Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri – Meclis-i Meşâyih
Zekeriya Akman
Tarikatlar, İslam toplumunun vazgeçilmez birer unsuru olarak her dönemde etkilerini hissettirmiş ve bir yaşam tarzı olarak da varlıklarını günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Halka, dinî, ahlaki ve sosyal alanda hizmet vermeyi amaçlayan tarikatlar, Osmanlı döneminde toplum üzerinde her zaman etkili olmuşlardır. Toplumun gönüllü sivil kuruluşları olarak nitelendirilebilecek tarikatlar, tekke ve zaviyeler aracılığıyla halka sosyal alanda hizmet veren müesseseler olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nde toplum hayatında tarikatlar önemli roller üstlenmişlerdir. Devletin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde idari, askerî, ilmî ve içtimai hayatın şekillenmesinde tekke ve tarikatların önemli etkisi olmuştur. Çoğu zaman devlet ve halk arasında bir köprü görevi görmüşlerdir. Tarikatların halk üzerinde var olan gücü ve camianın içerisinde ortaya çıkan problemler, devlet idaresinin, bu kesime müdahale etmesine ve kontrolü altına alma yoluna başvurmasına neden olmuştur. XIX. yüzyılda devletin birçok kurumunda baş gösteren bozulma ve çöküş süreci, tasavvuf camiasında da görülmeye başlamıştır. Bütün bu sebepler sonucunda tarikatları kontrol altına almak, bu camiada dinî ve ilmî olmayan davranışları engellemek, cahil kişilerin şeyhlik görevine gelmelerine mâni olmak gibi nedenlerle meşihat makamına bağlı Meclis-i Meşâyih kurulmuştur.Bu çalışmamızda amaç, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinde, tekke ve zaviyeleri kontrol etmek ve yönetmek amacıyla kurulmuş olan Meclis-i Meşâyih’i tanıtmaktır. Çalışmamızda, tarikatlar ve tekkeler arasındaki tartışmalara girmeden, tasavvufi boyutundan ziyade bir kurum olarak Meclis-i Meşâyih’i, tarihçi bakış açısıyla tanıtmak hedeflenmektedir.
Dr. Zekeriya Akman
Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri Meclis-i Meşâyih
ÖNSÖZ
İslam ve Türk tarihi içerisinde önemli bir yere sahip olan Osmanlı Devleti, idari yapısı, hüküm sürmüş olduğu asırlar boyunca toplumu yönetme şekli ve oluşturmuş olduğu kurumlar itibarıyla insanlığa örnek teşkil etmiştir. Osmanlı Devleti, kurmuş olduğu idari yapıyla asırlar boyunca dünyanın önde gelen güçlerinden biri olmuştur. Şeyhülislamlık makamı da dinî kuralları önemseyen bir yönetim tarzı sürdüren bu devletin, en önemli müesseselerinden birisidir. XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin içeride ve dışarıda çok sayıda huzursuzluklarla mücadele etmiş olduğu bir dönemdir. Bu dönemde devlet, yönetim tarzında değişikliklere gitmiş, idari yapıda yeni kurumlar oluşturmanın yanı sıra bazı müesseselerin yapısında da değişiklikler yapmıştır. Bu bağlamda XIX. yüzyıl, Osmanlı idari teşkilatının yeniden yapılandırıldığı ve klasik devir müesseselerinin yeni ihtiyaçlara göre ıslah edildiği bir dönemdir. Bu yüzyılda, devletin en önemli müesseselerinden biri olan meşihat kurumunun yapısında da yeni düzenlemelere gidilmiştir. Merkezîleşme anlamında ciddi reformlar yapan Osmanlı Devleti, tarikatlara yönelik de denetim siyasetinin somut bir örneği olarak Şeyhülislamlık kurumu bünyesinde Meclis-i Meşâyih’i 1866 yılında kurmuştur.
Tarikatlar, İslam toplumunun vazgeçilmez birer unsuru olarak her dönemde etkilerini hissettirmiş ve bir yaşam tarzı olarak da varlıklarını günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Halka, dinî, ahlaki ve sosyal alanda hizmet vermeyi amaçlayan tarikatlar, Osmanlı döneminde toplum üzerinde her zaman etkili olmuşlardır. Toplumun gönüllü sivil kuruluşları olarak nitelendirilebilecek tarikatlar, tekke ve zaviyeler aracılığıyla halka sosyal alanda hizmet veren müesseseler olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nde toplum hayatında tarikatlar önemli roller üstlenmişlerdir. Devletin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde idari, askerî, ilmî ve içtimai hayatın şekillenmesinde tekke ve tarikatların önemli etkisi olmuştur. Tarikatlar çoğu zaman devlet ve halk arasında bir köprü görevi görmüşlerdir. Tarikatların halk üzerinde var olan gücü ve camianın içerisinde ortaya çıkan problemler, devlet idaresinin, bu kesime müdahale etmesine ve kontrolü altına alma yoluna başvurmasına neden olmuştur. XIX. yüzyılda devletin birçok kurumunda baş gösteren bozulma ve çöküş süreci, tasavvuf camiasında da görülmeye başlamıştır. Bütün bu sebepler sonucunda tarikatları kontrol altına almak, bu camiada dinî ve ilmî olmayan davranışları engellemek, cahil kişilerin şeyhlik görevine gelmelerine mâni olmak gibi nedenlerle meşihat makamına bağlı Meclis-i Meşâyih kurulmuştur.
Bu çalışmamızda amaç, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinde, tekke ve zaviyeleri kontrol etmek ve yönetmek amacıyla kurulmuş olan Meclis-i Meşâyih’i tanıtmaktır. Çalışmamızda, tarikatlar ve tekkeler arasındaki tartışmalara girmeden, tasavvufi boyutundan ziyade bir kurum olarak Meclis-i Meşâyih’i, tarihçi bakış açısıyla tanıtmak hedeflenmektedir. Zira Meclis-i Meşâyih döneminde görülmüş olan tarikatlar arası çekişme ve mücadelelerin, bu bağlamda yaşanan tartışmaların, tasavvuf dalında çalışma yapanlara bırakılmasının daha doğru olacağı inancındayım. Biz, tarihî bir olgu olan bu müessesenin kuruluşunu, faaliyetlerini ve arşivini tanıtmaya çalıştık. Bir kurum olarak Meclis-i Meşâyih’i bütün yönleriyle tanıtmaya gayret gösterdiğimiz bu araştırma, muhakkak her yönü ile mükemmel değildir. Fakat mevzunun bütünü ile ilgili olarak yapılan bu çalışmayla, daha sonra bu alanda araştırma yapacakların dikkatine konuyu sunmuş olmayı ümit ediyorum.
Elli yılı aşkın bir süre faaliyetini sürdürmüş olan Meclis-i Meşâyih’i tanıtmak için öncelikle kurumun bütün arşivini inceledik. Müesseseyi, kurumun 8200 sayfa civarındaki kayıtlarından faydalanarak tanıtmaya çalıştık. Çalışmamızdaki hedeflerimizden biri de Meclis-i Meşâyih arşivini tanıtmaktı.
Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Meclis-i Meşâyih öncesi Osmanlı döneminde, devlet ile tarikatlar arasındaki münasebetleri özet bir şekilde değerlendirdik. Meclis-i Meşâyih’in kuruluş nedenlerini, konu ile ilgili yapılan çalışmalardan yola çıkarak tespite çalıştık. Kurumun kuruluşunu ve nizamnamelerini tanıtarak bu müessese için öngörülen faaliyet alanını ve üstleneceği görevleri de arşiv belgelerinden yola çıkarak tanıtmayı amaçladık.
İkinci bölümde; Meclis-i Meşâyih’in faaliyetlerini tanıtmaya gayret gösterdik. Kurumun kuruluşundan kapanmasına kadar geçen süreçte yapmış olduğu faaliyetleri, benzerliklerine göre başlıklara ayırarak tanıtmaya odaklandık. Bu bölümde, kurum arşivinde yer alan karar defterlerinden ve gelen taleplerden yola çıkarak yapılan faaliyetleri belirlemeye çalıştık. Meclis-i Meşâyih’in almış olduğu kararlar ve toplantılarda konu edinilen gündemleri tarih sırasına göre değil, konuların içerik benzerliğine göre sınıflandırarak ele aldık. Bu bağlamda benzer kararlardan sadece birer örnek verilerek kurumun yapmış olduğu faaliyetler tanıtılmıştır.
Üçüncü bölümde ise Meclis-i Meşâyih’in arşivi tanıtılmaya çalışılmıştır. Meclis-i Meşâyih’in arşivi, elli iki defter hâlinde tasnif edilmiştir. Bu defterlerin içeriği 8200 sayfadan oluşmaktadır. Kurumun her defterini ayrı ayrı ele alarak ve içeriğinden bir örnek vererek bu arşivi tanıtmaya ve sonraki araştırmacıların dikkatine sunmaya çalıştık. Çalışmamızın sonuç bölümünden sonra, Meclis-i Meşâyih nizamnamelerini ve kurumun yayımlanmış olduğu talimatnamelerin tam metnini koyarak okuyucuların dikkatine sunduk.
Son olarak, bu çalışma nedeniyle kendilerine yeterli zaman ayıramadığım çocuklarım ve her zaman desteğini gördüğüm değerli eşime müteşekkirim. Bütün çabalara rağmen çalışmamızda görülebilecek kusur ve hataların şahsımızdan kaynaklandığını itirafla beraber, affedilmesini temenni ederiz.
ANKARA 2013
KISALTMALAR
AÜİFD: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
BEO: Bab-ı Âli Evrak Odası
Bkz.: Bakınız
BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivleri
DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
DUİT: Dosya Usulü İradeler Tasnifi
K.evvel: Kânunuevvel
K.sani: Kânunusani
C.ahir: Cemaziyelahir
C.evvel: Cemaziyelevvel
T.evvel: Teşrinievvel
T.sani: Teşrinisani
TCTA: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi
İA: İslam Ansiklopedisi Age.: Adı geçen eser
Agm.: Adı geçen makale
Agmd.: Adı geçen madde
Agtz.: Adı geçen tez
Der.: Derleyen
Ed.: Editör
C: Cilt
H: Hicri
s.: Sahife
S.: Sayı
Trc.: Tercüme
Trs.: Tarihsiz
yy.: Yüzyıl
GİRİŞ
Kaynaklar ve Araştırmaların Değerlendirilmesi
Kaynaklar
Çalışmamız için gerekli olan temel veriler arşiv belgelerinden oluşmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftülüğünde bulunan meşihat arşivinde, çalışmamızın ana kaynağını oluşturan belgeler bulunmaktadır. Bu arşivde Meclis-i Meşâyih’e ait olan elli iki defter mevcuttur. Kurumun faaliyetlerinin yanı sıra tekkeler ve şeyhler ile ilgili bazı bilgilerin kayıtlı olduğu bu defterler, çalışmamızın temel verilerini oluşturmaktadır. Meclis-i Meşâyih’e ait olan bu defterler, Şeyhülislamlık arşivi defter kataloğu hazırlanırken bir tasnife tabi tutulmuş, on iki başlık altında değerlendirilmiştir.[1 - Bilgin Aydın, İlhami Yurdakul, İsmail Kurt, “Bab-ı Meşihat Şeyhülislamlık Arşivi Defter Kataloğu”, İstanbul, 2006, s. 145-150.] 8200 sayfayı aşan bir içeriğe sahip olan bu defterlerde, kurumun faaliyetleri düzenli bir şekilde kaydedilmiştir. Çalışmamızın özellikle iki bölümü için temel verilerimiz, meşihat arşivinde yer alan bu defterlerdir. Çalışmamızın bir bölümünde, Meclis-i Meşâyih arşivini tanıtmayı amaçladık. Bu nedenle çalışmada temel kaynağımız olan bu arşivle ilgili detaylı tanıtımı bu bölüme bıraktık.
Meclis-i Meşâyih kurumunu tanıtırken bu müessesenin kuruluşu ile ilgili bilgilerin ve nizamnamelerinin yer aldığı Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinden de faydalanmamız gerekti. Bu arşivde, kurumun faaliyetlerine dair herhangi bir bilgi bulamadık. Fakat kurumun kuruluşu ile ilgili bazı yazışmalar, nizamnameleri ve özellikle meclisin üye sayısı artırılırken çıkartılmış olan kanun ile ilgili belgelere ulaştık. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde, kurumun ilk nizamnamesi ve sonradan tadil edilen 1891 tarihli nizamnameleri yer almaktadır. Dosya usulü irade tasnifinde yer alan 37-2 numaralı dosyada; Meclis-i Meşâyih’in üye sayısını artıran, 1918 yılına ait kanun, kurumun nizamnamesi ve esbab-ı mucibe layihası bulunmaktadır. Bunların yanı sıra kurum ile ilgili bazı yazışmaların yer aldığı belgeler de bu arşivde bulunmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde yer alan bu belgeler, çalışmamızın ikinci ana kaynağını oluşturmaktadır.
Çalışmamızın diğer önemli bir kaynağını da dönemin süreli yayınları teşkil etmektedir. Meşihat makamının yayın organı olan “Ceride-i İlmiye” dergisinde Meclis-i Meşâyih ile ilgili yapılmış olan bazı tasarruflar kaydedilmiştir. Bu dergide, Meclis-i Meşâyih’e yapılan atamalar ile kurumla ilgili alınmış olan bazı kayıtlar da yer almaktadır.[2 - “Ceride-i İlmiye”, S. 1-79, İstanbul Şaban 1332-1341.] Dergide ayrıca Meclis-i Meşâyih’in yapmış olduğu bazı etkinlikler ve kurumun yayımlamış olduğu talimatnameler bulunmaktadır. “Takvim-i Vekayi” gazetesinde ise kurumun 1918 yılında yayımlanmış olan nizamnamesine yer verilmiştir.[3 - “Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 11336/18 Temmuz 1334. No: 3296.] Dönemin basınında Meclis-i Meşâyih’i doğrudan ilgilendiren yazılara rastlamadık. Fakat kurum üyeleri, dönemin ilim ve fikir adamlarından oluştuğu için bunlardan bazılarının yazmış oldukları makaleler o günün basınında yer almıştır.
Araştırmalar
Osmanlı Devleti’nin son döneminde kurulmuş, önemli müesseselerden biri olan Meclis-i Meşâyih ile ilgili çok fazla araştırma yapılmamıştır. Bu kurumu, bütün yönleriyle ele alan müstakil bir araştırma bulunmamaktadır. Yapılmış olan bazı çalışmaların bir kısmında Meclis-i Meşâyih ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Meclis-i Meşâyih, hem tarihçileri hem de tasavvuf araştırmacılarını ilgilendiren bir kurumdur. Bu kurumla ilgili bilgilerin bulunduğu bazı tezler hazırlanmış, makaleler yazılmış ve bazı kitaplarda bölümlere konu olmuştur. Bu çalışmaların tamamı da değerli bilimsel gayretler olmasına rağmen, kurumun bütün arşivini göz önünde bulunduran ve Meclis-i Meşâyih’i bütünüyle tanıtma amacındaki faaliyetler değildir. Elli yılı aşkın bir süre faaliyet sürdürmüş olan Meclis-i Meşâyih kurumu ile ilgili daha çok sayıda çalışma yapılmasının önemli bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. Kurumla ilgili daha önce yapılmış olan çalışmalar, bu konuda bizim için de kaynaklık teşkil etmiştir.
Konu ile ilgili doğrudan ve dolaylı olarak yapılmış bazı araştırmalar şunlardır:
Meclis-i Meşâyih ile ilgili bilgilerin yer aldığı bazı tezler hazırlanmıştır. Konu ile doğrudan bağlantılı olan bir çalışma, Osman Sacit Arı’nın yüksek lisans tezidir.[4 - Osman Sacit Arı, “Meclis-i Meşâyih Arşivine Göre 1296-1307 (1879-1890) Yılları Arasında Osmanlı Tekkelerinde Ortaya Çıkan Problemler”, basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 2005.] Bu tezde Meclis-i Meşâyih ile ilgili genel bilgiler verilmiş ve kurumun arşivinde yer alan iki defter esas alınarak bir döneme ait faaliyetleri tanıtılmıştır. Kurum arşivinde yer alan elli iki defterden 1762 ve 1769 numaralı defterler esas alınarak Meclis-i Meşâyih’in 1878-1890 yıllarındaki faaliyetleri değerlendirilmiştir. Bir meclis olarak kurumun işleyişi, konuların ele alınışı, faaliyetleri, verilen kararların niteliği ve tartışma konuları açısından önemli bilgiler içermektedir. Bu tez, Meclis-i Meşâyih’in bütün arşivini değil de iki defterini dikkate almasına rağmen konuyla ilgili ilk çalışma olması açısından önemlidir.
Konu ile ilgili bilgileri içeren diğer bir çalışma ise Ekrem Özer’in doktora tezidir.[5 - Ekrem Özer, “Osmanlı’da Tekke ve Tarikat Islahatları II. Mahmut Dönemi ve Sonrası”, basılmamış doktora tezi, Erzurum, 2007.] Osmanlı’da II. Mahmut dönemi ve sonrasındaki tekke ve tarikat ıslahatlarının anlatılmış olduğu bu tezde, Meclis-i Meşâyih’e de bir bölüm ayrılmıştır. Tezde, konu ile ilgili daha önce yapılmış olan araştırmalara dayanarak, Meclis-i Meşâyih’in kuruluşu, yapısı ve faaliyetleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. Kurumun faaliyetleri anlatılırken, Osman Sacit Arı’nın da kullanmış olduğu, çoğunlukla 1762 ve 1769 numaralı defterlerdeki karar örneklerinden faydalanılmıştır.
Meclis-i Meşâyih ile ilgili yapılmış olan önemli bir çalışma da Muharrem Varol’a aittir.[6 - Muharrem Varol, “Bektaşiliğin İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat Politikaları (1826-1866)”, basılmamış doktora tezi, İstanbul, 2011.] Bektaşiliğin ilgasından sonra Osmanlı Devleti’nde tarikat politikalarını ele almış olduğu doktora tezinde Meclis-i Meşâyih’e bir bölüm ayırmıştır. Meclis-i Meşâyih’in kuruluşu ve bu kurum ile ilgili yapılan tartışmaların yer aldığı tezde, kurumun nizamnamelerine yer verilmiştir. Varol, Meclis-i Meşâyih’in uzun süre bulunamayan ilk nizamnamesini Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden tespit ederek, bu tezinde yayımlamıştır. Varol ayrıca yazmış olduğu bir makalede; Meclis-i Meşâyih ile ilgili bilgilere yer vermiş, kurumun 1866 yılına ait bir nizamnamesini ve 1891 yılına ait ta’dilen kaleme alınan talimatnamesini yayımlamıştır.[7 - Muharrem Varol, “Osmanlı Devleti’nin Tarikatları Denetleme Siyaseti ve Meclis-i Meşâyih’in Bilinen; Ancak Bulunamayan İki Nizamnamesi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 23, İstanbul, 2010, s. 39-68.]
Meclis-i Meşâyih ile ilgili bilgilerin yer aldığı bir diğer çalışma, Osmanlılar’da devlet ile tekke münasebetlerini anlatan, İrfan Gündüz’e ait araştırmadır.[8 - İrfan Gündüz, “Osmanlılar’da Devlet Tekke Münasebetleri”, Ankara, 1989.] Gündüz, devlet tekke münasebetlerini anlatırken Meclis-i Meşâyih’e dair bilgilere de yer vermiştir. Bu bilgiler daha çok kurumun kuruluş sürecini anlatan ve devletin tarikatları kontrol etme girişimleri doğrultusunda yapılan düzenlemeleri içermektedir. İrfan Gündüz, bu çalışmasında Meclis-i Meşâyih ile ilgili bazı genel bilgilere yer vermiş fakat kurumun faaliyetlerine değinmemiştir.
Konu ile ilgili bilgilerin yer aldığı bir diğer çalışma da Mustafa Kara’ya aittir. Yazmış olduğu kitaplarda[9 - Mustafa Kara, “Din, Hayat, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler”, İstanbul, 1999.] ve ansiklopedi maddelerinde,[10 - Mustafa Kara, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tasavvuf ve Tarikatlar”, TCTA, İstanbul, 1985, IV, s. 978-994.] Meclis-i Meşâyih’e dair bilgiler vermiştir. Kurumu genel manada tanıtmış; faaliyetlerini, mecliste yer alan şahısların nitelik ve niceliği bakımından değerlendirmeye çalışmıştır. Kara, kitabında ayrıca Meclis-i Meşâyih’te başkan ve üye olarak görev yapan şeyhlerin listesine de yer vermiştir.
