Ahilik
Uğur Kinik
Üniversitelerimizden mezun olanlar artık ihtisas yapmak istemiyor, para kazandıracak işlere yöneliyorlarsa… Binbir zahmetle okuyup doktor oluyor, sağlık turizmi pazarlaması yapıyorlarsa, sarraflar işi bırakıp müteahhitliğe girişiyorsa, emekli imamlar umre pazarlıyor, emekli öğretmenler emlakçılık yapıyorsa bazı şeyleri tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.Çok uzağa gitmeye gerek yok. Anadolu’da 11. yüzyıldan yakın tarihimize gelene kadar ahilik iktisadi hayatın bel kemiğiydi. Ahiler kendilerine yeterli, emeğiyle geçinen, kazancını herkesle paylaşan, bireysel tutkularından arınmış meslek ve iş sahibi, kul gibi değil kişi gibi tavır koyabilen, siyasal otoritelerden uzak kalarak “beğler kapısına varmamayı” kendisine ilke edinen, ülkenin ekonomik gelişimine katkı sunan, toplumun katmanları arasında dengenin korunmasını sağlayan, “eli bayraklı, beli kuşaklı” kişiler olarak gerektiğinde ülkesini dış etkenlere ve düzene zarar verenlere karşı canı pahasına savunan, cömert, yardımsever, paylaşımcı, dayanışmayı ilke edinmiş kişilerdir.Bu kitapta, içinden geçtiğimiz şu günlerde daha da ihtiyacımız olan ahiliğin kaynakları, ilkeleri ve hayata geçirilme biçimleri ele alınmaktadır.
Uğur Kınık
AHİLİK
Uğur Kınık
Tarih alanında çalışmalar yapan yazar, TİKA vasıtasıyla Bosna ve Makedonya’da kültürel faaliyetlerde bulunmuştur. 2012 senesinde İlk Tohum İlim ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin Başkan yardımcılığını ve İlk Tohum Aylık Fikir Tarih Edebiyat Dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yapmıştır. Azerbaycan Pedagoji Üniversitesi gibi kurum kuruluşlarda konferanslar düzenleyen yazarımız ayrıca Beykent Üniversitesi Bea Tv’de Genç Girişimciler programına konuk yorumcu olarak katılmıştır.
Osmanlıca eser çevirilerinin yanında çeşitli gazete ve dergilerde de yazılar yazmıştır. İstanbul Sur İçi, Bursa, Edirne, Söğüt, Bilecik, İznik ve Manisa’da kültür gezileri düzenleyen yazarımız 1985 Malatya doğumludur.
ÖNSÖZ
İhtiy açlarını tek başına gideremeyen insan, bir araya gelmek ve yardımlaşmak üzere yaratılmıştır. İnsanın sadece kendi ihtiyaçlarını gidermekle iktifa etmesi, din için gerekli mali ibadetleri yerine getirmeye yetmez. Dinin emirlerinden hac, zekât, sadaka, infak gibi ibadetleri yerine getirebilmek için ihtiyaçtan fazla üretim yapabilmek gerekir. Unutmamalıdır ki, dinin nizamı, dünyanın nizamına bağlıdır.
Medeniyet dediğimiz şey mahalle, köy ve kasabalarda zuhur edemez. Medeniyet, yani temeddün ancak şehirlerde inkişaf eder. Şehir idarecilerin, ulemanın, üretici ve tüketicinin, halkın bir arada yaşadığı, sanayi ve tarım ürünlerinin halka sergilendiği ve denetlendiği, her türlü ihtiyacın rahatlıkla giderildiği yerdir. Bu sebeple medeniyet iddiasında bulunan her birey, çalışmalarını şehirlerde yapmalı iddiasını ispat için bulunduğu şehri kültür havzasına dönüştürmelidir.
Geçmişten günümüze medeniyet iddiasında bulunuyorsak, okumamız, bilmemiz, tanımamız gereken üç önemli şahsiyet varsa, bunlar Biruni, Ahi Evran ve İbn-i Haldun’dur. Bu üç şahsiyetin yapmış olduğu tespitler, eserler ve uygulamalı eylemler muhakkak devlet büyüklerimizce okunmalı, mülkiye bölümlerinde ders olarak okutulmalı, belediye birimlerince mütalaa edilmelidir.
