Bebekle doğmak

Bebekle doğmak
Saba Deniz
Bebeğim,

Bu kitap sen olmasan yazılamazdı. Seni beklerken yaşadıklarımı, hissettiklerimi bu şekilde dile getirmek istedim. Tüm bunları bir gün ellerini tutarak sana anlatmayı hayal ettim.

Kim bilir, belki benim sana kavuşma maceram başka anne adaylarının da yolunu aydınlatır.

Seni kucağıma almak için yaptığım bu yolculuk benim için çok öğretici ve geliştirici oldu. Önce sen beni büyüttün, şimdi sıra bende.

Hoş geldin bebeğim, hoş geldin meleğim!

Çocuk sahibi olma sürecinin içtenlikle ve tüm detaylarıyla anlatıldığı bu kitap, sadece anne adaylarına değil, zorlu süreçleri kendini geliştirmek için fırsat bilen, kendini bulmak isteyen herkese yönelik.

Bebekle Doğmak, hamilelik üzerine doktor bilgileriyle kişisel deneyimleri bir araya getirerek bir ilke imza atıyor. Yazar Saba Deniz’in bir yaşam koçu olarak tespit ettiği önemli noktalarla zenginleştirdiği kitabın da, okurlarına bir anlamda bir yeniden doğuş hikâyesi sunuyor.

Saba Deniz
Bebekle Doğmak

Teşekkür
Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olup da hikâyeleriyle beni aydınlatan tüm annelere ve babalara,
Her yıl yüzlerce kadına annelik yolculuğunda yardımcı olan Bahçeci Kliniği Tüp Bebek Bölümü’ne,
Ekip çalışmasını en güzel şekilde sergileyen sevgili hemşirelere, anestezi uzmanlarına, sekreterlere, çalışanlara, sevgili doktorlarım Halit Fırat Erden ve Murat Berksoy’a,
Beni bedensel ve zihinsel yönden onaran ve hamilelik sürecim boyunca yoğun temposuna rağmen beni hiç yalnız bırakmayan sevgili kayropraktik doktorum Ayşegül Öztürk’e ve ekibine,
Düşüncelerimin vücudum üzerindeki etkilerini fark etmemi sağlayan ve yeni bir yaratım zeminine geçmeme yardımcı olan sevgili yaşam koçum Rüya Yüksek’e,
Kitabımı düzenlememde ve son haline getirmemde bana yardımcı olduğu için sevgili editörüm Selen Çalık’a,
Bebek sahibi olana dek bana yaşattırdıkları ile aydınlanmamı sağlayan sevgili eşime,
Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız!


Saba Deniz Kimdir?
Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü mezunudur. İş hayatı boyunca çeşitli sektörlerde satış, pazarlama, ürün yöneticiliği ve idari işler gibi departmanlarda görev almıştır.
İnsan ilişkilerinde kaliteli iletişimi yakalama, güçlüklerden sonra yeniden başlama gücünü ve cesaretini bulma, olumsuz düşüncelerden uzaklaşma, korkularla yüzleşme, hedef belirleyip başarıya ulaşma arzusu onu kişisel gelişim konusunda çeşitli okumalar ve araştırmalar yapmaya itmiştir. Bu alanda pek çok eğitime katılmış ve comprehensive coaching (kapsamlı koçluk) eğitimi almıştır. 2008’den beri yaşam koçu olarak çalışmaktadır.
Yaşamı, kendini geliştirmeye ve eğitmeye yönelik bir oyun alanı olarak tanımlayan Saba Deniz, bilgi ve deneyimlerini www.pudra.com kadın ve yaşam portalında kendisine danışan kimselerle paylaşmaktadır. Ayrıca, ofisinde profesyonel olarak koçluk seansları da düzenlemektedir.
Sahip olduğu kimliklere son olarak anne kimliğini eklemiştir. Bebekle Doğmak, kendisinin bu kimliği edinme sürecini ve süreç boyunca kazandığı farkındalıkları anlatır.
Web sitesi: www.sabadeniz.com
E-mail: sabadeniz@sabadeniz.com

ÖNSÖZ
Sevgili Okurlar,
Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya karar verdiğimde bu alanda bana yol gösterecek yeterli bilgiye ulaşamadığımı fark ettim; tabii internetten ve doktorlardan öğrendiklerimi saymazsak. Ama bu tür tıbbi bilgilerin yaşadığım duygusal iniş çıkışlar konusunda bir faydası olmuyordu. Ben daha önce benzer süreçlerden geçmiş kişilerin hikâyelerini merak ediyordum. Acaba onlar bu yolda ilerlerken nasıl mücadeleler etmiş, nasıl değişimler yaşamış, tükenme noktasına geldiklerinde nasıl yeniden yola devam etme kararı alabilmişlerdi? Duymak, bilmek istediğim bunlardı. Tökezlediğimde onların hikâyelerine tutunmak ve karanlıkta kaldığımda onların ışığında ilerlemek istiyordum.
Sevgili doktorlarım Halit Bey ve Murat Bey, hastalarının tecrübelerinden örnekler vererek beni sürekli motive etseler de, bir şeyler hep eksik kalıyordu. Aradığıma en yakın şeyi röportajlarda bulabiliyordum. Onlarda annelik deneyimi yaşayanların duygularına kısaca da olsa değiniyorlardı. Ama verilen bilginin şekli, miktarı hep aynıydı. Benzer şeyler tekrarlanıyor ve resmin tamamına bakılmıyordu. Başarıları duyuyorduk ama başarı noktasına gelene kadar yaşanan başarısızlıklar ve duygusal çalkantılar saklanıyor, dile getirilmiyordu.
Bu sebeple, tespit ettiğim bu boşluğu kapatmak için kendi deneyimlerimi detaylı bir şekilde yazmaya karar verdim. Bu kitapta benim çocuk sahibi olma yolculuğumu her yönüyle bulacaksınız. Kitabımın temelini hamilelik ve annelik deneyimlerim ile kişisel yorumlarım oluşturuyor. Ancak, gri kutucuklar içerisinde kısa kısa doktor bilgileriyle ve bir yaşam koçu olarak size yazdığım mesajlarla da karşılaşacaksınız.
Hepimizinki gibi benim de farkındalık yolculuğum hiç durmadan devam ediyor. Hikâyemi kaleme alırken hissettiğim duyguların birçoğu şimdi geçerliliklerini kaybetmiş olsalar da, yaşadıklarımı size en saf haliyle aktarmak istediğim için onlara hiçbir müdahalede bulunmadım. Kitabın içinde bütün duygusal iniş çıkışlarıma yer verdim.
“İçeride Neler Oluyor?” başlıklı birinci bölümde, geçmişte farkına varmaksızın oluşturduğum bilinçaltı kayıtlarının hayatımdaki karşılıklarını bulacaksınız. Kişisel gelişim çalışmalarımın hayatımda yavaş yavaş beliren etkilerini ve geçtiğim aşamaları göreceksiniz.
“Dışarıda Neler Oluyor?” başlıklı ikinci bölümdeyse, içsel dünyamı düzenledikten sonra harekete geçişim ve tüm yönleriyle tedavi sürecim hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
“Hafta Hafta Hamilelik” bölümünde hamilelik sürecimi hafta hafta takip edecek, duygusal ve fiziksel yönden geçirdiğim değişimleri inceleyeceksiniz.
“Bebekli Hayat” bölümü ise doğum ve sonrasını anlatıyor. Bu bölümde bana ilham ve umut veren birkaç hikâye ve baba adayları için de ufak öneriler mevcut.
“Ekler” bölümünde sizlere faydalı olacağına inandığım bilgiler bulacaksınız.
Son olarak kitabıma niçin Bebekle Doğmak adını verdiğime gelince; burada bir bebeğin fiziksel doğumunun yanı sıra bir annenin zihinsel ve duygusal yönden yeniden doğuşuna da şahit olacaksınız.
Kitabımın, anne olma yolculuğunda karanlıkta kalanlara ışık olmasını diliyorum.
Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Beni tekrar dünyaya getiren kızıma…


İÇERİDE NELER OLUYOR?

I. Geçmiş – Bilinçaltı Kayıtlarım ve Hayatımdaki Karşılıkları



Bilinçaltımıza Ne Ekersek Onu Yaşarız
Bilinçaltımıza farkında olmadan başkalarından aldığımız yargıları, endişeleri, korkuları, gereksiz yakıştırmaları, bize ait olmayan deneyimleri getiririz. Bunları korku tohumları olarak ekeriz. Bir süre sonra da bu korku tohumları büyür ve kendimizi yaratmak istemediklerimizi yaşarken buluruz.
Yaratıma geçeceksem, bir şeyleri değiştireceksem, ilk olarak zihinsel zeminimde yer alanları tanımalıydım.
Ben farkına varmadan bilinçaltımda yetişen yabani otları bulup temizlemem gerekiyordu. İçimde bana ait olmayan ne gibi korkular biriktirmiştim acaba? Onları bulmam, korkularımla yüzleşip, yaşananları sevgi enerjisine çevirmem gerekiyordu.
İşte bu sebeple sizinle ilk olarak geçmişimi paylaşıyorum.
Bakın bakalım yola çıkarken zeminimde çocuk sahibi olmak ile ilgili neler vardı.

