Repressiya

Repressiya
Ebubekir Güngör

Ebubekir Güngör
Repressiya. Kırgızistan’da Siyasi Baskı Sürgün ve Yokediliş (1917-1938)

Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş ve bedeni toprağa düşmüş bütün büyüklerimizin ruhlarına hürmetle

Eşim Şemsinur hanıma sevgiyle
    İTHAF OLUNUR…


KISALTMALAR
KRBMSDA Kırgız Respublikasının Borborduk Mamlekettik Sayasiy Dokumentter Arhivi (Kırgız Cumhuriyeti Merkezi Devlet Siyasi Dokümanlar Arşivi)
KRBMA Kırgız Respublikasının Borborduk Mamlekettik Arhivi (Kırgız Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi)
NKVD Narodnıy Komissariyat Vnutrennnih Del (İçişleri Halk Komiserliği)
OGPU Obyedinennoye Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye (Devtlet Siyasi Yönetim Bölümü)
KırgızGPU Kırgızistan Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye (Kırgızistan Cumhuriyeti Siyasi Yönetim Bölümü)
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
STP Sosyal Turan Partisi
TÖSSC Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
KÖSSC Kazakistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
F. Fond
d. Delo
Op. Opisanie – Opis
inf. İnfinitiv
Bkz. Bakınız
c. Cilt
Çev. Çeviren
Der. Derleyen
Ed. Editör
Haz. Hazırlayan
g. God
MEB Milli Eğitim Bakanlığı
No Numero
Nu. Numara, Number
p. Page
s. Sayfa
S. Sayı
T. Tom
TAD Türkiyat Araştırmaları Dergisi
TTK Türk Tarih Kurumu
vb. Ve Başkaları
vd. Ve Diğerleri
Vol. Volume
Yay. Yayınları

ÖNSÖZ
XX. yüzyılın ilk çeyreği, dünya milletleri tarihinde görülmemiş yoğunlukta etki ve değişime sahne olmuştur. Bu durum Türkistan Türkleri için de geçerlidir. Şüphesiz, kimilerine göre dünya mazlumlarının üzerine doğan güneş, kimilerine göre ise haksız, hukuksuz diktatör rejimi olarak görülen SSCB iktidarı, Türkistan halkını etkileyen önemli bir unsurdur. Bolşevikler merkez Rus yönetimini ele geçirdikten ve Türkistan’ın kızıl ordu ile tekrar Rus işgaline soktuktan kısa bir süre sonra, bağımsızlık mücadelesini yürüten bazı aydınlar vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Ancak mücadelelerini bırakmamışlardır. Önce Afganistan sonra Türkiye, Fransa ve Almanya’yı Türkistan mücadelesinin merkezleri haline getirmişlerdir. Dönemin ideolojik ve siyasal ortamı, Türkistan’a adanmış ömürlerin ve ideallerin doğru anlaşılmasına engel olmuştur. Onların saf ve fedakâr mücadeleleri, milliyetçilik ve komünizm tartışmaları arasına sıkıştırılmıştır. Bu sebeple mücadelelerinin birlik parolası, Turan Birliği haksız yere yeteri kadar anlaşılmadan, daha başında mahkûm edilmiştir. Kendilerini anlatma yollarının sınırlı olmasının yanı sıra SSCB dışında olmalarına rağmen, Stalin’in baskısından kurtulamamışlar, Avrupa ülkeleri bir tarafa, Türkiye’de dahi çeşitli baskılara maruz kalmışlardır. Aralarından KGB ajanları hiç eksik olmamıştır. Türkistan bağımsızlık mücadelesi yalnız hariçte mi verilmiştir? Sorusunun cevabı kesinlikle hayırdır. Asıl tehlikeli mücadele dahilde yaşanmıştır. Türkiye ve Türkistan Türkleri arasına çekilen SSCB demir perdesi, dahildeki Türkistan mücadelesinin Türkiye tarafından araştırılmasını engellemiştir. Yetmiş yıllık esaretin SSCB’nin yıkılması sonucu sona ermesiyle Türkistan’da verilen mücadelenin üzerindeki perde aralanmış, böylece mücadelenin daha iyi anlaşılma imkanı doğmuştur.
Mücadelenin başında milli aydınlar bulunmuşlardır. Bolşevik Komünist parti organları içerisinde devam ettirilen mücadelede, meşru kanunların dışına hiçbir zaman çıkılmamıştır. Bolşevik parti içerisinde Türklerin hak arama girişimlerinin Mirseyit Sultan Galiyev, Hüseyin Cahit, Münevver Kari Abdraşidhanov ve Turar Rıskulov gibi aydınlar liderliğinde şekillendiği, Türkçe literatürde yetersiz olmakla birlikte bilinmektedir. Ancak Stalin’in milletler politikası sonucu Türk cumhuriyetlerinin kurulmasıyla kısmi birlik parçalanmış ve her mücadele kendi ülke sınırları çerçevesine indirgenmiştir. Bu çalışma, Bolşevik Komünist parti organları içerisinde, Kırgız milli aydınlarının halkın milli çıkarlarını koruma mücadelesi kaynakları, liderleri, yöntemleri, şekli ve onlara karşı uygulanan baskı, sürgün ve yok edilişi konu almıştır. Kırgız milli aydını Sopiev’in işkence altındaki ifade tutanaklarında geçen: “Kırgızistan üç bin yıldır yaşamaktadır. Bu uzun yıllarda Kırgızlar, şimdiki kızıl militarizm zamanındaki kadar zorlukları görmüş değildir… Bolşeviklerin kurduğu bu düzen komünizm değil, militar bir sistemdir. Bolşevikler komünist değil, onlar kızıl militaristlerdir” şeklindeki değerlendirmesi, mücadelenin sebebi, “Göçüp gelen Rusların, halkımızı ve toprağımızı yönetmemesi gereklidir. Onlar kendi siyasetlerini hainlere dayanarak yürütmektedirler. Biz buna müsaade etmeyiz. Ülkeyi Turanın asil evlatları yönetmelidir” düşüncesi ise amacı hakkında fikir vermektedir.
Sopiev’e bunları söyleten ruh ve olaylar nelerdir? Rus ve Bolşeviklere karşı bu düşünceye sahip olmasının dayanağı nedir? Bolşevik yönetimi militar (askeri) mıdır? Sovyet idaresi hakkında böyle bir düşünceye sahip olarak, meşru milli haklarını aradıklarını düşünen Kırgız Türklerine, yönetim tepki vermiş midir? Bir tepki var ise nasıl bir yöntem uygulanmıştır? Kırgız halkı Ruslar ve Bolşevik ideoloji hakkında neden böyle bir kanıya sahiptir? Stalin iktidarına denk gelen bu dönemde yaşanan olaylar (özellikle 1937 – 1938), Türkistan Türkleri nezdinde kızıl terör, Rus ve dünya literatüründe neden repressiya olarak adlandırılmaktadır? Ne zaman başlamıştır? Söylendiği gibi yalnız 1937 – 1938 yıllarını mı kapsamaktadır? Bu gibi sorulara elinizdeki çalışmada cevap aranmıştır. Eserin adının kızıl terör mü yoksa repressiya mı olması konusunda tereddüt yaşanmıştır. Kızıl terör Türkçe ve Türk halkları tarafından kullanılan bir terim olmakla birlikte, politikaların mahiyeti ve meşruiyeti üzerine tartışmaların devam etmesi ve duygusal bir yaklaşım olacağı düşüncesi sebebiyle tercih edilmemiştir. Bunun yerine, dünya literatüründe ve SSCB coğrafyasında kabul gören repressiya ifadesi kullanılmıştır.
Aydınların Bolşevik baskısı sebebiyle çalışmalarını gizli yapmış olmaları kesin hükümlere varmayı zorlaştırmıştır. Bu sebeple çalışmada arşiv kaynakları ve hatıralar büyük öneme sahip hale gelmiştir. Kırgızistan Merkezi Devlet ve Kırgızistan Siyasi Belgeler arşivlerinden azami ölçüde yararlanılmaya çalışılmıştır. Sovyet dönemi boyunca halk düşmanı, karşıdevrimci ilan edilmiş olan Kırgız milli aydınları üzerinde karartma gerçek bilgilere ulaşmayı zorlaştıran diğer bir etkendir. Dolayısıyla bazı konular muğlakta kalmış, kesin yargı konulamamıştır. Her çalışmada olduğu gibi, bu kitabın ortaya çıkmasında çok sayıda insanın yardımı ve katkısı görülmüştür. Öncelikle arşive girilmesi ve araştırma yapılmasında kefil olmak suretiyle, yardımlarını esirgemeyen sayın Prof. Dr. Döölötbek SAPARALİYEV’e teşekkür etmek bir borçtur. Konunun çalışılması fikrinde desteklerini gördüğüm, Dr. Öğr. Üyesi Qiyas ŞÜKÜROV’a, redaksiyon desteği veren Prof. Dr. Yunus ÖZGER’e, Kırgızistan seyahatlerimizde yanımızda olan Doç. Dr. Cengiz BUYAR’a, yetişmemizde emekleri bulunan tüm hocalarıma, aileme, ve eseri sizlere ulaştıran Bengü Yayınevi ve Avrasya Yazarlar Birliği çalışanlarına Doç. Dr. Yakup ÖMEROĞLU’nun şahsında şükranlarımı bildirmek isterim. Ayrıca, hayatta olduğu gibi kaynaklar için uzun seyahatlerimizde yalnız bırakmayan, engin hoşgörü ve sevgi dolu bir çalışma ortamı yaratarak bizi destekleyen, sevgili eşim Şemsinur hanıma gönülden teşekkür ederim.

