Boşnak Alhamiyado Edebiyatı

Boşnak Alhamiyado Edebiyatı
Aksoy Ömer

Ömer Aksoy
Boşnak Alhamiyado Edebiyatı

Što sam znao, to sam napisao;
Ko zna više – bujrum neka piše!
    -Safvet beg Bašagić-


ÖNSÖZ
Boşnakları, Balkan ulusları içerisinde Türklerin Balkanlardaki 500 yıla yakın hâkimiyetinin önemli manevi mirasçıları olarak kabul edebiliriz. Türklerin bölgeyi fethi akabinde İslamiyet’i benimseyen, uzun ve çileli bir sürecin sonunda tüm olumsuzluklara rağmen asimile olmadan sahip oldukları milli ve dinî hususiyetleri günümüze değin taşıyan müstesna bir millettir. Türklerle tanışmaları ve İslamiyet’i benimsemeleri Ortodoks ve Katolik Güney Slav topluluklar arasında Boşnakların farklı bir etnik topluluk olarak teşekkül etmelerine vesile oldu. Bu yeni etnisite dil gibi kendi kadim kültür öğelerini muhafaza etmekle birlikte Türk ve İslam kültürü etkisi altında bütünleşmiş bir kültür yarattı. Boşnaklar, Güney Slavlarından farklı yeni bir edebî anlayış ile kendilerine has bir tarzda Arap alfabesi ile kaleme alınan, ideolojik olarak büyük ölçüde Türk tasavvuf anlayışından beslenen ve Türkçe menşeli binlerce sözcüğü bünyesinde barındıran alhamiyado edebiyat geleneğini vücuda getirdiler.
Çalışmamızda öncelikli olarak Boşnak yazını ve Bosna Hersek tarihi ile alakalı genel bilgiler verdiğimiz bölümün ardından Boşnak alhamiyado edebiyatı literatürü başlığı altında başlangıçtan günümüze değin bu edebiyat geleneği ile alakalı yapılan çalışmalar ve bu çalışmalara imza atan araştırmacılar üzerinde durduk. Alhamiyado edebiyatının teşekkülü ve yapısal hususiyetleri başlığı altında alhamiyado sözcüğünün etimolojisini açıkladıktan sonra bu edebiyat geleneğinin belli başlı karakteristik ve ideolojik özellikleri hakkında değerlendirmeler yaptık. Türler başlığı altında alhamiyado ediplerinin kullandığı türler, süreli yayınlar başlığı altında ise Arap harfli çıkarılan süreli yayınlar hakkında bilgi verdik. Alhamiyado edebiyatının belli başlı temsilcileri ve bunlara ait eserler başlığı altında ilk temsilcilerden 20. yüzyıla değin vücuda getirilen manzum-mensur eserler ile bu gelenek içerisinde değerlendirilen şair ve yazarlar hakkında bilgiler verdik. Örnek metinler başlığı altında manzum ve mensur metinlerin bir kısmını Boşnakça, bir kısmını ise Türkçe tercümeleri ile birlikte verdik. Ayrıca gelenek içerisinde var olan ve yaratıcısı belli olmayan çok sayıda anonim metin içerisinden manzum ve mensur örnek metinler koyduk. Sonuç bölümünde ise alhamiyado edebiyatı ile alakalı vermiş olduğumuz tüm bilgilerin genel bir değerlendirmesini yapmış bulunmaktayız.
Çalışmamızda, bilhassa Boşnakça bilmeyenler olmak üzere okuyucuya kolaylık olması açısından Boşnakçada olup Türkçede karşılığı olmayan đ, ž, ć, č, š, nj, dž, c, j, lj işaretleri Türk yazı sistemindeki karşılıklarıyla, yani c, j, ç, ç, ş, ny, c, ts, y, ly şeklinde verilmiştir. Örnek metinlerde, dipnotlarda ve kaynakçadaki eser adları ve yazarların adlarında ise orijinal yazılışlara sadık kalınmıştır.
Bu çalışmaya başlarken gayemiz Güney Slavları, bilhassa da sıkı bir tarihî-dinî bağımız olmasına rağmen Boşnak edebiyatı ve folkloru ile alakalı literatürün oldukça sınırlı olduğu Türkiye’de bu eksikliği gidermek adına küçük bir adım atmaktı. Ayrıca gözlemlediğimiz kadarıyla yapısal ve ideolojik bağlamda dinî tasavvufi Türk halk edebiyatının, bu edebiyat geleneğine olan etkisi araştırmacılar tarafından göz ardı edilmişti. Türk halk edebiyatı içerisinde İslamiyet öncesinden günümüze değin çok kadim bir edebiyat geleneğini temsil eden dinî tasavvufi Türk halk edebiyatı, yüzyıllarca Türk hâkimiyetinde kalan ve İslamlaşma ile Türk kültüründen büyük oranda etkilenen halkların edebiyat geleneklerine büyük oranda nüfuz etmiştir. Bu bölgelerde etkin bir biçimde faaliyet gösteren tarikatlar Türk kültürünün nüfuzunu pekiştirmiştir. Bu vesile ile çalışmamızda alhamiyado edebiyatı geleneğini dinî tasavvufi Türk halk edebiyatının etkilerini göz önünde bulundurmak suretiyle inceledik. Şüphesiz eksiklerimiz ve hatalarımız olmuştur. Tüm eksikler ve hatalar şahsıma aittir.
Bu çalışma sürecinde birçok kişinin farklı şekillerde yardım ve desteklerini gördük. Makale yazma fikri ile başladığımız bu çalışmayı kitaplaştırmamız konusunda bizi teşvik eden Doç. Dr. Oğuzhan DURMUŞ’a; kaynakların ve metinlerin Türkçeye tercümesi noktasında yardımlarını benden esirgemeyen eşim Esma MEZİT AKSOY ve Dr. Nadira ŽUNİĆ’e; Çalışmayı okuma zahmetine katlanıp önerileri ile eksiklerini ve hatalarını gidermemize vesile olan dostum Okt. Selçuk DURMUŞ, mesai arkadaşım Okt. Cüneyt NUR ve hocam Prof. Dr. Bülent BAYRAM’a şükranlarımı sunarım.
Son olarak Bosna Hersek’te uzun bir süre çalışmak suretiyle naçizane Güney Slav dilleri, edebiyatları, dinleri, folkloru ve kültürüne vakıf olduk. Bu noktada şahsıma Bosna Hersek’te 5 yıl misafir öğretim görevlisi olarak çalışma fırsatını veren Yunus Emre Türk Kültür Merkezi ve Trakya Üniversitesi’ne minnettarım. Başta bu iki kurum bünyesinde Bosna Hersek’te çalışmamıza vesile olanlara ve çalışmam boyunca yardımlarını gördüğüm herkese teşekkürü borç bilirim.

GİRİŞ
Edebiyat ve güzel sanatların din ile olan münasebeti tarih boyunca bazen dinî bir ritüelin dışavurumunda; bedii duyguların ifadesi olarak şiirde ve güzel sanatlarda bazen ise dinî bir propaganda aracı olarak kullanılması esnasında karşımıza çıkmaktadır. Tüm toplumların edebiyat tarihlerinde mensubu olunan dinin propagandası edebiyat aracılığıyla yapılmıştır. Özellikle yeni bir din ve kültürün etkisi altına girilmesi bu dinin toplum nezdinde meşruluğunu sağlamak adına edebiyat ve güzel sanatların bir vasıta olarak kullanılmasını sağlamıştır. Din değiştirme veya başka bir din ve kültürün nüfuzu altına girme, toplumların sosyo-kültürel yaşantısında, düşünce yapısında ve dillerinde köklü değişikliklerin meydana gelmesine, o toplumun edebiyatlarının dinin yörüngesine girmesine sebebiyet verir. Diğer taraftan bu sayede zengin bir edebî külliyat meydana getirilmiş olur. Türk tarihinde bunun çok sayıda örneğine rastlarız. Uygur Türklerinde belirli bir zümrenin Budizm ve Manihaizm dinine dinini benimseyip, bu dinler etrafında oluşan kültür dairesine dâhil olması, bu inançların propagandasını yapmak gayesi ile edebî ürünlerin vücuda getirilmesine ve zengin bir edebî külliyat oluşturulmasına imkân sağlamıştır. Türklerin İslamiyet’i kabulü de benzer bir sonuç doğurmuştur. Türklerin İslam’ı benimsemesi akabinde bir taraftan edebiyat ve güzel sanatlar İslamiyet’in nüfuzu altına girerken bu durum aynı zamanda İslam’ın konar-göçer Türk zümreleri arasında yayılması için propaganda işlevi gören din adamlarının menkıbeleri ve dinî içerikli şiirlerden mürekkep olan dinî-tasavvufi Türk edebiyatının teşekkül etmesine ve yüzyıllar boyunca İslamiyet’in ve tasavvufun ön gördüğü “insan-ı kâmil” olma yolunda ahlaki-didaktik öğütler ile bezeli şiir geleneğinin oluşmasına imkân sağlamıştır. Balkanların kadim Slav topluluklarından olan Boşnakların İslam’ı kabulü ve Türk-İslam kültür ekolojisinin bir parçası olması, onların da edebiyatlarında Türklerinkine benzer bir süreç ile karşılaşmasına vesile olmuştur. Öncelikle İslamiyet’i kabul eden Boşnaklar Türk kültürünü nüfuzu altına girmiş, edebiyat, dil, sanat, mimarî gibi kültürün tüm alt birimlerinde Türk kültüründen beslenmiştir. İslam’ın ve İslam’ın mistik yorumu olan tasavvufun propagandası da Türklerde olduğu gibi şiir ve güzel sanatlar vasıtasıyla yapılmıştır.
Slav toplulukların özellikle 6. ve 7. yüzyıllarda Slavların ilk ata yurdu olarak kabul edilen Ukrayna’daki Özi (Dnyeper) nehri ile Bug nehri arasındaki bölgelerinden göçerek Balkan topraklarına yerleşmesi, Balkanlarda Slavizasyon adı verilen Slavlaşma sürecini de başlatmıştır. Kısa sürede bölgedeki Slav kökenli olmayan etnik topluluklar Slavlaşmıştır. Bölgenin tamamen Slavlaşmasında Hristiyanlığın bölgede dinî hâkimiyetini sağlamasının etkisi yadsınamaz. Keza Hristiyanlık, Slavlar ve bölgenin yerliler arasındaki en önemli bağlantı olmuştur. Bölgedeki Slav olmayan etnik gruplar zaman içerisinde ana dillerini unutarak Slav dilini kullanmışlardır. Böylece kısa bir süre içerisinde günümüzde Bosna Hersek sınırlarını da kapsayan büyük bir bölge Slavlaşmıştır. Bölgeye sonradan gelen Slavlar ile yerli halk arasında dinî organizasyon içerisinde bir çeşit okur-yazar kitle teşekkül etmiştir.
Bosna Hersekli Slav topluluklar Türk hâkimiyetine kadar, bölgede yapmış oldukları misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Hristiyanlığın yayılmasında etkili olan Kiril ve Metodius kardeşlerin Slavlara okuma yazma öğretme faaliyetleri kapsamında geliştirdikleri Kiril yazı sisteminin farklı bir formu olan Bosançitsa (Bosančica) adlı Bosna Kiril yazı sistemini yaygın olarak kullanmışlardır. Boşnak Kiril alfabesini Orta Çağ’da Bosnalı ban[1 - Avarlar kanalıyla Slav dillerine giren Türkçe kökenli bu sözcük, Güney Slavları arasında yerel bey-yönetici anlamında kullanılmaktadır.] ve kralların yanı sıra Bosna Kilisesi mensupları, Ortodokslar ve Katolikler daha sonra da Bosnalı Müslümanlardan oluşan feodal soylular kullanmışlardır. Boşnak Kiril alfabesi ile yazılmış en eski belge, Ortaçağ Bosna krallarının en meşhuru olan Ban Kulin’in 1189 yılında Ragusa Prensi Krvaş’a yazdığı meşhur mektuptur. Orta Çağ Bosna Devleti’inden günümüze Bosançitsa kullanılmak suretiyle vücuda getirilen ve Orta Çağ dinî edebiyatını yansıtan 23 kodeks ulaşmıştır.[2 - Salih Seyhan, Hakan Temiztürk, Senada Dizdar, Osmanlı Dönemi Bosna Basın Tarihi, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum, 2016, s. 51-52.]
Bosna Hersek’in Türkler tarafından fethi akabinde İslamiyet ve Türk kültürü bölgeyi nüfuzu altına almaya başlamıştır. Bölgede Slav grupların kitleler halinde İslamiyet’i kabulü, Slavlar arasında Türk ve İslam kültürü etkisinde yeni ve farklı bir sosyal yapının oluşmasına etken olmuştur. Bosnalı Müslümanlar, Osmanlı medrese, mektep gibi eğitim kurumlarının bölgede yayılmaya başlaması ile Bosançitsa yerine Türkler kanalıyla benimsedikleri Arap harfleri ile yeni bir yazı sistemi geliştirmişlerdir. Osmanlı medreselerinde yetişen edipler Türkçe, Arapça ve Farsçada edebî eserler kaleme alırken aynı zamanda Arap alfabesi ile yazılan Boşnakça edebî ürünler kaleme almaya başlamıştır.
Alhamiyado edebiyatı; Boşnak edebiyat araştırmacıları tarafından Boşnakların Osmanlı hâkimiyetinde yaşadığı dönemde şair ve yazarlarca manzum ve mensur olmak üzere Boşnak halk dilinde Arap harfleri ile vücuda getirilmiş edebiyat geleneğine verilen addır. Bu edebiyat geleneğinin, İslamiyet başta olmak üzere beslendiği en önemli kaynak Türk kültürü etkisinde teşekkül eden Boşnak halk kültürü olmuştur. Bu geleneğe mensup şair ve yazarlar, Boşnak halkın gündelik yaşantılarında kullandıkları Boşnakçayı edebî eserlerinin dili olarak tercih etmişlerdir. Söz konusu dil, Türkizm adı verilen ve tarihî süreçte karşılıklı kültürel etkileşimin neticesinde Boşnakçaya geçen Türkçe menşeli sözcüklerin yoğun bir şekilde kullanılması ile teşekkül etmiştir. Türk hâkimiyeti öncesinde Boşnakçanın Kiril harfleri ile yazılması söz konusu iken Müslüman Türk hâkimiyeti ile birlikte Boşnakların İslamiyet’i kabulü neticesinde Müslüman Türk kültürü Bosnalı Slavlar arasında yayılmış, Boşnakça da Bosnalı entelektüeller tarafından Arap harfleri kullanılarak yazılmıştır. Türk hâkimiyeti boyunca yetişen entelektüeller, Türkçe, Arapça ve Farsça klasik edebiyat mahsulleri kaleme alırken bir taraftan da kendi halk dillerinde eserler vücuda getirmeyi ihmal etmemişlerdir. Arap alfabesi kullanmak suretiyle Boşnak halk dilinde verilen eserleri ve bu çizgide eser veren sanatçıları günümüzde alhamiyado edebiyatı olarak adlandırdığımız edebiyat geleneği içerisinde değerlendirmekteyiz.
Alhamiyado edebiyatı olarak adlandırılan edebiyat geleneğinin bir diğer önemli hususiyeti dinî-tasavvufi bir karakter taşımasıdır. Boşnakların İslam’ı kabulü ve Türk tasavvuf hareketinin Boşnaklar arasında da yayılması neticesinde Türk tekke şiiri ile aynı karakteristik yapıda dinî-ahlaki öğütler içeren şiir geleneği Boşnaklar arasında yayılmaya başlamıştır. Edebiyatın propaganda işlevinden faydalanan mutasavvıf şair ve yazarlar tasavvuf düşüncesinin ve İslam’ın öngördüğü yaşam prensiplerinin halk arasında yayılması noktasında edebiyatı bir vasıta olarak kullanmışlardır.
Boşnak toplumunun tarihî süreçte Türklerle temasları neticesinde sosyal, siyasi, dinî ve kültürel yaşantılarında önemli değişimler söz konusudur. Boşnakların vücuda getirdikleri alhamiyado edebiyat geleneği, bu edebiyat geleneği içerisinde yetişmiş şair-yazarlar ve bunların eserlerini farklı yönleri ile ele almadan evvel alhamiyado edebiyatının teşekkülüne zemin hazırlayan saikleri ortaya koyma adına Bosna Hersek’in ve Boşnakların tarihî, coğrafî, dinî ve kültürel yapısına kısaca göz atmak icap etmektedir.

