Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları

Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları
Çınar İkram

İkram Çınar
Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları

ÖNSÖZ
İnsanlığın bilinen tarihinden beri eğitimin değişmeyen bir amacı vardır: Çocuklara hayatta kalma becerisini kazandırmak. Ailelerin, toplumların ve devletlerin eğitimdeki öncelikli amacı budur. Zamanla başka amaçlar da ortaya çıkmıştır ama bu amaç her durumda önemini ve önceliğini sürdürmüştür. İnsan haklarının ihlal edildiği koşullarda da eğitim sürer: yoksullukta, savaşta ve sürgünde… Ortam ve koşullar hayatta kalma mücadelesine odaklansa da eğitim devam eder.
Bu küçük kitap eğitimle ilgili bir araştırmaya dayanıyor. Bu araştırma, İngilizce olarak yayınlanarak bilim raflarına konulmuştu. Sadece İngilizce bilen ve bu konuyla ilgilenenler okuyabileceklerdi. Araştırmanın, Türkçe okuyabilen okurlara da ulaşması gerektiği hususundaki öneriler haklı bulunarak, Türkçe bir kitapçık halinde yayınlanmasına karar verildi. Araştırma, 1944’te vatanlarından sürgün edilen Ahıska Türklerinin sürgün ve sonrası koşullarda eğitimi nasıl sürdürdükleri ve bu koşulların onların eğitim ve kültürel yaşamını nasıl etkilediği üzerinedir. Bu araştırmanın yapılış gerekçesi o ortam ve koşullarda yeterince eğitim kaydının tutulmaması ve veri birikiminin olmaması yüzünden tıkanıklık gösteren yeni araştırmaların önünü açacak bilgileri ortaya koymak ve içinde yaşanılan durumu betimlemektir.
Araştırma konusunun hangi bağlamın ürünü olduğunu açıklamak, okurun kitaptan daha iyi yararlanmasını sağlayabilir. 1944 yılı, İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği ama nasıl sonuçlanacağının artık belli olduğu yıldır. Ahıska’da eli silah tutan erkeklerin neredeyse tamamı silah altında ve yıllardır cephededir. Eğitimli ve toplum önderi olabilecek kişiler ise Stalinist rejimin “repressiya” adı verilen baskı döneminde imha edilmiştir. Ülkenin kaynakları bütünüyle savaşı finanse etmek için kullanılmaktadır. Yoksulluk şiddetli derecededir. Açlık, kıtlık ve salgınlar bu trajik tabloyu tamamlar. Ahıska Türkleri işte bu koşullar altındayken kendileri için sürpriz bir kararla sürgün edilirler. Geride bir teki bile bırakılmadan zorla Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a gönderilirler. Gittikleri yerlerde bir kısmının başını sokacak yeri olmadığı gibi kendilerine bir battaniye bile verilmemiştir. Kendileri de kötü koşullarda olan yerli halk ne kadar destek olabildiyse…
Savaş ortamında ve kış koşullarında yapılan bu sürgün, insan hakları ihlalleriyle ilgili birçok sonuca yol açmıştır. Bunların yanı sıra, eğitimsel, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal sonuçları da olmuştur. O dönemin ve koşulların gereği olarak birçok bilgi kayıt altına alınmamıştır. İmha edilen veya ulaşılamayan kayıtlar da olabilir. İşte bu kitabı oluşturan araştırmanın amacı, o koşulların meydana getirdiği ve insanların belleklerinde bulunan bilgileri açığa çıkarıp yazılı kaynaklarla ilişkilendirerek, sürgünün eğitimsel ve kültürel sonuçlarını anlamaya ve açıklamaya yardım etmektir. Araştırma, birkaç fotoğraf eklemek dışında olduğu gibi buraya alındı. Kitabın sonuna eklenen Ahıska Türklerinden kısa hatıralar da yaşanılan trajediyi tasvir edecek nitelikte anekdotlardır. Bu çalışma bir eğitim araştırması olmakla beraber, Ahıska Türklerinin yaşadıkları trajedinin yanı sıra Sovyetler Birliği’nde insanların yaşamını da göz önüne sermektedir.
Bu kitapçığın Sovyetler Birliği, Ahıska Türkleri, etnik temizlik ve eğitimsel sonuçları; etnik ayrımcılık, eğitim eşitsizliği, eğitim kaybı, göç, sosyolojik yabancılık, insan hakları ihlalleri ve eğitim politikası konularıyla ilgilenenlere yararlı olacağı umulmaktadır.
Ahıska Türkleri için sürgün hâlâ bitmedi; günümüzde on ülkede yaşamaya ve var olmaya çalışıyorlar. Kitabın, onların sesini insanlığa duyurmaya katkı sağlamasını diliyorum.
Bu araştırmanın hazırlanışında bana değerli bir rehberlik desteği sağlayan dostum ve meslektaşım Prof. Dr. Celal Teyyar Uğurlu’ya ne kadar çok teşekkür etsem azdır. Minnettarlığımı yazıyorum. Bu kitabın okurlara ulaşmasındaki katkılarından ötürü Bengü Yayınlarına ve Sayın Yakup Ömeroğlu’na da teşekkürlerimi sunuyorum.