Anadolu’da 14 ile 18. yüzyıllar arasında sanayi devrimi yaşanmış her alanda zirve noktaya ulaşılmıştır. Ancak 11-14. yüzyıllar arasına Batı’nın kendi karanlıklarına nispeten “karanlık çağ” demesi, Batı gözüyle bakan insanların sonrasındaki yüzyılları da görmezden gelmesine sebep oluyor. Anadolu’nun ilk uzay üssü hangisidir diye sorduğumuzda ya cevap alamıyoruz ya aldığımız cevaplar gerçeği yansıtmıyor. Ya geçmişe körü körüne taassupla bağlıyız ya geçmişimizden nefret ediyoruz. Kavram kargaşası almış başını gidiyor. Uzay üssünün “rasathane”, avm veya outletlerin “kervansaray” olduğunu hatırlayamıyoruz.
Oğuz Türklerinden olan Selçuklular devlet kurunca ve bu devlet hem Müslüman hem Oğuz devleti olunca tarih sahnesinde önemli gelişmeler hadiseler meydana gelmiştir, gelecektir. Geçimini zar zor sağlayan yarı göçebe, hayvanlı göçebe topluluklar iktisadi ve sosyal dönüşümün gerçekleşmesinde rol oynayan en önemli kurumlardan vakıf işletmelerini kurmuşlar ve Türk tarım ve ticaret devrimini başlatmışlardır. Vakıf işletmeleri üretilen malın tüketiciye ulaşmasında tedarikçi kurum olarak vazife alıyordu. Tarım ve ticaret devrimini başlatan Selçuklular, Moğol işgali yüzünden Anadolu sanayi devrimini tamamlayamamışlardır. Selçuklular, İslam medeniyeti kurumu olarak gelişen vakıfları, vakıf işletmelerine dönüştürerek önemli bir iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma başarısına imza attılar.
Selçuklular, sosyal ve iktisadi çatının gelişiminde baş rolde olan ticari vakıflara imarethane ismini vermişlerdir. Oğuzların kınık boyundan gelen Selçukluların kurduğu, yine Oğuzların kayı boyundan gelen Osmanlıların geliştirdiği “vakıf imaret sistemi” köhnemiş, pörsümüş, batmaya yüz tutmuş, karanlık çağ diye isimlendirilen dünyada, İLK KEZ iktisadi ihtiyaçların yanında dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçları da karşılayan, böylece insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını meczeden yeni bir sistem geliştirmiştir.
Mukayeseli medeniyet araştırmalarına eserlerinde ilk yer veren bilim adamı, 1048 yılında vefat eden Gazneli Mahmud’un daveti üzerine Hindistan’da Gazne medresesinde otuz farklı bilim dalında eserler veren Biruni’dir. Türkçe ve Arapçanın yanında Doğu dillerinde Hintçe ve Çince, Batı dillerinden Farsça, Eski Yunanca, İbranice, Süryanice olmak üzere on dil bilen Biruni, yüz civarında eser vermiş Türk-İslam medeniyetinin gelişmesine ışık tutmuştur. Biruni, Tahdid ve Cemahir adlı eserinde insan tabiatının anarşiye temayülü olsa da hem doğaya hâkim olmak hem de kendi hayatlarını korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak için içtimai ve iktisadi kanunlar vazederek hemcinsleriyle birlikte yaşamaya mecbur olduğunu belirtmiş ve bunu şu şekilde tanımlamıştır: “Birlikte medeni yaşama mecburiyeti.”