A. BOŞNAKLAR VE BOŞNAK EDEBİYATI ÜZERİNE
Bosna toponomisinin ve Boşnak etnik adının kullanımının tarihi çok eski dönemlere dayanır. Bosna sözcüğü tarihî kaynaklarda ilk kez 10. yüzyılda Bizans İmparatoru Konstantin Porfirogenit tarafından kaleme alınan “De Administrando İmperio” (İmparatorluğun Yönetimi) adlı eserde coğrafi bir bölge adı olarak kullanılmıştır. Bosna’nın orta kesimlerinden doğarak Sava nehrine dökülen Bosna nehrinin ülkeye adını verdiği iddia edilmektedir. Bosna toponomisinin etimolojisi ile alakalı ise çok farklı görüşler bulunmaktadır. En yaygın görüş İlir dilinde “akan su” anlamına gelen Bos sözcüğünden türediğidir. Porfirogenit’in de bu adı, Bosna nehrinin doğduğu ve geçtiği bölgeleri kastederek kullanması bu iddiayı güçlendirmektedir.[3 - Bosna adının kökeni ile alakalı olarak ayrıntılı bilgi için bk. Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, Bošnjačka Zajednica Kulture Preporod, Sarajevo, 1997, s. 24; Milan Prelog, Povijest Bosne-od Najstarijih Vremena do Propasti Kralijestva-, Naklada Knjižera, Sarajevo, 1912, s. 7-8; Vladimir Ćorović, Historija Bosne, Sirpska Kraljevska Akademija, Beograd, 1940, s. 61.] Diğer taraftan Bosna Hersek’in Dalmaçya kıyılarında kalan; Türk hâkimiyetinin hemen öncesinde bölgenin knezi olan Herceg Stephen Vukčić’in doğduğu ve hâkimi olduğu bölge, Türk hâkimiyeti ile birlikte Stephen Vukčić’in ünvanı olan ve Almanca’da dük, bey anlamına gelen Herzog adından türeyen Hersek toponomisi ile anılacaktır.[4 - Vjekoslav Klaić, Poviest Bosne do Propasti Kraljestva, Zagreb, 1882, ss. 23-25, 95-105. Georges Castellan, age, s. 94.] Bosna toponomisinden türeyen Boşnak adı Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ sınırları içerisinde yaşayan Müslümanları adlandırmak için kullanılan geleneksel bir etnonimdir.
Bosna Hersek, coğrafî konum itibariyle Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan yarımadasının ise kuzeybatısında yer almaktadır. Doğusundan Sırbistan, güneydoğusundan Karadağ, kuzeyinden ve batısından ise Hırvatistan ile çevrilidir. Neretva Nehri’nin denize döküldüğü yerde 24 kilometrelik bir toprak parçasıyla Adriyatik Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır. Ülkenin büyük bir bölümü dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bölgenin stratejik öneme sahip ülkelerinden biridir. Sahip olduğu stratejik önemi bilhassa yer altı zenginliklerinden kaynaklanır. Bu özelliği sayesinde tarih boyunca çeşitli kavimlerin istilasına maruz kalmıştır. Çinko, demir, kurşun, manganit, krom, pirit, gümüş gibi önemli maden yataklarına ev sahipliği yapar. Ayrıca zengin bir hidroelektrik enerji potansiyeline de sahiptir. Yugoslavya Federasyonu’na bağlı iken federasyonun toplam yıllık elektrik ihtiyacının % 25 `i Bosna Hersek’ten karşılanmıştır. [5 - Bosna Hersek’in Coğrafi konumu içi bk. Saida Kondo, “Bosna Hersek Coğrafyası”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara, 2003, s. 2.]
Bosna Hersek, 1990’lı yılların başında dağılan Yugoslavya’nın 6 federatif cumhuriyetinden biri iken Yugoslavya’nın dağılmasının ardından çok sancılı bir sürecin sonunda bağımsızlığını elde edilebilmiştir. 1995 yılında imzalanan Dayton Antlaşması ile kesin statüsü ve sınırları belirlenmiş, bağımsız bir federasyondur. Bu federasyon Hırvat, Sırp ve Boşnak olmak üzere 3 farklı etnik gruptan oluşmaktadır.[6 - Bosna Hersek Federasyonu ve kimlik bilgileri ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Osman Karatay, “Bosna-Hersek Federasyonu”, Balkanlar El Kitabı, 2. Cilt: Çağdaş Balkanlar, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 221-229.] Bosna Hersek nüfus oranları Bosna Savaşı’nda büyük oranda değişmiştir. Savaşın başlamasından hemen önce, 1991 yılında yapılan nüfus sayımına göre ülke nüfusu 4. 377. 033’tür. Yurtlarını terketmek zorunda kalan Boşnakların bir kısmı dünyanın farklı ülkelerine göçerken bir kısmı da Bosna içerisinde muhaceret terk etmek zorunda kalmışlardır. 2016 yılında yapılan son nüfus sayımına göre ülkenin toplam nüfusu 3.531.159 iken bu rakamın 1.769.592 nüfus ile %50,11’ini Boşnaklar, 1.086.733 nüfus ile %30.78’ini Sırplar, 540.780 nüfus ile %15,43’ünü Hırvatlar oluşturmaktadır.[7 - http://www.popis.gov.ba/popis2013/knjige.php?id=2.] Bu oranlara göre günümüzde Bosna Hersek nüfusunun yarıdan fazlasını Müslüman Boşnaklar oluşturmaktadır.
Bosna Hersek tarihin en eski dönemlerinden itibaren coğrafi konum itibariyle göç yolları üzerinde yer alan stratejik öneme sahip bir bölge olmuştur. Tarih boyunca farklı etnik gruplar bu topraklarda medeniyetler vücuda getirmişlerdir. Bu özelliği sayesinde günümüze değin farklı dinlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin bir arada yaşadığı homojen bir bölge olmuştur. Bölgenin bilinen en eski medeniyeti ise Bosna Hersek ile birlikte Arnavutların da kadim kökenleri olarak bilinen İliryalılardır.[8 - İliryalılar ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. John Wilkes, Iliri, Preveo s Engleskog: Živan Filippi, LAUS, Split, 2001; Aleksandar Stipčević, Iliri, Školska Knjiga, Zagreb, 1989.] Yaklaşık beş yüzyıl boyunca varlığını sürdüren İliryalı kabileler MÖ. 1. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu ile olan hâkimiyet mücadelesini kaybederek Romalıların egemenliği altına girmiştir.[9 - Enver İmamović, “Prostor Bosne i Hercegovine u Prethistoriji i Antici”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 23-28.]
Yaklaşık 400 yıl süren Roma hâkimiyeti boyunca İlirya halkının dinî ve kültürel yaşantıları üzerinde Roma medeniyetinin önemli etkileri olmuştur. İlirya toprakları uzun bir müddet Roma İmparatorluğu için asker yetiştiren bir üs vazifesi görmüştür. Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasıyla, İlirya topraklarının büyük bir kısmı Doğu Roma, diğer adıyla Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde kalırken Bosna Hersek’in kuzey bölgelerini içerisine alan tarihî Panonya bölgesi Batı Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde kalmıştır. Bu bölünme aynı zamanda etkileri günümüze değin uzanacak olan ilk dinî ayrılığı beraberinde getirmiştir. Batı Roma sınırları içerisinde kalan bölgeler Roma Kilisesi’ne, Doğu Roma sınırları içerisinde kalan bölgeler ise İstanbul Patrikliği’ne bağlanmıştır. Pananonya bölgesi Ortodoks ve Katolik dünyası arasında doğal bir sınır olmuştur.[10 - Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara, 2011, s. 48-50.]
6. yüzyıldan itibaren bölgeye Türk soylu Avarların göçü ve bölgede yaklaşık 250 yıl sürecek olan hâkimiyeti başlar. Avarlar ile aynı dönemde bölgeye Slav göçleri başlamış ve Slav gruplar Avarların idari hâkimiyeti altında yaşamışlardır. Avar hâkimiyeti döneminde bölgeye Hırvatlar, Sırplar ve Avarlar gibi Türk soylu olan Bulgarlarda göçmüşlerdir. Bölgeye göçen diğer tüm etnik gruplardan sayıca oldukça fazla olan Slavlar, Balkan yarımadasının büyük bir kısmına yayılarak yarımadanın etnik çehresini tamamen değiştirmiştir. Slavların göçleri ile birlikte Slavizasyon olarak adlandırdığımız; Epir bölgesinin kuzeyinde yaşayan ve bölgeye sonradan göçen tüm etnik toplulukların Slav etnisitesi altında birleşmesi ve Slav dili konuşması söz konusudur.[11 - Slavlaşma konumu için bk. Salih Jalimam, “Državnopravni razvitak Bosne i Hercegovine”, Univerzitet u Zenici, Zenica, 2008, s. 7-15.]
12. yüzyılın sonlarında tarih sahnesine çıkan ve bağımsız bir oluşum olarak Bosna tarihinde yerini alan Orta Çağ Bosna Devleti, bahsi geçen Slavlaşma sürecinden itibaren Ortodoks ve Katolik dünyasının siyasi oluşumları arasındaki çekişmelerin ortasında yaklaşık iki buçuk asır geçirmiştir. Bu dönemde Bosna coğrafyası ve burada yaşayan Slavlaşmış topluluklar, Bizans ve Bulgar güdümündeki Sırp prensliği ile Macar güdümündeki Hırvat güçlerinin iktidar mücadeleleri arasında kalmıştır. Ancak kesin olan şudur ki bölgedeki etnik grupların bölge üzerindeki hâkimiyet mücadelesinin olumsuz sonuçlarına rağmen bu ortamın Bosna bölgesinde bağımsız bir Boşnak entitetinin oluşumuna herhangi bir olumsuz etkisi söz konusu olmamıştır.[12 - Dubravko Lovrenović, “Od Slavenskog Naseljavanja do Bana Kulina”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 48.] Böyle bir ortamda Sırp ve Hırvat entitetlerine bağlı olmaksızın, dolayısıyla da Katolik ve Ortodoks kiliselerinden tamamen bağımsız bir şekilde, Bogomiller olarak adlandırdığımız Hristiyanlığın farklı bir yorumu olan anlayışa mensup bir Slav grup teşekkül etmiştir. 12. yüzyıl başlarında Bosna topraklarında Macar, Bizans, Zeta Knezliği (Karadağ) ve feodal bir gücü temsil eden yerel banların hâkimiyet mücadeleleri devam ederken 1180 yılında Macaristan ve Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki hâkimiyetini kaybetmesi, Zeta Knezliği’nin de geri çekilmesi neticesinde Bosna’da bağımsız banlıklar dönemi başlamıştır.[13 - Ayrıntılı bilgi için bk. Noel Malcolm, Bosna, (Çev. Aşkım Karadağlı), OM Yay., İstanbul, 1999, s. 42-43; Osman Karatay, “Ortaçağ Bosna Tarihi”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 157-158.]
Ortaçağ Avrupasında etkili olan siyasi yönetim biçimi feodalite (derebeylik), fizikî koşulları nedeniyle Bosna Hersek’te daha geç ve Avrupa’ya oranla daha esnek bir yapıda oluşmuştur. Bölge, dağlık ve engebeli bir coğrafi yapıya sahiptir. Bosna Hersek’te yaşayan soyluların tebaları üzerindeki otoriteleri daha esnek olmuştur. Soyluların askerî yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin arazilerine el koyma gibi bir uygulamanın söz konusu olmamasını Bosna Hersek’teki feodalitenin esnekliğine örnek olarak gösterebiliriz. Soylular, bağımsız toprak sahipleri olarak krallarını seçmiş ve gerektiği takdirde banları ve kralları tahttan indirebilmiştir. [14 - Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 27-28.] Bu soylular arasından Bosna’da banlık ve krallık yapmış olan önemli hükümdarlar çıkmıştır. Orta Çağ Bosna Devleti’nde banlık ve krallık yapan Ban Kulin (1180-1204), Ban Stephen Kotromanic (1322-1353) ve Kral Stephen Tvrtko (1353-1391) dönemlerinde Bosna’da belirli bir feodal güce sahip olan soylular tek bir hükümdar yönetimi altında birleşmiştir. Özellikle Ban Kulin günümüzde Boşnakların kendisinden ve onun banlığı döneminden gururla bahsettikleri önemli bir isimdir.[15 - Boşnaklar arasında yaygın bir atasözünde güzel olan herhangi bir durum karşısında Ban Kulin dönemine atıfta bulunularak; “Ban Kulin dönemi gibi, o güzel günler gibi” (Od Kulina bana i dobrijeh dana.) denilmektedir.]
Bosna Hersek’te yaşayan Slavlar, 15. yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslam’ı kabul etmeye başlamıştır. Boşnakların İslam ile tanışması ve İslam’ı benimsemesi Türklerin bölgeyi fethi ile gerçekleşmiş bir süreç. Türklerin askerî anlamda gerçekleştirmiş olduğu ilk akınlar ve bölgesel fetihler I. Murat dönemine dayanır. Bölgenin büyük bir kısmı 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiş, Yaytse şehri ise Macarlar ile sınır olarak tayin edilmiştir. 1526 Mohaç Savaşı ile günümüzdeki Bosna Hersek Devleti sınırları tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır.[16 - Osmanlı dönemi Bosna Hersek tarihi ile alakalı ayıntılı bilgi için bk. Zafer Gölen, “Osmanlı İdaresinde Bosna-Hersek”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 361-377; Zafer Gölen, Tanzimat Döneminde Bosna Hersek, TTK Yay., Ankara, 2010; Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, Küre Yay., İstanbul, 2016, ss. 97-100, 378-382; Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 95-357; Behija Zlatar, “Bosna i Hercegovina u okvirima Osmanskog carstva (1463-1593)”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 99-127; Enes Pelidija,“Bosanski ejalet od 1593. god. do Svištovskog mira 1791. god.” Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 135-170; Ibrahim Tepić, “Bosna i Hercegovina od kraja XVIII stoljeća do austrougarske okupacije 1878. godine”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 135-169.]
Bölgenin askerî olarak fethini, İslamiyet’in hızlı bir şekilde yayılması neticesinde dinî bir fetih hareketi takip etmiştir. Bosna Hersek’te İslamiyet’i Katolik ve Ortodoks kiliselerinin etkisi ve nüfuzuna rağmen hızlı bir şekilde nasıl yayıldığı meselesi üzerine farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bunlardan ilki Boşnakların İslamiyet öncesinde sahip oldukları Hristiyanlığın farklı bir yorumu olan Bogomil mezhebi ile ilişkilidir. Bölgede Katolik ve Ortodoks kiliselerinden bağımsız olarak varlığını sürdüren Bogomiller, hem İslam ile var olan benzerlikler,[17 - Bogomiller, Bizans menşeili Ortodoks ruhban sınıfın hegemonyasını tanımayan, kilise ikonlarını putperestlik olarak niteleyen, Haç’ı şeytanın sembolü olarak gören, dinî ritüellerde ruhban sınıfın otoritesini reddeden, kiliselerde azizlere yapılan ibadeti kesinlikle reddedip, ibadetin sadece Tanrı’ya yapılması gerektiğini savunan, alkol ile arasına mesafe koyan, kilisenin otoritesini kabul etmeyip, vaftiz ve teslis gibi inanç ve uygulamalara karşı çıkan dinî bir gruptur. Bununla alakalı olarak bk. Tayyib Okiç, “Balkanlar’da Bogomilizm Hareketi ve Bunun Bir Araştırıcısı: Aleksandr Vesiljeviç“ İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı 6, 1973, s. 209; Thomas W. Arnold, Povijest İslama, (Prev. Derviš A. Korkut-Nijaz Ćukrić), Starješinstvo IZ BİH, Sarajevo, 1989, s. 237. Ayrıca Bogomiller, dinî ritüel olarak günde 5 kez secdeye kapanarak Tanrı’ya dua etmişlerdir. Thomas W. Arnold, a.g.e., s. 237. Bogomilizm hakkında daha fazla bilgi için bk. Kadir Albayrak, Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, Emre Yay., İstanbul, 2005. İslamiyet ve Boşnakların İslamiyet öncesindeki inanç sistemleri arasındaki ortaklıklar ile ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Mehmet Handžič, Islamizacija Bosne i Hercegovine, Bošnjačka Kulturna Zajednica Revija Sandzak, Novi Pazar, 2012; Tayyib Okiç, “Balkanlar’da Bogomilizm Hareketi… ”, s. 209-214.] hem de Katolik ve Ortodoks Hristiyanlık ortasında yüzyıllardır süren sıkışmışlığın etkisi ile kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. Başka bir neden olarak ekonomik gerekçeler gösterilir. Eski imtiyazlarını kaybetmek istemeyen Bosnalı toprak sahipleri ile Osmanlı yönetimi arasında bir tür siyasi ittifak gelişmiş, bu ittifakın neticesi olarak Bosnalı Slavlar kitleler halinde İslamiyet’e geçmeye başlamışlardır. Bölgede İslam’ın yayılması uzun ve kademeli bir süreç olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca bölgede askerî anlamda Türk varlığından çok daha önceleri Türk dervişlerin bölgenin Müslümanlaşmasına olan katkısı da göz ardı edilmemelidir.
Boşnakların İslamiyet’i kendi arzuları ile benimsemesi, onları devlet içerisinde her açıdan ayrıcalıklı bir konuma getirmiştir. Müslüman çocukların devşirme sistemine dâhil olmamasına rağmen, Boşnakların isteği doğrultusunda kendi arzuları ile Müslüman olmanın bir mükâfatı olarak Boşnak çocukları sadece saray ve özellikle Bostancı Ocağı için devşirilmiştir.[18 - Abdülkadir Özcan, “Devşirme“, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 6, İstanbul, 1994, s. 255. Balkan toplumlarının zalimce bir uygulama olarak değerlendirdiği devşirme sistemi esasında devşirilen çocukların en iyi eğitimi alması, imparatorluğun en yüksek mevkilerine yükselebilmeleri ve çok yüksek maddi kazanç elde edebilmeleri sebebiyle Hristiyan aileleri için karşı çıkılan bir uyguama olduğu söylenemez. Bk. Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, s. 46.] Osmanlı bürokrasisinde bu yolla devşirilerek devlet hizmetine alınan Boşnak kökenli devlet adamlarının sayısı oldukça fazladır. Sadece yükselme döneminde sadrazamlığa kadar yükselen Boşnak kökenli devlet adamı oranı % 12’dir.[19 - Gülay Aydın; Osmanlı İmparatorluğu`nda Yönetici Seçkinlerin Toplumsal Kökenleri, s. 69-71: Yasemin Yayla, Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Yapı (1520-1566), SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü YYLT, Isparta, 2001, s. 49.] II. Beyazıt’ın torunu olan ve 17 yıl Bosna Sancak Beyi olarak görev yapan meşhur akıncı Gazi Hüsrev Bey ile yükselme devri vezirlerinden Hadım Ali Paşa, Hersekzade Ahmet Paşa, Hadım Sinan Paşa, Semiz Ali Paşa, Sokullu Mehmet Paşa, Lala Mustafa Paşa, Napolyon ordularını Akka’da büyük bir hezimete uğratan Cezzar Ahmet Paşa gibi isimler Boşnak asıllı olan ve Osmanlı bürokrasisinde önemli görevlerde bulunan devlet adamlarından sadece birkaçıdır.
Bosna Hersek’te Osmanlı öncesinde nüfus daha ziyade kırsal kesimde yoğunluk gösterirken fetih ile birlikte Türk tarzı şehirler ve bu şehirler içerisinde yeni müesseseler imar edilmeye başlanmıştır. Osmanlı yönetimi ile Türk tarzı şehirlerin kurulması, beraberinde Türk kültür hayatının da tüm kurumları ile Bosna Hersek’e taşınmasına vesile olmuştur. Gazi Hüsrev Bey’in Saraybosna’da yaptığı eserler ve tarihî Saraybosna çarşısı (Baş-çarşı) günümüze değin ulaşan ve Türk etkisini en güzel yansıtan örneklerden sadece biridir. Saraybosna, Travnik, Mostar, Banya Luka, Zvornik gibi şehirler Osmanlı hâkimiyeti sonrasında kurulmuş ve Boşnakların sosyal ve kültürel hayatlarının merkezi olmuştur. Bu şehirlerin nüfusu ağırlıklı olarak Müslümanlardan müteşekkildir. Saraybosna, Travnik ve Banya Luka şehirleri çeşitli aralıklarla eyaletin yönetim merkezi olarak hizmet vermiştir.
Bosna, 16. yüzyıl boyunca devam eden fetihler akabinde 1580 yılında eyalete dönüştürülmüştür. 1699 yılında Karlofça Antlaşması ile kaybedilen topraklarla Bosna, bir uç eyaleti halini almıştır. Sınır boylarını savunma ve sınır güvenliğini sağlama amacıyla 16. yüzyılın ortalarında kurulan kaptanlıklar (kaputanluk), bir tür askerî çiftlik olup bu idari birimlerin yöneticisi konumundaki kaptanlar (kapetan), sınırları kontrol etme görevlerinin yanında asker toplamak, eyalet sınırları içerisinde asayişi sağlamak gibi bir takım görevleri ellerinde bulunduran yarı feodal zenginleri temsil etmektedir. Her kaptanlığın kendisinin kontrolünde ve yetkisinde olan belirli bir arazisi bulunmaktadır. 18. yüzyılın başlarından itibaren Bosnalı kaptanlar, 17. yüzyıldan itibaren özellikle merkezî otoritenin de zayıflaması ile kendilerine çok önemli bir siyasi, askerî ve ekonomik güç tesis etmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş sınırlara ulaştığı 17. yüzyılda 29, Karlofça Antlaşması ile kaybedilen 12 kaptanlığın ardından tekrardan düzenlenmesi ile 28 kaptanlık kurulmuştur. II. Mahmut’un padişah olduğu dönemde Bosna Eyaleti’nde 39 kaptanlık ve bunların emri altında yaklaşık 24 bin asker bulunmakta idi.[20 - Barbara Jelavich, Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, s. 98. Kaptanlıklar ve Bosna Eyaleti’ndeki idarî taksimat ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Hamdiya Kreševljaković, Kapetanije u Bosni i Hercegovini, Svjetlost, Sarajevo, 1980.]