    İkram Çınar

AHISKA SÜRGÜNÜNÜN EĞİTİMSEL SONUÇLARI[1 - Bu metin, şu makalenin Türkçeye çevrilmiş halidir: Çınar, İ. (2020). Educational results of an exile: The Ahiska Turks. International Online Journal of Education and Teaching (IOJET), 7(4). 1603-1633. http://iojet.org/index.php/IOJET/article/view/1075]

1. GİRİŞ

Ahıska Türkleri, sınırın yanlış yerden çizilmesi sonucunda Türkiye haritası dışında kalmış, Stalin karanlığında, 1944 yılında geride bir kişi bile bırakmadan tarihi vatanlarından zorla koparılıp sürgün edilmiştir. Etnik bir grubun, yurttaşı olduğu devlet eliyle başka bir yere zorla yerleştirilmesi, söz konusu grupta birçok kayba ve travmaya yol açar. Kültürel, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik yönlerden olan kayıplar hemen dikkati çeker. Bunlar kadar dikkati çekmeyen ancak toplumun geleceği ve bireyin insan olmaktan kaynaklanan haklarını kullanabilme açısından çok önemli olan bir kayıp da eğitimle ilgili kayıplardır.
Bir devletin belli bir etnik grubun yaşayışına koyduğu sınırlamalar ve onlara karşı uyguladığı eğitim politikası, temel insan haklarından biri olan eğitim hakkının kullanılmasını engelleyebilir. Bu araştırma, Sovyetler Birliği zamanında Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde yaşayan Ahıska Türklerinin 1944 yılında vatanlarından sürgün edilmesinin eğitimsel sonuçlarına odaklanmıştır. Bu araştırma nitel araştırma tekniklerine uygun olarak tasarlanmıştır. Betimsel durum çalışması deseni tercih edilmiştir. Sürgün edilen Ahıska Türklerinin, sürgün sırasında ve sonrasında yaşadıkları yüzünden eğitim yönünden kayıplara uğradığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu kayıplar dört grupta toplanmıştır: Bunlar, toplumun aydınlarından yoksun bırakılmasından, okuryazarlığın zorlaştırılmasından, tarım işçiliğine zorlanmaktan ve etnik ayrımcılığa uğramaktan kaynaklanan eğitim kayıpları olarak açıklanmıştır.

