiniz, sizde ekmeğin poundu ne kadar?”
HELENA: “Hiçbir fikrim yok.”
BUSMAN: “İşte görüyorsunuz sizin iyi, ihtiyar Avrupa’nızda şu anda iki sentçik, fakat bu bizim ekmeğimiz, anlıyor musunuz? Ekmeğin bir poundu iki sentçik ve Hümanizm Birliği bundan haberdar değil! Ha ha! Küçük Hanım Glory siz çok pahalı bir dilim ekmeğin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Kültür veya benzeri şeylerden söz ediyorsunuz. Ama beş yıl sonra? Haydi bahse girelim!”
HELENA: “Ne?”
BUSMAN: “Beş yıl sonra her şeyin fiyatı sıfır nokta on düzeyinde olacak, millet beş yıl sonra buğday ve diğer şeylerin içinde boğulacak.”
ALQUIST: “Evet, dünyanın tüm işçileri işsiz kalacak.”
DOMIN: (Ayağa kalkar.) “Kalacaklar fakat on yıla kadar Rossum’un evrensel robotları o kadar buğdayı veya diğer şeyleri ürettiğinde biz şunu diyeceğiz: ‘Artık ürünler fiyatsız. Şimdi artık her biriniz istediğiniz kadar alın. Sefalet yok artık.’ Evet, işsiz kalacaklar. Fakat daha sonra iş diye bir şey kalmayacak. Her şeyi canlı makineler yapacak. İnsanoğlu sadece sevdiği şeylerle ilgilenecek. Kendini geliştirmek için yaşayacak.”
HELENA: (Ayağa kalkar.) “Öyle mi olacak?”
DOMIN: “Olacak. Başka türlüsü olamaz. Bundan evvel belki korkunç şeyler yaşanacak. Bu engellenemez ama ondan sonra insanın insana hizmet etmesi ve insanın maddeye esareti bitecek. Hiç kimse ekmeğini hayat ve nefretle ödemeyecek. Sen artık işçi değilsin, sen yazman değilsin, sen artık kömür çıkartmıyorsun ve sen artık yabancı bir makinenin başında değilsin. Lanetlediğin işinde artık ruhunu harcamayacaksın!”
ALQUIST: “Domin, Domin! Tasviriniz cennete benziyor. Do-min, hizmette ve alçalmada büyük bir nitelik vardı! Ah Harry, eskiden çalışma ve yorgunlukta güya fazilet vardı!”
DOMIN: “Belki öyleydi. Âdem’den başlayarak dünyayı değiştirirken kaybolacaklara bel bağlayamayız. Âdem, Âdem! Artık çehrenden akan ter içinde ekmeğini yemeyeceksin, artık açlık, susuzluk, yorgunluk ve aşağılanma nedir bilmeyeceksin. Tanrı’nın elinden beslendiğin cennete döneceksin. Hür ve egemen olacaksın, kendini geliştirme dışında başka bir görevin, işin, sorunun olmayacak. Sen yaradılışın efendisi olacaksın.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/karel-capek/rur-rossum-un-evrensel-robotlari-69428593/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.