Meşihat arşivindeki Meclis-i Meşâyih defterlerinin tasnifini de yapmış olan Bilgin Aydın, bu kurumla ilgili bir makale[11 - Bilgin Aydın, “Osmanlı Devleti’nde Tekkeler Reformu ve Meclis-i Meşâyih’in Şeyhülislamlık’a Bağlı Olarak Kuruluşu, Faaliyetleri ve Arşivi” İstanbul Araştırmaları, İstanbul, 1998, VII, s. 95.] ve ansiklopedi maddesi[12 - Bilgin Aydın, “Meclis-i Meşâyih”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, s. 247-248.] yazmıştır. Bu çalışmalarında kurumun kuruluşu, yapısı, faaliyetleri ve arşivi ile ilgili bilgilere yer vermiştir.
Bunların dışında da Meclis-i Meşâyih ile ilgili bazı özet sayılabilecek bilgilerin yer aldığı çalışmalar da bulunmaktadır. Osmanlı ilmiye merkez teşkilatındaki reformları ele alan İlhami Yurdakul, çalışmasında Meclis-i Meşâyih’e dair bazı genel bilgilere yer vermiştir.[13 - İlhami Yurdakul, “Osmanlı İlmiye Merkez Teşkilatında Reform (1826-1876)”, İstanbul, 2008.] Bazı kitap ve makalelerde de Meclis-i Meşâyih’in kuruluşuna ve kurumun yapısına dair bilgiler bulunmaktadır. Fakat bu çalışmaların çoğunda, kurumun faaliyetleri yer almamış, daha çok özet bilgilere yer verilmesi ile yetinilmiştir.[14 - Bu konuda bilgi bulunabilecek diğer çalışmalar için bkz. İsmail Kara, “Din ile Modernleşme Arasında Çağdaş Türk Düşüncelerinin Meseleleri”, İstanbul, 2005, s. 326-327; Osman Nuri Ergin, “Türk Maarif Tarihi”, İstanbul, 1997, I, s. 280-281; M. Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”, İstanbul, 2004, II, s. 429-430; Hür Mahmut Yücer, “Osmanlı Toplumunda Tasavvuf”, İstanbul, 2003, s. 660; Sadık Albayrak, “Türkiye’de Din Kavgası”, İstanbul 1973, s. 194-211.]
Meclis-i Meşâyih’in Kuruluşu Döneminde Meşihat Kurumunun Yapısı
Meclis-i Meşâyih, Osmanlı devlet yapısında, idari ve sosyal alanlarda çok sayıda yeniliğin yapılmış olduğu bir dönemde kurulmuştur. Tanzimat sonrası başlamış olan yenileşme sürecinde idari ve sosyal alanlarda çok sayıda reform yapılmış ve bazı kurumların yapısı yeniden düzenlenmiştir. Sultan Abdülaziz’in saltanatı döneminde, Tanzimat sonrası idari ve hukuki yenilikler sonucu oluşan meclisleşme sürecinin bir uzantısı olarak meşihat makamına bağlı Meclis-i Meşâyih Osmanlı Devleti’nde yer alan bütün tarikatları kontrol etmek amacıyla kurulmuştur. Kurumun kuruluşundan önce de tekkeleri kontrol amacıyla bazı adımlar atılmıştır. II. Mahmut döneminde çıkartılan reformlarla tekkeler ile ilgili bazı düzenlemeler yapılmış ve tarikatlar üzerinde devlet idaresinin kontrolü sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde yapılmış olan bu düzenlemeler bir süreç içerisinde devam etmiş, devlet ve halk arasında bir ara kuruluş işlevi gören tekkelerin idaresi için de 1866 yılında Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Yeni kurulmuş olan bu meclis idari yönden şeyhülislamlık makamına bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde on dokuzuncu yüzyıla kadar genel manada tekke ve tarikatların üzerinde devletin hâkimiyeti olmasına rağmen, bu yapıyı kontrol ve doğrudan müdahale eden bir kurum bulunmamaktaydı. XIX. yüzyıla girerken, tarikat çevrelerinde ve tekkelerde çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Tarikatlar arası problemler, yetersiz kişilerin şeyhlik görevini üstlenmesi, bazı dergâhlarda dine aykırı davranışların meydana gelmesi gibi çok sayıda sorun bu camiada bazı ıslahatların yapılmasını zorunlu kılmıştır.[15 - Tarikatlarda bu dönemde meydana gelen bozulmalar ile ilgili bkz. Gündüz, age., s. 165-180.] Toplumun belli kesiminin kendi meselelerini, bizzat yine kendilerinin çözmesi yönünde bir hedefi gaye edinen meclislerden biri olarak, tekkelerin tarikat usullerine göre idarelerini temin etmek amacıyla Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Meclis-i Meşâyih’in üyeleri tarikat camiası içerisinden belirlenmiş kişilerden seçilmiştir.
Meşihat makamı, Osmanlı devlet idaresinin idari yapısı içerisinde büyük öneme sahip olan ve şeyhülislamın başında bulunduğu kurum için kullanılan bir tanımdır. Kelime anlamı olarak yaşlı, bilge, reis manalarını taşıyan “şeyh” kelimesinin İslam’a izafesi ile oluşan, hicri 5. ve miladi 10. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan “şeyhülislam” tabiri, fukaha arasındaki tartışmalı konuları çözüme bağlayan uzman âlimler için bir yüceltme ve şeref unvanı olarak kullanılmıştır. İslam tarihi boyunca pek çok şeref unvanı, iktidar sahipleri tarafından kullanılmış fakat şeyhülislam tabiri sadece ulema ve din mensupları için kullanılmıştır. Osmanlılar’dan önceki İslam devletlerinde de şeyhülislam tabiri bazı şahsiyetler için kullanılmıştır.[16 - Abdülkadir Altınsu, “Osmanlı Şeyhülislamları”, Ankara, 1972, s. 13.] Fakat Osmanlılar’da olduğu gibi ilmiye sınıfının en yüksek resmî makamında bulunan kişi şeklinde olmamıştır. Osmanlı öncesinde bu tabir, daha çok fetva verme kabiliyetindeki dinî ve ilmî bilgilere sahip kişiler için kullanılmıştır.[17 - Sadık Eraslan, “Meşihat-ı İslamiyye ve Ceride-i İlmiye”, Ankara, 2009, s. 14.]
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren, fetva verme görevini üstlenen ve bu manada görüşleri devlet yönetimi tarafından kabul gören şahıslar olmuştur. Fakat ilk dönemde bu kişilerin bütünü müftü unvanıyla anılmışlardır. Kaynaklarda, Osman Bey’in kayınpederi Şeyh Edebali’yi müftü olarak tayin ettiği yer almaktadır.[18 - Ali Emirî, “Meşihat-ı İslamiye Tarihçesi”, İlmiyye Salnamesi, İstanbul, 1334, s. 315-316.] Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin ilk müftüsü ve şeyhülislamı Şeyh Edebali olarak kabul edilmektedir. Bu tarihlerde müftü ve şeyhülislam tabiri aynı şeyi ifade etmiş ve birlikte kullanılmıştır.[19 - H. Gazi Yurdaydın, “İslam Tarihi Dersleri”, Ankara, 1971, s. 100.] Osmanlı Devleti’nde, kuruluşundan on altıncı yüzyılın ortalarına kadar dinî örgütlenme alanının en yüksek makamını kazaskerlik temsil etmekteydi. Fakat bu dönemden sonra şeyhülislam unvanıyla görevlendirilen başkent müftüleri, ilmiye teşkilatının başına geçmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde, İstanbul müftülüğüne bu unvan verildikten sonra, tarihî süreçte bu kurum için meşihat makamı, bab-ı meşihat, meşihat dairesi, meşihhat-ı İslamiye, bab-ı fetva gibi isimler kullanılmıştır.[20 - Zekeriya Akman, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Daru’l-Hikmeti’l İslamiye”, Ankara, 2009, s. 20; Behlül Düzenli, “İstanbul Müftülüğü Kütüphanesinde Bulunan Meşihat Fetvaları”, basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1995, s. 9.] Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlık unvanını ilk kullanan kişi Molla Fenari olarak bilinmektedir.[21 - Ziya Kazıcı, “İslam Müesseseleri Tarihi”, İstanbul, trs., s. 160-161.] Bazı kaynaklarda, bu unvanın ilk defa I. Murat döneminde, Elvan Fakih’e verildiği de yer almaktadır. Şeyhülislamlığın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda farklı kişiler için bu vasfın ilk defa kullanıldığına dair bilgiler bulunmaktadır.[22 - Tayyip Gökbilgin, “Osmanlı Müesseseleri Teşkilatı ve Medeniyet Tarihine Genel Bakış”, İstanbul, 1972, s. 107.] İstanbul’un fethinden sonra, burada fetva veren müftülerle bu müessesenin başladığı ve göreve, kadılık vazifesi ile birlikte Hızır Bey’in getirildiği bilgisi bazı kaynaklarda yer almaktadır.[23 - Ahmet Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, Ankara, 1971, s. 56; Esra Gündüz, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık Kurumu”, basılmamış yüksek lisans tezi, Eskişehir, 1992, s. 49.]
Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlık bir kişiden ziyade, içerisinde çok sayıda görevlinin çalıştığı bir teşkilat hâline gelmiştir. Bu teşkilatta ilim ile uğraşan âlimlerin yanı sıra, dinî görevler üstlenmiş olan müftü, kadı, müderris, imam-hatip, vaiz, na’kibu’l-eşraf ve meşâyih gibi dinî ve ilmî vazifeleri olan kişiler yer almıştır.[24 - Zekeriya Akman, age., s. 20.]
Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislamlık makamına, kuruluşundan 1920’ye kadar 129 kişi tayin edilmiştir. 1920 de bu makama son tayin edilen kişi Mehmet Nuri Efendi’dir. Devletin kuruluş döneminde, şeyhülislamlar “kayd-ı hayat”, yani ömürleri süresince bu makama tayin edilirlerdi. Ancak istifa etmeleri hâlinde görevlerinden ayrılırlardı. İlmî eserleri ve şahsiyetleriyle kendilerini kabul ettiren şeyhülislamlar, bazen en sert padişahları bile tesirlerine alarak, doğru yolu göstermek için onlara ters gelecek ifadeleri söylemekten çekinmemişlerdir.[25 - Bursa kadısı da olan Molla Fenari, Yıldırım Bayezid’e karşı koymuş ve Karaman’a gitmiştir. Fakat Yıldırım Bayezid, gönlünü alarak onu Bursa’ya geri getirmiştir. Molla Feneri Fatih’e acı sözler söyleyerek bazı uygulamalarını tenkit etmiştir. Zembilli Ali Efendi ise İkinci Bayezid’in görüşme talebini reddetmiş ve Yavuz Sultan Selim’in idam hükmü verdiği bazı kişileri savunarak onları kurtarmıştır. Yusuf Hallaçoğlu, “XIV-XVII. yüzyıllarda Osmanlılar’da Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı”, Ankara, 1998, s.149.]
Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislam ve başında bulunduğu kurumun yetki ve nüfuzu, ilk başlarda çok olmasına rağmen bu durum zaman içerisinde değişiklikler göstermiştir. On dokuzuncu yüzyıla kadar siyasi, sosyal ve kültürel hayatta önemli bir yetkiye sahip olan meşihat kurumu bu dönemden sonra başlayan yenileşme hareketleri doğrultusunda, nüfuzunu kademeli bir şekilde kaybetmiştir. II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde yapılan reformlar neticesinde faaliyet alanları sınırlandırılmıştır. Bu dönemde kurulmuş olan Şura-yı Devlet nedeniyle şeyhülislamlık kaza-i yetkilerinin bir kısmını kaybetmiştir. Tanzimat Dönemi’nde başlayan laikliğe gidiş süreci içerisinde, 1876 yılında Kanun-i Esasi’nin kabulüyle meşihat makamı nezaret şeklinde kabul edilmiştir. Fakat şeyhülislamlık makamına yapılacak atama yetkisi padişaha bırakılarak diğer nezaretlerden farklı tutulmuştur.[26 - Kramers, J. H., “Şeyhülislam”, İA, XI, İstanbul 1964, s. 488.] Tanzimat Dönemi’nde mahkemeler Adalet Nezaretine bağlanmış, sadece şeri mahkemeler şeyhülislamlık makamına bağlı kalmıştır. Yine bu dönemde Maarif Nezaretinin kurulmasıyla şeyhülislamlık makamının kontrolündeki eğitim görevi sınırlandırılmış, kuruma sadece medreseler bağlı kalmıştır. 1916 yılında ise meşihat makamının görev alanında daha da çok sınırlandırmaya gidilmiştir. Şeri mahkemeler Adalet Nezaretine, medreseler de Maarif Nezaretine bağlanmıştır.[27 - Zekeriya Akman, age., s. 20-21.]
Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislamlık müessesesinin kurulmasının amacıyla ilgili farklı kanaatler bulunmaktadır. Müsteşriklere göre Osmanlı padişahları Memluklu sultanlarının yanında bulunan Abbasi halifesinin sahip olduğu dinî otoriteyi taklit etmişlerdir.
Bir kısım Batılı araştırmacının iddiasına göre de Osmanlılar, Bizans’ta bulunan ekümenik patrikliğini örnek alarak bu kurumu oluşturmuşlardır. Fakat bu iddialar kurumun kuruluş amacını izah etmekten uzaktır. Şeyhülislamlık teşkilatının kuruluşu, dinî alanı kontrol etmek ve bu bağlamda ortaya çıkan aykırı görüşlerin önüne geçmek adına, dünyevi iktidarın yanında halkın dinî duygularını temsil edecek bir kuruma ihtiyaç duyulmasının neticesinde kurulmuştur. Osmanlı padişahları, yapmış oldukları icraatların dine uygunluğunu kontrol edecek bir makama ihtiyaç duymuşlar ve bunun neticesinde de meşihat makamı ortaya çıkmıştır.[28 - Fuat Köprülü, “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri”, İstanbul, 1985, s. 212; İsmail Hami Danişment, “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, İstanbul, 1971, V, s. 110; Ramazan Boyacıoğlu, “Tarihî Açıdan Şeyhülislamlık, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 1996, I, s. 162.]
Şeyhülislamlık makamı, Osmanlı devlet teşkilatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Devletin ilk dönemlerinde nüfuzu diğer kurumlarınkinden fazladır. Fatih Kanunnamesi’nde yer alan “Şeyhülislam ulemanın reisidir ve muallimi sultan dahi kezalik serdar-ı ulemadır. Veziriazam onları riayeten üstüne almak lazım münasiptir.” ifadesi ile şeyhülislamın bütün memurlar sınıfının üstünde bir mevkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır.[29 - Sadık Eraslan, age., s. 25.] XIX. yüzyıl başlarında şeyhülislamlık makamı belli bir mekânda faaliyetlerini sürdüren devlet dairesi hâline gelmiştir. Daha önceleri şeyhülislamlar kendi konaklarında görevlerini yürütürken, 1827 yılından itibaren Ağakapısı’nda, meşihat kurumuna yer tahsis edilmiş ve faaliyetler buradan yürütülmüştür.[30 - Mehmet İpşirli, “Bâb-ı Meşihat”, DİA, IV, İstanbul, 1992, s. 362-363.]
Meşihat makamının teşkilinden sonraki dönem içerisinde kuruma bağlı farklı birimler oluşmaya başlamıştır. XIX. yüzyılda kurumun bünyesinde, Fetva Emirliği, Meclis-i İntihab-ı Hükkam-ı Şer-i, Meclis-i Tatkikat-ı Şeriyye, Meclis-i İdare-i Emval-i Eytam, Meclis-i İmtihan-ı Kurra, Meclis-i Meşâyih, Darul Hikmeti’l İslamiye gibi müesseseler oluşturulmuştur. Kurumun bünyesinde oluşturulan bu yapıları, basit birimler olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü şeyhülislamlık makamına bağlı oluşturulmuş olan bu birimlerin, faaliyetleri ve yapıları bakımdan önemli birer kurum olduklarını söylemek daha doğru olacaktır.[31 - Oluşturulan bu birimler ile ilgili bkz. Sadık Eraslan, age., s. 43-53.]
Şeyhülislam, devlet protokolünde de önemli bir yere sahipti. Sadrazam kendisinden mevki olarak üstün olmasına rağmen şeyhülislam manen daha üstün kabul edilirdi.[32 - Murat Akgündüz, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık”, İstanbul, 2002, s. 184-188; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti İlmiye Teşkilatı”, Ankara, 1984, s. 192-193.]
Meclis-i Meşâyih on dokuzuncu yüzyılda meşihat makamı bünyesinde oluşturulmuş yeni birimlerdendir. 1864 yılında dönemin şeyhülislamı Atıfzade Ömer Hüsamettin Efendi, Meclis-i Meşâyih’in kuruluş çalışmalarını başlatmıştır. Fakat bazı sebeplerle bu dönemde faaliyetlerine başlayamayan Meclis-i Meşâyih, Şeyhülislam Hacı Mehmet Refik Efendi’nin girişimleri sonucunda 1866 yılında kurulmuştur.
BİRİNCİ BÖLÜM
Meclis-i Meşâyih Öncesinde Osmanlılar’da Devlet Tekke Münasebetleri
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar tarikatların ve bunların sosyal örgütlenme tezahürü olan tekke ve zaviyelerin toplum içerisinde önemli rolleri olmuştur. Günümüz tabiri ile halk için sivil toplum kuruluşu şeklinde görevler üstlenmiş olan bu yapılar, çok farklı alanlarda sorumluluklar üstlenmiştir. Osmanlı döneminde tarikatlar, dinî, eğitsel, askerî, ekonomik ve sosyal alanlarda işlev görmüşlerdir. Osmanlı devlet yönetimi, birçok alanda faaliyetini sürdüren ve toplumun vazgeçilmez olgularından biri niteliğindeki tarikatlar ile doğal olarak irtibatlı olmuş ve bunları kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bazen tarikatlarla iç içe olmuş, faaliyetlerini desteklemiş ve bu yapıdan faydalanmıştır. Bazen de tarikatlara ihtiyatlı yaklaşmış, bir kısmını yasaklamıştır. Hatta tasavvufi zümrelerden bir kısım önde gelen kişiler, sürgün, hapis ve idam gibi cezalara maruz kalmıştır.[33 - M. Necmettin Bardakçı, “Osmanlı Devleti’nin İmparatorluğa Geçiş Sürecinde Tasavvuf ve Tarikatlar”, İslamiyat, Ankara, 1999, IV, s. 74-90.] Tarikatlar, vazife edinmiş oldukları toplumu dinî yönlerden aydınlatma, inançlar açısından insanlara derinlik kazandırma görevinin yanı sıra devletin uzanamadığı bölgelerde de sosyal faaliyetler yürütmüşlerdir.[34 - Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, “Tarih-i İslami”, Kostantiniyye, 1326/1908, II, 579; Halil İnalcık, “Tarihsel Bağlamda Sivil Toplum ve Tarikatlar”, Küreselleşme Sivil Toplum ve İslam, Der., E. Fuat Keyman- A. Yaşar Sarıbay, Ankara, 1998, s. 74-88.] Tekkeler özetle “o devrin mektebidir, hastanesidir, spor yurdudur, moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır. Tekke bulunduğu beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ocağıdır, fikir ve kültür merkezidir.”[35 - Mustafa Kara, age., s.151.]
Osmanlı Devleti’nin çok geniş topraklara sahip olmasından dolayı bazı uzak bölgelerde merkezin otoritesinin pek tesirli olmaması nedeni ile bazı isyan gruplarının ve eşkıya faaliyetlerinin olduğu bilinmektedir. Osmanlı sarayı insan psikolojisine hâkim tekke mensuplarının bu tür bölgelere dergâh ve zaviyeler açmasını uygun bulmuş, bu durumu zabıta ve zaptiye kuvvetleri yerleştirmeye tercih etmiştir. Bu yolda devlet, tekkelerin terbiye edici, uzlaştırıcı, muhtemel huzursuzluk ve isyanları önleyici bir rolü üstlenmesini desteklemiştir.[36 - Mustafa Kara, age., s.142.]