    Dr. Ebubekir GÜNGÖR
    Yozgat – Ocak – 2018

GİRİŞ
Türkiye’de bütün dünyada olduğu gibi SSCB’nin dağıldığı 1990 yılından sonra Sovyet tarihi araştırmaları yoğunlaşmıştır. Türkistan Cumhuriyetleri üzerine yapılan çalışmaların mahiyeti ve amacı dünya ve Türkiye açısından farklılık arz etmektedir. Batı dünyası açısından sosyalizmin yıkılarak, kapitalizm hakimiyetinin geleceği üzerine şekillenmiştir. Yıkılan eski ekonomik sistemin yerine, yeni ekonomi ve finans liderleri ortaya çıkmıştır. Daha açığı, bu genç cumhuriyetlerin gelecekte dünya düzenine ayak uydurma yolları belirleyici rol oynamıştır. Geniş bir coğrafya olarak Türkistan, farklı güç odaklarının mücadele sahası haline dönüşmüştür. Dünya üzerindeki stratejik konumu, ticaret yollarının güvenliği açısından da önemini ve ilgiyi artırmıştır. Ayrıca dünyada meydana gelen nüfuz mücadeleleri, ekonomik savaşlar, hatta terörizm gibi konular Türkistan Cumhuriyetleri üzerindeki çalışmaların artmasında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye açısından, yukarıda belirtilen durumların önemi yadsınamayacağı gibi, milli, kültürel ve tarihi ortak değerlerin varlığı, ilginin mahiyetini etkilemektedir. SSCB’nin dağılmasından sonra bölgede oluşan otorite boşluğunun Türkiye lehine değerlendirilmesi, kardeşlik hukukunun güçlendirilmesi, bölge cumhuriyetlerinde yaşanan acıların Türkiye’de karşılık bulması gibi konular, ilişkilerin derinleştirilmesi ve uluslararası arenada birliğin gücünden faydalanılması açısından önemlidir. Bu sebeple Türkistan Cumhuriyetleri halkları tarihinde dönem noktası olan olayların aydınlatılması, ortak düşünceyi güçlendirecektir. Bu konudaki, Türkistan Türkleri hakkındaki çalışmalar önemli katkılar sunacaktır. Genç Türk cumhuriyetlerinde objektif Sovyet dönemi çalışmaları, son on beş yılda şekillenmeye başlamıştır. Hatta Sovyet tarihi üzerine Türkiye’de yapılan çalışmalar, objektiflik açısından Türk Cumhuriyetlerine göre daha eskiye uzanmaktadır.
Sovyet tarihi ve Türkistan politikaları konusunda çalışmaların yayınlanması, Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanına kadar uzanmaktadır. Bu konuda SSCB baskısından kaçan Türkistan aydınlarının Türkiye ve Avrupa’da yaptıkları yayınlar başı çekmektedir. Ahmet Zeki Velidi Togan ve Mustafa Çokay’ın birçok çalışmasının yanı sıra, girişimleri sonucu kurulan Yeni Kafkasya ve Yaş Türkistan dergileri Sovyet mezaliminin dünyaya duyurulduğu yayınlar olmuşlardır. Bu süreli yayınların etrafında topladığı birçok Türkistanlı aydın, SSCB üzerine kaleme aldıkları çeşitli çalışmaları yayınlamışlardır. Ayrıca, Türkistan diasporası yayınları ile Baymirza Hayit’in eserleri, ana kaynak niteliği taşımaktadır. Ele alınan konu açısından Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarından sonraki süreçte, baskı politikalarını içeren çok sayıda müstakil çalışma Türkçe yayınlanmaya başlamıştır. Kızıl Terör ile birebir alakalı olmamakla birlikte, Hüseyin Adıgüzel’in Milli Komünizmin Öncüleri Rıskulov[1 - Hüseyin Adıgüzel, Milli Komünizmin Öncüleri Rıskulov, İstanbul, 2005.] adlı çalışması, Erol Cihangir’in, Sultan Galiyev Davası RKP MK 4. Toplantısı Sultan Galiyev Dava Tutanakları,[2 - Erol Cihangir, Sultan Galiyev Davası RKP MK 4. Toplantısı Sultan Galiyev Dava Tutanakları, İstanbul, 2016.] A. Ahat Andican’ın, Cedidizmden Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi ve Osmanlıdan Günümüze Türkiye ve Orta Asya adlı çalışmaları Türkistan halkına uygulanan kızıl terör konusunda önemli bilgiler içermektedir.
Kızıl terör üzerine müstakil çalışmalardan ilki, Ahmet Buran’ın, SSCB aydınlarının Stalin tarafından nasıl yok edildiğini biyografiler ile anlatan, Kurşunlanan Türkoloji adlı eseridir.[3 - Ahmet Buran, Kurşunlanan Türkoloji, Elazığ, 2007.] Diğeri ise, Azerbaycan’da Sosyalist baskı ve terörü anlatan, Ziya Bünyadov’un Stalin Döneminde KGB Arşivlerinde Kırmızı Terör adıyla, Sebahattin Şimşir tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.[4 - Ziya Bünyadov, Stalin Döneminde KGB Arşivlerinde Kırmızı Terör, Aktaran: Sebahattin Şimşir, İstanbul, 2004.] Stalin dönemi konusunda, son dönemde Orhan Uravelli tarafından Türkçeye kazandırılan, Yuriy Jukov’un, Öteki Stalin[5 - Yuriy Jukov, Öteki Stalin, Çev. Orhan Uravelli, Lena, Ankara, 2013.] ve Yuriy Yemelyanov’un Stalin İktidara Giden Yol[6 - Yuriy Yemelyanov, Stalin İktidara Giden Yol, Çev.: Orhan Uravelli, Lena, Ankara, 2014.] adlı eserleri, dönemin anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Ayrıca kızıl terör ve SSCB halkına etkilerini hatırlardan yola çıkarak aktaran Orlando Figes’in, Nureddin Elhüseyni tarafından Türkçeye tercüme edilen, Karanlıkta Fısıldaşanlar Stalin Rusya’sında Özel Yaşam[7 - Orlando Figes, Karanlıkta Fısıldaşanlar Stalin Rusya’sında Özel Yaşam, Çev.: Nurettin Elhüseyni, İstanbul, 2011.] adlı çalışma, son dönemdeki yayınlara örnek verilebilir. Ancak bu yayınlar Kırgızlardan ziyade Türkistan hakkında genel bilgileri ve önde gelen şahsiyetleri konu almışlardır.
Türkistan Türkleri ve SSCB konuları üzerine Türkiye’de önemli derecede yayın bulunmakla birlikte, yeterli değildir. Özellikle 1990 yılından sonra başlayan Türk Cumhuriyetleri Türkiye ilişkileri, artık daha derin ve spesifik konularda tarihi araştırmalara ihtiyaç duymaktadır. Örneğin, bu cumhuriyetlerden Kırgızistan ve Kırgızlar hakkında çalışma oldukça az ve yetersizdir.[8 - Türkiye’de Kırgız tarihi üzerine yayınlanmış çalışmalar ve mahiyetleri hakkında bakınız; Abdrasul İsakov, “Kırgızlar ve Kırgızistan Tarihi ile İlgili Türkiye’de Yayımlanmış Bilimsel Çalışmalar (1910 – 2009)”, OAKA, Cilt: 5, Sayı: 9, 2010, ss. 101-131.; Fahri Solak, Kırgızistan ile İlgili Türkçe Bibliyografya (1928 – 2003) (Tezler – Kitaplar – Makaleler), Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı. 9, 2004, ss. 67 – 115.] Aslına bakılırsa Kırgızistan’da da kızıl terör konusunda objektif olarak yapılan çalışmaların, on beş yıllık bir mazisi vardır. Ayrıca konu üzerinde çalışanlar, iki elin parmaklarını geçmemektedir. Sovyet iktidarı boyunca suçlanmış Kırgız aydınlarının itibarları geri iade edilmiş olmasına rağmen, haklarındaki algı bağımsızlığa kadar değiştirilememiştir. Fakat bağımsızlıktan sonra, arşivler açıldıkça ve belgeler tasnif edildikçe yeni çalışmalar yayınlanmaya devam etmektedir. Sovyet dönemi boyunca çoğunluğu halk düşmanı, burjuva milliyetçisi ve karşıdevrimci olarak, Sovyet tarih kitaplarına geçmiş Kırgız aydınları, bağımsızlığın kazanılmasından sonra tekrardan gündeme gelmiştir. Ancak Sovyet dönemi boyunca belgelerin bazılarının karartılması, baskılar sebebiyle aydınların gerçek dışı beyanlarda bulunmaları ve çalışmalarını gizli yürütmeleri araştırmaları zorlaştırmaktadır. Birçok konuda şüphelerin doğmasına sebep olmaktadır. Bütün bunlara rağmen, yapılan yayınların sayısı arttıkça, doğrulara daha fazla yaklaşılacaktır. Kırgız yakın tarihinde ikinci dünya savaşından ayrı olarak, 40 bin kızıl terör kurbanı[9 - Otuz Ceditinçi Cıl Kırgızstanda, Red.: E. E. Semenov, Bişkek, 1991, s. 329.] verilen bir olayın aydınlatılmasına katkı sunulması gerekliliktir. Böylece, Türk Dünyası ailesi, birbirini daha iyi anlayacak, tanıyacak ve dayanışma – gelişme yollarını çeşitlendirecektir.
Sovyet baskı ve kızıl terörü konusunda gerçekleri yansıtması bakımından önemli eserlerden ilki, Dc. Dcunuşaliev – İ. E. Semenov’ların yayına hazırladığı ve uzun süre Kırgız Cumhuriyeti Halk Komiserliği görevinde bulunmuş, Yu. Abdrahmanov’un, 1916 Dnevniki Pisma k Stalinu adlı hatıralarıdır.[10 - Yu. Abdrahmanov, 1916 Dnevniki Pisma k Stalinu, Haz.: Dc. Dcunuşaliev – İ. E. Semenov, Frunze, 1991.] Dc. Dcunuşaliev ve İ. E. Semenov’un kaleme aldığı giriş bölümünde, Yu. Abdrahmanov’un hayatı, Kırgız Cumhuriyetinin kurulma süreci ve 20 – 30’lu yıllarda Sovyet politikaları gibi konular, 1991’de objektif bir şekilde ilk defa değerlendirilmiştir. Yazarlar Kırgız tarihinde ilk defa, Sovyet politikaları konusunda, nasıl oldu? Ne oldu? Sorularını sormuşlardır. Dolayısıyla dönemin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini beyan ederek, araştırmacıları arşiv kaynakları üzerinde çalışmaya davet etmişlerdir. Bu sebeple eser Kırgız tarihçilerini, tarihin yeniden yazılmasına bir çağrı niteliği taşımıştır. Dönemin şartları göz önüne alındığında, yazarların bu girişimleri birer cesaret örneğidir. Çünkü isteğin dillendirildiği zaman SSCB’nin dağıldığı yıl olmakla birlikte, hem dünya, hem de SSCB halklarının büyük bir belirsizlik yaşadıkları döneme denk gelmektedir.
Semenov ve Dcunuşaliev, bağımsızlık dönemi objektif Kırgız tarihi araştırmacıları önünde ilk tarih araştırmacı profili olmuşlardır. Bu yöndeki çalışmanın devamı olarak, aynı yıl Semenov’un editörlüğünde, hatıralar ve belgelerden oluşan Otuz Cetinçi Cıl Kırgızstanda – Tridsat Sedmoy God v Kirgizii adıyla kitap, iki dilde (Kırgızca, Rusça) yayımlanmıştır.[11 - Otuz Ceditinçi…] Kitapta yer alan belgeler, 1937 yılı olaylarını açıkça gözler önüne sermiştir. Ayrıca Sovyet döneminde Komünist parti ve devlet organlarının üst birimlerinde görev yapmış kişilerin hatıraları, belgeleri destekler niteliktedir. Bu eser yayınlanana kadar halk arasında halk düşmanı olarak bilinen ve Stalin döneminde önemli görevler üstlenmiş, Halk Aydınlatma Komiseri Tokçoro Dcoldoşev, Osmon Tınaev, Halk Komiseri Yu. Abdrahmanov, Bayalı İsakeev, Prof. E. D. Polivanov, Kırgız Komünist Partisi birinci Sekreterliği yapmış M. A. Belotskiy gibi şahsiyetler hakkında, kızıl teröre kurban edildikleri açıklanmıştır.
Semenov önsözünde SSCB’nin bu insanları halk düşmanı ilan etmiş olmasına ve baskılarına rağmen, halkın gönlünde kahraman olarak, nesilden nesle aktarılan Kırgız aydınlarını; “1937 yılı… Şimdi hayatta olanların her biri, tarihimizin bu trajik dönemini kabul etmeme, milli kaygılı günlerin ağırlığını, güçlü devletin hakimiyetinde Allah’a inanma korkusu ile büyük nesillere böyle “düşmanlar” olmadığını (anlatmışlardır), Bu dönemde şehit olanlar sadece iyi insanlar değildi. (Bizimde) Ekim’in idealleri için yerli mücadeleciler olduklarını anlatmaya çalışmanın faydalı olacağını biliyoruz”[12 - Otuz Ceditinçi… s. 4.] ifadeleri ile resmen aklamıştır. Sovyet propagandası çerçevesinde yetişmiş yazarın, Allah ve şehit gibi kavramları kullanması, SSCB baskılarının ne kadar ağır ve yıldırıcı olursa olsun Kırgızları, milli devlet, kültür ve düşünceden arındıramadıklarını göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca yazarın 1937 ifadesinden sonra koyduğu üç nokta, gönüllerde açtığı düşünülen yaraları gözler önüne sermektedir.
Bu iki eser, kızıl terör konusunda belge ve hatıraları içermiştir. 1993 yılında V. M. Ploskih tarafından doktora tezi, Manas ne Priznal Sebe Vinovım (Manas suçlu olduğunu bilemezdi) adlı çalışması yayımlanmıştır.[13 - V. M. Ploskih, Manas ne Priznal Sebe Vinovım, Bişkek, 1993.] Bu eserde Kırgız dili, kültürü ve siyaseti üzerine uygulanan baskı ve kızıl terör ilk defa objektif olarak ortaya konulmuştur. Aynı yıl Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov’un anısına Törekul Aytmatuulu[14 - Törekul Aytmatuulu, Arhivdik Materialdar Cana Eskerüülör, Bişkek, 1993.] adıyla arşiv belgeleri ve hatıraların yer aldığı bir çalışma yayımlanmıştır. Bu çalışma, Kırgızistan Devlet Arşivi ve Milli İlimler Akademisi çatısı altında yayımlanmıştır. Eserde T. Aytmatov’un çocukları ve arkadaşlarının hatıraları, T. Aytmatov’un toplantı raporları, tutanakları, mektupları ve kendisi hakkındaki arşiv belgelerinin yanı sıra, V. M. Ploskih, K. G. Karakeev ve B. Abdrahmanov gibi önemli tarihçilerin makaleleri yer almaktadır.
Repressiyanın en trajik olaylarından birisi, 5 Kasım 1938’de gizlice kurşuna dizilerek, fabrika kireç kuyusuna gömülen 137 kişinin toplu mezarıdır. Mezar, Sovyet dönemi boyunca gizli tutulmuştur. Ancak olayı anlayan fabrika işçisi, Sovyet döneminde açıklayamadığı sırrını ölürken kızı B. Kadıralieva’ya vasiyet bırakmıştır. Kırgızistan bağımsız olduktan sonra sırrı açıklayan Kadıralieva’nın gösterdiği Çon Taş adlı yerde kazı yapılmış ve toplu mezar bulunmuştur. Burada yatan Kırgız aydınları, daha sonra Atabeyt adı verilen anıt mezara taşınmışlardır. Aralarında dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un babası, Törekul Aytmatov’da bulunmaktadır. 137 kişinin adlarının ve toplu mezarın açılma sürecini anlatan Regina Helimskaya’nın Tayna Çon Taşa[15 - R. Helimskaya, Tayna Çon-Taşa, Bişkek, 1994.] (Çon (büyük) Taş’ın Sırrı) adlı çalışması 1994 yılında yayımlanmıştır.
Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasında, Sovyet propagandalarından ziyade gerçeklerin ortaya konulmasının en önemli dayanağı arşiv belgeleridir. Bu açıdan bağımsızlığın kazanılması ve arşivler üzerindeki gizliliğin kısmen de olsa kaldırılması, Kırgız tarihçilerinin önünü açmıştır. Ayrıca araştırmacıların işinin kolaylaştırılması için çeşitli belgeler derlenerek yayımlanmıştır. Bu açıdan 1996 yılına kadar ortaya çıkarılmış arşiv belgelerinden oluşan ve Koyçuev, Ploskih, Usubaliev’lerin yayına hazırladığı, U İstokov Kırgızskoy Natsionalnoy Gosudarstvennosti (Tarihi Belgelerde Kırgız Milli Devleti) adlı çalışma yayımlanmıştır. Z. K. Kurmanov’un doktora tezi olarak hazırladığı çalışması, Politiçeskaya Borba v Kırgızstane: 20’e Godı (20’li yıllarda Kırgızistan’da Politik Mücadele), adıyla 1997’de yayımlamışlardır. Kırgızistan’da Sovyetlerin ilk on yıllık siyasi politikasını ve Kırgız aydınların rolünü, Abdıkerim Sıdıkov biyografisi üzerinden değerlendiren çalışması, Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasını arşiv kaynaklarına dayanarak değerlendiren ilk eserdir. Bu eserden 2 yıl sonra, XX. yüzyıl Kırgız tarihi üzerine çalışan üç tarihçi Abdıkerim Sıdıkov Natsionalnıy Lider[16 - Z. Kurmanov, V. M. Ploskih, S. Begaliev, Abdıkerim Sıdıkov Natsionalnıy Lider, Bişkek, 1999.] (Milli Lider Abdıkerim Sıdıkov) adlı kolektif çalışma yayınlamışlardır. Çalışma Ploskih’in Sosyal Turan Partisi (STP) soruşturma tutanakları, Kırgız milli aydınların biyografiler ve mücadeleler, Bolşevik politikalar ve kızıl terör hakkında bilgiler içermektedir. Özellikle STP ifade ve soruşturma tutanakları, çalışmamızın önemli kaynaklarından birisini oluşturmuştur.
Kırgızistan’ın bağımsızlığının onuncu yılına gelindiğinde, Sovyet propagandasından ve taraflı tarih yazıcılığından arınmış Kırgız tarihçilerin sayısı artmıştır. Bu sayede belli bir literatür ve belge üzerinde çalışma olanağı ortaya çıkmıştır. Yetişen tarihçilerin ve elde edilen mesafenin sonuçları araştırmaların çeşitlenmesine katkı sunmuştur. Buna, E. Manaev, Z. Kurmanov, G. Kurumbaeva’nın ortak hazırladıkları Kırgızskaya İntelligentsiya Stanovlenie Rol v Obşestvenno – Politiçeskoy Jizni 20 – 30’e Godı[17 - E. Manaev, Z. Kurmanov, G. Kurumbaeva, Kırgızskaya İntelligentsiya Stanovlenie Rol v Obşestvenno – Politiçeskoy Jizni 20 – 30’e Godı, 2001.] (20 – 30’lu yıllarda Kırgız Aydınlarının Toplumsal ve Politik Hayattaki Yerleri) adlı çalışmaları, önemli bir örnektir. Eserde bazı arşiv kaynaklarının yayınlanmasının yanı sıra, döneme damga vurmuş Kırgız aydın kişiliklerin biyografilerine de yer verilmiştir. Sovyet tarih yazıcılığında milli aydınlara yer verilmemesi ve Kırgız aydınların geri planda tutulması sonucu, Kırgızistan Cumhuriyetinin kurulmasında politik, toplumsal ve kültürel milli katkıların üzeri örtülmüştür. Mezkur tarihçilerin eseri ile Kırgızistan Cumhuriyetinin kurulması ve geliştirilmesinde yerel güçlerin emekleri ortaya konulmuştur. XX. yüzyıl Kırgız kültür, eğitim ve toplumsal hayatının gelişmesinde önemli katkıları bulunan aydınların gün yüzüne çıkarılmasında C. V. Ploskih’in, Dve Stranitsı Repressirovannıy Kulturı Kırgızstana İstoriko – Sotsiolingvistiçeskoe Nasledie E. Polivanova i K. Tınıstanova[18 - S. V. Ploskih, Dve Stranitsı Repressirovannıy Kulturı Kırgızstana İstoriko – Sotsiolingvistiçeskoe Nasledie E. Polivanova i K. Tınıstanova, Bişkek, 2001.] (Baskıya Uğrayan Kırgızistan Kültürünün İki Sayfası: E. Polivanov ve K. Tınıstanov’un Sosyodil Çalışmaları) adlı eseri önemli rol oynamıştır. Çalışmada Kırgız milli dilinin ve kültürünün geliştirilmesi konusunda önemli çalışmalar yürüten iki dil ve kültür bilimcinin, kızıl teröre kurban giden eserleri ve ömürleri ele alınmıştır. S. V. Ploskih’in bu çalışması, Kırgızstandın Repressiyalangan Madaniyatı Tarıhtın Az İzildengen Baraktarı[19 - S. V. Ploskih, Kırgızstandın Repressiyalangan Madaniyatı Tarıhtın Az İzildengen Baraktarı, Çev.: S. Ş. Tölögönova, Bişkek, 2004.] adıyla 2004 yılında Kırgızca olarak yayımlanmıştır.
Sovyet dönemi Kırgız politik ve ekonomik tarihinin aydınlatılmasında, A. Dcumanaliev ve Dc. Dcunuşaliev’in çalışmaları ayrı bir öneme sahiptir. Bilindiği üzere Sovyet dönemi bütün eserler, Kırgız tarihini ve kültürünü Bolşevik ihtilalinden başlatmışlardır. Öncesine propaganda çerçevesinde değinmemişlerdir. Dc. Dcunuşaliev’in 2003 yılında yayınlanan, Vremya Sozidaniya i Tragediy 20 – 30’e Godı XX Veka[20 - Dc. Dcunuşaliev, Vremya Sozidaniya i Tragediy 20 – 30’e Godı XX Veka, Bişkek, 2003.] (XX. Yüzyılın 20 – 30’lu Trajik Yılları) adlı çalışması, Sovyet Kırgızistan’ın kurulmasında 1917 yılı öncesi, ekonomik, siyasi ve toplumsal durumu da göz önünde bulundurmuştur. Kırgızların yaşadıkları bölgede yerleşmeleri, kurulan eğitim kurumları, siyasi, kültürel, ekonomik ve dil özellikleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiştir. Onu 2005 yılında yayınlanan A. Dcumanaliev’in, Politiçeskaya İstoriya Kırgızstana[21 - A. Dcumanaliev, Politiçeskaya İstoriya Kırgızstana (Stanovlenie Politiçeskioy Sistemı Kırgızskogo Obşestva v 1920 – 1930-e Godı), Bişkek, 2005.] (Kırgızistan Siyasi Tarihi) adlı eseri izlemiştir. Dcumanaliev, Kırgızistan’ın siyasi tarihini 1917 öncesinden, ortaçağdan başlatmıştır. Ayrıca Kırgız Cumhuriyetinin kurulmasında Kırgız milli aydınlarının ve Kırgız tarihinin siyasi, ekonomik ve kültürel yönlerini detayları ile ele almıştır. Dolayısıyla Kırgızistan Cumhuriyeti kuruculuğunu, Bolşeviklerin ve Rusların elinden alarak, Kırgızların ve Kırgız toplumunun eseri olduğunu ortaya koymuştur.
Kırgızistan’ın bağımsız olmasından sonra, kızıl terör ve SSCB’nin ilk dönemleri üzerine tarih alanında yapılan çalışmaların sayısında olduğu gibi niteliğinde de gün geçtikçe gelişme görülmektedir. Kırgızistan’da kızıl terör üzerine yapılan çalışmalar özellikle 2000 yılından itibaren artmıştır. Yapılan tezler ve yayınlar konu hakkında dolaylı veya doğrudan objektif değerlendirmeler içermektedir.[22 - A. Begalieva, Deyatelnosti İspolnitelnogo Komiteta Sovetov Kirg AO RSFSR v Period Vozrojdeniya Natsionalnıy Gosudarstvennost, Doktora Tezi, Bişkek, 2003; T. C. Carkınbaev, Osnovnoy Etap Basmaçeskogo Dvijeniya v Ferganskoy Doline (1917 – 1924 gg.), Doktora Tezi Bişkek, 2005; B. Bakeeva, Antisovetskoe Dvijeniya Kırgızstane Naçala XX Veka, Doktora Tezi, Bişkek, 2007; A. E. Kubatova, Kırgızstandagı Caditçilik Kıymılı Caditçilerdin Koomduk Sayasiy Madaniy Cana Agartuuçuluk İş Araketteri (1900 – 1916), Doktora Tezi, Bişkek, 2013; A. Bolponova, K. Tınıstanov Uçenıy i Gosudarstvennıy Deyatel Kırgızstana, Karakol, 2011.] Bunlar içerisinde Z. Altımışova’nın doktora tezi olan 1920 – 1930 cc. Kırgızstanda Sovet Rejiminin Kulaktardı Tap Katarı Coyuu Sayasatı[23 - Z. Altımışova, 1920 – 1930 cc. Kırgızstanda Sovet Rejiminin Kulaktardı Tap Katarı Coyuu Sayasatı, Doktora Tezi, Bişkek, 2010.] (1920 – 1930’lu yıllarda Kırgızistan’da Sovyet Rejiminin Zenginleri Sınıf Olarak Dağıtma Siyaseti) adlı çalışması önemli bir yere sahiptir. Sovyet dönemi boyunca halka düşman gözü ile bakılan Kırgız beylerinin hukuksuz olarak ülke dışına sürülmeleri, mallarına el konulma yöntemleri, hukuksuzluklar, sürgün edilenlerin gittikleri yerlerde düştükleri zor durumlar, ekonomik karmaşa, basmacı hareketi ve Doğu Türkistan veya Afganistan’a göç hareketleri arşiv kaynaklarına dayanılarak değerlendirilmiştir. Kızıl Terör ile doğrudan bağlantılı ve en son (2013) yayınlana diğer bir eser, Kırgızistan Merkezi Siyasi Belgeler Arşivi Müdürü C. R. Baydildeev’in, Kırgızstandagı Sayasiy Kuuguntuktoolor[24 - C. R. Baydildeev, Kırgızstandagı Sayasiy Kuuguntuktoolor (1937 – 1938), Bişkek, 2003.](1937 – 1938) (Kırgızistan’daki Siyasi Baskılar) adlı çalışmasıdır. Baydildeev, Sovyet dönemi Kırgız tarihi üzerine çok sayıda çalışma kaleme aldığı gibi, arşiv belgeleri üzerine derlemeleri de bulunmaktadır. Dolayısıyla konuya ve kaynaklara oldukça hakimdir. Onun bu son çalışmasından kızıl teröre kurban edilmiş yeni şahsiyetler, terörün yöntemleri ve güncel çalışmalar konusunda oldukça yardım alınmıştır.
Mezkur inceleme-araştırma ve belge derlemeleri konusunda yayımlanmış eserlerin yanı sıra Arşiv belgeleri çalışmanın asıl kaynaklarını oluşturmuştur. Çalışmanın ana kaynaklarından en önemlilerini Kırgızistan Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi ve Merkezi Devlet Siyasi Dokümanlar Arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Çalışmada kullanılan arşiv belgelerine iki arşivde yaptığımız detaylı inceleme sonucunda ulaşılmıştır. Arşivde bulunan belgelerin ve katalogların dijital ortama aktarılmamış olması, araştırmayı zorlaştıran unsurlardan olmuştur. Diğer taraftan kızıl terör kurbanı Kırgız milli aydınlarının her biri hakkında oluşturulmuş ve bilgiler bu dosyalarda toplanmıştır. Bu durum Siyasi Dokümanlar Arşivindeki taramaları kolaylaştırmıştır. Ayrıca aydınlar adına düzenlenmiş dosyalardaki bilgiler sadece resmi belgeler değil, aynı zamanda onunla ilgili devlet adamlarının şahsi görüşleri, SSCB döneminde araştırmacıların yaptığı suçlayıcı makalelere de yer verilmiştir. Kullanılan arşiv belgeleri genellikle KRBMSDA’da 10 numaralı fonda bulunmaktadır. Bu Fonda çoğunlukla Sovyet döneminin kuruluş dönemindeki siyasi dokümanlar katolaglanmıştır. Bu sebeple çalışma kaynaklarının büyük bir çoğunluğu fon 10’da bulunan dosyalardan oluşmuştur.
Kırgızların son iki yüzyıllık dönemlerinde Ruslar etkin rol oynamışlardır. Ancak Türk – Rus ilişkileri çok daha eskilere dayanmaktadır. Rusların, tarih sahnesine siyasi güç olarak çıkmaya başladıkları IX. yüzyıldan itibaren, Türk – Rus tarihi ilişkileri başlamıştır. İlişkilerin miladi I. yüzyıl ve kavimler göçüne kadar gittiği, ihtimal dahilinde olsa da kesin bilgi mevcut değildir. IX – XVI. yüzyıllar arasında Türk – Rus ilişkileri, Türklerin üstünlüğü ve Rusların tabiiyeti üzerine şekillenmiştir. XVI. yüzyılın ortaları, yani 1552 Kazan şehrinin Ruslar tarafından işgali, ilişkilerin Türklerin aleyhine dönüştüğü ve günümüze kadar süregeldiği dönemin başlangıcı olmuştur. Kazan ile başlayan Türkler aleyhine Rus ilerleyişi, Türkistan’ın tamamen işgal edildiği XIX. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Buhara Hanlığı ve Doğu Türkistan Uygurları dışında, İdil – Ural, Sibirya ve Türkistan Türk halkı tamamen Rus hakimiyetine girmiştir. Dolayısıyla XX. yüzyıl Türk tarihinin büyük bir kısmı, Ruslar ile yakından ilişkilidir. Ruslar, Anadolu ve Balkan Türk tarihi konusunda önemli etkenlerden birisi olmakla birlikte, Türkistan Türk tarihi kadar belirleyici bir özelliğe sahip değildir. Bu açıdan XIX. ve XX. yüzyıl Türkistan Türk tarihi, Rusya tarihinde meydana gelen olay ve olgulardan direkt olarak etkilenmiştir. Bu etkilenmede I. Dünya savaşı sırasında, Rusya’da meydana gelen 1917 Şubat ve Ekim devrimleri ve sonrası süreç, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen Türk – Rus etki derinliğine sahiptir.
Çarlığın Türkleri hakimiyetine alması ile başlayan bağımsızlık mücadeleleri, Türkistan’da çağdaş dünyayı yakından takip etmeyi beraberinde getirmiştir. Çünkü Rus hakimiyetine giren siyasi otoriteler, mücadele konusunda başarısız olmuşlardır. Türkistan işgali ise, Rusların dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeleri ile yakından ilişkili bir özellik taşımıştır. Dolayısıyla Türk mücahitler arasında, çağın gerektirdiği donanımlara sahip Ruslar ile ancak bu şekilde mücadele edilebilir düşüncesi, genel kabul görmüştür. Bu arayışlar, Cedidizm denen ve kaynağını mücadele ihtiyacından; milliyet, milli kültür, din, demokrasi, yeni ve çağdaşlaşmadan alan hareket, XIX. yüzyılın sonunda şekillenmiştir. Kaynağında mücadele bulunan ve zamanın aydın kişiliklerinden oluşmuş Ceditçilik, Türkistan halklarının meşru temsilcisi haline dönüşmüştür. Böylelikle Ruslara karşı mücadele, silah ve savaş alanından, fikri ve demokratik gelişme alanına kaymıştır. Bu sebeple çağdaş okullar, medreseler, gazeteler, dergiler, kongreler ve komiteler yeni mücadele araçları olarak belirlenmiştir.
Çarlık döneminde başlayan kültürel mücadele, 1905 ihtilali ile birlikte toplanan Müslüman kongreleri sonucu, siyasi mahiyete evirilmeye başlamıştır. Ancak, siyasi hareketin, birlik ve bütünlükten yoksun oluşu, mücadelenin zayıf ve etkisiz olmasını beraberinde getirmiştir. Eksik ve zayıflıklara rağmen bütünlük sağlanamasa da bölgesel siyasi mücadele başlatılmıştır. Türkistan aydınlarının organize ettiği ilk silahlı başkaldırı, 1916 yılında gerçekleşmiştir. Kırgız ve Kazakların etkin olarak katıldıkları bu bağımsızlık başkaldırısı, Rus Hükûmeti tarafından acımasızca bastırılmıştır. Binlerce Kırgız ve Kazak, çarlık cezalandırma birliklerinden kaçarak, Doğu Türkistan’a sığınmıştır. Dolayısıyla hareket başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Bu olaydan çok kısa süre sonra, Çarlık rejiminin Şubat 1917’de yıkılması, Türkistan aydınlarını, tekrardan umutlandırmıştır. Siyasi çalışma alanı buldukları için de çeşitli birlikler kurmak suretiyle bağımsızlık tartışmalarını başlatmışlardır. Ancak güç ve tecrübelerinin yetersizliği düşüncesi, onların daha fazla bölünmelerine ve zayıflamalarına sebep olmuştur. Bu düşüncelerinde haksız değillerdir. Çünkü Çarlık döneminde devlet memurluklarına alınmadıkları için tecrübesizdirler. Ayrıca ekonomik yokluk, silahsızlık, askeri örgütsüzlük ve dış desteğin bulunmayışı, tam bağımsızlık için hareket edilmesini engellemiştir.
Yoğun siyasi tartışmaların yaşandığı sırada, kimilerine göre dünya mazlumlarının üzerine doğan güneş, kimilerine göre ise haksız, hukuksuz diktatör rejimi olarak görülen SSCB iktidarı, Ekim devrimi ile kurulmuştur. Mart 1898’de 9 kişi tarafından kurulan hareketin bir sonucu olan Bolşevik devrimi, kurucu ve taraftarlarının dahi hayal edemediği kadar kısa sürede, bütün bir Rusya’nın hakimiyeti ile sonuçlanmıştır. İşçilere, köylülere, askerlere, milletlere ve ezilmişlere özgürlük sloganı ile hem Rusya halklarını, hem de dünya mazlumlarını umutlandırmışlardır. Umutlananlar arasında şüphesiz, yıllarca Çarlık sömürüsüne maruz kalan Türkler, en ön saflarda yer almışlardır. Ancak ilk dönemlerden itibaren hakimiyet sınırları olarak belirledikleri, Rus milli çevresi değil de, Çarlık Rusya coğrafyası mefhumu, Türklerin Ruslara karşı yürüttükleri bağımsızlık mücadelesinin gözünden kaçmıştır. Bu sebeple mücahitlerin bir kısmı Bolşevikler ile hareket ederken, aldatmacanın fakına baştan beri varmış olanlar, mücadeleyi vatan toprakları dışında dahi olsa devam ettirmişlerdir.
Siyasi birlikten yoksun Türkistan bağımsızlık mücadelesi, Bolşevik iktidarı ile daha da zayıflamıştır. Sonuçta güçsüz kalan bağımsızlık taraftarları, kızıl ordu baskınlarına dayanamayarak, özellikle önde gelen liderler ülke dışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Böylelikle Bolşevikler, Türkistan’ın tartışmasız hakimi olmuşlardır. Bolşevik iktidarından sonra mücadele bitmiş midir? Neden bitmiştir? Bitmedi ise, Bolşevik dönemindeki mücadelenin çerçevesi nasıldır? Hangi özellikleri, onların mücadeleyi devam ettirmelerini sağlamıştır? Gibi sorulara cevap verebilmek için Kırgız milli aydınların yetiştikleri ortam, genel özellikleri, ruh dünyaları, halkın siyasi, ekonomik ve kültürel durumu konusunun açıklığa kavuşturulması gereklidir. Bu sebeple birinci bölümde, Bolşevik yönetiminden önce Kırgız halkının genel durumu, Kırgız aydınları yetiştiren eğitim kurumları, onların halka mensubiyetleri üzerinde durulmuştur.
SSCB dışına çıkmak zorunda kalan Türkistan aydınları, milli mücadeleyi nasıl devam ettirdiler ise, vatanda kalanlar kutlu gördükleri davaları için yoğun faaliyette bulunmuşlardır. Sovyet organları içerisinde, demokratik ve meşru mücadele sürdüren aydınlarından ayrı olarak, silahlı mücadeleyi devam ettirenler de olmuştur. Bunlara Sovyet idaresi, propaganda amaçlı Basmacılar (haydutlar) adını vermiştir. Ancak onlar, kızıl ordu gücü ile ellerinden alınan toprakların ve baskıya maruz kalan halklarının müdafaası için mücadele etmişlerdir. Basmacılık yeni ortaya çıkan belgeler ışığında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir çalışmaya ihtiyaç duymaktadır. Elinizdeki çalışma, Sovyet organları içerisinde vatanda kalarak, meşru – demokratik mücadele yürütenler ve onlara karşı uygulanan Sovyet baskısı üzerine kurgulanmıştır. Bu sebeple Türklerin bir grubu olan Kırgız aydınlarının, sürgünle, kanla, Ana-baba-evlat-eş-kardeş acısı ile yoğrulduğu düşünülen hürriyet mücadelesini ele almaktadır. Onların karşısına, Lenin ve Stalin şahsiyetleriyle dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı, sürgün ve yok ediş politikalarının Bolşevik kadroları çıkmıştır. Yok olmuşlar mıdır? Büyük bir kısmı için söylenecek tek kelime “evet” olacaktır. Ancak başarısız mı olmuşlardır? Kesinlikle hayır. Yok edilenlerin, kendilerini yetiştirenlerden aldıkları bağımsızlık ve mücadele ruhunu, sonrakilere aktarma görevlerini yerine getirmişlerdir. Eğer bugün Türkistan’da bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin bayrakları özgürce dalgalanıyorsa bu, Sovyet katliamlarında bir mermi çekirdeğinin açtığı delikten akan kanların sayesindedir. Türk Cumhuriyetleri, onca baskılara, zulümlere, yasaklara, nesiller üzerine uygulanan beyin yıkama politikalarına rağmen, ilk fırsatta bağımsızlık diye haykıran gençlere bıraktıkları, ruhun üzerine inşa edilmişlerdir.
Kırgızistan’da Sovyet iktidarının hayata geçirdiği ve genel olarak Kızıl Terör olarak nitelendirilen dönem, Bolşevik yönetimi ile başlamıştır. Bu sebeple Kırgızların 1917’yılından itibaren meydana gelen siyasi olaylar ve Bolşevik politikaları, kırgının başlangıcını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Kırgız Cumhuriyetinin kurulması ve gelişen olaylarla kırgın, paralel bir gelişim seyri izlemiştir. Kırgızistan’da toplumsal baskı dönemi olarak 1937 –1938 yılları kabul edilmektedir. Ancak Sovyet devletinin kuruluşu başlı başına toplumsal baskı politikası üzerine şekillenmiştir. Komünizm ideolojisi çerçevesinde eşitlik söylemi, yönetme aracından başka bir işlev görmemiştir. Çarlık rejimi ve siyasi güç dengelerinin bir anda yıkılarak, iktidarın tamamen Sovyetlere geçmesi Lenin tarafından “Dünyada ilk defa devlet yönetimi Rusya’da, üzerinde ezen bir sınıf olmadan işçi ve emekçi köylüler aracılığı ile kurulmuştur. Sovyetler kuruldu ve bu Sovyetlere bütün devlet yönetimi verilecektir.” cümleleri ile ilan edilmiştir. Yani artık, Çarlığın dayandığı aristokratların, üretim araçlarını elinde bulunduran monarhların, XIX. yüzyılda Avrupa ve Rusya’da ortaya çıkan burjuvazinin ve toprak sahiplerinin yerine işçi, köylü ve askerler devletin dayanağı olacaklardır. Çalışma ideolojiler üzerine şekillendirilmediği için, Rus toplumsal yapısı üzerine düşünülen komünizmin, Türk toplum yapısına uygunluğu tartışılmayacaktır.
Komünizmin reddettiği Rus milliyetçiliği temelinde, diğer milletlerde devlet hiyerarşisindeki yerlerini yine işçi, köylü ve askerlere devredeceklerdir. Bolşevikler, Komünizmin Rusya’daki kurucuları tarafından, yine komünizmin temel ilkelerini belirleyen Marks ve Engels’in “Devlet mahiyeti icabı sınıf karakterini taşımaktadır; devlet, toplumun sömüren ve sömürülen olmak üzere ikiye ayrıldığı yerde görülür.” ilkesine aykırı olarak işçi, köylü ve askerlerin hakim olacağı bir devlet kurmuşlardır. Dolayısıyla Lenin ve Stalin daha Sovyet devletini ilan eder etmez, toplumsal baskı politikasını başlatmışlardır. SSCB genelinde uygulanan ve Stalin döneminde yoğunlaşan kitlesel baskı politikaları, o dönemde Sovyetlerin bir parçası olarak Kırgız Türklerini de derinden etkilemiştir. Çalışmanın ana konusu Sovyet iktidarının kuruluşunu tamamladığı 1917 – 1938 yılları arası zaman dilimi ile sınırlandırılmıştır. Bu dönem SSCB ekonomi, siyaset ve kültürel politikaların şekillendirildiği dönemdir. Yeni bir düzeni getirdiklerini iddia eden Bolşevikler, hayata geçirilen uygulamaları baskı yöntemi ile halka dikte etmişlerdir. Dolayısıyla Lenin ve Stalin iktidarlarını kapsayan bu dönem, SSCB’de baskı ve kızıl terör doruk noktasına ulaştırmıştır. Coğrafi alan olarak ise şimdiki Kırgızistan sınırları çalışmanın alanını oluşturmaktadır. Bu sebeple temel problemimiz, Kırgızistan’da toplumsal baskı, ne zaman başlamıştır? Bolşeviklerin, Şubat hükümetini ve Çarlığı yıkarak, Moskova’da başardıkları kansız devrim, Kırgızistan’da nasıl bir mahiyet kazanmıştır? Gibi soruların cevapları ikinci bölümde tartışılmıştır.
XX. yüzyıl dünya tarihi açısından büyük bir etkiye sahip, Sovyetler Birliğinde yaşanan baskı politikalarına, eski SSCB bölgelerinde Repressiya (Репрессия) denilmektedir. Repressiya ifadesi bütün Türk Cumhuriyetlerinde, Stalin döneminde yaşanan 1937 – 1938 olaylarını anlatmak için kullanılmaktadır. Ancak, yeni yüzyıl, bu terimin tarihte karşıladığı dönemi de genişlemiştir. Araştırmacıların bir kısmı, baskının başlangıcını Sovyetlerdeki kollektivleştime ile başlatırken, bazıları Ekim devrimine kadar gerilere götürmektedir. Başlangıcı konusunda olan tartışmalar bitişi için de geçerlidir. Bir kısım araştırmacılar II. Dünya savaşı ile repressiyanın bittiğini savunurken, bazıları SSCB’nin yıkılışına kadar getirmektedir. Repress dilimize tercüme edildiğinde “baskı” anlamına gelmektedir.[25 - Bolşoy Russko – Turetskiy Slovar 250000 Slov i Slovasoçetaniy, Haz.: N. N. Bogoçanskaya, A. S. Torgaşova, Dom Slavyanskoy Knigi, 2009, s. 454.] Sovyet tarihinde bu kelimenin kullanımı, genellikle siyasi baskı ve kitlesel baskı şeklindedir. Kırgızca’da ise, Rusça aslının yanı sıra sürgün ve takibat anlamına gelen “kuuğun”[26 - K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, Çev.: Abdullah Taymas, Cilt: 2, Ankara, 1994, s. 529.] kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelime, Rusça aslında olduğu gibi siyasi ve koomduk (toplumsal) kuuğun olarak Kırgız tarihi araştırmalarında yer almaktadır. Ayrıca ülkemizde ve Türk Cumhuriyetlerinde daraltılmış şekli ile 1937 – 1938 olayları, “Kızıl Terör – Kırgın” şeklinde adlandırılmaktadır. Bu anlamı ile Kızıl Terör, Stalin’in SSCB’de kendisine karşı olan muhalifleri, asılsız suçlamalar sonucu sürgüne gönderme ve kurşuna dizme şeklinde gelişen olayları tanımlamak için kullanılmaktadır. Evet, Ruslar için belki kızıl terör yalnız bu iki yılda yaşanan olaylar için kullanılabilir. Ancak Bolşevikler tarafından kendilerinden görülmeyen, milletler meselesi çerçevesinde tartışılan Türkistan halkı için de aynı durum geçerli midir? Kızıl terör ne tür uygulamaları kullanmıştır? Baskılara rağmen Kırgız milli aydınları bu ruhu nasıl sonraki nesillere taşımışlardır? Kırgız halkının çıkarlarını hangi yöntemler ile korumuşlardır? Mücadelelerin sonunda nasıl yok edilmişlerdir? Sorularına üçüncü bölümde cevap aranmıştır.