Annelik Düşüncesi İlk Ne Zaman Oluştu?
Ufak bir kız çocuğuyken oyuncak bebeklerimin benim için özel bir anlamı olduğunu hatırlamıyorum. Barbie bebek tufanına çok katılmamıştım. Belki ağabeyimin etkisiyle daha çok erkek oyunlarına özenirdim. Kız çocuk gibi davranmaktan çok, yaramaz bir erkek çocuk gibi hareket ederdim.
Bebekler yerine yavru köpekleri, yavru kedileri severdim. Onları gizlice eve sokmaya çalıştığım her sefer kapıda anneme yakalanırdım. Böylece maceralarım daha başlayamadan biterdi. Ben de hasretimi köpek ve kedi yavrularını sokakta severek giderirdim.
Evden dışarıya yemek kaçırmak, dondurma için para isteyip minik tüylü bebeklerime bakkaldan yoğurt, süt, yumurta almak sanırım benim ilk annelik tohumlarımdı.
Bu duygunun devamı olarak annemle babama, “Bana ya köpek alın ya da kardeş istiyorum,” diye bir süre baskı yapmıştım. Başka bir canlıdan sorumlu olma fikrini sevmiştim. Fakat eve bir köpek alma konusunda ebeveynlerimden onay alamadım.
Genç kızlığa geçiş zamanlarımı düşünüyorum da, çocuğum olsun diye hayaller kurmadım hiç. Evlilikse benim için ilk başlarda çok uzaktı. Ben babamın başının altına yastık olacak, hiç evlenmeyecektim. Ta ki ilk defa bir düğüne gidip, ilk defa bir gelin görene kadar… O zaman gelinliğin etkisinden olsa gerek, evlenmeye karar vermiştim. Evliliğe olumlu bakıyordum artık ama hâlâ aklımda çocuk sahibi olmayla ilgili bir düşünce yoktu.
Zaman geçiyor ve büyüyordum. Etrafımdaki herkes kendi hayatı ile ilgili kararlarını açıklamaya başlamıştı. Arkadaşlarım, “Kızım olursa şöyle yaparım, oğlum olursa şöyle olur,” gibi cümleler kurarken, benim gündemimde böyle bir şey oluşmuyor, ufukta annelik görünmüyordu.
Eşimle tanışmamızdan evlilik kararı alışımıza kadar da çocuk sahibi olmaya heveslendiğimizi hatırlamıyorum hiç. “Pembe panjurlu evimiz ve iki çocuğumuz olsun,” gibi bir dilekte bulunmadık. Uzun süredir beraberdik, her şey yolunda gidiyordu. Artık ilişkimiz belli bir noktaya gelmişti. Evlendik.
Evliliğimizin üçüncü yıldönümüydü sanırım, beş yıllık evlilikten sonra çocuk sahibi oluruz diye bir karar almıştık. Böylece çevreden gelen sorulara verebilecek ortak bir kararımız olmuştu. Çocuk nasıl olsa yapılırdı, önemli olan ondan önce yapılması gerekenlerdi. Eşim işine odaklanmıştı. Bense kendimi bulmaya çalışıyordum. Erken yaşta anne olmayı zaten düşlemiyordum.

Bu İlişki, Çocuğu Hak Ediyor Mu?
Seneler ilerlerken eşim de ben de büyüyor, farklı hedeflere doğru yol alıyorduk. İlk başlarda sürekli beraber geçen boş saatlerimizi, zaman içinde tek başımıza geçirmeye başladık.
İlk önce onun uzayan toplantıları, iş seyahatleri bu ayrılığa sebep olurken, sonraları ben farkına varamadan ayrılığın sebebi başka kişiler olmaya başlamıştı. Uzun saçlılar, kısa etekliler, sarışınlar, esmerler derken bir de baktım ki seneler geçmiş, beş yıllık evliliğimizin üzerinden iki sene daha akmış ve aldığımız karar hükmünü çoktan kaybetmişti.
Yıllar ilerlerken ilişkimiz gerilemiş, içinde yaşadığımız ortam çocuk sahibi olabilmemiz için uygun hale gelememişti. Artık yedi yıllık evliydik ve çocuk sahibi olmakla ilgili yeni bir kararımız yoktu.

Acaba Boşanmalı Mıyım?
Eşimle birbirimizden duygusal olarak uzaklaştığımızı ve bunun ardında yatan sebepleri fark etmem biraz zaman aldı. Sanıyorum insan görmek istemediklerini erteliyor. Olanlarla yüzleşmem benim için kriz ânıydı denebilir.
Yaşananların verdiği kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı öncelikle kalbimde ve içimde derin yaralar açtı.
Duygusal iniş çıkışlarımın yumurtalıklarım ve vücudum üzerindeki etkilerini, bilinçlendikçe daha iyi anlayacaktım.
Karanlık geçen aylardan sonra tekrar ilişkiye devam edip etmeme kararsızlığı içinde kalmıştım.
Ve kendimi şu soruları sorarken buldum:
Ben ne yapıyorum?
Doğru insanla mı beraberim?
Boşanmalı mıyım?
Bu ilişki çocuğu hak ediyor mu?
Kendi annelik modelimi yavaş yavaş oluşturmaya çalışırken, bir diğer taraftan da kafamda ideal bir baba arayışına girmiştim.
Kendi oluşumunun ötesinde bir yerlerde olanları kontrol etme, ideal bir anne-baba modeli yaratma peşindeydim. Bu şekilde aslında bazı şeyleri yavaşlatıyor ve erteliyordum ama farkında değildim.
Birkaç sene önce başlayan kişisel gelişim çalışmalarımın etkilerini yeni yeni hissetmeye başlamıştım. Kendimle barışmıştım. Tutunduklarımı, bulunduğum noktadan ileriye gitmemi engelleyen şeyleri bırakıyordum. Eşimi yeni bilincimle tekrar kabul etmiştim. Yaşadıklarımızı geçmişte bırakmaya karar vermiştim. İlişkimde yeni bir sayfa açtım. Bu süreç benim için oldukça zorlu geçti. Ama geldiğim nokta bana yaşadıklarımın sorumluluğunu almayı öğretti. Ne düşünüyorsam onu yaratıyordum. Yaşadıklarım bu sebeple kendi seçimlerimdi. Seçimlerim evrensel boyutta bana hizmet etmişlerdi. Onların sayesinde kendimi tanımaya başlamış, kış uykusundan uyanmıştım.
“Hayatta başımıza ne geliyorsa biz yaratıyoruz.”
Bu gerçeği kabul etmek, içselleştirmek hiç kolay olmadı. Zihnen, bedenen ve kalben büyük bir dirençle karşılaştım.

II. Ândayım Yeni Zeminimi Oluşturuyorum



Ânı Yaşamak
Ânda ve şimdide kalarak istediklerinizi yaratabilirsiniz. Önemli olan yaşananların farkında olmaktır.
Bilinçaltıma ektiğim olumsuzlukların farkındaydım artık. Öyleyse istemediğim sonuçlar doğmadan önce harekete geçmeliydim. Zihnimdeki korku tohumları temizlenmeliydi. Bunun için de yaşananların farkında olmak ve ânda kalabilmek gerekiyordu.
Ânda kaldığım sürece, bilinçaltımdaki olumsuzlukları iptal edebileceğimi ve istediklerimi yaratabileceğimi biliyordum.
Bu bölümde eski yaratımlarımla yüzleşme ve onları arzu ettiğim şekilde yeniden şekillendirme yolculuğumu bulacaksınız.

Kendimle İlgili Yapmak İstediklerim Daha Bitmedi, Çocuk da Nereden Çıktı!
İlişkide bu sefer eski bilincini geride bırakan, yeni bilinciyle ne yarattığının farkında olan ben vardım. Kocam da değişime istekliydi. Bendeki farklılığı görmüş, anlamlandırmaya çalışıyordu.
Ben yeni bilincimle isteklerimi gerçekleştirirken, o ânda sahip olduğum ilişkiyi isteyip istemediğimi bana zaman gösterecekti. Bu konu ile ilgili düşüncelerimi dinlenmeye bıraktım. Kararım, bu konu ile ilgili olarak o ânda bir karar almamaktı. Yaşayacaktım ve deneyimlerim içinde gelişecektim, görecektim.
Gelecekten net bir beklentim vardı. Çocuk sahibi olmak istiyordum. Artık bunu ilişkim için değil, kendim için istiyordum. Çocuğuma her şekilde bakabilirdim, babası ile anlaşıp anlaşamadığımı zamanla görecektim. Ancak gidişat olumluydu. Eşim de çocuk sahibi olmak istiyor, bizim için uygun zamanın geldiğini düşünüyordu.
Böylece çalışmalara başladık.