1.1. Ahıska Türklerinin Kısa Tarihi
Ahıska Türklerinin tarihini eski Gürcü kroniklerinde geçen “Buntürk” kaydı ile başlatmak uygun olur (GNAS, 2014: 20-21; Gippert, 2015: 31; Tellioğlu, 2020: 27). Buntürk’ün “yerli, otokton/ aborgine Türk” anlamında olduğu ileri sürülmektedir (Gippert, 2015; Koç, 2016) Ahıska Türkleri ve onlarla aynı etnografik özellikleri paylaşan Kuzeydoğu Anadolu Türklerine birlikte yaşadığı diğer etnik gruplar “Yerli Türk” adını vermektedirler (Çınar, 2020: 7). Buntürkler, Kür nehri boyunca yaşayan Türk soylu bir halk olarak Kafkasya’nın eski sakinlerinden biridir (Kırzıoğlu, 1992: 81; Koç, 2016). Buntürklere ek olarak, Gürcü Kralı 4. David zamanında (1089-1125) Don-Kuban boylarında yaşayan Hıristiyan Kıpçaklardan büyük bir kitle davetle gelerek Gürcistan’a[2 - Gürcistan, 1918’de kurulan bir devletin adıdır. Gürcistan, Osmanlı tarihçiliğinde, folklorda ve halk ağzında bir devlet olarak değil, coğrafi bir bölge adı olarak kullanılmıştır. Kapadokya gibi.] yerleşmiştir (Kurat, 2019: 83-84; Tellioğlu, 2019: 56, 93). Daha sonra İlhanlılar Devleti’nin eline geçen bölge, Hükümdar Abaka Han’ın (1265-1282) elinde biçimlendi. Abaka Han ülkesini, adına Atabeklik denilen bir tür özerk eyalet modeli ile yönetiyordu. 1267 yılında merkezi Posof’taki[3 - Posof, Ardahan’ın bir ilçesidir. Şimdi Gürcistan’da kalan Ahıska şehir merkezine olan uzaklığı Google harita ölçümüne göre kuş uçuşu 25 kilometredir. İlhanlıların kurduğu Atabekliğin merkezi Posof’taki Caksu kasabası (şimdi Yurtbekler) ve burada bulunan Caksu kalesiydi.] Caksu kalesi olan Atabek Yurdu (Gürcü kaynaklarında Samtshe Sa-Atabago) adıyla bir atabeklik (özerk yönetim bölgesi) oluşturuldu (Kırzıoğlu, 1992: 150). Bu Ahıska Atabekliği İlhanlıların yıkılmasından sonra Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevi Devleti’nin himayesi altında varlığını sürdürdü. Bölge, 1578 yılında Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasında yapılan Çıldır Savaşı’ndan sonra Osmanlılara katıldı. Bu dönemlerde bölgede yoğun nüfus hareketlilikleri olmuş, Oğuz-Türkmen toplulukları da bölgeye yerleşmiş ve burada bulunan Kıpçaklarla etnogenez oluşturarak kaynaşmıştır. Osmanlı Devleti, Ahıska Atabekliğini yöneten hanedanı değiştirmemiş ama hanedan din değiştirip Müslüman olmuştur. Caksu ’da bulunan merkez Ahıska’ya taşınmış, Çıldır eyaletinin merkezi haline gelmiştir. Bu bölge Osmanlı Devleti dönemi boyunca Çıldır Eyaleti, bazen de Ahıska Paşalığı adı ile anıldı.
Çıldır Eyaleti, 1828 yılında yapılan Osmanlı-Rusya Savaşı’nın sonucunda parçalandı. Eyaletin merkezi olan Ahıska ve civarı Edirne Antlaşması (1829) ile savaş tazminatı olarak Rusya’ya bırakılırken, eyaletin büyük kısmı Osmanlı Devleti’nde kaldı. Böylece Ahıska, Çıldır Eyaleti’nden ayrılmış oldu. 19. yüzyıl içinde yapılan Türk-Rus savaşlarında Rusya Erzurum’a kadar ilerledi ve Çıldır Eyaleti’nin tamamını Rusya’ya kattı.
Ahıska toplumu 19. ve 20. yüzyılda Rusya’nın Kafkasya politikasının sonuçlarından ciddi biçimde etkilendi ve trajik insan hakları ihlallerine maruz kaldı (Baddeley, 1908; Memmedova, 2015; Toksoy, 2015; Üren, 2016). Bu baskıların sonucunda Özellikle Ahıska ve Ahılkelek civarındaki Türklerin bir kısmı Osmanlı Devleti’ne göç etti. Yine de büyük bir kitle Ahıska ve köylerinde yaşamaya devam etti.
Çarlık Rusya’sı Bolşevik Devrimi’yle yıkılınca Rusya Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinden çekildi. Bu sırada Osmanlı Devleti de yıkıldı ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği ile 1921’de Moskova ve Kars antlaşmalarını imzaladı (Buntürk, 2007; Çerniçenkina, 2014). Bu antlaşmalara göre Ahıska, Edirne Antlaşmasındaki gibi, bölünmüş olarak Sovyetler Birliği’nde (Gürcistan’da) kaldı. Bu araştırmada konu edinilen Ahıska Türkleri, sınırın belki de uygunsuz bir biçimde belirlenmesi yüzünden komşu ülke olan Gürcistan’da kalan toplumdur.
1944 sürgünün nedeniyle ilgili çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre Stalin rejimi, etnik temizliği genel güvenliğin bir parçası olarak görüyordu ve bu yüzden Ahıska Türklerini Gürcistan’dan sürgün etti (Pohl, 1999, 137). Stalin rejimi, Ahıska’nın jeostratejik ve jeokültürel koşullarının öneminden dolayı Ahıska Türklerinin bölgeden tamamen sürgün edilerek Türkiye sınırını Türklerden arındırma politikası güdüyordu (Aydıngün, 2002; Buntürk, 2007).
Ahıska Türklerinin sürgününün etnik temizlik olduğu çok açıktır. Acele yapılan sürgünden sonra sürgün kurbanları gönderildikleri yerlerden sürgüne itiraz ederek evlerine dönmek için dilekçe yazmışlardır. Bu dilekçeler üzerine SSCB ve Gürcistan İçişleri Bakanlıkları arasında yazışmalar yapılmıştır. Bu yazışmalardan bazılarını Bugay (1994: 57-58; Bugay, 2021: 80-81) yayınlamıştır. Bugay’ın yayınladığı belgelerden biri olan 24 Eylül 1945 tarihli ve 4/0-2507 numaralı Gürcistan İçişleri Bakanlığı yazısında, itirazlar değerlendirilmiş, evlerine dönmek isteyen bazı dilekçe sahipleri, “Türk oldukları için sürgün edilmelerinde yanlışlık olmadığı” gerekçesiyle reddedilirken, Türk sanılarak gönderilen bazı Lazların itirazları kabul edilip tekrar Gürcistan vatandaşlığına alınması ve haklarının iade edilmesi gerektiği bildirilmiştir (Uravelli, 2017: 45). Sürgün kararnamesinde de zaten sürgüne gönderilecek olanların etnik adları belirtilmiştir. Sonunda, Ahıska Türkleri 14 Kasım 1944’te topluca ve zorla Ahıska’dan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürgün edildiler. Sürgünde bölgede bulunan ve Türklerle birlikte hareket eden, daha az nüfusa sahip olan Terekemeler, Hemşinler ve Kürtler de sürülmüştür. Bu sürgün birçok insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Bu makale sürgün halk olarak Ahıska Türklerinin eğitim yönünden karşılaştığı sorunların ortaya çıkardığı eğitim kayıplarına odaklanmıştır.

1.2. Ahıska Türkleri Kimdir?
Ahıska Türkleri, yüzlerce yıl Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan, şimdiki Gürcistan’ın güneybatısında, Türkiye sınırında bulunan Ahıska ve civarında yaşayan, Türkçe konuşan, Sünni-Müslüman olan bir halktır. Yabancı literatürde genellikle Acaralı (Adjarian) Müslümanlar ile karıştırılan bir toplumdur. Oysa Ahıska Türkleri bölünmüş bir toplumun küçük bir kısmıdır. Bu toplum ile aynı etnografik özellikleri gösteren ve daha büyük olan diğer kısmı, halen Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan tarihi Atabek Yurdu olarak bilinen Ardahan, Artvin, Kars ve Erzurum illerinde yaşamaktadırlar (Kırzıoğlu, 1992: 150; Çınar, 2020).
Türkiye-Sovyetler Birliği (Gürcistan) sınırının uygunsuz bir yerden çizilmesinin sonucunda bu toplum bölünmüştür. Ahıska Türkleri etnik nedenlerden ötürü Gürcistan’da birçok insan hakları ihlallerine maruz kalmıştır. Yemelianova (2015: 79) bu ihlalleri şöyle özetliyor: “Sınır dışı edilmeden önce, 1928 ile 1937 arasında, Ahıska Türkleri, zorla milliyetlerinin ve soyadlarının resmî olarak değiştirilmesini içeren ‘Gürcüleştirmeye’ maruz kaldılar. Sınır dışı edildikten sonra da, 1956’ya kadar temel vatandaşlık haklarından mahrum bırakılan ayrımcı bir yerleşim rejimine tabi tutuldular.”
Ahıska Türklerinin etnik kökenine yönelik tartışma yaşanmışsa da bu tartışma bitmiş gibi görünmektedir. Sürgün kararnamesinde “Türk” oldukları kaydedilen, Türkçe konuşan ve kendi kimliklerini Türk olarak bildiren bir kitledir (Wimbush and Wixman, 1975: 338; Aydıngün ve Aydıngün, 2015: 35; Poyraz ve Güler, 2019). Kaldı ki, bölgenin ve toplumun etnogenezleşme tarihi başka bilimlerin konusudur. Bilimsel literatürde yaşadıkları coğrafi bölgenin adıyla anılarak, Ahıska Türkleri (Ahiska Turks) veya Mesketyalı Türkler (Meskhetian Turks) olarak da yer alırlar.
Ahıska Türkleri, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı J. Stalin tarafından imzalanan bir kararname ile 14 Kasım 1944’te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürgün edilmişlerdir (Pohl, 1999: 132; Pentikäinen and Trier, 2004: 9-11). Sürgün yolculuğu kötü koşullarda yapılmış, 2. Dünya Savaşı’nın yıkımını yaşayan ülkelere dağıtılmış ve bu süreçte çok sayıda insan soğuk, açlık ve hastalıklar yüzünden ölmüştür. Günümüzde Ahıska Türkleri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Rusya, ABD, Türkiye, Azerbaycan, Ukrayna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve çok az da olsa Gürcistan olmak üzere dağıtılmış olarak yaşamaktadırlar.
Ahıska Türkleri sürgünden sonra vatanlarına dönmeyi hep istemiş ama buna SSCB yönetimi izin vermemiştir. Yine de SSCB henüz varlığını sürdürüyorken, Rusya Federasyonu Yüksek Şurası, 26 Nisan 1991’de “Sürgün Edilmiş Halkların Rehabilitasyonu” kanununu çıkarmış ve bu kanunda sürgün edilen halklar “siyasi iftira sonucu soykırıma maruz bırakılan ve zorunlu göçe tabi tutulan halklar” olarak tanımlanmış (madde 2) ve bunların yurtlarına dönebilecekleri belirtilmiştir. (Zakon, 2020). SSCB’nin kısa süre içinde dağılmasıyla bu hukuki düzenleme uygulanamamıştır.

1.3. Sürgün ve Ahıska Türkleri
Sürgün, kültürel bir azınlığa yönelik olarak siyasi ve etnik gerekçelerle yapılır ve sonuçları bazen yüzyıllarca sürer. Bir toplumun sürgün edilmesi, demografik, ekonomik, sosyolojik, kültürel, siyasal ve eğitimle ilgili olumsuz sonuçlar doğuran bir durumdur. Doğurduğu sonuçların başında ölümler, dışlanma, yoksulluk, eğitimsizlik, kargaşa gibi sorunlar gelir. Sürgün edilen toplumda insanlar gittikleri yerlerde ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalır. Bunun sonucunda içinde bulundukları toplumda sürekli yabancı olarak yaşarlar.
Sovyetler Birliği’nde 1940-1950 yılları arasında birçok toplum, tarihi topraklarından başka yerlere toptan ve zorla göç ettirildi. Sürgün özellikle 1944 yılında yoğunlaşmıştır. Sürgün edilenler arasında Volga Almanları, Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar, Karaçaylar, Balkarlar, Kalmuklar, Ahıska Türkleri, Litvanyalılar, Letonyalılar gibi etnik gruplar vardı (Özcan, 2007: 202-203).
Alam (2019: 274-280), Ahıska Türklerinin sürgündeki kayıplarını şu ögelere ayırarak inceler: topraksızlık, işsizlik, evsizlik, marjinalleşme, gıda güvenliği, artan hastalık oranı, ortak mülkiyet ve hizmetlere erişimin kaybı ve toplumda dışlanma. Alam’a göre Ahıska Türkleri bu hususların hepsinde büyük kayıplar yaşamıştır.
Ahıska Türkleri, sürgünden birkaç yıl sonra içler acısı bir durumdaydı. Yerleştirildikleri bölgede şiddetli açlık, susuzluk, sağlık koşullarının yetersizliği, iklim farklılığından kaynaklanan sıtma, dizanteri ve tifo gibi salgın hastalıklar nedeniyle binlerce insan ölmüştü (Özcan, 2007: 202).
Ahıska Türkleri, kendilerinden çok farklı kültür, iklim ve coğrafyaya sahip olan ülkelere sürpriz biçimde ve travma geçirterek gönderilmiştir (Aydın-gün, 1999). Sürgüne uğrayan Ahıska Türkleri sosyal, ekonomik, kültürel sorunlardan açlığa, iklime uyumsuzluktan sıkıyönetim altında “düşman hukuku” kapsamında, Türk oldukları için “iç düşman” olarak yaşamaya varıncaya kadar büyük sorunlarla uğraşmışlardır (Keskin ve Gürsoy, 2017; Karcı, 2018). Başta gelen sorunlarından biri de eğitim sorunlarıydı. Ahıska Türkleriyle ilgili tarih, kültür, folklor ve din gibi birçok alanda çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Ahıska’dayken okul ve eğitim durumlarıyla ilgili bazı kayıtlara ulaşılabilmektedir ancak onların sürgün koşullarında eğitim hayatına ilişkin araştırmalar yok denecek kadar azdır.

1.4. Sürgün Öncesinde Ahıska’da Eğitim
Eğitim, insanı geliştiren bir faaliyettir. Ailede başlayıp okulda ve sosyal çevrede süren eğitim faaliyeti, bireyin yeteneklerini geliştirme ve kültürel mirası ona aktarma işidir. Eğitimden yararlanamayan insanlar insanlara özgü niteliklerini geliştiremez, doğuştan getirdikleri kapasiteyi değerlendiremezler. Bu bağlamda eğitim, yaşama hakkından sonraki en önemli insan hakkıdır.
Ahıska, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Çıldır Eyaleti’nin veya Ahıska Paşalığının merkeziydi. Ahıska, yüksek medresesi olan, kendi entelektüel ve sanatçılarını yetiştiren bir yerdi. Osmanlı Devleti’nin yüksek bürokrasisine çok sayıda eleman kazandırmıştır. Osmanlı asırlarında Ahıska medreselerinin o coğrafyada şöhreti vardı. Bu medreselerden birçok önemli kişi yetişmiş gerek bilim alanlarında gerekse devlet bürokrasisinde önemli mevkilere gelmişlerdi (Zeyrek, 2006: 34; Balcı ve Temiz, 2015).


Fotoğraf 1. Fotoğrafın arkasında kiril harfleriyle Türkçe olarak şu yazı var: “1935-36. ilde Toloş Pedagoji Mektebinin hazırlık sınıfında Coğrafya dersinde çekilen foto. Muallime Rasima Abdulova. 20/ıv/936” (Toloş, Ahıska’nın kasabalarından birisidir.)

Ahıska Türkleri, Atabek Yurdu’nun önemli eğitim, bilim ve kültür üretim merkezi olan Ahıska’da yaşardı. Ahıska, 1828 Rus işgalinden sonra süreklilik gösteren baskı ve göçe zorlama politikasına rağmen bilim ve kültür merkezi olma özelliğini sürdürmüştür. Yüksek bir sözlü kültür geleneği vardı ve halk edebiyatı da çok güçlüydü (Memmedli, 2018).
1905 yılında içinde Ahıska bölgesindeki Türk köylerinde 106 mescit okulu (sıbyan mektebi) vardı (Gocayeva-Memmedli, 2009). Bu okullar dinsel temel eğitim veren okullardı. Çağdaş bilimsel eğitim veren ilk okul 1881 yılında Azgur’da açılan bir Cedit okuludur. Sonraki yıllarda okulun öğretmenlerinden biri de demokrat aydın Ömer Faik Numanzade’dir. Numanzade eğitimini İstanbul’da az sayıdaki bilimsel eğitim yapan okullardan birisi olan Darüşşafaka Lisesinde almıştı. Sadece bu okul bile Ahıska’ya bağlı Azgur kasabasındaki Türkleri önemli ölçüde aydınlatmış, toplumda öne çıkarmıştır.
Ahıska’da 1881 yılında Azgur ve Ökem’de, 1885 yılında Hırtız, 1895 yılında Adıgün, 1897 yılında Sinis, Varhan ve Oşora’da bilimsel eğitim veren okullar açılmıştır (Goca Memmedli, 2018: 219). Çarlık Rusya’sının izniyle açılan Türk köylerindeki bu okullarda Türkçe dersleri de vardı. Bolşevik Devrim’den sonra Ahıska’daki bütün Türk köylerinde okul açıldı ve öğrenim dili Azerbaycan Türkçesi oldu.


Fotoğraf 2. N. Nerimanov Adına Tiflis Türk Pedagoji Teknikumu’nun 1934-35 yılının öğretmen ve mezun olan öğrencilerini gösteren pano (Gürcistan Parlamentosu’nun İlia Chavchavadze ილია ჭავჭავაძის adına dijital kütüphane “iverielis” sayfasından alınmıştır.)

Gürcistan Millî Arşivi’nin kayıtlarına göre, 1936’da Ahıska-Ahılkelek bölgesinde Türkçe eğitim veren 168 okul açılmış, bu okullara 14.256 Türk öğrenci kaydedilmişti. Bunun anlamı neredeyse okul çağındaki tüm çocukların okula alındığıdır (Goca Memmedli, 2018: 219).

Tablo 1. Ahıska’da Okul ve Öğrenci Sayısı (1936)

Kaynak: Gürcistan Millî Arşivi 300/8/515, s. 55-72. (Akt. Goca Memmedli, 2018: 219)

Sovyetler Birliği’nin eğitimde fırsat eşitliği sağlama ve bilimsel eğitim vermedeki başarısı takdir edilmiştir. “Sovyetler Birliği’nin halkı cehaletten kurtarması, herkes için zorunlu ilköğretimi uygulaması ve içerisinde bulunan 44 milleti okuryazar hale getirmesi gibi güzel faaliyetler dünya medeniyet tarihindeki yerini almıştır.” (Alimbekov, 2019: 283) Anadilde eğitim yapmak için kitaplar da yazılmış, ancak Ahıska Türklerinin bu hakkı kısa zamanda ellerinden alınmıştır. Ahıska Türkleri Sovyet eğitim sisteminin başarısından diğer toplumlar kadar yararlanamamıştır. Nitekim Zemskov (2005: 177-179), sürgün edilen Ahıska Türklerinin % 62’sinin hiçbir dilde okuma yazma bilmediğini yazmıştır (Aktaran Pohl, 2014: 18). Ahıska Türkleri, kendilerini Gürcüleştirmeye kararlı olan yerel Gürcü yöneticiler ve Sovyetler Birliği’nin “Milliyetler Politikası” arasında sıkışıp kalmıştır (Yemelianova, 2015: 79; Üren, 2016: 126; Şirin Öner, 2019).
Ahıskalılar, Ceditçilik hareketinin etkisiyle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kendi aydınlarını yetiştirmekteydi. Aydın; kendisi, milleti ve insanlık hakkında okuyan, bilen, düşünen, bilim, sanat, felsefe bilgisi üreten kişidir. Aydınlar, toplumları ve insanlığı yücelten, yeni yollar açan, toplumun beyni durumundaki kişilerdir. Kuşkusuz ki, toplumların ve insanlığın böylesi kişilere ihtiyacı vardır. Aydınları olmayan toplumlar kimsesiz çocuk gibidirler. Ahıska Türkleri de aydınlarını yetiştirmeye çaba göstermiştir. Ancak Ahıskalıların aydınları 1917 Ekim Devrimi’nden sonra “toprak ağası”, “rejim karşıtı” ya da “Pantürkist” oldukları bahanesiyle Sovyet rejimi tarafından imha edilmiştir (Pohl, 2006; Aydıngün ve Aydıngün, 2015: 40; Keskin ve Gürsoy, 2017: 20). Sovyet Rusya tarafından Ahıska halkı sürgünle dağıtıldığı ve gittikleri yerde sıkıyönetim altında tutuldukları için yeni aydınların yetişmesi zorlaşmıştır.
Ahıska Türklerinin sürgünden sonraki eğitim durumları hakkında yapılan araştırmalara rastlanmamıştır. Bu araştırmanın temel amacı, 1944 yılında SSCB ve Gürcistan tarafından, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürgün edilen Ahıska Türklerine sürgünün yol açtığı eğitimle ilgili sorunların neler olduğunu ortaya koymaktır.
Bu amaçla araştırmada; Sovyetler Birliği’nin 1944 yılında Gürcistan’ın Türkiye sınırlarında yaşayan yaklaşık 100 bin Ahıska Türk’ünü Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a topluca sürgün etmesinin Ahıska Türklerinin eğitim ve kültür yaşamında yol açtığı sonuçlar bu araştırmanın ana amacını oluşturmaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki alt amaçlar incelenmiştir.