Ahi teşkilatını kuran Ahi Evran, Biruni’nin insanın saadete erebilmesinin iyi ahlakla olabileceğini, iyi ahlakın başında da yiğitlik geldiğini, anarşiye, fesada ve kötülüğe meyilli olan insanın fedakârlık, iç-dış temizlik, mürüvvet, zorluklarla şuurlu mücadele ve kendini disipline etme, kısaca iyi ahlakla olacağını belirtmesi üzerine iktisadi örgütlenmeye uyarlamıştır. Nitekim Pir-i Piran Ahi Evran, ihtiyacını üreterek karşılamayı başaran topluma medeni toplum, yani iktisaden kalkınmış toplum demektedir. İktisadi kalkınmasını gerçekleştirememiş bir toplum medeni toplum olamaz. Kişi tek başına ihtiyaçlarını karşılayacak üretimi yapamaz. Bu ancak toplumsal iktisadi faaliyetle olur. Medeniyet sadece üretimi yapmak değil, yapılan üretimle toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Dünya nasıl boşlukta havada kalıyor diye sorsalar hareket ederek derim. Hareket, çalışmak, uğraşmak, boş durmamak, ancak bu şekilde iyi veya kötü bir temeddün (medeniyet) oluşturabilirsiniz. Madem dünya sürekli hareket halinde, o halde dünya üzerinde yer kaplayan bizler de bir işle iştigal etmeli zanaat erbabı olmalıyız. Bu nedenle iktisadi örgütlenmeye gidilmiş, Ahilik teşkilatı kurulmuştur.
Geçmişimize övgü ve sövgüde bulunurken neyi niçin yaptığımızı bilmemiz gerekir. Eskiden her Türk asker doğardı şimdi ise her Türk pazarlamacı doğuyor. Üniversitelerimizin sayısı arttı, mezun olan kardeşlerimize baktığımızda ihtisas alanıyla değil de para kazanacak kazandıracak işlerle meşgul olduklarını görüyoruz. Binbir zahmetle okuyup doktor olan kimseler bir araya gelip hastane, estetik ve saç ekim merkezi kurup sağlık turizmi pazarlaması yapıyorsa, sarraflar işi bırakıp müteahhitliğe girişip daire pazarlıyorsa, emekli imamlar umre pazarlıyor, emekli öğretmenler emlakçılıkla arsa pazarlıyorsa ve biz bu gerçeklerle yüzleşip bu ortamda yaşıyorsak, kayıtsız kalmamak adına mukallitlik yapıp geçmişte bizleri zirveye çıkaran ticaret ahlakını, satışı, pazarlamayı işin erbabı olan Ahilerden öğrenmemiz gerektiğini vurgulamak istedim. Elinden, dilinden kimsenin zarar görmediği kimselere selam olsun.
Uğur Kınık
GİRİŞ
Türk milletinin, fetih ve göç hareketleriyle Anadolu’ya yerleşmesinden sonra bu topraklarda birtakım müesseseler kurulmuş, Türk-İslam mührü coğrafyanın her köşesine böylece vurulmuştur. Askeri teşkilatlanmanın yanında mesleki teşkilatlanmayı sağlama gayesini “ahilik” üstlenmiştir. Tabandaki halk ve meslek gruplarını bir çatı altında toplayan ahilik teşkilatı içtimai, ticari, irfani, siyasi ve askeri yönleri bulunan bir müessesedir. Ahilik Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde kurulmuş, Anadolu ve Balkanlar’ın İslamlaşmasına ve Türkleşmesine katkı sağlamıştır. Ahilik teşkilatı üretimde kaliteyi esas almış, esnafın toplumda dürüst bir şekilde hareket etmesini ve ticaret hayatında disiplinli bir şekilde çalışmasını sağlamıştır.
1. AHİ (AKI) KELİMESİNİN ANLAMI
Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.
“Ahi” kelimesinin kaynağı hakkında iki farklı görüş vardır: Bunlardan birincisi, kelimenin Arapça “kardeşim” demek olan “ahi” kelimesinden türediği, ikincisi ise ilk defa Divanü Lugati’t-Türk’te ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i ve Edip Ahmet İbni Mahmud Yüknekî’nin Atabetül Hakayık’ında geçen ve “eli açık, cömert” anlamlarına gelen Türkçe “akı” kelimesinden geldiği görüşüdür. Ahi kelimesinin Türkçe kökenli olduğunu ileri sürenlere göre, “akı” kelimesi Türkçede çok görülen bir ses olayı olan (k>h) değişimiyle “ahı” şekline dönüşmüş ve nihayet “ahi” olmuştur.[1 - Köksal, M.Fatih (2011), Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir: Kırşehir Valiliği Kültür Yayınları Yayın No: s. 53.]