Korkularımla Yüzleşiyorum
Eşimle birlikteliğimize devam etme kararı alışımdan sonra, çocuk sahibi olmak konusunda bilinçaltıma kazınmış eski korkular yavaş yavaş yeniden belirmeye ve karşıma çıkmaya başladılar.
Genel olarak doğum ve hastane korkusunun ötesinde;
Bir kişinin sorumluluğunu ömür boyu taşımak,
Mutluluğumu tamamen bebeğimin mutluluğuna bağlamak,
İyi bir anne olabilmek için gereken özellikleri taşımamak,
Çocuğumun isteklerini yerine getirecek güçte olmamak,
Hamilelikte çok kilo almak,
Aldığım kiloları hamilelik sonrasında verememek,
Bebeğimi sağlıklı besleyememek,
Bebeğime iyi bakamamak,
Yapmak istediklerimi yapacak vakit bulamamak,
Tatile gidememek,
Kendi isteklerimden vazgeçerek çocuğumun isteklerini yerine getirmek,
Çocuktan başka şey konuşmayan kadınlardan biri olmak,
İçimde sürekli bebeğime bir zarar gelecek endişesi taşımak şeklinde sıralanabilirdi korkularım.
Sadece bunlar mı, listem uzayıp gidiyordu.
Kendimi daha yeni yeni tanımaya başlıyordum. Kendimi tanımazken nasıl bir anne olacağımı nereden bilecektim? Belki de annelik için uygun özelliklere sahip bile değildim. Henüz kendimi tamamlanmış hissetmiyordum ki, kendimi unutup başka biri için mi yaşayacaktım?
En iyi anne modelinin nasıl olacağını düşündüm. Aklıma ilk kendi annem geldi. Onunla aramızdaki ilişkiyi düşünmeye başladım. Annem kendini bana ve ağabeyime adamıştı. Bizim için kendi arzularından, hedeflerinden vazgeçmişti. Bu mükemmel anne modeli karşısında kendimi yetersiz hissediyordum. Onun gibi olamayacağımı anladım. Ayrıca bu şekilde bir anne olmak da istemiyordum. Anne kimliğimin yanında diğer kimliklerimle de olacak, ben de büyüyecektim. Kendimden vazgeçmeyecektim. Yaşamım boyunca kendimi tamamlamaya çalışmak istiyordum.
Peki nasıl bir anne olacaktım, işte bunun cevabını hâlâ bulamamıştım.
Bilmediklerimin yanında farkında olduklarım da vardı. Bu anlamda her geçen gün biraz daha yol alıyordum. Mesela, korku duygusunu büyük ölçüde geride bırakmıştım. Listeme yeni korkular eklemiyordum. Ama eski korkularım hâlâ benimleydi. Hem de birçoğunun farkında bile değildim. Onların üzerinde çalışıp korkularımın yerine sevgi koymalı, kendimi iyileştirmeliydim.
Bu konuda attığım her adım bana olumlu bir deneyim olarak geri dönecekti. Varmış olduğum kişisel gelişim aşamasında bunun farkındaydım.



Korkuların Yerine Sevgi Koymak Ne Demek?
Gün içinde milyonlarca fikir, düşünce geçer zihnimizden. Okuduğumuz bir kitaptan, seyrettiğimiz bir filmden, gördüğümüz bir şeyden etkilenir ve kendi yaşamımızla ilişkilendiririz. Yaptığımız her ilişkilendirme, bilinçaltımıza türlü türlü tohumlar eker.
Bazen başkalarının hikâyelerini, deneyimlerini dinler ve onların korkularını kendimizinmiş gibi sahipleniriz. Başkalarının korkularını kendimize aktarırız.
Bu yüzden, düşüncelerimizin farkında olmak çok önemlidir. Bir süre sonra o düşünceler deneyim olarak karşımıza çıkar. Olumsuz düşünceleri zihinde yakalamak ve onları olumlu düşüncelerle değiştirmek, korkuların yerine sevgi koymak demektir.

Koçluk Çalışmalarım
Anne kimliğim aslında yok değildi. Bunu farklı alanlarda görebiliyordum. Bir süre sonra, bu kimliğimi ilişkimde yaşadığımı fark ettim. Eşimin her şeyiyle onun annesiymişim gibi ilgileniyor ve onun ebedi çocuk kimliğine annelik yapıyordum. Ona isyankâr veya itaatkâr bir çocuk gibi davranmak dışında seçenek bırakmıyordum.
Bunu koçluk çalışmalarım esnasında ilk fark ettiğimde, farklı bir zihin yapısına geçmem biraz zaman aldı. Alışkanlıklarım ve bizzat beslediğim, kökleşmiş çarpık düşüncelerimle karşı karşıyaydım.
Aslında başıma gelen hiçbir şey benden bağımsız değildi, yaşadıklarımı ben yaratıyordum. Bunu Mevlana’nın bir sözüne çok benzetiyorum: “Sen ne kadar çabalarsan çabala, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır.” Yani olaylara kendi kabıma göre anlam yükleyen bendim.
Bu yüzden, öncelikle eski zihinsel zeminimle ilgili birçok çalışma yapıp, yarattıklarımı fark ettim. Böylece, asıl istediklerimi yeni bilincimle adım adım yaratmaya başladım.
Bu esnada koçluk çalışmalarının birçok yönteminden faydalandım. İlk aşamada, çocuk sahibi olmakla ilgili olumsuz düşüncelerimin ve sözlerimin farkına vardım, yani onları teker teker “avladım.” Çünkü olumsuz düşüncelerle evrene sürekli yanlış mesaj veriyordum. İstediklerimin olmasını engelliyor, imkânsızlaştırıyordum.



Olumsuz Düşünceleri Nasıl Avlarsınız?
Her ân kafamızdan milyonlarca düşünce geçer. Düşüncelerimizin ve sonrasında ağzımızdan dökülen kelimelerin farkında olmak bizi içimizdeki trafikten kurtarır. Zihnimiz rahatladıkça düşüncelerimiz sadeleşmeye başlar. Böylece hedeflerimize giden yollar açılır, onlara ulaşma hızımız artar.
Olumsuz düşüncelerinizi avlayabilmek için davranış ve duygularınızı takip edin. Öfke, sinir, korku, endişe, sıkıntı, huzursuzluk, rahatsızlık ve keyifsizlik duyduğunuz alanlar, gelişme göstermeniz gereken alanlardır.
Benim kafamda biriken olumsuz düşünceler şu şekilde örneklendirilebilirdi:
“Çocuk sahibi olmama daha zaman var. Neden acele edelim ki? Artık kırklı yaşlarda bile doğum yapılabiliyor.”
Eyleme geçmek yerine ertelemeyi seçiyorum.
“Annelik bana göre değil.”
Yargı var. Nereden bileceğim ki, belki de anne olmak tam bana göre.
“Hamilelikte çok kilo alacağım; ya o kiloları sonra hiç veremezsem?”
Çok emin konuşuyorum. Oysaki olacakları bilmiyorum.
“Eşim zaten çocuk istemiyor.”
Karar verilmiş. Farklı bir şey oluşması için izin bile vermiyorum.
“Bu ilişki çocuk doğurmak için uygun değil.”
Yargı var. Aksi bir duruma müsaade etmiyorum. Son noktayı koymuşum.
… ve benzeri bir sürü düşünce.
Dikkatimi bu gibi cümle ve düşünceleri bulmaya yönlendirdim. Bunları buldukça, fark ettikçe “iptal” ediyordum.



Avladığınız Olumsuz Düşünceleri Nasıl İptal Edersiniz?
Evrende her şeyin bir enerji olduğu düşüncesinden yola çıkarsak, düşüncelerimiz de birer enerjidir. Her düşünce ile bir yaratım başlar. Eğer zihnimizde olumsuz bir düşünce yakalarsak, bu düşünceye odaklanıp “iptal” diyoruz. Böylece, yaratım için yola çıkmış olan bir düşünceyi geri çağırıyoruz ve onun gerçekleşmesini istemediğimizi belli ediyoruz. Örneğin, “Ben asla çocuk sahibi olamayacağım,” gibi bir cümleyi farkına varır varmaz iptal edip, işleme konmasını engellemeye çalışabilirsiniz.
Her şeye mantık çerçevesinden bakmaya alışkın günümüz insanına bu işlem fazlasıyla basit görünebilir. Düşünme ve davranış tarzınızı kontrol eden genellikle sol beyninizken, sağ beyninizin işleri ele almasına izin vermek zorlayıcı olabilir. Bu işleme inanmayı ve uygulamayı deneyin. Bir iki olumsuz düşünceden başka kaybedecek neyiniz var?
Zihnimde birikmiş eski, olumsuz düşünceleri avlayıp iptal ederek ilk adımımı atmıştım. İkinci aşamada olumsuz düşüncelerimi “olumlayarak” yeni niyetlerimi evrene beyan ettim. Bilinçaltıma çocuk sahibi olmakla ilgili olumlu düşünceler ektim.



Olumlama Nedir?
Olumlamalar, istediğiniz şeyleri düşünerek ve onları sık sık tekrar ederek öncelikle bilinçaltınıza kaydetmeniz anlamına gelir.
Örneğin, “Annelik bana göre değil,” düşüncesini nasıl olumlayabileceğimize bir bakalım.
“Ben çocuğu ile ilgilenen, ona sevgi verebilen bir anneyim. Çocuğumu şefkatle büyütüyorum. Onun ihtiyaçlarını karşılıyorum.” Bu kalıba göre olumladığınız herhangi bir düşünceyi yirmi bir gün boyunca günde kırk bir kere söyleyerek bilinçaltınıza kaydedebilirsiniz.
Çalışmalarımın üçüncü aşamasında “time line yürüyüşleri” ile gelecekte olmasını istediğim olaylara yolculuk yaparak, niyetlerimi içselleştirdim. Niyetlerimin olduğu frekansta onlarla karşılaşarak isteklerimi evrene teyit ettim.
Bu sayede, hayallerimi önce kendi içimde yaşadım, sonra da gerçekleşmelerini sağladım.