Osmanlı’da yönetim, tarikatlar ile çoğu dönemde barışık yaşamış, toplumu elde tutma ve bazı bölgelerde devlete karşı olabilecek isyan gibi faaliyetlerin engellenmesinde bu yapılardan faydalanmıştır. Devlet yönetimi bazı dönemlerde, özellikle 16. yüzyılda tekkeler, padişah ve idarecilerden maddi destek görmüşlerdir. Sufiler, devlet yöneticileri ile yakın ilişkiler kurmuş ve devlet imkânlarını kullanmışlardır.[37 - Reşat Öngören, “Osmanlılar’da Tasavvuf: Anadolu’da Sufîler, Devlet ve Ulema (XVI. yüzyıl)”, İstanbul, 2000, s. 237-238.]
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde, tarikatların etkisi çok fazla olmuştur. “Osman Gazi’nin Şeyh Edebali ile Orhan Gazi’nin Geyikli Baba ile I. Murat’ın Postinpuş Baba ile Yıldırım Bayezid’in, Emir Sultan’ ile II. Murat’ın Hacı Bayram Veli ile nihayet Fatih’in Akşemsettin ile olan yakın ilgisi şeyh-mürit münasebetleri bağlamında bu durumun en açık göstergesi olmalıdır”[38 - Mustafa Kara, agmd., s. 980.]
Tarikat şeyhlerine halk tarafından ilginin artması ve etrafında çok sayıda kişinin toplanması durumu, bazen devlet tarafından sakıncalı bulunulmuştur. Potansiyel tehlike durumu söz konusu olan bu durumlarda, devletin müdahale ettiğini görmekteyiz.[39 - Himmet Konur, “İbrahim Gülşeni – Hayatı, Eserleri, Tarikatları”, İstanbul, 2000, s. 125-126; Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset Makaleler 3”, İstanbul, 1993, s. 117-118.]
Meclis-i Meşâyih öncesi dönemde, tasavvuf çevreleri ve ulema arasında da problemler yaşanmıştır.[40 - Abdülkerim Abdülkadiroğlu, “Şeriat Uleması ve Tarikat Meşâyıhı İhtilafı ve Tekke ve Zaviyelere Tayinler Hakkında İki Vesika”, AÜİFD, Ankara, 1986, XXVIII, s. 340-349; Cengiz Gündoğdu, “Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecit Sivasi – Hayatı Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri”, Ankara, 2000, s. 85-122.] Tasavvufi bazı uygulamaların dine uygunluğu konusunda yapılan tartışmalar ile ilgili her iki kesimin sahip olduğu görüşleri savunduğu ve bu doğrultuda risaleler yazdıkları bilinmektedir.[41 - Reşat Öngören, age., s. 369; Mustafa Aşkar, “Niyazî-i Mısri ve Tasavvuf Anlayışı”, Ankara 1998, s. 33-52.]
Osmanlı Devleti’nin yenileşme döneminde yapılan bazı reform hareketleri, tasavvufi çevreler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Tasavvufi çevrelerden oluşan bu tepkiler, doğal olarak dönemin idarecilerini rahatsız etmiştir. Tarikat çevrelerine yapılan vergi muafiyetinin kaldırılması, vakıf gelirlerine müdahaleler, bu kesimi rahatsız etmiştir. Bazen yapılan reformlara tarikatlar farklı tepkiler vermişlerdir. III. Selim döneminde yapılan reformları İstanbul mevlevileri destekler iken Konya Mevlâna Asitanesi’ndeki şeyhler karşı çıkmıştır.[42 - Ramazan Muslu, “Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. yüzyıl)”, İstanbul, 2003, s. 577.]
III. Selim döneminde tarikatların faaliyetleri ile ilgili bazı kısıtlamalara gidilmiştir. Bu dönemde tekkelerde yürütülmekte olan bazı zikir meclislerinin açıktan değil de gizli yürütülmesi istenmiştir. Yuşa Tepesi’nde, yaz aylarında okunan mevlide, bazı şeyhler, dervişler ile birlikte yürüyüş yaparak protesto edası ile katılmışlardır. Devlet yönetimi de her sene buraya katılan kalabalığın artması nedeniyle zikirlerin gizli yapılmasını istemiştir.[43 - Muslu, age., s. 578.]
Bazen devletin yereldeki yöneticileri ile tarikat şeyhleri arasında geçimsizlikler olmuştur. Konya’daki yerel yöneticiler ile Mevlâna Asitanesi şeyhi Bostan Çelebi arasında yaşanan sıkıntılar ve gelen şikâyetler nedeni ile idareciler, memuriyetlerinden azledilmiştir. Daha sonra Bostan Çelebi, Kıbrıs’a sürgüne gönderilmiştir.[44 - Muslu, age., s. 582.]
Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan önceki dönemde de devlet idaresinin tekkeler ile ilgili müdahaleleri, gelen şikâyetler neticesinde olmuştur. Herhangi bir şeyhle ilgili gelen şikâyetleri yönetim doğal olarak dikkate almış ve konuyu tetkik ettirmiştir. I. Mahmut döneminde Bursa’da bulunan Şeyh Ahmet Gazi ile ilgili yapılan zındıklık ve mülhitlik suçlamalarını içeren şikâyet nedeni ile bölgelerin teftişi için memurlar gönderilmiş ve konu mahkemeye havale edilmiştir.[45 - Muslu, age., s. 584.]
Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan önce de tekkelere yapılacak şeyh atamaları ile ilgili problem oluşması ve şikâyet gelmesi durumunda, devletin müdahalesi olmuştur. Konya Mevlâna Asitanesi şeyhinin vefat neticesinde, bu göreve talip olan iki kardeş arasında problem çıkmış ve bu durum, İstanbul’a şikâyet edilmiştir. İstanbul’a çağrılan şeyh adayları, Şehit Ali Paşa ve devletin ileri gelenlerinden oluşturulan bir meclisin huzuruna çıkartılıp ifadeleri alınmıştır. Sonuçta yaşça küçük olan Hacı Mehmet Çelebi’ye şeyhlik görevi verilmiştir. Diğer şeyh adayının taraftarları duruma itiraz edip memnuniyetsizliklerini ifade etmeleri nedeni ile bu zat Manisa’ya sürgüne gönderilmiştir.[46 - Muslu, age., s. 585.]
19. yüzyıla baktığımızda, tarikat çevrelerinde daha çok problemlerin yaşandığı ve dolayısıyla bu kesime devlet müdahalesinin de daha fazla olduğunu görmekteyiz. 1826 yılında II. Mahmut döneminde yeniçerilerle özdeşleşen Bektaşilik tarikatının kaldırılması, dönemin en önemli gelişmesi olmuştur. Bu kararla son altmış yılda yapılmış olan Bektaşi tekkeleri yıkılmış ve geriye kalanlar da Nakşibendi tarikatı şeyhlerine emanet edilerek dönüştürülmüştür.[47 - Yücer, age., s. 467.] Daha çok, şeriata uymadıkları şeklindeki suçlamalara muhatap olan Bektaşi teşkilatının ileri gelenlerinden bazıları idam veya sürgün edilmiştir.[48 - Varol, agtz., s. 465-467; Yücer, age., s. 468; Ahmet Yaşar Ocak, “Bektaşilik”, DİA, V, s. 373-379.] 19. yüzyıl tarikatları açısından meydana gelen önemli gelişmelerden bir tanesi de vakıflar ile ilgili yapılan düzenlemelerdir. Evkaf-ı Hümayun Nezareti kurularak diğer vakıfların yanı sıra tekke vakıfları da buraya bağlanmıştır. Devlet tarafından böylece tekke vakıflarının, ehil olmayan kişilerin ellerine geçmesinin engellenmesi amaçlanmış ise de tarikat çevrelerince bu uygulama olumlu karşılanmamıştır.[49 - Yücer, age., s. 652.] 19. yüzyıla kadar devletin tekkelere müdahaleleri çoğunlukla dolaylı olmuştur. Fakat bu yüzyılda doğrudan müdahalelerin yapıldığını görmekteyiz. 18. yüzyılın başından itibaren tekkelerde meydana gelen problemleri çözmek için, “şeyhül meşâyihlik” veya “reisü’l meşâyihlik” olarak bilinen yarı resmî makam tarafından çözümlenmeye çalışılmıştır. İlmi, maneviyatı ve kişiliği bakımından saygınlığı herkesçe kabul edilen kişilerin seçildiği, sorunları çözme mercisi olarak değerlendirebileceğimiz bu görevliler, olaylar bazında belirli bir meselenin çözümü için seçilmişlerdir. Bu göreve seçilenlerin devamlı bir vazifesi yoktur.[50 - Yücer, age., s. 449.]
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine doğru tekkelerle ilgili yasal düzenleme sayılabilecek uygulamalar da yapılmıştır. Bunun ilk örneği Ağustos 1793 tarihli bir hükümdür. Şeyhlerin başvurusu neticesinde çıkan bir ferman doğrultusunda, bir meclis oluşturulmuştur. Şeyhlerden oluşan bu meclise, itikadı bozuk olan tarikat mensuplarının saraya bildirilmesi ile kendi başına tekke açanların engellenmesi görevi verilmiştir. Bu fermanla İstanbul’da tekke açıp zikir yapmak isteyen şeyhlerin bölgelerindeki takva sahibi ve itikad-ı düzgün meşâyihin izniyle bunu yapabilecekleri belirtilmiştir.[51 - İsmail Kara, agm., s. 186.]
1812 yılında çıkartılmış olan bir ferman ile tekkeler hakkında önemli yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu fermanla, her tarikatın pirinin metfun bulunduğu tekke merkez tekke kabul edilmiştir. Merkez tekkelerdeki şeyhlere ise tarikatın diğer dergâhlarının sorumluluğu verilmiştir. Bu fermanla ayrıca ilk defa tekkelere atanacak şeyhler ile ilgili şeyhülislamın onayı şartı getirilmiştir. Böylece tekke şeyhinin kendisinden sonra bu göreve gelecek kişinin belirlenmesi ile ilgili yetkisi alınmış, merkez tekke postnişinine ve şeyhülislamlık makamına verilmiştir.[52 - B.O.A., Cevdet Evkaf, nr. 11874.]
Tekkeler, Mayıs 1826 tarihinde Evkaf-ı Hümayun Nezaretinin kurulması ile mali özerkliklerini de yitirmişlerdir. II. Mahmut, vakıflar arasındaki irtibatsızlığı yok etmek ve çeşitli yolsuzlukları önlemek gayesiyle bütün vakıfların bir tek nezaret altında toplanmasının daha doğru olacağı kanaatine varmıştır. Bütün dinî binaların bakım ve onarımı, personelin aylıkları ve diğer dinî maksatlar için tesis edilen vakıfların bir çatı altında toplanmasını kararlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak Evkâf-ı Hümayun Nezareti (12 Rebiülevvel 1242 / 14 Ekim 1826) kurulmuştur.[53 - Ali Akyıldız, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform”, İstanbul 1993, s. 146; İbnülemin Mahmud Kemal, Hüseyin Hüsameddin, “Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’nin Tarihçe-i Teşkilâtı ve Nuzzârın Terâcim-i Ahvâli”, İstanbul 1335, s. 11-39; Bernard Levis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu”, Çev. Metin Kıratlı, Ankara 1984, s. 94.]
Tekke vakıfları daha önce bağımsız heyetler tarafından yönetilirken bu düzenlemeyle nezaretin kontrolüne alınmıştır.[54 - Evkâf-ı Hümayun Nezaretinin kurulması ile ilgili bkz. Mehmet İpşirli, “II. Mahmut Döneminde Vakıfların İdaresi”, Sultan II. Mahmut ve Reformları Seminerleri Bildirileri, İstanbul 1990, s. 49-57; BahaeddinYediyıldız, Nazif Öztürk, “Tanzimat Dönemi Vakıf Uygulamaları”, 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, 571-591.]
II. Mahmut döneminde, 1836 yılında çıkartılan bir ferman ile tarikat mensuplarının uyması gereken kurallar belirlenmiştir. Bu fermana göre;
1. Her tarikat mensubu, bağlı bulunduğu tarikata ait kıyafeti giymelidir. Şeyh ve derviş olmayanlar da kendi kendilerine tarikat ehline ait elbiseleri giymemelidir.
2. Her derviş, şeyhinin imza ve mührünü ihtiva eden kimlik taşımalıdır.
3. Ehliyetsiz dervişlere icazetname verilmemeli, icazetnamede birkaç şeyhin imza ve mührü bulunmalıdır.
4. Şeyh tayin edilirken vakfiyede belirtilen tarikatla şeyh olacak zatın tarikatı aynı olmalıdır.
5. Aynı şeyhe birden çok tekke şeyhliği verilmemelidir.
6. Tekkeye ait sancak, kudüm, mazhar gibi eşya ve aletler tekke dışına çıkarılmamalıdır.
7. Cehrî zikir icra eden tekkelerde, namaz kılmayıp evrat ve tevhit zikrine katılmadığı hâlde sadece devran zikrine katılmak isteyenler, devrana alınmamalıdır.
8. İstanbul tekkelerinde, bu fermanın hükümlerine aykırı hareket eden olursa ve bu şahıslar şeyhin ikaz ve ihtarlarına aldırış etmezse emniyet kuvvetleri tarafından yakalanarak, “avam-ı nas” olanların Bab-ı Seraskerî’ye, tarikat ehli olanların da Şeyhülislamlık’a gönderilmeleri gerekmektedir.[55 - Mustafa Kara, agm., IV, s. 983.]
II. Mahmut döneminde, klasik Osmanlı idare sisteminde ortaya çıkan sorunlar tespit edilmiş ve dönemin gereklerine göre yeniden düzenlenmiştir. Devletin modernleşme sürecindeki bu düzenlemeler ve gösterilmiş olan merkeziyetçi tavır, tarikatların denetimi konusunda da kendini göstermiştir. Yeniçeri Ocağının kaldırılması ve Bektaşilik tarikatının yasaklanması, Sünni ve geleneksel tarikat anlayışına muhalif görülen çevrelerin kontrol altına alınması, II. Mahmut’un şahsi ilgisi neticesinde gerçekleşmiştir.[56 - Ali Akyıldız, “Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme”, İstanbul 2004, s. 192; Varol, agm., s. 40-41.]
II. Mahmut döneminde yapılmış olan düzenlemeler çerçevesinde şeyh ve dervişlere mahsus kıyafetlerin başkaları tarafından giyilmemesi istenmiştir. Şeyh ve dervişlerin de dergâh ve zaviyeler dışında, çarşı pazarda kendilerine has olan kıyafetler ile dolaşmamaları istenmiştir. Ayrıca şeyhler tarafından dervişlere mühürlü tezkereler verilmesini içeren bu düzenleme ile tekkelerin güvenlik kontrolü sağlanmaya çalışılmıştır.[57 - Varol, agm., s. 47.]
II. Mahmut döneminde, 1812 yılında bir fermanla yapılan düzenlemeleri “Siyasi merkezin tarikatlar ve tekkeler alanındaki yeni karar ve yönelişlerinin ilk ciddi işaretleri olarak kabul edilebilir. Tekkeleri idari olarak Şeyhülislamlık’a mali olarak Evkaf-ı Hümayuna bağlı hâle getirmek, İstanbul ve taşradaki aynı tarikata mensup dergâhların şeyhlerinin tayin edilmesi dâhil olmak üzere birçok işlemler için merkez asitane uygulamasına başlatmak” şeklinde değerlendirmek mümkündür.[58 - İsmail Kara, agm., s. 185-186.]
II. Mahmut döneminde, Yeniçeri Ocağının kapanmasından sonra Bektaşilik tarikatı hemen yasaklanmıştır. Bu tarikatın yasaklanması sürecinde padişah ve dönemin yöneticileri konu ile ilgili toplantılar yapmışlardır. Sultan II. Mahmut’un kafes arkasından nezaret ettiği istişare toplantısında, Şeyhülislam Tahir Efendi’nin şu sözleriyle açıldı:
“Hz. Ali (r.a.), taraf-ı hazret-i risaletpenâhîden ‘efdal-i a’mâli’ sual eylediklerinde fahr-i âlem efendimiz (sav) hazretleri en faziletli amelin zikir ve tevhit olduğunu beyan etmiş, Hz. Ali’ye kelime-i tevhidi telkin ve talim buyurmuştu. Bu cihetle zikr-i cehrî, delâil-i Kur’aniyeden başka, kavl ve fi’l-i Nebevi ile sabittir. Turuk-u cehriyenin cümlesi Hz Ali’ye mensup olan turuku nazeninden şubelere ayrılmış olmakla, turuk-u aliyyenin cümlesi hakk, Hacı Bektaş-ı Veli ve sâir pîrân-ı izâm ve e’izze-i kirâm (k.s.) hepsi ehlullah olup onlara kat’a bir diyeceğimiz yoktur.
Şeriatta mekruh olan, tarikatta haram menzilesinde olduğu hâlde, bazı cahiller Bektaşîlik namı ile heva-yı nefsine uyarak, farzları eda değil belki, Allah korusun ibadetleri hafife alma, haramları helal yapmak gibi fısk-ı fücur davranışlarda bulundukları mütevatir derecesinde yaygınlaşmıştır. Meşâyih-i turuk-ı aliyye’den olan sizler bu hususta malumat ve mesmuatınız nasıldır? Bu söylenenler hakkında ne dersiniz?” diye sual sorduğunda Turuk-ı aliyye meşâyıhının bazıları bu soruya “Ol taife ile ülfetimiz olmadığından hâllerini hakikati üzere bilmeyiz.” diyerek susmayı tercih etmiş, bazıları ise; “Vakıa Üsküdar tarafında o misillü münkerat tevatür işidilmektedür.” deyü fezahatlarını haber verdikten sonra bir kısım ulema tarafından da bazı Bektaşilerin, oruç yemek, namazı terk etmek gibi kötülüklerden başka, “sebb-i şeyhayn” ettikleri, tevatür derecesinde vaki ve malum olduğundan bahsedilmiştir.
Yapılan müzakere ve mütalaalar neticesinde, II. Mahmut, Şeyhülislam Tahir Efendi’nin verdiği fetvaya müsteniden, Rebiyülevvel 1242/1826 Eylül tarihli bir fermanla Bektaşi tekkelerini kapattı[59 - Bkz. Ahmet Cevdet Paşa, “Tarih-i Cevdet”, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet 1309/1891, XII, 182.]
Bektaşi tarikatı ve mensupları yeniçeriliğin kapatılmasından hoşnut olmamışlardır. Bu dönemde Bektaşilik tekkeleri ile ilgili şu karar alınmıştır:
1. Bektaşi dervişlerinin dışında Bektaşi olarak tanınan sempatizanlar sürgün edilmiştir.
2. Tekkelerdeki baba ve dervişler Hadım, Birgi ve Kayseri gibi ulemanın hâkim olduğu bölgelere gönderilmiştir.
3. Altmış yıl önce ve daha eski tekkelerin dışındaki bütün Bektaşi tekkeleri yıktırıldı. Bunun için çeşitli yerlere bir dersiam ve bir memur gönderildi.
4. Diğer tekkelere, ehlisünnet inancına bağlı şeyhler tayin edildi.
5. Bektaşilik tarikatı dejenere olmuş bir hacegan tarikatı olarak değerlendirildiği için Bektaşi tekkeleri daha çok Nakşibendiye’ye mensup şeyhlerin idaresine verildi. Hacı Bektaş’taki merkez tekkeye Nakşi Mehmet Sait Efendi tayin edildi. Buradaki camiye de Nakşibendiye Camii adı verilmiştir.[60 - Mustafa Kara agmd., s. 983.]
Saray, Bektaşiliği kapattıktan sonra bu tarikatın ordudaki fonksiyonlarını ifa etmek üzere Mevleviliğe, halk seviyesindeki hizmetleri de Nakşibendîliğe devretmiştir.[61 - Mustafa Kara agmd., s. 983; Bektaşilik tarikatının Nakşibendiliğe dönüştürüldüğüne dair bilgi Meclis-i Meşâyih defterlerinde de vurgulanmıştır. Bkz. 1736, s. 122; kurumun 23 Şubat 1335 tarihli kaydında yer alan müzekkerede; “Cennetmekân Sultan Mahmut hanı sani hazretleri tarafından güruh-u Bektaşiyana mahsus tekkelerin tarikatı aliye-i Nakşibendiye tekkesine tahvili hakkında 241 tarihlerinde sadır olan fermanı alinin münderecatının meclisçe bilinmesine lüzum görüldüğünden kuyud-u vakfiye idaresinden bir kıta sureti müsaddakasının ihracıyla serian irsali zımnında iş bu müzekkerenin mazrufen Evkaf-ı Hümayun Nezareti Celilesine irsal buyrulması babında” ifadeleriyle, konu ile ilgili üyelerin bilgilendirilmesi için ferman kaydının Evkaf Nezaretinden istenmesine karar verilmiştir. 1741, s. 124.]