Ahilik, Türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması sebebiyle daha çok esnaf arasında gelişmiş olmakla birlikte, esnaf dışında da çeşitli meslek erbabını bünyesinde barındıran Ahi Evran-ı Veli önderliğinde Anadolu’dan Ortadoğu ve Kafkaslar’a kadar yayılan sivil bir yapılanmanın adıdır.
Ahilik Anadolu’ya “fütüvvet” ismiyle gelmiş, işleyiş ve yaşayış biçimiyle Türkçeleşip “ahi” ismini almıştır.
FÜTÜVVET KAVRAMI
Fütüvvet, Arapça bir kelimedir. Fütüvvetin tekili ise fetadır. Bu şekliyle sözlükte genç, delikanlı, cömert, yiğit anlamlarıyla yer almaktadır.[2 - Arslanoğlu İbrahim (1997), Yazarı Belli Olmayan Bir Fütüvvetname, Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: 257 s. 13.]
Fütüvvet kelimesinin esas anlamı “gençlik, erginlik çağı, delikanlılık” olup aynı zamanda “gençliğin en parlak zamanı, delikanlıca tavır” anlamlarında kullanılmaktadır. Türkler feta vasıflarına sahip kişileri ifade etmek için önceleri “akı” terimini kullanmış, daha sonraları Farsçadaki “civanmerd” terimini “cömerd”e çevirip kullanmışlardır.[3 - Taş Hülya (2011), Günümüz Bursa Esnafında Ahilik Kültüründen İzler, Bursa: Gaye Kitabevi , s. 15.]
Terim olarak fütüvvet ise, “Dünya ve ahirette halkı nefsine tercih etmek”, “Cömertçe vermek, başkasını rahatsız etmemek, şikâyet ve sızlanmayı terk etmek, haramdan uzaklaşmak ve ahlaki değerlere sahip olmak” şeklinde tanımlanmıştır.[4 - Ceylan Kazım (2013), Ahilik Türk-İslam Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem, Ankara: T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kültür Yayınları, Yayın No: 1, s. 16.]
Fütüvvet kelimesi, esas itibariyle tasavvufa dayanan, fakat aynı zamanda iktisadi teşekkülleri de kavraması ve sanat erbabını teşkilatlandırması bakımından ekonomik bir hüviyet de taşıyan, ehl-i fütüvvet tarafından daha geniş anlamlara gelen bir terim olmuştur. Fütüvvet ehline göre mürüvvet, fütüvvetin esasıdır, fütüvvet ise mürüvvetin sonudur. Bu bakımdan her mürüvvet ehli, fütüvvet sahibi değildir, fakat her fütüvvet ehli, mürüvvette en ileri dereceye varmıştır.[5 - Anadol Cemal (1991), Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvet-nameler, s. 1-2.]
Ebu Abdurrahman es-Sülemî, fütüvvet konusunda yazılan ilk eser olarak bilinen Kitabü’l-Fütüvve adlı eserinde fütüvveti Allah’ın emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, açık ve gizli ahlakın en güzeline sarılma olarak tarif etmiştir. Sülemî’nin, kitabında yer verdiği fütüvvet esaslarından bazıları ise doğruluk, vefa, cömertlik, güzel huy, göz tokluğu, dostlarla şakalaşma, arkadaşlarla iyi geçinme, kötü söz dinlemekten kaçınma, iyilik yapmayı arzulama, güzel konuşma, ahde vefa, Allah’ın emaneti olan aile efradına ve hizmetçilere iyi muamele, çocukları terbiye etme, büyüklere karşı edepli davranma, kin, aldatma ve buğzdan uzaklaşma, Allah için dost ve Allah için düşman olma, malını ve varlığını dostlara açma, misafirlere hizmet etme, kötülüğü iyilikle karşılama, tevazua sarılma ve kibirden kaçınma olarak karşımıza çıkmaktadır.[6 - Çakmak Muharrem (2014) “Ahiliğin Tasavvufi Temelleri ve Ahilik-Fütüvvet İlişkisi”, Hikmet Yurdu Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Cilt 7, Sayı 13, s. 147-148.]
Ahilik teşkilatları, sistemin temeline insanı koymuş ve insanın dünya ve ahiretteki mutluluğu için çalışmalar yapmıştır. Pek çok yazar da ahilik teşkilatının amaçlarına değinmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Ahi birlikleri, köklü kültür değişmelerinin yaşandığı bir dönemde birbirlerine karşı çatışmacı tavır alan grupları uzlaştırmak, zayıflayan aşiret bağlarının yerine yerleşik hayat tarzına uygun koruyucu değerler meydana getirmek, Bizanslılara karşı Müslüman-Türk esnaf-sanatkârlarının menfaatlerini korumak ve toplumda huzurun sağlanmasına yardımcı olmak amacıyla kurulmuş bir teşkilattır.[7 - Ekinci Yusuf (2008), Ahilik, Ankara: Özgün Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş. s. 76.]
Ahilikte öne çıkan bir diğer amaç ise üretici ve tüketici ilişkilerini karşılıklı haklılık temelinde düzenlemek olmuştur. O dönemdeki toplumsal ve iktisadi krizlerin ortaya çıkardığı bu zanaatkârlar grubu, toplumun bu iki kesiminin birbirleriyle olan etkileşimlerini düzenleyip sosyal barışa hizmet etmiştir. Organizasyonun örgütsel işleyiş prensiplerinin çağın gereklerine ve o dönem ticaret kurallarına ve teknolojiye uygunluğu kamu yönetimine de yansımıştır. Örneğin yerel yönetim yasaları, hizmetleri ve hizmetlerin denetimini düzenleyen yönetmelikler bu yönde yazılmıştır.[8 - Kantarcı Zeynep (2007) “İş Etiği ve Ahilik”, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.]
2. AHLAKİ AÇIDAN AHİLİK TEŞKİLATI
Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kişidir.
Hadisi Şerif
Çalışmayı, ibadeti ve dürüstlüğü bütün olarak ele almış, ahlaka büyük ehemmiyet vermiş ahilik teşkilatında eşitlik, kardeşlik, sevgi ve adalet gibi özellikler vardır. Halkın sadece mesleki anlamda gelişimine katkı sağlamayıp halkı ahlaki yönden de eğitip geliştiren bir teşkilatlanmadır ahilik. Ahiliğin temel esaslarında bir ferdin diğerinin üzerinde egemenlik kurmasına, insanlar arasında ayrımcılığın oluşmasına karşı çıkılmış, temel insan haklarında eşitliğin savunulması merkeze alınmıştır. Türk toplumunun sosyal ve ekonomik yapısının oluşturulmasında ahilik, zaviyelerinde şu düsturda dersler vermiştir: Eline, beline, diline sahip olacaksın, kapını ve sofranı açık tutacaksın, dindar olacaksın, yalan söylemeyeceksin, içki ve zinadan uzak duracaksın, büyüklere hürmet, küçüklere sevgi ve muhabbet besleyeceksin. Bu ahlak anlayışı “ahlak mektebi” olarak zaviyelerde öğretilmiş, neşredilmiş ve nihayetinde bir toplum şekillendirilmeye çalışılmıştır. Ahilikte materyalist anlayış reddedilip paranın amaç değil araç olduğu belirlenmiş ve her bir ferdin bir işi, bir zanaatı olması gerektiği ilke olarak kabul edilmiştir. Ahilik toplumda para piyasasına yön verdiği için halkın rağbet ettiği bir kurum olmuştur. Bunun farkında olan ahilik teşkilatı, teşkilata girişte ahilik şartları olarak ahlaklı, yardımsever, cömert olmak gibi şartları sunmuştur. Hataya düşmeye ve günah işlemeye meyilli olan genç nesil her türlü kötü akımların tesirinden ve başıboş kalmaktan kurtulmuş ve bu teşkilat sayesinde toplum tarafından itibar gören, işi gücü olan bir fert haline gelmiştir.
Ahilik, esnaf ve tüccarlar arasında dayanışma, birlik ve beraberlik esasına yönelik olarak kurulmuş bir teşkilattır. Bir başka ifadeyle ahilik, bir mesleğe bağlı ve bir arada yaşayan insanlar arasında sosyal, ekonomik ve kültürel düzeni sağlamak amacıyla kurulan bir teşkilattır.[9 - Turan Kemal (1996), Ahilikten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, Yayın No: 129. s. 26.]
Ahilik ahlaki, kültürel ve ticari hayata ilişkin kurallarıyla toplumu ayakta tutan ve Anadolu’nun her yanına yayılan bir organizasyonun adıdır.[10 - Yiğit İlker (2013) “XVI. Yüzyıl Türkiyesi’nde Ahi Adlı Zaviyelerin Dağılışı,” Turkish Studies, Cilt 8, Sayı 5, s. 961.]
Ahilik, İslam ahlakı ile Türk örf ve âdetlerini birleştiren bir düşünce sisteminin ürünüdür.[11 - Kaya Umut (2013), “Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt 11, Sayı 26, s. 43.]
Ahilik denince ahlak kavramı üzerinde durmak gerekir. Birkaç küçük başlık altında araştırmacıların yorumlarına yer verelim.
ÇALIŞMA AHLAKI
Toplumdaki bireylerin işe ve çalışmaya karşı tutum ve davranışların tamamıdır. Çalışma ahlakı toplumdan topluma farklılıklar göstereceği gibi aynı toplumun farklı kesimlerinde de değişkenlik gösterebilir. Bazı toplumlar çalışkanlığa ve işe yararlığa oldukça fazla önem verirken bazı toplumlar genel olarak işten kaçan, tembellik gösteren çalışma ahlakına sahiptirler. Ailesel olarak genetik yatkınlıkla genel olarak aynı tip çalışma ahlakına sahip bireyler yetiştirilse de, eğitim sayesinde çalışma ahlakı iyileştirilip düzeltilebilir.[12 - Arslan Mahmut (2012), İş ve Meslek Ahlakı Dünya ve Türkiye Örnekleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 107-108.]
MESLEK AHLAKI
Meslek ahlakı, meslek mensuplarının izlemesi gereken ahlaki ilkelerdir. Bir mesleği icra ederken uyulacak kurallar bütünüdür. Muhasebecilik iş ahlakı, avukatlık iş ahlakı gibi. Çalışma ahlakı ülkeden ülkeye, toplumdan topluma değişiklik gösterebildiği halde meslek ahlakı evrensel bir yapıdadır. Genel olarak bir mesleğin ahlaki prensipleri tüm dünyada aynıdır.[13 - Özdemir Süleyman, (2009), Günümüz Türkiyesinde Akademik İş Ahlakı Çalışmalarına Genel Bakış, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın no: 23: 303, İnkılap Kitabevi, İstanbul, s. 306.]
İŞLETMECILIK AHLAKI
İşletmecilik ahlakı, işletme olarak kurumun sahip olduğu ahlaki prensiplerdir. İktisadi alanda faaliyette bulunan tüm işletmelerin kendine özgü belli ahlaki ilkeleri ve kuralları vardır. İşletmeler tüm iş paydaşlarına (çalışanlarına, müşterilerine, çevreye, tedarikçilerine ve toplumun tümüne) karşı bu ahlaki ilkelere uygun davranmak zorundadır.[14 - Arslan Mahmut (2012), İş ve Meslek Ahlakı Dünya ve Türkiye Örnekleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 108-132.]
Ahlakın olgunlaşması için insan kimyasını şekillendiren tasavvuf olgusunun şüphesiz etkisi vardır, bu sebeple tasavvufa dair birkaç şey paylaşalım.
3. TASAVVUFTA NEFSİN MERTEBELERİ
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalış.
Hadisi Şerif
Sûfîler insan nefsinin yedi mertebesi olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Nefs-i Emmare: Allah’ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve bundan zevk alan nefistir.
Nefs-i Levvame: Allah’ın emirlerini bazen yerine getiren bazen getirmeyen, işlediği günahlara üzülüp sevaplara sevinen nefistir.
Nefs-i Mülheme: Mümkün olduğu kadarı ile Allah’ın emir ve yasaklarına uyan nefistir.
Nefs-i Mutmainne: Allah’ın koyduğu tüm iman esaslarına inanan bu konularda şüpheye düşmeyen, Allah ile manevi bir bağ kuran ve bu bağdan lezzet alan nefistir.
Nefs-i Radiye: Tamamen Allah’a yönelen, gafletten uzak duran ve Allah’tan razı olan nefistir.
Nefs-i Mardiyye: Tüm benliği ile Allah’a yönelen ve Allah’ın da kendisinden razı olduğu nefistir.
Nefs-i Kamile: Bütün kötülüklerden arınmış ve manevi olgunluğa erişmiş nefistir.
Freud id, ego ve süperego olarak sınıflandırdığı benliği nefsin mertebeleri ile özdeşleştirmiştir. Nefs-i Emmare ve Nefs-i Levvame’nin id ile, Nefs-i Mülheme ve Nefs-i Mutmaine’nin ego ile, Nefs-i Raziye, Nefs-i Mardiyye ve Nefsi Kamile’nin ise süperego ile temsil edildiğini öne sürmüştür.
TEFEKKÜR EDILMESI AÇISINDAN BAZI KAVRAMLAR
a. Kültür
Toplumların tarihler boyunca oluşturduğu ve kullandığı maddi ve manevi değerlerin toplamıdır. Toplumun bu değerler toplamını kendi bireylerine kasıtlı olarak aktarmasına ise kültürleme denilmektedir. Kültür bir toplumun yaşayışını, zevklerini, damak tadını, sanatsal etkinliklerini ve her türlü yaşam tarzını ifade eder. Bireyler kültürleşme ile öğrendikleri bu kültürel yaşam tarzına uygun olmayan şekilde davrandıklarında dışlanacaklarını ve benimsenmeyeceklerini bilmektedirler. Bu açıdan kültürün toplumdaki bireyler tarafından benimsenmesi ve etik kuralların da kültürel değerlerle örtüşmesi önemlidir.
b. Değer
Kültür ve topluma anlam veren, toplumdan topluma değişkenlik gösteren, iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini, onurlu ve onursuz olanı, hoş olanı ve hoş olmayanı tarif eden ölçütlerdir. Toplumdan topluma, hatta toplumun farklı gruplarına ve farklı sosyal sınıflara göre değişebilmektedir. Örneğin bir denetçinin, tüm işletme paydaşlarının hakkını gözeterek işini icra etmesi adalet ve erdem gibi değerlere dayanmaktadır.
c. Norm
İnsanın belli bir denetim alanı içinde eylem gerçekleştirmesini sağlayan, davranışlarını biçimlendiren kural veya kurallar bütündür. Toplum içerisinde ne yapılması gerektiğine dair üstü örtük toplumsal kurallardır. Norm kavramını toplumsal olgu çözümlemesinde geliştiren Emile Durkheim, normların bireyden bağımsız var olan ve uyulması zorunlu standart ölçütler olduğunu ileri sürmektedir. Her eylemsel yönelim belirli normlarca belirlenmiştir. Buna göre, görgü normları, hukuk normları ve ahlak normları vs. gibi normlardan söz edilebilmektedir.
d. Gelenek
Bir toplumda eskiden kalmış oldukları için saygın tutulup kuşaktan kuşağa aktarılan, toplumsal yaptırım gücü olan kültürel davranışlar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve kalıntılardır. Sosyal alanda yapılan düğünler, diş çıkaran çocuğa diş hediği yapılması vs. gelenek kapsamına girmektedir.
e. Görenek
Bireylerin herhangi bir davranışı ya da hareketi eskiden beri gördüğü gibi yapma alışkanlığıdır. Görgü kuralları, uyulması gereken ayrıntılı biçimler, formalitelerdir. Bu kurallar genellikle bireyin yetiştiği aile ve sosyal çevre içerisinde öğrenilmektedir.
f. Dürüstlük
Dürüstlük, davranışları sözler ile uyumlu hale getirmek, söze bağlı kalmak ve kendisinden beklenileni gerçekleştirmek demektir.
“Rabbimiz ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.”[15 - Kuran-ı Kerim, 2014: 2, Fatiha Suresi, 1/5-7.]
Kuran-ı Kerim’e göre doğruların yolu, kendisine Allah’ın lütuf ve ikramda bulunduğu kimselerin yoludur ve doğruluk olmayan bir yol insanı gazaba ve sapkınlığa sürüklemektedir.
“Bu, dürüst insanlara, dürüst olmalarının yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O’n-dan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”[16 - Kuran-ı Kerim, 2014: 109, Maide suresi, 5/119.]
Özellikle Maide suresindeki, “Onlar Allah’tan razı oldular Allah da onlardan razı oldu” Şeklindeki ayet dürüst insanların nasıl bir ödülle karşı karşıya olduklarını açıkça ifade etmektedir. Allah’ın kendisinden razı olduğu insanda dürüstlük, aranan önemli şartlardan biri olarak belirtilmekte ve dürüst insanların ebedi yurtlarının da cennet olduğu ifade edilmektedir.
g. Tarafsızlık
Her olaya objektif yaklaşabilmek, sübjektiflikten uzak durmak, insanları değerlendirirken kendi istek ve tutumlarımızdan arınmış olarak hareket edebilmektir. İnsanlara dil, din, ırk, mezhep ve menfaat ayrımı gözetmeksizin hizmet sunabilmektir.
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker, doğru şahitlik etmez yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız biliniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır).”[17 - Kuran-ı Kerim, 2014: 86, Nisa suresi, 4/135.]
ı. Adalet
Hak edene hak ettiğini vermek, eşit şartlardakilere eşit davranmayı gerektirmektedir. Unutulmamalıdır ki, mutlak eşitlik adaletsizlik getirir. Hak dağıtıcı adalet hak edene hak ettiğini vermeyi kapsarken, düzeltici adalet haksızlık yapana cezai yaptırım uygulanmasını ve mağdurun mağduriyetinin giderilip düzeltilmesini kapsamaktadır.
“Ergenlik çağına erinceye kadar, en uygun olan yolun dışında, yetimin malına yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı dosdoğru yapın. Biz hiçbir canı gücü yettiğinden başkasıyla sorumlu tutmayız. Yakınınız olsa da konuştuğunuz zaman adaletten ayrılmayın. Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. Öğüt almanız için Rabbinizin size tavsiyeleri işte bunlardır.”[18 - Kuran-ı Kerim, 2014: 128, En’am Suresi, 6/152.]
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/chitat-onlayn/?art=69570163?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
notes
1
Köksal, M.Fatih (2011), Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir: Kırşehir Valiliği Kültür Yayınları Yayın No: s. 53.
2
Arslanoğlu İbrahim (1997), Yazarı Belli Olmayan Bir Fütüvvetname, Ankara: Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: 257 s. 13.
3
Taş Hülya (2011), Günümüz Bursa Esnafında Ahilik Kültüründen İzler, Bursa: Gaye Kitabevi , s. 15.
4
Ceylan Kazım (2013), Ahilik Türk-İslam Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem, Ankara: T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kültür Yayınları, Yayın No: 1, s. 16.
5
Anadol Cemal (1991), Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvet-nameler, s. 1-2.
6
Çakmak Muharrem (2014) “Ahiliğin Tasavvufi Temelleri ve Ahilik-Fütüvvet İlişkisi”, Hikmet Yurdu Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Cilt 7, Sayı 13, s. 147-148.
7
Ekinci Yusuf (2008), Ahilik, Ankara: Özgün Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş. s. 76.
8
Kantarcı Zeynep (2007) “İş Etiği ve Ahilik”, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.
9
Turan Kemal (1996), Ahilikten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, Yayın No: 129. s. 26.
10
Yiğit İlker (2013) “XVI. Yüzyıl Türkiyesi’nde Ahi Adlı Zaviyelerin Dağılışı,” Turkish Studies, Cilt 8, Sayı 5, s. 961.
11
Kaya Umut (2013), “Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt 11, Sayı 26, s. 43.
12
Arslan Mahmut (2012), İş ve Meslek Ahlakı Dünya ve Türkiye Örnekleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 107-108.
13
Özdemir Süleyman, (2009), Günümüz Türkiyesinde Akademik İş Ahlakı Çalışmalarına Genel Bakış, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın no: 23: 303, İnkılap Kitabevi, İstanbul, s. 306.
14
Arslan Mahmut (2012), İş ve Meslek Ahlakı Dünya ve Türkiye Örnekleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 108-132.
15
Kuran-ı Kerim, 2014: 2, Fatiha Suresi, 1/5-7.
16
Kuran-ı Kerim, 2014: 109, Maide suresi, 5/119.
17
Kuran-ı Kerim, 2014: 86, Nisa suresi, 4/135.
18
Kuran-ı Kerim, 2014: 128, En’am Suresi, 6/152.