Time Line Yürüyüşleri Nedir, Nasıl Yapılır?
Evrende zaman diye bir şey yoktur. Geçmiş de, gelecek de şimdide yaşanır. Bu sebeple en kıymetli şey, içinde bulunduğumuz ândır.
Time Line Yürüyüşü, gözlerinizi kapatıp dileklerinizin gerçekleştiği âna gitmektir. Niyetinizin olduğu ândaki duygularınızı fark etmek, o duyguları yaşamak, hissetmektir.
Bir örnekle açıklayacak olursak; çocuk sahibi olmak isteyen birinin anne olduğu ânı hayal edip, anneliği yaşaması, hissetmesidir. Bu vesileyle tattığı duygularla da isteklerini evrene daha coşkulu ve kendinden emin bir şekilde beyan etmesidir.
Son olarak da “ego benliğim” ile tanışarak, işbirliği yaptım. Egomun tutunduklarını fark edip, benim bir üst frekansa geçmemi engelleyen durumları ortadan kaldırdım. Çocuk sahibi olmak için bana hizmet etmeyen alışkanlıklarımı geride bıraktım.



Ego Benlik ile Nasıl Tanışılır?
Farklarına varılmadığı müddetçe, zihnimize üşüşen binlerce düşüncenin maalesef hiçbiri yapıcı veya yaratıcı olmaz. Bunlar daha çok aklımızı karıştıran, bizi engelleyen, gücümüzü sınırlayan düşüncelerdir.
Zihnimizden geçen düşüncelerle oluşturduğumuz bir benlik vardır. Bunun birçok adı olabilir. Bilinen, yaygın adı “ego benlik”tir. Siz ona isterseniz “içimdeki yargıç” da diyebilir veya başka isimler verebilirsiniz.
Ego benlik ile tanışmak, onun sesini tanımaktır. Bu ses genellikle sizi sınırlayan, size kendinizi yetersiz hissettiren, korku veren bir sestir. Harekete geçmenizi engelleyen ifadelerde bulunur. “Zamanı gelmedi,” ya da, “ Mükemmel olmadı,” der. Ego yeni zeminlere geçmekten çekinir, eski alışkanlıklara tutunur. Sadece geçmiş ve gelecekte yaşar, şimdide var olamaz.
Ego benlik ile tanışmak, bu sesi fark etmek ve o sesin siz olmadığınızı anlamaktır.
Farkındalık yolculuğunda bu çok önemli bir adımdır.

Çabalarımın Meyveleri
Kişisel gelişim çalışmalarının sonunda bir şekilde sağ beynimi kullanmayı öğrendim. Sağ beynim benim içsel gücümün, farkındalığımın yer aldığı alandı. Artık ânda daha fazla vakit geçirebiliyordum. Bunun için de dikkatimi ilk olarak yaptığım işe veriyordum. Eylemlerim son bulmadan kendimi yargılamaktan vazgeçtim. İçimdeki yargıca aldırmadım ve işlerime odaklanmaya devam ettim. Evet, yaptığım pek çok şey mükemmele yakın bile değildi. Ama yeni zeminlerde ustalaşabilmek için deneyime ihtiyacım vardı. Her deneyimi sevgiyle kabul ettim. Böylece daha fazla ânda kaldım ve her zeminin olumlu taraflarına odaklandım. Sağ beynimi almak istediğim sonuçları zihnimde canlandırabilmek için kullandım.



Sağ Beyin Ne Yapar?
Sağ beyin bize yaratıcılık kazandıran alandır. Sağ beynimizi sadece ânda kullanabiliriz. Yani plan, program yapacağımız zaman bir işlevi olmaz. Biz ânda olduğumuz sürece sağ beynimiz kullanıma hazırdır. Burası aynı zamanda farkındalığımızın yer aldığı alandır. Hedeflerimizin her birini aslında sağ beynimizde düşler ve yaratıma geçiririz.
Sol Beyin Ne Yapar?
Öğrenilmiş, ezberlenmiş bilgilerin yer aldığı alandır. Buradaki bilgiler ihtiyaç ânında otomatik olarak kullanıma hazırdır. Farklı bir durum karşısında kaldığımızda bunlar taranır ve atılacak adım benzer eski deneyimlere göre belirlenir.
Ego, bir diğer adıyla içimizdeki yargıç, farklılığa ve yeniliğe açık değildir. Kendini ifade edebildiği yerde, yani sol beyinde kalmak ister. Bu sebeple sürekli yeni bilgi ihtiyacı içindedir. Bir işi eyleme dökene kadar sürekli kurstan kursa, kitaptan kitaba sürüklenme sebebimiz budur.
Zihinde yaratılan bir düşüncenin vücut bulması için eylem şarttır. Eylemlerin davranış kalıpları haline gelebilmesi için de dikkat şimdiye çevirmeli, zihin geçmişle ve gelecekle meşgul olmamalıdır. Tüm bunlar dikkat ve sabır gerektirir.
Ancak içimizdeki yargıç bizi sürekli olarak eylemlerimiz hakkında korku ve endişe duymaya yöneltir. Dolayısıyla dikkatimizi ve sabrımızı kaybeder, içinde bulunduğumuz ândan koparız. Beklentilere kapılıp, derhal yeni zeminlere geçmek isteriz.
Bir sonraki bölümde size yeni düşüncelerimi nasıl eyleme geçirdiğimden ve bu esnada karşılaştığım zorluklardan bahsedeceğim. Sanıyorum aslında işin en can alıcı noktası da burası.

DIŞARIDA NELER OLUYOR?

III. İçimde Bunları Hissederken Dışarıda Neler Yaratıyorum?

Bir dönüşüm yaşayabilmem için hayatımdaki birçok şeyin değişmesi gerekiyordu. Ancak bu şekilde yeni zeminler yaratabilirdim.
Bu süreçte en çok zorlandığım şey eski alışkanlıklarımı bırakmak oldu. Örneğin, beslenme düzenim ve gün içi aktivitelerim bambaşka bir hal almıştı.
Diğer bir taraftan da kendi güvenli alanımı terk etmem gerekti. Daha önce hiç karşılaşmadığım uygulamalara razı oluyordum. Kistlerimi aldırdım, belli aralıklarla serum taktırdım, varis çorapları giydim…
Her ay kendi kendime yaptığım hamilelik testlerinde olumlu sonuç anlamına gelen iki pembe nokta görmek için umutla bekliyor, her defasında hayal kırıklığı yaşıyordum. Birkaç kere elime pembe kalem alıp o kutucukları boyamak istedim. İçimde karmaşık duygularla yüzleşirken, dışarıda da eylemlerim vasıtasıyla hayallerimi gerçekleştirmeye çalışıyordum.
Bu bölümde, istediklerimi yaratmak için yapmam gerekenleri nasıl fark ettiğimi ve kazandığım deneyimleri bulacaksınız.



Ândayım / Eylemdeyim
Bilinçaltımıza ektiklerimizin farkına vardığımızda korkularımız ortaya çıkmaya başlar. Korkularımızla yüzleştiğimizde ise aslında onların illüzyondan ibaret olduklarını kavrarız.
Bizi durmadan eleştiren iç sesimizi susturmayı başardığımızda zihnimiz sakinleşir. İşte o zaman asıl olanın, yani şimdinin farkına varırız. Şimdinin gücü çok fazladır, çünkü yeni bir şey yaratabileceğimiz tek zaman şimdidir. Yaratım için ilk şartsa “eylem”dir.
İstediklerimizin farkına varıp, onları gerçekleştirmek için eylemde olmalıyız. Zor veya kolay diye düşünmeden, zihnimizim yarattığı etiketlerden sıyrılarak hareket etmeliyiz. Ânda kalmanın eğlenceli tarafı, geçmiş ve geleceğin ortadan kalkmasıdır. Artık sadece içinde bulunduğumuz ân vardır. Dolayısıyla uzun, kısa, geç, erken kavramlarına burada yer yoktur. Ânda sadece eyleme, harekete, enerjiye yani yaratıma yer vardır.
Siz de hayatınıza yeni bir şeyler katmak istiyorsanız, durmayın, beklemeyin. Eyleme geçin!

Detoks
Kendi bedenimin kontrolünü ele almaya karar verdim. Uzun yıllar ağırlıklı olarak ambalajlı gıdalar tüketmiştim. Bilinçsizce beslenmem bir süre sonra fazla kilolarla karşılaşmama sebep oldu. Hamilelikten önce hem bu kilolardan kurtulmalı, hem de vücudumu toksinlerden arındırmalıydım. Sanıyorum evliliğimizin altıncı senesinde ilk defa detoks hakkında bir şeyler duydum ve bir deneme yapmak istedim.
Detoks sayesinde bedenimi keşfetmek yolunda çok büyük bir adım attığımı söyleyebilirim. İştahlı bir Türk kızı olarak, doğru zannettiğim birçok şeyin yanlış olduğunu bu sırada öğrendim. İlk detoksumdan sonra düzenli olarak her sene detoks yapmaya başladım. Zaman içinde sağlıklı beslenerek ve vücudumu alkali tutarak fazla kilolarımdan arındım.