1860 yılında Meclis-i Vala’da alınan bir kararla, İstanbul mahkemesinde tekkeler ile ilgili müstakil bir memur bulundurulması, kayıt defterlerinin iki suret halinde düzenlenip birini Şeyhülislamlık, diğerinin de Şehremanetinde saklanması, kaydı olmayan kişilerin tekkelere kabul edilmemesi ve tekkelerdeki usul dışı uygulamalardan şeyhlerin sorumlu tutulacağı kararlaştırılmıştır.[62 - Yurdakul, age., s. 211.] Bu kararlar neticesinde tekkelerin giriş çıkışları kontrol altına alınmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kapanmasına da dinî gerekçeler gösterilmiş ve bu kesimin şeriata aykırı davranışları öne çıkartılmıştır. Bu durum II. Mahmut’un kapatma fermanında; “(…) işbu taife-i yeniçeriyan, şer’-i şerife mugayir ve küfre müncer olacak, istihlal-i muharremat ve terk-i savm ü salat ve Hülefa-i Raşidin hazretlerine küfretmek gibi hakaretlere cesaret ederek birtakım saf iman sahiplerini cehaletlerinden ötürü cadde-i müstakimden ayırarak delalet yoluna saptırmışlardır.”[63 - Gündüz, age., s.135.]
Osmanlının yenileşme sürecinde idareciler, bazen yapmış oldukları icraatlarda tarikat önderlerinin desteğini almışlardır. Tekkelerin halkın nabzını elinde tutan kişi ve kuruluşlar olduğunu dikkate alarak bazı teşebbüslerine bu kesimi ortak etmeye çalışmışlardır. “II. Mahmut’un resminin, Selimiye Kışlasına asılması için yapılan merasimde, bütün vezir ve emirler attan inerek resmi hürmet dolu bir eda içinde alıp hazırlanan yere koydular. Kurbanlar kesildi. Sonra Hz. Hüdâî Şeyhi tarafından duaya, meşâyih-i Sünbüliyye’den meşhur Yunus Efendi, Fatiha diyerek yirmi bir pare top atılmış ve resmin önünde merasim geçit töreni düzenlenmiştir.”[64 - Gündüz, age., s.151.]
II. Mahmut döneminde bazen tekkeler potansiyel tehlike olarak görülmüş ve buna karşı bazı tedbirler alınmıştır. “1828 senesinin Nisan ayının ilk haftasında, İstanbul’da bulunan meşhur Halidi halifelerini bir gecede aniden toplatarak kayık ile Kartal’a oradan da Sivas’a sürmüştür.”[65 - Gündüz, age., s.151.] Bektaşiliğin ilgasından sonra bu tarikatın ileri gelenlerinden Kınacı Baba, İstanbul Ağasızade ve Salih Efendi idam edilmişlerdir. Ayrıca bu tarikattan kopan veznedarı Aziz, Haremeyn veznedarı Arif, Balıkçı Yokuşzade Raşid adındaki şahıslar hapse konmuştur.[66 - Varol, agtz., s.36.]
İstanbul’daki bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan şeyh ve dervişler toplanmış Şeyhülislamlık tarafından akidelerine yönelik sorgulamaya tabi tutulmuş ve neticede bir kısmı sürgüne gönderilmiştir.[67 - Sürgüne gönderilen Bektaşiler için bkz. Varol, agtz., s. 40-41.]
II. Mahmut döneminde, devlet idaresinde ve toplum hayatına dair yapılan yeniliklere tarikat çevrelerinden tepkiler de gelmiştir.[68 - “1837 senesinde, Padişah II. Mahmut yeni üniforması ile atı üzerinde Galata Köprüsü’nden geçerken Saçlı Şeyh adında bir derviş, ‘Ey gâvur padişah, işlediğin melanetlere hâlâ doymadın mı? Dinsizliğinin hesabını, elbette Allah senden soracaktır. Ecdadının müesseselerini yıkıyor, İslamiyeti harap ediyor, hem kendinin hem de bizim üzerimize, Hz. Peygamber’in gazabını celbediyorsun.’ diyerek suçladığı vakıadır. Padişahın maiyetindeki devlet adamları, bu ‘herifin’ deli olduğunu ileri sürmüşlerse de Saçlı Şeyh tekrar sesini yükselterek, ‘Deli mi dediniz? Hayır, ben deli değilim! Akıllarını kaçıranlar, işte bu padişahla onun iğrenç müşavirleridir. Beni harekete getiren Rabb’imdir. Onun için hakikati olduğu gibi söylemek mecburiyetindeyim. Bu sözlerim, doğru yoldan sapmış olanları inşallah uyandırır.’ ” bkz. Gündüz, age., s. 152.]
Tekkelerde bulunan tarikat mensuplarına II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde maaş sayılabilecek mahiyette maddi yardımlarda bulunulmuştur. Bu uygulamadan önce, tekke şeyhlerinin ihtiyaçları vakıf gelirlerinden karşılanmakta idi. Şeyhler görev yapmış oldukları dergâhın vakfiyesinde belirlenen miktarlarda ücret alır ve bu durum tayin beratlarında da belirtilirdi. II. Mahmut döneminde ise padişahın emri ile Mevlevi tarikatına mensup şeyhlere verilmek üzere Konya mukataasından yılda 1500 kuruş verilmesi ve İstanbul’da yaşayanlara da maaş tahsisi emredilmiştir. Abdülmecit döneminde de bazı tekke ve mensuplarına “vezayif” adıyla maaş verildiği bilinmektedir.[69 - Gündüz, age., s. 153.]
Fakat bu dönemde tekkelere yapılan maddi desteklerin daha çok Mevlevi tarikatına yönelik olduğu görülmektedir.
“Abdülmecit döneminde de 1276/1859 yılında bazı tekke ve tekke mensuplarına ‘vezâif’ adıyla maaş verildiği görülmektedir. Örneğin, Mevlevihaneye 150, Abdullah Efendi Dergâhı’na 250, Hikmet Efendi Dergâhı’na 50, Üftade Dergâhı’na 50, Muradiye Şeyhi Şâzeli Efendi’ye 50, Özbekler Şeyhi Ahmet Şah’a 100, Narlı Şeyhi Efendi’ye 50, Tarik-i Kadiriyye’den Ahmet Dede’ye 30, Şeyh Safiyyuddin Efendi’ye 50, Ali Derviş Hüseyin’e 30, Gar-ı Aşıkan zaviyedarına 15, Fincanî Baba’ya 50, Morali Şeyh Bedrettin Efendi’ye 100, Şeyh Hüseyin Efendi’ye 30, Seferi Şeyhi’ne 10 kuruş maaş bağlanması Tanzimat’tan sonra da maaş tahsisatının devam ettiğini göstermektedir.”[70 - Mustafa Kara, “Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler”, Bursa, 1990, s. 70-71.]
“Bir defasında, Yenikapı Mevlevihanesi’ne ziyaret için gelen II. Mahmut’a, dervişler tarafından, tekkelerdeki normal faaliyeti aksatacak derecede özel bir karşılama merasimi yapılır. Tekkelerin tavrına yakışmayan bu nevi hareketlerden sıkılan Şeyh Abdülbaki Dede (1236/1820), bir fırsatını kollayarak durumu padişaha arz etmek ister. Yine böyle bir ziyaret dönüşü, Mukabele-i Şerîfe’nin bitimini müteakip, memnuniyetini izhar etmek üzere şeyhin yanına gelen padişah, gark olduğu manevi zevkten dolayı şeyhe teşekkür eder. O da bu fırsatın geldiğine inanarak padişaha, “Ne olur efendim, bir daha, böyle bu dergâha gelmeyin.” dediğinde ummadığı ve beklemediği bu sözler karşısında irkilen ve şaşkına dönen padişah, birden kendini toparlayarak, “Şeyhim, beni bab-ı Mevlâna’dan mı kovuyorsunuz?” deyince, Şeyh Abdülbakî Dede, “Hayır devletlum. Bu kapıdan kimse kovulamaz. Lakin siz geliyorsunuz, giderken de dervişlere para dağıtıyor, hediyeler veriyorsunuz. Bu durum onları, derviş yerine, dünyaperest yapıyor. Sizden istirhamım, bir daha bu dergâha, Sultan Mahmut olarak değil, Mahmut Efendi olarak gelin. Hatta her zaman buyurun gelin”[71 - Gündüz, age., s. 153-154; Abdülbaki Gölpınarlı, “100 Soruda Tasavvuf”, İstanbul, 1969, s. 163-164.]
Meclis-i Meşâyih’in Kuruluş Nedenleri
Meşihat makamına bağlı Meclis-i Meşâyih adında bir kurumun kurulmasındaki amaç, nizamname maddelerinde belirtilmiştir. Kurumun ilk nizamnamesinde belirtilen gerekçeler; tekke ve zaviyeleri idare etmek, boşalan postnişinlik görevine ehil kişileri seçerek atamak, dergâhlarda uygunsuz davranışları engelleyerek dine ve tarikat gereklerine uygun faaliyetler yapılmasını sağlamak şeklinde sıralamak mümkündür. [72 - Meclis-i Meşâyih’in İlk nizamnamesinde kurumun kuruluş amacı; “Bu meclisin teşkilinden maksat, turuk-i aliyyenin şeref-i aslisine layık olan hüsn-i sülûkün devam u terakkisi ve aksi hâlâtın men‘ u ıslahı kaziyye-i hayriyyesi olub bâlâda muharrer mevâdd ise ittihaz olunacak usulden ibaret idüğinden binâberin bilâ-istisnâ bi’l-cümle tekâyâ ve zevâyâda âdâb-ı şeri‘at ve tarikatça muhtac-ı ıslah şeyler var ise ânın dahî mütalaa-i icâbâtı yine meclis-i mezkûrun reyine muhavvel bulunduğundan bu makûle ıslahat ve terakkiyatın müzakere ve arz u inhasına meclis-i mezkûr mezun olacakdır.” şeklinde ifade edilmiştir. Madde 13. BOA, MVL, 1042/39, lef 2.]
1891 yılında tadilen yazılan Meclis-i Meşâyih Nizamnamesi’nin 16. maddesinde de kurumdan benzer beklentilerin olduğu yazılmıştır.
Kurumun 1918 yılında yayımlanmış olan nizamnamesinde de meclis encümeninin, tekkelerde ilmî, dinî ve İslam ümmetinin faydasına icraatların yapılmasını temine çalışmakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir.[73 - “Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336/18 Temmuz 1334, no: 3296; Ceride-i İlmiye, S. 37, s. 1108-1111.]
19. asrın sonlarına doğru kurulmuş olan bu müessese, tekke ve dergâhları yönetmekte ve bu yapılar ile Şeyhülislamlık ve Evkaf Nezareti arasında aracılık görevini yapmayı üstlenmiştir. Kurumun kuruluş amacı ile ilgili yaygın kanaat Tanzimat sonrası devlet idaresinin her alanda yeniden tesisi çerçevesinde kurulduğudur.[74 - Mustafa Kara, “Din, Hayat, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler”, s. 248.] Daha önce belli ölçüde bağımsızlığa sahip olan tekkeler, 19. yüzyıl ortalarına doğru bürokraside gelişen merkeziyetçi harekete paralel olarak devlet denetimi altına alınmaya başlamıştır.[75 - Bilgin Aydın, agmd., s. 247.]
Meclis-i Meşâyih’in kurulmasıyla, tekkeler imtiyaz ve muafiyetlerini kaybetmişlerdir.[76 - Mustafa Kara, agmd., s. 985.] Meclis-i Meşâyih’in kuruluşu ve tekkelerin kontrol altına alınma süreci, II. Mahmut ile başlayan tanzim ve ıslah çalışmalarının bir neticesidir. Devletin, tekkelerin yönetim ve denetimini kontrol altına almasının bir amacı da tasavvufi düşüncelerin gelişmesi ve yayılmasına da katkı sağlamaktır. Fakat bazı araştırmacılara göre, “Meclis-i Meşâyih’le tekkeler ve tekke şeyhleri düzeltilmeye çalışılmıştır.”[77 - Hasan Kamil Yılmaz, “Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar”, İstanbul, 2012, s. 148.]
Meclis-i Meşâyih, XIX. yüzyılda toplumun her kesiminde görülen reform ve sosyal değişimlerin bir sonucu olarak tasavvufi alandaki yenilikler çerçevesinde ortaya çıkmıştır.[78 - İlber Ortaylı, “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”, İstanbul, 2001, s. 17.] Meclis-i Meşâyih’in kuruluş amacı bazı araştırmacılar tarafından, yeni idari yapılanma ve mer-kezleştirme çerçevesinde, tekkelerin iç işlerine müdahale ederek devlet çıkarları doğrultusunda onları kullanmak olarak[79 - Yurdakul, age., s. 212; İsmail Kara, “Meclis-i Meşâyih Ulema-Tarikat Münasebetleri ve İstanbul’da Şeyhlik Yapmış Beş Zatın Kendi Kaleminden Terceme-i Hali” Kutadgubilig, Ocak 2002, İstanbul, S, I, s. 185; Davut Dursun, “Din Bürokrasisi”, İstanbul 1992, s. 170.] değerlendirilmiş ise de kurumun açılmasından asıl maksadın, tekkelerin tarikat kurallarına göre idare edilmesinin sağlanması olduğunu söylemek mümkündür. Zira Meclis-i Meşâyih’in faaliyetlerine baktığımızda kurumun tekkelere karşı keyfî bir tutum almadığı, devlet yöneticileri veya idarecilerin herhangi bir fikrini dikte etmediğini görmekteyiz Tekkelerin, tarikat gereklerine ve vakfiyelerinde belirlenen şartlara göre faaliyet sürdürmeleri sağlanmaya çalışılmıştır.
Kurum ayrıca, tekkelerde dine ve tarikat gereklerine aykırı faaliyetlerin olmamasına gayret göstermiştir. Dinî, ilmî ve tasavvufi bilgileri yeterli, ehil kişilerin şeyhlik makamlarına seçilip atanmasını sağlamıştır. Aynı tarikatın farklı dergâhları arasında zikir ayini ve işleyiş birlikteliğini oluşturmaya çalışmıştır. Bu çalışmaları sonucunda tekkelerle ilgili daha önce var olan birçok problemin giderilmesini sağlamıştır. Kurumun yapmış olduğu bu çalışmalar göstermektedir ki kuruluş amacı sadece merkezîleştirme ve tekkeleri devlet kontrolüne almak değildir. Kuruluş amaçlarından belki de en önemlisi, tekkelerin ıslah edilmesi ve bu camiada var olan birtakım şikâyet ve olumsuzlukların giderilmesidir. Meclis-i Meşâyih’in kurulmasıyla dinî, ilmî, sosyal ve ekonomik boyutu olan bu yapılar, kontrol ve denetim altına alınmıştır.
Meclis-i Meşâyih’in tevsi-i ile ilgili 5 Mart 1334 tarihinde çıkmış olan kanunun esbab-ı mucibe layihasında, bu kurumdan hedeflenen amaç şöyle açıklanmıştır: “Tekke ve zaviyelerin tarikat adabına muvafık suretle idarelerinin temini, tenvir ve irşada muktedir faziletli kişilerin postnişinlik görevine seçilip atanmasını sağlamak.” Bu şekilde ifade edilen görev ile sorumlu tutulmuşlardır.[80 - BOA, Duit, Dosya no.37-2.]
Meclis-i Meşâyih’in Kuruluşu
Meclis-i Meşâyih’in kuruluşuna kadar, Osmanlı Devleti’nde tekkeleri denetleyen ve idare eden bir kurum bulunmamaktaydı. Osmanlı Devleti’nde, tekke ve zaviyeleri denetlemek ve yönetmek amacıyla meşihat makamına bağlı Meclis-i Meşâyih adında bir kurumun oluşturulmasını, Tanzimat sonrası başlamış olan bir meclisleşme sürecinin devamı olarak görmek mümkündür. Meclis-i Meşâyih’in kuruluşu ilk nizamnamesinin yayınlanmış olduğu 15 Kasım 1866 olarak bilinmektedir.[81 - BOA İrade, Meclis-i Vâlâ, nr., 25320.] Konu ile ilgi çalışma yapmış olan çok sayıda araştırmacı tarafından bu tarih Meclis-i Meşâyih’in kurulduğu tarih olarak kabul edilmiştir.[82 - Bkz. Gündüz, age., s. 205; Mustafa Kara, agmd., s. 385; Bilgin Aydın, agmd., s. 247.]
Arşiv kayıtlarına ve Meclis-i Meşâyih’in faaliyetlerine baktığımızda kurumun kuruluşunun bir süreç neticesinde gerçekleştiğini görmekteyiz. Meclis-i Meşâyih’in kuruluş çalışmaları 1864 yılında başlamış fakat kurumla ilgili yasal düzenlemeler, 1918 yılına kadar devam etmiştir. Bu nedenle meclisin kuruluşundan itibaren kurum ile ilgili yapılan düzenlemeleri dört farklı tarihte yapılmış olan çalışmalar çerçevesinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Çünkü meclis, bir periyot şeklinde ve farklı tarihlerde yapılan düzenlemeler neticesinde son şeklini almıştır.
Meclis-i Meşâyih’in ilk kuruluşu için çalışmalar, 1864 yılında başlamıştır. 1864 yılında, İstanbul ve Bilad-ı Selase’de bulunan tekke ve zaviyelerden birine yapılacak atama konusunda dervişler arasında ihtilaf çıkması nedeniyle, konunun incelenmesi için meşihat makamı bünyesinde “Meclis-i Meşâyih” oluşturulmuştur. Fakat Evkaf Nezaretinin bu meclisin atama yazılarını dikkate almaması nedeniyle faaliyetlerine başlayamamış ve işlevsiz kalmıştır.[83 - Yurdakul, age., s. 212; Varol, agm., s. 42.]
Her ne kadar Meclis-i Meşâyih kuruluş aşaması 1864 yılında başlamış ise de kurumun faaliyet yürütmemiş olmasından dolayı bu tarihi, kurumun kuruluşu olarak değil de sürecin başladığı yıl olarak almak daha doğru olacaktır.
Meclis-i Meşâyih’in kuruluşuna dair en erken tarihli belge Kasım 1866 tarihilidir.[84 - BOA İrade, Meclis-i Vâlâ, nr., 25320.] Şeyhülislam Mehmet Rıfkı Efendi, 7 Ekim 1866 / 27 C.evvel 1283 tarihinde vermiş olduğu bir arz tezkeresinde, Meclis-i Meşâyih’in iki yıl önce kurulmuş fakat işlevsiz olmasından duyduğu rahatsızlığı belirtmiştir.[85 - Şeyhülislam Mehmet Rıfkı Efendi, “Dersaâdet ve bilâd-ı selâsede kâin tekâyâ ve zevâyâ meşîhatlerinden birinin inhilâli vukû‘unda yahud dervîşân beyninde bazı münâzaât zuhûrunda hakîkat-i keyfiyyetin bi’t-tahkîk iktizâsına göre makâm-ı muallâ-yı fetvâpenâhî ve yâhud Nezâret-i Celîle-i Evkâf-ı Hümâyûn’a bildirilmek üzere (…)” ifadeleriyle başlayan talebini yetkililere iletmiştir. Bkz. Cahit Baltacı, “İslam Paleografyası-Diplomatik Arşivcilik”, İstanbul, 1989, s. 299-300.] Şeyhülislam Mehmet Rıfkı Efendi, sadarete göndermiş olduğu tezkere ile kurumun yeniden tesisini talep etmiştir.