I. BÖLÜM
BOLŞEVİK İKTİDARINDAN ÖNCE KIRGIZLAR

I. BÖLÜM
BOLŞEVİK İKTİDARINDAN ÖNCE KIRGIZLAR

Kırgızistan’da 1917 yılından, Stalin’in ölümüne kadar yaşanan baskının anlaşılabilmesinde XIX. ve XX. yüzyıldaki Kırgız siyasi ve toplumsal düzenini meydana getiren özellikler büyük önem taşımaktadır. Çünkü Lenin ve Stalin’in kurucu Sovyet politikaları, sınıflar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sebeple Sovyet döneminde, Kırgızların yaşadığı coğrafyanın tarihi, kültürü ve ekonomisine savaş açılmıştır. Hokand Hanlığı, Kırgız uruğ yapılanması, kültür taşıyıcıları, beyler Sovyet dönemi araştırmalarının hedefinde yer almıştır. Dolayısıyla Bolşeviklerin eski ile yaptıkları bu mücadele yersiz değildir. Ne kadar eski ile bağlantı koparılmaya çalışılsa da Kırgız toplumunun köklerinden gelen düşünce, Sovyet dönemindeki mücadeleleri şekillendirmiştir. Bolşevik siyasi ve toplumsal politikası, Çarlık döneminden kalan sınıf ve etnosların bertaraf edilmesi ve eskilerin yerine işçi, köylü ve asker adı verilen sınıfların ikame edilmesi üzerine şekillenmiştir.
Sovyetlerin Kırgızistan’daki kuruluş sürecinde toplumsal düzen büyük oranda XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın ilk yarısındaki siyasi olaylara bağlı olarak şekillenmiştir. Türklerin bilinen en eski boylarından birisi olan Kırgızlar için XIX. yüzyıl, hemen her alanda önemli değişimlerin yaşandığı bir dönem özelliği taşımaktadır. Bu süreç içerisinde siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda dönüm noktaları meydana getiren olaylar yaşanmıştır. Tarihler XIX. yüzyıla başladığı sıralarda siyasi olarak dağınık bir durumda yaşamaktadırlar. XVII ve XVIII. yüzyıllarda bölgede yaşanan siyasi olaylarla bağlantılı olarak, boy esasından başka Kırgızlar, Güney ve Kuzey olarak ayrılmış durumdadırlar. Güney ve kuzey olarak ayrışmanın temel nedeni siyasi veya toplumsal olmayıp, coğrafi şartlardan ileri gelmiştir. Çünkü Kırgızistan’ın coğrafi yeknesaklığını Tanrı dağlarının uzantısı Ala dağlar bozmaktadır.

1.1. SİYASİ VE TOPLUMSAL DURUM

Bolşevik yönetimi Türkistan’daki hakimiyeti ele geçirdiği sırada, kendilerine has siyasi ve toplumsal özellik taşımaktaydılar. XVI. Yüzyıldan itibaren bölgede merkezi otoritenin sağlanamamış olması, Kırgız boylarının kendi siyasi, ekonomik ve kültürel örgütlenmelerini oluşturmalarına fırsat vermiştir. Bu durum, kısmen Hokand hanlığı ve Çarlık Rusya’sının hakimiyeti sonucu çeşitli değişimlere uğramasına sebep olmuştur. Ancak, Kırgızların bu merkeziyetçi otoritelerden önceki durumlarını devam ettirmelerini engelleyememiştir. Siyasi olarak bey merkezli, toplumsal açıdan ise akrabalık hukukuna dayalı uruğ yapılanması etkisini devam ettirmiştir. Ekonomi konusunda ise, Kuzeydekiler daha çok hayvancılık, güneydekiler ise (Fergana), çiftçilik ve hayvancılığa dayalı bir düzen mevcuttur. Eğitim konusunda sözlü kültürün etkili olduğu, ancak çeşitli beylerin başka bölgelerden getirttikleri mollalar aracılığı ile İslami bir zemin oluşmuştur. XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bölgeyi etkilemeye başlayan Ceditçilik hareketi, Kırgızların Türk dünyası kültür çevresi ile bağlarını güçlendirmesini sağlamıştır. Ayrıca çağdaş eğitim, siyaset ve kültürün Kırgızlar arasında yaygınlaşmasında ön ayak olmuştur. Dolayısıyla Sovyet iktidarının Kırgızistan’da kurulduğu sırada, Kırgız siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısı XIX. yüzyılda yaşanan gelişmelerin şekillendirdiği bir yapıya sahiptir. Sovyet Yönetiminin mücadele ettiği milli kadroları, düşünce, mücadele, yöntem, tecrübe ve dayanaklar açısında 1917 öncesi ile bağlantılıdırlar.
Güney Kırgız uruğlarının siyasi örgütlenme ve güçlerini Fergana merkezli kurulan Hokand hanlığı (1709 – 1876) derinden etkilemiştir. Fergana’da Hokand Hanlığı’nın kurulmasına bazı Kırgız beyleri de destek vermişlerdir. XVIII. yüzyılın başında Fergana vadisinde kurulan Hokand Hanlığının yöneticileri, aynı yüzyılın 60’lı yıllarından itibaren güney Kırgızlarının tamamını hakimiyet altına almaya çalışmışlardır. Kaşgar’a giden ticaret yolunun geçtiği ve Kırgızların yoğun olarak yaşadıkları Oş şehri o dönemde Fergana vadisinde Siyasi ve stratejik öneme sahiptir.[27 - V. Galitskiy, V. Ploskih, Starinnıy Oş, Frunze, 1987, s. 43.] Güney Kırgız boylarının arasındaki anlaşmazlıklardan faydalanan Hokand hanı İrdana-biy 1762 yılında Oş ve Özgön şehirlerini ele geçirmiştir.[28 - V. Nalivkin, Kratkaya İstoriya Kokandskogo Hanstva, Kazan, 1886, s. 121.] Hokand hanlığının bölgedeki bu hakimiyeti, güney Kırgızları,[29 - K. S. Masakov, Kırgız Handıgı (XVIII – XIX-KK), Bişkek, 2011, s. 14 – 15.] Bazı dönemlerde idareye karşı Kırgız isyanları yaşansa da Rus işgaline kadar sürmüştür.[30 - B. Bootaeva, Kırgızı Mejdu Kokandom Kitaem i Rossiey, Bişkek, 1995, s. 24 – 27.] Bu süreç içerisinde Fergana Kırgızları başlarındaki Datka ünvanlı beyler aracılığıyla Hokand idaresine bağlı yaşamışlardır.[31 - M. Rahmankulov, Kokondu Başkargan Handar Talastan Çıkkan Datkalar, Bişkek, 2012, s. 26 – 27.] Güney Kırgızları, Hokand Hanlığının Rus hakimiyetine girmesi sonucu, Türkistan Askeri Valiliği idaresi altında Yedi-su eyaleti aracılığıyla merkeze bağlanmıştır.[32 - Sbornik İzdannıy Po Povodu Politehniçeskoy Vıstavki, No: 1, Red.: N. A. Maeva, Moskva, 1872, s. 8; A. V. Krivoşein, Zapiska Glavnoupravlyayuşego Zemleustroystvom i Zemledeliem o Poezdke v Turkestanskiy Kray v 1912 g., SPb, 1912, s. 53.]
Güney Kırgızları Hokand hakimiyetine girdikten sonra, Hanlık orduları Kırgızistan’ın kuzeyine yönelmişlerdir. Ömer han döneminde (1809-1822) Hokand devletinin kuzey harekatı daha da yoğunlaşmıştır. 1821 yılı Seyitkul beyin komutasında Hokand ordusu Ketmen-Tepe Kırgızlarını hakimiyeti altına almıştır.[33 - B. Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii Kirgizii XIX. Veka (Pervaya Polo-vina), Frunze, 1966, s. 48.] Hokand Devletinin Kuzey Kırgızistan’ı işgal etmesi, Çüy bölgesindeki Kırgız köylerine girmesiyle başlamıştır. Sarıbagış, Solto, boylarının arasındaki anlaşmazlıklardan faydalanan Madali Han 4 bin askerden oluşan ordusunu kuzey Kırgızistan’a göndermiştir. Hokand askerleri 1825 yılında Çüy’ü ele geçirip, Alamidin çayı boyuna Bişkek karakolunu kurmuşlardır.[34 - Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii… s. 49.] Ordu daha ileriye gitmeyerek, Issık-göl ve çevresindeki Kırgız beylerinin hanlığa bağlanması talebiyle elçilik heyetleri göndermeyi tercih etmiştir.[35 - Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii… Frunze, 1966, s. 36.] Ufak tefek karşı çıkmalar olsa da XIX. yüzyılın 30’lu yıllarında Kuzey Kırgızların yaşadığı bütün bölgeler Hokand hanlığının yönetimine girmişlerdir. Dolayısıyla XIX. yüzyılın birinci çeyreğinde Hanlığın sınırları Kuzey Kırgız boylarının yaşadığı bölgelere kadar ulaşmıştır.
Hanlık tarafından Doğu Türkistan ve Hindistan’a giden ticaret yolunun güvenliğinin sağlanması ve Kırgız beylerinin hakimiyet altında tutulması için bölgenin stratejik yerlerine askeri karakollar inşa edilmiştir. [36 - Djumanaliev, Politiçeskaya İstoriya… s. 57] Bunlar Issıkgöl ve çevresi için Alay’a Kızıl Korgon (Karakol), Sopu Korgon, Taş Korgon Daroot Korgon, Çuy nehri boylarının güvenliği için Bişkek, Tokmok, Merke, Talas ırmağı boyuna Evliya-Ata, Narın ırmağı boyuna Kurtka, Dokuz Toro, Ketmen-Tepe, Cumgal gibi karakollardır.[37 - A. N. Kuropatkin, Kaşgariya İstoriko-Geografiçeskiy Oçerk Stranı, Ee Voennıe Silı, Promışlennost i Torgovlya, SPB, 1879, s. 116; İstoriya Kırgızskoy SSR, Cilt 1, Frunze, 1968, s. 505.] Hanlık, Kırgız beylerinin iç işlerine karışmamış, kurduğu karakolların askeri baskısıyla vergi almakla yetinmiştir. Ancak Kırgız beyleri, Hokand hanlığında meydana gelen karışıklıklardan dolayı her fırsatta kendi başlarına hareket etmişlerdir.[38 - K. Usenbaev, Obşestvenno – Ekonomiçeskiye Otnoşeniya Kirgizov v Period Gospodsva Kokanskogo Hanstva, Frunze, 1961, s. 13– 17.] Hanlığın işgalinden öncesinde olduğu gibi boy teşkilatı esasına dayalı olarak, biyler (bey) idaresinde siyasi organizasyonlarına dönmüşlerdir. Ancak Rusların Kazaklar üzerinden güneye hareketleri sonucu, Çarlık Rusya hakimiyetine girmişlerdir. Böylelikle Kırgızların, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, 1917 Bolşevik ihtilaline kadar Rus Çarlığı hakimiyetinde idari olarak birleştikleri görülmektedir.[39 - S. M. Abramzon, Kırgızı i İh Etnogenetiçeskiye i İstoriko-Kulturnıye Svyazi, Frunze, 1990, s. 35; A. Hasanov, Vzaimootnoşeniya Kirgizov s Kokandskim Hanctvom i Rossiey v 50 70 gg XIX. Veka, Frunze, 1961, s. 163.] Hokand ve Rus hakimiyeti gibi iki siyasi olayların, Kırgız toplumunda önemli değişimlere sebep olduğu kesin bir şekilde söylenebilir.
Hokad hanlığı Türkistan hanlıklarından birisi olarak, idari anlamda bir Türk – İslam Devleti özelliği taşımaktadır. Devletin idari örgütlenmesi eyalet ve vilayet yapısı çerçevesinde bölgeler olarak temel iki idareye ayrılmıştır. Eyalet ve vilayetler hem siyasi örgütlenmeyi hem de ekonomik teşkilatı oluşturmuş, bu idarelerin başında ser kerlerin bulunduğu küçük bölgelerden oluşmuştur.[40 - İstoriya Kirgizskoy SSR, s. 500.] Çok büyük olmayan şehirlerin başında beyler bulunmuştur. Köydeki çiftçilik işlerini aksakallar yönetmişlerdir. Devletin memurları genelde asker olup bin başılar, emir-leşker, vezirler, kuşbeyi, pervaneci, atabey, beyler, datkalar gibi hiyerarşik olarak örgütlenmiştir. Bu unvan sahipleri büyük topraklara sahip olup, vilayetleri, ilçeleri, şehirleri sınır boylarının idaresinden sorumlu tutulmuşlardır.[41 - Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy…, s. 46.] Merkezi örgütlenme ile Hokand hanlığı, Kırgızları kuzeyde fazla etki kuramasa da tek idare çatısı altında birleştirmiştir. Ancak beylerin iç işlerinde bağımsız olmaları ve kendi askeri – ekonomik güçlerini devam ettirmeleri bütünleşmenin yavaşlamasına sebebiyet vermiştir.
XVIII. yüzyıldan Bolşevik ihtilaline kadar Kırgız siyasi örgütlenmesinin başında (özellikle bozkır hayvan yetiştiriciliğine dayalı yaşayan bölgelerde) biyler, Manaplar (beyler), Datkalar ve Aksakallar bulunmuşlardır. Her bir uruğun toplumsal yaşamına bağlı olarak ortaya çıkan problemlerin çözülmesinde o uruğun başında bulunan Aksakal ünvanlı kişiler büyük öneme sahip olmuşlardır. Dolayısıyla Aksakallar, uruğa mensup, tecrübeli danışman olarak Kırgız toplumsal yaşamının temelinde yer almışlardır. Bu özellikleri ile Aksakallar, bozkır toplumunun tüm katmanlarında yer alan ve hayvan yetiştiriciliği konusunda tecrübeli kişiler arasından çıkmıştır. Sovyet döneminden önce genel olarak, Kırgız siyasi organizasyonunun başında Biyler (Bey) bulunmuşlardır. Biylere XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren Manap denilmeye başlanmıştır.[42 - N. Ya. Biçurin, Sobranie Svedeniy o Narodah Obitavşih v Sredney Azii ve Drevnie Vremena, C. 1, Almatı, 1991, , s. 358 – 362; Obşaya i Prikladnaya Politologiya, Red.: V. İ. Jukov – B. İ. Krasnov, Moskva, 1992, s. 601.] Ancak Biy, Manap ve Datka arasında hem idari hem de toplumsal açıdan herhangi bir fark bulunmamaktadır. Datka ünvanı, güney Kırgızlarında Manap’ın karşılığı niteliğindedir. Hokand hanlığına bağlanan güney Kırgız beyleri hanlık idari sistemi içerisinde askeri komutan olarak, Datka unvanını almışlardır. Kuzeyde ise, uruğ içerisinde yaşayan halkın sayısına ve hakimiyet alanına göre topluluğun başında bulunan kişinin ünvanı Çon Manap (Ulu Manap) Orto Ma-nap (Orta Manap) Çala Manap (Küçük Manap) şeklinde değişmiştir.[43 - B. Djamgerçinov, K Vaprosu ob Obşestvenno – Ekonomiçeskom Stroe Kirgizov Nakanune Prisoedineniya Kirgizii K Rossii, Frunze, 1955, s. 209.] Manaplar, Kırgız toplumunu oluşturan boy ve uruğların başında idareciler olarak görev yapmışlardır.
Rus Çarlık idaresi, Hokand hanlığında olduğu gibi Kırgızlardaki, Manap idari teşkilatına dokunmamıştır. Hokand Hanları ve Rus Çarları, Manapların kendilerine bağlı oldukları sürece, halk arasındaki gücünden de faydalanmışlardır.[44 - Tamara Ölçekçi, “Manaplar ve Kırgız Tarihindeki Rolleri, Bilig, Sayı 67, Güz 2013, s. 118.] Ancak Rus Çarlığına bağlı Türkistan Askeri Valiliğinin merkezi otoritesinin varlığı, Manapların gücünü gün geçtikçe zayıflatmıştır. Yerel halk arasındaki adli işleri yine Manapların himayesinde olmak üzere, halk arasından Kazılar (Kadı) veya biyler yerine getirmişlerdir.[45 - B. Borubaşov, Hrestomatiya po İstorii Gosudarstva i Prava Kırgızstana, Bişkek, 2008, s. 628.] Dolayısıyla Kırgızlar, gerek Ruslardan önce, gerekse Rus hakimiyeti sırasında idari, adli ve toplumsal düzene sahiptiler. Halkın bu ihtiyaçlarını karşılayan bir hiyerarşi olduğu gibi Kırgızlar arasında bunlar, önemli bir güce sahip durumdaydılar.

1.1.1. Kültürel ve Ekonomik Durum
Halkın kültürel ve ekonomik yaşamında hem Hokand Hanlığının hem de Rus hakimiyetinin önemli etkileri olmuştur. Hokand Hanlığı döneminde, dini anlayış gereği modern anlamda dışarıdan etkilenme sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla Hokand hanlığı hakimiyetinde Kırgızlar, milli bilincinin gelişmesinden ziyade, dini olarak İslami bilinçlerini artırmışlardır. Aidiyet dini duygu ile şekillenmiştir. İslamlaşmaya ve hanlık politikasına bağlı olarak Hokand hanlığının, Kırgızların yerleşik hayata geçmelerinde ve siyasi gelişimlerinde önemli katkıları olmuştur. Hokand hanlığı içerisinde, Kırgız beylerinin idari olarak ön planda yer almaları sonucu, Kırgızların merkezi anlamda devlet tecrübesi kazanmalarını sağlamıştır. Hokand Hanlığı dahilinde yaşayan halkların kozmopolit yapısı[46 - Rahmankulov, Kokondu Başkargan… s. 26 – 62.], farklı etnik gruplara sahip toplulukların[47 - T. Kenensarıyev, Kırgızdar Cana Kokon Handıgı, Oş, 1997, s. 10.] birbirlerini olumlu yönde etkilemeleri sonucu, kültürel zenginliğin yaşandığı bir sosyal ortam ortaya çıkarmıştır.
Hokand hanlığının dönemin şartlarında, yönetim ve yaşam tarzının ideolojik temelinin, İslam dini çerçevesinde şekillendiği açık bir şekilde bilinmektedir. Bu dönemde İslamiyet, Kırgızlar arasında yoğun bir şekilde yayılıp, İslamî yaşamın Kırgızlar arasında yaygınlaştığı görülmektedir. Yerleşen Kırgız köylerinde camiler yapılmış, bu sebeple çocukların eğitimi İslami anlamda yoğunlaşmıştır.[48 - N. P. Ostroumov, “Musulmanskie Maktabı i Russko – Tuzemnıya Şkolı v Turkestanskom Krae”, Jurnal Ministterstva Narodnago Prosveşeniya, Novaya Seriya Çast I, Fevral 1906, S-Peterburg, s. 124. Ss. 113 – 166.] Uruğ başları ve yerel beyler halkın bozkır hayat şartlarında yaşayanlar için şehirlerden veya dışarıdan bir mollayı görevlendirip göçmenler arasında eğitimin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.[49 - Kenensarıyev, Kırgızdar… s. 10.] Molla, uruğlara bağlı halkın dini ihtiyaçlarını gidermeye çalışmış, faydalı dini ilimlerin öğretilmesine öncülük etmiştir.[50 - Sbornik Materialov po Musulmanstvu, Ed.: V. Yarov-Ravskiy, SPb. 1899, s. 63.] Bu tür eğitim alanlarının yaygınlaşması sonucu Kırgızlar arasında İslamiyet gücünü artırmış, din adamları bu bölgelerde Arap alfabesi ile yazının ve eserlerin yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Bu bağlamda Kırgız toplumu, bozkır hayat şartlarında dahi, az da olsa okuma yazma bilen, halkı yönlendirebilecek milli itici bir güce sahip hale gelmiştir.
XIX. yüzyılın sonundan itibaren Kırgızların Rus kültürü tesirine girdikleri bir gerçektir. Rus işgalinin ardından Kırgızistan’a, Rus çiftçilerinin yanı sıra batıyı yakından takip eden, eğitimli Rus ve Tatarlar da yoğun olarak gelmeye başlamışlardır. Tatarlar ile Kırgızların aynı kültürden olmaları ve bölgede Usul-u Cedit okullarını açmaları, Kırgız toplumunun gelişiminde önemli bir yere sahip olmuştur.[51 - A. Camankarayev, A. Botobekova, “Tatarskiye Şkolı i Deyatelnost Tatarskih Prosvetiteley v Po revolutsionnom Kırgızstane”, Tatarı v Kırgızstane, Bişkek 1994, s. 14.] Çarlık Rusya içlerinden gelen bu nüfusun bölgede yoğunlaşmasının ardından, Rus okullarının açılması, Kırgızlar için Müslümanlarla birlikte batıyı da tanıma imkanı ortaya çıkarmıştır. Ruslar için açılan Rus okulları, daha sonra yerli halkın çocuklarını da kabul etmeye başlamıştır.[52 - S. M. Şakirovna, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın Başındagı Tüştük Kırgızstandagı Bilim Berüünün Abalı, (Kırgız Bilimler Akademisi), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Oş, 2007, s. 52.] Böylece Tatarlar ve Ruslar, batıyı takip eden bir neslin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Ancak eğitimin yaygınlığı değerlendirildiğinde, kurumların çok yetersiz kaldığı görülmektedir. Buna rağmen var olan geleneksel mektep – medreselerin etkisi, Usul-u Cedit ve Rus – Yerli okullarında yetişen nesli şekillendirmiştir. Bu açıdan etki, Kırgız Milli kadrolarının temelini teşkil edecek kadar güçlü olmuştur.
Rus işgali ile bölgede yerel sınırların kalkması, hem üretimin hem de ticari alışverişin artmasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Hokand hakimiyeti ile yerleşmeye başlayan Bozkırlı Kırgızlar eski usulde toprak işlemeye başlamışlardır. Hokand hanlığının Kırgızları kontrol altında tutmak amacıyla kurdukları Bişkek, Karakol, Talas, Tokmok gibi karakollar, zamanla Kırgızların yaşadığı şehirler olarak günümüze ulaşmışlardır. Rus göçmenlerin bölgeye Rus idaresi tarafından göç ettirilmeleri ve kuzey – güney Kırgızistan’da değerli topraklara yerleştirilmeleri, tarım ürünlerinin çeşitliliğini artırmıştır.[53 - Petr Kokaysl, Amirbek Usmanov, İstoriya Kırgızstana Glazami Oçevitsev Naçalo XX Veka, Prah, 2012, s. 44 – 48.] Ayrıca çiftçiliği iyi bilen Rus göçmenlerin tarımda kullandıkları yöntemler, yerel halk tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Böylece halkın temel geçim kaynağı olarak gelişmenin itici gücü, köy çiftçiliği büyük değişime uğramıştır. Toprak işlemenin yeni yöntemleri ve aletleri bölgede yayılmıştır.[54 - D. Aytmambetov, Kultura Kirgizskogo Naroda Vo Vtoroy Polovine XIX i Naçale XX Veka, Frunze, 1967, s. 18 – 19.] Sonuçta Rus yerleşik kültürü yenilik derecesinde Kırgız halkına tesir etmiştir.
Kırgızlar, Rus kültürünü kendilerine uyarlamaya girişmiş, bu sayede ekonomik olarak batı medeniyeti ile tanışma fırsatı bulmuşlardır. Kırgız ekonomik yaşamının temelinde bilindiği üzere hayvancılık önemli bir yer tutmaktadır.[55 - Ctatiçeskiy Obzor Ferganskoy Oblasti za 1911 God, Red.: T. V. Pokrovski i N. İ. Stogov, Skobelev, 1914, s. 139.] Ancak tarihi süreç içerisinde özellikle siyasi ve etnik değişimlere bağlı olarak, Kırgızlar hayvancılığın yanı sıra tarım ve çeşitli zanaat üretimine de yönelmişlerdir. Rus çiftçisinin bölgeye gelmesi ile Kırgızlar, tarımsal tüketim ürünleri buğday, arpa, mısır, darı, kavun ile birlikte sanayi ürünleri olan pamuk, ipek gibi mamullere yönelmişlerdir.[56 - Ctatiçeskiy Obzor Ferganskoy Oblasti za 1911 God… s. 108.] Ayrıca bahçecilikte artışlar görülmüştür. Bu çeşitliliğe rağmen hayvancılık, Kırgızlar için temel meslek niteliğini kaybetmemiştir. Bu durum, bölgenin coğrafi şartları gereği, onların dağ eteklerinde ve dağların arasında yaşamalarını gerektirmiştir. Kırgızlar hayvan üretiminde daha çok küçükbaş hayvanlardan olmak üzere koyun, keçi ve at yetiştirmişlerdir.
Bu bağlamda XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başlarında Kırgız topraklarında ürün-çiftçilik, hayvancılık gelişip, iç pazarların ortaya çıkmaya başlaması, ekonominin milli karakterinde yoğun bir değişim meydana getirmiştir. Sanayisi Türkistan’a göre çok önde olan Rus Çarlığı ve sınırların ortadan kalması değişikliğin temel itici gücü olmuştur. XIX. yüzyılın sonlarına kadar genel itibariyle ticaret, ürün değişimi temelinde yapılırken bu durum, bölgede yeni ürün ve para ilişkisinin gelişmesinde yeni şartlar getirmiştir. Bölgede bozkır hayatını yaşayanlar ürün değişimi, hem köyde hem bozkırda yaşayanlar ve yerleşikler para ile ticari faaliyette bulunmaya başlamışlardır.[57 - Materialı Dlya Statiçeskago Opisaniya Ferganskoy Oblasti/Rezultatı Pozemelno – Podatnıh Rabot, Vipusk V, Oşskiy Uezd, Red.: E. N. Teyh, Skobelev, 1910, s. 3.] Dolayısıyla ürünü değiştirme, paraya dönüştürme, yerli ürüne değerleme daha kolay ve yaygın hale gelmiştir. Bu durum Kırgızistan’da, tarım ürünlerinin ve el sanatları atölyelerinin yaygınlaşmasını etkilemekle birlikte, bölgenin iç pazarlarının gelişimini de şekillendirmiştir. XX. yüzyılın başlarından itibaren bazı bölgelerde panayırların kurulması,[58 - Yana Sıddıkova, XIX. Yüzyılın Başından XX. Yüzyılın İlk Yıllarına Kadar Kırgızistan’daki Tatarların Sosyal Hayatı ve Kültürü, Yüksek Lisans Tezi, Bişkek, 2011, s. 32.] bozkırlı halk ile yerleşikler arasındaki kültürel ilişkinin güçlenmesini sağlamıştır. Ekonominin iki yönde çalışıp, gelişmesi iki tarafın ürünlerinin birleşmesi, halkın yaşamında ve ekonomik gücünde ilerlemeyi etkilemiştir.
XIX. yüzyıl Kırgız toplumsal yaşamının düşünce dünyasını ise dönemin şartlarına uygun aydın tipi olarak, akın ve söz ustaları şekillendirmişlerdir. Kırgızların geleneksel aydınları olan söz ustaları, dönemin ruhi yenilikçileri olarak başı çektikleri rahatlıkla söylenebilir. Onların eserlerinde yenilenmeyi şekillendiren bütün aparatların varlığı, açık bir şekilde görülmektedir. Bu zümre Kırgızlar arasında, Cazgıç akındar (yazan şairler) ve Zamana Akımı (Çağdaşlar) olarak adlandırılmıştır.[59 - Detaylı bilgi için bakınız: Ebubekir Güngör, “Kırgız Matbuatının Ortaya Çıkmasında Ceditçiliğin Rolü”, MANAS Journal of Social Studies, Vol. 5, No: 3, 2016, s. 387-400.] İslamiyet’in Türk boylarına aktarılmasında XII. yüzyılda yaşamış olan Ahmed Yesevî’nin tarihi rolünü, XIX. ve XX. yüzyılda Kırgız toplumu için bu söz şairleri üstlenmişlerdir. Ancak onlar hem İslam’ın hem de batı kültürünün temsilcisi olmuşlardır. X. yüzyılda olduğu gibi Türkistan’a, dolayısıyla Kırgız bölgelerine dışarıdan dili, dini, milleti, kültürü farklı bir toplum ve siyasi yapı gelmiştir. Rusların kafir olmaları akınların işlerini daha zorlaştırmıştır. Ancak geleneksel aydın kimliğinde, batı düşünce ve kültürünü Kırgız düşünce dünyasına uyarlamayı başarmışlardır. Bu sayede Kırgız etnik ve kültür kimliği günümüze kadar ulaşma olanağına sahip olmuştur. Akınlar içinde bulundukları toplumun gelişimine paralel olarak, çağdaş düşünce üretiminde eski ataların gelenek göreneklerini de göz önünde bulundurmak suretiyle bir sentez ortaya koymuşlardır. Böylelikle Kırgızların temel kültürel değerlerini koruyarak, XX. yüzyıl çağdaş düşünce dünyasına aktarılmalarında belirleyici rol oynamışlardır.