Detoks Nedir?
Detoks aslında vücudumuzun her gün yaptığı bir arınma işlemidir. Fakat modern yaşam sebebiyle artık gün içinde toksinlere çok daha fazla maruz kalmaktayız. İlaçlar, katkı maddeleri, antibiyotikler, kirlilik, dezenfektanlar, bilgisayar ve cep telefonlarının yaydığı elektro manyetik dalgalar, işlenmiş gıdalar… Bu yoğun kirlenme karşısında vücut optimum çalışma temposunda kendini yenilemek ve yeniden inşa etmek için gerekli günlük enerjiyi sağlayamaz.
Asitli besinler, olumsuz duygular ve çeşitli dış etkenler vücudumuza toksinlerin girmesine sebep olur. Bu toksinler vücudumuzun günlük detoks işlemi sırasında atılamaz ve birikirlerse, belli bir zaman sonra vücudun işleyişine zarar verirler. Önce vücudumuzun ph dengesi bozulur ve enerjimiz düşer, sonrasında da iç organlarımız görevlerini yapamaz hale gelir ve bu da bize hastalık olarak yansır.
Detoks yapmak, vücudumuza zaman ayırarak bir uzman klinik bünyesinde bu toksinlerden kurtulmaktır. Bu uygulamanın ideal süresi ilk sefer için yedi ila on gün arasındadır.
Duygularımızın, tükettiğimiz gıdaların ve bulunduğumuz ortamların farkına varırsak zamanla daha az toksin almaya başlarız. Böylece vücudumuzun verimli çalışabilmesi için elverişli koşullar sağlanmış olur.
Hamile kalmadan önce yaptığım son detoksta amacım biraz daha farklıydı. Yediklerimin vücudum üzerinde nasıl bir etki yarattığını artık biliyordum. Seçimimi sağlıklı gıdalardan yana yapıyordum. Ama düşünce ve duygularımın her ân bilincinde olamıyordum. Böyle olunca, geçmişte karşılaştığım olumsuzluklarla geleceğe dair endişelerim her daim zihnimi kurcalıyor ve bünyemde toksik etkiler bırakıyordu. Yaşadıklarımdan dolayı vücudumun bir bebek büyütmek için duygusal yönden çok kirli olduğuna karar vermiştim. Bu yüzden son detoksumda asıl amacım duygusal açıdan temizlenmekti.
Yeni bilincim sayesinde asidik gıdalarla asidik duyguların vücudumda aynı etkileri bıraktığının farkına varmıştım. Detoksun yardımıyla zihnen ve bedenen temizlenip arındım. Kendimi bebeğime hayat vermek için hazır hissetmeye başladım.
Kişisel gelişim çalışmalarının sonunda bir şekilde sağ beynimi kullanmayı öğrenmiştim. Sağ beynim benim içsel gücümün, farkındalığımın yer aldığı alandı. Bu zamana kadar bu alanda farkında olmadan yol açtığım hasarları da temizlemem, onarmam gerekiyordu. Bu sebeple kayropraktik çalışmalarına katıldım.



Asidik Duygular Nelerdir?
Kin, nefret, öfke, endişe, şüphe, kararsızlık, stres gibi negatif odaklı duygularımız asidik duygulardır. Bu tür duyguların kökü korkudur.
Asidik Gıdalar Nelerdir?
Peynir, kırmızı et, alkollü içkiler, ambalajlı gıdalar, konserve gıdalar; kısacası doğal olmayan, işlenmiş her tür besin kaynağı.

Kayropraktik Çalışmaları
Yeni bilincim sayesinde olumsuz düşüncelerin, ânı yaşamak yerine geçmişe ve geleceğe odaklanmanın bedenimde nasıl hasarlara yol açtığı görmüştüm. Enerjimi nasıl düşürdüğümü, kendimi nasıl bir toksin bombardımanına soktuğumu fark etmiştim. Kendi kendime verdiğim bu hasarları daha da ağırlaştırmadan yok etmek istiyordum.
Bu sebeple kendimi zihnen eğitene ve böylelikle şifa bulabilecek bir seviyeye ulaşabilene kadar kayropraktik çalışmalarından destek almaya karar verdim.



Kayropraktik Ne Demek?
Kayropraktik Eski Yunancadan gelen bir kelimedir. Anlamı, “elle yapılan uygulamalar”dır. Bu yöntem sinir sistemi, eklem ve omurgayla ilgili sıkıntılarda uygulanmaktadır.
Stres, korkular, hastalıklar, yanlış beslenme, uykusuzluk, doğadan kopukluk, iletişimsizlik, aşırı çalışmak… Bütün bunlar insan vücudunda fazla enerjinin, elektriğin birikmesine ve sistemin düzgün çalışamamasına yol açar. Bu durumda vücut kasılır, tıkanır ve yoğun enerjiden kurtulamadığı için de yaşam kalitesi düşer. Sonrasında ağrılar baş göstermeye başlar. Kişi kendini iyi hissetmez. Hatta bazen vücutta hiçbir terslik olmamasına, bütün tahlillerin düzgün çıkmasına rağmen hastalıklar görülür. Kayropraktikle bu sıkıntılara çare bulunabilir.
Kayropraktik uzmanı Doktor Ayşegül Öztürk ile hamilelik ve kayropraktik üzerine sohbet ettik. Faydalanacağınızı düşündüğümüz bu sohbeti kitabın en sonunda yer alan ekler kısmında bulabilirsiniz.

Bebek Çalışmaları
Evliliğimizin yaklaşık beşinci senesinden sonra korunmaktan vazgeçmiştik.
Regl tarihlerim çok düzenli değildi. Birkaç ayda bir vücudumda kistler oluşuyordu. Bunun karmaşık duygularımın bir yansıması olduğunu daha sonra net bir şekilde kavrayacaktım. Ama ilk başlarda bu kistlere bir anlam veremiyordum.
Bu düzensizlik içinde regl tarihlerimi takip ederek hamile kalmak için elverişli günleri tespit edemiyordum. Biyoloji derslerinden aklımda kalan bir diğer yöntem ise vücut ısısını ölçmekti. Yumurtlama dönemlerinde vücut ısısının yarım ila bir derece arasında yükseldiğini hatırlıyordum. Ama ben regllerimde düzensizlik yaşadığımdan bu yöntemden de çok faydalanamadım.
Vücudum, duygusal yaşantıma tepki veriyordu. Eşimle konuya tam olarak odaklanamayışımızdan ötürü aynı ânda aynı şeyi isteyip yaratamıyorduk.
Doktora gitmeye karar vermeden önceki aylarda, mısır çarsısından bitki çayları alıp içmek, mesir macunu ve bolca maydanoz yemek, ilişki sonrasında ayak kaldırmak gibi bir sürü arkadaş tavsiyesini ve kocakarı ilacını çok da inanmayarak denedik.
Ancak bu arada ilişkimizde yaşadığımız iniş çıkışlar sebebiyle bu konuda da bir tutarlılık gösteremedik.
Ne zaman ilişkimiz yeni bir düzeye taşındı, biz de bu işte bir uzmana danışmaya karar verdik. Uzmanı bulma işini eşim üstlendi. Bana konu ile ilgili, istekli olduğunu göstermek istiyordu.

Tüp Bebek Kliniğinde
Çocuk sahibi olma isteği bizi özel bir tüp bebek kliniğine kadar getirmişti ve asıl macera şimdi başlıyordu.
Jinokolog Doktor Halit Bey ile ilk buluşmamız oldukça sıcak geçti. Önce hikâyemizi dinleyen doktorumuz daha sonra bizi nasıl bir sürecin beklediğinden bahsetti. Bizi daha iyi tanımak için beni yumurta takibine aldı, eşimi de sperm kontrolüne yolladı.
Aslında süreç oldukça net gözüküyordu. Önümüzde iki seçenek vardı. Her iki seçenek için de öncelikle yumurta takibine alınmam gerekiyordu.
Mikroenjeksiyon: Yumurtanın döllenmek için en uygun olduğu aşamada, anestezi altında benden aldıkları ve kaliteli olarak ayırdıkları yumurtalar ile eşimden aldıkları ve uygun buldukları spermleri laboratuvar ortamında bir araya getireceklerdi. Her bir yumurta içerisine bir sperm enjekte edilecekti. Daha sonra yeni döllenmiş yumurta, yani embriyo, vajinal yolla rahmime yerleştirilecekti.
Bu tedavi şekline uygun bir aday olabilmek için yumurtlamamın (ovülasyon) düzenli ve yumurtalarımın kaliteli olması gerekiyordu.
Tüp bebek: Bu yöntemde benden anestezi altında toplanan yumurtalar ile eşimin verdiği spermler uygun laboratuvar ortamında bir araya getirilecekti. Döllenmenin gerçekleşmesi halinde bir ila üç gün boyunca bölünmesi izlenen embriyolar eğer sağlıklı gelişme gösterirlerse bana jinekolojik muayene sırasında aktarılacaklardı.
Görünen o ki her iki seçenekte de önemli olan kaliteli yumurtanın gelişmesiydi. Gerisi kolaydı.
Her iki uygulamada da birden fazla yumurta dölleneceği ve rahmime konacağı için aynı ânda birden fazla embriyonun tutunması mümkündü. O sebeple ikiz bebek sahibi olma ihtimalim çok yüksekti.
Eğer üç embriyo birden tutarsa doktorlar bu durumu “çoğul gebelik” olarak adlandırıyordu. Böyle bir gebelik riskli gebelik katagorisine giriyordu. Bu sebeple, annenin sağlığı ve bebeklerin gelişimi için doktorlar üçüz gebeliği tekil veya ikiz gebeliğe indirgemeyi önerebiliyordu. Bunun için karından yapılan bir iğneyle istenmeyen embriyolar sonlandırılıyordu. Doktorların genel kararı, eğer annenin sağlığı uygunsa iki embriyo ile gebeliğe başlamak oluyordu.
Kendimi ikiz bebek fikrine alıştırmaya başladım. Yaşasın, bir ânda iki bebeğim birden olacaktı! Tüp bebek tedavisinde ikiz bebek olasılığının yüksek olduğunu duymuştum. İkiz bebek sahibi olmanın benim için bir mahsuru yoktu. Onlara nasıl bakacağımı düşünmeye başlamıştım bile.
İlk testlerin ve yumurta takibinin sonunda Halit Bey, bende kaliteli yumurta oluşmadığını ve öncelikle buna odaklanmamız gerektiğini söyledi.
Bir ânda gerçekler yüzüme çarpmaya başlamıştı. Çok mu geç kalmıştım? Tüp bebek için uygun bir aday değil miydim? Hani herkes tüp bebekle çocuk sahibi olabiliyordu? Bu bilgiyi ne zaman ve ne şekilde bilinçaltıma kaydetmiştim? Neden benim kaliteli yumurtam yoktu? Ya hiçbir zaman oluşmazsa ne olacaktı?
Olumsuz düşünmemeye çalışıyordum. Ama olumlu düşünmeme yardımcı olacak bir bilgiye de sahip değildim.
Halit Bey beni ekibin bünyesindeki aile hekimine, Doktor Murat Bey’e yönlendirdi.
Detokstan sonra vücudumla ilgili ikinci büyük farkındalığımı onunla beraber geçirdiğimiz süre içinde yaşadığımı söyleyebilirim.