18. yüzyılda yerel kaptanlar ve beyler yönetimi tamamen ele almış idiler. Merkezden gönderilen valiler, beyler üzerine nüfuz edemiyordu. II. Mahmut’un merkezileşme çabaları ile Bosna’ya atadığı bazı valiler kısmen asayişi ve merkezî otoriteyi sağlamada başarılı olsa da uzun vadede kesin bir sonuç elde edilemiyordu. 1831 yılında II. Mahmut’un yapmış olduğu yeniliklerin de ortaya çıkardığı hoşnutsuzluklar ile bazı kaptanlıklara yapılan atamaların çıkardığı anlaşmazlıklar neticesinde Bosna Ejderi lakaplı Kapetan Hüseyin Gradaçeviç önderliğinde özerklik talebiyle bir ayaklanma çıktı. Hersekli iki ayan İsmail Ağa Çengiç ve Ali Rıdvanbegoviç, II. Mahmut tarafından isyanı bastırmak üzere görevlendirildiler. İsyanın bastırılması neticesinde Bosna’dakaptanlık sistemi tamamen ortadan kaldırıldığı gibi merkezî otorite de güçlendirildi. Hersek yönetimi Bosna’dan ayrılarak mutasarrıflık haline getirildi ve isyanda gösterdiği hizmetten dolayı Ali Paşa Rıdvanbegoviç 1833 yılında Hersek mutasarrıflığına atandı.[21 - Zafer Gölen, “Osmanlı İdaresinde…”, s. 368-369.]
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinin ardından fermanın uygulanması esnasında II. Mahmut dönemi isyanlarına benzer isyan hareketleri yaşanmıştır. Bu isyan hareketlerinin liderliğini Hersek mutasarrıfı Ali Paşa yapmaktaydı. İsyan bastırılmış, Ali Paşa tutuklanmış ve 1850 yılında Tanzimat Bosna’da tatbik edilebilmiştir. 1851 yılında Hersek Sancağı yeniden Bosna’ya bağlanmıştır. Bu tarihlerden itibaren bilhassa Hersek bölgesinde Osmanlı idaresine karşı isyan girişimleri olmuştur. Bu isyanlar karşısında Osmanlı Devleti, asayişi sağlaması ve bölge halkının sıkıntılarını gidermek adına meşhur tarihçi ve devlet adamı Cevdet Paşa’yı bölgeye göndermiş, onun bölgede yapmış olduğu çalışmalar geçici olarak sükûneti sağlamıştır. Ancak 1875 yılında patlak veren Hersek İsyanı, Hersek bölgesinin yeni idari birim olarak vilayete dönüştürüp Bosna’dan yeniden ayırırken kısa bir süre sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bölgenin yönetimine el koyduğunu deklare etmiştir. Yaklaşık 415 yıllık Türk hâkimiyeti yerini Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürecek olan Avusturya-Macaristan hâkimiyetine bırakacaktır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek’i 1878 yılında önce işgal etmiş, Bosna Hersek idari olarak Avusturya-Macaristan hükümetine bağlanmıştır. Bu durum karşısında Boşnaklar silahlı bir şekilde örgütlenip Avusturya işgaline karşı direnmiştir. Ancak bu direnç sonuç getirmemiş, Avusturya, 3 aylık bir mukavemetin sonunda tam olarak kontrolü sağlamıştır. 1908 yılında ise Bosna Hersek’i tamamen ilhak ettiğini duyurmuştur. Habsburg yönetimi 1918 yılına kadar Bosna Hersek’te idareyi elinde bulundurmuştur.
Avusturya döneminde Boşnaklar ile Osmanlı yönetimi arasındaki irtibat tamamen kesilmemiştir. Osmanlı padişahı halife sıfatıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sağlamış olduğu özerklikten istifade ederek Bosnalı Müslümanların dinî ve kültürel yaşantılarına yön vermiş ve manevi bağların kopmasına müsaade etmemiştir. [22 - Kemal H., Karpat, Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi Yay., İstanbul, 2004, s. 273.] Bunun yanı sıra hükümet 1878 yılından itibaren Anadolu’ya yapılan göçlerin önüne geçmeye, bu sayede bölgedeki Müslüman nüfusu korumaya yönelik tedbirler almıştır.[23 - Bununla alakalı olarak Avusturya ilhakının hemen ardından yaklaşık dört yüz bin Müslüman Boşnak’ın Osmanlı topraklarına göç etme talebi Müslüman Boşnakların Avusturya’nın da arzu ettiği doğrultuda göç etmeleri halinde mallarının ve topraklarının Hristiyan ahaliye dağıtılacak olması, göçlerin Osmanlı Devleti’nin o bölge üzerindeki egemenlik hakları ile Avusturya Devleti’ne karşı elde ettiği bazı askerî avantajları ortadan kaldıracağı, göçleri esnasında gerek devletin gerek kendilerinin birçok problemle karşılaşacakları ve devletin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar nedeniyle bunlara gerekli yardımı yapamayacağı gibi nedenlerden ötürü Boşnakların Türkiye’ye göçme isteklerinden vaz geçirilmesi, ancak buna rağmen göç etmek isteyenlere de olumsuz cevap verilmemesinin uygun olacağı kararı alındığı kaynaklarda geçmektedir. Bk. Bosna Hersek İle İlgili Arşiv Belgeleri (1516-1919) (ed. İsmet Binark), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara, 1992, s. 107.]
Avusturya Macaristan özellikle Macarlar ile Hırvatlar arasındaki tarihî ve dinî bağlardan hareketle bölgedeki Katolik Hırvatları desteklemiştir. Macarlar, Bosna üzerindeki tarihî münasebetlerini gerekçe göstererek Bosna Hersek’in Macaristan’ın denetiminde olması gerektiğini iddia etmişlerdir. Bosna’ya gönderilen yöneticiler Macarlar arasından seçilmiştir. Avusturya-Macaristan’ın bölgede yaşayan Hırvatları daha fazla desteklemesi, bölgedeki Boşnak ve Sırpların Hırvatlara ve Avusturya yönetimine karşı ittifak içerisinde olmasını sağlamıştır.[24 - Osman Karatay, “Habsburg İdaresinde Bosna ve Boşnaklar“, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 528-529.]
Avusturya-Macaristan’ın Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından bölgedeki hâkimiyeti de sona ermiştir. Sırp, Hırvat ve Slovenler bölge üzerinde hâkimiyetlerini tesis etmişlerdir. İlk olarak Bosna Hersek, 24 Kasım 1918 tarihinde Sırbistan Krallığı tarafından ilhak edilmiş ve akabinde 1 Aralık 1918 tarihinde kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’na Sırbistan’ın bir parçası olarak dâhil olmuştur. 1946 yılında ise Bosna Hersek, Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’ni meydana getiren 6 cumhuriyetten birisi olmuştur.
Bosna Hersek Devleti, Boşnak, Sırp ve Hırvatların, nüfusun belirli oranını oluşturdukları bir federasyondur. Bu üç entitet Güney Slavlarının farklı kollarını teşkil etmektedir. Konuştukları diller, kendi entitetleri ile adlandırılsa da bazı akraba adları ve dinî terimleri 3 entitetin farklı sözcükler ile karşılamasının dışında aynıdır. En genel adlandırma ile Bosna Hersek’te yaşayan etnik grupları Güney Slavları olarak adlandırmak mümkündür.
Güney Slavları içerisinde İslamiyet’i kabul etmeleri hasebiyle diğer Slav gruplardan ayrılan Boşnak nüfusunun önemli bir kısmı Bosna Hersek sınırları içerisinde yaşamaktadır. Bosna Hersek dışında günümüzde Sırbistan ve Karadağ sınırları içerisinde kalan Sancak bölgesinde yaşamaktadır. Bosna Hersek nüfusunun büyük bir kısmı Müslümanlardan meskûn olsa da bünyesinde çok sayıda Hırvat ve Sırp nüfusu barındırması nedeniyle etnik olarak diğer Güney Slav ülkelerinden farklı olarak daha homojen bir yapıya sahiptir. Bölgede etnik çeşitliliği belirleyen en önemli faktör ise dindir. Bölgede dinî inançların sınırlarını tayin eden bir etnik tanım söz konusudur. Bu çeşitlilik nedeniyle Bosna Hersek –bilhassa Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra- uzun yıllar etnik farklılığın doğurduğu anlaşmazlıklara ve Müslümanların uğramış olduğu katliamlara tanıklık etmiştir.
Balkan ülkelerinde modern ulusların ortaya çıkışı 18. ve 19. yüzyıla dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, 14. yüzyıldan itibaren Balkan topraklarında yaptığı fetihler ile kısa zamanda bünyesinde farklı dinlere ve etnisitelere mensup insanların dinî hayatlarını özgür bir şekilde yaşayabildiği bir imparatorluk hüviyetine bürünmüştür. Günümüzde etnik çeşitliliği ve küçük etnik grupların karışık bir halde yaşadığı bir coğrafya olması hasebiyle etnik parçalanmışlığı simgeleyen Balkan yarım adasında Türklerin bölgede hâkimiyet kurduğu bu yüzyılda, 19. yüzyıldaki modern ulus anlayışına benzer herhangi bir etnik yapıdan ve bilinçten bahsetmemiz mümkün değildir. Balkanlarda Türk hâkimiyeti öncesinde bağımsız ulusal devletler yerine Bizans’a bağlı fieflerin, Türk hâkimiyetinden sonra ise herhangi bir etnik bilince sahip olmayan çeşitli etnik grupların-kabilelerin varlığından bahsedebiliriz.[25 - Kemal Karpat, Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s. 18, 37-39; Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda Ulusçuluk Hareketleri”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 407-408.] Balkanların fethinin ardından insanların barış içerisinde bir arada yaşama eğilimleri özellikle Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Balkanlardaki her etnik ve dinî unsurun kendi inançlarını, dilini ve kültürünü sürdürebileceği millet sistemi şekline sokularak kurumsallaştırılmıştır.[26 - Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yay., İstanbul., 2014, s. 20. Birçok tarihçimiz “Pax Ottoman” olarak adlandırdıkları Osmanlı hâkimiyeti dönemini Balkan tarihinin en huzurlu dönemi olarak kabul eder. Balkan milletlerinin asimile olmayışlarını “Pax Ottomana” borçlu oldukları yazıla gelmiştir. Bu övünülen ve hoşgörü olarak nitelendirilen durum paradoksal olarak Osmanlı’nın çöküşüne yol açan en büyük etken olmuştur. Balkanlardaki Ulusçu hareketlerin doğuşunda “Pax Ottomana” adı verilen olgu, birinci dereceden etkili olmuştur. Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda”, s. 411.] Ancak 18. yüzyılın başlarında başlayan kapitalist yayılma, klasik Osmanlı devlet ve millet sistemini sarsmaya başlamıştır. İlk olarak Osmanlı’nın pazar ekonomisine girmesi ile Avrupa’nın artan tarımsal ihtiyacının Osmanlı topraklarından karşılanması neticesinde artan zirai üretim ve bunun pazarlanması, Osmanlı orta sınıfını üretici ve ticari olarak ikiye ayırmıştır. Bu bölünme dinî-etnik bir yön kazanmış ve zirai üretim toprakla uğraşan Müslüman tebaanın, ticaret ise gayrimüslimlerin elinde kalmıştır. Tarımsal üretimin yeni sisteme ayak uydurması ile geleneksel toplumsal katmanlar çökmüş, üretilen malları pazarlayan ve bu ticaretle zenginleşen Hristiyan tüccar sınıfı içerisinden de belli bir burjuva aydınlar sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu sınıfa mensup olan aydınların birçoğu Avrupa’da ortaya çıkan ulusal söylemlerden etkilenmiş[27 - Ortodoks Hristiyan cemaatler içerisindeki aydınlar, bilhassa Alman şair ve filozof Herder’in ulus düşüncelerinden etkilenmişlerdir.] ve yaşadıkları bölgelerde kavim milliyetçiliğinin önderliğini yapmışlardır.[28 - Kemal Karpat, Balkanlar’da Osmanlı…, s. 125.]
Ekonomik hareketler çözülmenin ilk basamaklarını teşkil ederken Avrupalı devletlerin, emperyalist kaygılar ile Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşma istekleri, başta Balkanlar olmak üzere Osmanlı Devleti’ne karşı gelişen her türlü ulusçu hareketin desteklenmesi politikasını doğurmuştur. Avrupalı devletler bir anda Balkanlardaki azınlıkların hamisi rolüne soyunmuşlardır. Bunların başında da Rusya gelmektedir. Balkan uluslarının birçoğu ile aynı etnik kökene mensup olan ve bunu Balkan siyasetinin önemli bir unsuru haline getiren Rusya, Balkanlardaki ulusçuluk hareketlerinin en önemli aktörüdür. 1774 Osmanlı-Rus Savaşı ve akabinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması Rusya’ya, çoğunluğu Balkanlarda yaşayan Ortodoks Hristiyanları temsil etme hakkı kazandırmış ve Rusya, Panislavist fikirleri Balkan etnik gruplarına yukarıda bahsettiğimiz burjuva aydınlar vasıtasıyla empoze etmeye başlamıştır. Bunun neticesi olarak Ortodoks millet Rus etkisine açılmış ve Rusya, Ortodoks Hristiyanlığı siyasal bir ideoloji haline getirmiştir.[29 - Balkanlar’da Rusya’nın etkisiyle Ortodoks Hristiyanlığın siyasal bir ideoloji haline dönüşmesi ve Balkan milliyetçiliğinin oluşmasındaki katkı ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Karpat, 2004; 28-31.] Rusya’nın etkisiyle her etnik grup İstanbul’daki patrikhaneden bağımsız olarak kendi kilisesini kurmuştur. Ulusal kimlikler, ulusal kiliselere sıkı sıkıya bağlanırken kilise ve devlet arasındaki ilişki Osmanlı Devleti’nden farklı olarak kilisenin yeni ulusların ve kurulacak olan ulusal devletlerin siyasal aracı haline gelmesi ve ulusal devletlerin idaresinde özgürlüklerini yitirmesiyle sonuçlanmıştır.[30 - Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze…, s. 41.] 19. yüzyıldan itibaren dinin ve etnik kimliğin birbirini tamamlayıcı iki toplumsal kategori olduğu Balkanlarda insanlar, bağlı oldukları kiliseleri uluslarının ve kendi etnik kimliklerinin temel unsuru haline getirmişlerdir. Bu şekilde Balkan yarımadasında modern uluslar doğmaya başlamıştır.
Balkanlarda kurulan yeni ulusal devletler kendi uluslarını yüceltme, kendi uluslarının büyük tarihleri üzerinde mitler yaratma ve daha önce kendilerine ait olan ve Türkler tarafından işgal edilen toprakları geri alma mücadelesine girişmişlerdir. Bu mücadele bölgede yaşayan ve azımsanamayacak ölçüde nüfusa sahip olan Türk, Boşnak ve Arnavut gibi Müslüman toplulukların, hem kendi etnik çoğunluklarını sağlamak hem de geçmişin intikamını almak adına fiziksel olarak ortadan kaldırılması ya da zorla eritilmesi politikalarını beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu olarak ise Türk hâkimiyeti boyunca hiçbir zaman yaşanmayan büyük katliamlar ve kitlesel göçler yaşanmıştır.[31 - Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze…, s. 42.]
Balkanlarda 19. yüzyılda vuku bulan bu gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti, parçalanmanın önüne geçmek adına bir takım tedbirler alma yoluna gitmiştir. İlk olarak Müslüman olan ve olmayan tüm tebaanın devletin bir vatandaşı olarak kabul edildiği Osmanlıcılık siyasetini devreye sokmuştur. Azınlık isyanları ve kurulan ulus devletler neticesinde Osmanlıcılık siyasetinin başarısızlıkla sonuçlanması, İslam ve halifeye bağlı ümmet olgusunun güçlenmesine, devletin ister istemez halifenin sancağı etrafında toplanacak Müslüman bir ulus siyaset takip etmesine neden olmuştur. Osmanlı idarecilerinin gözünde Halifelik makamı, Batı emperyalizmine karşı Müslüman direnişinin birleştirici unsuru olurken Müslüman kimliğini muhafaza eden Bosnalı Slavlar da Balkanlarda ortaya çıkan ulusçu hareketler ve Müslüman gruplara karşı yapılan uygulamalar karşısında kendilerini Bosnalı Müslüman ulusal kimliği adı altında tanımlama refleksini harekete geçirmiştir.
Osmanlı Devleti’nin ve Bosna’nın sosyo-kültürel ve siyasi dönüşümünde diğer bir belirleyici etken ise İttihat ve Terakki devrimi olmuştur. Bu yeni modernleşme, inanç ve kimlik sentezi, yerellik ve etnik anlamda kimlik düşüncelerinin gelişmesine imkân sağlamıştır. Böylece inancın yanında Türk, Boşnak, Arnavut gibi etnik adlandırmalar da yer almaya başlamıştır. Hristiyan ulus devletlerinin tecavüzleri karşısında Müslüman kimliği ile mücadele veren Boşnakların kendi tarihî ve kültürel öğeleri etnik bir unsur olarak yerel ve bölgesel bir anlam kazanmıştır.
Tüm bu gelişmeler akabinde, bölgede siyasi olarak Türk hâkimiyetinin sona ermesi ile Müslüman Slavlar, Hırvat ve Sırpların kendi taraflarına çekmeye çalıştığı bir topluluk haline gelmiştir. Çünkü hem Hırvatların hem de Sırpların bölgede nüfusun çoğunluğuna sahip oldukları iddiasında bulunabilmek için Müslüman Slavlara ihtiyaçları vardı.[32 - Barbara Jelavich, Balkan Tarihi…, s. 64.] Katolik Hırvatlar nüfusun %20, Sırplar ise %43’ünü oluşturmakta idi. Müslüman Boşnaklar ise nüfusun üçte birinden daha fazla bir nüfusa sahiptiler.[33 - Barbara Jelavich, Balkan Tarihi…, s. 69.] Müslümanlar arasında da kendilerini hangi etnik kategoriye dahil edeceği hususu tartışılmaya başlandı. Zira Bosnalı Müslümanlar Slav kökenli olmalarına rağmen Osmanlı idaresinde kaldıkları sürece Müslüman olmayan, buna rağmen aynı kökene mensup oldukları ve aynı dili konuştukları komşuları tarafından Türk olarak adlandırılmışlar, kendileri de bu adlandırmada herhangi bir beis görmemişlerdir.[34 - Muhamed Hadžijahić, Od tradicije do identiteta (Geneza nacionalnog pitanja bosanskih Muslimana), Zagreb, Islamska Zajednica Zagreb, 1990, s. 69-72.] Bunun yanı sıra bu döneme kadar günümüzdeki anlamıyla Müslüman kimliğini çağrıştıran Boşnak etnonimi, Osmanlı yönetimi tarafından bölgede yaşayan tek bir etnik unsurdan ziyade Bosnalı anlamında, Bosna Hersek topraklarında yaşayanların tamamını kapsayacak şekilde kullanılmıştır. 1878 yılından itibaren ise bölgenin idaresini elinde bulunduran Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da 1882-1903 yıllarında maliye bakanlığı yapmış olan Benjamin Kallay’ın fikirleri doğrultusunda, 1903 yılına kadar bölgede yaşayan Müslüman, Katolik, Ortodoks tüm etnik grupları -dinî bir farklılık gözetmeksizin- “Bosna Hersek’te yaşayan insanlar” anlamına gelecek şekilde Boşnyastvo (Boşnak/ Bosnalı) olarak adlandırmayı uygun görmüştür. Avusturya-Macaristan hükümeti tarafından kurulan Saraybosna Ulusal Müzesi müdürlüğüne atanan Kosta Hörman’ın ilk kez sistemli bir şekilde başlattığı Boşnak folklor ürünlerinin derlenip yayımlanması çalışmalarını Kallay finanse etmiştir.[35 - Đenana Buturović , Usmena Epika Bošnjaka, Preporod, Sarajevo, 1995, s. 64.] Bosna’da yürürlüğe konulan etnik politikanın propagandasının yapılması için yine Kallay’ın desteğiyle 1891 yılından itibaren Mehmet-beg Kapetanović’in editörlüğünde Bošnijak (Boşnak) adlı politik gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Tüm bu çabalara rağmen Boşnak etnik adlandırması sadece bölgede yaşayan Müslüman Slavların sahiplendiği bir adlandırma olarak kalacak, Bošnijak gazetesi de Bosnalı Müslümanların kendilerini Sırp ve Hırvatların, Müslümanların aslında zorla ihtida ettirilmiş Hırvat veyahut Sırp oldukları iddialarına karşı, aksi yönde tezler üreten Müslüman bir yayın organına dönüşecektir.[36 - Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 373-378; Noel Malcolm, Bosna, s. 241-243. Bošnijak gazetesinin Boşnak milli kimliğinin tekamülü noktasında oynadığı rol ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Aldiana Softic, Boşnak milli kimliğinin inşasında Bošnjak Gazetesinin rolü: 1891-1901, Hacettepe Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara, 2017.]