1.2. KIRGIZ TOPLUMUNDA GELENEKSEL AYDINLAR

Hokand Hanlığı ve Rus Çarlığı siyasi dönemlerinin etkisi ile birlikte, Kırgız toplumunun kültürel ve ruh dünyalarının şekillenmesinde aydınlar, önemli bir yere sahip olmuşlar mıdır? XVIII – XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan bu dönem içerisinde, çağdaş Kırgız aydınları yetişmiş midir? Dolayısıyla Bolşevik iktidarı kurulduğu sırada toplumu ayakta tutan ve dünyadaki gelişmeleri takip eden bir güç mevcut mudur? Kırgızlar arasında siyasi birliğin olmayışı yerel aydın zümresinin etki alanını daraltmış mıdır? Siyasi belirsizliklerin ortaya çıkardığı, hayatın zor şartları ve İslam dininin Türkistan’daki pozisyonu bu sürece nasıl bir etkide bulunmuştur? Gibi sorulara verilecek cevaplar, Ekim ihtilali öncesinin, sonrasına bıraktığı mirasın anlaşılmasını sağlayacaktır. XVI. Yüzyılda Türkistan’ın siyasi birliğinin parçalanması, Kırgızları da önemli derecede etkilemiştir. Bu parçalanma, bilindiği üzere siyasetin yanı sıra kendisini kültürel, ekonomik ve toplumsal olarak da göstermiştir. Siyasi parçalanmanın getirdiği küçük idareler içinde barındırdıkları halkın ihtiyaçlarını karşılayamadıkları gibi, kurdukları küçük idarenin temel gereksinimlerini de karşılamakta zorluk çekmişler, dış tehditlere açık hale gelmişlerdir. Bu durumda ekonomik zorluklar halkın gelişim gücü, aydınları derinden etkilemiştir. Ayrıca dış ve Gayr-ı Müslim bir otorite olarak Rus işgalinin ortaya çıkması, gelişme bir tarafa, milli açıdan bulundukları durumu korumada zorluk çekmelerine sebep olmuştur. Ancak bu durum modern aydınların gelişme ve şekillenmesinde çeşitlilik ve imkanlar açısında itici güç olarak da değerlendirilebilir.
Sovyet yönetiminin, Kırgız siyasi ve toplumsal geçmişini yok saymasındaki temel hedefin, Sovyet toplumu ortaya çıkarmak olduğu bilinmektedir. Yeni düzenin kurulması için eskinin tamamen ortadan kaldırılması, Sovyetlerin temel yöntemlerinden birisi olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla Bolşeviklerin bu amacının karşısına, Kırgızistan’daki 1917’den önce kurulu düzen çıkmıştır. Bu düzeni ayakta tutan iki önemli güç, Bolşeviklerin karşısında engel teşkil etmiştir. Birincisi siyasi güç olarak beyler, ikincisi Kırgız kültürünün, pratik yaşama uygulanmasında rehberlik görevinin yanı sıra, nesilden nesile aktaran aydınlardır. Bolşevikler siyasi gücü, komünizm söylemi ile şekillendirdikleri baskı ve sürgünler uygulayarak, bertaraf etme yolunu tercih etmişlerdir. Beylerin ortadan kaldırılmasıyla Kırgız halkının temsilcisi olarak, milli aydınlar ön plana çıkmışlardır. Böylece milli aydınlar, Sovyetlerin kuruluş aşaması olan 1917 – 1930 yıllarında, Kırgız siyasi ve kültürel hayatını şekillendirmişlerdir. Milli aydınların aldıkları eğitim, politik yaşamdaki yöntem, eğitim ve kültürel açıdan çağdaş düşünceye sahip şahsiyetler olduklarını göstermektedir. Ancak Sovyet yönetimi, Kırgız modern milli aydınlarını 1930 – 1938 yılları arasında hayata geçirililen kızıl terör ile ortadan kaldırmıştır. Buna göre, toparlamak gerekirse, Bolşevik baskısına maruz kalanlar, önce feodal – kapital sistem söylemiyle Kırgız beyler ve zenginler (Manaplar), sonra milliyetçi ve burjuva suçlamasıyla da siyasal ve toplumsal önderler (Aydınlar) olmuşlardır. Sovyet iktidarının ilk olarak Kırgız siyasal düzenin başında bulunan beyleri hedef almasının temel sebebi, bölgede kendi siyasal idaresini kurma ihtiyacıdır. Dolayısıyla ilk düşman ilan edilenler yerel güç sahipleri olmuşlardır. Toplumsal organizasyonu, milletin kültürel destekçisi ve omurgası olan aydınlar ise ikinci tehlike olarak görülmüş, onlar da çok geçmeden düşman ilan edilmişlerdir. Kırgız toplumunun dayanağını oluşturan bu gruplar kimlerdir? Nasıl bir ortamda yetişmişlerdir? Kırgız toplumunun düzenindeki yerleri ve önemlerinin kaynağı nedir?
Kırgızistan’da Bolşevik yönetiminin temellerinin atıldığı 1917 yılına kadar, Kırgız aydınları iki grupta incelenebilir. Bunlardan birincisi bölgedeki Kırgızların geleneksel yaşam tarzlarının, İslam’ın ve Hokand Hanlığı etkisi ile şekillenen Geleneksel aydınlardır. Hokand hanlığı ve Çarlık Rusya’sının Türkistan’ı işgal ettiği ve bölgeye tam olarak yerleştiği 1890 yılına kadarki dönem, Türkistan’da modern aydın sınıfının şekillenmesinde fikirleri, çalışmaları ve eserleriyle büyük etkisi olan XIX. yüzyıl geleneksel aydınları ve şairleridir. Diğer grup ise XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Kırgızlar arasında oluşmaya başlayan, 1905 Ekim ihtilalinden sonra, Rusya genelindeki milli aydınlarla yakın ilişkiler kurmuş, reformcu, milli ve liberal Kırgız aydınlarıdır.

1.2.1. Geleneksel Kırgız Aydınlarının Yetişmesini Etkileyen Faktörler
Sovyet döneminde Kırgız aydın ve siyasileri baskıya uğradıkları gibi, Sovyet iktidarından önceki Kırgız aydınlar da yok sayılmışlardır. Ancak sözlü kültüre sahip Kırgız toplumsal gelenek öğeleri, Sovyet eğitim kurumları ile yok edilememiştir. Bu sebeple, sözlü kültür sayesinde Kırgız toplum düzenini ayakta tutan ve halkın pratik yaşamdaki problemlerini çözen geleneklere karşı mücadele başarıya ulaşmamıştır. Sovyet baskıları sebebiyle XVIII – XIX. yüzyıl Kırgız toplum önderleri, Türk Dünyasında yeterince tanınmamışlardır. Oysa, XIX. yüzyıl boyunca Kırgız toplumuna rehberlik etmiş, aydın katogorisine giren rehber kişilikler mevcuttur. Kırgız halkının başına gelen kötü veya iyi olayları, örnek ve çözüm yollarını sözleri ile göstermiş, değerlendirmişlerdir.
Bu aydınlar, Sovyet unutturma siyasetine kurban edilmiş, Kırgız milli kimliğinden silinmeye çalışılmışlardır. Bu sebeple onlar hakkında bilgiler, 1991 yılından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Dolayısıyla onlar hakkında bilgi kaynakları, 1991 yılından sonra sözlü edebiyat derleme çalışmalarıdır. Haklarında, halk ağzında söylenenlerin telif eserlere kaydedilenleri, çalışmanın kaynaklarını şekillendirmiştir. Yaşadığı dönemde, Ceditçiliğin etkisi ile bir eseri yayınlanmış olan Molla Kılıç dışında, yazılı kaynağı günümüze ulaşan maalesef yoktur. El yazması şeklinde ulaşanlar ise oldukça kısıtlıdır. Dolayısıyla bu aydınların genel özellikleri, aldıkları eğitim kurumlarından ziyade, topluma rehberlik etme yöntemleridir. Ne kadar İslami mektep, medrese, sufi veya manasçı eğitim ekollarına sahip olsalar da ortak özellikleri, söz ustası olmalarıdır. Söz ustalığı, Kırgız kültürel geleneğinin önde gelen öğelerinden birisi olduğu için bu aydınları, geleneksel aydınlar şeklinde adlandırmak mümkündür. Çünkü bilindiği üzere Türkistan’da XIX. yüzyılın sonlarıyla birlikte etkili olan Ceditçilik hareketinin yetiştirdiği aydınlar, yukarıda bahsi geçtiği üzere, çağdaş özelliklere sahiplerdir. Fakat modern aydınların yetişmesinde, geleneksel aydınların rolünün olduğunu da hatırlatmak faydalı olacaktır.
Toplumun gelişmesi, kendi iç adli, siyasi, kültürel ve mülkiyet mevzularında düzenini sağlaması, değişen şartlara göre, gerekli adımları atması gibi konularda aydınların belirleyici oldukları bilinmektedir. Bu bağlamda aydın zümrenin toplumda yerini almasıyla, akıl işi toplumun eğitimli kısmının en önemli görevi haline gelmiştir. Ancak toplumdaki aydınların rolünü, yerini ve niteliği ayrıca önem kazanmaktadır. Değişen şartlar ve dengeler çerçevesinde düşünce – yargı üreten aydınlar, bu üretimleri ile toplumu siyasi, kültürel ve ekonomik olarak yönlendirmektedirler. Toplumlarda meydana gelen her olayın bir fikirsel dayanağı olduğunu kabul edersek, toplumun varlığının ve devamlılığının temeli aydınlardır. Onlar sadece kültürel alanda değil, siyaset ve ekonominin de içerisinde yer alırlar. Dolayısıyla toplumun yaşamını meydana getiren bütün şart ve katmanlarda edilgen olmayıp, etken özellik taşımalarıyla belirleyicidirler. Bu durum Kırgız aydınları için de geçerlidir. Böylelikle Kırgız aydınlarının, toplumdan ayrı aydın zümre özelliği taşıyan bir toplum tabakası, bir sınıf gibi değil, onların Kırgız toplumunun bizzat kendileri olduğunu açık bir şekilde görülmektedir. Kırgız geleneksel aydınlarının yetiştikleri kurumlar öncelikle Kırgız manasçılık geleneği, dinî – İslamî mektep-medreselerdir. Modern aydınların yetiştikleri eğitim kurumları ise mektep – medrese, Usul-ü Cedit, Rus – Yerli ve üniversitelerdir.
Kırgızistan’da fikir hayatının ve aydın çevrenin gelişmesinde dönemin eğitim kurumları büyük öneme sahiptir. Çünkü Geleneksel aydınlar, geleneksel eğitim kurumlarından yetişmişlerdir. Bir toplumun gelişmesi, çağa ayak uydurabilmesi toplumun geleceğini oluşturan çocuklara verdiği ilk eğitime ve bunun uzantısı olan yüksek eğitim kurumlarındaki çalışmalara bağlıdır. Türkistan’da ele aldığımız dönem, topluma etki eden eğitim kurumları; X. yüzyıldan başlayarak Türkistan’da kurulan mektep ve medreseler, Rus Çarlığı’nın Türkistan’ı işgalinden sonra bu bölgede Rus yönetimini, Rus dilini yerleştirmek ve halkı Hıristiyanlaştırmak amacıyla açtığı Rus-yerli (Rus-Tuzem) okulları ve üçüncüsü, sadece dini eğitim veren, gelenekçi mektep ve medreselerde yenilikler yaparak, Türkistan’da eğitime Avrupai bir tarz vermeyi amaç edinmiş, Usul-u Cedit okullarıdır. Sovyet dönemindeki aydınların şekillenmesinde bu üç eğitim kurumunun etkisi görülmektedir. Ancak geleneksel Kırgız aydınlarının tamamı geleneksel İslam okulları olan mektep ve medreselerde eğitim almamışlardır. Dolayısıyla Geleneksel aydınların ortak yönleri eğitim değil, sözlü gelenekleridir. Fakat Kırgızistan’da geleneksel eğitim kurumlarının durumu aydınların düşünce dünyalarının anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir.

1.2.2. Kırgızistan’da Mektep – Medreseler
Müslüman dünyasında mektep; mana itibariyle “yazı yazma öğrenilen yer” olup, Müslümanlarca bir çocuğun en önce Kur’an öğrenmesi lazım geldiğinden, hakikatte Kur’an öğrenilen yerdir.[60 - Vedat Günyol, ”Mektep Maddesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt–7, Eskişehir, 1997, s. 652.] Türkistan’da bu kurum çocuklara Kur’an öğrenme ağırlıklı olmak üzere, okuma ve yazmanın da öğretildiği yer görevini yapmıştır.[61 - Mektep, Bolşaya Sovetskaya Ensiklopediya, Moskova, 1974, s. 38.] Medrese ise, İslam’ın dinî hukuk kurallarını, Müslüman’ın yapması gereken görevlerini, şeriat ve İslam dini hakkındaki meselelerin öğretildiği yer olarak bilinmektedir. Bu bağlamda Türkistan’daki İslami eğitim kurumları, köklü bir tarihe sahiptirler. Bu kurumlardan medreseler hakkında ilk bilgiler, X. yüzyıla kadar gitmektedir. Bugüne kadar varlığını sürdüren medreselere örnek olarak; 1028 yılında Şerdor, 1051 yılında Tilla-Kari, 1420 yılında Semerkant’taki Uluğbek[62 - K.Bendrikov, Oçerki po İstorii Narodnogo Obrazavaniya v Turkestane, Akademi Pedagogiçeskih Nauk RSFSR, Moskva, 1960, s. 49.], XV-XVI. yüzyıllarda Buhara’daki Mir-Abad, 1590 yılında yapılan Taşkent’teki Kukeldeş medreseleri sayılabilir.[63 - N. A. Bobrovnikov, Rusko-Yerlinıe Uçilişa Maktabı i Medrese Sredney Azii, San-Petersburg, 1913, s. 86.] Muhakkak ki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde Türkistan’da cami ve medreseler daha çok yapılmıştır. Fergana Vadisinde ilk medrese ve camiler ise daha çok XIV. yüzyılda Emir Timur döneminde kurulmuştur.[64 - İsmail Aka, Timur ve Devleti, TTK, Ankara, 1991, s. 120.] Böylelikle Buhara ve Semerkant, bölgenin kültürel merkezi haline gelmiştir. Türkistan’da medreselerin yaygınlaşması, özellikle bugünkü Kırgızistan bölgesinde, XIX. yüzyılın ortasından XX. yüzyılın başlarına kadar ayrı bir hız kazanmıştır.[65 - Şakirovna, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın Başındagı… s. 24.] Bu duruma etki eden en önemli faktör, Hokand Hanlığının bölgeyi merkezi olarak birleştirmesi sonucu Özbek, Tacik ve Tatar din adamlarının Kırgızlar arasına daha yoğun olarak gelmeye başlamalarıdır.
Kırgızlarda eğitim konusunda Sovyet döneminde yapılan araştırmalar bilindiği üzere Komünist partinin ideolojik yönlendirmeleri ile şekillenmiştir. Bu çalışmalara göre 1917 Ekim ihtilalına kadar Kırgızlarda okuryazar bulunmamakla birlikte, sadece sözlü edebiyat türlerinin varlığının kabulü ön plana çıkarılmıştır. Bu bağlamda Sovyet yazarlarının açıklamalarından: “İhtilala kadar Kırgızların yazma eserleri, kitapları ve dergileri yoktur. Sovyet yönetimi ile beraber bu tür işler gerçekleştirilmiştir”[66 - A. K. Kanimetov, A. E. İzmaylov, Kulturnoe Stroitelstvo v Kirgizskoy SSR, Frunze, 1959, s. 61.] düşüncesi, resmi görüşe örnek teşkil etmektedir. Ayrıca yine Sovyet dönemi çalışmalarda: “yerli mektep ve medreselerde üstünkörü eğitim veriliyordu, belirlenmiş usulleri yoktu, hiçbir şekilde insanlara eğitim verilmemekteydi”[67 - S. S. Daniyarov, Stanovlenie Kirgizskoy Sovetskoy Kulturı (1917 – 1924 gg), Frunze, 1983, s. 10.] düşüncesi işlenerek, Kırgızlar arasında Sovyet iktidarının medeniyet getirdiği düşüncesi yayılmaya çalışılmıştır. Bu sebepledir ki Bolşevik kitlesel baskıları sadece 1917 sonrası toplumsal düzen ile açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak bu tür görüşler yönetimin politikalarına uygun tek yönlü, Kırgızların ruhi yaşamındaki İslam’ın yeri görmezden gelinip, hatta bölgedeki İslam’ın varlığını yok etmeye hizmet eden değerlendirmelerdir.
Gerçekte ise İslam’ın mektep ve medreseleri Türkistan Türklerinin bir boyu olan Kırgızların kültürel ve dini anlayışlarının şekillenmesinde yüzyıllardan beri önemli rol oynamış var olan kurumlardır. Ekim ihtilalinden önce birçok Kırgız şair, tarihçi, gazeteci, devlet adamı, Kırgızistan’ın sosyal, ekonomik, ilmi hayatını şekillendiren milli aydınları yetiştiren, bu kurumlardır. Kırgızlar arasında dini mektep ve medreselerin yaygınlaşması Hokand hanlığının burada gücünü artırması ile doğru orantılıdır. Çünkü tarihi kaynaklara göre Kırgızların büyük çoğunluğu XVIII. yüzyıla kadar ne kafirdir ne de Müslüman.[68 - Abramzon, Kırgızı i İh Etnogenetiçeskie…, s. 19. Kırgızların İslamı kabul etmeleri ile ilgili detaylı bilgi için bakınız; Seyfettin Erşahin, “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 39 Sayı: 1, 1999, s. 393 – 438.] Hokand hanlığının bölgede güçlenmesi ile İslam, Kırgızlar arasında Özbek ve Tacik mollaları aracılığı ile güçlenmiş, cami ve mektepler de XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çoğalmaya başlamıştır.[69 - C. M. Malabaev, Kırgız Mamleketinin Tarıhı, Bişkek, 1999, s. 77.] Açılan mekteplerde diğer Müslüman Türklerde olduğu gibi Kırgızlar da çocuklarını dah yoğun okutmuşlardır. Genellikle camilerde bulunan mekteplerde çocuklara çoğunlukla Arapça, Farsça, Türkçe yazma ve okuma, Kur’an’dan bazı sureler öğretilip, ağırlıklı olarak dini eğitim verilmiştir.[70 - A. A. Asankanov, O. D. Osmonov, Kırgızstandın Tarıhı (En Bayırkı Doordon Azırkı Mezgilge Çeyin), Bişkek, 2003, s. 285.] Bu açıdan dini mektep ve medreselerin genel niteliği İslami kaideler üzerine şekillenmiştir.
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Kırgızlarda eğitim durumuna genel olarak bakıldığında, Çarlık ve Sovyet Rusya dönemi yapılan propagandaların asılsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Ruslara göre bütün Türkistan’da okuryazarlık oranı % 1-2’yi geçmemiştir.[71 - Kanimetov, İzmaylov, Kulturnoe Stroitelstvo… s. 63.] Kırgızların Özbeklerden sonra ikinci çoğunlukta yaşadıkları Fergana bölgesinde 1890 yılında 1232 mektepte 17609 erkek, 2411 Kız, 1891’de 1246 mektepte 16311 erkek, 2409 kız, 1892’de 941 mektepte 12451 erkek, 1960 kız karışık eğitim alıyordu. 1899 yılında ise 1814 mektepte 18793 erkek, 3099 kız eğitim alıyordu. 1904 yılında da Andican’da 514 mektepte 6816, Hokand’da 517 mektepte 7819, Margalan’da 534 mektepte 7828, Namangan’da 389 mektepte 5970, Oş’ta 524 mektepte 4202 toplam 2478 mektepte 32645 öğrenci eğitim alıyordu. 1897 nüfus sayımına göre okul çağındaki (9 – 19 yaşları) çocukları aldığımızda, bunların %18,3’ünü erkekler, 17,6’sını kızlar oluşturmaktadır. 1904 yılı bütün erkeklerin sayısı 994940, kadınların sayısı 842478, bunlardan 9 – 19 yaş arası olanlar 187049 erkek, 148276 kız olup, okuyanların sayısı 335325’tir. 1904 yılı nüfus sayımına ve eğitim alanların sayısına göre halkın okuryazarlık durumu %10.1’dir.[72 - Tatar-oglu, “Şkolnıy Vapros v Russkom Musulmanstve (1910)”, İslam i Musulmane Yujnogo Urala v İstoriko-Pravovom Prostranstve Rossii: Sbornik Zakonodatelnıh Orgonov Vlasti i Upravleniya XX-XXI Vekah, Editör: A. B. Yunusova, Ufa, 2009., s. 23 – 26.] Ayrıca Kırgızlar arasında genellikle bozkırlı olarak yaşadıkları için çocuklarını bu tür mekteplere göndermeyip, Bozüylerde açılan yaz okullarında eğitim alan çocuklar mevcuttur.[73 - D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı v Kirgizii, Frunze, 1961, s. 12.] Sayıları bilinmemekle birlikte halkın okuryazar oranını az da olsa yükselteceği açıktır.
Kırgızların yoğun olarak yaşadıkları günümüz Kırgızistan’ın kuzey bölgesinde mektepler, genellikle belirli binalarda olmayıp, Bozüylerde açılmıştır. Bu bölgedeki Kırgızların eğitim durumlarına bakıldığında ise; 1913 yılında çoğunlukla bozkırlı Kırgızların yaşadığı Pişpek ve Prjevalsk (Karakol) bölgesinde 109200 kişi yaşamaktadır. Bölgede 59 mektep olup, bu mekteplerde 1182 erkek 131 kız çocuk eğitim aldığı görülmektedir. Her bir 5200 kişilik nüfus için en az üç mektep olup, her birinde ortalama 21 öğrenci hesaplanmıştır. 104000 nüfuslu Prjevalsk ilçesinde, 28 mektepte 2276 erkek 42 kız çocuk eğitim almıştır.[74 - D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 12.] Kuzey ve Güney Kırgızistan’ın verilerini karşılaştırdığımızda, Kuzey Kırgızistan’da eğitim durumunun güneye göre daha düşük olduğu görülmektedir.[75 - A. İzmaylov, Oçerki po İstorii Sovetskoy Şkolı v Kirgizii za 40 Let, Frunze, 1957, s. 29.] Bunun en temel sebebi, kuzeyde yaşayan Kırgızların bozkırlı olarak yaşamaları ve İslam kültürünün pek fazla yaygınlaşmamasıdır. Ancak bozüylerdeki mektepler kayıtlara geçirilmemiştir.
Aslında bu durumun, Ceditçiliğin Kuzey Kırgızistan’da Ceditçilik fikirlerinin yaygınlaştırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü İslamiyet bozkırlı Kırgızların hayatı içerisinde, tam anlamıyla daha şekillendirici bir özellik taşımamıştır. Dolayısıyla yenilikler konusunda Buhara ve Hive Hanlıklarındaki Ceditçilerin karşısına çıkan güçlü dini bağnazlık (Kadimciler), bozkırlı Kırgızlarda yok denecek kadar azdır. Bu bölgede Ceditçilere karşı Kırgızlar arsında bir direnç olmamıştır. Bölge halkı ve beyleri Ceditçileri el üstünde tutmuşlardır. Buhara’da alimler cedit okullarına karşı çıkarken, Kırgız uruğ beyleri yeni usulde mektep ve medreseler açmışlardır.[76 - Bu konuya ileride daha geniş yer verilmiştir.] Ayrıca Bozüylerde açılan göçmen okullarının kayıtlara girmemiş olması da önemli bir etkendir. Kırgız çocuklarına okuma yazma öğreten Cami hocaları çoğunlukla Tacik ve Özbektiler.[77 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 33.] XX. yüzyılın başlarından itibaren kuzey bölgelerinde Tatar mektepleri de açılmaya başlamıştır. Kırgızlar arasında bir diğer eğitim kurumu ise Ayal Bübülerin evlerinde veya Bozüylerde kızlar için açtıkları okullardır. Kızlar için okullar az olduğu için Kırgızlar arsında okuma yazma bilen molla eşleri veya müderris kızları küçük kız çocukları için evlerinde okullar açmışlardır. Burada eğitim erkek çocukları için okullardaki gibi olmakla birlikte, Arap dilindeki kitaplar çok okunmayıp, daha çok Türkçe (Kırgızca) şiirler ve hikayeler öğretilmiştir.[78 - Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 47.] Dolayısıyla bu sayede, Kırgız kültürel öğelerinin sözlü gelenek yardımıyla yeni nesillere aktarımı sağlanmıştır. Bu durumu, Sovyet propagandalarının, Kırgız aile yaşamı içerisine girememesinde önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatmnakta fayda vardır.
Camiler ve Bozüylerde açılan mektep çocuklarına ilk olarak Arap alfabesi ezberlettirilip, birleştirip okuma öğretildikten sonra Aptiek’i[79 - Аптиек – Apteek – Heftiyek; Farsçadan Kırgızcaya geçen bir kelimedir. Kur’an-ı Kerim’in yedide bir kısmı; Heft’yek (Eski mekteplerde okuma öğretmek için bir ders kitabı olarak kullanılan kitaptır). K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, , s. 38. Kitap’ta Arap alfabesinin tamamı, harflerin birleşme şekilleri, okutucu harekeler ve kısa bazı sureler bulunmaktadır.] okumaya geçilmiştir. Arap alfabesini öğretme işi 3-6 ay arasında değişmiştir. Aptiek bittikten sonra Kur’an okunmaya başlanmıştır. Kur’an’ı okuma bittikten sonra Çar Kitap[80 - Dört Kitap, bu kitapta İslamın kuralları yeralmaktadır. (Namaz, Zekat, Oruç, Hac gibi), A. Tabışalieva, Vera v Turkestane, Bişkek, 1993, s. 72.], Ustazı Avval,[81 - Arap alfabesi ile Türkçe okuma-yazma öğretilen kitaptır. Tabışalieva, Vera…, s. 72.]Mugalim Sani,[82 - Arap alfabesi ve Arapça gramerinin öğretildiği kitaptır. N. Ostroumov, “Musulmanskie Mektebı i Russko – Yerlinıe Şkolı v Turkestanskom Krae”, Turkestanskiy Sbornik, S. 448, Taşkent, 1995, s. 85.]Hodca Hafiz,[83 - Hz. Muhammed’in hayatı, Allah’ı tanıma, adaletli olmak, iman gibi konularda bilgiler bulunan kitaptır. Dili Türkçedir. Ostroumov, Musulmanskie Mektebı., s. 85; B. Tümen Somuncuoğlu, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Türkistan’da Yerli Eğitim Kurumlarının Durumu”, OAKA, Cilt:2, Sayı: 3, 2007, s. 112.]Sufi Allayar[84 - İslamı öven küçük şiirlerden oluşmaktadır. Türkistan’daki bütün mollalar bu kitabı kullanıyorlardı. Arap ve Fars dillerinde yazılmış olan bu kitabın içeriğini sadece öğrenciler değil öğretmenler de bilmiyorlardı. Kitapta Tacikçe ve Farsça ünlü şiirler yazan Şamsetdin Mahammed Hafız’ın (Şirazi) (Hafız, 1389 yılında öldü) şiirleri bulunmaktadır. Ancak kitabın dili ve içeriği çocukların anlayacağı şekilde değildir. Aynı zamanda kitapta biyografik, tarihi, edebi bilgiler hemen yok gibidir. Diğer kitaplarda olduğu gibi bu kitap, Arapça ve Farça çalışmalardan derlemedir. İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 30.] gibi kitaplar okutulmuştur.[85 - Ostroumov, Musulmanskie Mektebı… s. 50.] Bu mekteplerde eğitim 2 – 7 yıl arasında değişmiş, 6 -15 yaş arası çocuklar eğitim almışlardır. Eğitim Cuma günü hariç tüm haftaya yayılarak, ailelerin onayı ile yazın 2 ay tatil yapılmıştır.[86 - P. İvanov, Oçerki po İstorii Sredney Azii (XVI Sredine XIX. vv.), Moskva, 1958, s. 59.] Görüldüğü üzere Kırgızlar arasındaki ilk eğitim kurumu olan mekteplerde okutulan kitaplar tamamen dini içeriklidir. Kırgız geleneksel aydınlarının, okuryazar olanları ilk eğitimini bu kitapların okutulduğu geleneksel mektepte almışlardır. Dolayısıyla aydınların temel düşünce yapıları, dini kaideler çerçevesinde şekillenmiştir. Okuldan aldıkları ve İslam’ın evrensel değerlerini, sözlü Kırgız kültür öğeleri ile birleştirerek, yine sözlü bir şekilde halka yansıtmışlardır. Geleneksel aydınların, Sovyet dönemini şekillendiren Kırgız halkı ve modern aydınlarını etkiledikleri düşünüldüğünde, Kırgız milli kültürü ve İslamiyet’in etkileri aktarılmıştır.
Mekteplerin temel amacı bir sonraki eğitim kurumu olan medreselere öğrencileri hazırlama olduğu gibi, İslam’ın kural ve kaidelerini halka öğretmek ve Kur’an okumayı halk arasında yaygınlaştırma üzerine şekillenmiştir. Mekteplerde eğitim vermesi için özel öğretmen yetiştirme kurumları olmayıp, Cami imamı tarafından verilmiştir. İmamın görevi caminin bulunduğu yerdeki çocuklara okuma – yazma ve dinin kurallarını öğretmek şeklindedir.[87 - Daniyarov, Stanovlenie Kirgizskoy… s. 26.] İmamlar ücretlerini devletten değil öğrencilerden toplamışlardır.[88 - Öğretmenlerin ücretlerini öğrencilerden topluyor olmaları daha sonra Cedit eğitim sisteminin bölgede yayılmasıyla beraber eski sistemi savunanlar arasındaki tartışmayı daha da alevlendirecektir. Çünkü aileler çocuklarını Cedit eğitim sistemini uygulayan mekteplere yöneldiğinde eski geleneksel sistemde eğitim veren öğretmenler öğrenci bulamayacaklardı. Dolayısıyla gelirleri azaldığı gibi itibarları da azalacaktı.] Bu işte belirli kural ve kaideler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler her Perşembe günü para veya çeşitli yiyecekler getirdikleri gibi, yaşı büyük olup çalışabilecek durumda olanlar imamın tarla ve ev işlerinde çalışmışlardır.[89 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 36.] Mekteplerde sınıf sistemi yoktur. Ancak Ustad-ı Evvel kitabını bitirene molla, yarım bırakanlara Çala Molla[90 - Eksik, yarım Molla. K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 246.] denilmiştir. Mektebi tam olarak bitirenler ve eğitimini devam ettirmek isteyenler, Medreseye veya Rus – Yerli mekteplerine devam etmişlerdir.[91 - Somuncuoğlu B. Tümen, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında…, s. 54.] Geleneksel aydınların yetiştikleri dönemde Rus-Yerli okulları bulunmadığı için medreselere devam edilmiştir. Ancak medreseler, Buhara ve Semerkant bölgesinde yayın olduğu için Kırgız geleneksel aydınları arasında medrese eğitimi alan çok azdır. Molla Kılıç, yaşı büyük olmasına rağmen Rus – yerli mektebinde eğitim almıştır. Geleneksel aydınlardan ziyade, daha çok modern aydınlar Rus – yerli veya Usul-u Cedit okullarında öğrenim görmüşlerdir.
Kırgızlarda bir diğer dini eğitim kurumu, Karı[92 - Karı – Kari; Hafız. K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 409.]handar mektebidir. Bu tür mektepler tam bir mektep özelliği taşımamaktadırlar. Çünkü belirli bir yerleri programları yoktur. Çocuk mektepleri gibi cami ve mescitlerde hafızlar tarafından, yeni hafızlar yetiştirmek amacıyla açılan bireysel kurslar aracılığı ile yaygınlaşmıştır. Bu tür kurslara her yaştan insan katılabilmiştir.[93 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 36 – 40.] Buhara hanlığında bu tür eğitim kurumlarında, engelli talebelerin okutulduğu da bilinmektedir.[94 - Eshenkulova, Kishimjan; Modern Bilimlerin Türkistan’a Girişi (1800 – 1917), Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 49.] Dolayısıyla Kırgız toplumunda, insanların ihtiyaç ve durumlarına göre eğitim kurumları şekillenmiş, çeşitlenmiştir.
Türkistan’da Özbek ve Taciklere göre Kırgızlar arsında medreselerin sayısı daha azdır. Bunun temel sebebi, diğer Türk boylarına göre Kırgızların hem coğrafi ve hem de yaşayış tarzları gereği İslam’ın tesirinin az olmasıdır. Örneğin 1892 yılı bütün Kırgızistan’da yedi medrese bulunmaktadır. Bunlarında beşi Özbeklerin yoğun olarak yaşadıkları Oş’tadır. Kırgızlar arasında medreselerin sayısı mekteplerde olduğu gibi, XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarında artmıştır. 1914 yılında Oş şehrinde 88 medresede 1178 öğrenci eğitim almıştır. Bu medreseler arasında, Kırgızistan’da ünlü medreseler, Oş ve Kokan’da Alımbek, Kemin’deki Şabdan ve Kasımalı medreseleridir.[95 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 46.]
Rus yönetiminin yerli mektep ve medreselere bakışı dikkat çekicidir. Yönetime göre, bu tür okullar otokrasi ve egemen sınıflar için herhangi bir tehlike arz etmemiştir. Dini okullara ilişkin devlet politikası, Türkistan Genel Valiliği İçişleri Bakanının; “Müslüman okullarına karşı pasif bir politika takip ediyoruz. Yönetime karşı bir hareketleri olmadığı sürece bu şekilde kalabilirler.”[96 - İzmaylov, Oçerki po İstorii Sovetskoy… s. 32.] ifadelerinde görüldüğü üzere, kayıtsızlık üzerine şekillenmiştir. Ayrıca yönetim, yerel halkın tepkisinden belli oranda çekinmiştir. Çünkü halkın İslam dinine bağlılığı güçlüdür.[97 - Bobrovnikov, Rusko-Yerlinıe Uçilişa… s. 26.] Kimlik olarak İslam dininni esas almışlardır. Bu durum yönetimi, Müslüman dini okulları için hoşgörülü olmaya zorunlu kılmıştır. 1887 yılında Milli Eğitim Bakanı bir mektupta: “yerli çocukların okudukları ilk mekteplere dokunulmamalıdır. Bu konuda onlar bizim okullarımıza gelmedikçe biz onları zorla kendi okullarımıza getiremeyiz.”[98 - İzmaylov Oçerki po İstorii Sovetskoy… s. 33.] Şeklindeki ifadelerle beyan etmiştir. Bütün bunlar tabii ki, mekteb ile ilgili olarak Çarlık hükümetinin tam bir kayıtsızlık gösterdiği anlamına gelmemektedir. Bu okullarda bir ölçüde okul işlerine Ruslaştırma politikalarına engel teşkil ettiği için Çarlık hükümeti, bazı kısıtlayıcı önlemler almaktan geri durmamıştır. Türkistan Genel Valisinin isteği üzerine, Müslüman okullarının denetimini güçlendirmek için özel personel görevlendirilmiştir. Bu müfettişlerin görevi, dini mektepleri ve okutulan dersleri denetlemek olmuştur. Bu tür denetimlere ve devlet yardımı olmamasına rağmen okullar, Müslüman din adamlarının gayreti, onların yönetiminde hızla yayılmaya devam etmiştir.
Türkistan’da medreselerin eğitim metotları, XI-XII. yüzyıllarda kalıplaşmıştır. Türkistan’ın bütün medreselerinde eğitim metodu, okutulan kitaplar ve program çok küçük farklılıklar dışında birbirleri ile benzerlik taşımıştır. Medreselerde okutulan dersler, din ile iç içe ve din merkezlidir.[99 - B. Tümen Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim (1865-1917) Ve Çarlık Rusya’sının Sosyo-Politik Açıdan Eğitime Yaklaşımı, Doktora Tezi, Ankara, 2006, s. 54-55] XVI. yüzyıldan sonra medreselerdeki dünya ilimlerinden uzaklaşılması, dinî ve ezberci eğitimin daha ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Medreselerde anlatılan derslerin hepsine öğrenciler, ezberlenecek metin gözüyle bakmışlardır. Mekteplerle medreseleri birbirinden ayıran en temel özellik, mekteplerde Kur’an, Fars ve Türk dillerindeki kitaplar okutulurken, medreselerde sadece Fars ve Arap dilindeki kitaplar okutulmuştur. Ancak, mekteplerde öğrenme metodu yerine ezberleme metodu uygulandığı için öğrenciler bu dilleri öğrenmemişler, okuduklarını anlamamışlardır. Eğitimin yerel halk dilinde yapılmaması eğitimin baştan, sağlıksız olmasına ve öğrencileri ezbere yönlendirmesine sebep olmuştur.[100 - Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… s. 54.] Ezbere dayalı sistem, eğitim süresinin artmasında önemli bir etken olmuştur.
Medrese eğitiminin süresi, öğretilen içeriğe göre çok uzun süreye yayılmıştır. Bu durum öğrencilerin medreseye olan rağbetlerine engel teşkil etmiştir. Medreselerde eğitim başlangıç, orta ve yüksek olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Medrese eğitimi, her bir sınıf için 5–6 yıldan toplam yaklaşık 12- 16 yılı bulmuştur. Medrese, eğitim dili ağırlıklı olarak Arapça olduğu için öğrencilere birinci sınıfta, Kur’an-ı Kerim’i ve diğer Arap dilinde yazılmış kitapları anlayacak kadar Arapça, şerî hukuk, örfi hukuk, İslam tarihi, Yunan ve İslam felsefesi öğretilmesi amaçlanmıştır. Bu bölümü tamamlayanlar İslam’ın namaz kılma ve kıldırma, ölenler için Kur’an okuma, oruç, zekât, hac gibi temel konuları hakkında bilgi sahibi olmuş olarak kabul edilmiştir.[101 - Sabri Arıkan, “Kırım’ın Bahçesaray Şehrinde Yayınlanan Tercüman Gazetesinden (1883-1918)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 156, Ağustos, 1999, s. 9.] Ancak gerçek, okunan yerlerin anlaşılmasından ziyade, ezberlenmesi şeklindedir.
Medrese eğitiminin ikinci bölümünde, önceden işlenen dersler tekrar edilir ve dünyevi ilimler öğretilirdi. Dünyevi ilimlerden, matematik, geometri, coğrafya ve şeriat hukuku temel dersleri oluşturmuştur.[102 - V. P. Nalivkin, Oçerki Bıta Jenşin Osedlogo Yerlinogo Naseleniya Ferganı, Kazan, 1886, s. 60.] Bu derslerde öğrencilere, miras hukuku, arazi ölçme, çocuklar arasında babadan kalan miras ve toprakları bölüştürme, toprak alıp- satma, medrese gelir-giderlerini hesaplama konularında bilgiler verilmiştir.[103 - K. K. Palen, Otçet po Revizii Turkestanskogo Kraya, San-Petersburg, 1910, s. 22.] Derslerde okutulan kaynaklar ve pedagojik kitaplar, Batıdan ziyade, doğu ülkelerinden sağlanmıştır. Rus hükümeti tarafından 1882 yılında Fergana’da bulunan medrese ve kitap satılan yerlerdeki kitaplar hakkındaki yapılan sayımda, Hindistan, Mısır, İstanbul, Kabil ve Kazan baskılı eserler çoğunluğu teşkil etmiştir. Ayrıca bu sayımda eserlerin Kaşgar’dan, Hive’ye kadar bütün Türkistan’da ucuza satıldığı için bu kadar çok yaygın olduğu vurgulanmıştır.[104 - Palen, Otçet po Revizii… s. 24.] Dolayısıyla Kırgız aydınları, doğu medeniyeti çerçevesinde eğitim almışlar, doğu düşünce ürünlerini halka yansıtmışlardır.
Eğitim kurumlarının yetersizliğinin bilinmesine rağmen alimler, eğitim metodunu geliştirmek yerine, eski usulde eğitim vermeye devam etmişlerdir. Hâlbuki, bu eğitim sistemi artık zamanın ihtiyaçlarını karşılamamakta ve bu kurumda eğitim işi, gitgide geriye çağdaş dünyanın daha da gerisine düşmüştür. Medreselerde düzenli bir müfredat, plan ve ders zamanı yoktur. Medreselerde eğitim metodu olarak, müderris gözetiminde birinci sınıftan başlayıp ezberlenen konuların tekrar edilmesi ve müderrisin öğrencinin eksik ve yanlışlarını düzeltmesi şeklindedir. Öğrencilerin önceki aldığı bilgiler tekrarlandıktan sonra, öğrencilerden birisi kitabı (kaynak kitap) okur, müderris öğrencinin okumadaki eksiklerini tamamlayıp yanlışlarını düzeltme şeklindedir.[105 - Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…, s. 51.] Medreselerde öğrencinin sınıf geçmesinde sınav yapılmayıp, öğrencinin okuduğu sınıftaki durumuna göre müderris tarafından karar verilmiştir. Bundan sonra ders veren stajyer müderris, müderrisin öğrettiklerini öğrencilere tekrar ettirmiştir. Eğer stajyer müderristen öğrenciler şikâyetçi olursa değiştirme hakkı verilmiştir. Dersler, saatlere ayrılmayıp, müderrisin belirlediği şekilde namaz veya yemek vaktine göre ayarlanmıştır.[106 - Palen, Otçet po Revizii… s. 129.] Bu şekliyle istismarlı uygulamalara açık olan eğitim metodu, müderrislerin keyfi uygulamalarına imkan vermiştir. Medreselerde müderrisleri denetleyecek bir devlet kurumu olmadığı için müderrisler, istedikleri gibi hareket edebilmişlerdir. Müderrisleri denetleyip onların kendilerini geliştirmesinde itici bir gücün olmaması, medrese eğitiminin gelişmesini engelleyen öenmli faktörlerden birisi olmuştur. Dolayısıyla bu durum, Müslümanların dünyanın gelişiminde geri kalmalarına sebep teşkil etmiştir.[107 - Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…, s. 48.] Eski usul medreselerin bu halinin, halkın yenilikçi aydınlara ve fikirlere güveni ve desteğini artırdığı ayrıca bir gerçektir. Bu durum, ilk olarak halkın kültürel, daha sonra siyasi manada, yenilikçi ve birlikçi aydınların yanında yer almasında etkili olmuştur.
Medreselerde dünya ilimlerine az olsa da yer verilmiştir. Aancak bu ilimlerde ilerleme düşünülmeyip, sadece dönemin zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde öğretilmiştir. Derslerde kullanılan kitapların çoğunluğunu, XVI. yüzyıldan önce yazılmış kitaplar teşkil etmiştir. Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen bu kitaplar, yerli Türk diline çevrilmemiş, kitapları anlayabilmek için medreselerde kitapların yazıldığı dil olan Arapça ve Farsça öğretilerek, bu dillerde eğitim verilmiştir. Durum böyle olunca eğitim ve bilginin yaygınlaşması yavaşlamıştır. Medrese eğitimi alanlar da ezber yöntemini kullandıkları için sadece kitapları ezberleyip tekrarlamışlardır. Eğitimde, Arapça ve Farsçanın kullanılması, yerli Türk dilinin gelişmesinde ve boyların kullandığı Türk lehçelerinin birbirleri arasındaki benzerliklerin ortadan kalkmasına ve farklılaşmasına neden olmuştur. Yani şiveler gücünü artırarak, devam ettirmişlerdir. Arapça ve Farsçanın Türkistan’da, Türk boyları arasında eğitim ve anlaşma dili olması[108 - T. Türlıgübu, Kazak Elinin Kıskaşa Tarihı, Almatı, 1998, s. 126.] yerli Türk lehçelerinin birbirinden ayrılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu da Rusların, Türkistan’ı işgal edip kendi kurumlarını ve Rusçayı bölgede etkin dil yapma politikalarına uygun ortam oluşturmuştur.

1.2.3. XIX. Yüzyılda Bazı Kırgız Geleneksel Aydınları
Görüldüğü üzere bütün İslam aleminde yaygınlaşan mektep ve medreseler, Kırgızlar arasında da Hokand hanlığının bölgeye hakim olmasıyla beraber hızlı bir artış göstermiştir. Bu mektepler, Kırgızlar arasında İslam dininin yayılmasında önemli yer tutmuştur. Mektepler halkın yaptırdığı cami ve mescitlerde açılmış, getirilen imamların ücretleri de halk tarafından karşılanmıştır. Ayrıca eğitim Kırgızların hayat şartlarına uygun hale getirilmiştir. Bu sebeple bozkırlılar için Bozüylerde, kız çocukları için Ayal bübüler evlerde, hafız yetiştirmek için dönemsel karıhandar kurslarında ilk eğitim faaliyetleri yürütülmüştür. Ancak bu eğitim kurumlarında amaç din eğitimi olmuş, X – XVI. yüzyıllar arasında yazılan kitaplar kullanılmıştır. Bu durum Kırgızlar için de aynı zöelliklerini taşımıştır. Geleneksel mektep ve medreselerin eksiklikleri olmakla birlikte, Geleneksel Kırgız aydınlarının yetişmesinde ve Kırgız toplumuna yol göstermesinde önemli yere sahiptir.
Kırgız geleneksel aydınları arasında söz ustaları olarak Manasçılar, ön saflarda yer almaktadırlar. Bunlar eserlerini yazıya geçirmeyip, sözlü hizmet ettikleri için günümüze kendileri hakkında tarihi kaynak aktaramamışlardır. Ancak Kırgız halkının benliğinde öyle yer etmişlerdir ki, Sovyet dönemi baskılarına rağmen, halk hafızasında hikaye, şiir ve siyasetname tarzında sözlü olarak günümüze ulaştırılmıştır. Kırgız geleneğinin ortaya çıkardığı söz ustası, toplum ve siyasi rehberler, mektep ve medreselerden eğitim almış ve çeşitli eserler vermiş geleneksel Kırgız aydınları arasında Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Molla Niyaz, Nurmolla, Molla Kılıç, Togolok Molla, Aldaş Molla, T. Talkanbaev, I. Şaybekov ve A. Cutakeev gibiler öne çıkanlardır. Geleneksel Kırgız aydınları Sovyet döneminde, halkın kültüründen silinmek amacıyla baskıya tabi tutulmuşlardır. Sovyet dönemine ulaşamayanların sözleri, eserleri yasaklanmış, ulaşanlar ise baskıya veya sürgüne maruz bırakılmışlardır. Sovyet iktidarı yıkılana kadar haklarında ilmi araştırma yapılamamıştır.
Kırgızlar arasında düşünceleri, topluma rehberlikleri ile ün kazanmış geleneksel Kırgız aydınlarının başında Kalıgul Bayuulu (1785 – 1855) gelmektedir. Issık-göl bölgesindeki Çolpon-Ata’da dünyaya gelen Kalıgul, halk arasında Şair Toktogul, Sınıkçı Tolubay olarak da bilinmektedir. İlk eğitimini köydeki Sufi Ata adlı hafızdan alarak, okuma yazmayı öğrenmiştir. Dolayısıyla Kalıgul, Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’nin sufilik ekolüne mensuptur. Doğu edebiyatı ve tarihine hakim olduğu söylenmektedir. Kalıgul’un içinde bulunduğu uruğ beyi (manap) olan amcaoğlu Niyazbek’in himayesinde meclislere katılmış, Hokand Hanlığı ve diğer Kırgız uruğları arasında elçilik ve danışmanlık yapmıştır.[109 - Samar Musaev, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 3-4.] Danışmanlık ve elçilik hizmetleri ile Kalıgul, XIX. yüzyılda bölgeyi derinden etkileyen ve halkı zor durumda bırakan çatışma ortamının diyaloğa dönüştürülmesi için çaba harcayan bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ruslar Almatı şehrini işgal ettiklerinde Kalıgul’ün, Ruslara karşı Kırgızları birlik olmaları konusunda uyarması,[110 - E. Arabayuulu, Alip-bee, Moskö, 1925, s. 4.] onun ileri görüşlü bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Eserlerini sözlü olarak vermiş, ancak Sovyetlerin ilk dönemlerindeki sözlü eserlerin toplanması çalışmaları sırasında Kayyum Miftakov tarafından S. Orozbekuulu’ndan dinlenerek, [111 - Kırgız Bilimler Akademisi El Yazmaları Bölümü, İnf. No 108, s. 5-6.] az bir kısmı yazıya geçirilmiştir. Ancak Sovyet dönemi boyunca gizlenmiştir.
Manasçılık geleneği ile yetişmiş, Issık-göl bölgesinde doğan Arstanbek, (1824 – 1878) Kırgızların ünlü şair, düşünür ve komuzcularındandır. Kırgızların önde gelen uruğlarından Bugu’nun Tınımseyit uruğ beyi Buylaş Biy’in oğludur. Arstanbek’in eserleri genel itibariyle bozkır yaşamı üzerinedir. Dolayısıyla hayvancılık, bozkır yaşamında huzurun kaynakları, töre ve doğruluk üzerine anlatımları, halkın pratik yaşamında kolaylıklar sağlamıştır. Hokand ve kuzey Kırgız boyları arasında elçilik görevlerinde bulunmuş, bütün hanlığı gezerek, halka Kırgız kültür ve bozkır yaşamını anlatan şiirler okumuştur.[112 - Nazgul Begalieva, Arstanbektin Ömürü Cana Çıgarmaçılıgı, Bişkek, 1998, s. 11.] En önemli eseri, yaşam ve toplumsal-sosyal olayları yorumladığı “Tar Zaman” adlı eseridir.[113 - B. Kebekova, “Arstanbek Buylaşuulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 39 – 40.] Kalıgul’da olduğu gibi Arstanbek’in eserleri de Sovyet döneminde feodal düzeni temsil ettiği ve gerici olduğu suçlaması ile karşılaşmıştır.
Kırgız toplum danışmanlarından Moyut Ake (1750 -1840) Issık-göl bölgesinde yaşamış bir Kırgız söz ustasıdır. Halkın toplumsal yaşamını ve siyasi olayları konu alan hikayeleri günümüze kadar dilden dile ulaşmıştır.[114 - Akeş İmanov, “Moyut Ake Aldayaruulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 158.] Yaşadığı dönemde söz ustalığının yanı sıra, Kırgız ve Kazak boyları arasındaki problemleri büyük bir ustalıkla çözdüğü halk arasında söylenegelmiştir.[115 - Kaşımbek Asanbekov, Isık-Köldün Ceti Akesi, Karakol, 2011, s. 44.] Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte, elde bulunan bilgilere göre, uruğlar arasında diplomatik bir misyon taşıdığı anlaşılmaktadır. Moyut Akenin takipçilerinden olduğu bilinen Sart Ake, (1775 – 1865) Narın’da doğmuştur. Issık-göl bölgesinde yaşayan halkın rehberi olarak, Kırgız uruğları arasında danışmanlık yapmıştır.[116 - Akeş İmanov, “Sart Ake Doskuluulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 166. Ss. 166.] Beyler ve halk arasında yürüttüğü rehberlik faaliyetlerinden dolayı, “akıl atası” şeklinde nama sahip olmuştur.[117 - Asanbekov, Isık-Köldün…, s. 52.]
Issık-göl bölgesinde yaşayan, boylar arasındaki siyasi ilişkileri şiirleştirmesi ile geleneksel tarihçi niteliği kazanmış bir diğer Kırgız aydını, Tilekmat Ake’dir (1800 – 1863). Uruğların şecerelerini ve önemli tarihi olayların halk arasında meydana getirdiği çatışmaları siyasi, sosyal ve ekonomik olarak, tahlil eden önemli danışmanlardan birisidir. Tilekmat’ın yaşadığı dönem Kuzey Kırgızları arasındaki mücadelelerin ve Hokand Hanlığı’nın bölgeyi işgaline denk gelmektedir. Bilgeliği ve manaplar arasındaki nüfuzu sayesinde, bir taraftan Kırgız boyları arasındaki mücadeleleri yumuşatmış, diğer taraftan da Hokandlı emirler arasındaki diplomatik girişimleri ile kanlı savaşları engellemiştir. [118 - Kudaybergen Açikeev, “Tilekmat Cılkıaydar Uulu”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 203.] Bu kişiliğinin yanı sıra Tilekmat Ake, olayların sonraki nesillere aktarılmasında da anlatışlarıyla hem bir tarihçi, hem de nasihatçi olarak, Kırgız siyasi ve toplumsal hayatında önemli bir yer edinmiştir.
Tilekmat Ake’nin damadı Kıdır Ake (1843 – 1926), Rusları ve yeni düzeni iyi tahlil etmiş bir kişiliğe sahiptir. Rus idaresi ile Kırgızlar arasında ilişkilerin gelişmesi, Rus kanunlarının halka aktarılması ve faydalanmalarını sağlamada önemli çalışmalar yapmıştır.[119 - Akmat Karıbayuulu, “Sadır Ake”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 290.] Kurmancan Datka ile Ruslar arasında yürütülen görüşmelerde belirleyici olmuştur. Kırgız siyasal düzeni içerisinde birlik ve beraberliğin önemini liderlere anlatarak, çatışmaların önünü almaya çalışmıştır.[120 - Karıbayuulu, “Sadır Ake”, s. 325.] Kendisi geleneksel İslamî mektep eğitimli olmasına rağmen, Issık-göl bölgesinde Ruslar için açılan Rus okullarında, Kırgız çocuklarının da eğitim alması için girişimlerde bulunmuştur. Kırgız ailelerinin kafir okulu diye bu okullara çocuklarını göndermek istememelerini eleştirmiş, modern eğitimin bölgede yaygınlaşması için halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır.[121 - Toktobek Bolçurov, “Kıdır Ake”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 289.] Dönemin şartlarında başarılı da olmuştur. Çünkü daha sonra Issık-göl bölgesinden, Çarlığın son zamanlarında ve Sovyet döneminde milli Kırgız aydınlarının çıkmasına öncülük etmiştir.
Kırgızlar arasında rehberliği ile ün salmış Sadır Ake, 1821 yılında Issık-köl’de doğmuş ve bu bölgede yaşamıştır. Kırgız toplumu içerisinde uruğlara danışmanlık yaptığı gibi, Çin ile Rus Çarlığı arasında 1870 yılındaki diplomatik görüşmelerde bulunmuştur. Daha çok danışmanlığı ve bilgisi ile öne çıkan Sadır Ake, Rusların Kırgızistan’ı işgalinden sonra Kırgız töresinde ve siyasi düzeninde yapılan değişiklikleri ve ağır sonuçlarını halka anlatmaya çalışmıştır.[122 - Akmat Karıbayuulu, “Sadır Ake”, , s. 248.] 1905 yılında yine Issık-göl’de ölmüştür.[123 - Karıbayuulu, “Sadır Ake”, s. 237.]
Sözlü geleneği Kırgız aydın özelliğinden, modern aydın tipine geçiş aşamasında Cazgıç akınlar önemli bir yere sahip olmuşlardır. Kırgızların yaşadıkları bölgelerde kurulmuş mektep ve medreselerde yetişen Kırgız aydınları arasından, söz ustalığı ile yetinmeyerek, yazılı eser verenler de çıkmıştır. XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarına denk gelen dönemde eser veren Kırgız aydınlarını tanımlamak üzere, Cazgıç Akındar (Yazan Şairler) şeklinde bir terim ortaya çıkmıştır.[124 - K. K. Koylubaev, Cazgıç Akındardın Çıkarmaçılıgı, Karakol, 2010, s. 5.] Bu terim ilk Kırgızca yazılı eser veren Kırgız aydınları ve onların el yazması veya basılı eserlerini anlatmak için günümüz Kırgızistan araştırmacıları tarafından kullanılmaktadır. Cazgıç Akınları’ın çalışmaları, çağdaş Kırgız yazı dilinin ilk örnekleri olmakla birlikte, modern Kırgız yaşam ve kültürünün de temelini oluşturmaktadır. Çalışmaları ile bu aydınlar, yaşadıkları dönemin kültürel ve siyasi hayatına önemli bir ivme kazandırmışlardır. Yabancı Rusların etkisi sonucu, gündelik yaşamda yeni uygulamaların halka açıklanması ve bir bakış açısına sahip olmalarına, verdikleri eserlerle yol gösterici olmuşlardır. Özellikle de yeni düzeni hızlı bir şekilde anlayarak, halkın ayak uydurmasında azımsanamayacak bir yere sahiptirler.
Kırgız yazı dilinin şekillenmesinde, önemli bir yere sahip olan Molla Niyaz (1823 – 1896), Kırgız düşünce ve yaşamının önemli rehberlerinden birisidir. Issık-göl bölgesinin Kızıl-Bulak kışlağında dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini köy mollasından alan Molla Niyaz, daha sonra Kara Tekin ve Kaşgar’da bulunan çeşitli medreselere giderek ilmini artırmıştır. Geleneksel söz ustalığının yanı sıra, okuma yazmayı bilmesi ve doğu edebiyatlarını yakından tanıması, onu dönemin aydınlarından birisi haline getirmiştir. Geleneksel Kırgız söz ustalarının Kırgızlar arasında gezerek, tecrübe ve birikimlerini halka aktarma gelenekleri Molla Niyaz’a, Kırgızlar ve yaşamlarını yakından tanıma imkanı vermiştir. Doğu Türkistan’dan başlayarak, bütün Kırgızistan’ı gezen Molla Niyaz, eserlerini de zamanın şartlarını göz önünde bulundurmak suretiyle, Kırgız hikayeleri, siyasi olayları ve yaşamı üzerine şekillendirmiştir. Kırgız halkının başından geçen siyasi, ekonomik ve kültürel olayları ve halkın üzerinde bıraktığı etkiyi semboller üzerinden aktarmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Molla Niyaz Rus-Kırgız mücadelelerini “Kamçıbek deyip, kan yutup, Kurmancan Datka yok oldu, çocuğun dahi görmesin, Alımbek Datkanın çocukları, babasından zor oldu, Albars kafir Rus’a, karşı yürüyüp kor oldu, mahpus olup asılıp, Sibirya’ya gidip, sil oldu”[125 - Moldo Niyaz, Sanat Digarastar, Bişkek, 1993, s. 101.] ifadeleriyle gençlere mücadele ruhu aşılamaya çalışmıştır. Molla Niyaz’ın kaleme aldığı el yazmaları Kırgızlar arasında çoğaltılarak, elden ele dağılmıştır. Hatta bazı mekteplerde mollalar tarafından, okuma kitabı olarak kullanıldığı söylenmektedir.
Kırgızca ilk matbu eserin yazarı Molla Kılıç Şamırkanuulu (1866 – 1917), Koçkor’da doğmuştur. Okuma yazmayı köy mollalarından öğrenen Molla Kılıç, daha sonra Usul’ü Cedit mekteplerinden aldığı eğitimle çağdaş eğitim metotlarını ve yeni eğitim sistemini yakından mülahaza etmiştir. Bu sebeple, yeni usuldeki mekteplerin Kuzey Kırgızistan’da yayılması ve Kırgız çocuklarının bu mekteplerde eğitim almaları için yoğun emek harcamıştır. Rusların bölgedeki politikalarını ve düzendeki değişimi iyi değerlendirmiştir. Bu konuda Kılıç, “Bu Rus’a baksan, Mühendis gönderip toprakları aldı, Kısraktan doğan yeri aldı, bu Rus’a baksan suyu suya karıştırıp beğ etti”[126 - Moldo Kılıç, Kazaldar, Frunze, 1991, s. 102.] ifadeleri ile Rus başarısının temelinde teknik bilginin yattığı, Kırgız otlaklarının işgal edildiği ve getirilen göçmenlerin yönetici oldukları gerçeğini, halka anlatmaya çalışmıştır. Mekteplerdeki okuma kitabı eksikliklerini gidermek amacıyla el yazması hikayeler yazarak, bu konudaki eksiği gidermeye çalışmıştır. Onun bu çabaları, çağdaşı aydınlar tarafından “Molla Kılıç danışmandır, hareketlendirir söyledikleri uzaktan, şairler ile atışsa, birinci çıkar yarıştan, Aklının yüceliği, şiirinin gücü, edebiyatı, tarihi, içine alır[127 - A. K. Karıeva, Cazgıç – Akındar cana Kırgız Tarıhı (XIX. K. – XX. K. Başı), Bişkek, 2011, s. 51.] Kılıç’ın şairliği deryadır, bütün gücü ile ilim takipçisi”[128 - Tazabek Samançin, Kılıç Cazuuçu Akın: XIX. Cana XX. Kılımdın Başındagı Kırgız Adabiyatının Tarıhınan, Frunze, 1948, s. 39.] ifadeleri ile övülerek, değerlendirilmiştir.
Molla Kılıç, Rus göçmenleri karşısında ne yapacağını bilmeyen Kırgız halkına, yol gösterici önemli bir rehber olmuştur. O, halkın otlaklarını elinden alan Rus göçebeleri için Kırgızları teskin etmeye çalışmış, meseleyi iyi tarafından değerlendirerek, bütün ulusların huzurunu ve birliğini öğütlemiştir. Halk arasında savaşın değil, aklıselimin yolu olan, birlik ve beraberliği yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Böylece dönemin milliyetçilik akımları ile ortaya çıkacak ayrılıkların ve Rus politikalarının yıkıcı etkilerini hafifletmede öncü rol oynadığı görülmektedir. Boy farklarına bakılmaksızın bütün halinde hareket edilmesi gerektiğini, “Ben söylüyorum çok, Kazak, Kırgız bölüklerinin, dini ortaktır, Nogay, Sart da olsa hepsi Müslüman’dır”[129 - Moldo Kılıç, “Zar Zaman”, Ala-Too, 1989, No. 12, s. 138.] sözleriyle vurgulamıştır. Molla Kılıç, zamanın şartlarına uygun olarak, vatan sevgisi ile boy esasına dayalı parçalanmış siyasi otoritenin birleştirilmesi konusunda Kırgız toplum bütünlüğünü korumaya çalışmıştır.
Molla Kılıç bir aydın kişiliği ile rehber olduğu gibi, siyasi güç sahiplerine karşı toplumu koruma görevini de üstlenmiştir. Şiirlerinde, geleneksel toplum düzeninin, halk yararına ve çağa uygun olarak yeniden düzenlenmesini, sosyal-ekonomik şartların iyileştirilmesini, idarecilerin halkı zor durumda bırakan uygulamalarını, kadıların ve çarlık memurlarının haksızlıklarını ele almıştır. “Yöneticiler rüşvetçi, yurdu talan eden, Para dendiğinde durmayan, Yer yarılıp içine girenler, Halkı tüketti, Kırgız’ın elinde olanın, kökünü kazıdı, Sülük gibi kanını emdi, Emdi bırakmadı yağını”[130 - Kılıç, “Zar Zaman”, s. 136.] ifadeleriyle adaletsiz, baskı ve sömürüyü eleştirmiştir. Dolayısıyla Şairin düşüncelerinin şekillenmesinde, halkın toplumsal sosyal-ekonomik, siyasi ve kültürel durumunun etkili olduğu görülmektedir.
Molla Niyaz ve Molla Kılıç Kuzey Kırgızları arasında eğitim ve kültürel çalışmaları ile öne çıkerken, Güney Kırgızlarının ilmi – dini rehberi Nurmolla (1838 – 1920) olmuştur. Nurmolla, Güney Kırgızistan’daki Calalabad şehrinde dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini köy mollasından almıştır. Yüksek tahsilini, Namangan Molla Kırgız medresesinde devam ettirmiştir. Bölgedeki Kırgızların yerleşik hayata geçmeleri, yerleşik toplum düzeni ve dini konularda halka rehberlik etmiştir. Nurmolla Türk ve doğu edebiyatı ürünleri olan halk kıssaları, Nevai, Nizami, Firdevsi, Babür, Abay Kunanbaev, Abdullah Tukay ve İbiray Altın-sarın gibi geleneksel ve modern dönem şair ve aydınlarını yakından takip etmiştir.[131 - Nurmoldo, Çıgarmalar, Haz.: A. Ç. Kakeev, Bişkek, 2003, s. 232 – 233.] Halkın tarihinden, dilinden, kültüründen beslenen aydınların halk nezdindeki yerini Nurmolla “Tarihtir halkın geleceği, bizde çok, tarihle yoğrulmuş danışmanlar”[132 - Nurmoldo, Çıgarmalar, s. 233.] ifadeleriyle özetlemektedir.
Geleneksel ve yeni usul mekteplerde eğitim alan Aldaş (Cenikeuulu) molla, Issık-göl bölgesinde doğmuş, eğitimini, burada tamamlamıştır. Köy mollasında başladığı ilk eğitimini, uzun süre okuma yazma öğrenemeyince, yeni usulde eğitim veren Mansur adlı bir molladan devam ettirmiştir. Bundan sonra, Karakol şehrinde dini ilimlerin yanı sıra, matematik, coğrafya, tarih ve Rusça gibi zamanın şartlarına cevap veren medreseye gitmiştir. Bu medresenin Kırgızistan’a gelen Tatar tüccarlar ve mollalar tarafından kurulduğu bilinmektedir.[133 - Sıtdıkova, XIX. Yüzyılın Başından … s. 66.] Dolayısıyla Cazgıç akınlardan bazıları yeni usulde eğitim almış ve bu okulların yaygınlaşmasına katkıda bulundukları gibi gençlerin yeni düzene uygun yetişmelerine ön ayak olmuşlardır. Böylece geleneksel aydınlar Kırgızlar arasından modern aydınların yetişmesine temel katkıyı sunmuşlardır. Aldaş Molla gibi geleneksel aydınlar Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Rusça’yı da öğrenmişlerdir. Bu sayede Rusları daha yakından tanıma ve halkı yeni düzen ve Ruslar konusunda yönlendirmişlerdir. Aldaş Molla, “(Ruslar), Dağ–çalılıkların arasına, köknar gibi ulu ağaçların, sık ormanların çukurlarına kadar, benden izinsiz aralama basma! kuru dalların bile, bir dalını kırıp, meraya girme diyor”[134 - Togolok Moldo Aldaş Moldo, Haz.: Abdıldacan Akmataliev, Murat Alı Mukasov, Asel Şeyşekanova, Bişkek, 2015, s. 222.] ifadeleriyle Rus idaresinin, özgür Kırgız düşüncesini sınırlandırmaya çalıştığını, Kırgızlardan alınan değerli yerlerin Rus göçmenlerine verildiğini aktarmıştır. Diğer aydınlarda olduğu gibi Aldaş Molla, Kırgız boylarının birbirleri ile mücadele etmek yerine, bir olmaları gerektiği mesajına, “Bugu ile Sarıbagış Savaşı”[135 - Aldaş Moldo, Bugu Menen Sarıbagıştın Uruşu, Bişkek, 1992, s. 24 – 50.] adlı anlatısında geniş yer vermiştir.
Narın bölgesinde dünyaya gelen Togolok Molla (1866 – 1942), köy mollasında okuma yazmayı öğrenmiştir. Arkasından Çüy’e gitmiştir. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, Çüy bölgesinde bulunan medreselere giderek zamanı anlamaya çalışmıştır. Halk ağzında bulunan ve önceki şair aydınlardan kendisine ulaşan kültürel öğeleri “açıktan açık söz oldu, (halkım) söylemese de yurdum akıllı, tecrübeli oldu, insana baskı çok oldu, Kalıgul’un söylediği ata sözü; Kağıttan ak, akıl oldu, güçlü yurdum akıllı oldu, halka baskı çok oldu” sözlerinde görüldüğü üzere takip ederek, el yazmasına aktarmak suretiyle akıl ve tekniğin önemini halka aktarmaya çalışmıştır. Togolok Molla’nın, “Alimlerden yazı aldım, şair olarak adlandım, eski manasçı Tınıbek’in fatihasını (duasını) aldım”[136 - Karıeva, Cazgıç – Akındar… s. 50.] ifadelerinde geçen Tınıbek ünlü Kırgız manasçılarındandır. Dolayısıyla yetişmesinde, mektep ve medreselerin yanı sıra, Kırgız Manas geleneğinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Manas destanının, Kırgız etnik kültürünü anlatan başyapıt olduğu düşünüldüğünde, aydınların kaynağının Kırgız toplum ve kültürü olduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere Kırgızların geleneksel söz ustalarının, şairlerinin yanı sıra bölgede mektep ve medreselerin yayılması sonucu yazılı eser veren, okulların gelişmesini, yeni düzeni halka aktarıp, rehberlik eden geleneksel aydınlar Sovyet döneminden önce mevcutturlar. Kırgız toplumsal ve siyasi yaşamından XIX. yüzyılın ortalarına kadar etkili olan geleneksel şair aydınlar halkın yaşamsal anlayışının şekillenmesinde, yine halkın tarih ve kültürel değerlerinden aldıkları kaynak ile rehber kişilikler olmuşlardır. Temel görevleri danışmanlık olan bu şairler, şiirleri ile halka, bilgi, tecrübe ve düşünceleri ile siyasi erklere yol göstermişlerdir. Dolayısıyla siyasi ve kültürel hayatta belirleyici rol oynamışlardır. Halk arasında yetişen şairlerin bir kısmı İslamî temelden alan mektep ve medreselerde eğitim almış, beyler arasında veya idareler arasında elçilik yapmışlardır. Hokand hanlığı ile bölgede yaygınlaşan mektep ve medreseler şairlerin yanı sıra yazılı eserler vermek suretiyle halkın duygu, düşünce ve tecrübelerini düzenleyerek yazıya aktarmışlardır. Bu sayede etki alanlarını güçlendirdikleri gibi etkilendikleri çevreyi de genişletmişlerdir. Halkın eğitimi konusuna daha bir önem gösteren Cazgıç Akınlar, mektep-medrese, yeni usul, Rusça konularında, dolayısıyla toplumun çağdaşlaşmasında çalışmaları ile yön vermişlerdir. Ruslara, yeni düzene ve siyasete halka faydası çerçevesinde bakmışlar, iyi olduğunu düşündüklerine teşvik etmişlerdir. Böylelikle Sovyet dönemine çağın modern düşüncesine aşina, siyasi ve kültürel liderlik salahiyetlerine sahip bir aydın zümresi yetiştirdikleri gibi toplumu da çağdaş dünyaya yaklaştırmışlardır. Geleneksel aydınlar, Hokan hanlığı, Rus Çarlığı dönemlerinde siyasi, toplumsal ve ekonomik konularla ilgilenmeleri, bu konulara çağdaş düşünce penceresinden bakabilen bir milli aydın kadrosu yetiştirerek, geleneklerini aktarmışlardır. Dolayısıyla bu şekilde bir milli aydın tipi Sovyet döneminde de Kırgız siyasi ve toplumsal yaşamında etkili olmuştur. Halkı peşlerinden sürükleyici özellikleri Sovyet dönemi boyunca idari baskılara maruz kalmalarına rağmen, Kırgız toplumunun benliğinde sözleri, nasihatleri ve şahsiyetleri ile yaşamışlardır. Tam da bu sebeple Bolşevik Sovyet idaresinin eserlerine, şahıslarına karşı uyguladığı baskıya maruz kalmışlardır.
Toplumun gelişmesi, kendi iç adli, siyasi, kültürel ve mülkiyet mevzularında düzenini sağlaması, değişen şartlara göre gerekli adımların atılması gibi konularda aydınların belirleyici oldukları bilinmektedir. Bu açıdan Sovyet öncesi Kırgız aydınlarının, Kırgız toplum yaşamını meydana getiren, bütün şart ve katmanlarda edilgen olmayıp, etken özellik taşımalarıyla belirleyici oldukları anlaşılmaktadır. Kırgız aydınlarının, toplumdan ayrı, zümre özelliği taşıyan bir sınıf gibi değil, Kırgız toplumunun bizzat kendileri oldukları açık bir şekilde görülmektedir. Kırgız geleneksel aydınlarının yetiştikleri kurumlar öncelikle Kırgız manasçılık geleneği, dinî – İslamî mektep-medreselerdir. Dolayısıyla Türk sözlü kültürünün yanı sıra, İslamî mektep ve medreseler, Kırgızların kültürel ve dini anlayışlarının şekillenmesinde yüzyıllardan beri önemli rol oynamış kurumlardır. Ekim ihtilalinden önce Kırgız toplumunda, birçok Kırgız şair, tarihçi, devlet adamı, Kırgızistan’ın sosyal, ekonomik, ilmi hayatını şekillendirecek ölçüde, milli geleneğe dayalı aydın yetişmiştir.
Tatar ve Rusların etkisi ile geleneksel aydınlar arasında değişim istekleri kıpırdanmaya başlamıştır. Ancak başta siyasi durum (Manaplar, Datkalar, Biyler, Han, Çarlık) pek müsait olmamıştır. Ayrıca milli ve batıcı değişimin dillendirilmesinden, ulema pek hoşnut kalmamıştır. XX. yüzyılın başlangıcına gelindiğinde yerel beyler önemlerini kaybetmişler, yerine merkezi otorite güçlenmiştir. Bu durumda halkın talepleri konusunda mücadele görevi siyasi kişiliklerden, aydın kişiliklere kaymak durumunda kalmıştır. Dolayısıyla onlar, halkın ihtiyaç, talepleri ve gelişmeleri konusunda kafa yormaya başlamışlardır. Ancak aydınların ekonomik ve siyasi güçleri yok denecek kadar az durumdadır. Buna rağmen aydınlar, cahil ve ilgisiz halk, unutulmuş veya kaybedilmiş medeni miras üzerine yoğunlaşmışlardır. Geleneksel aydınların açtığı bu yolu, kendilerinden sonraki aydın nesle aktarmışlar ve yetişen modern aydınlar bütün güçleriyle bu sorunları çözmeye çalışmışlardır. Türkistan aydınları bu kötü durumdan sömürgeci Avrupalı güçleri değil, kendilerini sorumlu tutmuşlardır. Geri kalmışlığın sebeplerini Türkistan’da aramışlardır. Onlara göre çare yine Türkistan’da olmuştur. Düşmana karşı koyabilmek için halkın temel değerleri olan İslam ve Türklük, birleştirici özellik taşımış ve bunun halka anlatılması için var güçleri ile çalışmışlardır. Halkın bilinçlendirilmesini ilk hedef olarak belirlemek suretiyle modern eğitime yönelmişlerdir. Bu aydınlar sayesinde milli bilinç ve çağdaş düşünce Kırgızlar arasında yaygınlaşmıştır. Çağdaş siyasi, ekonomik, kültürel ve milli bilince sahip aydınlar, halkı örgütlemek için çeşitli okul, dernek ve gazete çevresinde örgütlenmişlerdir.

1.3. KIRGIZİSTAN’DA MODERN MİLLİ AYDINLAR

Tarihte adı yenilenme olarak geçen devre, Türkistan’daki uyanma olarak değerlendirilen XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında doğu ülkelerindeki siyasi olaylar bütün Türkistan Türk dünyasının ekonomik, politik, aydınlanma yönünden birleşmesine yardımcı olmuştur. Çarlık Rusya sınırları dahilinde ve başka bölgelerde eğitim alan Kırgız gençleri, Kırgızistan’ın milli aydınlığının yeni kuşağını oluşturmuşlardır. Bunların oluşmasında Müslüman-Türk kültürü ve Batı kültürü önemli bir etken olmuştur. Çarlık ve Sovyet Rus yönetimleri tarafından, Türkistan’ın İslam ve milliyetten izole edilmeye çalışılmasına rağmen, Türkistan’ın Müslüman dünyasıyla ilişkilerini tamamen koparamamışlardır. Kırgız aydınlarının yetişmesini ve mücadelelerini İdil Volga, Türkiye, Avrupa bölgeleri ve buralarda meydana gelen değişimler etkilemiştir. Bilindiği üzere Türkçü-İslamcı fikirler temelinde yenilik hareketleri yoğun bir şekilde, Tatar aydınları tarafından ortaya atılmıştır. Tatarlar, jeopolitik konumları gereği hem Rusya, hem de Osmanlı devleti ile daha kolay ilişki kurmuşlar ve bu şekilde dünyayı Kırgızlara göre daha kolay takip etme imkanına sahip olmuşlardır. İdil Volga bölgesinde meydana düşünce hareketlerinin Türkistan’ı etkilemesi, Kazak topraklarının Tatar Türklerine yakın olması sebebiyle Kazaklara, oradan da iç Türkistan’a ulaşması şeklinde olmuştur. Kazaklar ile yakın akrabalık ve coğrafi bağlara sahip Kırgızlar, Türk düşünce dünyasında meydana gelen değişikliklere kurum ve mücadele bağlamında kayıtsız kalmamışlardır.

1.3.1. Modern Milli Aydınların Yetiştiği Eğitim Kurumları
Kırgız modern aydınlarının yetişmesinde, geleneksel aydınların yönlendirme ve çalışmaları önemli bir yere sahiptir. Geleneksel aydınların düşünceleri, ağırlıklı olarak İslamî gelenek temelinde şekillenmiş ve bu dini – milli kaynak çerçevesinde topluma rehberlik etmiştir. Bu aydın tipi, dünyada yaşanan gelişmeler, değişen siyasi yaşam, bilgi akışının hızlanması, sınırların ortadan kalkması ve eğitim anlayışındaki değişiklikler gibi sebeplerin etkisiyle değişmiştir. Geleneksel aydınlara göre daha radikal değişiklikler talep eden, demokrat, batıcı, milli kültürü temel alan ve mücadeleci bir milli aydın grubu ortaya çıkmıştır. Bu yeni aydın sınıfına yaygın olarak yenilikçi anlamında Ceditçiler adı verilmiştir. Sayı bakımından toplumun elle sayılabilir bir grubunu oluşturmalarına rağmen, mücadeleci ve çalışkan şahsiyetlere sahip bu aydınlar, çoğunlukla yerel beyler, ulema ve tüccarlardan maddi ve siyasi destek görmüşlerdir. Modern aydınların temel özellikleri, geleneksel (mektep – medrese) ve modern (Usul-ü Cedit, Rus – Yerli, Üniversite) eğitim kurumlarının her iki tarzında da eğitim almış olmalarıdır. Ayrıca bölgedeki okullarla yetinmeyip, Osmanlı veya Avrupa okullarından eğitim alanlarda mevcuttur. Geleneksel aydınlardan farklı olarak milli aydınların yeni nesli, toplumsal ve politik dünya görüşü olarak, çağdaş bir yapıya sahiptir. Geleneksel aydınlarda dini radikal, fanatik düşünme ağır basmış olmasına rağmen yeni nesil aydınlar, yenilikçilik konusunda bir adım daha önde olmuşlardır. Bunda yetiştikleri ortam ve eğitim kurumları belirleyici özellik taşımaktadır.