Aile Hekimi
Birkaç testle tahlilden sonra Murat Bey beni karşısına aldı ve bu işi başaracağımızı söyledi. Bana kaliteli yumurta gelişiminin mümkün olduğunu açıklayıp, daha önce benzer durumlarda bulunan hastalarından bahsetti. Bu kişilerin başarılarıyla umut bulmuştum.
Sanıyorum kendi hikâyemi yazmak için bana ilham veren de bu oldu. Ben de doktorumun anlattığı başarı hikâyelerinden birine imza atmaya karar verdim. Böylelikle bu süreçte kendini karanlıkta hisseden birilerine ışık olacaktım. Başkaları yapabildiyse ben de yapabilirdim. Hem bu işe daha yeni başlamıştım, vazgeçmek için çok erkendi.
Başarı için bedenimin bazı yönlerden iyileşmesi gerekiyordu. Son senelerde kendime yaşattıklarımı düşününce aslında buna çok da şaşırmamıştım. Artık farkındaydım. Başıma gelen olayların ne sebeple yaşandığını anlayabiliyordum. Evren bana yaratıma geçmem gerektiği mesajını veriyordu. Artık olumsuz yaratımlarla işim yoktu. İstediğimi yaratabildiğimi görecektim.
Yeni şeyler ortaya çıkarabilmek için değişime, yeni bilgilere ve yeni eylemlere ihtiyacım vardı. Önümdeki bu yenilenme yolculuğunda Murat Bey bana destek verecekti.
Doktorum ilk olarak yumurta kalitesini etkileyen kontrol mekanizmalarından bahsetmeye başladı. Başta ismini bile zor hatırladığım bu değerler bir süre sonra ezberimden çıkmaz oldular.



Üç Aşamada Kucağa Sağlıklı Bir Bebek Almak
1- Olgunlaşmış, kaliteli yumurtayı spermle doğru zamanda buluşturabilmek.
2- Hamile kaldıktan sonra embriyonun tutunabilmesini ve sağlıklı bir gelişim gösterebilmesini sağlayabilmek.
3- Rahat bir hamilelik ve başarılı bir doğum için gerekenleri yapabilmek.

IV. Tüm Yönleriyle Tedavi

Vücudumu Tanıyorum
Polikistik over sendromu (PCOS) ve endometriosis
Kendimi bildim bileli regl periyodlarım düzensizdir. Bazı aylar iki hafta boyunca sürdükleri olmuştur. Tarihlerini belirleyemediğim için hiçbir arkadaşım gibi regl günlerime hazırlıklı olamadım. Çoğu zaman yolda, okulda, hatta bir keresinde Eminönü’nde sarı pantolonumla yakalandığımı bilirim.
Zamansız olmasının dışında bu özel günlerin ağrılı geçmesi ve normalden uzun sürmesi de benim genç kızlığımda yaşadığım sıkıntılardandı.
Düzensizlik sebebiyle gittiğim ilk jinekolojik muayenede rahatsızlığıma PCOS (polikistik over sendromu) teşhisi kondu. Yumurtalıklarımda birden fazla kist bulunuyordu. İlaç kullanmak istemediğimden ve o sırada düzenli regl olmak bana bir şey ifade etmediğinden kistlerim ile yaşamaya başladım. Regl tarihlerim arasında üç dört ay gibi gecikmeler oluyordu. Bu sürenin sonunda doktor tavsiyesi ile aldığım ilaçlar bir süreliğine işe yarasa da kısa bir süre sonra şikayetlerim geri döndü.
Kistler bende zamanla tüylenme, kilo artışı ve son olarak da insülin direnci gibi sorunlar yarattı. Bir endokrin profesörünün yönlendirmesiyle insülin direnci için düzenli ilaç kullanmaya başladım. Bu ilaç sayesinde hem regl dönemlerim düzene girmiş, hem de kilo kaybetmeye başlamıştım.
Yine de kist oluşumunun önüne geçilememişti. Halit Bey’e gidince bunun endometriosisle ilgili olduğu anladım. Bu benim için yeni bir bilgiydi. Eskisi kadar sık olmasa da belli aralıklarla oluşan kistlerimin adı “çikolata kisti” idi.
Yeni tanıştığım kistlerimin yumurtalıklarım üzerindeki etkisiyse sandığımdan büyüktü. Çünkü bu kistler salgıladıkları sıvılarla kaliteli yumurta oluşumunu engelliyorlardı. Dolayısıyla onlar temizlenmeden vücudumun kaliteli yumurta üretmesi mümkün değildi. Sonradan edindiğim başka bir bilgi de çikolata kistlerinin her on beş kadından birinde olduğuydu. Pek çok kadın bunun farkında bile değildi.
Öğrendiğim en önemli şey, vücudumda birçok kist olduğu ve hepsinin de farklı sebeplerden oluştuğuydu. Bu sebeple de uygulanması gereken tedavi hepsi için ayrı ayrıydı. Biri için ilaç almak yeterliyken, bir diğeri için ufak bir operasyon geçirmem gerekiyordu.
Benim için eylem zamanıydı. Tedaviye başlamadan önce oluşan kistlerim bir iki operasyonla temizlendi. “Kist aspirasyonu” olarak adlandırılan bu operasyonlar basit kist alma işlemleriydi. Şu şekilde yapılıyorlardı: Laboratuvar ortamında ince bir iğne ile bu kistlerin içindeki sıvı emiliyor ve bu sayede kistler kurutuluyordu. Operasyonlar sırasında hissettiğim acı, sancılı bir regl ağrısı gibiydi. Bu işlem istenirse anestezi altında da yapılabiliyordu ama ben tercih etmedim. Sonrasındaysa antibiyotik tedavisi uygulandı ve bir iki gün dinlenmem önerildi.
Tiroit Bezleri


Tiroit bezleri yumurta kalitesini etkileyen faktörlerden bir diğeridir. Yavaş çalışması da hızlı çalışması da yumurta oluşumuna yansır. Tiroit hormonu seviyesindeki düzensizlik gebelikte düşük ihtimalini artırır. Gebelik ve emzirme döneminde iyot yetmezliği ise bebeklerde zekâ geriliğine sebep olur.
İlk üç ayda anneden göbek kordonu yoluyla aktarılan tiroit hormonları azsa, bebeğin beyni yeterince gelişemez. Bu sebeple infertilite tedavisi ve sağlıklı bir gebelik için tiroit bezlerinin çalışması gözlenmelidir. Herhangi bir düzensizlik tespit edilmesi durumda ilaç tedavisi uygulanır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, altı haftalık aralıklarla test yapılarak dozun ayarlanması gerektiğidir.
Tedavim sırasında tiroit bezlerime de bakıldı. Buradaki ufak nodüllerle de ilk o zaman tanıştım. Dört beş tane nodülüm olduğu tespit edildi. Ama endişe edilecek büyüklükte değillerdi. Tedaviye engel teşkil etmiyordu.
Yine de kontrollü olabilmek adına tedavi boyunca bir iki kere daha test yaptırdık. Herhangi bir düzensizlikle, az veya çok çalışması gibi bir durumla karşılaşmadım.