Yüzyıllarca Osmanlı millet sistemi içerisinde Müslüman Türk tebaadan kendisini farklı bir etnik kategori içerisinde değerlendirmemiş olan Bosnalı Müslüman Slavlar, Türklerin bölgeden çekilmesi ve özellikle 20. yüzyılın başlarından itibaren Bosnalı Ortodoks ve Katolik grupların dinî inançları temelinde kendi etnik kimliklerini ön plana çıkarmaya başlamaları neticesinde, Müslüman kimlikleri üzerinde etnik bir aidiyet benimseme zaruretinin ortaya çıktığını görmüşlerdir. Bunu müteakiben Bosnalı Müslümanlar dinî kimliklerini ve diğer gruplardan ayırıcı kültürel vasıflarını ön plana çıkarma gayretinde bulunmuşlardır.[37 - Boşnak etnoniminin oluşum sürecini ve bağlı olduğu tarihi, kültürel, coğrafi ve dinî dinamiklerin kapsamlı bir analizi için bk. Hadžijahić, Od tradicije…, ss. 69-72 , 222-252; Muhamed Hadžijahić, Porijeklo Bosnanskih Muslimana, Muslimanska Biblioteka, Sarajevo, 1990; Aydın Babuna, Bir Ulusun Doğuşu Geçmişten Günümüze Boşnaklar, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2012, ss. 94-103, 196-214.]
Boşnakların ulusal kimlik söylemleri, hem Bosna’da hem de Bosna dışında yaşayan Hırvat ve Sırpları çok da memnun eden bir gelişme olmamıştır. Zira Hırvat ve Sırplar 1990’lı yıllara kadar Bosnalı Müslümanları kendilerinden farklı etnik bir olgu olarak görmenin aksine onları zorla Müslümanlığı kabul etmiş Katolik Hırvatlar yahut Ortadoks Sırplar olarak gören çeşitli savlar öne sürmüşlerdir. Birçok Hırvat ve Sırp araştırmacı tarafından ortaya atılan Bosnalı Müslümanları ihtida etmiş Ortodoks ya da Katolik olarak gösterme çabası mesnetsiz, tarihî temelden yoksun ideolojik ve siyasi bir argümandan ibarettir.[38 - Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yay., İstanbul, 2013, s. 274.]
Bosna topraklarında yaşayan Müslümanların Boşnak etnik adı ile uluslaşması süreci, dinî-kültürel ve yerel-lokal paradigmaların bir sentez oluşturması ve coğrafi bir terim olan Bosna adı ile zaten Osmanlı hâkimiyeti boyunca bu bölgede yaşayan insanları adlandırmak için kullanılan Bosnalı/Boşnak teriminin ulusal bir adlandırmaya-etnonime evrimi neticesinde gerçekleşen bir süreç olmuştur. Bu süreçte ulusal yapıyı oluşturan en önemli toplumsal kategori İslamiyet’tir. İslamiyet ile birlikte Boşnak ulusal kimliğini oluşturan ikinci toplumsal kategori ise Türk kültürü etkisinde oluşan Boşnak kültürü olmuştur.[39 - Balkanlardaki ulusçu hareketler ile Boşnak etnisitesinin teşekkülü ve tekamülü için ayrıca bk. Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda…”, s. 403-432; Ömer Aksoy, “Boşnak Ulusal Kimliğinin Oluşumu ve Halk Kültürünün Etkileri Üzerine Bazı Değerlendirmeler ve Tespitler”, Akademik Bakış, Yıl. 2018, Sayı 65, s. 252-265.]
Uzun süren Türk hâkimiyeti ile birlikte İslamiyet’in benimsenmesi, Orta Çağ Boşnak Edebiyatının zaman içerisinde tamamen Türk Edebiyatının etkisi altına girmesine vesile olacaktır. Girişte de üzerinde durduğumuz gibi İslamiyet ve Türk hâkimiyeti öncesinde Boşnaklar arasında Hristiyanlığın kabulü ile teşekkül etmiş birkaç yazılı belge dışında dinî içerikli kilise, azizler ve manastırlarla ilgili çok sayıda el yazması mevcuttur. Özellikle 13. yüzyılda kilise etrafında teşekkül eden edebiyatın Bosna Hersek’te çok yaygın olduğunu görmekteyiz. Bu bağlamda Türk hâkimiyeti öncesi Orta Çağ Boşnak edebiyatının en önemli iki özelliği eski yazılı eserlerin muhafaza edilmesi ve özellikle dinî içerikli çok sayıda yazılı eserin var olmasıdır.[40 - Ortaçağ Boşnak edebiyatı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Melahat Pars, “Bosna-Hersek’te Gelişen Boşnak, Sırp, Hırvat ve Yahudi Edebiyatları”, Balkanlar El Kitabı, 2. Cilt: Çağdaş Balkanlar, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 231-232.]
Osmanlı hâkimiyeti ile birlikte yavaş yavaş Türkler edebî ve kültürel anlamda Boşnakları etkisi altına almaya başlamışlardır. Osmanlı hâkimiyeti süresince Türkler kanalıyla binlerce Türkçe-Arapça ve Farsça sözcük Boşnak diline girmiştir. [41 - Abdullah Skaljic, Turcizmi u Sırpskohırvatskom Jeziku, “Svjetlost” İzdavacko Preduzece, Sarajevo, 1966, s. 11-13.] Dilsel unsurlar Boşnakların Doğu uygarlığının bir parçası olmasında din ile birlikte önemli bir etken olmuştur. Boşnakların, başta dillerine giren Doğu dillerine ait sözcükler olmak üzere İslam ve Türk kültürüne ait maddi-manevi kültür unsurlarının yoğun bir şeklilde Boşnakları etkisi altına alması, onları bölgede yaşayan diğer Slav gruplardan ayıran en önemli karakteristik unsurlar olacaktır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden alhamiyado edebiyat geleneğinin yanı sıra İslam ve Türk kültürü tesirinde Türkçe, Arapça ve Farsça kaleme alınan eserlerden müteşekkil klasik Boşnak edebiyatı ve kadim Slav gelenekleri ile birlikte İslam ve Türk kültür etkisinde oluşan Boşnak sözlü kültürü, Türk kültürü ve İslam etkisi ile gelişen Boşnak edebiyat tarihindeki iki önemli edebiyat geleneğini temsil etmektedir.
Boşnak edebiyat tarihinde başta Türkçe olmak üzere Fars ve Arap dillerinde kaleme alınan edebiyat, Boşnakların en zengin edebî mahsullerini ihtiva etmektedir.[42 - Bu dönemde Arapça ve Farsça yazılan eserler ve müellifleri ile ilgili olarak bk. Farsça için: Džemal Čehajić, “Izučavanje Naše Književnosti na Persijskom Jeziku”, POF, Vol. 39, Sarajevo, 1990, s. 69-85; Arapça için: Ismet Kasumović, “Naša Književnost na Orijentalnim Jezicima u İzvorima na Arapskom Jeziku”, POF, Vol. 39, Sarajevo, 1990, s. 95-109.] Türkçe klasik edebiyat ürünlerinin İlk örneklerine 15. yüzyılda rastlamaktayız. Bosna’nın fethi ile İstanbul’a götürülen Hersek Kralı Styepan Hertsegoviç’in oğlu Hersekzade Ahmet Paşa (ö. 1518) Osmanlı sarayında yetişmesi, Türkçeyi yazı dili olarak kullanmış ve Türkçe şiirler yazmış olması hasebiyle klasik Boşnak edebiyatının ilk temsilcileri arasında yer alır.[43 - Şerafettin Turan, “Hersekzade Ahmet Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 17, İstanbul, 1998, s. 235-237.] Bunun yanında Hersekzade ile aynı dönemde yaşamış olan ve Türkçe gazeller kaleme alan Adnî de (ö. 1474) ilk Türkçe yazan Boşnak şairler arasında kabul edilmektedir.[44 - Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 1, Bahar 1996, s. 140.] 16. yüzyıl klasik edebiyat geleneğinin en güçlü temsilcilerinin yetiştiği yüzyıl olmuştur. Mostarlı Hasan Ziyaî (ö. 1584) bu yüzyılın en büyük isimlerinden kabul edilmekle birlikte Muhamed Çengiç (ö. 1549/50), Hasan Kâfî Pruşçak (ö. 1616), Nergîsî (ö. 1635), Derviş Paşa Beyazidagiç (ö. 1603), Mecâzî (ö. 1610) 16. yüzyılda yaşamış önemli klasik şairler arasındadır. Bu geleneğinin en son ve en güçlü temsilcilerinden birisi 20. yüzyılda yaşamış, 1861-1862 yıllarında faaliyet gösteren Encümen-i Şuara’nın en genç şairi olan Hersek valisi Stolatslı Ali Paşa Rıdvanbegoviç’in torunu Arif Hikmet Bey’dir (Rıdvanbegoviç, ö. 1903). Boşnak klasik edebiyatı, Osmanlı’nın bölgeden çekilmesine kadar gelişerek devam etmiş, Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinden sonra ise yavaşlamasına rağmen belirli bir süre daha devam etmiş ve zamanla yerini Avrupa etkisinde gelişen modern edebiyata bırakmıştır.[45 - Fehim Nametak, Pregled Književnog Stvaranja Bosansko-Hercegovačkih Muslimana na Turskom jeziku, El Kalem, Sarajevo, 1989., s. 21-23.]
Osmanlı döneminde Bosna Hersek’te kurulan Osmanlı eğitim kurumları İslami tarzda eğitim sistemini Bosna Hersek’te uygulamıştır. Özellikle Tanzimatla birlikte Müslüman çocukları ile birlikte Hristiyan çocukları da eğitim imkânlarından faydalanmıştır. Hem erkek hem de kız çocuklar okullarda eğitim görmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında bölgede faaliyet gösteren toplam okul sayısı 1.500, öğrenci sayısı ise 43.000 civarındadır.[46 - Zafer Gölen, Tanzimat…, s. 183-184.] Eğitim dilinin Türkçe ve Arapça olduğu bu eğitim kurumlarında şiirden başka ilahiyat, İslam felsefesi, tasavvuf, hukuk, şeriat, astroloji, matematik, coğrafya, tıp, tarih ve dil bilgisi bilimleriyle uğraşan ve bu konularda bilimsel eserler veren çok sayıda bilim insanı yetişmiştir. Boşnaklar ayrıca hattatlık alanında da büyük başarılar kaydetmiştir. Hattatlar Kuran’dan başka şeriat, tefsir, hadis, astronomi, astroloji, matematik, tasavvuf ile çeşitli divanları yazmak ve süslemekle uğraşmışlardır. Boşnak hattat ve nakışçıları, XVI. yüzyılda sanatlarının doruğuna ulaşmıştır.[47 - Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 142-144.]
Osmanlı dönemi Boşnak edebiyatında yazılı edebiyatın yanında Slav epik gelenekleri muhafaza edilerek Doğu halk edebiyatlarının etkisinde yaratılan sözlü kültür ürünleri de görülmektedir. Müslüman Güney Slavları epik destan geleneği şeklinde adlandırılan bu geleneğin oluşumunda ve sınırlarının belirlenmesinde Bosna’nın Türkler tarafından fethinin önemli rolü vardır.[48 - Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji u Bosni Osmanskog Perioda (od 15. do 18. vjeka)”, Usmena Epika Bošnjaka, (Priredio: Enes Kujundžić), IP Svjetlost, Sarajevo, 1997, s. 95.] Osmanlı Devleti zamanında Bosna’nın eski sınırlarının genişlemesi neticesinde Müslüman Güney Slavlarının epik destan geleneği, günümüzde Sırbistan ve Karadağ sınırları içerisinde kalan Sancak bölgesini kapsayacak şekilde yayılmıştır.[49 - Đenana Buturović, Bosanskomuslimanska Usmena Epika, Institut za Književnost Svjetlost, Sarajevo, 1992, s. 13-14.] Bunun yanı sıra çeşitli nedenlerle Avusturya, Macaristan, Dalmaçya kıyıları, Sırbistan, Slovenya gibi bölgelerden Bosna’ya yapılan Müslüman göçleri neticesinde Müslüman epik geleneği şekillenmiş ve zenginleşmiştir.[50 - Đenana Buturović, Bosanskomuslimanska Usmena Epika, s. 24-25.]
Müslüman Güney Slavlarının sözlü kültür unsurlarını en güzel yansıtan örneklerden bir tanesi Gürz İlyas’tır (Cercelez Ali).[51 - Bk. Muhammed Hadzijahic, Narodne Pjesme o Berdelez Aliji, Sarajevo, 1934.] Gürz İlyas hakkındaki ilk bilgilere İbrahim Peçevî’nin Osmanlı Tarihi adlı eseri ile Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde rastlamaktayız.[52 - Bu iki kaynakta Cercelez Ali’den (Gerz Elez Aliya) Gürz İlyas adıyla bahsedilmektedir. Bk. İbrahim Peçevi, Tarih-i Peçevi I, İstanbul, 1867, s. 237; Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (6. Kitap 1. Cilt), Hzl. Seyit Ali Kahraman, YKY Yay., İstanbul, 2017, s. 237, 336-338.] Onun yapmış olduğu kahramanlıkların konu edildiği epik anlatılar günümüzde dahi Boşnaklar arasında popülerliğini korumaktadır.[53 - Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji… ”, s. 139-140.] Gürz İlyas’ın yanı sıra Müslüman Güney Slavlarının sözlü geleneğinde Türk akıncılarının yapmış oldukları akınlar ile göstermiş oldukları kahramanlıklar mühim bir yer tutar. Bu isimler arasında Sarı Saltuk, Gazi Hüsrev Bey, Prizrenli Sûzî Çelebi’nin “Gazavatnâme-i Mihaloğlu Alibey” mesnevisinde Balkanlardaki akınlarından bahsettiği Mihaloğlu Alibey, Malkoçoğlu Bali Bey gibi tarihî şahsiyetler gösterilebilir.[54 - Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji… ”, s. 141-156.]
Boşnak halk edebiyatının en yaygın türleri arasında Boşnakların İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte değişen kültürel yapının bir sonucu olarak ortaya çıkan, Türk ve İslam kültürüne ait unsurlar ile Müslüman olmayan diğer Slav gruplarda rastlamadığımız lirik şarkılar olan sevdalinkalar[55 - Fatih İyiyol – Alena Çatoviç, “Sevdalinkalarda Türk-Boşnak Halk Kültürünün Ortak Unsurları”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S. 1/1, 2012, s. 248.], lirik aşk hikâyeleri olan baladlar ve romanslar yer almaktadır. Genel itibariyle farklı ezgilerde ve şekillerde, dil bakımından ise halk şiirinde kullanılan ve Halk Boşnakçası olarak adlandırılan anlaşılır bir dilde yaratılan lirik şiirler Boşnak aşk şiirlerinin en bilinen örnekleridir.
Boşnak anonim halk edebiyatının da en önemli türü sevdalinkalardır. Şekil olarak anonim Türk halk edebiyatı türlerinden türkü ve manilere benzeyen sevdalinkalar lirik tarzda aşk öykülerinin anlatıldığı türlerdir. 16. yüzyıldan itibaren sevdalinka örneklerine rastlıyoruz. Bu yüzyılda İslamlaşma ile birlikte İslam’ın öngördüğü kurallar doğrultusunda şekillenen kadınerkek ilişkileri sevgililere gizli olarak buluşma imkânı tanımamaktaydı. Osmanlı tarzı şehirlerin kurulmasının ardından özellikle pencere dipleri aşıkların buluşma mekânı olmaktaydı. Burada sevdalinkalarla iki âşık birbirlerine duygularını ifade etmektelerdi.[56 - Sevdalinkalar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Munib Maglajlić, Usmena lirika Bošnjaka, Preporod, Sarajevo, 2006, s. 34-41; Fatih İyiyol, Alena Ćatović, “Sevdalinkalarda…”, s. 246-264.]
Tüm Avrupa halklarında olduğu gibi Boşnak halk edebiyatında da baladlara rastlıyoruz. Eski inanışların ve mitolojik unsurların yer aldığı Boşnak baladlarında kahraman ve o kahramanın hayatı etrafında teşekkül eden mücadele ve savaşlar konu edilmektedir. Balad kahramanının mücadelesi çoğu zaman olumsuz bir biçimde sonlanmaktadır.[57 - Munib Maglajlić, ”Usmena Balada Bošnjaka”, BZK Preporod, Sarajevo, 1995, s. 99-116.] Goethe tarafından Almancaya tercüme edilen Hasanaginica (Hasan Ağa’nın Karısı), Boşnak halk edebiyatının en ünlü eseri olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra Smrt Omera i Merima (Ömer ile Merima’nın Ölümü), Smrt Braće Morića (Moriç Kardeşlerin Ölümü) gibi baladlar Boşnak halk edebiyatının önemli eserleri arasında kabul edilmektedir.[58 - Đenana Buturović-Lada Buturović, Antologiya Bošnjačkih Usmenih Lirskonarativnih Pjesma; Hasanaganica, Smrt Braće Morića, Smrt Omera i Merima, Svjetlost, Sarajevo, 2000, s. 5-16.] Romanslar ise hacim itibariyle baladlar ve sevdalinkalardan daha uzun, epik şiirlerden ise daha kısadır. Romanslarda trajik bir şekilde anlatılan aşk hikâyesi baladlardan farklı olarak mutlu bir şekilde sonlanmaktadır.[59 - Enes Kujundžić, Narodna književnost Bošnjaka, Uvod i izbor tekstova, Dom štampe, Zenica, 2001, s. 19-20.]
Osmanlı Dönemi’nde Lale Devri ile başlayan Tanzimat Fermanı akabinde resmî bir devlet politikasına dönüşen Batılılaşma macerası ile Avrupa’daki edebî ve kültürel hayat Osmanlı şair ve yazarları tarafından Osmanlı kültürel hayatına uyarlanmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nde İstanbul merkezli edebî ve kültürel gelişmeler imparatorluğun bir parçası olan Bosna Hersek ve Boşnakları da etkisi altına almıştır. Avusturya-Macaristan’ın 1878 yılında Bosna Hersek’i ilhakı ile birlikte sosyal ve kültürel hayat yeni bir ivme kazanmıştır. Bu değişim Boşnak edebiyatını da doğrudan etkilemiştir. Öncelikle Arap harfleri 20. yüzyılın başlarından itibaren tamamen terkedilmiş, bunun yerine Latin alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Latin harfleri ile ilk edebî eserler Mehmet Bey Kapetanoviç Lyubuşak öncülüğünde kaleme alınmıştır. Ilk olarak 1883 yılında Risale-i Ahlak adlı eserini Latin harfleri ile yayımlamıştır.[60 - Dževad Jahić, Senahid Halilović, Ismail Palić, Gramatika Bosanskoga Jezika, Dom Štampa, Zenica, 2000, s. 58.] Daha sonra 1887 yılında yayımladığı Narodno Blago (Halk Hazinesi) adlı derleme çalışması, Lyubuşak’ın çocukluğundan itibaren toplamaya başladığı başta atasözleri ve deyimler olmak üzere Boşnak sözlü kültür ürünlerini içermektedir.[61 - Mehmed Beg Kapetanović Ljubušak, Narodno Blago, Svjetlost Sarajevo, 1987.] Kapetanoviç bu tarz edebî çalışmaları ile Boşnak toplumunun Batı ile Doğu arasındaki arabuluculuk rolünü üstlenmiştir. Boşnakların, Avrupa kültür ve yaşam biçimine ayak uydurma gereksinimlerini vurgulamak adına 1891 yılında çıkan Boşnak dergisinde aktif olarak görev almıştır. Bu ve dokuz yıl sonra (1900) çıkmaya başlayan Behar dergisi etrafında toplanan şair, yazar ve entellektüeler, gerçekte çağdaş Boşnak edebiyatının temellerini atmışlardır. Bunlar arasında Safvet Bey Başagiç, Ethem Mulabdiç, Osman Nuri Haciç, Avdo Karabegoviç, Hasanbegoviç, Osman Cikiç, Salih Kazazoviç ve Musa Çazim Çatiç gibi isimler yer alır. 1903 yılında kurulan Behar kültür-eğitim cemiyeti de Avusturya-Macaristan egemenliği altındaki koşullarda, yeni eğitim, kültür, edebiyat ve sanat ile alakalı gelişmeleri desteklemesi noktasında önemli bir rol üstlenmiştir.[62 - Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 144.]
20. yüzyılın başlarına rastlayan dönem, siyasi olarak Türk hâkimiyetinin tamamen ortadan kalktığı, Boşnak toplumunun artık tamamen Batı’ya adapte olma zaruretini hissettiği bir dönem olmuştur. Osmanlı tarzında eğitim veren kurumlar yerini tamamen Batı tarzında eğitim veren modern eğitim kurumlarına bırakmıştır. Türkçe ve Arapça, sadece ağırlıklı olarak dinî eğitim vermek ve Bosna Hersek’teki Müslüman din adamı eksikliğini gidermek amacıyla faaliyetlerine izin verilen medreselerde okutulmuştur. 1945 yılında ise Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Begova dışındaki tüm medreseler kapatılmış, Türkçe eğitimi sadece bu medresede devam ettirilmiştir.[63 - Bosna savaşının sona ermesinin ardından Yugoslavya zamanında kapatılan 5 medrese tekrardan açılmıştır. Günümüzde bu medreselerin müfredatında seçmeli ders olarak Türkçe dersi yer almaktadır.] Yabancı dil olarak artık Almanca başta olmak üzere Batı dilleri eğitim kurumlarında öğretilmeye başlanmıştır. Bu durum, edebiyatın ve sanatın gelişimini de etkilemiştir. Türkçe, Arapça ve Farsça eser verme geleneği tamamen ortadan kalktığı gibi Boşnak dilinde verilen edebî eserlerde Batı çizgisi takip edilmiştir.
Bu geçiş döneminde batılılaşmayı gaye edinen Boşnak entellektüeller uzun yıllar Avusturya-Macaristan hâkimiyetinde yaşayan Hırvatistan’ın ve Hırvat edebiyatının etkisi altına girdiler. Batılı anlamda edebiyat Hırvat yazarlardan öykünülerek gelişti. Daha sonra ise kısmen Sırp yazarlar da Boşnak entellektüelleri etkilemiştir. Osmanlı kültür ve edebiyatının etkisinin azalmaya başladığı bu dönemde, Doğulu düşünce bilincinden kolay kolay vazgeçememelerine rağmen Boşnak yazarlarının yapıtlarında çoğunlukla tema ve içerik bakımından Batılı etkiler belirgin şekilde görülmeye başlanacaktır.[64 - 20. Yüzyıl Boşnak edebiyatı ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 134-156.]