1. Aydın yoksunluğunun yol açtığı eğitimsel sorunlar neler olmuştur?
2. Okuryazarlığın zorlaştırılması ile ilgili sorunlar nelerdir?
3. Ahıska Türklerinin tarım işçiliğine zorlanmasının yol açtığı eğitim sorunları nelerdir?
4. Etnik dışlanmanın yarattığı eğitimsel sorunlar nelerdir?

2. BU ARAŞTIRMA NASIL YAPILDI?

2.1. Araştırma Deseni
Bu araştırma nitel araştırma tekniklerine uygun olarak tasarlanmıştır. Araştırmada gerçek yaşamda karşılıkları olan güncel bir durum ele alınmıştır (Creswell, 2013, 2016). Bu çalışmada kütüphane ve internet üzerinden veri tabanlarında literatür taramasıyla elde edilen bulgular ile sürgünü ve sonrasını yaşayan değişik kuşaklardan Ahıska sürgünü ve sürgünlerin çocuğu olan dört kişiyle yapıldığı için bu yanıyla güncel bir durumun betimlenmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle çalışmada betimsel durum çalışması deseni tercih edilmiştir. Durum çalışmalarının belli bir ortamdaki çalışmaya konu olan olay ele alınarak bütüncül bir şekilde tartışılır. Bu nedenle Ahıska’dan sürgün edilen 4 kişi belli bir olayı yaşayan kişiler olarak durumu temsil etmektedirler.
Araştırmada diğer bir yandan var olan durum belgesel tarama yoluyla betimlenmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinin bir parçası olan doküman analizi ilgili dokümanların incelenmesidir, ki bu dokümanlar yazılı ve elektronik ortamda da olabilir. Bu çalışmadaki dokümanlar yazarlarının izninin alınmasına gerek duyulmadan kaynak gösterilerek kullanılabilen dokümanlardır. Dokümanlar bir hammadde olarak kabul edilerek yöntemin bir parçası olarak kullanılırlar (Bowen, 2009).
Bu çerçeveden bakıldığında bu çalışmada Ahıska Türklerinin göçlerini ele alan çalışmalar incelemeye dahil edilmiştir. Doküman inceleme, var olan kayıtlar üzerinden inceleme yapma yoluyla yapılır ve buna belgesel tarama yöntemi adı verilir. Taramalarda Ahıska Türklerinin göçe zorlanmaları durumunu yaşayan insanların yaşantıları irdelenmiştir. Ahıska Türklerinin yaşadığı durumu en iyi yansıttığı düşünülen belgeler taramalarda dikkate alınmıştır (Madge, 1965; Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu nitel araştırmada görüşme ile elde edilen verilerin yanı sıra dokümanları gözden geçirme ve değerlendirme ile toplanan veriler bütünleştirilerek dört temel tema başlığı altında incelenmiştir. Dokümanlar kaynakçada yer alan Ahıska Türklerinin göçe zorlanmaları ile ilgili yayınlarla sınırlıdır.

2.2. Çalışma Grubu
Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Ölçüt örnekleme belli ölçütlerin araştırmacı tarafında oluşturulması ve buna uygun seçimlerin yapılması esasına dayanmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Bu çalışmada ölçütler belli dönemlerde göçe zorlanmış, farklı kuşakları temsil etmesi için farklı yaş grubunda yer alan dört kişinin seçilmiş olmasıdır.