Şeyhülislamlık makamı tarafından meclisin yeniden oluşturulması ve görevlerin belirlenmesi amacıyla on yedi maddeden oluşan bir nizamname hazırlanmış ve üyeliğe seçilecek şeyhlerin isimleri ile birlikte sadaret makamına gönderilmiştir. Meşihatın tezkeresi sadaret tarafından Meclis-i Vâlâ’ya gönderilmiş ve kabul edilmiştir. Nizamname ile birlikte meşihatın, meclis için teklif etmiş olduğu üyelerin de isimleri tasvip görmüş ve çalışmalarına başlamışlardır.[86 - Meclis-i Meşâyih’in ilk kuruluşunda görev alan üyeler şunlardır: Murat Molla Tekkesi Şeyhi Feyzullah Efendi, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Selahaddin Dede Efendi, Kadirihane Şeyhi Seyyid Mehmed Şerafeddin Efendi, Merkez Efendi Hazretleri Şeyhi Seyyid Nureddin Efendi, Sütlüce Şeyhi Ata Efendi, Eyyûbi Şeyhi Hoca Mustafa Efendi, Hazreti Nasuhi Tekkesi Şeyhi Mehmed Muhyiddin Efendi. BOA, İ.M.V.L, 563-25320, lef 1.] Şeyhülislamlık makamının hazırlamış olduğu bu nizamname 7 Recep 1283 / 19 Kasım 1866 tarihinde onaylanmış ve böylece Meclis-i Meşâyih resmen ve fiilen göreve başlamıştır.[87 - Yurdakul, age., s. 212; Bilgin Aydın, agmd., s. 247; Gündüz, age., s. 205.] Meclis, ilk teşkilinde bir başkan ve altı üyeden oluşmuştur.[88 - Mustafa Kara, agmd., s. 985.]
Meclis-i Meşâyih’in görev ve yetkileri ile ilgili önemli değişikliklerin yapıldığı bir diğer tarih ise 1891 yılıdır. 1891’de Meclis-i Meşâyih’in nizamnamesi tadil edilmiştir. Kurum için tadilen yazılmış 22 maddelik yeni nizamnameden önce, kurumun görev sahası İstanbul ve Bilad-ı Selase’deki tekkeleri kapsamaktadır.[89 - BOA, MVL, 1042/39, lef 2.] 1891 yılında düzenlenmiş olan nizamname ile imparatorluk sınırları içerisindeki bütün tekke ve zaviyeler Meclis-i Meşâyih’e bağlanmıştır. Bu nizamname ile görev sahası genişletilmiş olan kuruma bağlı taşra encümenliklerinin de kurulmasının yolu açılmıştır.[90 - BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.] Dolayısıyla 1891 yılını, kurumun görev sahası ve yetkilerinin genişletildiği, meclis açısından önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmek gerekir. Meclisin 1891 yılında yazılan tadil edilmiş nizamnamesinde, kurumun başkan ve azalarının sayısı ve kimlerden oluşacağının tespiti şeyhülislamlık makamının yetkisine bırakılmıştır.[91 - BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.]
Kurumun yapısı ve yetkilerinde değişikliklerin yapıldığı bir diğer önemli tarih ise 1918 yılıdır. 5 Mart 1918 yılında çıkan “Daire-i meşihatta bir Dâru’l-Hikmeti’l İslâmiyye kurulması, Meclis-i Meşâyih’in tevsi-i, müftülerin sınıf ve maaşatı hakkındaki kanun” ile meclisin yapısında değişikliğe gidilmiştir. Yedi maddeden oluşan bu kanunun iki maddesi Meclis-i Meşâyih ile ilgilidir.
Kanunun ikinci maddesinde, Meclis-i Meşâyih’in bir reis ve yedi azadan oluştuğu belirtilmiştir. Dördüncü maddede ise Meclis-i Meşâyih’in başkan ve azalarının evsafı ve seçiminin nizamname ile belirleneceği ifade edilmiştir. Bu kanunun ekinde Meclis-i Meşâyih’te görev yapacak başkan, üye ve kâtiplerin maaşları da belirtilmiştir. Buna göre, “Başkan 1 kişi 50, üye 7 kişi 20, başkâtip 1 kişi 20, kâtip 1 kişi 8, hademe 1 kişi 5 lira” alacakları belirtilmiştir. Burada dikkat çeken husus aynı kanunla kurulmuş olan Dâru’l-Hikmeti’l İslâmiyye’nin başkan, üye ve kâtiplerinin maaşlarının, Meclis-i Meşâyih personelininkinden daha fazla olduğudur.[92 - BOA, Duit, Dosya no.37-2; İzmirli İsmail Hakkı, “Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Kanunu ve Esbab-ı Mucibe Layihası”, İstanbul, 1336, s. 4-6.]
Yayımlanmış olan bu kanununda ve esbab-ı mucibe layihasında da Meclis-i Meşâyih ile ilgili bazı bilgilere yer verilmiştir. Buna göre; Meclis-i Meşâyih tekke ve zaviyelerin tarikat adabına göre idarelerini temin etmek, postnişinleri aydınlatmak ve irşat etmek, ehliyetli faziletli ve muktedir kişileri şeyhliğe seçmek ve tayin etmek vazifesiyle sorumlu tutulmuştur. Meclis-i Meşâyih’in mevcut yapısıyla, bu görevini yürütmekte yetersiz kaldığı bu nedenle kanunun ikinci maddesi ile yapısının genişletilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir.[93 - BOA, Duit, Dosya no.37-2; İzmirli İsmail Hakkı, age., s. 4-6.]
Çıkarılmış olan bu kanunun dördüncü maddesi gereğince, 18 Temmuz 1334 tarihinde, on dokuz maddeden oluşan Meclis-i Meşâyih’in son nizamnamesi yayımlanmıştır. Böylece Meclis-i Meşâyih’in 1864 yılında başlayan kuruluş süreci ve yapısındaki değişiklikleri içeren düzenlemeler, 1918 yılında tamamlanmıştır.
Meclis-i Meşâyih Nizamnameleri
Tasavvufi hayatı düzenlemek ve kontrol etmek amacıyla, Şeyhülislamlık makamına bağlı olarak kurulmuş bir kurum olan Meclis-i Meşâyih’in görev ve sorumluluklarını belirleyen üç nizamname düzenlenmiştir. Meclisin ilk kuruluş girişimleri 1864 yılında, Şeyhülislam Atıfzade Ömer Hüsameddin Efendi döneminde başlamıştır.[94 - Varol, agm., s. 42.] 1864 yılında İstanbul ve Bilad-ı Selase’de bulunan tekke ve zaviyelere yapılacak atamalarda, dervişler arasındaki ihtilafı çözmek amacıyla Şeyhülislamlık bünyesinde Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Fakat bu kuruluşta, kurum için nizamname düzenlenmemiştir. Evkaf Nezaretinin, kurulmuş olan bu meclisin yazışmalarını dikkate almaması nedeniyle kurum işlevsiz kalmıştır. 7 Ekim 1866 tarihinde, dönemin şeyhülislamı Mehmet Rıfkı Efendi meclisin işlevsiz kalmasından rahatsız olmuş sadarete başvurarak tekrar kurulmasını talep etmiştir. Bu girişim sonucunda, 15 Kasım 1866 tarihinde Meclis-i Meşâyih Nizamnamesi onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Meclis-i Meşâyih’in on yedi maddeden oluşan ilk nizamnamesi kurumun arşivinde bulunan kayıtlarda yer almamaktadır. Osmanlı arşivlerinde bulunan bu nizamname Muharrem Varol tarafından 2010 yılında bulunup yayımlanmıştır.[95 - Varol, agtz., s. 471-474; Varol, agm., s. 60-63.] Meclisin kuruluşundan yaklaşık yarım asır sonra 1918 yılında yayımlanmış olan Meclis-i Meşâyih Nizamnamesi, dönemin basınında yer almıştır. Meclis-i Meşâyih’in ilk nizamnamesinin uzun süre bulunamamış olması konu ile ilgili araştırmalar yapmış olan bilim insanlarının, 1918 yılına ait ikinci nizamnameyi göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmalarına neden olmuştur. Meclisin ilk nizamnamesinin bulunamaması nedeniyle değerlendirmelerini son nizamname üzerine yapmış olan araştırmacılar, ikisinin de muhtemelen benzer olacağı düşüncesini ifade etmişlerdir. “Aynısı olmasa da ufak tefek ilave ve değişikleri ihtiva eden bir devamı olduğu ileri sürülebilir”.[96 - Gündüz, age., s. 205.] Meclis-i Meşâyih’in ilk nizamnamesinden sonra 1891 yılında, ortaya çıkan bazı ihtiyaçlar nedeniyle bunun tadil edilmesi yoluna gidilmiştir. Meclisin kuruluşundan beş yıl kadar sonra yirmi iki maddeden oluşan ilkinin tadil edilmiş bir şekli olan nizamname yayımlanmıştır.
Meclis-i Meşâyih kurumu için son yapılan düzenleme 1336/1918 yılında olmuştur. 1918 senesinde on dokuz maddeden oluşan kurumun son nizamnamesi yayımlanmıştır.
Meclis-i Meşâyih’in İlk Nizamnamesi
Meclis-i Meşâyih’in ilk nizamnamesi 27 T.evvel 1382 tarihlidir. On yedi maddeden oluşmaktadır.[97 - BOA, MVL, 1042/39, lef 2.] Nizamnamenin ilk maddesinde, Meclis-i Meşâyih’in meşihat makamına bağlı bir kurum olduğu, ele aldığı konuları ve görüştüğü konularla ilgili raporları Şeyhülislamlık makamına sunmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in ele almış olduğu konularla ilgili doğrudan hüküm veremeyeceği, bunlarla ilgili nihai onay mercisinin meşihat makamı olduğu ifade edilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in faaliyetlerine baktığımızda alınan kararların onay için Meşihat’a sunulduğunu hatta kurumlar ile yapılmış yazışmaların da bir üst makam olan Şeyhülislamlık makamının havalesi ile gerçekleştiği görülmektedir.[98 - Bkz. 1739, s. 73; 1744, s. 52.]
Nizamnamede, meclis üyelerinin çalışmalarını nasıl yapacakları da açıklanmıştır. Buna göre ele almış oldukları konuları, adalet ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde incelemeleri, şahıslara ait meselelerde, kişileri dinleyerek tarafsızca karar vermeleri istenmiştir.
Nizamnamede daha sonra şeyhlik makamı boşalan tekkelere yapılacak atamalar hususunda bilgiler verilmiştir. Bu bölümde çocuksuz olarak vefat eden şeyhlerin yerine nasıl atama yapılacağı ve bunun şartları belirlenmiştir. Bir şeyhin vefatı hâlinde çocukları yoksa merkez tekkenin yapmış olduğu önerinin dikkate alınacağı, teklif edilen adayın tarikat halifelerinden birisi olması, dinî ve manevi ilimlerde ehliyet sahibi bir kişi olması istenmiştir. Meclis-i Meşâyih, atanacak kişinin istenilen şartları taşıyıp taşımadığını tespit etmekle yükümlü tutulmuştur. Meclis, merkez tekkenin önerdiği kişiyi yeterli bulmaması durumunda atamasını yapmama hakkına sahiptir. Şeyhlik görevi müştereken yürütülen tekkelerde, birinin sonrasında çocuk bırakmadan vefatı durumunda, ortak olan diğer şeyhin ilmî durumunun ve ehliyetinin dikkate alınacağı, bunların istenilen düzeyde olması durumunda müşterekliğin ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir. Bu durumda müştereken şeyhlik görevinin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Ölen şeyhin bir çocuğu varsa ve ehliyeti ispat edilmiş ise meclis tarafından görevin bu kişiye verileceği, aksi durumda tekkenin ait olduğu tarikata mensup hülefa arasından ehliyetli birisinin seçileceği belirtilmiştir. Şayet söz konusu tarikatın hülefası arasında da ehliyetli birisi bulunmaz ise seçimle tasavvuf ehli başka birisi belirlenip ona görev verilecektir. Ölen şeyhin evladı küçük ise ehliyet kesbedene kadar yerine bir kişinin vekil tayin edileceği ifade edilmiştir. Atanacak vekilin de söz konusu tekkenin mensubu olduğu tarikatın hülefalarından birisi olması, şayet bunlar arasında uygun bir kişi bulunamaz ise diğer şahıslardan ehliyeti ispat edilmiş bir kişinin atanacağı şartı konulmuştur. Nizamnamenin atamalarla ilgili maddelerinde birinci önceliğin ehliyetli olma, ilmî ve dinî konularda yeterli olmak şartına bağlandığı görülmektedir.
Nizamnamede ayrıca, yapılacak şeyh atamalarının Evkaf Nezareti kayıtlarına göre yapılmasının gerektiği belirtilmiştir. Atama işlemlerinin, Evkaf Nezareti ile koordineli bir şekilde yapılması, problem olan durumlarda da bu nezaretin teftiş mahkemesi yetkili kılınmıştır.
Nizamnamenin yedinci maddesinde, şeyhlik görevine getirilecek kişilerin hangi tarikata mensup olursa olsun, bu görev için ehil olmalarına dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Manevi ve zahirî kabiliyeti haiz olmayan kişilere icazet ve ehliyet verilmemesine azami gayret gösterilmesi, Meclis-i Meşâyih’ten istenmiştir. Yine bu maddede, uhdelerinde tekke şeyhliği görevi bulunmayan kişilerin, tarikat erbabı olsalar bile çarşı pazarda şeyhlere mahsus kıyafetler ile dolaşmamaları istenmiştir. Bu kişilerin tekkelerin ayin günlerinde bu kıyafetleri giyebilecekleri, diğer zamanlarda ise dervişlere mahsus kisve ile dolaşabilecekleri belirtilmiştir.
Tekkelerden şeyhler ve dervişler ile ilgili gelen şikâyet ve problemlere meclisin çözüm bulacağı, şayet verilen kararların tasvip görmemesi durumunda konunun meşihat makamına bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Nizamnamenin bu bölümünde, Meclis-i Meşâyih’e, kendisine gelen problemleri çözücü bir mahkeme görevi yüklenmiştir. Meclis-i Meşâyih İstanbul ve Bilad-ı Selase’de bulunan tekkelerde gerçekleşebilecek şeriat ve tarikat adabına aykırı muamele ve davranışları tetkik ve tahkik etmek ve bir sonuca vardırmakla görevli kılınmıştır. Meclisin alacağı kararlarda, üyeler arasında ihtilaf çıkması durumunda çoğunluğun görüşüne göre hüküm verilecektir.
Nizamnamede ayrıca, taşradan İstanbul’a gelen ve bir tarikatın şeyhi olduklarını iddia eden kişilerin, sayı ve tarikat derecelerinin araştırılması görevi de Meclis-i Meşâyih’e verilmiştir. Meclisin, İstanbul ölçeğinde hareket edeceği belirtilmesine rağmen nizamnamenin vermiş olduğu bu yetki ve görev, kurumun etkinliğinin taşrayı da kapsadığını göstermektedir.[99 - Nizamnamedeki bu madde, kurumun görev alanının dolaylı bir şekilde ülkenin bütün bölgelerini kapsayacağı kanaatinin oluşmasına neden olmuştur. Bazı araştırmacılar bu durumu; “Görüldüğü gibi, bir tarikat silsilesi veya geleneği içerisinde bulunmayıp, şeyh sıfatıyla payitahta gelen insanların durumlarının ortaya çıkarılması için düzenlenen bu maddenin devlet otoritesi açısından önemli olduğu söylenmelidir. Binaenaleyh, mecliste her tarikatı temsil eden bir şeyhin bulunması ile taşradan gelen şeyhlerin kontrol edilmesi arasında bu açıdan bir illiyet bağı kurmak da mümkündür.” şeklinde değerlendirmiştir. Bkz. Varol, agm., s. 53.]
Nizamnamenin on ikinci maddesinde, Mevlevi tekkelerindeki şeyhlik görevine eskiden olduğu gibi, Konya’da bulunan Çelebi Efendilerin atama yapacağı fakat bu tarikatın dervişlerinin şahıslarını ilgilendiren davalara Meclis-i Meşâyih’in bakacağı belirtilmiştir. Meclis kendisine bu yönde gelen şikâyet ve talepleri değerlendirip meşihat makamına bildirecektir.
Nizamnamede ayrıca Meclis-i Meşâyih’in kuruluş amacı açıklanmıştır. Buna göre; amaç, “turuk-u ali’yyenin şeref-i aslisine layık olan hüsn-ü sülüku’nun devam-u terakkisi ve aksi halatın men-u ıslahı kaziye-i hayriyyesi olup” şeklinde açıklanmıştır. Tekke ve zaviyelerde şeriat ve tarikat adabına göre ıslahatı lüzum görülen konuların mecliste ele alınabileceği vurgulanmıştır.
Ayrıca lüzum görülen durumlarda meşihat makamı tarafından nizamnameye madde ilave edilebileceği belirtilmiştir (14. Madde). Münhal bulunan bir tekkenin şeyhlik görevine yapılacak olan atamanın, vakfiye şartlarına göre yapılacağı ifade edilmiştir. Tarikatlara dair bazı önemli konuların görüşülmesi esnasında, gerekli görülmesi durumunda bazı şeyhlerin meclise çağırılıp onlardan görüş alınabileceği belirtilmiştir.
Nizamnamenin son maddesinde; yeni kurulmuş olan Meclis-i Meşâyih’in üye sayısının ve şahısların, meşihat makamı tarafından belirleneceği ifade edilmiştir.
Tadilen Kaleme Alınan Nizamname
Meclis-i Meşâyih’in ilk nizamnamesinde belirtilen, meclisin azaları ile reisinin tespiti ve üyelerinin sayısı, meşihat makamının yetkisine bırakılmıştı. Meşihat makamı bu nedenle ve gerekli gördüğü bazı değişiklikleri uygulamak için 1891 yılında yeni bir nizamname düzenlenmiştir.[100 - BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.] İlk nizamnamenin genişletilmiş şekli olan ve onun “esbab-ı mucibesi” olarak adlandırılan bu yeni belge, Meclis-i Meşâyih’in ikinci bir nizamnamesi olarak değerlendirilmiştir. Tadilen kaleme alınan bu nizamname yirmi iki maddeden oluşmaktadır. Bunda ilk nizamnamede bulunan bazı maddeler çıkartılmış, yeni hükümler ve açıklamalar eklenmiştir.
Yeni nizamnamede, görev sınırları daha önce sınırlı tutulan Meclis-i Meşâyih’in faaliyet alanı genişletilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in bütün tekke ve zaviyelerin şeyh atamaları ve diğer sorunlarının çözüm mercisi olduğu belirtilmiştir (2. Madde). Yeni nizamnameye konulan bu çerçevedeki madde ile meclisin yetki alanı imparatorluk sınırları içerisinde bulunan bütün tekke ve zaviyeleri kapsamıştır. Nizamnamede, Meclis-i Meşâyih’in bir nazır, bir reis ve yeterli sayıda üye ve başkâtipten oluşacağı ifade edilmiştir (3. Madde). İlk nizamnamede olduğu gibi meclis, meşihat makamına bağlı Evkaf Nezareti ile koordineli bir faaliyet yürütecektir. Meclisin görüşmüş olduğu konularla ilgili oylamalarda, çoğunluğa göre hüküm verileceği eşitlik hâlinde ise nazırın taraf olduğu görüşün geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu nizamname ile mecliste bulunması kararlaştırılan nazır, devlet tarafından atanan tarikat kontenjanından olmayan görevlidir. Tevcihi cihat nizamnamesi ile işlevsiz hâle gelen nizamnamenin beşinci maddesinde de değişiklikler yapılmıştır. İlk nizamnamede yer alan atama şekillerine eklemeler yapılmıştır. İlk nizamnamede belirtilen evladı olmayan ve vefat eden şeyhlerin yerine yapılacak atamalar ile ilgili şartlar korunmuştur. Sadece yeni atanacak kişinin ek bir vazifesinin olmamasının gerekli olduğu şartı getirilmiştir. Nizamnamede, meclisin atanacak kişilerle ilgili tetkik yapma ve ehliyetli olanı seçme görevinin olduğuna vurgu yapılmıştır (5. Madde). Şeyhlikleri müştereken yürütülen tekkeler ile ilgili atamalarda, ilk nizamnamede belirtilmiş olan ve göz önünde bulundurulması gereken şartlar korunmuştur (6. Madde).
Nizamnamenin şeyh atamaları ile ilgili bölümünde; vefat eden şeyhin yerine yapılacak atamada, bir evladı varsa bunun ehliyet ve yeterliliğinin meclisçe tespit edileceği, birden fazla evladı var ise de bunlardan öncelik büyüğünde olmak üzere yine ehliyet şartıyla ve meclisin tensibi ile atama yapılacağı ifade edilmiştir. Birden fazla evladı olan şeyhin yerine yapılacak atamalarla, diğer aile fertlerinin mağdur olmaması için de tedbirler alınmıştır. Ölen şeyhin evladının küçük olması durumunda yapılacak işlem hususunda, birinci nizamnamedeki şartlar korunmuştur. Bu tür durumlarda vekâleten atama yapılacağı ve vekilin taşıması gereken şartlara yer verilmiştir (8. Madde). İlkinde olduğu gibi bu nizamnamede de bütün atamaların Evkaf Nezaretinde bulunan vakıflarla ilgili kayıtlar doğrultusunda yapılacağı belirtilmiştir (10. Madde).