1. BÖLÜM
ALHAMİYADO EDEBİYATI

1.1. Alhamiyado Edebiyatı Literatürü
Alhamiyado edebiyatı ile alakalı bilgi veren çalışmaların tarihine kısaca göz attığımızda ilk kez Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde alhamiyado edebiyatı ile alakalı bilgilere ulaşırız. Evliya Çelebi’nin 1660 yılında Bosna Hersek’te iken karşılaştığı ve seyahatnamesinde tanıttığı Muhammed Hevaî’nin manzum sözlüğü Potur Şahidi dışında bu dönemde Alhamiyado edebiyatı sanatçıları ve eserleri ile alakalı bilgi veren kaynak yoktur. Evliya Çelebi’den itibaren yaklaşık 200 yıl boyunca alhamiyado edebiyatı ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. 1850’li yıllardan itibaren bu gelenek yabancı araştırmacıların dikkatini çekecektir. Bosna’da Rus konsolosu olarak görev yapan Polonya asıllı Aleksandar Hilferding 1859 yılında kaleme aldığı Putovanje po Hercegovini, Bosni i Staroj Srbiji (Bosna, Hersek ve Eski Sırbistan Seyahati)[65 - Aleksandar Hilferding, Putovanje po Hercegovini, Bosni i Staroj Srbiji, Veselin Masleša, Sarajevo, 1972.] adlı eserinde Bosna Hersek’te yaşayan Müslümanların Hristiyanlardan daha eğitimli olduğunu, her Müslüman yerleşim yerinde okulların olduğunu ve burada eğitim gören Müslümanların kendi dillerinde Türk alfabesini kullanarak şiirler yazdıklarından bahsetmektedir.[66 - Aleksandar Hilferding, Putovanje po Hercegovini…, s. 345.] Hilferding gibi Saraybosna’da konsolos olarak görev yapan Alman Otto Blau 1868 yılında yayımladığı eserinde alhamiyado edebiyatının farklı yönlerini tanıtmıştır. Bosna’da kaldığı süre zarfında Boşnak edebiyatı ile alakalı edimleri hakkında eserinde oldukça bilgi vermiştir. Bu eserinde ayrıca Hevai’nin sözlüğünden, Boşnakça atasözlerinden ve Duvanjski arzuhal, Pismo kadije Hasana svome Bratu adlı iki alhamiyado şiirinden bahsetmiştir. [67 - Otto Blau,“Bosnischturkische Sprachdenkmaler”, Abhandungen fur die Kunde des Morgenlandes, Leipzig, 1868.]
1869 yılında Sırp araştırmacı Stoyan Novakoviç, Otto Blau’nun eserinden hareketle Glasniku Srpskog učenog društva adlı dergide kaleme aldığı Prilozi k istoriji srpske književnosti (Sırp Edebiyat Tarihine Ekler) adlı makalesinde mimariden, Boşnak halkın geleneklerine ve alışkanlıklarına kadar Türk kültürünün Boşnak halkın yaşantısına olan etkisini vurguladıktan sonra sadece Türk dili ve edebiyatının kendi dil ve edebiyatlarına olan etkisi üzerinde meseleyi sınırlandırmıştır. Boşnak dilinin sadeliğine ve ahengine vurgu yaparken Hevai’nin sözlüğü Potur Şahidi’ni, Abdul Mustafa Bosnevî’nin Ah moje Milo, gdje si bilo şiirlerini örnek göstermiştir. Bu şiirler içerisinde geçen Türkçe menşeli sözcüklerin Boşnakça karşılıklarını vermiştir. Bu makalede Duvanski Arzuhal şiiri ve makalenin sonunda alhamiyado şairi Kadı Hasan’ın şiirlerinin önemli bir kısmı yayımlanmıştır.[68 - Stojan Novaković, “Prilozi istoriji srpske književnosti , IV. Srbi Muhamedovci i Turska pismenost“, Glasniku Srpskog učenog društva, knj. IV, 1969, s. 220-355: Muhamed Huković, Alhamijado književnost i njeni stvaraoci, Biblioteka Kulturno Nasljeđe Bosne i Hecegovine, Svjetlost, Sarajevo, 1986, s. 26-27.]
Bosna Hersek’te 1860’lı yıllarda ilk kez matbaanın kurulması ile daha önce el yazması olarak terkip edilen ve bu sebepten varlığından çok daha geç dönemlerde haberdar olunan alhamiyado edebiyatı eserleri, az da olsa kitap olarak basılma imkânı bulmuştur. Alhamiyado edebiyatında yayımlanan ilk eser olarak daha önce 1865 yılında İstanbul’da basılmış olduğu tahmin edilen Omer Hazim Humo’nun dinî-tasavvufi bir karaketere sahip olan ve içerisinde duaların ve din konulu şiirlerin yer aldığı Sehletül Vüsul adlı eseri ilk kez 1875 yılında Saraybosna’da basılır. Yine bu dönemde başlayan sözlü kültür ürünlerinin kayıt altına alınma faaliyetleri esnasında Boşnak halk şairleri tarafından tarihin çeşitli dönemlerinde yazılan ve zaman içerisinde Boşnak halkı arasında kulaktan kulağa yayılan anonim ve telif birçok halk şiiri derleme koleksiyonları içerisinde yer almıştır. Bunlardan en meşhurları içerisinde 1888 ve 1896 yıllarında basılan Mehmed-beg Lyubuşak’ın koleksiyonları yer alır. Bu koleksiyonlar içerisine bu şekilde kayda geçirilmiş çok sayıda alhamiyado edebiyatı ürünü mevcuttur. 1888 yılında yayımlanan Narodno Blago (Halk Hazinesi) adlı eserde Ljubişak Jusuf beg Çengiç’in Avdija adlı şiirini ve Duvanjski Arzuhal adlı şiiri[69 - Mehmed-Beg Kapetanović Ljubušak, Narodno Blago, s. 462-479 .], 1897 yılında yayımlanan Istočno Blago (Doğu Hazinesi) adlı eserde de “Bizim Yazarlarımız ve Edebiyatımız Hakkında” başlığı altında İlhamî’nin 5 şiirini, Abdurahman Sırrî’nin 3 şiirini ve Omer Humo’nun Derviške Savjete (Derviş Nasihatleri) adlı şiirini yayımlamıştır.[70 - Mehmed-Beg Kapetanović Ljubušak, Istočno Blago, Svjetlost Sarajevo, 1987, s. 188-205.]
20. yüzyılın başlarına değin özellikle Avusturya-Macaristan hâkimiyeti ile birlikte büyük artış gösteren Boşnak sözlü kültür ürünlerinin kayıt altına alınma çalışmaları kapsamında diğer Boşnak sözlü kültür ürünlerinin yanında alhamiyado edebiyatı ürünlerinin de kayıt altına alınıp yayımlanmasında büyük artış olmuştur. Bosna Hersek’e derlemeler yapmak için gelen Avusturyalı etnolog, folklorist ve Slavist Frederich Krauss, 1887 yılına kadar Mostar, Rogatitsa, Yukarı Tuzla, Kupres, Yukarı Skoplya bölgelerinde derlemeler yapmış, çok sayıda olmasa da alhamiyado edebiyatı ürünlerini kayıt altına almıştır. 1885 yılında yayımladığı Tri Rijeći Hercegovca (Herseklinin Üç Sözü) adlı makalesinde Boşnaklar arasında oldukça popüler olan Yusuf Çengiç’in Avdija adlı meşhur kasidesini yayımlamıştır. [71 - Friedrich Krauss, Tri Riječi Hercegovca, Mostar, 1885.] Daha sonra yayımladığı Slav halk edebiyatı adlı eserinde de Zenitsalı imam Edhem’in Savjeti Ženama (Kadınlara Nasihatler) adlı şiirini yayımlamıştır.[72 - Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 27.]
1911 yılında Seyfudin Kemura ve Vladimir Çoroviç’in Almanca olarak kaleme aldıkları Serbokroatische Dichtungen bosnischer Moslims aus dem XVII, XVIII and XIX Jahrhundert (XVII, XVIII ve XIX yüzyıllardaki Bosnalı Müslümanların Sırp-Hırvat Dilindeki Şiirleri) adlı çalışmaları, bu döneme kadar alhamiyado edebiyatının ilk önemli temsilcisi kabul edilen Muhamed Hevaî’den 20. yüzyıl sonlarına kadar alhamiyado edebiyat geleneği içerisinde eser veren yazarlar hakkında ilk sistemli ve kapsamlı bilgiler veren eser olma özelliğine sahiptir. Kitapta 17. yüzyıl ile 20. yüzyıllar arasında yaşamış Arap alfabesi ile Boşnakça yazan on Boşnak şair-yazar ve bunların eserleri (ilahiler ve halk şiirleri) ile birlikte bazı anonim şiirler hakkında bilgi verilmektedir. Bunlar sırasıyla Muhamed Hevaî Üsküfî, Hasan Kaimî, Hacı Muhamed Razî, Molla Mustafa Başeski, Abdülvehab İlhamî, Umihana Çuvidina, Abdurahman Sırrî, Ahmed Karahoca ve Omer Humo’dur. Bunlardan başka bir adet anonim şiir ve ek olarak alhamiyado edebiyatının ilk şiiri olarak kabul edilen Erdelli Hasan’a ait Hırvat Türküsü adlı şiiri eserine koymuştur. Bu eser, alhamiyado edebiyatı araştırmaları açısından öncü bir çalışmadır.[73 - Eser ve içeriği ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Alen Kalajdžija, “Stoljeće od pojave prve pjesničke zbirke alhamijado književnosti: Das Serbokroatische Dichtunger bosnischer Moslims aus dem XVII., XVIII. und XIX. Jahrhundert Sejfudina Kemure i Vladimira Ćorovića”, Znakovi Vremena, Saraybosna, 2012, yıl 15, S. 57/58, s.321-332.]
Çoroviç’in Boşnak edebiyatı ile alakalı yapmış olduğu çalışmalar bu eserle sınırlı değildir. Daha sonraki dönemlerde yazdığı kitap ve makalelerde alhamiyado edebiyatı ile ilgili tespitler ve değerlendirmeler yapmaya devam etmiştir. 1912 yılında Bosanska Vila adlı edebiyat dergisinde kaleme aldığı Muslimani u našoj ranijoj književnosti (Erken Dönem Edebiyatımızda Müslümanlar) adlı makalesi Boşnak kültür tarihi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu makalede Çoroviç, kendisi de bir Sırp olduğu halde, yüzyıllardır Bosna Hersek’te varlığını sürdüren İslam ve İslam’ın etkisi ile oluşan zihniyetin ve kültürel hayatın Bosna Hersek’teki sosyal ve kültürel hayata olan olumsuz etkileri ile alakalı psikolojik engelleri dağıtmak istediğini belirtmektedir. Nitekim bu makalede Müslümanları kastederek bu insanların hayatları hakkında hiçbir şey bilmediklerini, onların sosyal ve kültürel hayatlarının kendilerine oldukça yabancı olduğunu vurgulamaktadır. Aynı makalenin devamında Çoroviç Boşnak sevdalinkaların karakteristik ve genetik hususiyetleri ile alakalı olarak Boşnak lirik halk ürünleri içerisinde ilk sıraya konulmasını ve bunları en değerli ve en güzel edebî ürünler olarak görülmesini salık verir. Çünkü bu ürünler Boşnak insanının duygularını ve hassas tabiatını ortaya koymaktadır. Fakat Çoroviç, bu ürünlerde var olan kıt yaratıcılık ile kuru bir tonda durmaksızın verilen didaktik mesajların fazlalığını edebî açıdan çok fazla değerli bulmaz. [74 - Vladimir Ćorović, “Muslimani u našoj ranijoj književnosti”, Bosnaska Vila, 27/1912, s. 33: Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 34-35.] Çoroviç, 1925 yılında yayımlanan Bosna i Hercegovina adlı kitabının edebiyat için ayrılan bölümünde tekrardan alhamiyado edebiyatı şairleri ve şiirlerinden bahsedecektir.[75 - Vladimir Ćorović, Bosna i Hercegovina, Beograd, 1925, s. 99-102.]
20. yüzyılın önemli Boşnak entelektüelleri arasında gösterebileceğimiz Safvet-beg Başagiç, 1910 yılında Viyana Üniversitesi’nde tamamladığı Die Bosniaken und Hercegovcen auf dem Gebiete der islamischen Literatur/Bošnjaci i HerceG – govci u Islamskoj književnosti (İslam edebiyatında Boşnaklar ve Hersekliler) adlı doktora çalışmasında Hasan Kaimî ve Türkçe eserleri hakkında bilgiler verirken onun o osvajanju Kandije (Kandi’nin fethi hakkında) adlı beş dörtlükten oluşan Boşnakça şiirinin metnini vermiştir. Yine bu eserde İlhami’ye ait Ti besposlen nemoj hodit (Boş Gezme) adlı şiirinin ilk dörtlüğüne yer vermiştir.[76 - Safvet-beg Bašagić, Bošnjaci i Hercegovci u Islamskoj književnosti, Svjetlost Sarajevo, 1986, s. 136-138.] 1917 yılında yayımlanan kendi kütüphanesinde bulunan el yazmalar hakkında bilgiler verdiği yazısında ise İlhamî, Kaimî ve Sırrî’ya ait ilahilerin olduğu yazmalar hakkında bilgiler verir.[77 - Safvet-beg Bašagić, “Popıs orijentalnih rukopisa moje biblioteke”, Glasnik Zemaljskog Muzeja (GZM) XXVIII, Sarajevo, 1916, s. 207-290.]
Alhamiyado edebiyatı yabancı araştırmacılarında dikkatini celp etmiştir. Bu araştırmacılar içerisinde en önemlisi alhamiyado edebiyatının dili ve transkripsiyon meselesi üzerine değerli çalışmalar yapan Alman Slavist Lehfeldt Werner’dir. Werner 1969 yılında Münih’te yayımlanan mühim eseri Das serbokroatische Aljamiado-Schrifttum der bosnisch-hercegovinischen Muslime. Transkriptionsprobleme (Bosnalı-Hersekli Müslümanların Sırp-Hırvat Alhamiyado Edebiyatı-Transkripsiyon Problemleri) adlı eserinde özellikle alhamiyado edebiyatına dil ve alfabe cihetinden yaklaşmış ve alhamiyado yazar ve şairlere ait orijinal el yazmaların yazımına dikkatini yoğunlaştırmak suretiyle Boşnak dilinin Arap harflerine adapte edilmesi üzerine tespitlerde bulunmuştur. Daha sonraki yıllarda da konu ile alakalı makaleler kaleme almıştır. Boşnak araştırmacılara göre Werner’in çalışmaları hem sistematikliği hem de bilimsel kıymeti yönünden değerlendirildiğinde o zamana değin alhamiyado edebiyatının dil meselesini en iyi ele alan çalışmalardır.[78 - Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 44-45.]
20. yüzyılda Boşnak-Sırp-Hırvat edebiyat tarihi ile alakalı olarak yazılan birçok kitapta ve edebiyat antolojisinde alhamiyado edebiyatı şairleri ve onlara ait şiirlerden bahsolunmuştur. Boşnak edebiyat araştırmacısı Hamdiya Kreşevlyakoviç 1912 yılında kaleme aldığı Kratak Pregled hrvatske knjige u Herceg-Bosni od najstarijih vremena do danas (En Eski Çağlardan Günümüze kadarki dönemde Bosna Hersek’te Yazılan Hırvatça Eserlere Kısa Bir Bakış) adlı kitabında alhamiyado edebiyatının belli başlı isimleri ve onlara ait eserler hakkında bilgi verir.[79 - Hamdija Kreševljaković, Kratak Pregled hrvatske knjige u Herceg-Bosni od najstarijih vremena do danas, Vlastita Naklada Sarajevo, 1912, s. 20-21.] Birkaç yıl sonra Milan Prelog Povijest Bosne u doba osmanlijske vlade (Osmanlı Döneminde Bosna Tarihi) adlı eserinde Arap alfabesi ile kaleme alınan Boşnakça eserler için kısa bir bölüm ayırır. Bu bölümde Boşnakça kaleme alınan eserleri Boşnakların Doğu dillerinde kaleme aldığı eserlerden daha değersiz görür ve bu sebepten önceliği Doğu dillerinde yazılmış şiirlere verir. Boşnak alhamiyado şiirlerinin içeriklerinin kapsamını daha dar ve daha mütevazi bulur.[80 - Milan Prelog, Povijest Bosne u doba osmanlijske vlade (1739-1878), Sarajevo, 1916, s. 172-182.] 1932 yılında David Bogdanoviç tarafından kaleme alınan başka bir antoloji olan Pregled književnosti Hrvatske i Srpske (Hırvat ve Sırp Edebiyatlarına Genel Bir Bakış) adlı çalışmada Hevaî, Kaimî, Umihana Çuvidina, Ahmet Karahoca gibi birçok alhamiyado edebiyatı şairi ve eserleri ile alakalı bilgiler verilmiştir.[81 - David Bogdanović, Pregled književnosti Hrvatske i Srpske, knjiga I, Zagreb, 1932.]
Mehmed Hanciç’in 1933 yılında kaleme aldığı Rad bosanskohercegovačkih muslimana na književnom polju (Bosna Hersek Müslümanlarının Edebî Alandaki Çalışmaları) makalesi bu zamana değin alhamiyado edebiyatını en geniş çerçevede ele alan çalışma olma özelliğine sahiptir. Çalışmada, alhamiyado şairleri yanında daha önce adı anılmamış Arif Sarayliya’nın yanı sıra çok sayıda alhamiyado şairi ve eseri hakkında bilgi verilir. Onun bu çalışmasında yer verdiği yeni ayrıntılar ve kapsamlı bilgiler, eseri kendinden önceki çalışmaların önüne geçirmiştir.[82 - Mehmed Handžić, “Rad bosanskohercegovačkih muslimana na književnom polju”, Glasnik Vrhovnog starješinstva islamske vjerske zajednice, 1/1933, 1-12, 2/1934, 1-6.]