Beslenme
Bütün bu süreçte yediklerime çok dikkat etmem gerekiyordu. İşlenmiş, ambalajlı gıdalar yerine doğal, saf gıdaları tercih edecektim. Çürüyen gıdalar yemem gerekiyordu bir anlamda. Hayvansal gıdaya ara verecektim. Daha çok sebze ve meyve ağırlıklı beslenecektim. Bu tür beslenme benim detokstan bildiğim bir şeydi. Çok zorlanmadım.
Murat Bey, kaliteli yumurta üretene kadar hayvansal gıda tüketmemem gerektiğini söyledi. Çünkü hayvansal gıdaların içinde “dioksin” denen bir madde vardı ve kaliteli yumurta üretimine engeldi. Bir süre için vejetaryen oldum. Balık yerken bile çok dikkat ediyordum. Yiyebildiğim sadece belli başlı balıklar vardı. Doğal ortamda yetişmeleri ve çok derin su balığı olmamaları gerekiyordu. Çünkü derin su balığı olurlarsa bu sefer de fazladan cıva alabilirdim.
Kitabın en sonunda yer alan ekler kısmında dioksinle ilgili daha ayrıntılı bilgiler bulabilirsiniz.
Soya sosu
Vücudumu embriyo yüklemesine hazırladığım sıralarda, doktorum besin takviyesi olarak organik soya sosu (tercihen tuzsuz olanlarından) kullanmamı önerdi. Soya sosunun fiziksel direnç üzerinde doğal bir etkisi olduğunu, yumurta tutunmasında etkili olabileceğini belirtti.
Hamileliğimin ilk üç ayında ağırlıklı olarak Çin yemekleri yedim. Sanırım bilinçaltım beni bir şekilde soya sosunun ağırlıklı kullanıldığı bu mutfağa çekiyordu.

Bitki Çayları
Murat Bey bana tembelleşen yumurtalıklar üzerinde olumlu etkisi olan bazı bitki çayları içmemi de önermişti. Bu çayları aktarlardan aldığım üç dört farklı bitkiyi karıştırarak kolayca hazırlıyordum. Her birinden birer tutam alıp, sıcak su ile on dakika demleyip içiyordum. Tadlarına kısa sürede alıştım. İşten eve geldikten sonra yatana kadar iki üç bardak içiyordum.
Yumurta toplama süresi boyunca içtiğim çaylar şunlardı:
Civanperçemi, hayıt ve aslanpençesi, hormonal dalgalanmaları kontrol etmek ve âdet dönemlerini düzenlemek için,
Melisa, stres kontrolü ve uyku için,
Yeşil çay, metabolizmayı hızlandırmak için.

Vitamin Takviyeleri
Omega 3 vitamini


Omega 3, bir diğer adı ile çok zincirli doymamış yağ asitleri; balıkta, cevizde, koyu yeşil yapraklı sebzelerde, ketentohumunda ve ayçekirdeğinde bolca bulunuyor. Zihinsel ve fiziksel gelişim için faydalı.
Hamilelerin ve emziren annelerin de omega 3 ve omega 6 içeren gıdalardan yeterince ve düzenli olarak alması gerekiyor. Bu şekilde beslenen annelerin bebeklerinin beyinleri, sinir sistemleri ve görme duyuları sağlıklı gelişir.
Hamileliğe hazırlanırken ve hamilelik sırasında omega 3 vitamini hapını çok düzenli kullandım. Aynı zamanda Murat Bey’den bu konuda başvurabileceğim pek çok kaynak kitap aldım. Gerçekten de bu vitaminin anne ve bebek üzerindeki etkileri saymakla bitmiyor.
Öncelikle günlük omega 3 ihtiyacımı hap almadan düzenli olarak karşılayamayacağım gerçeğini kabul ettim. Balık yemeye bir hafta dikkat etsem diğer hafta edemiyordum. O sebeple hap almak benim için en uygunuydu.
Ayrıca her türlü balık aynı etkiyi vermiyordu. Büyük balıklardan yersem (ton balığı, kılıç balığı, köpekbalığı, uskumru vs.), fayda yerine zarar görebilirdim. Çevre kirliliğinin bir etkisi olarak maalesef bu tür balıklarda yüksek miktarda cıva bulunuyordu. Cıva ise rahim içinde gelişmekte olan bebeğin sinir sistemini olumsuz etkiliyordu.
Önerilen balıklar doğal ortamlarında yakalanan küçük veya orta boy balıklardı (istavrit, sardunya, levrek, çinekop, çupra, hamsi, sardalya vs.). Bu balıkları da her zaman bulmakta zorlanabilirdim.
Balık yemeğe, ama bunun yanında düzenli olarak da hap kullanmaya karar verdim. Hap alırken de balık seçerken gösterdiğim dikkati göstermem gerekiyordu. Zira almam gereken balık yağı tabletleri balığın gövde kısmından üretilenler olmalıydı (kutusunun üzerinde “fish body oil” yazanlardan).
Eğer balığın karaciğerinden üretilen hapları (kutusunun üzerinde “cod liver oil” yazanlardan) seçersem çok fazla A vitamini yüklenmiş olacaktım. Bu durumda kötü bir şey yapmış oluyordum. A vitamini fazlasının rahim içindeki bebeğe özellikle hamileliğin ilk üç ayında toksik etkisi oluyordu.
Her şekilde yaptıklarımın farkında olmalı ve seçimlerimi bilinçli bir şekilde yapmalıydım. Edindiğim her yeni bilgi benim için çok değerliydi. Artık hap içerken, yiyeceğim balığı seçerken bilinçliydim. Seçimlerimin vücuduma sağladığı faydalardan haberdardım. Zihnimde vücudumu yeni, sağlıklı haliyle canlandırıyordum.
Folik asit vitamini
Ben folik asit almaya çok önceden başladığımı söyleyebilirim. Korunmayı bıraktığımız ândan itibaren folik asit hapları kullanmaya başlamıştım. Hamileliğim sırasında yapılan testlerin sonucuna göre de almam gereken dozları ayarladık.


Folik asit özellikle DNA yapısının oluşmasında ve aminoasit metabolizmasında büyük role sahip olan bir vitamindir. DNA kırıklarının oluşmasını önlemede de görev alır.
Hamile kalmadan en az üç ay önce folik asit haplarının alınmaya başlanması ve hamilelik boyunca devam edilmesi vücuttaki folik asit depolarının dolması açısından önemlidir. Ne zaman ve ne kadar alınması gerektiğiyse vücuttaki folik asit düzeyine göre doktor tarafından tespit edilir.
Folik asidin fazlası vücut tarafından atıldığı için alımında aşırıya kaçmanın bir zararı yoktu. Ama eksikliği hamileler için çok tehlikeliydi; bebeğin sinir sisteminin hasar görmesine sebep oluyordu. Folik asit yetersizliği aynı zamanda hamilelik depresyonunu tetikleyen faktörlerden de biriydi.
İnfertilite tedavisinde edindiğim bir bilgi de, folik asidin erkek vücudunda kaliteli sperm üretilmesine de destek olduğuydu. Bu sebeple onu eşimin günlük vitaminleri arasına da ekledik.
C vitamini
İnsülin direncim vardı ve hücre zarının insülin geçirgenliğini artırmak için C vitamininin faydalı olduğunu biliyordum. Bu sebeple her gün 1000 mg C vitamini aldım.
İnfertilite tedavisinde öğrendiğim bir şey de vücutta serbest radikallerin yüksek olması durumunda gebelik şansının azalacağıydı. Dengeli C vitamini alımı antioksidan etkisi göstereceğinden faydalıydı.
Okuduklarıma göre C vitamini antioksidan olarak eskiye oranla önemini yitirmeye başlamış. Doktorlar onun yerine başka antioksidanlar önerebiliyorlar. Ama ben gene de tedavi boyunca günlük C vitamini almayı hiç bırakmadım.

Gerekli Testler
Tüp bebek tedavisinde en önemli noktalardan biri testlerdir. Pek çok klinikte bakılan değerler istenen rakamlara ulaşmadan tedaviye başlanıyor. Pek çok tedavi de bu sebeple başarı ile sonuçlanmıyor.
Benim kendi adıma yaptığım tespit, başarılı bir tedavi için E2 ve FSH değerlerinin istenilen aralıkta olması gerektiğidir. Bu değerlere müdahale edecek bilinen bir yöntem yoktur. Ama yukarıda anlattığım uygulamalar dolaylı olarak bu değerlere etkilidir.
Bu tedaviyi birebir uygulamış biri olarak bu değişimi hissettiğimi söyleyebilirim. Yaptığım her değişiklik, hayatıma kattığım her yenilikle birkaç ay içinde olumlu sonuçlar almaya başladım.
Bazı kliniklerde ise hastaların sadece E2 ve FSH değerlerinin uygun olup olmadığına bakılıyor. Uygunsa tedaviye başlanıyor. Uygun değilse hastalar kendi hallerine bırakılıyor. Oysaki benim örneğimde de olduğu gibi sizi yönlendirecek doğru doktoru bulduktan sonra kendinize olan inancınız ve hayatınıza kattığınız değişimlerle bu değerleri istenen seviyelere getirmeniz mümkündür. Yeter ki buna istekli olun, inanın ve yanınızda size destek verecek doğru kişiler bulunsun.
Bu ilgisizlikten daha kötüsü ise, kimi kliniklerde hastaları kaçırmamak için söz konusu değerlerin uygun olup olmadığına bakılmaksızın derhal tedaviye başlanmasıdır. Bu gibi durumlarda tedavi için boş yere yıllar harcanıyor, çiftler maddi manevi yıpranıyor ve gitgide büyüyen bir umutsuzluğa kapılıyorlar.
Bu sebeple bilinçli adımlar atmanızı ve hayatınızın kontrolünü elinize almanızı dilerim.
Şimdi bu değerlere bir bakalım.
E2, yumurta kalitesini gösterir.
Reglin ikinci günü, jinekolojik muayene sırasında yumurtalıkların görünümüyle birlikte değerlendirilerek ele alınır.
50’nin altında, 10’un üstünde olmalıdır.
Örneğin; E2 değeriniz 200, FSH değeriniz de 4 çıkmış diyelim.
Bu tablo tüp bebek denemesi için uygun görülmez.
E2 değerini düşürmek için, kesin bir tedavi yoktur. Yumurtalık uyarılması gibi destekleyici uygulamalar yapılabiliyor.
FSH ise yumurta rezervleri hakkında bilgi verir.
İkinci gün ne kadar düşük çıkarsa ilerleyen günlerde yumurta rezervlerinin o kadar iyi olacağının göstergesi olarak kabul edilir. Değer olarak 10’un altında ne kadar düşük olursa o kadar iyi demektir. Burada dikkat edilmesi gereken, FSH değerinin östrojen değerleri ile birlikte ele alınması gerektiğidir.
Tedaviye başlamak için beklenen, östrojen hormonu değerlerinin 50’nin, FSH değerlerinin de 10’un altında olmasıdır.
FSH değerini düşürmek için, bilinen bir tedavi yoktur.
E2 ve FSH dışında, CD56değerlerini ölçmek için de test yapılmaktadır. Bu bir bağışıklık testidir ve normalden yüksek sonuçlar baskılayıcı bir tedavi gerektirir.