Nizamnamenin on birinci maddesinde, hangi tarikata mensup olursa olsun tekkelerdeki meşihat makamına atanacak kişilerin dinî ilimler ile tarikatın usul ve kaidesinden şifahi sınava tabi tutulacakları kaydedilmiştir. Bu sınavlar doğrultusunda atamalar yapılarak ehil olmayanlar engellenmiş olacaktır.
Nizamnamede ayrıca tekkelerde meydana gelebilecek şeriata, ahlaka ve tarikat usullerine aykırı davranışlarda bulunanlar ile ilgili uygulanacak yönteme dair bilgiler verilmiştir. Bu fiilleri yapan kişinin tekkenin şeyhi olması durumunda, meclise çağırılıp şiddetli bir şekilde uyarılması, hâlâ bu tür davranışlara devam edenlere, Şeyhülislamlık makamı tarafından uyarı yazısı yazılması öngörülmüştür. Buna rağmen hâlin devamında ise ayin yaptırmaktan menedilecektir ve yerine başka bir şeyh görevlendirilecektir. Bütün bu tedbirlerin sonuç vermediği durumlarda, görevden alınacağı ve nizamnamenin beşinci maddesi doğrultusunda yerine atama yapılacağı belirtilmiştir. Şayet bu yanlış davranışları sergileyen kişi şeyh değil de derviş veya halifelerden biri ise meclise çağrılıp uyarılması, fayda etmemesi durumunda, hırka ve tacının kendisinden alınması benimsenmiştir.
Nizamnamenin on dördüncü maddesinde, Mevlevi tekkeleri ile ilgili usullere yer verilmiştir. Bir öncekinde olduğu gibi, bu nizamnamede de Mevlevilere yönelik ayrıcalıklar korunmuştur. Nizamnamede daha sonra, tekkenin vakfiyesinde yer alan vâkıfın şartlarına, atamalarda dikkat edileceği ifade edilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in var olma amacı, on altıncı maddede açıklanmıştır. Bu amaç bir önceki nizamnamede belirtilen meclisin kuruluş amacı ile aynıdır. Nizamnamede ayrıca, meşihatı bulunmayan tekke, cami, mescit, türbe ve hanelerde tarikat ayini yapılamayacağı ve bunun duyulması hâlinde menedileceği ifade edilmiştir.
Nizamnamenin 18-21. maddeleri taşrada Meclis-i Meşâyih’in teşkilatlandırılması ile ilgili hükümleri içermektedir.
Meclis-i Meşâyih’in taşra teşkilatlanmasının dayanağı nizamnamenin ikinci maddesinde belirtilen yetki sınırlarının imparatorluk dâhilindeki bütün tekkeleri kapsamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre; taşrada şeyhleri ve dervişleri yoğun olan bölgelerde, müftü ve kadıların başkanlığında yerel meşâyih meclisleri kurulabilecektir. Oluşturulan bu meclislerin kuruluş izni Meclis-i Meşâyih tarafından verilecektir. Nizamnamede ayrıca taşradaki tekkelerde boşalan şeyhlik görevlerine yapılacak atamalarla ilgili bilgi verilmiştir. Buralarda da merkezdekine benzer bir usulün takip edileceği ifade edilmiştir. Boşalacak şeyhlik görevine yapılacak atamalar için talip olan kişilerin, yerel meclisler tarafından yirmi soruyu geçmeyecek bir sınava tabi tutulacakları, bunun sonunda atama mazbatası düzenlenerek merkez meclise bildirilecektir.
Nizamnamenin son maddesinde; ileride oluşacak şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda nizamnameye ilaveler yapılması konusunun, meşihat makamının yetkisinde olduğu belirtilmiştir.
1918 Tarihli Nizamname
1918 yılında hazırlanmış olan bu nizamname, 9 Şevval 1336 / 18 Temmuz 1334 / 18 Temmuz 1918 tarihinde “Takvim-i Vekayi” ve “Ceride-i İlmiye” gazetelerinde yayımlanmıştır. Bazı araştırmacılar, bu nizamnamenin yayın yılını 1917 olarak vermiştir.[101 - Gündüz, age., s. 205; Varol, agm., s. 39.] Fakat arşiv kayıtlarında bu nizamnamenin 1918 yılında düzenlenip yayımlandığı anlaşılmaktadır. 1918 yılı Meclis-i Meşâyih için âdeta ikinci bir yapılanmanın gerçekleştiği yıl olmuştur.
Meşihat kurumuna bağlı Daru’l Hikmeti’l İslamiye adında bir kurumun kurulması, Meclis-i Meşâyih’in üye sayısının arttırılması ve müftülerin sınıf ve maaşlarının yeniden tespiti konularını kapsayan bir kanun çıkarılmıştır. 21 K.sani 1334 / 1918’de Meclis-i Mebusan’da 23 Şubat 1334 / 1918’de ise Meclis-i Âyan’da görüşülüp kabul edilen bu kanun, 5 Mart 1334 / 1918’de padişahın iradesiyle yürürlüğe girmiştir.[102 - BOA, Duit, Dosya no.37-2.] Kanun 10 Mart 1334 / 1918 tarihinde “Takvim-i Vekayi”de yayımlanmıştır.[103 - “Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 11336 / 18 Temmuz 1334. No: 3296.] Bu kanunla Meclis-i Meşâyih’in üye sayısı arttırılmış ve kurum için on dokuz maddeden oluşan yeni bir nizamname kaleme alınmıştır. Nizamname, dönemin şeyhülislamı Musa Kazım Efendi ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır.
18 Temmuz 1334 tarihinde yayımlanmış olan bu nizamnamenin içeriği, öncekilerle farklılıklar taşımaktadır. Bu nizamnamede de meclisin başkan ve üyelerinin meşihat makamı tarafından seçileceği vurgulanmıştır. Bütün tekkelerin Meclis-i Meşâyih’e bağlı olduğu, taşradaki tekkelerin de bu kurumun yerel temsilcilikleri tarafından kontrol ve idare edileceği ifade edilmiştir. Vilayet liva ve kaza merkezlerinde Encümen-i Meşâyih kuruluşuna, meşihat makamı izin verecektir. Oluşturulan taşra meşâyih encümenlikleri de her yönü ile Meclis-i Meşâyih’e bağlı olacak ve onun kararlarına uyacaktır.
Nizamnamenin 5-9. maddeleri encümenin vazife ve yetkileri hakkındadır. Buna göre meclis üyeleri, tekkelerin sınıf ve derecelerine göre taksimi, şeyhlerin özlük bilgilerinin düzenlenmesi, tekke vakıf kayıtlarının tetkiki, tatbiki ve korunmasından sorumludur.
Meclis-i Meşâyih’in üyelerinden oluşan, üç kişilik bir encümen-i ilmi oluşturulacaktır. Dört yıllığına seçilecek bu kurul, tekkelerde uygulanması istenilen ilmî meseleler ile uğraşacaktır. Bu encümenin, ilmî çalışmaları meclisin genel kurulu ve meşihat makamınca onaylandıktan sonra “Ceride-i İlmiye”de yayımlanacaktır. Nizamnamenin dokuzuncu maddesinde; tekke ve zaviyelerin tevliyet haricindeki ilim vazifelere atanacak kişilerin imtihanları ve değerlendirilmesinin 23 Temmuz 1329 tarihli Tevcih-i Cihat Nizamnamesi’ne uygun olarak İstanbul’da Meclis-i Meşâyih tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Yerel encümenlikler tarafından hazırlanan atama evrakları, onaylanmak üzere Meclis-i Meşâyih’e gönderilir. Meclisin de onaylamış olduğu atama kararları, meşihat makamının havalesi ile Evkaf Nezaretine bildirilecektir.
Nizamnamede görevini mazeretsiz şekilde ifa etmeyenlerin bu vazifelerinden, Meclis-i Meşâyih tarafından alınabileceği belirtilmiştir (13. Madde).
Cinayet ve namusa halel getiren davranışlarda bulunup haklarındaki hüküm kesinleşenlerin, Meclis-i Meşâyih tarafından görevden alınacak fakat hükümleri kesinleşmemiş tutukluların yerine vekil tayin edilecektir. Taşrada buna benzer suçlamalara dair yerel encümenin değerlendirme ve araştırma yapacağı, merkeze gönderecekleri raporlar doğrultusunda kararın Meclis-i Meşâyih tarafından alınacağı ifade edilmiştir.
Nizamnamenin on altıncı maddesinde; tekkelerin resmî ve hususi diye iki kısma ayrıldığı belirtilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in önceki nizamnamelerinde, tekkelerle ilgili bu tür bir ayrıma gidilmemiştir. Resmî tekkeler her yönüyle Meclis-i Meşâyih’e bağlı kabul edilmiştir. Hususi tekkeler de ayin, vaaz ve tarikat adabı gibi konularda Meclis-i Meşâyih’in kararlarına bağlı kalmakla yükümlü kılınmıştır. Meclis-i Meşâyih’in önceki nizamnamelerinde, nizamname maddelerinin icrası Şeyhülislamlık makamının yetkilerine bırakılmıştır. Bunda ise nizamnamenin icrasının, Şeyhülislamlık ve Evkaf Nezaretinin yetkisinde olduğu belirtilmiştir.[104 - “Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336 / 18 Temmuz 1334, no: 3296; “Ceride-i İlmiye”, S. 37, s. 1108-1111.]
1918 Yılında Yayımlanan Nizamnamenin Esbab-ı Mucibesi
Meclis-i Meşâyih nizamnamesinin çıkması nedeniyle, esbab-ı mucibe layihası da düzenlenmiştir. Bu layihada; Daru’l-Hikmeti’l İslamiyye ve Meclis-i Meşâyih hakkındaki kanunun dördüncü maddesi gereği bir nizamnamenin düzenlenip kabul edildiği, buna ek olarak da bu esbab-ı mucibe layihasının hazırlandığı belirtilmiştir. Nizamnamenin üç fasıldan oluştuğu birinci fasılda; reis ve azaların evsafı, şartları ve seçilme şekilleri, ikincisinde; meclisin ve taşra encümenliklerinin vazife ve salahiyetleri, üçüncü fasılda ise tekkelerin çeşitleri ve Meclis-i Meşâyih’in bunlar üzerindeki yetkisinin tespit edildiği vurgulanmıştır.
Layihada meclisin kuruluş ve var olma amacı açıklanmıştır. Buna göre bir irfan ve ahlak mektebi olan sufilik mesleğinin bir kuruluşu olan Meclis-i Meşâyih’in başkan ve üyeleri, bu meslektekilere tezkiye-i nefis, davranış ve ahlak gibi konularda örnek teşkil edeceklerdir. Bu göreve seçilecek kişiler fazilet irfan ve basiret gibi vasıflar ile bilinen kişiler olmalıdırlar. İslam ümmetinin terbiyesinde rol alacak ve dinî konularda birlik sağlanmasına katkıda bulunacak müesseseler olan tekke ve zaviyeler, Meclis-i Meşâyih’e taşradakiler ise yerel encümenlikler vasıtasıyla bu kuruma bağlanmıştır.
Layihada, İslam ümmetinin son asırda içerisine düşmüş olduğu durumun, cehalet nedeniyle insanların yanlış telakkilere ve telkinlere muhatap olmasından kaynaklandığı ve dinî emirlerin tatbikinde Selefi Salihin’in yolundan uzaklaşıldığı vurgulanmıştır. Meclis-i Meşâyih, bu vaziyeti göz önünde bulundurarak, bu ahlak mekteplerinin eski gelenek ve kayıtlarını koruyarak ve asrın gereklerine de uygun bir yol izleyerek görevini yürütecektir. İslam’ın bu güzel vasıflarının tekkelerde uygulanması ve devam ettirilmesi için meclis, kendi bünyesinde komisyon oluşturacaktır. Oluşturulacak bu ilmiye encümeni, tekke ve zaviyelerdeki dinî, ilmî ve tarikat işleyişini takip edip değerlendirecektir. Layihada; nizamnamede belirtilen şekilde ilmiye encümeninin görevleri açıklanmıştır. Layihada ayrıca tekke ve zaviyelerin idaresi, buralardaki görevlere gelecek kişiler için yapılacak sınavlar ve atamalar ile ilgili kurallar belirtilmiştir. Meclis-i Meşâyih’in görev ve yetkileri anlatılmış, tekke ve zaviyelerin her yönüyle bu kuruma bağlı kalmalarının gerektiği vurgulanmıştır.
Layihanın sonunda, “Meclis-i Meşâyih’in ilim ve idari iştigalatının taksimi â’mal-ı kaidesine göre tanzimi ve müzakeratı ve mukarraratının tertibi ve encümen-i meşâyih heyetlerinin vezaifi ve tekayada tatbiki icab eden usul ve adabın suver-i icraiyesi misillu hususat mütenevvianın tayini müteaddid talimatnameler tanzime mutavaffık bulunmakla on sekizinci madde esasat-ı mezkureye nazaran kaleme alınmıştır.” ifadelerine yer verilmiştir.[105 - BOA, Duit, Dosya no:37-2.]
Bu nizamnameler ve esbab-ı mucibe layihaları ile Meclis-i Meşâyih’in teşkili görevleri ve sorumlulukları belirlenmiştir.
Meclis-i Mebusan’da Meclis-i Meşâyih Görüşmeleri
1918 yılında Daru’l Hikmeti’l İslamiye’nin kuruluşu ve Meclis-i Meşâyih’in üye sayısının artırılması nedeniyle hazırlanan kanun, dönemin Mebusan ve Âyan meclislerinde görüşülmüştür. 1918 yılında çıkan bu kanunu ve kurum için yayımlanan nizamnameyi dikkate aldığımızda Meclis-i Meşâyih’in âdeta yeniden kuruluşu şeklinde değerlendirebiliriz. Zira bu dönemde, kurumun üye sayısı artırılmış, mali yapısında düzenlemeye gidilmiş ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır. Kanun çalışmalarının yapıldığı Meclis-i Mebusan’da kurumun var oluş amacı, çalışmaları ve görev alanı tartışılmıştır. Bu tartışmalar o dönemin siyasetçilerinin Meclis-i Meşâyih’ten beklentilerini ortaya koyması bakımdan önem arz etmektedir. Görüşmelerde, kurumun hangi alanlarda ve nasıl faaliyet yürüteceği, çalışmalarındaki amacın neler olması gerektiği hususunda bilgiler verilmiştir. Biz de çalışmamızda Meclis-i Mebusanda yapılmış olan bu tartışmalardan bazı örneklerle dönemin siyasetçilerinin kuruma bakış açısını tanıtmakta fayda görmekteyiz.
Meclis-i Mebusân’da Meclis-i Meşâyih ile ilgili müzakereler 21 K.sani 1334 / 1918 Pazartesi günü yapılmıştır. Hacı Adil Bey[106 - 1869 Lofça doğumlu olan Adil Bey, Osmanlı Mebusan Meclisi’nde I. Dönem Tekirdağ, II. Dönem Gümüşhane, III. Dönem Bursa mebusluğu yapmış, iki yıl kadar Mebusan Meclisi reisliği yapan Hacı Adil Bey, Cumhuriyet Dönemi’nde Adana ve Bursa valiliği yaptıktan sonra 1935 tarihinde vefat etmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C II, Ankara,1988, s. 207.] başkanlığında yapılan toplantıda kanunun geneli üzerinde yapılan görüşmelerde ve özellikle ikinci madde görüşülürken Meclis-i Meşâyih gündeme gelmiştir. Toplantıya şeyhülislam adına Bab-ı Meşihat Memurin Müdürü Bahri Efendi katılmıştır. Bahri Efendi toplantıda kanun teklifini milletvekillerine tanıtmak ve gerektiğinde savunmak görevini üstlenmiştir.
Kanunun geneli üzerinde söz alan Ertuğrul Mebusu Şemsettin Bey,[107 - 1883 Erzincan doğumlu olan Şemsettin Bey, 1915 yılında Osmanlı Mebusan Meclisine Ertuğrul mebusu olarak seçilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde Sivas ve Erzincan milletvekilliği yapmış, 1949-1950 yıllarında T.C. Başbakanlığı yapan Şemsettin Bey, Cumhuriyet Dönemi’nde “Günaltay” soyadını almıştır. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C III, s. 709-710.] Meclis-i Meşâyih ile ilgili çok detaylı bir değerlendirmede bulunmuştur. Hâlihazırda meşihat dairesine bağlı iki aza ve bir başkandan müteşekkil bir meşâyih heyetinin var olduğunu, bu meclisin üye sayısının yediye çıkartılmak istendiğini belirtmiştir. Hükûmetin hazırlamış olduğu esbab-ı mucibe layihası ve ilmiye encümeninin layihasını tetkik ettiğini ve yeni düzenleme ile nelerin amaçlandığını tespite çalıştığını ifade etmiştir. Şemsettin Bey, layihalarda geçen ve gayenin açıklandığı bölümlerden, kuruma sıradan bir idari görevin verildiğini gördüğünü, kendisinin Meclis-i Meşâyih kurulmasına şiddetle taraftar olduğunu fakat böyle bir gaye ile kurulan bir heyetin oluşumuna ihtiyaç olmadığını belirtmiştir. Ona göre, sadece sıradan idari bir görevi yürütmek için böyle bir kuruma ihtiyaç yoktur. Zira bu görevi, meşihat dairesi memurin müdürü de görebilir. Tekkelerin, memleket için çoğu zaman faydalı görevler yürüttüğünü, içtimai hayatı uyandırmak ve millet fertlerini birbirine yaklaştırmak, muhabbet ve samimiyeti tesis etmek ve bilhassa yüce ahlakı neşretmek gibi vazifeleri üstlendiğini ifade etmiştir. Şemsettin Bey, son dönemlerde bu müesseselerin amacından uzaklaştığını ve atıl hâle geldiğini, bu nedenle hükûmetin Meclis-i Meşâyih yoluyla tekkelere yeni bir hayat vermeye çalıştığını vurgulamıştır. Meclis-i Meşâyih’in, Meşihat’a bağlı olarak faaliyet sürdürecek olmasının isabetli bir karar olduğunu çünkü medreselerle tekkeler arasındaki uçurum ve gerginliğin bu yolla giderilebileceğine dair kanaatini ifade etmiştir. Medrese ve tekkelerin her ikisinin de İslam milletini, yüce ahlaki faziletler ile teçhiz etmek gibi bir amacı vardır. Bu adımla bunun daha iyi sağlanabileceğini, aksi takdirde sadece şeyh atamalarını yapacak bir kurumun çok anlam ifade etmeyeceğini belirtmiştir. Şemsettin Bey, ayrıca bu meclisin irşat görevini yürütmesini de istemiştir. Bu konudaki görüşünde “Meclis-i Meşâyih şeyhleri salikleri irşat etmekle mükellef olsun. Ve bunların irşadını temin edecek eserler telif etmek ile iştigal etsin. Her hâlde tekkeye gidip de birtakım masallar dinlemekle vakit geçiren, adamlar, oralarda bundan sonra dinî ve ahlaki faziletleri dinlesinler ve millet efradı arasında tesanüdün lüzumuna dair güzel nasihatler mev’izeler işitsinler. Onun için bu heyetin vazifelerinin aynı gayeye matuf olarak tayin edilmesi elzemdir.”[108 - Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, İstanbul, 21 K.sani 1334, s. 570- 589.] şeklinde ifade etmiştir.
Kanun maddelerinin geneli üzerindeki görüşmelerde az sayıda milletvekili Meclis-i Meşâyih ile ilgili görüşlerini açıklamıştır. Bursa Mebusu Hilmi Bey, böyle bir kanuna lüzum olmadığını, kurulmakta olan Daru’l Hikmeti’l İslamiye’nin ahlak encümeninin bu görevi yürütebileceğini belirtmiştir. Kanunun geneli üzerinde söz alan Urfa Mebusu Saffet Efendi,[109 - 1866 doğumlu olan Saffet Efendi, Mebusan Meclisinde üç dönem Urfa mebusluğu yapmıştır. 1923’te TBMM’ye Urfa milletvekili olarak girmiş Cumhuriyet Dönemi’nde “Yetkin” soyadını almış, 1957 tarihinde vefat etmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C III, s. 776- 777.] kanunun esbab-ı mucibe layihasında, Meclis-i Meşâyih’in gayesinin ilmî ve idari olmak üzere iki görevi yürütmesinin amaçlandığını, kendisinin de böyle bir çalışmayı yürütecek kurumun varlığını desteklediğini ifade etmiştir.