Tarihçi kimliği yanında Boşnak kültürü ve edebiyatı ile alakalı yapmış olduğu çok sayıda çalışma ile tanınan Muhamed Hacıyahiç, çalışma sahasına alhamiyado edebiyatını da dahil etmiştir. Öncelikle dönemin süreli yayınlarında Razî, Umihana Çuvidina, Muhamed Mestvitsa, Abdülvehab İlhamî gibi alhamiyado edebiyatı şairlerinin hayatları ve eserleri hakkında birçok makale kaleme almıştır. Bu konuda yaptığı en önemli ve en kapsamlı çalışma ise 1938 yılında yayımlanan Hrvatska muslimanska književnost do 1878. godine (1878 Yılına Kadar Hırvat Müslümanlarının Edebiyatı) adlı eseridir. Eserde ilk alhamiyado şairi olarak Hacı Yusuf Livnyak’ı göstermiş ve 1878 yılına kadar yaşamış olan 25 alhamiyado edebiyatı şair ve yazarı hakkında bilgiler vermiştir. Eserde Hacı Yusuf Livnyak, Mustafa Firaki, Yusuf beg Çengiç gibi daha önce kendisi hakkında bilgi sahibi olunmayan birçok alhamiyado şair ve yazarını ilk kez tanıtmıştır. Ayrıca sadece şairleri ve eserlerini tanıtmakla kalmamış, tarihçi kimliğini de kullanarak şiirlerin karakteristik özelliklerinden hareket edip tarihî süreçte Boşnakların sosyo-kültürel gelişimleri ile alakalı yorumlarda bulunmuştur.[83 - Muhamed Hadžıjahić, Hrvatska muslimanska književnost do 1878. godine, Sarajevo, 1938.]
Boşnak sözlü kültür ürünleri ve halk edebiyatı ile alakalı yapmış olduğu çalışmalar ile tanınan Aliya Nametak, 1920’li yıllardan itibaren yazmış olduğu makaleler ile alhamiyado edebiyatı araştırmalarına katkıda bulunan isimler arasında zikredilebilir. Nametak 1931 yılında Hevaî’nin Boşnakça-Türkçe sözlüğünün yazılışının 300. yılı münasebetiyle bu sözlüğü yeniden yayımlamış, 1936 yılında da Salih Gaşeviç’in Mevlid’ini yayımlamıştır.[84 - Alija Nametak, “Gaševičev Bosanski Mevlud”, Narodna Uzdanica, Sarajevo, 1935, s. 66-83.] Yazmış olduğu çok sayıda makalede alhamiyado edebiyatı şairleri ve onların eserleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu makalelerden 1963 yılında yayımladığı Nov prilog bosanskoj alhamijado literaturi (Boşnak Alhamiyado Literatürüne Yeni Bir Ek) adını verdiği makalesinde o döneme değin Boşnak alhamiyado edebiyatı ile alakalı yapılan çalışmalar hakkında kısa bilgiler verip Tuzla’da bulunan yeni bir el yazmasını tanıtmış ve yazmada bulunan şiirlerin metinlerini vermiştir. Ayrıca bu şiirlerin içerikleri, çeşitli varyantları ve nerelerden derlendikleri ile alakalı bilgiler vermiştir.[85 - Alija Nametak, “Nov prilog bosanskoj alhamijado literaturi”, Bošnjačka Književnost u Književnoj Kritici-Stari Književnost (Knjiga I), Alef Sarajevo, 1998, s. 904-915.]
Bunların yanında özellikle Boşnakların Müslüman Hırvat olarak adlandırıldığı ve Boşnaklara ait kültürel mirasın Müslüman Hırvatlara ait olarak tanımlanmasının popüler olduğu Yugoslavya Krallığı’ndan itibaren bazı Hırvat araştırmacılar, Hırvat edebiyat antolojilerinde Boşnak alhamiyado edebiyatı ve temsilcilerini Hırvat edebiyatı içerisinde değerlendirerek alhamiyado edebiyatı hakkında bilgiler vermişlerdir.[86 - Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Yugoslavya Krallığı döneminden itibaren Boşnaklaırn Müslüman Hırvatlar olarak tanımlanma eğilimi, bazı Boşnaklar tarafından da “isteyerek veyahut istemeyerek” kabul görmüş ve Boşnaklara ait olan kültürel malzeme Müslüman Hırvatlara ait olarak adlandırılmıştır. Biraz önce üzerinde durduğumuz Muhamed Hacıyahiç’in eserini “1878 yılına kadar Hırvat Edebiyatı” olarak adlandırılması bu sebebe dayanmaktadır.] Slavko Yejiç Hrvatska književnist od početka do danas 1100-1941 (Başlangıçtan Günümüze Hırvat Edebiyat 1100-1941)[87 - Slavko Ježić, Hrvatska književnist od početka do danas 1100-1941, Zagreb, 1941.], Mihovil Kombol Povijest hrvatske književnosti do preporoda (Hırvat Edebiyat Tarihi)[88 - Mihovil Kombol, Povijest hrvatske književnosti do preporoda, Zagreb, 1945.], Ivan Slamnig, 17. Yüyılda Hırvat Şiiri[89 - Ivan Slamnig, Hrvatska poezija XVII stoljeća, Zagreb, 1964.], Nikola Milişeviç ve An-tun Şolyan Antologija hrvatske poezije (Hırvat Şiiri Antolojisi)[90 - Nikola Milišević-Antun Šoljan, Antologija hrvatske poezije, Zagreb, 1966.], Kreşimir Giergijeviç Hrvatska književnost od 16. do 18. stoljeća u sjevernoj Hrvatskoj i Bosni (16. Yüzyıldan 17. Yüzyıla Kadar Kuzey Hırvatistan ve Bosna’da Hırvat Edebiyatı)[91 - Krešimir Georgijević, Hrvatska književnost od 16. do 18. stoljeća u sjevernoj Hrvatskoj i Bosni, Zagreb, Matica Hrvatska, 1969.], Vlatko Pavletiç Zlatna knjiga hrvatskog pjesništva od početka do danas (Başlangıçtan Günümüze Hırvat Şiirinin Altın Kitabı)[92 - Vlatko Pavletić, Zlatna knjiga hrvatskog pjesništva od početka do danas, Matice Hrvatske, Zagreb, 1972.] adlı şiir antolojilerinde Boşnak alhamiyado edebiyatı temsilcileri ve onların eserleri hakkında bilgiler vermişlerdir.
1970’lı yıllardan itibaren gerek münferit karakterde Boşnak alhamiyado edebiyatı temsilcileri, gerekse de alhamiyado edebiyatının genel edebî hususiyetleri hakkında kayda değer çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Boşnak edebiyat araştırmacısı Muhsin Rizviç, ilk kez modern edebiyat teorileri ışığında alhamiyado edebiyatı ürünlerini değerlendiren isimlerin başında gelir. Onun 1972 yılında kaleme aldığı Pojavni okviri i unutrašnje osobenosti alhamijado literature (Alhamiyado Edebiyatının Çerçevesi ve Muhteva Özellikleri) adlı eserinde öncelikle alhamiyado edebiyat geleneği içerisinde Arap alfabesinin Boşnakçaya uyarlanma meselesi üzerinde durmuş, bu konu ile alakalı reform girişimleri hakkında kronolojik olarak bilgi vermiştir. Yine bu edebiyat geleneği ile ilgili çalışma yapan ilk isimler ve onların çalışmalarından bahsetmiştir. Rizviç kendi dönemine değin Boşnak alhamiyado edebiyatı ile alakalı çalışma yapan isimleri tenkit etmiştir. Bu isimlerin yalnızca alhamiyado edebiyatına mensup şair ve yazarların sadece kimlik bilgileri ve eserleri ile ilgilenmelerini, mevcut edebî numunelerin dilsel, üslupsal ve stilistik özellikleri ile alakalı herhangi bir tespit yapılmamasını eleştirmiştir. Bu noktada kendisi alhamiyado ilahi, kaside ve mektuplarını yapısal özelliklerine göre incelemiştir. İlahilerde Boşnakların Hristiyan köklerini yansıtan motifler belirlemeye çalışmış, kasidelerin ise Doğu edebiyatlarındaki kaside formatından farklılaşarak dinî ahlaki mesajlar veren bir türe dönüşmesi üzerinde durmuştur. Ayrıca şiirlerin dil, vezin, tonlama gibi teknik hususiyetleri üzerinde durmuştur. Şiirleri sistematik bir şekilde tasnif edip muhteva özelliklerini ayrıntılı bir şekilde vermiştir.[93 - Muhsin Rizvić, Književno stvaranje muslimanskih pisaca u Bosni i Hercegovini u doba austrougarske vladavine, Akademija nauka i umjetnosti BiH, djela, XLVI/1-2, Sarajevo, 1973.] Rizviç’in bu çalışması alhamiyado edebiyatı ile alakalı olarak o zamana değin yapılan en iyi çalışmadır.
Smail Baliç’in 1973 yılında kaleme aldığı Kultura Bošnjaka (Boşnak Kültürü) adlı çalışması Boşnakların sahip olduğu soyut-somut kültürel unsurların tanıtıldığı önemli çalışmalar arasında yer alır. 1994 yılında ikinci baskısını yaptığı eserinin girişine “Barbar Saldırısı” başlığında yeni bir bölüm ekleyerek Hırvat ve Sırpların savaş sürecinde yaptığı barbarlıklar ve Hırvat ve Sırplar tarafından yıkılıp yok eliden cami, kütüphane, köprü gibi kültür eserleri ile alakalı bilgiler verdiği eserin bir bölümünü de Boşnak alhamiyado edebiyatına ayırmıştır. Alhamiyado edebiyatı ile alakalı yapılan çalışmalar hakkında kısa bir literatürün ardından kronolojik olarak geleneğin temsilcileri ve onların şiirleri hakkında bilgiler vermiştir. Eserin ikinci baskısına alhamiyado edebiyatı ile alakalı olarak daha sonra yapılan çalışmaları da dahil edip daha önce verdiği bilgileri güncellemiştir.[94 - Smail Balić, Bošnjaka Kultura, R & R, Tuzla, 1994, s. 129-149.]
1975 yılında ünlü Boşnak edebiyat tarihçisi Hazim Şabanoviç’in kaleme aldığı Književnost Muslimane BiH na orjantalnim jezicima (Bosna Hersek Müslümanlarının Oryantal Edebiyatı) adlı edebiyat antolojisinde hem Türk hem de Boşnak dilinde eserler kaleme alan müelliflerin yanında sadece Boşnakça eser kaleme almış olan alhamiyado edebiyatı temsilcilerinin hayatı hakkında bilgiler vermiştir.[95 - Hazim Šabanovič, Književnost Muslimane BiH na orjantalnim jezicima, Svjetlost, Sarajevo, 1975.]
Alhamiyado edebiyatı ile alakalı yapılan alhamiyado edebiyatının hususiyetleri, sanatçıları ve eserleri ile alakalı genel çalışmalar hakkında bilgiler verdik. Ayrıca kendilerinden çok geç haberdar olunan bu sanatçıların hayatları ve eserleri ile alakalı müstakil makaleler ve kitaplar da kaleme alınmıştır. Abdulvehab İlhamî, Molla Mustafa Başeski, Hasan Kaimî, Umihana Çuvidina gibi isimlerin monografileri eldeki sınırlı kaynak nispetinde yayımlanmıştır. Bunlar arasında adını zikredebileceğimiz isimler ve kaleme aldığı çalışmalardan bazıları şunlardır:
Mustafa Busulaciç’in Muhammed Ruşdî’nin hayatı ve sanatını ele aldığı makaleleri[96 - Mustafa Busuladžić, “Život i književni rad Muhameda Ruždije“, Narodna Uzdanica, 4/1936, s. 97-103; Mustafa Busuladžić, “Muhamed Ruždi“, Glasnik Islamske Vjerske Zajednice, 3/1935, s. 543-550.];
Kasim Dobraça’nın yeni bilgiler ışığında Abdülvehhab İlhamî’nin hayatını ve başta Tuhfetül-musallîn ve zubdetül-haşî`n adlı Türkçe risalesi olmak üzere eserlerinin içeriği hakkında bilgiler verdiği monografisi[97 - Kasim Dobrača, Tuhfetul-mussali ve zubdetul-haši`n od Abdul-Vehhaba Žepčevije-Ilhamije, Anali, Knjiga II-III, 1974, s. 41-69.],
Lamiya Hacıosmanoviç’in Umihana Çuvidina ile alakalı kaleme aldığı monografiler[98 - Lamija Hadžiosmanović, “Umihana Čuvidina, prva bosanska pjesnikinja muslimanka”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, br. 11-12, Sarajevo, Kasım-Aralık 1971, s. 655-657; Lamija Hadžiosmanović, Umihana Čuvidina – prva lirska pjesnikinja, Odjek, 1972.],
İbrahim Kemura’nın Omer Humo ve onun alhamiyado edebiyatında ilk basılan eser olma özelliğini taşıyan eseri[99 - Ibrahim Kemura, “Prva štampana knjiga arabicom na našem jeziku (Omer efendija Humo i njegov prosvjetni rad)”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 5-6, s. 208-223.], Feyzo Softa ve onun meşhur şiiri Aşığın Elif-ba’sı[100 - Ibrahim Kemura, “Iz stare bosanske muslimanske književnosti (Fejzo Softa i njegov ašiklijski elif-be)”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 3-4, s. 512-515.] ve Mevlüd yazarı Hafız Salih Gaşeviç[101 - Ibrahim Kemura, “Hafiz Salih Gašević u svijetlu literarnog djela jednog crnogorskog pisca”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 3-4, s. 120-123.] ve Abdülvehab İlhami’nin Boşnakça kaleme aldığı İlmihâl[102 - Ibrahim Kemura, “Ilmihâl Abdulvehhab Ilhamija”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 38/1975, 1-2, s. 29-43.] hakkında yazmış olduğu makaleler,
Mehmed Muyezinoviç’in Yusuf Haciç Livnyak ve onun Hac yolculuğunu kaleme aldığı seyahatnamesini yayımladığı makalesi[103 - Mehmed Mujezinović, “Hadžić Jusuf Livnjak i njegov putopis”, Život, 1974, s. 439-477.],
Muhamed Hacıyamakoviç’in Abdülvehab İlhami’nin hayatını ve eserlerini ayrıntılı bir şekilde kaleme aldığı monografisi[104 - Muhamed Hadžijamaković, Ilhamija, život i djelo, El-Kalem, Sarajevo, 1991.],
Osman Sokoloviç’in Ahmed Karahoca’nın kimliği ile alakalı yazmış olduğu monografisi,[105 - Osman Sokolović, “Ahmed Karahodža (Abdul-Vehhab)”, Gayret, 15/1934.]
Munir Ekrem Şahinoviç’in Umihana Çuvidina ve Hasan Kaimî’nin hayat hikâyeleri ve eserlerinin ele alındığı makaleleri,[106 - Munir Ekremov Šahinović, Umihana Čujdina, prva hrvatska pjesnikinja-muslimanka iz Bosne (1813), Islamske svijet, za Hidžretsku godinu 1352, 1933-1934, s. 65-78; Munir Ekremov Šahinović, “Šejh Hasan Kaimija, narodni trubin iz Bosne i hrvatski pjesnik iz XVII. Stoljeća”, Narod, I/1933, s. 30-54.]
Jasna Şamiç’in Fransa’da hazırladığı Hasan Kaimî’nin hayatı ve divanını incelediği monografik çalışması.[107 - Jasna Šamić, “Dîvan de Ķaimî: Vie et œuvre d’un poete bosniaque du XVIIe siècle”, Synthèse no. 24 (Paris: Institut Français d’Etudes Anatoliennes, Editions Recherche sur les Civilisations, 1986.]
Alhamiyado edebiyatı ile alakalı 1980 sonrası 2 araştırmacı ve bunlara ait 3 eser günümüze değin yapılan çalışmalar içerisinde bir adım öne çıkar. Bu araştırmacılardan ilki Abdurahman Nametak’tır. Nametak, 1981 yılında yayımlanan Hrestomatija alhamijado književnosti (Alhamiyado Edebiyatı Antolojisi) adlı eserinin ilk 45 sayfasında bu edebiyat geleneğinin genel özellikleri hakkında bilgiler vermiştir. Daha sonra ise antoloji şeklinde manzum-mensur eserler, müellifleri ve nereden kayıt altına alındıkları bilgileri verilmiştir.[108 - Abdurahman Nametak, Hrestomatija alhamijado književnosti, Svjetlost, Sarajevo, 1981.] Diğer isim ise Muhamed Hukoviç’tir. Hukoviç’in ilki inceleme, ikincisi antoloji şeklinde terkip edilen Alhamijado književnost i njeni stvaraoci (Alhamiyado Edebiyatı ve Yaratıcıları) ve Zbornik alhamijado književnosti (Alhamiyado Edebiyatı Antolojisi) adlı iki eseri 1986 ve 1997 yıllarında yayımlanmıştır.[109 - Muhamed Huković, Alhamijado književnost…; Muhamed Huković, Zbornik alhamijado književnosti, Preporod, Sarajevo, 1997.] Alhamiyado edebiyatı ve yaratıcıları konulu doktora tezini kitaplaştırdığı ilk eserinde öncelikle alhamiyado edebiyatının menşesini, bu konu hakkında yapılan ilk çalışmaları ve alhamiyado edebiyatının belli başlı hususiyetleri hakkında bilgi verdikten sonra alhamiyado edebiyatı müelliflerini ve telif-anonim bu edebiyat geleneği içerisinde verilen eserleri kapsamlı bir şekilde incelemiştir. İkinci eseri ise bu gelenek içerisinde yer alan anonim-telif eserleri konularına göre tasnif edip müellifler hakkında da kısa bilgiler verilmek suretiyle oluşturulmuş bir antolojidir.
1800’lü yıllardan günümüze değin yaklaşık 150 yıldır araştırılan, hakkında çok sayıda eser kaleme alınan Boşnak alhamiyado edebiyatı ile alakalı belli başlı kaynakları tanıtmaya çalıştık. Günümüzde alhamiyado edebiyatı temsilcileri ve onların manzum-mensur eserleri Boşnakların Osmanlı döneminde kendi ana dillerinde vücuda getirdikleri edebiyat olarak araştırılmaya ve eğitim müfredatı içerisinde okutulmaya devam etmektedir. Arap alfabesi ile kaleme alınmasına rağmen günümüze değin yapılan araştırımalar vesilesiyle neredeyse tüm örnekleri Latin alfabesine aktarılmış bulunmaktadır.