CD56 (Natural Killer) Hücrelerin Yol Açtığı Problemler
Bu hücrelerin sayısı arttığında;
✔ infertilite ve gebelik kayıpları görülür,
✔ vücudu oluşturan hücreler ve embriyo hasar görür,
✔ embriyo rahme tutunamaz,
✔ plasental hücreler zarar görür ve düşük riski ortaya çıkar,
✔ gebeliğin ilerleyen dönemlerinde bebeğin kalp atışları yavaşlar ve gebelik kesesi normalden küçük, bebeğin içinde yüzdüğü amniyotik sıvı ise normalden az olur,
✔ plasenta çevresindeki kanamalara bağlı olarak anne adayında vajinal kanamalar veya lekelenmeler görülür,
✔ bazı kadınlarda, gelişmekte olan yumurtaların DNA’sı zarar görür ve embriyoda fragmantasyon, hücre bölünmesinde yavaşlama, embriyo kalitesinde bozulma olur.
Embriyo yüklemesi için ve özellikle gebeliğin ilk üç ayında CD56 değerinin 14’ün altında olması gerekir.
Hamile kadınların bağışıklığının düşük olduğu bilinir. Daha yakından bakarsak bunun nedenini anlarız. Düşük bağışıklık, embriyonun tutunması için gereklidir. Çünkü embriyo yabancı bir madde olarak algılanıp, vücuttan atılmaya çalışılabilir. İlk üç ay içinde vücut onu benimser ve tepki vermemeye başlar.
Hamile kadınlara bağışıklık sistemlerinin zayıf olmasından dolayı kalabalık ortamlardan uzak durmaları, çok sayıda kimseyle yakın temasa girmemeleri önerilir. Hamilelerin fazla yorulmaması da hep bu sebeple gereklidir. Çünkü vücudun herhangi bir tehlike ânında ilk olarak vereceği tepki embriyoya saldırmak olacaktır. Bu da gebelikte düşük yaşanmasına sebep olur.
Tekrarlayan düşüklerde, tekrarlayan implantasyon bozukluklarında ve embriyo tutunmasıyla ilgili durumlarda tespitte bulunabilmek için bu değere bakmak gerekir.
Ben bu bilgileri gazetede okuduğum bir haber vasıtasıyla öğrendim. Murat Bey ile de paylaştığım bu haber şöyleydi: İngiliz bir kadın on sekiz kere düşük yapmıştı. On dokuzuncu gebeliğinde durumu fark etmiş ve CD56 değerini düşürerek sonunda çocuğunu kucağına almıştı.
Bu kadının azmi ve kararlılığı karşısında hayranlık duymuştum. Yapması gerekeni fark edene kadar denemekten vazgeçmemişti. Değişimle birlikte istediği sonuca ulaşmıştı.
CD56 değerini düşürmek için, doktor kontrolünde uygulanan kortizon tedavisine, damar içine uygulanan bağışıklık etkileyici serum desteğine başvurulur.
Kortizon kullanırken özellikle kilo alımı, şeker ve tansiyon yükselmesi, ödem oluşumu, duygusal dalgalanmalar ve böbrek üstü bezinde işlev bozuklukları için yakın takip gereklidir.
Son olarak da, ağır metal zehirlenmesiyaşamamak için kandaki kurşun ve cıva miktarını bilmek önemlidir. Bu miktarlar yüksek olduğu takdirde yumurta kalitesi düşer ve bebeğin otistik doğma riski artar.
Ağır metal zehirlenmesini tespit etmek için bazı testler bulunmaktadır. Bu testlerin bir kısmı yurtdışında yapıldığından sonuçları almak bir iki ay sürebilir.
Ağır metal zehirlenmesi tedavisinde, kanın temizlenmesi için alınması gereken ilaçlar ve vitamin takviyeleri vardır.
Ben de yumurta kalitemi artırmak ve pek de yüksek olmamasına rağmen kanımdaki ağır metal miktarını düşürmek için doktorlarımın tavsiyesi üzerine bazı ilaç ve vitaminler kullandım.

Hareketin Önemi
Hareket etmek, vücudun kendini iyi, sağlıklı ve yaratıma açık hissedebilmesi için çok önemlidir.
Yumurtanın tutunabilmesi için de hareket gereklidir, fakat ilginçtir ki genelde bunun tam tersinin geçerli olduğu zannedilir. Tabii ki burada ağır sporları kastetmiyorum. Örneğin; aletli sporlar, zıplama veya ağırlık kaldırma tercih edilmemeli. Daha ziyade düşük tempolu yürüyüş, hamilelik yogası, hamilelik pilatesi, yüzme gibi sporlar öneriliyor.
Sonuçta bu bedende yeni bir canlı büyüyecek, gelişecek. Bedenin de her anlamda eylemde, yaratımda, enerji dolu olması gerekiyor.
Ben vücudumu harekete geçirmek için iki aktivite seçtim: yürüyüş ve pilates. Ama anne adaylarına önerilen başka aktiviteler de var. Yoga ve yüzme bunların başında geliyor.
Kardiyo/yürüyüşler, metabolizma hızını artırır ve bu sayede insülin duyarsızlığını azaltır. Bir diğer faydası ise hamileliğin ilk aylarında embriyoyu besleyen kılcal damarlara daha fazla oksijen gitmesini sağlamasıdır. Bu da embriyonun rahim duvarına tutunmasına yardımcı olur.
Ben kilo vermek için tedavi sırasında düzenli olarak yürüyüş yapmaya başladım. Hamileliğim boyunca da bir iki hafta dışında yürüyüşlerimi hiç aksatmadım.
Pilateskas gücünü artırır ve kaslara esneklik kazandırır. Özellikle gebe kaldıktan sonra vücudun dengesini sağlamak için düzenli olarak yapılması önemlidir.
Ben ilk tedavim sırasında, doktorumun yönlendirmesiyle pilatese başladım. Doğumdan on gün öncesine dek de devam ettim. Düzenli pilates yapmak kilo vermeme ve kendimi sağlıklı hissetmeme yardımcı oldu. Bu spor sayesinde hiç kas ağrısı çekmediğimi, hareketli ve enerjik bir hamilelik geçirdiğimi söyleyebilirim.
Yanlış bir hareketle bebeğe zarar veririm endişesinden kurtulmak ve vücudunuzun bu yeniliğe adapte olmasını sağlamak için hamilelik sırasında pilates yapmanızı özellikle öneririm.

Varis Çorapları
Bacaklardaki kan dolaşımı bozukluğu vücudun kan dolaşımını olumsuz yönde etkiler. Bunu önlemek için varis çorapları önerilir.
Kaliteli yumurta oluşması için rahim içi duvarlarının beslenmesi önemlidir. Döllenmiş yumurtanın rahimde tutunabilmesi için gerekli olan oksijen, rahim içi duvarlarına düzenli olarak ulaşmalıdır. Varis çorapları giymek bacaklarda oluşan kan dolaşımı bozukluğuna çözüm olabiliyor. Dolayısıyla uzman kişiler tarafından tavsiye edilen, uygun basınçlı varis çoraplarının giyilmesi yumurtalıkların sağlıklı beslenmesine de yardımcı olur.
Benim de tedavim sırasında günde en az altı saat varis çorapları giymem gerekti. Eve gelince ayakkabılarıyla birlikte çoraplarını da çıkaran biri olarak, bu işten çok keyif almamıştım.
Ama bu sayede kan dolaşımım hızlandı ve yumurtalıklarıma daha çok kan gitti. Varis çorapları giymek beni istediğim sonuca götüren, fakat alışmakta zorlandığım uygulamalardan biriydi.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/saba-deniz/bebekle-dogmak-69403249/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Bebekle doğmak Saba Deniz

Saba Deniz

Тип: электронная книга

Жанр: Саморазвитие, личностный рост

Язык: на турецком языке

Издательство: Maya Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Bebeğim,

  • Добавить отзыв