Şarap ve tanrı

Şarap ve tanrı
Kamil Sarhanlı
Yunan Mitolojisi’nde tanrıların tanrısı Zeus’un oğlu Dionysos, dile gelip kendi hikâyesini anlatıyor. Şarabın ve eğlencenin tanrısının başından geçenler, tarihsel bilgiyle yoğuruluyor.

Şarap ve Tanrı’da yazar yaptığı araştırmayla Dionysos’u edebi bir dille ete kemiğe büründürüyor.

”Dionysos’un tarihsel süreç içindeki mitolojik serüvenine, güvenilir bilgi ve farklı anlatım tarzıyla tanık olacaksınız…”
Dr. Phil. Anneliese PESCHLOW

”Kaynak metinlerin Olympos dünyasına götürdüğü gizemli bir köprü. Dionysos hakkında bilgilerimize çok şey ekleyecek ve onu tanımamıza yardım edecek, kurgusallık ve şiirsellikle dolu, sınırsız okuma keyfine davet eden bu kitabı severek okuyacağınıza inanıyorum.”
Yrd. Doç. Dr. Nazlı Çınardalı Karaaslan

”Başka türlü asla giremeyeceğiniz bir dünyanın en gizli kapılarından birini size açan bir anahtar…”
Yrd.Doç.Dr. Bora Uysal

Kamil Sarhanlı
Şarap ve Tanrı

Kamil Sarhanlı
1989 yılında Kuşadası’nda doğdu. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji bölümünü birincilikle bitirdi.
Yazarlık yolculuğu KUYETA Yerel Tarih Araştırmalar Grubu sayesinde başlayan yazar, bu dergide bir yıl boyunca aralıksız araştırma yapıp yazılar yazmıştır. Burada Hayat Var dergisinin Kültür, Sanat ve Edebiyat köşesinde yazarlık çalışmalarını sürdürmektedir.
Şarap ve Tanrı KÜKSAD Kuşadası Kütüphane Yaptırma Yaşatma Kültür ve Sanat Derneği 2013-2014 Kültür Sanat Ödülü’ne layık görülmüştür.