Tablo 2. Çalışma Grubuna aitv Ahıska Türklerinin Demografik Özellikleri


Katılımcı kişiler ve özellikleri: Veri toplanan kaynak kişiler sürgünle giden, sürgün yerinde doğup büyüyen ve SSCB dağıldıktan sonra doğup Türkiye’ye yerleşmeye çalışan farklı kuşaklardan dört kişidir. Hayatlarının çoğu kısmı birinin Özbekistan ve Rusya’da, birinin Kazakistan’da, birinin Türkiye’de, diğerinin de Gürcistan’da geçmiştir. Biri erkek, ikisi kadın birisi de kız çocuğudur. Kaynak kişilerin adları değiştirilmiştir.
Binali: 1932’de Ahıska’nın F. köyünde doğmuş. 87 yaşında. Gürcistan’da ilkokulun 4. sınıfına kadar Türkçe eğitim almış. 5. sınıfta Gürcüce eğitime geçilmiş ama birkaç ay ders aldıktan sonra 1944 yılının 14 Kasım günü ailesiyle birlikte Özbekistan’a sürgün edilmiştir. Özbekistan’da şehirden 20 km uzaklıktaki bir köye yerleştirilmişlerdir. 1956 yılına kadar Ahıska Türklerine sıkıyönetim uygulandığı için köy dışına çıkamamıştır. Bu yüzden ilçedeki liseye de devam edememiştir. Ahıskalılar için sıkıyönetim kalktıktan sonra liseyi dışarıdan bitirmiş, Özbekistan devlet başkanı Raşidov’un özel desteğiyle Rusça eğitim yapan bir üniversiteye kaydını yaptırmış ve bitirmiştir. Türkçe, Rusça, Gürcüce biliyor, Özbek Türkçesi ve Balkar Türkçesinde de konuşuyor. Öğretmenlik ve gazetecilik yapmış. Emekli, beş yıldır Türkiye’de yaşıyor.
Anahanım: 70 yaşında, emekli. Babası 2. Dünya Savaşı’nda asker iken ailesi Ahıska’dan Kazakistan’a sürgün edilmiştir. Kendisi sürgünden sonra Kazakistan’da bir köyde dünyaya gelmiştir. 12 yaşındayken annesini kaybetmiştir. Kız olduğundan ötürü, küçük kardeşlerine ve ev işlerine bakmak için babası tarafından okuldan alınmıştır. Daha sonra okulunu dışarıdan bitirmiştir. Üç çocuğu var. Bir yıl önce Türkiye’ye taşınmış. Henüz Türk vatandaşlığına geçememiştir.
Narhanım: Türkiye’de akademisyen olarak çalışan bir Ahıskalıdır. Dedeleri Ahıska’dan sürgün edilmiş, anne babası Kazakistan’da dünyaya gelen bir ailenin çocuğudur. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Kazakistan’da liseyi dereceyle bitirmiştir. Lisans ve lisansüstü eğitimini Türkiye’de almıştır. Türk vatandaşlığına geçtikten sonra akademisyen olarak atanmıştır. 47 yaşında ve 27 yıldır Türkiye’de, Türk vatandaşı olarak yaşıyor.
Serinaz: 9 yaşında. Serinaz’ın dedesinin babası Özbekistan’a sürülmüş. Dedesi Özbekistan’da dünyaya gelmiş. Büyüyünce, Ahıska’ya yakın olduğu için Azerbaycan’a, oradan da Gürcistan’a taşınmışlar. Serinaz Gürcistan’da doğmuş. 4 yıl önce ailece Türkiye’ye gelmişler ve henüz Türk vatandaşı değiller. Serinaz, annesi, ninesi ve 7 yaşındaki kardeşi ile birlikte yaşıyor. Annesi Bursa’da kaçak işçi olarak çalışıyor. Serinaz’ın pasaportu olmadığı için ilkokula yaşıtlarından iki yıl sonra, bir hayırseverin yardımıyla başlayabilmiş.
Araştırmada etik ilkeler göz önünde bulundurulmuştur. Katılımcıların görüşlerine yer verilirken tanımlanan mahlaslarla kullanılması yoluna gidilmiştir. Bu nedenle Binali, Anahanım, Narhanım ve Serinaz isimleri kullanılmıştır. Serinaz ile yapılan görüşmeler annesinin yanında yapılmış ve bilgiler annesinden alınmıştır. Görüşmelerin çoğu sesli olarak kaydedilmiştir.

2.3. Veri Toplama Aracı ve Verilerin
Toplanması
Araştırmada araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Araştırma formunda yer alan sorular aşağıda verilmiştir.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/cinar-ikram/ahiska-surgununun-egitimsel-sonuclari-69499726/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Bu metin, şu makalenin Türkçeye çevrilmiş halidir: Çınar, İ. (2020). Educational results of an exile: The Ahiska Turks. International Online Journal of Education and Teaching (IOJET), 7(4). 1603-1633. http://iojet.org/index.php/IOJET/article/view/1075

2
Gürcistan, 1918’de kurulan bir devletin adıdır. Gürcistan, Osmanlı tarihçiliğinde, folklorda ve halk ağzında bir devlet olarak değil, coğrafi bir bölge adı olarak kullanılmıştır. Kapadokya gibi.

3
Posof, Ardahan’ın bir ilçesidir. Şimdi Gürcistan’da kalan Ahıska şehir merkezine olan uzaklığı Google harita ölçümüne göre kuş uçuşu 25 kilometredir. İlhanlıların kurduğu Atabekliğin merkezi Posof’taki Caksu kasabası (şimdi Yurtbekler) ve burada bulunan Caksu kalesiydi.
Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları Çınar İkram
Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları

Çınar İkram

Тип: электронная книга

Жанр: Историческая литература

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Ahıska Sürgününün Eğitimsel Sonuçları, электронная книга автора Çınar İkram на турецком языке, в жанре историческая литература

  • Добавить отзыв