1.2. Alhamiyado Edebiyatının Teşekkkülü, Tarihî Gelişimi ve Yapısal Hususiyetleri
İslamiyet’in yayıldığı geniş coğrafi saha, gelişmiş İslam kültür ve medeniyetinin etkisi ile birlikte Arap alfabesine geniş bir alanda kullanım imkânı sağlamıştır. Türkler gibi İslam’ı kabul eden veya İslam’ı kabul etmese dahi dönemin İslam kültür ve medeniyetinin nüfuzu altına giren birçok toplum kendi dillerini Arap alfabesi ile yazmışlardır. Arnavutça, İspanyolca, Fransızca, Yunanca, Lehçe gibi birçok dil, tarihin muayyen dönemlerinde Arap alfabesi ile edebî eserler vücuda getirmiştir. Bosna Hersek’te de benzer şekilde Türk hâkimiyeti ile birlikte Arap alfabesi belirli bir dönem Boşnak edebiyatında kullanılmış ve bu edebiyat geleneği alhamiyado edebiyatı olarak adlandırılmıştır.
Alhamiyado (alhemijado) terimi Arapça “Arap olmayan, yabancı” anlamına gelen “el acemiye” sözcüğünden türemiştir. Boşnaklar arasında belirli bir edebiyat geleneğini adlandırmak için kullanılmasının menşesi ise İspanya’ya dayanır. İspanya’da uzun süren Arap hâkimiyeti döneminde İslam kültürü ve edebiyatından etkilenmeleri neticesinde İspanyolların kendi dillerinde Arap harflerini kullanarak vücuda getirdikleri edebiyatı Alhamijado Metinleri (texosaljamiados) şeklinde adlandırmaları, Boşnaklar için bir ilham kaynağı olmuştur. İspanya’daki duruma benzer biçimde uzun süren Osmanlı-Türk hâkimiyeti ile Türk kültürü ve edebiyatının Boşnakları etkisi altına alması neticesinde Boşnak dilinde fakat Türklerin kullandıkları Arap harfleri ile vücuda getirilen yazın, alhamiyado edebiyatı olarak adlandırılmıştır.[110 - Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 7-8.] Boşnak edebiyat araştırmacılarından Fehim Bajraktareviç, 1928 yılında yazmış olduğu bir makalede Bosna Hersek’te ilk kez bahsi geçen edebiyat geleneğini adlandırmak için İspanya’dan öykünerek Boşnak Alhamijado Edebiyatı (Bosanska Alhamijado Književnost) terimini kullanmış ve günümüze değin araştırmacılar tarafından bu terim kullanıla gelmiştir.[111 - Fehim Bajraktarević, “Srpska Pesma o Muhamedovu rođenju“, Glasnik Srpskog Naučnog društva, III, s. 189-202.]
Arap alfabesinin ilk kez Boşnaklar arasında ne zaman kullanılmaya başlandığı meselesi tartışmalıdır. Bu konuda bazı araştırmacılar 15. yüzyılda edebî metinlerde Arap alfabesinin kullanımını çok erken görmektedir. Arap alfabesi ile kaleme alınan ilk Boşnakça metinlerin vakıfname, sicil kayıtları, kanunnameler, çeşitli kayıtların tutulduğu resmî defterler ve çeşitli idari kararların yer aldığı resmî evraklar olduğu varsayılmaktadır.[112 - Muhamed Huković, Alhamijado Književnost…, s. 18.] 16. yüzyılın sonlarına doğru Boşnakların yaşadığı coğrafyada İslamiyet’in yayılması ile birlikte ilk Arap harfli Boşnakça yazılı kaynaklar ortaya çıkmaya başlamıştır. İslami dönem Boşnak edebiyatına Boşnak halk dilinde yazılıp günümüze ulaşan en eski edebî metin, yukarıda da ismini zikrettiğimiz 1588/89 yıllarından kalma Erdelli Hasan’a ait olan Hırvat Türküsü (Hirvat Turkisi) adlı şiirdir. Bu şiir altı dörtlükten oluşan bir aşk şarkısıdır. Şarkı ile alakalı yapılan ilk çalışmalarda ve alhamiyado edebiyatı ile alakalı yayımlanan ilk eserlerde Hırvat Türküsü şeklinde adlandırlmıştır. Günümüze yakın yapılan çalışmalarda ise şiirin ilk mısrasından hareketle Ah nevista, duša moja şeklinde adlandırılması söz konusudur.[113 - Alen Kalajdžija, “Elementi Književnojezičke Koine u Najstarijoj Alhamijado Pjesmi “Hirvat Turkisi“ (1588/1589), ANALI, 2009, S. 29-30, s. 249-251.]
Alhamiyado edebiyatı geleneğinde vücuda getirilen eserlerin konu ve biçim bakımından oldukça çeşitlilik gösterdiğine tanık oluruz. Şekil itibariyle nazım ve nesir olmak üzere kasideler, mevlidler, aşk şiirleri, kısa hikâyeler, dinî içerikli metinler, dinî öğütler, mistik hikâyeler, risaleler, mektuplar, mesaj içeren özlü yazılar, sözlükler, dilekçeler gibi oldukça geniş bir tür ve konu yelpazesi vardır. Mensur eserler genel itibariyle karşılıklı konuşma şeklinde gelişen diyaloglardan oluşurken manzum eserler daha ziyade 5 ile 18 hece arasında değişen çeşitli sayıda dizelerden oluşan lirik-epik, lirik ve dinî-didaktik bir karakterde yaratılmıştır. İlk örneklerinin manzum olarak kaleme alındığı bu edebiyat geleneğinde mensur eserlerin yazımı 18. yüzyıl ortalarına dayanmak suretiyle manzum eserlere nispeten daha geç tarihlerde örneklerine rastlarız. Bu edebiyat geleneğine dâhil edilen ilk mensur eser 1757 yılında kaleme alınan dinî–ahlaki öğütler içeren Sene adlı eserdir. Alhamiyado edebiyatında kaleme alınan eserlerin genel karakteristik özelliği dinî-ahlaki öğütler veren didaktik bir mahiyette olmasıdır. Dinî ibadetlerin gerekliliği, namaz, oruç gibi İslami ritüellerin faziletleri, güzel ahlak, doğruluk, dürüstlük gibi hasletler ve bunların gerekliliği gibi mevzular işlenmiştir. Ayrıca bu tarzda yazılmış çok sayıda mensur eserin kim tarafından yazıldığı ile alakalı el yazmalarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Alhamiyado edebiyatına mensup şair ve yazarlar içerisinde çok azının 1878 yılından önce hayatlarından, kaleme aldıkları eserlerden ve onlara ait el yazmalardan haberdar olunmuştur. Çoğunlukla bu isimlerin eserlerinden ve hayat hikâyelerinden 1878 yılından sonra bilgi sahibi olunmuştur. Ayrıca bu geleneğe mensup çok az sayıda da şair ve yazar, eserlerinde otobiyografilerini vermişlerdir. Bu sebepten 1878 öncesinde yaşayan Alhamiyado edebiyat geleneğine mensup şair ve yazarların hayatları hakkında elimizdeki bilgiler oldukça sınırlıdır. Bu isimlerin birçoğu otobiyografilerini vermeseler de yazmış olduğu eserlerin satırları ve mısraları arasından kendi hayatları hakkında ipuçları bırakmışlardır. Bu durum özellikle Abdülvehab İlhamî, Hasan Kaimî, Muhammed Hevaî Uskufî, Abdurahman Sırrî ve Muhamed Rüşdî gibi Alhamiyado edebiyatının en önemli simaları için geçerli bir durumdur. 1878 yılından sonraya ait metinler ve müellifleri ise bilindik şahsiyetlerdir. Buna rağmen alhamiyado edebiyatı içerisinde değerlendirilen metinlerin önemli bir yekûnu anonim eserlerden müteşekkildir. Bunların Hicri olarak hangi yılda terkip edildiği bilgisi el yazmalarda bazen sadece yıl bazen ise gün ay ve yıl olarak verilmiştir.[114 - Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 10.]
Alhamiyado edebiyatı ürünlerinin kronolojik bir şekilde coğrafi dağılımına göz attığımızda 16. yüzyıl sonlarından 17. yüzyıl başlarına kadar Dalmaçya kıyılarından günümüzdeki Sırbistan topraklarına kadar Arap harfleri ile yazılmış edebî metinlerle karşılaşmaktayız. İlk dönem ürünleri olarak kabul edebileceğimiz bu eserlerin ortak vasfı ise aşk temalı ve lirik bir tarzda teşekkül etmiş olmasıdır. 1588 yılına ait olan Hırvat Türküsü ve 17. yüzyılın başlarına ait olan Nuto Moje Čuda i Ljute Nevolje adlı lirik tarzda yazılmış anonim şiir, 14. yüzyılda yaşayan ve Rönesans döneminde kendine özgü lirik tarzıyla modern lirik şiirin biçimini ve üslubunu yaratarak Avrupa’yı etkisi altına almış olan Francesco Petrarca’nın Dalmaçya ve Dubrovnik kanalıyla Bosna Hersek’te teşekkül eden şiir geleneğini nasıl etkisi altına aldığını göstermektedir.[115 - Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 10.]
Nuto Moje čuda i ljute nevolje,
Otkad tebe nisam, gospo, vidio,
Nije meni suze ronit po volju,
Jere tebe nisam, zlato vidio.[116 - Muhamed Huković, Zbornik…, s. 51.]
Bak gör ki başıma gelenleri; tuhaf ve ağır dertleri
Seni görmeyeli efendim,
Isteyerek gözyaşı dökmüyorum,
Zira seni görmedim, altınım benim.
Bosna Hersek’te İslamiyetin yayılması ve İslami tarzda eğitim veren medreselerde öğrenim gören isimlerin giderek artması bu edebiyat geleneğinin zamanla dinî-tasavvufi bir gelişme çizgisi kaydettiğinin bir delili olarak kabul edilebilir. Yine tarihî süreçte Müslümanların yaşadığı coğrafyada bu geleneğe mensup şair ve yazarların yetişmesi söz konusu olmuştur. İslamiyet’in benimsenmesi ile birlikte lirik temalar yerini dinî-didaktik ağırlıklı temalara ve klasik Türk edebiyatı türlerine bırakmıştır. İslamiyet ile birlikte Türk tekke-tasavvuf geleneğinin Bosna Hersek coğrafyasında yayılmasına paralel olarak dervişlerin mistik serüvenleri ve onların mistik dünyaları edebiyatın önemli malzemelerinden birisi olacaktır.
İslamiyet’in hızla yayılması ve Türk kültürünün Boşnakları nüfuzu altına almaya başlamasından itibaren Boşnakların Türkizm (Turcizam) adını verdikleri Boşnak diline Türkçeden girmeye başlayan sözcükler de bu edebiyat geleneğinde yazılan şiirler içerisinde oldukça yoğun bir şekilde kullanılacaktır. Türkçe kökenli sözcükler Boşnakçanın fonetik yapısına uygun bir şekilde kullanılmak suretiyle şiirin ahenginde herhangi bir bozukluğa sebebiyet vermemektedir. Bu durum Osmanlı Klasik edebiyat geleneğinde Farsça ve Arapça sözcüklerin Türkçenin fonetik yapısına uyun bir şekilde sanki Türkçe bir kelimeymiş gibi kullanılması ile benzer bir yapı arzeder.
Şüçür çini kad je kolay,
Sabur çini kad je belay,
Dalalete ti ne gleday,
Taharet nefsu dobro poday.
U pamet se ti obuy, dost canum,
Terç uçini alçak huy dost canum, yahuy,
Dragom Bogu ti robuj, dost canum,
Allah, Allah, aşkile huy.
Kolaylığa şükret,
Belaya sabret,
Dalaletten uzak dur,
Nefsine al taharet, iyice temizle.
Aklını başına topla, canım dostum,
Alçak huyu terket, canım dostum, ya Hu,
Güzel Allah’a kulluk et, canım dostum,
Allah, Allah, aşk ile, ya Hu.
Bosna Hersek’te Türk hâkimiyeti ve Boşnakların İslamlaşması ile birlikte Osmanlı tarzı klasik medreselerin açılması Boşnak kökenli okur-yazar kitlenin Türkçe, Arapça ve Farsça ile tanışmasına ve bu dilleri edebî eserler vücuda getirecek derecede öğrenmesine imkân sağlamıştır. Girişte üzerinde kısmen durduğumuz; Boşnakların klasik edebiyatı olarak adlandırdığımız bu dönemde Türkçe, Arapça ve Farsça edebî eserler kaleme alan sanatkârlar kısmen kendi ana dillerinde de eserler vücuda getirmeye başlamıştır. Arap, Fars ve Türk dillerinin çok dar bir alana hitap etmesi de bu dil ile söyleyişin bir taraftan da Boşnak halk dilininin de etkisi altına girmesine sebep teşkil etmiştir. Bu bağlamda alhamiyado edebiyat geleneği içerisinde Bosna Hersek sınırları içerisinde konuşulan Boşnakçanın farklı ağız özellikleri belirgin bir şekilde yansıtılmıştır. Bunda elbette ki bu edebiyat geleneğinin didaktik bir yapısı olmasının da etkisi vardır. Ayrıca halk dilini yansıtmasına rağmen klasik edebiyat geleneğini temsil eden Türkçe kökenli sözcükler de oldukça fazladır.[117 - Dževad Jahić vd.,Gramatika Bosanskoga…, s. 53.]
Bahsi geçen 3 dilin de bu dönem itibariyle Arap alfabesi ile yazılması, Arap alfabesini iyi seviyede öğrenen Boşnak okur yazar kesimin kendi ana dillerini de bu alfabe ile yazmasında etken olmuştur. 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Arap harfleri ile Boşnakça yazın çok geniş bir alanda yayılarak 20. yüzyıla kadar gelişme göstermiştir. Ancak Arap harflerinin Boşnakçaya uyarlanması noktasında tek bir standart kullanım söz konusu olmamıştır. Tüm şair ve yazarlar bu sorunu kendi yöntemleri ile çözmüşler, kendilerine göre bir kullanım şekli geliştirmişlerdir. Arap alfabesinde bulunan sesli ve sessiz harflerin Boşnakçadaki tüm sesleri karşılaması mümkün olmamıştır. Boşnakçada 5 temel sesli harf varken Arapçada bu sayı 3’tür. Yine Boşnakçada bulunan ž (j), c (ts), ć, č (ç), đ (c), p, lj (ly), nj (ny) seslerinin Arap alfabesinde karşılığı bulunmadığı için bu sesleri karşılamak için Osmanlı Türkçesinde olduğu gibi farklı yöntemler kullanılmışlar, Osmanlı Türkçesi ve Farsçaya başvurmak suretiyle Arap alfabesinde olmayıp Türkçe ve Farsçada kullanılan sembolleri Boşnakçaya uyarlamışlardır. J ve p sesleri Türkçe ve Farsçada kullanılan sembollerle karşılanmıştır. Ancak alhamiyado edebiyatında yazarlar Boşnakçada bulunup Arap alfabesinde ve aynı zamanda Türkçe ve Farsçada bulunmayan c (ts) , č (ç) , đ (c), lj (ly), nj (ny) sesleri için uygun işaretler bulmak zorunda kalmışlardır. Şairlerin kendilerine göre bu sorunu çözmeden kastımız bu noktada geçerlidir. Tüm şair ve yazarlar kendilerince bu 5 sese karşılık semboller kullanmışlardır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bazı araştırmacılar ve alhamiyado edebiyatı sanatçıları Boşnakçanın Arap alfabesine düzgün bir şekilde uyarlanması ve alfabenin yeniden düzenlenmesi ile alakalı görüşler bildirmişler ve bazı reform çabalarında bulunmuşlardır. Alfabede reform çabalarının ilk önemli ismi Mostarlı yazar ve şair Omer Humo’dur. Humo mensur kaleme aldığı Sehvetü’l-Vüsul adlı eserinde Boşnakçanın Arap alfabesi ile yazımı üzerinde durmuş ve bazı izahatlarda bulunmuştur. Humo’dan sonra İbrahim Berbiç, hazırlamış olduğu Boşnakça-Türkçe gramer kitabında Arap harflerinin Boşnakça seslere uyarlanması meselesinde belirli bir yazım kuralı ve sistem geliştirmeye çalışmıştır.[118 - Adnan Kadric, “İlk ‘Komparatif’ Osmanlıca Boşnakça Grameri: Boşnakça Türkçe Muallimi“, Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., 2014, Ankara, s. 524-529.] Daha sonraki yıllarda Yunuz Remziya Stovra, Ibrahim Selyubats ve Arif Sarayliya alfabe meselesi ile alakalı çalışmalar yapmış; ancak tüm bu çalışmalar Arap alfabesinin kullanımı konusunda belirli bir standart getirmememiş ve alfabe sorununun çözümü noktasında kalıcı bir etki yaratmamıştır.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/aksoy-omer/bosnak-alhamiyado-edebiyati-69499996/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Avarlar kanalıyla Slav dillerine giren Türkçe kökenli bu sözcük, Güney Slavları arasında yerel bey-yönetici anlamında kullanılmaktadır.

2
Salih Seyhan, Hakan Temiztürk, Senada Dizdar, Osmanlı Dönemi Bosna Basın Tarihi, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum, 2016, s. 51-52.

3
Bosna adının kökeni ile alakalı olarak ayrıntılı bilgi için bk. Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, Bošnjačka Zajednica Kulture Preporod, Sarajevo, 1997, s. 24; Milan Prelog, Povijest Bosne-od Najstarijih Vremena do Propasti Kralijestva-, Naklada Knjižera, Sarajevo, 1912, s. 7-8; Vladimir Ćorović, Historija Bosne, Sirpska Kraljevska Akademija, Beograd, 1940, s. 61.

4
Vjekoslav Klaić, Poviest Bosne do Propasti Kraljestva, Zagreb, 1882, ss. 23-25, 95-105. Georges Castellan, age, s. 94.

5
Bosna Hersek’in Coğrafi konumu içi bk. Saida Kondo, “Bosna Hersek Coğrafyası”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara, 2003, s. 2.

6
Bosna Hersek Federasyonu ve kimlik bilgileri ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Osman Karatay, “Bosna-Hersek Federasyonu”, Balkanlar El Kitabı, 2. Cilt: Çağdaş Balkanlar, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 221-229.

7
http://www.popis.gov.ba/popis2013/knjige.php?id=2.

8
İliryalılar ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. John Wilkes, Iliri, Preveo s Engleskog: Živan Filippi, LAUS, Split, 2001; Aleksandar Stipčević, Iliri, Školska Knjiga, Zagreb, 1989.

9
Enver İmamović, “Prostor Bosne i Hercegovine u Prethistoriji i Antici”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 23-28.

10
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay., Ankara, 2011, s. 48-50.

11
Slavlaşma konumu için bk. Salih Jalimam, “Državnopravni razvitak Bosne i Hercegovine”, Univerzitet u Zenici, Zenica, 2008, s. 7-15.

12
Dubravko Lovrenović, “Od Slavenskog Naseljavanja do Bana Kulina”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 48.

13
Ayrıntılı bilgi için bk. Noel Malcolm, Bosna, (Çev. Aşkım Karadağlı), OM Yay., İstanbul, 1999, s. 42-43; Osman Karatay, “Ortaçağ Bosna Tarihi”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 157-158.

14
Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 27-28.

15
Boşnaklar arasında yaygın bir atasözünde güzel olan herhangi bir durum karşısında Ban Kulin dönemine atıfta bulunularak; “Ban Kulin dönemi gibi, o güzel günler gibi” (Od Kulina bana i dobrijeh dana.) denilmektedir.

16
Osmanlı dönemi Bosna Hersek tarihi ile alakalı ayıntılı bilgi için bk. Zafer Gölen, “Osmanlı İdaresinde Bosna-Hersek”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 361-377; Zafer Gölen, Tanzimat Döneminde Bosna Hersek, TTK Yay., Ankara, 2010; Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, Küre Yay., İstanbul, 2016, ss. 97-100, 378-382; Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 95-357; Behija Zlatar, “Bosna i Hercegovina u okvirima Osmanskog carstva (1463-1593)”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 99-127; Enes Pelidija,“Bosanski ejalet od 1593. god. do Svištovskog mira 1791. god.” Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 135-170; Ibrahim Tepić, “Bosna i Hercegovina od kraja XVIII stoljeća do austrougarske okupacije 1878. godine”, Bosna i Hercegovine od najstarijih vremena do kraja Drugog svjetskog rata, Bosanski Kulturni Centar, Sarajevo, 2004, s. 135-169.

17
Bogomiller, Bizans menşeili Ortodoks ruhban sınıfın hegemonyasını tanımayan, kilise ikonlarını putperestlik olarak niteleyen, Haç’ı şeytanın sembolü olarak gören, dinî ritüellerde ruhban sınıfın otoritesini reddeden, kiliselerde azizlere yapılan ibadeti kesinlikle reddedip, ibadetin sadece Tanrı’ya yapılması gerektiğini savunan, alkol ile arasına mesafe koyan, kilisenin otoritesini kabul etmeyip, vaftiz ve teslis gibi inanç ve uygulamalara karşı çıkan dinî bir gruptur. Bununla alakalı olarak bk. Tayyib Okiç, “Balkanlar’da Bogomilizm Hareketi ve Bunun Bir Araştırıcısı: Aleksandr Vesiljeviç“ İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı 6, 1973, s. 209; Thomas W. Arnold, Povijest İslama, (Prev. Derviš A. Korkut-Nijaz Ćukrić), Starješinstvo IZ BİH, Sarajevo, 1989, s. 237. Ayrıca Bogomiller, dinî ritüel olarak günde 5 kez secdeye kapanarak Tanrı’ya dua etmişlerdir. Thomas W. Arnold, a.g.e., s. 237. Bogomilizm hakkında daha fazla bilgi için bk. Kadir Albayrak, Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, Emre Yay., İstanbul, 2005. İslamiyet ve Boşnakların İslamiyet öncesindeki inanç sistemleri arasındaki ortaklıklar ile ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Mehmet Handžič, Islamizacija Bosne i Hercegovine, Bošnjačka Kulturna Zajednica Revija Sandzak, Novi Pazar, 2012; Tayyib Okiç, “Balkanlar’da Bogomilizm Hareketi… ”, s. 209-214.