Önsöz
Can bir şaraptır, insan onun testisi;
Beden bir ney gibidir; kan, o neyin sesi.
Hayyam!… Bilir misin nedir bu ölümlü varlık?
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.
“Hiç kimseye nasip olmayan bir aşktı onlarınki… Ölümlü, ölümsüzü çok sevmişti; ölümsüzlüğü aramıştı onun bedeninde. Aynı bedende bir olmaktı isteği… Ölümsüz de ölümlüyü çok sevmişti. Doğadaki coşkunluğu ve hazzı, yani seni döllemişti ölümlünün rahminde,’’ dedi büyükannem Rhea.
Uzun uzun bekledi… Gözlerini uzaklara dikmişti… “Sen bir aşk çocuğusun,’’ demişti.
Ey insan!… Ey ölümlü varlık!… Sen kendinden vazgeçtin de benim peşime düştün.
Ben kimim?… Neyim?… Nereliyim?…
Ben!…
Ben, insanlar için var olmanın dayanılmaz hazzıyım. Nefsin kölesi… Esaretin kendisiyim…
Ben, özgür adam…
Trakya’dan Nysa Dağı’na, oradan Yunanistan’a, Hindistan’a giden, İran’dan Afganistan’a yol çizen bir gezgin…
Aşk kadar özgür… Aşk kadar sınırsız… Aşk kadar sancılı… Ben… Ben aşkın meyvesi…
Orası ya da burası, ne fark eder ki? Kim olduğumun, nereli olduğumun ne önemi var? Önemli olan inançtır. İnanç yaratır her şeyi ve ben bunu birçok yerde yapmış, birçok gönülde yer etmişim ki herkes sahiplenmek istemiş beni.
Ben!… Dinini ve ayinlerini öğretmeyi görev bilen öğretici…
Benim dinimin özünde coşku ve kendinden geçme var. Bütün dinlerin özünde olduğu gibi… Kimi zaman bir Şaman’ın elindeki davulun sesinde coşup yükselirim perde perde… Kimi zaman da bir tefin tınısında kaybolurum… Bazen de narteks denen kamışın özünde uzun uzun yanarım… Bu ayinlerde kendinden geçerek Tanrı’yı bulmak değil midir gaye?
Ben!…
Ben, sizin varlığınızla varım, yokluğunuzla da yokum. Unutmayın ki, ne tanrıların ne de insanların evrende önceliği yoktur. Bir arada anlam kazanır varlıkları.
Evrende tanrısal olan ne varsa bazen en güzel, bazen de en garip biçimde kendini ortaya koyduğunu söyler dururdu büyükannem Rhea.
Tanrı yazar… Sizler okur…
Doğadaki izleri okumayı bilmek gerek… Doğaya sahip çıkmak gerek… Kışa, bahara, yaza… Toprağa ve ağaca saygı göstermek… Sevmek onu…
Ey!… Euripides!… Ne güzel söylüyorsun!
Koşmak ne güzel, dağlarda.
Sarılıp yatmak ceylan postuna,
Serilip yatmak toprağa!
Ey!… Hayyam… Ne güzel söylüyorsun!
Bahar geldi, başka şey istemem kafamda;
Hele akla hiç yer vermem bahar soframda.
Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni!
Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.
Ben toprağım!… Her şeyin altında duruyorum. Her şey benim üzerimde. Bahar festivali… Bereket festivali… Ağaçlar… Azaltmayın, çoğaltın onları…
Ey ölümlüler!… Sizin tek kurtuluşunuz doğaya dönüşmekle mümkündür!…
“Dionysos şenlikleri, sadece insanla insan arasında değil, aynı zamanda insanla doğa arasında da birlik kurar,’’ der Nietzsche. Ne akılldır Nietzsche…
Ben!…
Ben, Şarap Tanrısı!… Şarap Tanrısı Dionysos!… İnsanlara şarap yoluyla kendi özlerine dönmeyi, kendilerini tanımayı ve yaşamlarını anlamlandırmayı öğreten…
İnsanlara şarapla, dünyada daha önce hiç farkına varmadıkları güzellikleri göstermeye başladım. Bu sayede her anlarının tadını çıkarabiliyor ve bu muhteşem hediyenin adına “şarap’’ dendiğini biliyorlardı.
Üzüm ve asma yaprakları sembolümdür benim. Yeşil asma yaprakları arasında iki taneli üzüm salkımı idim. Ezildim… Çiğnendim… Kıvrandım… Günlerce çilemi bekledim. Günlerce… Günlerce…
Beklenmeyeni beklemek gerek bazen… Tükenmeyen umudu, yok edilemez gerçek aşkı… Sevginin her türlüsünü beklemek… Günlerce bekledim. Sonunda ben, ben olmaktan çıktım; artık ben, “ben’’ oldum. Üzümdüm, öz oldum…
Kadim bir tanrıça olan büyükannem Rhea’nın eğitimiyle gizemlerin sırrına eriştim, beşeri özümdeki hayvani zevklerden, çılgınlıklardan ve zayıflıklardan arınıp ilahi özüme kavuştum. Kim için? Ne için? Niye bunca kıvranış? Bu soruları defalarca sordum kendime, sonra yanıtladım. Kimse için değil, kendim için bile değil bu acı… Hiçlik için…
Haydi!… Oku!… Eline aldığın bu kitabın manasını ara… Evrenin sakladığı sırları keşfeden ilk sen ol!…

    Türkolog Semiha SAYMAZ



Olimposluların Soyağacı




Yabancı bir yerdeyim. Benim olmayan bir bedende. Bedeninin ağır yükünden kurtulmuş, hafiflemiş bir yolcuyum. Bedensiz bir yolcu. Yabancı bir masada yazıyorum. Aslında dünyanın hiçbir köşesinde bana ait bir bedenin ya da yaşamın bulunamayacağının farkındayım ama yine de bu kaybolmuşluk hissinin tadını çıkarıyorum.

1. bölüm


Her ölüm, yeni bir doğumun başlangıcıdır aslında


Ben Dionysos.
Adımı duymuşsunuzdur bir yerlerde muhakkak. Hani şu Tanrılar Tanrısı Zeus var ya, işte ben onun oğluyum. Annem de Thebai Kralı Kadmos’un ölümlü kızı Semele olur. Hatırladınız mı Hera’nın zalim oyununa gelen, beni şimşekler çakarken acı içinde kıvranarak doğurmak zorunda kalan annemi? Hatırladınız değil mi? Bahtı kara annem benim; neydi ki suçun, âşık olmak mı? Hem mümkün hem de imkansızdı aşk onlar için. Zeus ve Semele’nin oğlu olarak ben de Hera’nın zulmünden payını alanlardanım. Zaten her şey böyle başladı ya. Hera’nın kini uzun süre yakamı bırakmadığı için oğlağa dönüştürüldüm ve gizemli Nysa ülkesinde yaşamak zorunda kaldım. Sonra üzümü, şarabı ve sarhoşluğu keşfettim. Bu durum benim yararıma oldu sanırım, gezgin ve sözü geçen biri olarak diyar diyar dolaştım. Bu seyahatlerimde birçok üzüm bağı kurdum ve sonunda Şarap Tanrısı oldum.
Roma geleneğinde Bacchus olarak tanınırım. Antik Yunan dünyasında adıma düzenlenen Dionysia denen şenliklerle anılırım. Ben kim miyim? Ben, insanlar için var olmanın dayanılmaz hazzıyım; esaretin kendisiyim ben. Bana bağlanmak güç ister ama bir kere bağlandınız mı vazgeçmek de güç ister…
Her ölüm, yeni bir doğumun başlangıcıdır aslında. Her kış hüzünle karışık bir mutlulukla ruhum bedenimden vazgeçip kayboluyor, dalgın düşüncelerimi düşlüyorum kaybolduğum ruhumla. Bahar geldiğinde ise kendi varlığımın özüne dönüyorum, yeniden canlılık kazanıyorum. Doğanın bir yansımasıyım ben. Üzümün, şarabın, sarhoşluğun, çılgınlığın, doğadaki kontrol edilemez gücün ve gizemin tanrısı…[1 - Öztürk, 2010, s. 37.]
Belki doğum yerimi öğrenmek istiyorsunuzdur, lakin nereli olduğumu bilmiyorum. Tuhaf, değil mi? Sanki bir sır gibi saklıyorlar. Saklasınlar bakalım, eninde sonunda ortaya çıkar nasılsa. Bana sorarsanız nereli olduğum o kadar da önemli değil. Hatta ilginç ama bu çok hoşuma gidiyor. Dedikodu çıkarmışlar hakkımda. Bazıları Trakya kökenli olduğumu söylüyor,[2 - ‘Dio-nysos’ Trakya dilinde de ‘tanrının oğlu’ anlamına gelmektedir (Kern, 1958, s. 1011).] bazıları ise Lydia-Phrygia (Lidya-Frigya) tanrısı olduğumu. Bakın hele Euripides Bakkhalar adlı tragedyasında beni nasıl tanıtmış:

Ben Lydia’nın altın ovalarından geliyorum. İran’ın güneşten kavrulan kırlarını, Baktria’nın (bugünkü Afganistan ve civarı) uzun surlarını, Media’nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet diyarı Arabistan’ı, tuzlu denizin kıyısında uzanan bütün Asia ülkesini,[3 - Küçük Asya, yani Anadolu.] Barbarlar’la Hellenlerin karışık yaşadığı, güzel hisarlı, süslü şehirleri dolaştım. Korolar kurdum; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi kendimi Hellenlere tanıtmak istiyorum.[4 - Euripides, The Bacchanals, s. 10-20.]
Bakkhalar tragedyasında Lydia kökenli olduğuma dair bir ipucu daha varmış. Sanki benim ağzımdan çıkmış gibi ifade edilmiş:

Haydi Bakkhalar alayı, Lydia’nın kalesi Tmolos Dağı’ndan[5 - Batı Anadolu’da, Orta Lidya’da bir dağdır (Manisa civarındaki Bozdağ).] gelen sizler, yabancı ülkelerden toplayıp kendime eş ve yoldaş ettiğim kadınlar, alın Phrygia’dan getirdiğimiz davulları, anamız Rhea[6 - Rhea varlıkların ilk anası sayılır, toprağın yaratıcı kudretini ve bereketini temsil eder.] ile benim için icat edilmiş olan davulları (…)[7 - Euripides, The Bacchanals, s. 50-60.]
Rhea’dan söz açılmışken, Manisa Dağı eteklerindeki kayaya oyulmuş heykelin Ana Tanrıça Rhea olma ihtimali uzun zamandır kafamı kurcalayıp duruyor. Benim törenlerimle Kybele’nin bayramlarının aynı olduğunu Bakkhalar da söylemiş. Kybele dininin ve benim dinimin özünde bulunan orgiastik coşku, yani kendinden geçme yaşanırken karakterlerin aynı simgelere, aynı davranışlara, araç ve gereçlere başvurduğu söylenegelir. Meğer ne çok ortak yönümüz varmış da haberim yokmuş! Bakkhalar’ın çılgınlığı, Kybele törenlerinde kendini hadım eden Pessinus rahiplerinin ruh halini andırır. Kaldı ki, yine aynı dini bayramlarda geçen Korybant ve Kureta[8 - Korybantlar, Frigyalı tanrıça Kibele’nin; Kuretalar ise Giritli tanrıça Rhea’nın rahipleri idi.] gibi deyimler, benim yarattığım kültü, hem Kybele hem de Giritli Zeus kültüne bağlar.[9 - Euripides, 2010, s. 9.] Kuretalar ile Korybantlar da tıpkı benim gibi ayinlerini baş döndürücü rakslarla, bağrışmalarla, flüt, davul ve tunç sesleriyle yapıyorlardı. Demek ki Kybele de coşturucu, sarhoş edici ayinlerle kutlanıyordu. Bu ayinlerde de gaye, kendinden geçerek tanrıyı bulmaktı. Her üçünün de Anadolu-Girit kaynağından olduğuna hiç şüphe yokmuş güya.[10 - Erhat, 2008, s. 94.] Benzer yönlerimizin olması, aynı kökten geldiğimizi göstermez elbette; bu sadece bir ihtimal olsa gerek. Fakat yüksek bir ihtimal olduğunu da unutmamakta fayda var.
Bakkhalar tragedyasında Kral Pentheus ile aramda geçen bir konuşmada benim yine Lydia kökenli olduğuma değinilmektedir:
Dionysos: (…)
Çiçekli Tmolos Dağı’nı bilirsin elbet;
Adını duymuşsundur?
Pantheus:
Bilirim, Sardların şehrini bir çember gibi kuşatır.
Dionysos:
Ben oralıyım işte, memleketim Lydia’dır.[11 - Euripides, The Bacchanals, s. 460-70.]
Nonnos da Phrygia kökenli olduğumu söyler.[12 - Elderkin, 1936, s. 259.] Phrygia ve Lydia’da bana, Özgür Adam[13 - Romalılar bu yüzden tanrıya Latincede özgür anlamına gelen ‘Liber’ ya da ‘Liber Pater’ adını vermişlerdir. Tanrının bu isimle özdeşleştirilmesinde, Yunanca ‘Eleutheros’ sıfatının ‘özgür’ anlamında olması da etkin olmuştur. (Dürüşken, 2000, s. 86)] denilirdi. Eleutheros ve Atina’da Eleutherae kökenli olduğuma inanılıyordu ve bana Eleutheros ya da Eleuthereus isimleri verilmekteydi.[14 - Elderkin, 1936, s. 259.] Bu kadar çok isimle anılmam ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmiyor da değil hani.

Herodot’a göre bana inanan insanların ortaya çıkması, ta Mısır’a kadar dayanır. Melampus adlı bir kişi bu dini, Tyr’li Kadmos ve onunla beraber Boiotia topraklarına yerleşmiş olan Fenikelilerden öğrenmiştir.[15 - Herodot, Historia, II. 49.]
Nereden geldiğim konusunda ortaya sürekli yeni fikirler atılıyor ve tartışmalar sürüp gidiyor. Girit, Hindistan ve Yakın Doğu gibi ortaya çıkmış olma ihtimalim olan diğer yerlerde yapılan çalışmalar, kökenimin daha geniş bir coğrafyada aranması gerektiğini ortaya koymuş. Orası ya da burası, ne fark eder ki? Kökenim nerede olursa olsun, Antik Çağ insanının üzümden şarap yapmayı ve şarabın insan üzerindeki rahatlatıcı ve yaratıcı etkisini keşfetmesi fazla uzun sürmemiş. Sonra da yeni bir doğa, bereket ve mutluluğun yansıması olan, ‘Dionysos’ adını verdikleri Şarap Tanrısı’nı, yani beni Yunan Panteonu’na[16 - Yunan Panteonu: İnancı simgeleyen tanrılar topluluğu.] katmışlar işte.[17 - Öztürk, 2010, s. 37.]
Bunları size neden mi anlatıyorum? Anlatıyorum, çünkü benim gerçekte kim olduğumu bilmenizi istiyorum.

2. bölüm

Bakkhalar

Geçmişin sırları bir yerlerde… Geçmiş, bu sırları saklamaya devam edecek, sizler onu buluna dek


Dionysos dışında hem pek çok lakabım, hem pek çok ismim var. Bu yüzden isimlerimin etimolojisini, gerçekçi ve kesin bir çizgiye oturtmak zor gibi görünüyor, en azından şimdilik. Bu adların anlamlarını ve bana nasıl verildiklerini ben de bilmiyorum. Antik ve mitolojik kaynaklarda Bakkhos, Euhios, Bromios, Iakkhos, Eleutheros ve Dithyrambos gibi adlara çok sık rastlarsınız. Bunlar dışında, daha ziyade lakap niteliğinde Akratophoros, Arretos, Arsenothelys, Botryophoros, Hagnos, Hugiates, Kissobryos, Pyrigenes gibi isimlerle de anılırım.[18 - http://www.wildivine.org/dionysos_epithets.htm]
Dionysos (Διòνυσος) adına ilk olarak Pylos’daki Nestor Sarayı’nda bulunan tablette ‘di-wo-nu-so-jo’ olarak (Levha I- Tablo 1) rastlanmıştır.[19 - LIMC III-I, 1986, s. 414.]
Bu adın nereden geldiği hakkında birkaç farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birine göre Dionysos, “di” kökünden gelen ve “tanrı” anlamını taşıyan “dio” ile “nysa” sözcüğünün birleşmesinden oluşmuştur. “Nysa” Euripides’in Bakkhalar’ında “vahşi hayvanların yatağı” ve büyüdüğüm dağ olarak nitelenmektedir. Bu dağ, Homeros’un İlyada’sında Trakya’da gösteriliyor ama Tesalya’da, Makedonya’da, Hindistan’da ve Arabistan’da da Nysa dağları vardır. Anadolu’da Aydın yöresinde de Nysa adlı bir kentin yıkıntıları bulunmaktadır.[20 - Erhat, 2008, s. 93.] Doğruyu söylemek gerekirse ben de hatırlamıyorum hangi Nysa dağı olduğunu. Daha bebekken acımasız Hera’nın gazabından korunmak için gönderilmişim Nysa’ya. Orada da izimi bulunca Nysa’dan ayrılmak zorunda kaldığımı biliyorum; bir tek o kadar ama Aydın yöresindeki Nysa kenti bana daha yakın geliyor. Sanki aramızda görünmeyen gizemli bir bağ var. Bir şeyler yaşanmış aramızda lakin hatırlamıyorum. Geçmişin sırları bir yerlerde… Geçmiş bu sırları saklamaya devam edecek. Sizler onu bulana dek.


Dionysos, Zeus sözcüğünün yalın hali dışında kullanılan ve ‘tanrı’ anlamını taşıyan ‘Di’ (Dio, Dios, Dia, Dii) kökünden gelir. Διòς (Dios), oğul anlamına gelen Νυσος (Nisos) ile birleştiğinde ‘Zeus’un oğlu’ anlamını verir. Zeus’un oğlu olduğuma göre bu normal olsa gerek.
Bakkhos, ‘coşkuma kapılıp dinin gizemlerine erişmek’ anlamını taşır. ‘Bakkheuo’ fiilinden türetilmiştir. Iobakkhos olarak da karşımıza çıkan bu ad ‘söyleyen, bildiren’ anlamını da içermektedir.
Euhios, bana tapan kadınların, coşkun ve kendilerinden geçmiş bir halde ‘euhoy’ ya da ‘euhay’ diye bağırmalarından türemiş olan addır.
Bromios, ‘gürleyen’ ya da ‘gümbürdeyen’ anlamına gelmektedir ve doğadaki seslere öykünerek oluşmuş bir kelimedir. Bana sorarsanız bu adın verilmesinde şimşekler çakarken doğmamın da payı olmalı.
Iakkhos ise ‘çığlık’ anlamına gelen ‘Iakkhe’ sözcüğünden türemiştir. Her şeyden önce, doğanın ve yaban hayatın tanrısı olduğum için doğaya özgü sıfatların yakıştırılması anlaşılabilir. Aynı zamanda şarabın ve esrikliğin tanrısı olduğum için ‘özgür’ anlamına gelen ‘Eleutheros’ da denmektedir.


Adlarımdan Dithyrambos ve Bakkhos, Euripides’in Bakkhalar tragedyasında geçmektedir.[21 - Euripides, The Bacchanals, s. 520-30.]Bakkhalar tragedyasının bir korosunda babamın yani baş tanrı Zeus’un ağzından şu sözler dökülüverir:
Gel, Dithyrambos, baldırıma gir,
bir erkeğin rahminde büyü.
İstiyorum ki, ey Bakkhos, Thebai seni
iki kere doğmuş tanrı diye
ansın ve kutlasın.
Euripides’in dizelerinden de anlaşılacağı gibi Dithyrambos ve Bakkhos adları benim için kullanılmış olsa gerek, yoksa benden başka Zeus’un baldırında kim büyüyebilir ki?
‘İki kez doğmuş’ anlamına geldiği söylenen Dithyrambos, beni övmeye, kutlamaya yarayan sözcük olarak kabul edilmektedir.[22 - Erhat, A., 2008, s. 96] Açıkçası bu durumdan gayet memnunum. Beni bu şekilde övgülerle yüceltmelerine bayılıyorum. Şimdi siz aman ne kendini beğenmiş Tanrı diyeceksiniz, ama hiç de öyle değil. Ben sizin varlığınızla varım yokluğunuzla da yokum. Unutmayın ki ne Tanrı’nın ne insanın evrende önceliği yoktur; birlikte varolmuş ve birlikte anlam kazanmışlardır.
Benim için söylenen sözlü, müzikli eserlere de Dithrambos denmektedir ve tragedyaya doğrudan kaynak olması yönüyle de önemlidir.
Bromios, Bakkhous, Dionysos gibi adlarımı yine Bakkhalar tragedyasının bir korosunda görüyoruz:
Asya’yı dolaştım,
Yüce Tmolos’u aştım,
Tanrımız Bromios uğrunda
durmadan, yorulmadan koşuyorum.
Euhoi diye bağırarak
Bakkhous’un şerefine.
Kim o, yolda gezen?
Kim o, kim o, yolda gezen?
Çekilsin herkes damının altına,
temizlenip kapansın bütün ağızlar;
şimdi ben, Euhoi sesleriyle
Dionysos’u kutluyorum.[23 - Euripides, The Bacchanals, s. 60-80.]
Görüldüğü gibi birçok adla anılıyorum. Anılmak güzel şey tabii; ama önemli olan nasıl anıldığındır. Olympos’ta benim kadar çok adla anılan bir tanrı görmedim daha; çünkü sizin varlığınızla hayat buldum ve sizin için yaşıyorum, oysa diğerleri… Anadolu’da da böyle çok adla anılan Tanrıçalar varmış. Bunlar Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kybele ve Artemis imiş.[24 - Erhat, 2008, s. 93.] Benzerlikler hakkında siz ne düşünüyorsunuz acaba, çok merak ediyorum. Bu konuda bir şeyler işitirseniz bana da haber etmeyi unutmayın sakın.
Lakaplarıma bakacak olursak: Akratophoros, ‘saf şarap’; Arretos, ‘kelimelerle ifade edilemez, tarifsiz’; Arsenothelys, ‘kadınımsı adam’; Botryophoros, ‘üzüm salkımlarının taşıyıcısı’; Hagnos, ‘saf, kutsal, tanrısal’; ‘sağlık pınarı’; Kissobryos, ‘sarmaşık sarılı’; Pyrigenes, yeni çıkan yangın’ anlamına gelmektedir.[25 - http://www.wildivine.org/dionysos_epithets.htm]