1.3.2. Rus – Yerli Mektepleri
Çarlık ordularının, Türkistan’ı işgal etmesinin hemen ardından hükümetin, Ruslaştırma politikalarını gerçekleştirmek maksadıyla kültürel programların Türkistan’da uygulamaya konulduğu, tarihî bir gerçektir. Rus okullarının açılması, mahalli okulların kontrol altına alınması, gazete ve dergi yayınları, Rusçanın ön plana çıkarılarak, Türkistan Türkçesinin geri plana itilmesi gibi faaliyetler, Çarlık yönetiminin Ruslaştırma programının unsurlarını oluşturmuştur. Rus Çarlığı’nın Türkistan’ı işgal ettikten sonra izlediği, eğitim siyasetinin amacı, Türkistan ve halkını Rusya’nın düşünce ve hayat biçimine geçirmektir. Bunun için, dilin Ruslaştırılmasını ve dinin Ortodokslaştırılmasını kabul ettirmek düşüncesi ile Rus kültürünü yerleştirmeye çalışan bir Rus idaresi söz konusudur. Bu siyaset, öncelikle okul ve medreseleri hedef almıştır.[137 - Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, TTK, Ankara, 2004, s. 165.] Bu amaç çerçevesinde eğitim faliyetleri yürütülmüştür.
Türkistan Rus Çarlığı’nın işgali altına girmesiyle birlikte, Rusya’da serfler kanunu kabul edildikten sonra, büyük Rus vilayetlerinden göçmen çiftçiler, başta Kazak bozkırları olmak üzere tüm Türkistan’a yerleştirilmişlerdir. Rus Çarlık yönetimi tarafından getirilen göçmenler belirli bölgelere yerleştirilmişler, göçmen Rus nüfusunun artması sonucu, yeni Rus köyleri çoğalmış, ayrıca Türkistan şehirlerinde önemli bir Rus nüfusu oluşmuştur.[138 - V. Voşinin, Oçerki Novogo Turkestana Svet i Teni Ruskoy Kolonizatsii, San-Petersburg, 1914, s. 43.] Çarlık yönetimi açısından Türkistan’da göçmen Rus nüfusunun artması ve Rus yerleşim bölgelerinin kurulmasıyla göçmenlerin eğitimi sorunu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla başlarda Rus göçmen çocukları için küçük tek sınıflı eğitim merkezleri kurulmuştur. Ruslar için açılan bu okullar, daha sonra idarenin yayılmacı politikaları çerçevesinde genişletilmiştir. [139 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 52.] Bu bağlamda, Türkistan Genel Askeri valisi Fon Kaufman’ın girişimleriyle açılan Rus okulları, hazırlanan plan çerçevesinde genişletilerek, Rus sömürge sistemine hizmet eder hale getirilmiştir.
Rus göçmenlerinin çocukları için açılan Rus okullarına ilk başta yerli halkın çocukları alınmamıştır. II. Ekaterina’dan sonra Kazaklar arasında eğitim veren Tatar mollalar, Rus Panslavistlerinin etkisiyle Ruslara göre Kazak Türkleri arasında, Rus politikalarına uygun olmayan fikirler yaymaya başlamışlardır.[140 - A. P. Yarkov, Tatarı i Başkırı v Kırgızstane İstoriko-Kul’turnıy Portret, Cilt-I, KRSU, Bişkek, 1996, s. 35.] XIX. yüzyılın başlarıyla Kazan’da kurulan üniversitede, Türk lehçeleri ve ilahiyat üzerine eğitim gören ve Rus milliyetçisi olan İlminskiy adındaki profesörün çabaları sonucu, Rus Çarlığı içindeki yabancı milletlere uygulanacak bir eğitim politikası kabul edilmiştir. Eğitim bakanı D. A. Tolstoy bu kararı; “Anavatanımızın sınırları dâhilinde yaşamakta olan bütün yabancı milletlerin eğitimi, onları, kayıtsız şartsız Ruslaştırma ve Rus halkı ile kaynaştırma hedefini gütmelidir”[141 - Mehmet Saray, Gaspıralı İsmail Bey’den Atatürk’e: Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993, s. 28.] şeklinde açıklamıştır. İlminskiy, gençliğinde Kazak topraklarının Ruslar tarafından işgalinden hemen sonra oluşturulan, Step Komisyonunda çevirmen olarak görev yapmıştır. Komisyonun başkanı, Türkleri Hıristiyanlaştırmak için yollar arayan misyoner V. V. Grigorev’dir. Grigorev’in tesirinde kalan İlminskiy, hayatı boyunca Tatarları ve Türkistan Türklerini Hıristiyanlaştırmak için misyonerlik yapmıştır. İlminskiy, Kazan Üniversitesi’nde çalışırken, Tatarları Hıristiyanlaştırmak için “Tatar Vaftiz Okulu”nu kurmuş ve birçok tecrübeler edinmiştir. İlminskiy’in girişimlerinde maddi destek konusunda, Rus kilisesi başkanı D. A. Tolstoy’dan önemli yardımlar görmüştür. D. A. Tolstoy eğitim işlerinin başına getirilince, İlminskiy’den Tatar vaftiz okulunun benzerlerinin önce Kazakistan olmak üzere, tüm Türkistan’da kurulmasını istemiştir.[142 - Yarkov, Tatarı i Başkırı… s. 35.] Böylelikle, Rus hakimiyetine girmiş olan Türk boyları eğitim yoluyla hem Hıristiyanlaştırılacak ve hem de Ruslaştırılacaktır. Bu okullarda yetişen ve Hıristiyan olan çocukların ailelerine yardım yapılacak, Hıristiyanlık kardeşliği çerçevesinde bu insanlar arasında iyi bir dayanışma kurulacaktır.[143 - Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara, 1996, s. 119.]
Türkistan’da yaşayan halkların eğitim işlerini yürütmek için 29 Mayıs 1875 yılında kurulan komisyon çalışmalarından sonra, yerli halkın çocuklarının da bu okullara alınmasına karar verilmiştir.[144 - M. P. Rahimova – T. V. Pankova – A. T. Kaldıbayeva, Oçerki po İstorii Pedogogika, Bişkek, 1998, s. 234.] Bu kararın alınmasında, Türkistan genel askeri valisi fon Kaufman, İlminskiy ve Eğitim Bakanı D. A. Tolstoy’un büyük etkisi olmuştur.[145 - Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 7.] 1870 yılında Rusya Eğitim Bakanlığı tarafından, “Rusya’da yaşayan Müslüman Halkın Eğitimi” hakkında bir kanun hazırlanmıştır.[146 - Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 48.] Bu kanunun temelini, N. İ. İlminskiy’in Türkistan’ı Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma hedefleri doğrultusunda hazırladığı program oluşturmuştur. Programın ana hatlarını; “Rus Çarlığındaki Rus olmayanlar kendi dilleri ile eğitim yapabilecek, Ukraynalılar ve Beyaz Ruslar, Rus sayılacak ve sadece Rus dilini kullanacaklardır. Rusların ve Yerlilerin beraber okudukları okullarda eğitim dili Rusça olacak ve önemli durumlar dışında yerli dili kullanılmayacaktır.”[147 - Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… s. 74.] şeklindeki kurallar oluşturmuştur. Bu kararlar ile çok sayıda Türk yazı dilinin oluşturulması için temel atılırken, Rus, Beyaz Rus veya Ukraynalılar tek bir edebi dil temelinde birleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Çarlık tarafından Türkistan’da açılan bu okulların yeni şekli, yerli eğitim kurumları olan mektep ve medreseleri hedef almıştır. Çünkü Türkistanlılar, İslami kurumların bölgede yok edilmesinden sonra Hıristiyanlaştırılabilir ve Ruslaştırılabilir düşüncesi hakim olmuştur. Genel vali fon Kaufman, 1880 başlarında Türkistan’da organize olmuş yerli eğitime karşı, Rus makamlarının harekete geçmesini Çar Aleksandr’a şu şekilde bildirmiştir: “Buradaki devletleri (Türkistan Hanlıkları) yöneten Hanlar ve Emirlerin yanında devleti yönetme işlerinde İslam dininin koruyucuları (müderrisler, imamlar, şeyhler) yardımcı rolü oynuyorlar. İlim ve kültür onların elinde.”[148 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 54.] Ayrıca hem Rus Çarlığı’nın Türkistan’ı işgal ettiği sırada, hem Ruslara karşı hareketlerde, hem de işgalden sonra Rus yönetimine karşı meydana gelen isyanlarda medrese eğitimi almış din adamları ve şeyhler önemli rol oynamışlardır.[149 - N.A. Abdurahimov, Priçinı Narodnıh Dvijeniy 80-90-h Hodov XIX v. v Tur-kestane, İstoriya i İstoriografiya Natsionalno-Osvoboditelnıh Dvijeniy Vtoroy Polovinı XIX-Naçala XX v. v Sredney Azii i Kazahstane: İtogi, Poiski, Perspektivı İzucheniya, Taşkent, 1989; B. M. Babadcanov, ”Dukçi İşan i Andicanskoe vosstanie 1898 g.” Podvijniki İslama Kult Svyatıh i Sufizm v Sredney Azii i na Kavkaze, Bişkek – Moskva, 2003. s. 251 – 277.] Dolayısıyla medreselerde canlı tutulan İslam dini, Rus politikalarının önünde büyük bir engel teşkil etmiştir.
Türkistan’da İslam dininin direncini kırmak, halkı Ruslaştırmak ve Hıristiyanlaştırmak amacıyla oluşturulan plan çerçevesinde, Kazak bozkırlarından başlanarak Rus yerli okulları açılmaya başlamıştır.[150 - Türkistan Genel Valiliğinde açılan Rus-Yerli okulları hakkında detaylı bilgi için Bakınız; Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…] Rus Eğitim Bakanlığının aldığı karar doğrultusunda, bütün Türkistan’da olduğu gibi Kırgızların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde de Rus – Yerli okulları açılmıştır. Kırgız coğrafyasında resmi olmayan ilk Rus yerli okulu, 1 Ekim 1874 tarihinde Karakol’da (Prijevalski) açılmıştır. Resmi ilk Rus yerli okulu ise 1884 yılında Tokmak’ta yer alan Kara-konuz Mahallesinde bilhassa Dungan[151 - Müslümanlar ile Çinliler arasında gerçekleşen Talas savaşından sonra Çin’de kalan Müslüman askerler ve Çin ile ticaret yapan tüccarların Çin’de kalanlarına dayandırılmaktadırlar. Yaşayış tarzları Çinlileşse de dinleri olan İslamiyeti büyük bir bağlılıkla muhafaza etmişlerdir. Çoğunluk olarak Doğu Türkistan bölgesinde Uygurlarla karışık olarak yaşamaktadırlar. Doğu Türkistan’ın Çin işgaline uğramasından sonra Türkistan’ın çeşitli bölgelerine göç etmişlerdir. Kırgızistan’da ise çoğunlukla Tokmok, Karakol ve Isıkgöl çevresinde yaşamaktadırlar. Ticaret ve çiftçilik ile geçimlerini sağlamaktadırlar. V. Haug, “Demografiçeskiye Tendentsii Formirovaniye Natsiy i Mejetniçeskiye Otnoşeniya v Kirgizii”, Naseleniye Kırgızstana, Bişkek, 2004, s. 109 – 157.] çocukları için açılmıştır. Daha sonra 1886’da Oş’ta açılmış olan Rus yerli okuluna önce az sayıda öğrenci kaydolmuş, sonraları çoğu Özbek olmak üzere öğrenci sayısı çoğalmıştır. 1897’de Tokmak’ta resmi olarak açılan Rus yerli okuluna Kırgız, Özbek, Tatar, Rus öğrenciler devam etmiş, 1903’te Tokmok’taki okulda Kırgız, Özbek, Tatar çocukları eğitim almıştır.[152 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 74.] 1898’de Sokuluk ve Nikolaevski’de, 1899’da Tınay ve Cumgan kazalarında, 1900 yılı Ketmen- Töbö’de, 1904 yılı Aleksandrovska’da (Kirov) ve Dimitrevka’da (Talas), 1905 yılı At-başında, 1906 yılı Prijevalski’de (Karakol), 1909 yılı Sazanovka’da, 1911 yılı Pamir’de Rus yerli okulları açılarak, yaygınlaşmıştır.[153 - Betül Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan Rus Yerli (Tuzem) Okulları, Yüksek Lisans Tezi, Bişkek, 2007, s. 56] Yine Kırgızistan’ın güneyinde Nanay’a bu dönemlerde Rus yerli okulu kurulmaya başlanmıştır. Nanay’daki okula Kızıl-car, Kırk-uul, Saruu, Bayatsan kazalarının yerli çocukları gitmiştir.[154 - İ. İlyasov, İstoriya Kirgizkoy SSR, Cilt. 2, Frunze, 1986, s. 244- 247] 1900’lü yılların başında kızlar için de Rus yerli okullarının açılmaya başlandığı görülmektedir. Kız okulları Tokmak, Bişkek ve Karakol’da açılmıştır. Rus Yerli Okullarının açılmasını ilk olarak Bişkek, ikinci olarak da Karakol halkı istemiştir. Ekim Devrim’ine kadar Kırgızistan coğrafyasında açılan Rus yerli okullarının sayısı 16’ya çıkmış ve toplam 615 erkek, 56 kız öğrenci sayısına erişmiştir.[155 - Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan… s. 56.]
Rus yerli okulları açılırken genel amaç, yerli halkın çocuklarına günlük hayatta kullanabilecekleri Rusçayı öğretmek olarak belirlenmiştir. Rus yerli okullarında dersler aynı saatlerde iki ayrı sınıfta gerçekleştirilirmiştir. Her öğrenci iki saat Rusça dersi, iki saat yerel dilde ders almıştır. Derslere iki ayrı öğretmen girmiştir. Rusçaya yüksek okuldan tayin edilmiş müfettiş, yerli derslere ise halk içinden seçilen bir öğretmen görevlendirilmiştir. Türkistan bölgesindeki Rus yerli okullarının normalde eğitim süresi 4 sene olarak belirlenmiştir. Ancak bazı yörelerde eğitim süresi sıradan Rus okulları ile karıştırılarak, 3 yıllık olanlarda mevcuttur. Bölgedeki halkın bozkırlı ve yarı bozkırlı hayat tarzına göre, Rus yerli okullarının standart eğitim takvimleri olmamıştır. Rus – Yerli okullarında eğitim süresi, şehirlerde 1 Ağustostan başlayıp, 1 Temmuz’a, köylerde ise 1 Eylül’den 1 Mayıs’a kadar olmuştur.[156 - Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 63.] Eğitimin ilk senesinde öğrenciler Rus dilinde etraftaki eşyaların isimlerini, Rus harf sistemini, okumayı, işlenenleri yazabilmeyi öğrenmişlerdir. İkinci sınıfta kelimeleri ezberlemeyi, okumayı yazılı-sözlü anlatımı görmüşlerdir. Üçüncü sınıfta önceki kitapları okumaya devam etmişlerdir. Özellikle tabiat, köy, orman, dağ vb. konularını işlemişlerdir. Doğru yazmayı öğrenmek için okuma anlama, soru-cevap, üçüncü sınıfın ikinci sömestrinde ise açık dikteler şeklindedir. Dördüncü sınıfta öğrenciler, okumaya devam etmişler ve genel konularda sözlü anlatımlar yapmışlardır.[157 - A. Osmonkulov, Kırgızstanda El Agartuu İşlerinin Cana Ene Tilin Okutuunun Tarıhınan, Frunze, 1971, s. 58; Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… 2006.] Diğer dersler ise; 1, 2, 3 ve 4 sınıflar için Din Kültürü dersi 4, Rus Dili 12, Ana dili 6, Matematik 6, Müzik 2’şer saat; iki sınıflı okullarda yukardaki dersler aynı olup, ek olarak Rus tarihi ve coğrafyası 2, Fen bilimleri ve Çizim dersi 3, Geometri ise 2 saat olarak verilmiştir.[158 - İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 43; Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan… s. 87.]
Ancak açılan bu okullara yerli halkın rağbet etmemesi üzerine, Türkistan halk eğitim müdürü P. Ostroumov’un girişimi ile yerel dille eğitim kararı alınması üzerine, mollalar da bu okullarda ders vermeye başlamışlardır.[159 - Rahimova, Pankova, Kaldıbayeva, Oçerki po İstorii… s. 235.] Yerli halk başlarda temkinli yaklaşsa da toplumun önde gelenleri ve yerel memurları modern tarzda eğitim verilen bu okullara çocuklarını göndermeye başlamışlardır. 1900 yılına gelindiğinde Türkistan genel valiliği sınırları içinde bulunan 3 bölgede (Sır-Derya 20 okul, Semerkand 9 okul, Fergana 8 okul) yerli öğrencilerin sayısı 1000’e ulaşsa da[160 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 127.] yerli dini okullara göre bu öğrenci sayısı çok az bir yekun tutumuştur. Dolayısıyla Çarlık yönetimi, bu politikasında beklediği başarıyı bulamamıştır.[161 - İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 47;] Bu duruma bakılmaksızın, Rus – Yerli mekteplerinin bölgedeki eğitimin modernleştirilmesinde önemli derecede katkısı olmuştur. Çünkü bu tür okullarda eğitim alıp daha sonra Sovyet döneminin önde gelen Kırgız simaları bulunmaktadır. Kırgız dilbilimci ve pedagog İ. Arabayev ve K. Karasaev, siyasi figürlerden ilk Kırgız Sovyet Profesörü K. Tınıstanov, siyasetçi T. Sadıkov, Cengiz Aytmatov’un babası T. Aytmatov, Akademisyen T. Coldoşev, Siyasetçi Abdrahmanov, yazar – gazeteci C. Karaçev ve O. Aliyev gibi şahsiyetlerin çoğu, yerli mekteplerden sonra, Rus – Yerli okullarında kısa sürede olsa eğitim almışlardır. Görüldüğü üzere Kırgız yerli aydınların büyük bir kısmı bu kurumlarda eğitim almış olanların arasından çıkmıştır. Kırgız aydınlar arasında sadece İşanaali Arabayev ve Osmanaalı Sıdıkov dönemin bütün eğitim kurumlarında eğitim almışlardır (Geleneksel, Rus – Yerli ve Cedit Medreseleri, Türkiye). Ayrıca Rus – Yerli okulları ile Avrupai eğitim tarzını tanımaya başladıkları için, yerel dini mekteplerdeki yenileşme çabaları hız ve güç kazanmıştır.

1.3.3. Usul-i Cedit Mektepleri
Kırgızlar arasında eski tip dini eğitim kurumlarında pedagojik anlayışın yenileştirilmesinin fikri temellerinin atılması, Sovyet ideolojisinin iddiasının tersine, ihtilal öncesi döneme denk gelmektedir. Bu dönemde yeni sistemde mektep ve medreselerin yanı sıra, karma (kız-erkek) okulları, Rus-Yerli mektepleri kurulmuştur. Okulların reforma tabi tutulmaya başlaması ve Rus-Yerli okullarının açılması eğitim sisteminin işleyişinde önemli değişimlerin yaşanmasını etkilemiştir. Ancak Kırgızların 1855 yıllarından başlayarak, Rus hakimiyetinde bulunmasına rağmen, dağlık bölgelerde ve bozkırlı Kırgızlar arasında Rusların kültürel ve ekonomik şartları bu bölgelere girmemiştir. Bu tür bölgelerde yaşayanlar, Sovyet dönemine kadar kültürel özelliklerini uzun süre korumaya devam etmişlerdir. Ayrıca Kırgızların çoğunluğunun bozkırlı olarak yaşıyor olmaları, yönetimin getirdiği değişimlerin diğer bölgelere göre daha uzun bir süreye yayılmasında önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Rus idari teşkilatının etkili olamadığı bölgelerde, Tatar tüccar ve din adamlarının, uruğ beylerinden aldıkları destek ile nüfuz bölgeleri oluşturdukları görülmektedir. 1905 – 1916 yılları, Türkistan’da Cedit hareketinin en canlı yılları olmuştur. Belirtilen dönemdeki cedit hareketlenmesi siyasi bilinçlenme ve örgütlenmeyi de sağlayarak, zirveye ulaşmıştır. Bu durum Ruslara karşı 1916 Türkistan bağımsızlık hareketini ortaya çıkaran önemli etkenlerden birini teşkil etmiştir. Tatarlarda olduğu gibi Türkistan’da da zenginler, eğitimin geliştirilmesi ve halkın eğitilmesiyle kendilerine sosyal ve ekonomik faydalar sağlayacaklarını görmüşlerdir. Sosyal alandaki hizmetleri onların bölgedeki halk üzerinde nüfuzlarını etkilemiş, kendilerine olan inancı artırmıştır.
Kırgızistan bölgesine gelen Tatar tacir ve mollaları burada eğitim veren geleneksel mektep ve medreselerin yeni usule geçmelerinde etkin rol oynamışlardır. Onların destekleri sonucunda bu okullar, öncelikle kuzey Kırgız şehirlerinde açılmaya veya var olan eski mektepler dönüşmeye başlamışlardır.[162 - S. Mamıtov, Kırgızsko-Tatarskie Literaturnıe Svyazi Vtoroy Polovinı XIX. Naçala XX. v., Bişkek, 1999, s. 39.] XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Kırgızların yoğun olarak yaşadıkları değişimi etkileyecek, Tiyan-Şan’ın kültür merkezleri Pişpek, Karakol, Oş, Calal-Abad yerleşimlerinden oluşmaktadır. Bölgede bu tür kültür merkezleri olmakla birlikte aynı zamanda Tokmok ticari bir geçiş noktası olduğu için, Kaşgar, Sibirya, Rus ve Avrupalı tüccarlar buraya gelmekteydiler.[163 - D. Aytmambetov, Kultura Kırgızskogo Naroda … s. 107.] Bu sebeple Tokmok, Kırgızistan’ı etkileyen önde gelen önemli kültür merkezlerinden biri olarak sayılabilir. Bu şehirlerde Rusça, Özbekçe, Tatarca ve diğer Türk dillerinde gazete, dergi, edebi ve okul kitaplarının ticareti aktif bir şekilde yapılmıştır.[164 - Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… “s. 90-97.] Kırgızlar arasında yeni metodla eğitim verdiği bilinen okul, ilk defa 1898 yılında burada açılmıştır.
İkbaliya adıyla meşur olan okul, ünlü Tatar molla Zakir Vahapov tarafından, Tokmok şehri zenginlerinin yardımları ile kurulmuştur.[165 - Koylubaev, Cazgıç Akındardın… s. 17; A. Çukubaev, Klassovaya Borba i Obşestvennaya Mısl v Kirgizii (1900 – 1917), Frunze, 1967, s. 65.] Kırgızistan’da Ekbaliya mektebi hakkında ilk Kırgız tarihçilerinden Belek Soltonoyev şu bilgiyi vermektedir: “Kırgızlar arasında 1895 yılına kadar Özbek mollalar gelip, çocuk okutuyorlardı. Bu yıldan sonra Nogay mollalar Usul-i Kadim prensibinde eğitim veriyorlardı. 1900 yılında Tokmok’a Zakir Damılla Abdılkaşapuulu adlı Tatar molla geldikten sonra, Usul-ü Cedit prensiplerinde eğitim başlattı. Bahçesaray’da (Kırım) çıkan “Tercüman” adlı gazeteyi alıp okumaya başladı.”[166 - B. Soltonov, Kızıl Kırgız Tarıhı, Cilt 2. Uçkun, Bişkek, 1993. s. 86.] Bunun yanı sıra ilk Kırgız Tarihi’ni yazan Arabayev’in arkadaşı Osmonaalı Sıdıkov da bu konuya değinerek: “O zamanlar “Koco Hafiz”, anlamını bilmediği “Çahar Kitep”ile çocuk okutuyordu… bu kişi yanına Muhammed Ali adlı bir hoca getirdi. Tarladaki çobanlar, atçılar dahi okuma yazma öğrenmeye başladılar. Bu olayların olmasına daha 10 yıl olmadı! (yazar eserini 1911 yılında yayınlamıştır.) 1901 – 1902 yılları Troski’den Tokmok Şehrine Zakir Kari[167 - Kari; Arapça kökenli bir kelime olup, Türkistan’da Kur’an’ı ezbere bilen kişilere verilen unvandır.]cenapları geldiler. Ondan sonra şakirtler çok hızlı arttı. Onun şakirtleri büyük şehirlerde yüksek ilim tahsil etmeye başladılar[168 - O. Sıdıkov, Tarih Kırgız Şadmaniya, Yay. Haz.: H. Karasayev, Frunze, 1990, s. 38.] ifadeleriyle Kırgızların yaşadığı bölgeye Cedit düşüncesinin gelişi ve etkilerini değerlendirmiştir. Zakir Vahapov’un İkbaliye mektebinde uyguladığı eğitim modelinin İsmail Gaspıralı metodu olduğu, Çarlık raporlarına da yansımıştır.[169 - K. Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 272.] 1908 yılı kayıtlarına göre 36 Tatar, 30 Özbek, 9 Dungan, 5 Kaşgarlı (Uygur) ve 200 Kırgız öğrenci eğitim almıştır.[170 - D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 40.] Kısa sürede halk arasında desteklenen bu mektep, bölgenin en önemli eğitim kurumlarından birisi olmuştur.
İkbaliye mektebinden sonra cedit mektepleri Kırgızistanda hızlı bir şekilde yaygınlaşmıştır. Bir diğer mektep, Isık-göl bölgesindeki yerel beyler ve Tatarların destekleri sonucu, Şakir Mucabirov adlı mollanın girişimleri ile 1901 yılında Karakol şehrinde açılmıştır. Dini eğitimin yanı sıra, coğrafya, tarih, matematik gibi dersler müfradatın arasında bulunmuştur.[171 - Sıtdıkova, XIX. Yüzyılın Başından XX. Yüzyılın… s. 67.] Ayrıca bu okulların diğer benzerleri Bişkek’te 1902’de, Karakol’da 1909’da Tatarlar tarafından kurulmuşlardır. Tatarların Kırgızistan’da kız çocuklarının okutulması konusunda da girişimleri olmuştur. Bu durum İsmail Gaspıralı’nın başını çektiği Ceditçilik düşüncesi içerisinde bulunan, Müslüman kadınlarını sosyal hayata kazandırma girişimlerinin bir sonucu ortaya çıkmıştır. Bişkek’te ve Karakol’da Kız mektepleri açılmıştır. Bu okullarda eğitim veren hocalar genelde, Tatar mollalarının eşlerinden oluşmuştur. Kız öğrenciler, diğer erkek mekteplerinde olduğu gibi aynı derslere devam etmekle birlikte, dikiş, örgü gibi sosyal hayatta işlerine yarayacak el işlemeciliği dersleri de görmüşlerdir. Bir öğretim yılında, Karakol’da 180, Bişkek Kız öğrenci okulunda 50 Tatar ve 20 Kırgız olmak üzere toplam 70 kız öğrenci eğitim görmüştür.[172 - Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 42.]

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/ebubekir-gungor/repressiya-69500134/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Hüseyin Adıgüzel, Milli Komünizmin Öncüleri Rıskulov, İstanbul, 2005.

2
Erol Cihangir, Sultan Galiyev Davası RKP MK 4. Toplantısı Sultan Galiyev Dava Tutanakları, İstanbul, 2016.

3
Ahmet Buran, Kurşunlanan Türkoloji, Elazığ, 2007.

4
Ziya Bünyadov, Stalin Döneminde KGB Arşivlerinde Kırmızı Terör, Aktaran: Sebahattin Şimşir, İstanbul, 2004.

5
Yuriy Jukov, Öteki Stalin, Çev. Orhan Uravelli, Lena, Ankara, 2013.

6
Yuriy Yemelyanov, Stalin İktidara Giden Yol, Çev.: Orhan Uravelli, Lena, Ankara, 2014.

7
Orlando Figes, Karanlıkta Fısıldaşanlar Stalin Rusya’sında Özel Yaşam, Çev.: Nurettin Elhüseyni, İstanbul, 2011.

8
Türkiye’de Kırgız tarihi üzerine yayınlanmış çalışmalar ve mahiyetleri hakkında bakınız; Abdrasul İsakov, “Kırgızlar ve Kırgızistan Tarihi ile İlgili Türkiye’de Yayımlanmış Bilimsel Çalışmalar (1910 – 2009)”, OAKA, Cilt: 5, Sayı: 9, 2010, ss. 101-131.; Fahri Solak, Kırgızistan ile İlgili Türkçe Bibliyografya (1928 – 2003) (Tezler – Kitaplar – Makaleler), Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı. 9, 2004, ss. 67 – 115.

9
Otuz Ceditinçi Cıl Kırgızstanda, Red.: E. E. Semenov, Bişkek, 1991, s. 329.

10
Yu. Abdrahmanov, 1916 Dnevniki Pisma k Stalinu, Haz.: Dc. Dcunuşaliev – İ. E. Semenov, Frunze, 1991.

11
Otuz Ceditinçi…

12
Otuz Ceditinçi… s. 4.

13
V. M. Ploskih, Manas ne Priznal Sebe Vinovım, Bişkek, 1993.

14
Törekul Aytmatuulu, Arhivdik Materialdar Cana Eskerüülör, Bişkek, 1993.

15
R. Helimskaya, Tayna Çon-Taşa, Bişkek, 1994.

16
Z. Kurmanov, V. M. Ploskih, S. Begaliev, Abdıkerim Sıdıkov Natsionalnıy Lider, Bişkek, 1999.

17
E. Manaev, Z. Kurmanov, G. Kurumbaeva, Kırgızskaya İntelligentsiya Stanovlenie Rol v Obşestvenno – Politiçeskoy Jizni 20 – 30’e Godı, 2001.

18
S. V. Ploskih, Dve Stranitsı Repressirovannıy Kulturı Kırgızstana İstoriko – Sotsiolingvistiçeskoe Nasledie E. Polivanova i K. Tınıstanova, Bişkek, 2001.

19
S. V. Ploskih, Kırgızstandın Repressiyalangan Madaniyatı Tarıhtın Az İzildengen Baraktarı, Çev.: S. Ş. Tölögönova, Bişkek, 2004.

20
Dc. Dcunuşaliev, Vremya Sozidaniya i Tragediy 20 – 30’e Godı XX Veka, Bişkek, 2003.

21
A. Dcumanaliev, Politiçeskaya İstoriya Kırgızstana (Stanovlenie Politiçeskioy Sistemı Kırgızskogo Obşestva v 1920 – 1930-e Godı), Bişkek, 2005.

22
A. Begalieva, Deyatelnosti İspolnitelnogo Komiteta Sovetov Kirg AO RSFSR v Period Vozrojdeniya Natsionalnıy Gosudarstvennost, Doktora Tezi, Bişkek, 2003; T. C. Carkınbaev, Osnovnoy Etap Basmaçeskogo Dvijeniya v Ferganskoy Doline (1917 – 1924 gg.), Doktora Tezi Bişkek, 2005; B. Bakeeva, Antisovetskoe Dvijeniya Kırgızstane Naçala XX Veka, Doktora Tezi, Bişkek, 2007; A. E. Kubatova, Kırgızstandagı Caditçilik Kıymılı Caditçilerdin Koomduk Sayasiy Madaniy Cana Agartuuçuluk İş Araketteri (1900 – 1916), Doktora Tezi, Bişkek, 2013; A. Bolponova, K. Tınıstanov Uçenıy i Gosudarstvennıy Deyatel Kırgızstana, Karakol, 2011.

23
Z. Altımışova, 1920 – 1930 cc. Kırgızstanda Sovet Rejiminin Kulaktardı Tap Katarı Coyuu Sayasatı, Doktora Tezi, Bişkek, 2010.

24
C. R. Baydildeev, Kırgızstandagı Sayasiy Kuuguntuktoolor (1937 – 1938), Bişkek, 2003.

25
Bolşoy Russko – Turetskiy Slovar 250000 Slov i Slovasoçetaniy, Haz.: N. N. Bogoçanskaya, A. S. Torgaşova, Dom Slavyanskoy Knigi, 2009, s. 454.

26
K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, Çev.: Abdullah Taymas, Cilt: 2, Ankara, 1994, s. 529.

27
V. Galitskiy, V. Ploskih, Starinnıy Oş, Frunze, 1987, s. 43.

28
V. Nalivkin, Kratkaya İstoriya Kokandskogo Hanstva, Kazan, 1886, s. 121.

29
K. S. Masakov, Kırgız Handıgı (XVIII – XIX-KK), Bişkek, 2011, s. 14 – 15.

30
B. Bootaeva, Kırgızı Mejdu Kokandom Kitaem i Rossiey, Bişkek, 1995, s. 24 – 27.

31
M. Rahmankulov, Kokondu Başkargan Handar Talastan Çıkkan Datkalar, Bişkek, 2012, s. 26 – 27.

32
Sbornik İzdannıy Po Povodu Politehniçeskoy Vıstavki, No: 1, Red.: N. A. Maeva, Moskva, 1872, s. 8; A. V. Krivoşein, Zapiska Glavnoupravlyayuşego Zemleustroystvom i Zemledeliem o Poezdke v Turkestanskiy Kray v 1912 g., SPb, 1912, s. 53.

33
B. Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii Kirgizii XIX. Veka (Pervaya Polo-vina), Frunze, 1966, s. 48.

34
Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii… s. 49.

35
Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy İstorii… Frunze, 1966, s. 36.

36
Djumanaliev, Politiçeskaya İstoriya… s. 57

37
A. N. Kuropatkin, Kaşgariya İstoriko-Geografiçeskiy Oçerk Stranı, Ee Voennıe Silı, Promışlennost i Torgovlya, SPB, 1879, s. 116; İstoriya Kırgızskoy SSR, Cilt 1, Frunze, 1968, s. 505.

38
K. Usenbaev, Obşestvenno – Ekonomiçeskiye Otnoşeniya Kirgizov v Period Gospodsva Kokanskogo Hanstva, Frunze, 1961, s. 13– 17.

39
S. M. Abramzon, Kırgızı i İh Etnogenetiçeskiye i İstoriko-Kulturnıye Svyazi, Frunze, 1990, s. 35; A. Hasanov, Vzaimootnoşeniya Kirgizov s Kokandskim Hanctvom i Rossiey v 50 70 gg XIX. Veka, Frunze, 1961, s. 163.

40
İstoriya Kirgizskoy SSR, s. 500.

41
Djemgerçinov, Oçerk Politiçeskoy…, s. 46.

42
N. Ya. Biçurin, Sobranie Svedeniy o Narodah Obitavşih v Sredney Azii ve Drevnie Vremena, C. 1, Almatı, 1991, , s. 358 – 362; Obşaya i Prikladnaya Politologiya, Red.: V. İ. Jukov – B. İ. Krasnov, Moskva, 1992, s. 601.

43
B. Djamgerçinov, K Vaprosu ob Obşestvenno – Ekonomiçeskom Stroe Kirgizov Nakanune Prisoedineniya Kirgizii K Rossii, Frunze, 1955, s. 209.

44
Tamara Ölçekçi, “Manaplar ve Kırgız Tarihindeki Rolleri, Bilig, Sayı 67, Güz 2013, s. 118.

45
B. Borubaşov, Hrestomatiya po İstorii Gosudarstva i Prava Kırgızstana, Bişkek, 2008, s. 628.

46
Rahmankulov, Kokondu Başkargan… s. 26 – 62.

47
T. Kenensarıyev, Kırgızdar Cana Kokon Handıgı, Oş, 1997, s. 10.

48
N. P. Ostroumov, “Musulmanskie Maktabı i Russko – Tuzemnıya Şkolı v Turkestanskom Krae”, Jurnal Ministterstva Narodnago Prosveşeniya, Novaya Seriya Çast I, Fevral 1906, S-Peterburg, s. 124. Ss. 113 – 166.

49
Kenensarıyev, Kırgızdar… s. 10.

50
Sbornik Materialov po Musulmanstvu, Ed.: V. Yarov-Ravskiy, SPb. 1899, s. 63.

51
A. Camankarayev, A. Botobekova, “Tatarskiye Şkolı i Deyatelnost Tatarskih Prosvetiteley v Po revolutsionnom Kırgızstane”, Tatarı v Kırgızstane, Bişkek 1994, s. 14.

52
S. M. Şakirovna, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın Başındagı Tüştük Kırgızstandagı Bilim Berüünün Abalı, (Kırgız Bilimler Akademisi), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Oş, 2007, s. 52.

53
Petr Kokaysl, Amirbek Usmanov, İstoriya Kırgızstana Glazami Oçevitsev Naçalo XX Veka, Prah, 2012, s. 44 – 48.

54
D. Aytmambetov, Kultura Kirgizskogo Naroda Vo Vtoroy Polovine XIX i Naçale XX Veka, Frunze, 1967, s. 18 – 19.

55
Ctatiçeskiy Obzor Ferganskoy Oblasti za 1911 God, Red.: T. V. Pokrovski i N. İ. Stogov, Skobelev, 1914, s. 139.

56
Ctatiçeskiy Obzor Ferganskoy Oblasti za 1911 God… s. 108.

57
Materialı Dlya Statiçeskago Opisaniya Ferganskoy Oblasti/Rezultatı Pozemelno – Podatnıh Rabot, Vipusk V, Oşskiy Uezd, Red.: E. N. Teyh, Skobelev, 1910, s. 3.

58
Yana Sıddıkova, XIX. Yüzyılın Başından XX. Yüzyılın İlk Yıllarına Kadar Kırgızistan’daki Tatarların Sosyal Hayatı ve Kültürü, Yüksek Lisans Tezi, Bişkek, 2011, s. 32.

59
Detaylı bilgi için bakınız: Ebubekir Güngör, “Kırgız Matbuatının Ortaya Çıkmasında Ceditçiliğin Rolü”, MANAS Journal of Social Studies, Vol. 5, No: 3, 2016, s. 387-400.

60
Vedat Günyol, ”Mektep Maddesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt–7, Eskişehir, 1997, s. 652.

61
Mektep, Bolşaya Sovetskaya Ensiklopediya, Moskova, 1974, s. 38.

62
K.Bendrikov, Oçerki po İstorii Narodnogo Obrazavaniya v Turkestane, Akademi Pedagogiçeskih Nauk RSFSR, Moskva, 1960, s. 49.

63
N. A. Bobrovnikov, Rusko-Yerlinıe Uçilişa Maktabı i Medrese Sredney Azii, San-Petersburg, 1913, s. 86.

64
İsmail Aka, Timur ve Devleti, TTK, Ankara, 1991, s. 120.

65
Şakirovna, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın Başındagı… s. 24.

66
A. K. Kanimetov, A. E. İzmaylov, Kulturnoe Stroitelstvo v Kirgizskoy SSR, Frunze, 1959, s. 61.

67
S. S. Daniyarov, Stanovlenie Kirgizskoy Sovetskoy Kulturı (1917 – 1924 gg), Frunze, 1983, s. 10.

68
Abramzon, Kırgızı i İh Etnogenetiçeskie…, s. 19. Kırgızların İslamı kabul etmeleri ile ilgili detaylı bilgi için bakınız; Seyfettin Erşahin, “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 39 Sayı: 1, 1999, s. 393 – 438.

69
C. M. Malabaev, Kırgız Mamleketinin Tarıhı, Bişkek, 1999, s. 77.

70
A. A. Asankanov, O. D. Osmonov, Kırgızstandın Tarıhı (En Bayırkı Doordon Azırkı Mezgilge Çeyin), Bişkek, 2003, s. 285.

71
Kanimetov, İzmaylov, Kulturnoe Stroitelstvo… s. 63.

72
Tatar-oglu, “Şkolnıy Vapros v Russkom Musulmanstve (1910)”, İslam i Musulmane Yujnogo Urala v İstoriko-Pravovom Prostranstve Rossii: Sbornik Zakonodatelnıh Orgonov Vlasti i Upravleniya XX-XXI Vekah, Editör: A. B. Yunusova, Ufa, 2009., s. 23 – 26.

73
D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı v Kirgizii, Frunze, 1961, s. 12.

74
D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 12.

75
A. İzmaylov, Oçerki po İstorii Sovetskoy Şkolı v Kirgizii za 40 Let, Frunze, 1957, s. 29.

76
Bu konuya ileride daha geniş yer verilmiştir.

77
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 33.

78
Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 47.

79
Аптиек – Apteek – Heftiyek; Farsçadan Kırgızcaya geçen bir kelimedir. Kur’an-ı Kerim’in yedide bir kısmı; Heft’yek (Eski mekteplerde okuma öğretmek için bir ders kitabı olarak kullanılan kitaptır). K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, , s. 38. Kitap’ta Arap alfabesinin tamamı, harflerin birleşme şekilleri, okutucu harekeler ve kısa bazı sureler bulunmaktadır.

80
Dört Kitap, bu kitapta İslamın kuralları yeralmaktadır. (Namaz, Zekat, Oruç, Hac gibi), A. Tabışalieva, Vera v Turkestane, Bişkek, 1993, s. 72.

81
Arap alfabesi ile Türkçe okuma-yazma öğretilen kitaptır. Tabışalieva, Vera…, s. 72.

82
Arap alfabesi ve Arapça gramerinin öğretildiği kitaptır. N. Ostroumov, “Musulmanskie Mektebı i Russko – Yerlinıe Şkolı v Turkestanskom Krae”, Turkestanskiy Sbornik, S. 448, Taşkent, 1995, s. 85.

83
Hz. Muhammed’in hayatı, Allah’ı tanıma, adaletli olmak, iman gibi konularda bilgiler bulunan kitaptır. Dili Türkçedir. Ostroumov, Musulmanskie Mektebı., s. 85; B. Tümen Somuncuoğlu, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Türkistan’da Yerli Eğitim Kurumlarının Durumu”, OAKA, Cilt:2, Sayı: 3, 2007, s. 112.

84
İslamı öven küçük şiirlerden oluşmaktadır. Türkistan’daki bütün mollalar bu kitabı kullanıyorlardı. Arap ve Fars dillerinde yazılmış olan bu kitabın içeriğini sadece öğrenciler değil öğretmenler de bilmiyorlardı. Kitapta Tacikçe ve Farsça ünlü şiirler yazan Şamsetdin Mahammed Hafız’ın (Şirazi) (Hafız, 1389 yılında öldü) şiirleri bulunmaktadır. Ancak kitabın dili ve içeriği çocukların anlayacağı şekilde değildir. Aynı zamanda kitapta biyografik, tarihi, edebi bilgiler hemen yok gibidir. Diğer kitaplarda olduğu gibi bu kitap, Arapça ve Farça çalışmalardan derlemedir. İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 30.

85
Ostroumov, Musulmanskie Mektebı… s. 50.

86
P. İvanov, Oçerki po İstorii Sredney Azii (XVI Sredine XIX. vv.), Moskva, 1958, s. 59.

87
Daniyarov, Stanovlenie Kirgizskoy… s. 26.

88
Öğretmenlerin ücretlerini öğrencilerden topluyor olmaları daha sonra Cedit eğitim sisteminin bölgede yayılmasıyla beraber eski sistemi savunanlar arasındaki tartışmayı daha da alevlendirecektir. Çünkü aileler çocuklarını Cedit eğitim sistemini uygulayan mekteplere yöneldiğinde eski geleneksel sistemde eğitim veren öğretmenler öğrenci bulamayacaklardı. Dolayısıyla gelirleri azaldığı gibi itibarları da azalacaktı.

89
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 36.

90
Eksik, yarım Molla. K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 246.

91
Somuncuoğlu B. Tümen, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında…, s. 54.

92
Karı – Kari; Hafız. K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 409.

93
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 36 – 40.

94
Eshenkulova, Kishimjan; Modern Bilimlerin Türkistan’a Girişi (1800 – 1917), Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 49.

95
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 46.

96
İzmaylov, Oçerki po İstorii Sovetskoy… s. 32.

97
Bobrovnikov, Rusko-Yerlinıe Uçilişa… s. 26.

98
İzmaylov Oçerki po İstorii Sovetskoy… s. 33.

99
B. Tümen Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim (1865-1917) Ve Çarlık Rusya’sının Sosyo-Politik Açıdan Eğitime Yaklaşımı, Doktora Tezi, Ankara, 2006, s. 54-55

100
Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… s. 54.

101
Sabri Arıkan, “Kırım’ın Bahçesaray Şehrinde Yayınlanan Tercüman Gazetesinden (1883-1918)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 156, Ağustos, 1999, s. 9.

102
V. P. Nalivkin, Oçerki Bıta Jenşin Osedlogo Yerlinogo Naseleniya Ferganı, Kazan, 1886, s. 60.

103
K. K. Palen, Otçet po Revizii Turkestanskogo Kraya, San-Petersburg, 1910, s. 22.

104
Palen, Otçet po Revizii… s. 24.

105
Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…, s. 51.

106
Palen, Otçet po Revizii… s. 129.

107
Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…, s. 48.

108
T. Türlıgübu, Kazak Elinin Kıskaşa Tarihı, Almatı, 1998, s. 126.

109
Samar Musaev, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 3-4.

110
E. Arabayuulu, Alip-bee, Moskö, 1925, s. 4.

111
Kırgız Bilimler Akademisi El Yazmaları Bölümü, İnf. No 108, s. 5-6.

112
Nazgul Begalieva, Arstanbektin Ömürü Cana Çıgarmaçılıgı, Bişkek, 1998, s. 11.

113
B. Kebekova, “Arstanbek Buylaşuulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 39 – 40.

114
Akeş İmanov, “Moyut Ake Aldayaruulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 158.

115
Kaşımbek Asanbekov, Isık-Köldün Ceti Akesi, Karakol, 2011, s. 44.

116
Akeş İmanov, “Sart Ake Doskuluulu”, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 166. Ss. 166.

117
Asanbekov, Isık-Köldün…, s. 52.

118
Kudaybergen Açikeev, “Tilekmat Cılkıaydar Uulu”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 203.

119
Akmat Karıbayuulu, “Sadır Ake”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 290.

120
Karıbayuulu, “Sadır Ake”, s. 325.

121
Toktobek Bolçurov, “Kıdır Ake”, Kalıgul Bay Uulu, Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Biyiktik, Bişkek, 2006, s. 289.

122
Akmat Karıbayuulu, “Sadır Ake”, , s. 248.

123
Karıbayuulu, “Sadır Ake”, s. 237.

124
K. K. Koylubaev, Cazgıç Akındardın Çıkarmaçılıgı, Karakol, 2010, s. 5.

125
Moldo Niyaz, Sanat Digarastar, Bişkek, 1993, s. 101.

126
Moldo Kılıç, Kazaldar, Frunze, 1991, s. 102.

127
A. K. Karıeva, Cazgıç – Akındar cana Kırgız Tarıhı (XIX. K. – XX. K. Başı), Bişkek, 2011, s. 51.

128
Tazabek Samançin, Kılıç Cazuuçu Akın: XIX. Cana XX. Kılımdın Başındagı Kırgız Adabiyatının Tarıhınan, Frunze, 1948, s. 39.

129
Moldo Kılıç, “Zar Zaman”, Ala-Too, 1989, No. 12, s. 138.

130
Kılıç, “Zar Zaman”, s. 136.

131
Nurmoldo, Çıgarmalar, Haz.: A. Ç. Kakeev, Bişkek, 2003, s. 232 – 233.

132
Nurmoldo, Çıgarmalar, s. 233.

133
Sıtdıkova, XIX. Yüzyılın Başından … s. 66.

134
Togolok Moldo Aldaş Moldo, Haz.: Abdıldacan Akmataliev, Murat Alı Mukasov, Asel Şeyşekanova, Bişkek, 2015, s. 222.

135
Aldaş Moldo, Bugu Menen Sarıbagıştın Uruşu, Bişkek, 1992, s. 24 – 50.

136
Karıeva, Cazgıç – Akındar… s. 50.

137
Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, TTK, Ankara, 2004, s. 165.

138
V. Voşinin, Oçerki Novogo Turkestana Svet i Teni Ruskoy Kolonizatsii, San-Petersburg, 1914, s. 43.

139
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 52.

140
A. P. Yarkov, Tatarı i Başkırı v Kırgızstane İstoriko-Kul’turnıy Portret, Cilt-I, KRSU, Bişkek, 1996, s. 35.

141
Mehmet Saray, Gaspıralı İsmail Bey’den Atatürk’e: Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993, s. 28.

142
Yarkov, Tatarı i Başkırı… s. 35.

143
Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara, 1996, s. 119.

144
M. P. Rahimova – T. V. Pankova – A. T. Kaldıbayeva, Oçerki po İstorii Pedogogika, Bişkek, 1998, s. 234.

145
Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 7.

146
Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 48.

147
Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… s. 74.

148
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 54.

149
N.A. Abdurahimov, Priçinı Narodnıh Dvijeniy 80-90-h Hodov XIX v. v Tur-kestane, İstoriya i İstoriografiya Natsionalno-Osvoboditelnıh Dvijeniy Vtoroy Polovinı XIX-Naçala XX v. v Sredney Azii i Kazahstane: İtogi, Poiski, Perspektivı İzucheniya, Taşkent, 1989; B. M. Babadcanov, ”Dukçi İşan i Andicanskoe vosstanie 1898 g.” Podvijniki İslama Kult Svyatıh i Sufizm v Sredney Azii i na Kavkaze, Bişkek – Moskva, 2003. s. 251 – 277.

150
Türkistan Genel Valiliğinde açılan Rus-Yerli okulları hakkında detaylı bilgi için Bakınız; Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim…

151
Müslümanlar ile Çinliler arasında gerçekleşen Talas savaşından sonra Çin’de kalan Müslüman askerler ve Çin ile ticaret yapan tüccarların Çin’de kalanlarına dayandırılmaktadırlar. Yaşayış tarzları Çinlileşse de dinleri olan İslamiyeti büyük bir bağlılıkla muhafaza etmişlerdir. Çoğunluk olarak Doğu Türkistan bölgesinde Uygurlarla karışık olarak yaşamaktadırlar. Doğu Türkistan’ın Çin işgaline uğramasından sonra Türkistan’ın çeşitli bölgelerine göç etmişlerdir. Kırgızistan’da ise çoğunlukla Tokmok, Karakol ve Isıkgöl çevresinde yaşamaktadırlar. Ticaret ve çiftçilik ile geçimlerini sağlamaktadırlar. V. Haug, “Demografiçeskiye Tendentsii Formirovaniye Natsiy i Mejetniçeskiye Otnoşeniya v Kirgizii”, Naseleniye Kırgızstana, Bişkek, 2004, s. 109 – 157.

152
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 74.

153
Betül Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan Rus Yerli (Tuzem) Okulları, Yüksek Lisans Tezi, Bişkek, 2007, s. 56

154
İ. İlyasov, İstoriya Kirgizkoy SSR, Cilt. 2, Frunze, 1986, s. 244- 247

155
Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan… s. 56.

156
Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 63.

157
A. Osmonkulov, Kırgızstanda El Agartuu İşlerinin Cana Ene Tilin Okutuunun Tarıhınan, Frunze, 1971, s. 58; Somuncuoğlu, Türkistan’da Eğitim… 2006.

158
İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 43; Çekeroğlu, Kırgızlar İçin Açılan… s. 87.

159
Rahimova, Pankova, Kaldıbayeva, Oçerki po İstorii… s. 235.

160
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… s. 127.

161
İzmaylov, Oçerki po İstorii… s. 47;

162
S. Mamıtov, Kırgızsko-Tatarskie Literaturnıe Svyazi Vtoroy Polovinı XIX. Naçala XX. v., Bişkek, 1999, s. 39.

163
D. Aytmambetov, Kultura Kırgızskogo Naroda … s. 107.

164
Sultanova, XIX. Kılımdın II. Carımı XX. Kılımdın… “s. 90-97.

165
Koylubaev, Cazgıç Akındardın… s. 17; A. Çukubaev, Klassovaya Borba i Obşestvennaya Mısl v Kirgizii (1900 – 1917), Frunze, 1967, s. 65.

166
B. Soltonov, Kızıl Kırgız Tarıhı, Cilt 2. Uçkun, Bişkek, 1993. s. 86.

167
Kari; Arapça kökenli bir kelime olup, Türkistan’da Kur’an’ı ezbere bilen kişilere verilen unvandır.

168
O. Sıdıkov, Tarih Kırgız Şadmaniya, Yay. Haz.: H. Karasayev, Frunze, 1990, s. 38.

169
K. Bendrikov, Oçerki po İstorii… s. 272.

170
D. Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 40.

171
Sıtdıkova, XIX. Yüzyılın Başından XX. Yüzyılın… s. 67.

172
Aytmambetov, Dorevolutsionnıe Şkolı… s. 42.
Repressiya Ebubekir Güngör

Ebubekir Güngör

Тип: электронная книга

Жанр: Легкая проза

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Repressiya, электронная книга автора Ebubekir Güngör на турецком языке, в жанре легкая проза

  • Добавить отзыв