Kanunun, “Meclis-i Meşâyih bir reis ile yedi azadan mürekkeptir.” şeklindeki ikinci maddesi görüşülürken söz alan Bursa Mebusu Hafız Ahmet Efendi[110 - 1864 Batum doğumludur. Dersiamlık yapmıştır. 1908’de Bursa mebusu seçilmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C II, s. 387.], Daru’l Hikmeti’l İslâmiye’nin ahlak şubesine şeyhlerden bazı üyeler alınarak Meclis-i Meşâyih’in görevinin yaptırılabileceğini, kurumun diğer görevlerinin de Evkaf Şurası tarafından görülebileceğini, bu nedenle ikinci maddenin kanundan çıkartılmasını teklif etmiştir.
Mecliste kanun üzerine ifade edilen görüş ve eleştirilerden sonra, Meşihat Memurin Müdürü Bahri Efendi söz almıştır. Bahri Efendi, yapılan eleştirilere cevap vermiştir. Meclis-i Meşâyih’in görevinin bir kısmının Evkaf Şurası tarafından yapılabileceği görüşüne karşı çıkmıştır. Meclisin, ilmî ve idari görevlerinin olduğunu ve meşihat makamına bağlı kurulduğunu, Evkaf Şurasının ise Evkaf Nezaretine bağlı bir birim olduğunu vurgulamıştır. Tekkelerin gelirlerinin, Evkaf Nezaretine bağlı şura tarafından belirlendiğini, meclisin ise şeyh atamalarını ve ilmî görevleri yerine getireceğini belirtmiştir. Meclis-i Meşâyih’in vazifesinin ahlak encümeni tarafından yürütülebileceği fikrine de karşı çıkmıştır. Bahri Efendi, “Meclis-i Meşâyih’in vazifesi hem idari ve hem de amelîdir. Meclis-i Meşâyih, şeyhleri azleder ve tayin eder. Meclis-i Meşâyih tarikatın adabı dairesinde tekkelerde hareket ediliyor mu edilmiyor mu bunları tetkik ve teftiş eyler. Sonra Meclis-i Meşâyih, asra ve zamana muvafık bir süluk ile meşâyihi yetiştirir.” ifadeleri ile kurumun görev alanını açıklamıştır. Bahri Efendi, öteden beri ihmal edilmiş bir çalışmayı yaptıklarını, bu kurumu kapatmak yerine üye sayısını arttırarak daha işlevsel bir hâle getirmeyi amaçladıklarını belirtmiştir. Bu meclisin vazifesinin ne olacağını soran milletvekillerine Bahri Efendi; “Meclis-i Meşâyih, seyr-ü süluk ile ve irfan ile şeyh yetiştirecek, tekkeleri ataletten kurtaracak.”[111 - Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, s. 580.] diyerek meclisin daha çok amelî bir vazife alacağını ifade etmiştir.
Meclis-i Mebusanda, kanunda yer alan Meclis-i Meşâyih’in başkan, üye ve kâtiplerinin alacağı maaş konusu da görüşülmüştür. Buna göre; başkanın aylık 50 lira, üyeler ve başkâtibin ayda 20 lira, diğer kâtiplerin ise aylık sekiz lira, hademelerin ise aylık 5 lira alacağı yönündeki teklif kabul edilmiştir. Burada dikkat çeken bir husus aynı kanunla kurulmuş olan Daru’l Hikmeti’l İslamiye’nin başkan ve üyelerine, Meclis-i Meşâyih personeline tahsis edilenden daha fazla maaş ödeneği ayrıldığıdır. Daru’l Hikmeti’l İslamiye’nin başkanına yüz, üyelerine de ellişer lira maaş bağlanmasına karar verilmiştir. Bu rakamlar da Meclis-i Meşâyih’in başkan ve üyelerine bağlanan maaşın iki katına karşılık gelmektedir. 21 K.sani 1334 / 1918 tarihinde Meclis-i Mebusanda yapılan bu görüşmeler neticesinde hükümetin göndermiş olduğu kanun teklifi kabul edilmiştir. Bu kanunla Meclis-i Meşâyih’in yapısında değişiklik olmuş ve üye sayısı yediye çıkmıştır.
Meclis-i Meşâyih’in Yapısı
Meclis-i Meşâyih’in yapısı bir üst kurum olan Şeyhülislamlık makamı tarafından belirlenmiş ve düzenlenmiştir. Bazı dönemlerde kurumun yapısında değişikliğe gidilmiştir.
Kurumun kuruluşunun ilk gündeme gelmiş olduğu 1864 yılında nasıl bir yapı tasarlandığı ile ilgili herhangi bir belge bulunmamaktadır. Zira meclis, bu dönemde teşkil etmemiş ve herhangi bir faaliyet yapmamıştır. Meclis-i Meşâyih’in 1866 yılındaki kuruluşunda hazırlanan nizamname ile birlikte, heyette yer alacak şeyh isimleri şeyhülislam tarafından sadaret makamına bildirilmiştir. Buna göre meclis bir başkan ve altı üyeden oluşacaktır. Meclisin ilk oluşumunda üyeler farklı tarikatların şeyhlerinden seçilmiştir. İlk oluşturulan mecliste Nakşibendi, Mevlevi, Kadiri, Halveti, Sa’di ve Sünbüliye tarikatlarına mensup şeyhler yer almıştır.[112 - Meclis-i Meşâyih’in ilk kuruluşunda görev alan şeyhlerin isimleri için bkz. 86. Dipnot.]
İlk kurulan meclisin başkanının kim olduğuna dair farklı görüşler bulunmaktadır. Şeyhülislamlık makamı tarafından, sadarete gönderilmiş olan yazıda başkanın kim olduğu belirtilmemiş “Sülehayi Meşâyih” adı altında bir isim listesi verilmiştir. Sıralamada ilk olarak Nakşibendi Murat Molla Dergâhı Şeyhi Feyzullah Efendi’nin ismi bulunmaktadır. Bu nedenle meclisin ilk reisinin Feyzullah Efendi olduğu düşünülmüştür. Bunun yanı sıra meclisin ilk reisinin Osman Selahaddin Dede olduğuna dair iddialarda bulunmaktadır. Fakat ilk mecliste kimin reis olduğuna dair açık bir kayıt bulunmamaktadır.[113 - Bkz. Varol, agm., s. 44-45; Gündüz, age., s. 207.]
Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan sonra yapısında ve üye sayısında dönemsel değişiklikler olmuştur.
1868 yılında Meclis-i Meşâyih Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Selahaddin Dede’nin başkanlığında beş üyeden oluşmuştur. Bu dönemde üyeler Kadiri, Sa’diye, Nakşibendiye, Sünbüliye ve Halvetiye tarikatlarından oluşmuştur. 1874 yılında ise meclisin üye sayısı altıya çıkartılmış ve Rufaiye[114 - İlhami Yurdakul, Rufaiye tarikatından bir üyenin Meclis-i Meşâyih yapısı içerisine dâhil edilmesinin 1870’te gerçekleştiğini ve Şeyh Sırrı Efendi’nin kurum üyeliğine alındığını belirtmiştir. Bkz. Yurdakul, age., s. 214.] tarikatından da bir temsilci eklenmiştir.[115 - Bilgin Aydın, agmd., s. 247.] Yine 1874 yılında, Halveti tarikatı yerine mecliste Şabaniye tarikatı temsil edilmiştir.[116 - Yurdakul, age., s. 214.]
1875 yılında, meclisin yapısında önemli bir değişikliğe gidilmiştir. Bu dönemde meclis yapısına, başkan ve üyelerin yanı sıra bir nazır eklenmiştir. Böylece mecliste tarikat kökenli olmayan ilmiye sınıfından kadı asker payeli biri eklenmiştir.[117 - Yurdakul, age., s. 214.] Meclis-i Meşâyih’in yapısı içerisinde bir nazırın bulunması şeklindeki uygulamaya, 1902 yılında son verilmiştir.[118 - Bilgin Aydın, agmd., s. 248.]
Meclis-i Meşâyih’in üye sayısı yıllara göre azalıp çoğalmıştır. 1297 yılında mecliste 12 üye yer almıştır.[119 - Arı, agtz., s. 36.] Şeyhülislam Kazım Musa Efendi döneminde, 1911 yılında meclisin üye sayısı ikiye düşmüştür.[120 - Bilgin Aydın, agmd., s. 248.]
Meclisin yapısında son değişiklik, 1918 yılında gerçekleşmiştir. 10 Mart 1918 tarihinde yayımlanmış olan Meclis-i Meşâyih’in tevsi’iyle ilgili kanunla yapı 1 başkan, 7 üye, 1 başkâtipten teşekkül etmiştir.[121 - BOA, Duit, Dosya no: 37-2.]
Kurumun arşiv kayıtlarına baktığımızda Meclis-i Meşâyih, nizamnameleri doğrultusunda bazen kendi içerisinde Heyet-i Teftişiye ve Encümen-i İlmî adlarıyla çalışma grupları oluşturulmuştur. Fakat bu heyetler meclis dışından değil kurumun üyeleri arasından oluşturulmuştur.
Meclis-i Meşâyih’in yürütmüş olduğu, tekkeleri idare ve denetleme görevi diğer bazı yardımcı kuruluşlar vasıtasıyla da yerine getirilmiştir. Bu bağlamda merkez tekkeler ve taşra encümenlikleri önemli görevler üstlenmiştir.
Kuruma verilmiş olan yetki çerçevesinde, tekkelerin birbirlerine yakınlıkları ve coğrafi konumları göz önünde bulundurularak merkez tekkeler oluşturulmuştur. İstanbul tekkeleri tarikat ayrımı gözetmeksizin bölgelere ayrılarak otuz beş merkez tekkeye bağlanmıştır. 1918 yılında İstanbul’daki merkez tekke sayısı on beşe indirilmiştir.[122 - Bu dönemde İstanbul’da şu merkezler bulunmaktadır:Sünbül Sinan Dergâhı (Kocamustafapaşa, Halveti, 28 tekke)Merkez Efendi Dergâhı (Topkapı, Halveti, 30 tekke)Ahmed Buhari Dergâhı (Unkapanı, Nakşi, 18 tekke)Cemaleddin Uşşaki Dergâhı ( Eğrikapı, Halveti, 30 tekke)Müştakzâde Dergâhı (Ağayokuşu, Halveti, 22 tekke)Safveti Paşa Dergâhı (Hocapaşa, Nakşi, 19 tekke)Taşlıburun Dergâhı (Eyüp, Sa’di, 31 tekke)Kadirihane Dergâhı (Topkapı, Kadiri, 10 tekke)Neccarzade Dergâhı (Beşiktaş, Nakşi, 2 tekke)Hasirîzade Dergâhı (Sütlüce, Sa’di, 6 tekke)Raufî Dergâhı ( Beykoz, Halveti, 7 tekke)Aziz Mahmut Hüdai Dergâhı (Üsküdar, Celveti, 27 tekke)Nasuhî Dergâhı (Üsküdar, Halveti, 28 tekke)Durmuş Dede Dergâhı (Rumelihisarı, Halveti, 8 tekke)Türabi Dede Dergâhı (Kasımpaşa, Kadiri, 15 tekke)Bkz. İsmail Kara, agm., s.189; Sadık Albayrak, “Son Devrin Osmanlı Uleması”, İstanbul, 1999, V, s. 13-46.]
Meclis-i Meşâyih öncesinde merkez tekke kavramı aynı tarikata bağlı bütün tekke ve zaviyelerin merkez tekkeye (asitaneye) idari yönden bağlanması olarak uygulanmıştır.[123 - Varol, agm., s. 43.]
Meclis-i Meşâyih döneminde, merkez tekkelerin belirlenmesinde aynı tarikata bağlılık şartı göz önünde bulundurulmamış, coğrafi konum dikkate alınmıştır. Meclis-i Meşâyih’in 1918 yılında yayımlanmış olan nizamnamesinin gerekleri doğrultusunda, dokuz maddeden oluşan merkez tekkeler talimatnamesi yayımlamıştır. Bu talimatnameyle merkez tekkeler bölgelerinde bulunan dergâh ve zaviyelerin idari denetimi ile ve her ay bu konularda Meclis-i Meşâyih’e rapor sunmakla sorumlu tutulmuştur.[124 - 1738, s. 79.] Kurulmuş olan bu merkez tekkeler, Meclis-i Meşâyih ile tekkeler arasında köprü vazifesi görmüştür. Tekkelerin teftişi, şeyhler ile ilgili kayıtların tutulması ve meclise bildirilmesi gibi görevleri yerine getirmişlerdir.
Meclis-i Meşâyih’in ilk nizamnamesinde kurumun görev alanı İstanbul ve Bilad-ı Selase olarak belirlenmiştir.[125 - “Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336/ 18 Temmuz 1334, no: 3296; “Ceride-i İlmiye”, S. 37, s. 1108-1111.] Fakat daha sonra düzenlenmiş olan 1891 yılına ait nizamnamede meclisin görev sahası bütün imparatorluk sınırlarını kapsamıştır.
Bu nizamnamenin ikinci maddesine göre kurumun görev alanı genişletilmiştir. Bu nizamname ile ayrıca, kurumun görevini gerçekleştirmesine yardımcı olması için taşra encümenliklerinin kurulmasının da yolu açılmıştır.[126 - BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.]
Taşrada Meclis-i Meşâyih encümenliklerinin kurulması, Şeyhülislamlık makamının iznine bırakılmıştır. Bu makamın izniyle liva ve kazalarda kurulan encümenlikler, müftünün başkanlığında kurulan heyet tarafından, ulema ve meşâyih arasında gizli oyla seçilecek kişilerden oluşturulmuştur. Kurumun nizamnamesi doğrultusunda, 1918 yılında taşra encümenliklerine yönelik üç fasıl ve 16 maddeden oluşan bir talimatname yayımlamıştır. Bu talimatnamede encümenin oluşturulma şekli ve görevleri anlatılmıştır.[127 - 1738, s. 83-92.]
Meclis-i Meşâyih arşiv kayıtlarında, taşrada oluşturulan bu encümenliklerin, merkezdekine benzer bir faaliyet yürüttüklerini görmekteyiz. Bunlarda, bölgelerinde merkez tekkeler oluşturmuş, dergâhları denetlemiş, yapılacak şeyh atamalarıyla ilgili sınavlar yapmıştır. Bölgelerdeki tekkeleri teftiş eden ve gelen şikâyetleri değerlendirmiş olan bu yapılar, Meclis-i Meşâyih’e karşı sorumlu olup faaliyetleri ile ilgili raporları kuruma göndermişlerdir.[128 - 1755, s. 27; 1739, s. 78; 1741, s. 105; 1770, s. 7.]
İKİNCİ BÖLÜM
Mecilis-i Meşâyih’in Faaliyetleri
Meclis-i Meşâyih, kendisine devlet tarafından verilmiş olan yetkiler çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmüştür. Meclis-i Meşâyih nizamnamesinde, kuruma tekke ve zaviyeler ile ilgili farklı konularda görev ifa etmesi için yetki verilmiştir.
Meclis-i Meşâyih arşivini incelediğimizde kurumun çoğunlukla talep ve şikâyetler çerçevesinde faaliyetlerde bulunduğunu görmekteyiz. Bu çerçevede, kendisine gelen talepler doğrultusunda tekkelerin idari ve mali işleyişi hakkında kararlar almış ve çalışmalar yapmıştır. Meclis-i Meşâyih’in karar defterlerine baktığımızda ele alınan konuların ve alınan kararların çoğunun gelen talepler üzerine belirlendiğini görmekteyiz. Bunların yanı sıra bazen kendisine verilen yetkiler çerçevesinde, kurumun resen bazı konuları ele aldığı ve bu doğrultuda icraat yaptığı anlaşılmaktadır.
Kitabımızın bu bölümünde, Meclis-i Meşâyih’in bütün defterlerinde yer alan kararlar doğrultusunda, faaliyetlerini tanıtmaya çalışacağız. Meclis-i Meşâyih, faaliyette olduğu dönemde çok sayıda toplantılar yapmış ve binlerce kararlar almış bir kurumdur. Biz bu kararların bütününü göz önünde bulundurarak konuların birbirine benzerlik ve yakınlıkları doğrultusunda bir tasnife gittik. Bu değerlendirme sonucunda Meclis-i Meşâyih’in yirmi başlık altında değerlendirilebilecek faaliyetler yürüttüğünü tespit ettik. Bu bölümde, kurumun genel manada tekkeler ile ilgili olan fakat özelde farklı yönleri bulunan karar ve çalışmaları değerlendirilecektir. Bu bağlamda kurumun sadece bir dönemde yapmış olduğu faaliyetlerini değil, kuruluşundan kapanmasına kadarki süreçte yapmış olduğu çalışmalardan ve almış olduğu kararlardan örnekler vererek tanıtmayı uygun gördük.
Tekkelerdeki Görevlere Yapılan Atamalarla İlgili Çalışmalar
Meclis-i Meşâyih’in karar defterlerine baktığımızda kurumun en çok yapmış olduğu işlerin başında, tekkelerdeki çeşitli görevlere yaptığı atamalar olduğunu görmekteyiz. Kurum, faaliyette bulunduğu süreçte, İstanbul ve taşradaki tekkelerde var olan kadrolara atamalar yapmıştır. Meclis-i Meşâyih tekkelerin; “Meşîhat, meşîhat ve tevliyet, meşihat ve imâmet, meşîhat ve zâviyedârlık, meşîhat ve dersiâmlık, meşîhat ve zâkirbaşılık, meşîhat-tevliyet ve imâmet, meşîhat ve hatm-i hâce, meşîhat ve türbedârlık, meşîhat ma’a taâmiyye; zâviyedârlık, zâviyedârlık ve tevliyet, zâviyedârlık ve türbedârlık, zâviyedârlık ve tekkenişînlik, menzil mutasarrıflığı ve zâviyedârlık, postnişînlik ve zâviyedârlık, tevliyet-zâviyedârlık ve va’ziyye, zâviye mutasarrıflığı; şeyh-i zâviye, şeyh-i hankâh, seccâdenişînlik, tekkenişînlik, postnişînlik, türbedârlık, tevliyet, müderrislik, hatm-i hâce, hitâbet-cüzhân ve şeyh-i zâviye, tevliyet ve tekkenişînlik, imâmet, zâviye menzili mutasarrıflığı” görevlerine atamalar yapmıştır.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/zekeriya-akman/osmanli-da-devlet-tekke-munasebetleri-meclis-i-mesayih-69428554/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
notes
1
Bilgin Aydın, İlhami Yurdakul, İsmail Kurt, “Bab-ı Meşihat Şeyhülislamlık Arşivi Defter Kataloğu”, İstanbul, 2006, s. 145-150.
2
“Ceride-i İlmiye”, S. 1-79, İstanbul Şaban 1332-1341.
3
“Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 11336/18 Temmuz 1334. No: 3296.
4
Osman Sacit Arı, “Meclis-i Meşâyih Arşivine Göre 1296-1307 (1879-1890) Yılları Arasında Osmanlı Tekkelerinde Ortaya Çıkan Problemler”, basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 2005.
5
Ekrem Özer, “Osmanlı’da Tekke ve Tarikat Islahatları II. Mahmut Dönemi ve Sonrası”, basılmamış doktora tezi, Erzurum, 2007.
6
Muharrem Varol, “Bektaşiliğin İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat Politikaları (1826-1866)”, basılmamış doktora tezi, İstanbul, 2011.
7
Muharrem Varol, “Osmanlı Devleti’nin Tarikatları Denetleme Siyaseti ve Meclis-i Meşâyih’in Bilinen; Ancak Bulunamayan İki Nizamnamesi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 23, İstanbul, 2010, s. 39-68.
8
İrfan Gündüz, “Osmanlılar’da Devlet Tekke Münasebetleri”, Ankara, 1989.
9
Mustafa Kara, “Din, Hayat, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler”, İstanbul, 1999.
10
Mustafa Kara, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tasavvuf ve Tarikatlar”, TCTA, İstanbul, 1985, IV, s. 978-994.
11
Bilgin Aydın, “Osmanlı Devleti’nde Tekkeler Reformu ve Meclis-i Meşâyih’in Şeyhülislamlık’a Bağlı Olarak Kuruluşu, Faaliyetleri ve Arşivi” İstanbul Araştırmaları, İstanbul, 1998, VII, s. 95.
12
Bilgin Aydın, “Meclis-i Meşâyih”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, s. 247-248.
13
İlhami Yurdakul, “Osmanlı İlmiye Merkez Teşkilatında Reform (1826-1876)”, İstanbul, 2008.
14
Bu konuda bilgi bulunabilecek diğer çalışmalar için bkz. İsmail Kara, “Din ile Modernleşme Arasında Çağdaş Türk Düşüncelerinin Meseleleri”, İstanbul, 2005, s. 326-327; Osman Nuri Ergin, “Türk Maarif Tarihi”, İstanbul, 1997, I, s. 280-281; M. Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”, İstanbul, 2004, II, s. 429-430; Hür Mahmut Yücer, “Osmanlı Toplumunda Tasavvuf”, İstanbul, 2003, s. 660; Sadık Albayrak, “Türkiye’de Din Kavgası”, İstanbul 1973, s. 194-211.
15
Tarikatlarda bu dönemde meydana gelen bozulmalar ile ilgili bkz. Gündüz, age., s. 165-180.
16
Abdülkadir Altınsu, “Osmanlı Şeyhülislamları”, Ankara, 1972, s. 13.
17
Sadık Eraslan, “Meşihat-ı İslamiyye ve Ceride-i İlmiye”, Ankara, 2009, s. 14.
18
Ali Emirî, “Meşihat-ı İslamiye Tarihçesi”, İlmiyye Salnamesi, İstanbul, 1334, s. 315-316.
19
H. Gazi Yurdaydın, “İslam Tarihi Dersleri”, Ankara, 1971, s. 100.
20
Zekeriya Akman, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Daru’l-Hikmeti’l İslamiye”, Ankara, 2009, s. 20; Behlül Düzenli, “İstanbul Müftülüğü Kütüphanesinde Bulunan Meşihat Fetvaları”, basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1995, s. 9.
21
Ziya Kazıcı, “İslam Müesseseleri Tarihi”, İstanbul, trs., s. 160-161.
22
Tayyip Gökbilgin, “Osmanlı Müesseseleri Teşkilatı ve Medeniyet Tarihine Genel Bakış”, İstanbul, 1972, s. 107.
23
Ahmet Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, Ankara, 1971, s. 56; Esra Gündüz, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık Kurumu”, basılmamış yüksek lisans tezi, Eskişehir, 1992, s. 49.
24
Zekeriya Akman, age., s. 20.
25
Bursa kadısı da olan Molla Fenari, Yıldırım Bayezid’e karşı koymuş ve Karaman’a gitmiştir. Fakat Yıldırım Bayezid, gönlünü alarak onu Bursa’ya geri getirmiştir. Molla Feneri Fatih’e acı sözler söyleyerek bazı uygulamalarını tenkit etmiştir. Zembilli Ali Efendi ise İkinci Bayezid’in görüşme talebini reddetmiş ve Yavuz Sultan Selim’in idam hükmü verdiği bazı kişileri savunarak onları kurtarmıştır. Yusuf Hallaçoğlu, “XIV-XVII. yüzyıllarda Osmanlılar’da Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı”, Ankara, 1998, s.149.
26
Kramers, J. H., “Şeyhülislam”, İA, XI, İstanbul 1964, s. 488.
27
Zekeriya Akman, age., s. 20-21.
28
Fuat Köprülü, “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri”, İstanbul, 1985, s. 212; İsmail Hami Danişment, “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, İstanbul, 1971, V, s. 110; Ramazan Boyacıoğlu, “Tarihî Açıdan Şeyhülislamlık, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 1996, I, s. 162.
29
Sadık Eraslan, age., s. 25.
30
Mehmet İpşirli, “Bâb-ı Meşihat”, DİA, IV, İstanbul, 1992, s. 362-363.
31
Oluşturulan bu birimler ile ilgili bkz. Sadık Eraslan, age., s. 43-53.
32
Murat Akgündüz, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık”, İstanbul, 2002, s. 184-188; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti İlmiye Teşkilatı”, Ankara, 1984, s. 192-193.
33
M. Necmettin Bardakçı, “Osmanlı Devleti’nin İmparatorluğa Geçiş Sürecinde Tasavvuf ve Tarikatlar”, İslamiyat, Ankara, 1999, IV, s. 74-90.
34
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, “Tarih-i İslami”, Kostantiniyye, 1326/1908, II, 579; Halil İnalcık, “Tarihsel Bağlamda Sivil Toplum ve Tarikatlar”, Küreselleşme Sivil Toplum ve İslam, Der., E. Fuat Keyman- A. Yaşar Sarıbay, Ankara, 1998, s. 74-88.
35
Mustafa Kara, age., s.151.
36
Mustafa Kara, age., s.142.
37
Reşat Öngören, “Osmanlılar’da Tasavvuf: Anadolu’da Sufîler, Devlet ve Ulema (XVI. yüzyıl)”, İstanbul, 2000, s. 237-238.
38
Mustafa Kara, agmd., s. 980.
39
Himmet Konur, “İbrahim Gülşeni – Hayatı, Eserleri, Tarikatları”, İstanbul, 2000, s. 125-126; Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset Makaleler 3”, İstanbul, 1993, s. 117-118.
40
Abdülkerim Abdülkadiroğlu, “Şeriat Uleması ve Tarikat Meşâyıhı İhtilafı ve Tekke ve Zaviyelere Tayinler Hakkında İki Vesika”, AÜİFD, Ankara, 1986, XXVIII, s. 340-349; Cengiz Gündoğdu, “Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecit Sivasi – Hayatı Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri”, Ankara, 2000, s. 85-122.
41
Reşat Öngören, age., s. 369; Mustafa Aşkar, “Niyazî-i Mısri ve Tasavvuf Anlayışı”, Ankara 1998, s. 33-52.
42
Ramazan Muslu, “Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. yüzyıl)”, İstanbul, 2003, s. 577.
43
Muslu, age., s. 578.
44
Muslu, age., s. 582.
45
Muslu, age., s. 584.
46
Muslu, age., s. 585.
47
Yücer, age., s. 467.
48
Varol, agtz., s. 465-467; Yücer, age., s. 468; Ahmet Yaşar Ocak, “Bektaşilik”, DİA, V, s. 373-379.
49
Yücer, age., s. 652.
50
Yücer, age., s. 449.
51
İsmail Kara, agm., s. 186.
52
B.O.A., Cevdet Evkaf, nr. 11874.
53
Ali Akyıldız, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform”, İstanbul 1993, s. 146; İbnülemin Mahmud Kemal, Hüseyin Hüsameddin, “Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’nin Tarihçe-i Teşkilâtı ve Nuzzârın Terâcim-i Ahvâli”, İstanbul 1335, s. 11-39; Bernard Levis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu”, Çev. Metin Kıratlı, Ankara 1984, s. 94.
54
Evkâf-ı Hümayun Nezaretinin kurulması ile ilgili bkz. Mehmet İpşirli, “II. Mahmut Döneminde Vakıfların İdaresi”, Sultan II. Mahmut ve Reformları Seminerleri Bildirileri, İstanbul 1990, s. 49-57; BahaeddinYediyıldız, Nazif Öztürk, “Tanzimat Dönemi Vakıf Uygulamaları”, 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, 571-591.
55
Mustafa Kara, agm., IV, s. 983.
56
Ali Akyıldız, “Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme”, İstanbul 2004, s. 192; Varol, agm., s. 40-41.
57
Varol, agm., s. 47.
58
İsmail Kara, agm., s. 185-186.
59
Bkz. Ahmet Cevdet Paşa, “Tarih-i Cevdet”, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet 1309/1891, XII, 182.
60
Mustafa Kara agmd., s. 983.
61
Mustafa Kara agmd., s. 983; Bektaşilik tarikatının Nakşibendiliğe dönüştürüldüğüne dair bilgi Meclis-i Meşâyih defterlerinde de vurgulanmıştır. Bkz. 1736, s. 122; kurumun 23 Şubat 1335 tarihli kaydında yer alan müzekkerede; “Cennetmekân Sultan Mahmut hanı sani hazretleri tarafından güruh-u Bektaşiyana mahsus tekkelerin tarikatı aliye-i Nakşibendiye tekkesine tahvili hakkında 241 tarihlerinde sadır olan fermanı alinin münderecatının meclisçe bilinmesine lüzum görüldüğünden kuyud-u vakfiye idaresinden bir kıta sureti müsaddakasının ihracıyla serian irsali zımnında iş bu müzekkerenin mazrufen Evkaf-ı Hümayun Nezareti Celilesine irsal buyrulması babında” ifadeleriyle, konu ile ilgili üyelerin bilgilendirilmesi için ferman kaydının Evkaf Nezaretinden istenmesine karar verilmiştir. 1741, s. 124.
62
Yurdakul, age., s. 211.
63
Gündüz, age., s.135.
64
Gündüz, age., s.151.
65
Gündüz, age., s.151.
66
Varol, agtz., s.36.
67
Sürgüne gönderilen Bektaşiler için bkz. Varol, agtz., s. 40-41.
68
“1837 senesinde, Padişah II. Mahmut yeni üniforması ile atı üzerinde Galata Köprüsü’nden geçerken Saçlı Şeyh adında bir derviş, ‘Ey gâvur padişah, işlediğin melanetlere hâlâ doymadın mı? Dinsizliğinin hesabını, elbette Allah senden soracaktır. Ecdadının müesseselerini yıkıyor, İslamiyeti harap ediyor, hem kendinin hem de bizim üzerimize, Hz. Peygamber’in gazabını celbediyorsun.’ diyerek suçladığı vakıadır. Padişahın maiyetindeki devlet adamları, bu ‘herifin’ deli olduğunu ileri sürmüşlerse de Saçlı Şeyh tekrar sesini yükselterek, ‘Deli mi dediniz? Hayır, ben deli değilim! Akıllarını kaçıranlar, işte bu padişahla onun iğrenç müşavirleridir. Beni harekete getiren Rabb’imdir. Onun için hakikati olduğu gibi söylemek mecburiyetindeyim. Bu sözlerim, doğru yoldan sapmış olanları inşallah uyandırır.’ ” bkz. Gündüz, age., s. 152.
69
Gündüz, age., s. 153.
70
Mustafa Kara, “Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler”, Bursa, 1990, s. 70-71.
71
Gündüz, age., s. 153-154; Abdülbaki Gölpınarlı, “100 Soruda Tasavvuf”, İstanbul, 1969, s. 163-164.
72
Meclis-i Meşâyih’in İlk nizamnamesinde kurumun kuruluş amacı; “Bu meclisin teşkilinden maksat, turuk-i aliyyenin şeref-i aslisine layık olan hüsn-i sülûkün devam u terakkisi ve aksi hâlâtın men‘ u ıslahı kaziyye-i hayriyyesi olub bâlâda muharrer mevâdd ise ittihaz olunacak usulden ibaret idüğinden binâberin bilâ-istisnâ bi’l-cümle tekâyâ ve zevâyâda âdâb-ı şeri‘at ve tarikatça muhtac-ı ıslah şeyler var ise ânın dahî mütalaa-i icâbâtı yine meclis-i mezkûrun reyine muhavvel bulunduğundan bu makûle ıslahat ve terakkiyatın müzakere ve arz u inhasına meclis-i mezkûr mezun olacakdır.” şeklinde ifade edilmiştir. Madde 13. BOA, MVL, 1042/39, lef 2.
73
“Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336/18 Temmuz 1334, no: 3296; Ceride-i İlmiye, S. 37, s. 1108-1111.
74
Mustafa Kara, “Din, Hayat, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler”, s. 248.
75
Bilgin Aydın, agmd., s. 247.
76
Mustafa Kara, agmd., s. 985.
77
Hasan Kamil Yılmaz, “Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar”, İstanbul, 2012, s. 148.
78
İlber Ortaylı, “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”, İstanbul, 2001, s. 17.
79
Yurdakul, age., s. 212; İsmail Kara, “Meclis-i Meşâyih Ulema-Tarikat Münasebetleri ve İstanbul’da Şeyhlik Yapmış Beş Zatın Kendi Kaleminden Terceme-i Hali” Kutadgubilig, Ocak 2002, İstanbul, S, I, s. 185; Davut Dursun, “Din Bürokrasisi”, İstanbul 1992, s. 170.
80
BOA, Duit, Dosya no.37-2.
81
BOA İrade, Meclis-i Vâlâ, nr., 25320.
82
Bkz. Gündüz, age., s. 205; Mustafa Kara, agmd., s. 385; Bilgin Aydın, agmd., s. 247.
83
Yurdakul, age., s. 212; Varol, agm., s. 42.
84
BOA İrade, Meclis-i Vâlâ, nr., 25320.
85
Şeyhülislam Mehmet Rıfkı Efendi, “Dersaâdet ve bilâd-ı selâsede kâin tekâyâ ve zevâyâ meşîhatlerinden birinin inhilâli vukû‘unda yahud dervîşân beyninde bazı münâzaât zuhûrunda hakîkat-i keyfiyyetin bi’t-tahkîk iktizâsına göre makâm-ı muallâ-yı fetvâpenâhî ve yâhud Nezâret-i Celîle-i Evkâf-ı Hümâyûn’a bildirilmek üzere (…)” ifadeleriyle başlayan talebini yetkililere iletmiştir. Bkz. Cahit Baltacı, “İslam Paleografyası-Diplomatik Arşivcilik”, İstanbul, 1989, s. 299-300.
86
Meclis-i Meşâyih’in ilk kuruluşunda görev alan üyeler şunlardır: Murat Molla Tekkesi Şeyhi Feyzullah Efendi, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Selahaddin Dede Efendi, Kadirihane Şeyhi Seyyid Mehmed Şerafeddin Efendi, Merkez Efendi Hazretleri Şeyhi Seyyid Nureddin Efendi, Sütlüce Şeyhi Ata Efendi, Eyyûbi Şeyhi Hoca Mustafa Efendi, Hazreti Nasuhi Tekkesi Şeyhi Mehmed Muhyiddin Efendi. BOA, İ.M.V.L, 563-25320, lef 1.
87
Yurdakul, age., s. 212; Bilgin Aydın, agmd., s. 247; Gündüz, age., s. 205.
88
Mustafa Kara, agmd., s. 985.
89
BOA, MVL, 1042/39, lef 2.
90
BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.
91
BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.
92
BOA, Duit, Dosya no.37-2; İzmirli İsmail Hakkı, “Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Kanunu ve Esbab-ı Mucibe Layihası”, İstanbul, 1336, s. 4-6.
93
BOA, Duit, Dosya no.37-2; İzmirli İsmail Hakkı, age., s. 4-6.
94
Varol, agm., s. 42.
95
Varol, agtz., s. 471-474; Varol, agm., s. 60-63.
96
Gündüz, age., s. 205.
97
BOA, MVL, 1042/39, lef 2.
98
Bkz. 1739, s. 73; 1744, s. 52.
99
Nizamnamedeki bu madde, kurumun görev alanının dolaylı bir şekilde ülkenin bütün bölgelerini kapsayacağı kanaatinin oluşmasına neden olmuştur. Bazı araştırmacılar bu durumu; “Görüldüğü gibi, bir tarikat silsilesi veya geleneği içerisinde bulunmayıp, şeyh sıfatıyla payitahta gelen insanların durumlarının ortaya çıkarılması için düzenlenen bu maddenin devlet otoritesi açısından önemli olduğu söylenmelidir. Binaenaleyh, mecliste her tarikatı temsil eden bir şeyhin bulunması ile taşradan gelen şeyhlerin kontrol edilmesi arasında bu açıdan bir illiyet bağı kurmak da mümkündür.” şeklinde değerlendirmiştir. Bkz. Varol, agm., s. 53.
100
BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.
101
Gündüz, age., s. 205; Varol, agm., s. 39.
102
BOA, Duit, Dosya no.37-2.
103
“Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 11336 / 18 Temmuz 1334. No: 3296.
104
“Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336 / 18 Temmuz 1334, no: 3296; “Ceride-i İlmiye”, S. 37, s. 1108-1111.
105
BOA, Duit, Dosya no:37-2.
106
1869 Lofça doğumlu olan Adil Bey, Osmanlı Mebusan Meclisi’nde I. Dönem Tekirdağ, II. Dönem Gümüşhane, III. Dönem Bursa mebusluğu yapmış, iki yıl kadar Mebusan Meclisi reisliği yapan Hacı Adil Bey, Cumhuriyet Dönemi’nde Adana ve Bursa valiliği yaptıktan sonra 1935 tarihinde vefat etmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C II, Ankara,1988, s. 207.
107
1883 Erzincan doğumlu olan Şemsettin Bey, 1915 yılında Osmanlı Mebusan Meclisine Ertuğrul mebusu olarak seçilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde Sivas ve Erzincan milletvekilliği yapmış, 1949-1950 yıllarında T.C. Başbakanlığı yapan Şemsettin Bey, Cumhuriyet Dönemi’nde “Günaltay” soyadını almıştır. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C III, s. 709-710.
108
Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, İstanbul, 21 K.sani 1334, s. 570- 589.
109
1866 doğumlu olan Saffet Efendi, Mebusan Meclisinde üç dönem Urfa mebusluğu yapmıştır. 1923’te TBMM’ye Urfa milletvekili olarak girmiş Cumhuriyet Dönemi’nde “Yetkin” soyadını almış, 1957 tarihinde vefat etmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C III, s. 776- 777.
110
1864 Batum doğumludur. Dersiamlık yapmıştır. 1908’de Bursa mebusu seçilmiştir. Bkz. “Türk Parlamento Tarihi”, C II, s. 387.
111
Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, s. 580.
112
Meclis-i Meşâyih’in ilk kuruluşunda görev alan şeyhlerin isimleri için bkz. 86. Dipnot.
113
Bkz. Varol, agm., s. 44-45; Gündüz, age., s. 207.
114
İlhami Yurdakul, Rufaiye tarikatından bir üyenin Meclis-i Meşâyih yapısı içerisine dâhil edilmesinin 1870’te gerçekleştiğini ve Şeyh Sırrı Efendi’nin kurum üyeliğine alındığını belirtmiştir. Bkz. Yurdakul, age., s. 214.
115
Bilgin Aydın, agmd., s. 247.
116
Yurdakul, age., s. 214.
117
Yurdakul, age., s. 214.
118
Bilgin Aydın, agmd., s. 248.
119
Arı, agtz., s. 36.
120
Bilgin Aydın, agmd., s. 248.
121
BOA, Duit, Dosya no: 37-2.
122
Bu dönemde İstanbul’da şu merkezler bulunmaktadır:
Sünbül Sinan Dergâhı (Kocamustafapaşa, Halveti, 28 tekke)
Merkez Efendi Dergâhı (Topkapı, Halveti, 30 tekke)
Ahmed Buhari Dergâhı (Unkapanı, Nakşi, 18 tekke)
Cemaleddin Uşşaki Dergâhı ( Eğrikapı, Halveti, 30 tekke)
Müştakzâde Dergâhı (Ağayokuşu, Halveti, 22 tekke)
Safveti Paşa Dergâhı (Hocapaşa, Nakşi, 19 tekke)
Taşlıburun Dergâhı (Eyüp, Sa’di, 31 tekke)
Kadirihane Dergâhı (Topkapı, Kadiri, 10 tekke)
Neccarzade Dergâhı (Beşiktaş, Nakşi, 2 tekke)
Hasirîzade Dergâhı (Sütlüce, Sa’di, 6 tekke)
Raufî Dergâhı ( Beykoz, Halveti, 7 tekke)
Aziz Mahmut Hüdai Dergâhı (Üsküdar, Celveti, 27 tekke)
Nasuhî Dergâhı (Üsküdar, Halveti, 28 tekke)
Durmuş Dede Dergâhı (Rumelihisarı, Halveti, 8 tekke)
Türabi Dede Dergâhı (Kasımpaşa, Kadiri, 15 tekke)
Bkz. İsmail Kara, agm., s.189; Sadık Albayrak, “Son Devrin Osmanlı Uleması”, İstanbul, 1999, V, s. 13-46.
123
Varol, agm., s. 43.
124
1738, s. 79.
125
“Takvim-i Vekayi”, 9 Şevval 1336/ 18 Temmuz 1334, no: 3296; “Ceride-i İlmiye”, S. 37, s. 1108-1111.
126
BOA, (ŞD) Şura-yı Devlet, 2569/21, lef 3, 11 Şubat 1891.
127
1738, s. 83-92.
128
1755, s. 27; 1739, s. 78; 1741, s. 105; 1770, s. 7.