3. bölüm


Evrende tanrısal olan ne varsa, mümkün olan her şekilde hatta en garip biçimlerde bile kendini ortaya koyar


Benim de diğer bütün tanrılar gibi çeşitli sembollerim var. Sembollerin gizemli bir dili vardır biz tanrılar için. Sahip olduğum her sembol beni konuşturur, onlar gölgem gibidirler ve her zaman beni işaret ederler. Bunlardan biri olan thyrasos, ucunda çam kozalağı ya da sivri bir demir bulunan, sarmaşık ve asma dallarıyla sarılı uzun bir değnektir. Bu değnek hem dini bir sembol hem de silahtır.[26 - Euripides, 2010, s. 5.] Tabiatta, ruhlarda ve bitkilerde uyuyan coşkunluğun sembolü olan narteks de sembollerimden biridir. Bir tür kamış olan narteksin içindeki öz, kabuğu hiçbir zarar görmeden uzun süre yanar.[27 - Euripides, 2010, s. 8.] Hazır yeri gelmişken şunu da hatırlatmak isterim, sembolüm olan nar-teks var ya, Prometheus gökten ateşi çalarken kullanmış onu. Hayretler içindeyim. İnanamıyorum! Hem de Olympos’ta! Evrenin yöneticileri arasında! Olympos tanrılarının kuvvet ve kudretinin karşılık, Prometheus’ta kurnazlık, cesaret ve zeka vardır, derler. Dedikleri kadar da varmış. Prometheus’un insanlara ateşi armağan etmesi, insanlık tarihinin en büyük şansıdır.
Yalnızca bitkilerin tanrısı sayıldığım zamanlarda boğada tecelli ediyordum. Bu nedenle boğa da, çoğunlukla “boğa boynuzlu” olarak anılan simge de sembollerimden biri olagelmiştir. Euripides, Bakkhalar tragedyasında, “Zeus doğurdu boğa boynuzlu tanrıyı”[28 - Euripides, 2010, s. 8.] sözleriyle boğa ile özdeşleştirilmeme değinmektedir. Boğa aynı zamanda Anadolu’nun erken dönemlerinden beri hayvansal, eril bereketi simgelemesi ve çoğu kez fallik semboller arasında gösterilmesi yönüyle de önem taşımaktadır.[29 - Dökü, 2000, s. 24.] Simge; bir geneli, bir cinsi temsil eder ama kendisi de bu cinse ait, cinsin bir parçası olan, hatta başlangıçta cinsin bütününü içine alan bir tekildir. Mesela fallus, bereket tanrılarını temsil eder, yani tanrısal yaratma gücünün simgesidir. Lakin fallus; insanın simgesi değildir, gerçek varlıkların yarattığı bir organdır. Yani yaratıcı doğal gücün ta kendisidir. Kırsal dionysialarda ve daha sonraları kutlanan kent dionysialarında[30 - Dionysia: Antik Yunan’da Dionysos’un şerefine düzenlenen, kent dionysiası ve kır dionysiası olarak iki farklı şekilde kutlanan şenlikler.] bedenden ayrı halde, erekte olmuşken tasvir edilen falluslar, beni ve tarımsal bereketimi temsil eder. Euripides’teki bu “boğa boynuzlu tanrı” betimiyle ise eril bereket tanrısı kimliğime gönderme yapılır. Diyonizyak sahnelerde görülen Satyrler, Pan ve Priapos da bir yönüyle, doğanın eril seksüel gücünü temsil eden karakterler olarak kabul edilebilir.
Tarımın, bolluğun ve feyzin tanrısı olduğumu, sepet sembolünden daha güzel bir sembolle anlatamazlardı herhalde. Çiftçilerin ürün devşirmede tohumu samandan ayırmak için kullandıkları sepetin içinde şerefime düzenlenen şenliklerde fallus da bulunur. Liknon adı verilen –ve aynı zamanda beşiğim olarak da tanımlanan– yassı tahıl sepeti, sadece çocukların kutsanmasında kullanılmıyordu, aynı zamanda benim ve Demeter’in dini için de önemli bir semboldü. Attis, düğününde de bir oğlan çocuğu içi ekmek dolu bir liknon taşırdı. Liknon denen bu sepet genellikle meyvelerle dolu olurdu. Flaccus’un yazıtlarından birinde Bakkhalardan biri, “Bir başlığın içinde bağlanmış saçların taşıdığı liknon,” diyordu.[31 - Merkelbach, 1988, s. 112]
Üzüm ve asma yapraklarının sembollerim arasındaki yeri apayrıdır; kutsal olana gizemli bir biçimde ulaştıran ve bunu başarabildiği ölçüde önemi artan şarap, üzüm ve asmadan yapılır. Onun içindir ki en önemli sembollerim arasında yerlerini almışlardır. Ayrıca aslan ya da leopar da sembollerimdendir. Bu iki sembolü kapsayan bir söylence vardır. Bilirsiniz belki de, kral Lykurgos’un hışmından kaçan ben denizin dibine Tethis’in yanına sığınırım. Homeros’un İlyada

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/kamil-sarhanli/sarap-ve-tanri-69403489/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Öztürk, 2010, s. 37.

2
‘Dio-nysos’ Trakya dilinde de ‘tanrının oğlu’ anlamına gelmektedir (Kern, 1958, s. 1011).

3
Küçük Asya, yani Anadolu.

4
Euripides, The Bacchanals, s. 10-20.

5
Batı Anadolu’da, Orta Lidya’da bir dağdır (Manisa civarındaki Bozdağ).

6
Rhea varlıkların ilk anası sayılır, toprağın yaratıcı kudretini ve bereketini temsil eder.

7
Euripides, The Bacchanals, s. 50-60.

8
Korybantlar, Frigyalı tanrıça Kibele’nin; Kuretalar ise Giritli tanrıça Rhea’nın rahipleri idi.

9
Euripides, 2010, s. 9.

10
Erhat, 2008, s. 94.

11
Euripides, The Bacchanals, s. 460-70.

12
Elderkin, 1936, s. 259.

13
Romalılar bu yüzden tanrıya Latincede özgür anlamına gelen ‘Liber’ ya da ‘Liber Pater’ adını vermişlerdir. Tanrının bu isimle özdeşleştirilmesinde, Yunanca ‘Eleutheros’ sıfatının ‘özgür’ anlamında olması da etkin olmuştur. (Dürüşken, 2000, s. 86)

14
Elderkin, 1936, s. 259.

15
Herodot, Historia, II. 49.

16
Yunan Panteonu: İnancı simgeleyen tanrılar topluluğu.

17
Öztürk, 2010, s. 37.

18
http://www.wildivine.org/dionysos_epithets.htm

19
LIMC III-I, 1986, s. 414.

20
Erhat, 2008, s. 93.

21
Euripides, The Bacchanals, s. 520-30.

22
Erhat, A., 2008, s. 96

23
Euripides, The Bacchanals, s. 60-80.

24
Erhat, 2008, s. 93.

25
http://www.wildivine.org/dionysos_epithets.htm

26
Euripides, 2010, s. 5.

27
Euripides, 2010, s. 8.

28
Euripides, 2010, s. 8.

29
Dökü, 2000, s. 24.

30
Dionysia: Antik Yunan’da Dionysos’un şerefine düzenlenen, kent dionysiası ve kır dionysiası olarak iki farklı şekilde kutlanan şenlikler.

31
Merkelbach, 1988, s. 112
Şarap ve tanrı Kamil Sarhanlı
Şarap ve tanrı

Kamil Sarhanlı

Тип: электронная книга

Жанр: Зарубежная публицистика

Язык: на турецком языке

Издательство: Maya Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Yunan Mitolojisi’nde tanrıların tanrısı Zeus’un oğlu Dionysos, dile gelip kendi hikâyesini anlatıyor. Şarabın ve eğlencenin tanrısının başından geçenler, tarihsel bilgiyle yoğuruluyor.

  • Добавить отзыв