18
Abdülkadir Özcan, “Devşirme“, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 6, İstanbul, 1994, s. 255. Balkan toplumlarının zalimce bir uygulama olarak değerlendirdiği devşirme sistemi esasında devşirilen çocukların en iyi eğitimi alması, imparatorluğun en yüksek mevkilerine yükselebilmeleri ve çok yüksek maddi kazanç elde edebilmeleri sebebiyle Hristiyan aileleri için karşı çıkılan bir uyguama olduğu söylenemez. Bk. Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, s. 46.

19
Gülay Aydın; Osmanlı İmparatorluğu`nda Yönetici Seçkinlerin Toplumsal Kökenleri, s. 69-71: Yasemin Yayla, Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Yapı (1520-1566), SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü YYLT, Isparta, 2001, s. 49.

20
Barbara Jelavich, Barbara Jelavich, Balkan Tarihi: 18. ve 19. yüzyıllar, s. 98. Kaptanlıklar ve Bosna Eyaleti’ndeki idarî taksimat ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Hamdiya Kreševljaković, Kapetanije u Bosni i Hercegovini, Svjetlost, Sarajevo, 1980.

21
Zafer Gölen, “Osmanlı İdaresinde…”, s. 368-369.

22
Kemal H., Karpat, Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi Yay., İstanbul, 2004, s. 273.

23
Bununla alakalı olarak Avusturya ilhakının hemen ardından yaklaşık dört yüz bin Müslüman Boşnak’ın Osmanlı topraklarına göç etme talebi Müslüman Boşnakların Avusturya’nın da arzu ettiği doğrultuda göç etmeleri halinde mallarının ve topraklarının Hristiyan ahaliye dağıtılacak olması, göçlerin Osmanlı Devleti’nin o bölge üzerindeki egemenlik hakları ile Avusturya Devleti’ne karşı elde ettiği bazı askerî avantajları ortadan kaldıracağı, göçleri esnasında gerek devletin gerek kendilerinin birçok problemle karşılaşacakları ve devletin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar nedeniyle bunlara gerekli yardımı yapamayacağı gibi nedenlerden ötürü Boşnakların Türkiye’ye göçme isteklerinden vaz geçirilmesi, ancak buna rağmen göç etmek isteyenlere de olumsuz cevap verilmemesinin uygun olacağı kararı alındığı kaynaklarda geçmektedir. Bk. Bosna Hersek İle İlgili Arşiv Belgeleri (1516-1919) (ed. İsmet Binark), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara, 1992, s. 107.

24
Osman Karatay, “Habsburg İdaresinde Bosna ve Boşnaklar“, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 528-529.

25
Kemal Karpat, Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s. 18, 37-39; Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda Ulusçuluk Hareketleri”, Balkanlar El Kitabı, 1. Cilt: Tarih, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 407-408.

26
Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yay., İstanbul., 2014, s. 20. Birçok tarihçimiz “Pax Ottoman” olarak adlandırdıkları Osmanlı hâkimiyeti dönemini Balkan tarihinin en huzurlu dönemi olarak kabul eder. Balkan milletlerinin asimile olmayışlarını “Pax Ottomana” borçlu oldukları yazıla gelmiştir. Bu övünülen ve hoşgörü olarak nitelendirilen durum paradoksal olarak Osmanlı’nın çöküşüne yol açan en büyük etken olmuştur. Balkanlardaki Ulusçu hareketlerin doğuşunda “Pax Ottomana” adı verilen olgu, birinci dereceden etkili olmuştur. Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda”, s. 411.

27
Ortodoks Hristiyan cemaatler içerisindeki aydınlar, bilhassa Alman şair ve filozof Herder’in ulus düşüncelerinden etkilenmişlerdir.

28
Kemal Karpat, Balkanlar’da Osmanlı…, s. 125.

29
Balkanlar’da Rusya’nın etkisiyle Ortodoks Hristiyanlığın siyasal bir ideoloji haline dönüşmesi ve Balkan milliyetçiliğinin oluşmasındaki katkı ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Karpat, 2004; 28-31.

30
Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze…, s. 41.

31
Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze…, s. 42.

32
Barbara Jelavich, Balkan Tarihi…, s. 64.

33
Barbara Jelavich, Balkan Tarihi…, s. 69.

34
Muhamed Hadžijahić, Od tradicije do identiteta (Geneza nacionalnog pitanja bosanskih Muslimana), Zagreb, Islamska Zajednica Zagreb, 1990, s. 69-72.

35
Đenana Buturović , Usmena Epika Bošnjaka, Preporod, Sarajevo, 1995, s. 64.

36
Mustafa İmamović, Historija Bošnjaka, s. 373-378; Noel Malcolm, Bosna, s. 241-243. Bošnijak gazetesinin Boşnak milli kimliğinin tekamülü noktasında oynadığı rol ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Aldiana Softic, Boşnak milli kimliğinin inşasında Bošnjak Gazetesinin rolü: 1891-1901, Hacettepe Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara, 2017.

37
Boşnak etnoniminin oluşum sürecini ve bağlı olduğu tarihi, kültürel, coğrafi ve dinî dinamiklerin kapsamlı bir analizi için bk. Hadžijahić, Od tradicije…, ss. 69-72 , 222-252; Muhamed Hadžijahić, Porijeklo Bosnanskih Muslimana, Muslimanska Biblioteka, Sarajevo, 1990; Aydın Babuna, Bir Ulusun Doğuşu Geçmişten Günümüze Boşnaklar, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2012, ss. 94-103, 196-214.

38
Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yay., İstanbul, 2013, s. 274.

39
Balkanlardaki ulusçu hareketler ile Boşnak etnisitesinin teşekkülü ve tekamülü için ayrıca bk. Yahya Kemal Taştan, “Balkanlarda…”, s. 403-432; Ömer Aksoy, “Boşnak Ulusal Kimliğinin Oluşumu ve Halk Kültürünün Etkileri Üzerine Bazı Değerlendirmeler ve Tespitler”, Akademik Bakış, Yıl. 2018, Sayı 65, s. 252-265.

40
Ortaçağ Boşnak edebiyatı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Melahat Pars, “Bosna-Hersek’te Gelişen Boşnak, Sırp, Hırvat ve Yahudi Edebiyatları”, Balkanlar El Kitabı, 2. Cilt: Çağdaş Balkanlar, Akçağ Yay., Ankara, 2013, s. 231-232.

41
Abdullah Skaljic, Turcizmi u Sırpskohırvatskom Jeziku, “Svjetlost” İzdavacko Preduzece, Sarajevo, 1966, s. 11-13.

42
Bu dönemde Arapça ve Farsça yazılan eserler ve müellifleri ile ilgili olarak bk. Farsça için: Džemal Čehajić, “Izučavanje Naše Književnosti na Persijskom Jeziku”, POF, Vol. 39, Sarajevo, 1990, s. 69-85; Arapça için: Ismet Kasumović, “Naša Književnost na Orijentalnim Jezicima u İzvorima na Arapskom Jeziku”, POF, Vol. 39, Sarajevo, 1990, s. 95-109.

43
Şerafettin Turan, “Hersekzade Ahmet Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 17, İstanbul, 1998, s. 235-237.

44
Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 1, Bahar 1996, s. 140.

45
Fehim Nametak, Pregled Književnog Stvaranja Bosansko-Hercegovačkih Muslimana na Turskom jeziku, El Kalem, Sarajevo, 1989., s. 21-23.

46
Zafer Gölen, Tanzimat…, s. 183-184.

47
Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 142-144.

48
Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji u Bosni Osmanskog Perioda (od 15. do 18. vjeka)”, Usmena Epika Bošnjaka, (Priredio: Enes Kujundžić), IP Svjetlost, Sarajevo, 1997, s. 95.

49
Đenana Buturović, Bosanskomuslimanska Usmena Epika, Institut za Književnost Svjetlost, Sarajevo, 1992, s. 13-14.

50
Đenana Buturović, Bosanskomuslimanska Usmena Epika, s. 24-25.

51
Bk. Muhammed Hadzijahic, Narodne Pjesme o Berdelez Aliji, Sarajevo, 1934.

52
Bu iki kaynakta Cercelez Ali’den (Gerz Elez Aliya) Gürz İlyas adıyla bahsedilmektedir. Bk. İbrahim Peçevi, Tarih-i Peçevi I, İstanbul, 1867, s. 237; Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (6. Kitap 1. Cilt), Hzl. Seyit Ali Kahraman, YKY Yay., İstanbul, 2017, s. 237, 336-338.

53
Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji… ”, s. 139-140.

54
Đenana Buturović, “O Usmenoj Epskoj Tradiciji… ”, s. 141-156.

55
Fatih İyiyol – Alena Çatoviç, “Sevdalinkalarda Türk-Boşnak Halk Kültürünün Ortak Unsurları”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S. 1/1, 2012, s. 248.

56
Sevdalinkalar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Munib Maglajlić, Usmena lirika Bošnjaka, Preporod, Sarajevo, 2006, s. 34-41; Fatih İyiyol, Alena Ćatović, “Sevdalinkalarda…”, s. 246-264.

57
Munib Maglajlić, ”Usmena Balada Bošnjaka”, BZK Preporod, Sarajevo, 1995, s. 99-116.

58
Đenana Buturović-Lada Buturović, Antologiya Bošnjačkih Usmenih Lirskonarativnih Pjesma; Hasanaganica, Smrt Braće Morića, Smrt Omera i Merima, Svjetlost, Sarajevo, 2000, s. 5-16.

59
Enes Kujundžić, Narodna književnost Bošnjaka, Uvod i izbor tekstova, Dom štampe, Zenica, 2001, s. 19-20.

60
Dževad Jahić, Senahid Halilović, Ismail Palić, Gramatika Bosanskoga Jezika, Dom Štampa, Zenica, 2000, s. 58.

61
Mehmed Beg Kapetanović Ljubušak, Narodno Blago, Svjetlost Sarajevo, 1987.

62
Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 144.

63
Bosna savaşının sona ermesinin ardından Yugoslavya zamanında kapatılan 5 medrese tekrardan açılmıştır. Günümüzde bu medreselerin müfredatında seçmeli ders olarak Türkçe dersi yer almaktadır.

64
20. Yüzyıl Boşnak edebiyatı ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Fahri Kaya, “Boşnak Edebiyatı”, s. 134-156.

65
Aleksandar Hilferding, Putovanje po Hercegovini, Bosni i Staroj Srbiji, Veselin Masleša, Sarajevo, 1972.

66
Aleksandar Hilferding, Putovanje po Hercegovini…, s. 345.

67
Otto Blau,“Bosnischturkische Sprachdenkmaler”, Abhandungen fur die Kunde des Morgenlandes, Leipzig, 1868.

68
Stojan Novaković, “Prilozi istoriji srpske književnosti , IV. Srbi Muhamedovci i Turska pismenost“, Glasniku Srpskog učenog društva, knj. IV, 1969, s. 220-355: Muhamed Huković, Alhamijado književnost i njeni stvaraoci, Biblioteka Kulturno Nasljeđe Bosne i Hecegovine, Svjetlost, Sarajevo, 1986, s. 26-27.

69
Mehmed-Beg Kapetanović Ljubušak, Narodno Blago, s. 462-479 .

70
Mehmed-Beg Kapetanović Ljubušak, Istočno Blago, Svjetlost Sarajevo, 1987, s. 188-205.

71
Friedrich Krauss, Tri Riječi Hercegovca, Mostar, 1885.

72
Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 27.

73
Eser ve içeriği ile alakalı ayrıntılı bilgi için bk. Alen Kalajdžija, “Stoljeće od pojave prve pjesničke zbirke alhamijado književnosti: Das Serbokroatische Dichtunger bosnischer Moslims aus dem XVII., XVIII. und XIX. Jahrhundert Sejfudina Kemure i Vladimira Ćorovića”, Znakovi Vremena, Saraybosna, 2012, yıl 15, S. 57/58, s.321-332.

74
Vladimir Ćorović, “Muslimani u našoj ranijoj književnosti”, Bosnaska Vila, 27/1912, s. 33: Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 34-35.

75
Vladimir Ćorović, Bosna i Hercegovina, Beograd, 1925, s. 99-102.

76
Safvet-beg Bašagić, Bošnjaci i Hercegovci u Islamskoj književnosti, Svjetlost Sarajevo, 1986, s. 136-138.

77
Safvet-beg Bašagić, “Popıs orijentalnih rukopisa moje biblioteke”, Glasnik Zemaljskog Muzeja (GZM) XXVIII, Sarajevo, 1916, s. 207-290.

78
Muhamed Huković, Alhamijado književnost…, s. 44-45.

79
Hamdija Kreševljaković, Kratak Pregled hrvatske knjige u Herceg-Bosni od najstarijih vremena do danas, Vlastita Naklada Sarajevo, 1912, s. 20-21.

80
Milan Prelog, Povijest Bosne u doba osmanlijske vlade (1739-1878), Sarajevo, 1916, s. 172-182.

81
David Bogdanović, Pregled književnosti Hrvatske i Srpske, knjiga I, Zagreb, 1932.

82
Mehmed Handžić, “Rad bosanskohercegovačkih muslimana na književnom polju”, Glasnik Vrhovnog starješinstva islamske vjerske zajednice, 1/1933, 1-12, 2/1934, 1-6.

83
Muhamed Hadžıjahić, Hrvatska muslimanska književnost do 1878. godine, Sarajevo, 1938.

84
Alija Nametak, “Gaševičev Bosanski Mevlud”, Narodna Uzdanica, Sarajevo, 1935, s. 66-83.

85
Alija Nametak, “Nov prilog bosanskoj alhamijado literaturi”, Bošnjačka Književnost u Književnoj Kritici-Stari Književnost (Knjiga I), Alef Sarajevo, 1998, s. 904-915.

86
Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Yugoslavya Krallığı döneminden itibaren Boşnaklaırn Müslüman Hırvatlar olarak tanımlanma eğilimi, bazı Boşnaklar tarafından da “isteyerek veyahut istemeyerek” kabul görmüş ve Boşnaklara ait olan kültürel malzeme Müslüman Hırvatlara ait olarak adlandırılmıştır. Biraz önce üzerinde durduğumuz Muhamed Hacıyahiç’in eserini “1878 yılına kadar Hırvat Edebiyatı” olarak adlandırılması bu sebebe dayanmaktadır.

87
Slavko Ježić, Hrvatska književnist od početka do danas 1100-1941, Zagreb, 1941.

88
Mihovil Kombol, Povijest hrvatske književnosti do preporoda, Zagreb, 1945.

89
Ivan Slamnig, Hrvatska poezija XVII stoljeća, Zagreb, 1964.

90
Nikola Milišević-Antun Šoljan, Antologija hrvatske poezije, Zagreb, 1966.

91
Krešimir Georgijević, Hrvatska književnost od 16. do 18. stoljeća u sjevernoj Hrvatskoj i Bosni, Zagreb, Matica Hrvatska, 1969.

92
Vlatko Pavletić, Zlatna knjiga hrvatskog pjesništva od početka do danas, Matice Hrvatske, Zagreb, 1972.

93
Muhsin Rizvić, Književno stvaranje muslimanskih pisaca u Bosni i Hercegovini u doba austrougarske vladavine, Akademija nauka i umjetnosti BiH, djela, XLVI/1-2, Sarajevo, 1973.

94
Smail Balić, Bošnjaka Kultura, R & R, Tuzla, 1994, s. 129-149.

95
Hazim Šabanovič, Književnost Muslimane BiH na orjantalnim jezicima, Svjetlost, Sarajevo, 1975.

96
Mustafa Busuladžić, “Život i književni rad Muhameda Ruždije“, Narodna Uzdanica, 4/1936, s. 97-103; Mustafa Busuladžić, “Muhamed Ruždi“, Glasnik Islamske Vjerske Zajednice, 3/1935, s. 543-550.

97
Kasim Dobrača, Tuhfetul-mussali ve zubdetul-haši`n od Abdul-Vehhaba Žepčevije-Ilhamije, Anali, Knjiga II-III, 1974, s. 41-69.

98
Lamija Hadžiosmanović, “Umihana Čuvidina, prva bosanska pjesnikinja muslimanka”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, br. 11-12, Sarajevo, Kasım-Aralık 1971, s. 655-657; Lamija Hadžiosmanović, Umihana Čuvidina – prva lirska pjesnikinja, Odjek, 1972.

99
Ibrahim Kemura, “Prva štampana knjiga arabicom na našem jeziku (Omer efendija Humo i njegov prosvjetni rad)”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 5-6, s. 208-223.

100
Ibrahim Kemura, “Iz stare bosanske muslimanske književnosti (Fejzo Softa i njegov ašiklijski elif-be)”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 3-4, s. 512-515.

101
Ibrahim Kemura, “Hafiz Salih Gašević u svijetlu literarnog djela jednog crnogorskog pisca”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 32/1969, 3-4, s. 120-123.

102
Ibrahim Kemura, “Ilmihâl Abdulvehhab Ilhamija”, Glasnik Vrhovnog islamskog starješinstva, 38/1975, 1-2, s. 29-43.

103
Mehmed Mujezinović, “Hadžić Jusuf Livnjak i njegov putopis”, Život, 1974, s. 439-477.

104
Muhamed Hadžijamaković, Ilhamija, život i djelo, El-Kalem, Sarajevo, 1991.

105
Osman Sokolović, “Ahmed Karahodža (Abdul-Vehhab)”, Gayret, 15/1934.

106
Munir Ekremov Šahinović, Umihana Čujdina, prva hrvatska pjesnikinja-muslimanka iz Bosne (1813), Islamske svijet, za Hidžretsku godinu 1352, 1933-1934, s. 65-78; Munir Ekremov Šahinović, “Šejh Hasan Kaimija, narodni trubin iz Bosne i hrvatski pjesnik iz XVII. Stoljeća”, Narod, I/1933, s. 30-54.

107
Jasna Šamić, “Dîvan de Ķaimî: Vie et œuvre d’un poete bosniaque du XVIIe siècle”, Synthèse no. 24 (Paris: Institut Français d’Etudes Anatoliennes, Editions Recherche sur les Civilisations, 1986.

108
Abdurahman Nametak, Hrestomatija alhamijado književnosti, Svjetlost, Sarajevo, 1981.

109
Muhamed Huković, Alhamijado književnost…; Muhamed Huković, Zbornik alhamijado književnosti, Preporod, Sarajevo, 1997.

110
Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 7-8.

111
Fehim Bajraktarević, “Srpska Pesma o Muhamedovu rođenju“, Glasnik Srpskog Naučnog društva, III, s. 189-202.

112
Muhamed Huković, Alhamijado Književnost…, s. 18.

113
Alen Kalajdžija, “Elementi Književnojezičke Koine u Najstarijoj Alhamijado Pjesmi “Hirvat Turkisi“ (1588/1589), ANALI, 2009, S. 29-30, s. 249-251.

114
Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 10.

115
Abdurrahman Nametak, Hrestomatija…, s. 10.

116
Muhamed Huković, Zbornik…, s. 51.

117
Dževad Jahić vd.,Gramatika Bosanskoga…, s. 53.

118
Adnan Kadric, “İlk ‘Komparatif’ Osmanlıca Boşnakça Grameri: Boşnakça Türkçe Muallimi“, Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., 2014, Ankara, s. 524-529.
Boşnak Alhamiyado Edebiyatı Aksoy Ömer
Boşnak Alhamiyado Edebiyatı

Aksoy Ömer

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Boşnak Alhamiyado Edebiyatı, электронная книга автора Aksoy Ömer на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв