Balkar Şiir Antolojisi
Kanşaubiy Miziev
KANŞAUBİY MİZİEV
BALKAR ŞİİRİ ANTOLOJİSİ
Balkar Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Babam Adray ile Annem Abiy’in aziz hatırasına
Balkar Şiiri
Balkarlar, Kuzey Kafkasya bölgesinde EIbrus dağının (Mingi Tau) eteklerinde Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nde (başkenti Nalçik) yerleşik, yaklaşık 130.000 nüfuslu bir Türk boyudur.
Balkarlar’a en yakın halk, EIbrus dağının öbür tarafında, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde oturan Karaçaylar’dır ve her bakımdan bu iki halk iki ayrı bölgede oturan tek ulustur. Dilleri de Türkologların belirlediğine göre Türk dillerinin Kıpçak grubuna giren Karaçay-Balkar dilidir. Balkarlar ve Karaçaylar bu bölgelerin dışında Türkiye’de, Suriye’de, ABD’de ve Orta Asya Cumhuriyetlerinde oturmaktadırlar.
Tarihçiler; Balkarlar ve Karaçaylar’ın etnik kökenleri ile ilgili kesin bir kanıta varmış değillerdir. Çeşitli tezlerde bu halkların ata babaları olarak Alanlar, Poloveşkler, eski Bulgarlar, İskitler ve Sümerler yer alır. Ünlü tarihçi Lev Gumilöv’un düşüncesine göre: ‘Balkarlar ve Çuvaşlar Eski Türklerden bile önce oluşmuşlardır (L. Gumilöv. Eski Türkler, s. 3). Balkarlar kendilerine Taulu (“Dağlı”) derler, edebiyatta Balkarlar, Malkarlar diye de geçer.
Rusya’da 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi’nden önce ortak bir folklora sahip olan bu ulus, devrimden sonra, Stalin’in milli politikası sonucu ikiye bölündü: Balkarlar Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’ne; Karaçaylar da Karaçay-Çerkes Otonom Bölgesine bağlı olarak yaşamaya başladılar, dolayısıyla, edebiyatları da ayrı çizgilerde gelişme göstermeye başladı.
Karaçay-Balkar Folkloru
Balkar Edebiyatı kendi kökleri ile folkloruna sıkı sıkıya bağlı olarak gelişmiştir. Bir halkın tarihinde, geleneklerinde, örf ve adetlerinde, psikolojisinde, dilinde, dünyayı kavrayışında folklorun büyük yeri olduğu bir gerçektir. Halk kendi özlemini, beklentisini, umudunu, acısını, haksızlığa karşı direnişini, adalet için mücadelesini oyunlara, türkülere, efsanelere, atasözlerine vb. yansıtmıştır. Balkar Folkloru’nda yapı ve içerik bakımından şu sınıflandırmaya gidilebilir:
Nart Efsaneleri – Söylencesel kahramanlar olan Nartlar hakkında türküler ve hikâyeler;
Mitoloji ve Anane şiiri – Müslümanlık öncesi inanışlarla bağlantılı olan pagan şiiri, büyü sözleri, yakarmalar ve törenlerde, sofrada yapılan dilek konuşmaları (alğışlar, tostlar), avcı şiirleri;
Masallar – Mitolojik masallar, peri masalları, gündelik yaşamla ilgili masallar, hayvanlar hakkında masallar, yalanlar, fıkralar;
Masal dışı nesir – Mitler, söylenceler, destanlar, doğadışı güçlerle ilgili öyküler, yaşanmış olaylar, nasihat öyküleri, mizah ve hiciv öyküleri;
Şarkılar, Türküler – İş türküleri, tarihi kahramanlık türküleri, zorba Dağ beylerine (Taubiy) ve Çarlık Rusya’sı rejimine karşı türküler, aşk türküleri, maniler, taşlamalar, trajik türküler, mizahi şarkılar, Sovyet dönemine ait şarkılar;
Küçük folklor türleri – Sofrada söylenen edebi konuşmalar (alğışayak, tost) ve ilenmeler, ant içmeler, tabular, kör inançlar, fal bakmaları, rüya yorumları, atasözleri, özlü sözler (aforizmalar), bulmacalar;
Çocuk folkloru – Ninniler, eğlenceli şiirler, takılmalar, sayıyla yapılan şakalar, tekerlemeler;
Zikirler – İlahiler.
Yazılı Balkar Edebiyatının (Şiirinin) Başlangıcı
Balkar şiiri zengin, dipsiz kuyuya benzeyen bu folklordan geniş ölçüde yararlanmıştır. Yazılı olarak bulunmamasına rağmen araştırmacıların halk ağzından toplayıp ortaya çıkarması üzerine ilk şiir örneklerini Daut Haji Şavaev (Şauaylanı Daut Haji) yazdığını yeni öğrenmiş bulunuyoruz. Araştırmacı Hamit Malkonduev’in 2007 yılında hazırladığı 2 citlik kitabından bu halk ozanının Şark’ın ünlü şairleri Nizami’nin, Nevai’nin de kaleme aldığı meşhur destanları: ‘Leyli ile Mecnun’, ‘Tahir ile Zuhra’, Yusuf ile Züleyha’, Karaçay-Balkar dilinde canlandırdığını yeni öğreniyoruz. Balkar yazılı edebiyatının kurucusu olarak da halk ozanı Kâzim Meçiev’i sayıyoruz. İmam olması için babasının ısrarla öğrenmeye zorladığı Arapçaıyı, daha sonra, şiirlerini ana dilinde yazıya dökmek için kullanarak, fiilen, Arap harflerinden bir Karaçay-Balkar alfabesi icat eden Meçiev, ilk şiirlerini 1889’da yazar. Araştırmacı yazar A.Töppeev’e göre Meçiev’in Balkar devrimcisi Soltan-Hamit Kalabekov üzerine yazdığı şiir, yazılı Balkar edebiyatının basılmış ilk kitabı sayılmaktadır. (Dağıstan’ın, bugünkü adı Buynaksk olan, Temirhan Şura kentinde, mart 1918’de basılmıştır).
Balkar Sovyet şairlerinin ilk kuşağı, Sovyet iktidarının yerleşmesi yıllarında (1920-1940) ürünlerini vermeye başlar. Balkar edebiyatı 1934 yılında Maksim Gorkiy’in yönettiği Sovyet Yazarlar Birliği kurucu kongresinde temsil edilir ve Bert Gurtuev, SSCB Yazarlar Birliği üyelik belgesini Maksim Gorkiy’in elinden alır. Bu dönemin özelliği, Sovyet politikasının edebiyat üzerindeki baskıcı uygulamalarıydı. Tantanalı ve tumturaklı şiirlerin bolluğunda, yeni hayatı, komünizmi, kolhoz yaşamını, partiyi, iktidarı ve liderleri övmek zorunluluk haline gelmişti. Böyle bir ortamda yalın, yürekten gelen, yaratıcı eserler ortaya koymak her şairin harcı değildi. Bu zorluklar içinde şiirin niteliğinden ödün vermeden yazılan, ustalığı ve imgesel gücü yüksek, insani değerlere önem veren, felsefi görüşleri derin, halk şiirleri ile bağlantısı güçlü olan eserler de vardı (Meçievıin Ölüm Gelir, Ben Bir İnsan…, Kuliev’in Selam Sabah, Dağ Çayının Şarkısı, Otarov’un Bulutcuk, Dağ Rüzgârı Yavaş Eser vb. şiirleri). Kaysın Kuliev’in 1940’ta yayınlanan ilk kitabının adı bile Stalin döneminin ağır, boğucu politik havasına ters düşüyordu: Merhaba, Sabah!. Yıllar sonra şair kendisi de “bu kitapta şimdi en beğendiğim şey ismidir” derken, bu olguyu ifade eder. Bu dönemin şairlerinden Said Şahmurzaev, Said Otarov, Safar Makitov, Azret Budaev, Hamit Temmoev, Omar Etezov yazılı Balkar edebiyatının ilk yıllardaki gelişmesine katkıda bulunan isimlerdir. Bu dönemde bütün Sovyet edebiyatında olduğu gibi (örneğin Mandelştam, Pasternak, Ahmatova, Tabidze, Vasilyev vb.), Balkar edebiyatında da, baskı rejiminden zarar gören şairler mevcuttu, Örneğin, Ahmadiya Malkarlı, 1935’te asılsız bir ihbar sonucu tutuklanarak 20 yılı aşkın bir süreyi Stalin kamplarında geçirmek zorunda kalmıştır. Diğer şairimiz Hamit Temmoev de bir ihbar sonucu yakalanarak Stalin rejimi’nin en acımasız döneminde, 1937’de kurşuna dizilmiştir.
Balkar Şiiri Savaş Alanlarında
22 Haziran 1941’de Nazi orduları Sovyetler Birliği’ne saldırdığında Balkar şairlerinin çoğu Sovyet Ordusu saflarında düşmana karşı yiğitçe çarpışmıştır. Savaşa giden K. Kuliev, K. Otarov, B. Gurtuev, M. Gettuev, H. Kuliev, İ. Mammeev, S. Makitov vb. şairler, top ateşlerinin ve bombardıman uçaklarının altında da şiir dizelerini düşünmeyi ihmal etmemişlerdir. K. Kuliev ve K. Otarov’un savaşta yazılan şiirleri, sel gibi akan kanların içinde de barıştan, aşktan, güzel doğa görüntülerinden söz etmektedir ve zor günlerin aşılacağı umudunu taşımaktadır. K. Kuliev’in ‘Oröl şehrinde savaş dumanı/Gelip yerleşti benim sert saçıma,/O siperlerde savaş güneşi/Vurdu kandan lekelenmiş başıma’ sözleri de bunun ürünüdür. K. Otarov’un ünlü: ‘Toprağı beyaz kefen gibi kaplamıştı kar” dizesi de ağır savaş yıllarının şiirsel ürünüdür ve şehitleri gözünde canlandırmasının bir yansımasıdır. Savaş süresince yazılan şiirler, Balkar şiirinin çok değerli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Sözü geçen savaşta Balkar edebiyatı Azret Budaev gibi bir evladını kaybeder. Naziler tarafından işkenceyle öldürülen şairin cesedi Çirik Göl’ün sularına atılır.
Balkar Şiiri Sürgünde
Savaş henüz sona ermeden, 8 mart 1944’te Stalin ve Beriya yönetiminin aşırı baskısı sonucunda Balkarlarla birlikte Balkar edebiyatı da Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne gönderildi. Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nin adından Balkar sözcüğü çıkarıldı, şairlerin sesi kesildi, Balkar dili yasaklandı, yazı dili yok oldu. Balkar edebiyatı için bu trajik dönem (1944-1957) Şeyh Şamilıin bir anekdotunu hatırlatır bana: Şiir yazmayı yasaklayan Şamil, bunun nedenini soran yakınlarına şu cevabı verir: «Bunu halkımı ve kendimi berbat şairlerden kurtarmak için yaptım. Şair ruhu olmayanlar korkar ve şiir yazmaktan vazgeçer. Gerçek şairler zaten yazma yasağına dayanamaz ve şiir yazmaya devam ederler, onları hiçbir yasak durduramaz.” Nitekim Balkar şairlerinin birçoğu şiirlerini gizleyerek yazarlar. Örneğin, S. Şahmurzaev’in halkın da ezbere bildiği Kaya Kızı Kırlangıç şiiri (mart 1944) Balkarların sürüldüğünü açıkça ima ettiği için, yazılı olarak resmi makamlarca ele geçirilseydi, şairin en az 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılması işten bile değildi. Bir başka örnek: KGB ajanları K. Kuliev’in evinde birkaç kez arama yaparlar, ama şiirlerini bulamazlar, çünkü yazılı olanları bile şairin dostları ve akrabalarının evlerinde saklıydı.
1956’da Kruşçev’in, Komünist partisinin XX. Kongresi’nde “Stalin’in tek insana tapma suçu”nu bir raporla ortaya koymasından sonra Balkar halkına itibarı iade edilir ve henüz Orta Asya’dan dönmeden bile, Frunze’de (şimdiki Bişkek), Balkar ve Karaçay şairlerinin ortak şiir kitapları: Jaşaubuznu Bayrağı (Yaşamımızın Bayrağı), Bizni Sözübüz (Bizim Sözümüz), Birge Jırlayık (Birlikte Şarkı Söyleyelim) ve Kerim Otarov’un Jolla (Yollar), İssa Botaşev’in Jüregimden Jırlayma (Yürekten Şarkı Söylüyorum) kitapları basılır. Bu da Balkar şairlerinin sürgünde “dayanamadıklannı ve şiir yazmaya devam ettiklerini” gösterir ve şiir yazmanın insan için yürekten gelen bir gereksinim olduğuna ve şiiri yasaklamanın mümkün olmadığına parlak bir kanıt oluşturur.
Balkar Şiirinde Yeni Dönem
1957 yılında Balkarlar yeniden Kafkasya’ya dönerler ve Kabardin-Balkar Cumhuriyeti yeniden kurulur. Balkar şiiri ‘Cesedim yad ellerde kalacak’ diye geleceğini öngören en ünlü ozanı Meçievıi Kazakistan bozkırlarında kaybederek yurduna döner ve en verimli dönemine başlar. Birbiri ardından şiir kitapları Nalçik’te Balkarca olarak, Moskova’da ve diğer şehirlerde ise Rusça ve farklı dillerde yayınlanmaya devam eder. Kaysın Kuliev peş peşe Rusya Federasyonu Maksim Gorkiy Devlet Ödülü’nü, SSCB Devlet Ödülünü aldı. Ancak çoktan beri hakkettiği Lenin ödülü, birkaç kez aday gösterildiği halde, kendine verilmiyordu, çünkü en üst düzey devlet görevlilerinin engeliyle karşılaşıyordu. Kulievıe karşı oy kullanan bir Politbüro üyesinin argümanı ilginçti: “Bu tür şiirler Homeros’un zamanında bile yazılabilirdi.’ Sovyet edebiyat eleştirmeni Stanislav Rassadin bu sözler için: “O cahil insan, bu sözlerle, Kuliev’i nasıl yücelttiğinin farkında bile değildi” der. Hayranları sayesinde Sovyetler Birliği’nde ve dünyada büyük üne kavuşan, kitaplarının tirajı milyonları bulan şair, ancak ölümünden sonra, 1990’da SSCB’nin en yüksek Ödülü olan Lenin Ödülüıne layık görüldü. Dünya çapında bir siyasi lider olan Hindistan Başbakanı İndira Gandhi önemli bir toplantıda barış çağrısı yaparken Kuliev’in “Savaşta atılan her mermi annenin kalbinden geçer” dizelerini örnek olarak getirmişti. Yine Tanzila Zumakulova, Rusya Federasyonu Maksim Gorkiy Edebiyat Ödülünü kazanan ilk kadın şairler arasında yer aldı, o yıllarda SSCB Parlamento üyesine seçildi, SSCB Kadınlar Komitesinin yöneticilerinden biri oldu. Bu dönemde K. Otarov, S. Makitov, A. Töppeev, İ. Babaev, M.Mokaev, S. Gurtuev, A. Bayzullaev ve diğer şairlerin kitapları sık sık yayınlanarak, okuyucuların beğenisini kazandı.
Sürgün öncesi doğan bu şairlerin peşinden, sürgünde doğan, Moskova ve Nalçik’te sağlam bir edebiyat eğitimi gören, yetenekli, şiire yeni biçim, yeni felsefe, yeni yön kazandıran şairler ortaya çıktı: S. Musukaeva, M. Gekkiev, M. Beppaev, A.Doduev, M. Ölmezov, A. Begiev, M.Tabaksoev vb. İşte adlarını saydığım bu şair kuşağı Balkar edebiyatının kurucusu Kazim Haji’nın adına sahip çıkarak, Kazakistan’ın Taldı Kurgan kenti yakınlarında mezarını bulup naaşını Balkarya’ya getirdiler. Şairin adı ve naaşı bir ilke de imza atmış oldu: şimdi Nalçik’te, o mezarın bulunduğu yerde, Balkar halkına yapılan zulüm ve baskıyı anlatan anıt dikildi, müze açıldı (1999).
Son yıllarda tüm Rusya’da olduğu gibi Balkar şiirinde de bir düşüş görülmektedir. Bu düşüşü yeni, parlak isimlerin ortaya çıkmamasında görüyorum, yoksa daha önceki dönemde isimlerini saydığımız şairler hala verimli, kaliteli şiirleri ile okuyucuları sevindirmektedirler. Yeni isimlerin arasında A.Bakkuev’i, J. Lokyayeva’yı, A. Gazaeva’yı sayabiliriz.
Elinizdeki Antolojide, yazılı Balkar edebiyatının hemen hemen tüm şairleri yer almaktadır. Birinci baskıda yer almayan şairler de vardır (örneğin, Daut Haji; daha çok romanları ile tanıdığımız, ama şiir yazmayı da ihmal etmeyen Janakayit Zalihanov v.s.), son 15 yılda yazmaya başlayan genç şairlerin eserlerini de antolojiye dahil ettik, bir önceki baskıda yer alan şairlerin biografileri gözden geçirildi, yeni şiirleri eklendi. Böyle davranmaktaki amacım 20.yüzyılın başından bu yana Balkar edebiyatının gelişimini sergilemektir; çünkü şimdi söylevci, ilkel olarak niteleyebileceğimiz şiirler, zamanın siyasal ortamında okuyucuların beğendiği şiirler arasına girebiliyor ve bugünün şiir diline kaynak sağlıyordu. Edebiyatın bugün eriştiği doruklardan ve şiir kavramından yola çıkarak bu şiiri eleştirebiliriz. Ne ki, bugünü doğru algılamak, şiirin tarihine saygı gösterilmesinden geçer. Ayrıca, Balkar dili, Türkiye Türkçesine yakın olduğu için bu şiirleri, Ahmet Necdet’in sık kullandığı deyimiyle, dil-içi çeviri veya Türkiye Türkçesine çeviri sayabiliriz.
Günümüz Balkar şiiri, politik önyargıların pençesinden kurtulduğu bugünkü dönemde, yeni temalarla zenginleşti. Ancak genç şairlerimizi bekleyen zorluklar da vardır, yani Sovyetler döneminde sansürü beğenmiyorduk, şimdi ise kendi iç sansürümüzü kullanarak şiirlerin kalitesinden ödün vermemek gerekir. Bu da kolay bir iş değildir. Bir yandan Balkar Edebiyatı ilişkilerini daha geniş bölgelere yayma olanağını bulmuşken, eskiden devletin verdiği maddi olanaklar sınırlandığından, ülke çapındaki edebiyat bağlarını bile zayıflatmak zorunda kaldı ve bir tür kendi sınırlarına kapandı da denebilir. Ama aynı zamanda yeni bir hamle olarak, sponsorların yardımıyla kitaplar yayınlanmaya başladı, Türkiye’nin çeşitli devlet kuruluşları, belediyeleri, bu arada çok önemli işler yapmakta olan TÜRKSOY, Balkar şairlerini kendi etkinliklerine, şiir şölenlerine davet ederek, Türkiye ve Türk Dünyası ile olan bağları geliştirdiler. Bu kitabın yeni baskısı da Avrasya Yazarlar Birliği’nin desteği ile basılması bu ilişkilerin canlı bir örneğidir. Antolojimizde yer alan Balkar şairimiz Mu-talip Beppaev’in, topu topu 130.000 nüfuslı Balkarlar’ın temsilcisi sıfatıyla 2012 yılında Rusya Federasyonu’ndan ilk olarak Türk Dünyası Uluslararası Kaşgarlı Mahmut Ödülü’ne layık görülmesi bizi gururlandırıyor. Edebiyat alışverişi, ülkeler ve halklar arasında kültür ilişkilerini geliştirmekte en önemli araçlardan biri olduğu için, bu Antolojinin Balkar şiirine yeni dostlar kazandıracağını, Türk halkıyla, Türkiye ve Türk Dünyası edebiyatıyla ilişkilerini geliştireceğini umar, Karaçay-Balkar edebiyatına yeni ufuklar açmasını diler, bu Antolojinin yayınlanmasında değerli katkılarını esirgemeyen tüm dostlarıma candan teşekkür ederim.
Kanşaubiy MİZİEV
İstanbul-Nalçik-Ufa 17 Şubat 2017
KARAÇAY-BALKAR ŞARKISI
Sözleri: SEMENLANI İsmayıl
Müzik: Halk müziği
ELBRUS DAĞI
Yükselirsin sen göklere
Kafkas dağları içinde
Ve cam gibi parıldarsın
Büyük buzullar üstünde.
nakarat:
O-o ray-da, oray-da, ray-da,
Orayda, rayda, orayda,
Orayda-rayda, orayda-rayda,
Orayda-rayda, orayda,
Üstünde vardır ak kürkün,
Yaz kış demeden giyersin.
Hava bozulmaya görsün,
Fırtına başlasın dersin! -
– nakarat —
Hava çok güzel olsa da
Durmuyor sende fırtına,
Erimiyor yazın kışın
Buzulların hep sırtında.,
– nakarat —
Senden başka hangi dağ var
Güzellikle zengin kalan,
Tepesinde kış, belinde bahar,
Eteklerinde yaz olan.
– nakarat —
Türkçesi: Kanşaubiy Miziev – Ahmet Necdet
DAUT – HAJİ ŞAVAEV
ŞAUAYLANI DAUT HAJİ
(1800 – 1892)
Şauaylanı Daut Haji 1800 – 1892 yılları arasında Balkar bölgesinin Çegem köyünde yaşamış olup, kendisi Karaçay’dan göç eden Abayhan soyadından Şauay’ın oğludur. Daut Haji, hem din önderi, hem yönetici olarak Elbrus Dağı’nın her iki tarafında da alenen tanınmış kişiydi. Cocukken hem Dağıstan’da, hem de Arab ülkelerinde iyi eğitim alan halk ozanı, Balkar dağlarına döndükten sonra Çegem’de medrese açar ve Karaçay’dan, Balkar’dan kabiliyetli çocukları toplayıp, onlara dersler verir. Halkın bilincinde Daut Haji tasavvuf şiirinin ustası olarak bilinir. Kuran-i Kerim’in bazı suralarını Karaçay-Balkar diline çeviren ozan aynı zamanda kendisi de ‘Muhammat Faygambar’, ‘Rasul’, ‘Mussa Faygambar’, ‘Yusuf Faygambar’ gibi birçok zikre (ilahiye) de imza atmıştır. Daut Haji, ‘Leyla Bla Mecnun’, ‘Tahir Bla Zuhra’, ‘Yusuf Bla Zuleyha’ isminde aşk destanlarının da şairidir. Şauaylanı Daut Haji’nin eserlerini Balkar ve Karaçay köylerinde araştırıp ortaya çıkarmakta büyük katkısı olan, Filoloji Bilimleri Doktoru, Profesör Hamit Malkonduev, Nalçik’te halk ozanının iki ciltlik eserlerini yayınlamıştır.
Kitapları: Şauaylanı (Abayhanlanı) Daut Haji. Dünya Sağışla. (2007, Şauaylanı (Abayhanlanı)Daut Haji. Dünya Düşünceleri, yayına hazırlayan Hamit Malkonduev); ‘Eski Karaçay – Balkar Adabiyat’ (2002, Eski Karaçay – Balkar Edebiyatı’ seçkisi’nde ‘Şauaylanı Daut Haji’ bölümü ).
Hakkında: Bittirlanı T.Şauaylanı Daut //‘Eski Karaçay – Balkar Adabiyat’ (2002, Bittirlanı T. Şauaylanı Daut. //Eski Karaçay – Balkar Edebiyatı’ seçkisi’nde Daut Haji bölümü).
***
Ben Daut Haji, söylüyorum,
Düşüncemi hüzünlenip çiziyorum:
İnsanoğlu, nasıl senin hallerin?
Rahat mıdır bu dunyada bedenin?
Rahat değildi dünyada Peyğamberimiz de,
Zorlandılar Ömer, Osman, Ali de,
Şiddet ateşi kavuruyor insanları,
İnsanı da yendi onun zehiri.
Şauay Haji, çok kitaplar okudun,
Hiç durmadan Kuran’ına sen taptın,
Din yolunda hizmet ettin, çalıştın,
Çok talebe yetiştirdin, öğrettin.
Zikrederek, halkıma teslim ediyorum,
İnsanoğlu, zamandan tasarruf etme,
Tan attığında, Kuran’ı okuduğun evde,
Din sureleri sahip olur evine.
KÂZİM MEÇİEV
MÖÇÜLANI KÂZİM (KÂZİM HAJİ)
(1859-1945)
1859 yılında Balkarya’nın Şıkı köyünde doğdu. Babası Bekki, doğuştan topal olan Kâzim’i imam olabilmesi için Dağıstan’dan gelen hocanın yanına verdi. Hocası Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatını iyi bildiği için, Kâzim o yıllarda Balkar dağlarında çok nadir rastlanan bu fırsattan yararlanarak bu edebiyatlarla yakından tanışır. Üç kez Mekke’ye “hac kılma”ya gittiğinden halk arasında Kâzim Hacı adıyla tanındı. Okuyucular ve edebiyatçılar ise günümüzde de ondan KÂZÎM diye söz ederler. Hacı, Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye’yi de gezdi. Tüm Türk halkları için Ahmet Yesevi, Türkiye Türkleri için Yunus Emre ne kadar kutsal ise, Karaçay-Balkar Türkleri için de Kâzim o kadar değerli bir düşünür ve şairdir.
Kâzim bir taraftan Çarlık Rusyası’nın, diğer taraftan yerli yönetim, zengin toprak ve mal sahiplerinin baskısı altında ezilen halkıyla, aziz yurduyla bütünleşen, halkının acısını paylaşan halk ozanıdır; aynı zamanda, O, Balkar’ların yeni tarihinde yazılı edebiyatın temelini de atmıştır. Meçiev, kafasında ana diliyle oluşmaya başlayan şiirlerini yazıya dökmek için Arap alfabesini kullanır, yani fiilen, Arap harflerinden bir Karaçay-Balkar alfabesi icat eder; bu, uluslaşma sürecinde de bir adım olur. 1917’de Rus İhtilali Kafkasya’ya kadar uzanır ve Kâzim, din konusu dışında, ihtilali destekler; çünkü yeni düzen, şairin tüm sorguladığı konulara cevap vermeyi vaad etmekteydi.
Ancak, Kâzim, Sovyet iktidarının bütünüyle, olduğu gibi kabul edemeyeceğini görmekte gecikmez. Öncelikle şiddete başvurulması, dinin baskı altına alınması, tartışılıp düşünülmeden karar alınması, dürüst insanların ‘siyasi suçlular’, ‘vatan haini’ yaftasıyla tutuklanmaları, özellikle 1930’lardaki Stalin rejimi soykırımları, ve nihayet, Kâzim’in de ölümü ile sonuçlanan Karaçay-Balkarlar da dahil, birçok halkın Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmesi gibi eylemlere şair bazen şiirleriyle, bazen de açıkça muhalefet etmiştir. Yüzyıl başında hac kılmak için Mekke’ye gittiğinde gurbet illerinde ölmemesi için yakaran şair, 1945 yılında, sürgünde, Kazakistanıda aç ve sefil hayat koşullarında dünyaya gözlerini yumar ve meçhul bir mezarlıkta gömülür. Ancak ölümünün 32. yılında genç Balkar şairleri Kazakistan’a giderek, büyük halk ozanının mezarını Taldı-Kurgan ilinin Telman köyünde bulurlar. 1999 yılında Meçiev’in naaşı Nalçik’e getirilir ve Stalin rejiminin Balkar halkına karşı işlediği soykırımda ölenlerin anısına yaptırılan anıtın yanında toprağa verilir.
Kitapları: Soltanhamit Al Çegemi (1918, Temirhan Şura, Çegemıli Suttanhamit), Meni Sözüm (1940, Benim Sözüm), Saylamala (1959, Seçilmiş Şiirler), Kâzim (1959, Rusça, Nalçik, Kâzim), Ogon Ocağa (1970, Rusça, Moskova; Ocağın Ateşî), Nazmula Kitabı (1984, Şiirler Kitabı), Çığarmalarını Eki Tomluğu (1989, yayına hazırlayan Alim Töppeev, İki Ciltlik Eserleri), Kâzim Meçiev (1987, Kâzim Meçiev), Din Kitabı (1992, Din Kitabı), Kâzim (1996, Kâzim , yayına hazırlayan Abdullah Begiev), Razum İ Golos (2009, Rusça, Nalçik, Zihin Ve Ses), İzbrannıye Proizvedeniya (2009, Rusça, Nalçik, Seçilmiş Eserleri)
Hakkında Kitaplar ve Araştırmalar: Kâzim Meçiev (1966, 1973; Dalhat Mammeev. Kâzim Meçiev), Kâzim (1989, Kazim. İki Ciltlik Eserleri yapıtının inceleme bölümü, Alim Töppeev). (1996, Kâzim kitabının inceleme bölümü, Abdullah Begiev)
KÂZİM’İN ARABİSTAN’DA LOKMAN HACIYA VASİYETİ
Lokman Hacı, sen uslusun, sabırlısın,
Ben ölsem de, sen dağlara varırsın.
Köylülere kara haber verirsin,
Razıyım ben, sen razılık alırsın.
Ter ateşle çıktım tana, çaresiz,
Ölümcül hastalık tuttu, amansız.
Altı[1 - Kâzim hac seferine altı kişi olarak çıkmıştı. Dördü daha önce vefat eder,] idik hak yoluna çıkanlar,
Allah’çün duaya telaş edenler.
Dördümüze elçisini gönderdi,
Yola çıktım O’na doğru, tek kendim.
Kötü ağrı, ateş düştü her yanıma,
Topal idim[2 - K. Meçiev doğuştan topaldı.], korku saldı canıma.
“Nâçar Kâzim” dersin, “öldü uzakta”
Acıklı ailem çığlık ağıtta,
Seferimiz zorluydu, ne edelim,
Kavlimiz, ahirete mümin gidelim.
Yurdumuza esen ulaşabilsen,
Ocakta tezek ateşin üflesen.
Lokman Hacı haline şükredersin,
“Cennet evi, öz yurdumuzdur!” dersin.
Haber ile Bızınğı’ya[3 - Bızınğı: Meciev’in doğduğu köyü – Şıkıının bulunduğu bölge.] varırsın.
O gece şu fakirim evde kalırsın.
Şıkııda üç gün halka dua ettirsen,
Taşlarına hasretimi gidersen.
16 KANŞAUBlY MlZlEV
Cesedim yad ellerde kalacak
Bilirim o sesi canım alacak.
Yok bu dünyada borcum, alacağım,
Lokman Hacı, sen sual et acılarım.
Onlar ezip sıkıştırdı kalbimi,
Çoğaldılar Şıkıının taşları gibi.
Yatarım şimdi acılardan bezgin—
Bela çok, yaralarım azması için.
Beni burada âdetimce gömersin,
Ne gerekir sen becerir, umarsın.
Yurdumuza esenlikle varırsın,
Halkın ile hep baş başa kalırsın.
“Biz dağda çok daha mutluyuz”dersin,
Çölde yanıp tutuşanı anarsın.
Evsiz yurtsuz şaşkınlara yanarsın,
Zavallı halkına akıl verirsin.
Özgürlük yok hiçbir yerde, yolları
Kesilmiştir, —öğrendik doğruları.
Adalet satılık her yerde Lokman,
Medet yok tapmaktan, hem yakarmaktan!
“Gün doğup batar” —öyle de,
“Zengin ipek tahtta yatar” —öyle de,
“Fakirse, onun tanı” —tan değil ya,
“Ağlayıp uluyarak atandır” —öyle de.
“Çalışanda neşe var”, diyen Kâzim
“Onun çektiklerini hep gördü” de,
Kızgın kumlar dolduğunda gözlerine
“Zayıflara dilek tutup öldü” de.
Zayıfların düşmanı çok, dostu az.
“Allah da unutmuş onları” —dersin.
Aç insanı ayet, zikir doyurmaz,
Din kardeşim, halka çare ararsın!
Ben yatarım gurbet elde —uzaktır,
Mezarımı seyrek yağmur ıslatır.
Yaşayanlar, halkınızı düşünün,
Özgürlük elbet kazanacak bir gün!
1910
EV YAPIYOR
‘Ev yapıyor, attı temel,
Aşı suyu hepsi güzel,
Namaz kılar, verir selam,
Ne mutludur cahil insan!
-
Desek, bir bahane bulsak,
Daha sonra pişman olsak-
Başka yolu aramazsak,-
Biz hayvanız. Ehh anlasak?!
1912
DOĞRULUK
Yıkılmaz kale dünyada
Doğruluk. Yok güçlü ondan
Doğruluk yitmez borada
Düşüp ölmez ki kayadan.
Baylar beyler, övüngenler
İnsansınız bizim gibi.
Ölümlüyüz, dünya fani,
Nedir mal mülk? Kaç eder?
Doğruluk ölmez, çürümez,
Ona kılıç da vurulmaz,
Zulmün atı çiğneyemez,
Hançer, kalbin delip geçmez.
Zalimlere diz çöktürdü,
Padişahı kalpten vurdu,
Zindanlardan uçup çıktı,
Demir prangaları yırttı.
Söyledim ben, topal Kâzim,
Gelinceye kadar ölüm,
Kapanmadan iki gözüm,
Doğruya hizmettir sözüm!
1912
KAYGI
Yüksek dağ başlarında
Karlar erir, güneşe dayanmaz.
Ama benim yüreğimdeki kaygı
Kar gibi eriyip yok olamaz.
Vurulan dağ keçisinin kanı
Yok olur, karışır toprağa.
Benim kaygımı toprak yutmaz.
Yel alıp götürmez ovalara.
1910, İstanbul
AŞK YARASI
Dağ üstünde dağ olmaz,
İki ağaç bağ olmaz.
Kılıç yarası sarılır,
Aşk yarası sarılmaz.
1890
DÜNYA DEDİĞİN
Öyle zor, dik bir yol ki dünya dediğin,
Azap çekmeyen biri var mı o yolda?
Öyle acı bir deniz ki dünya dediğin,
Kimin gemileri batmamış ki orada?
Acı denizinde yüzüyoruz dünyanın,
Bilmeden gemimizin ne zaman batacağını.
Ne yapalım kar yolları hep kapatır,
Sende yürüdüğümüz zor yollan.
1910, Bağdat
ÖLÜM GELİR
Ölüm gelir, itim önünü kesmez,
Ölüm gelir, oğlum onu devirmez.
Ölüm gelir, acımaz bir an bile,
Şiirim var ona karşı tek kale.
Ölüm gelir, insanı alıp gider,
Etin kemiğinle tutup sürükler.
Kurduğun ev, yazdığın şiir kalır,
Sahibiyse ölüm değil, insandır!
1940
GENÇLİK
Gençlik, sen yayın okuydun,
Ben savdım seni başımdan,
Hangi dağların ardında kayboldun?
Hangi kayaya çarptın sonunda?
Gençlik, çok benziyordun baharda
Sülünün boynuna sen.
Yoksa o benim vurduğum
Dağlardaki geyik miydin sen?
1911
DÖRTLÜKLER
Allah vazgeçmiyor zalimlerden,
Ne yapayım zavallı halk için ben?
Namazım da, niyazım da yetmiyor
Sözüm yaprağın kulağına gitmiyor.
1908
Bağdat’ta, İstanbul’da nice kaldım.
Mekke’de Kabe taşına secde kıldım.
Döndüğüm vakit zavallı yurduma
Sanki ben dünyaya yeniden doğdum.
1910
Halk için mutluluk nerde bilseydim
Bacaklarımı at kılar uçardım.
Aramızda kan selleri aksa da,
Yüreğimi kayık yapar geçerdim.
1910, Mekke
Gemi ile nice denizler aştım.
Türk’ün de Arap’ın da halkına şaştım.
Fakir her yerde fakirce yaşıyor,
Kuvvetli kuvvetsizin etini yiyor.
1910, İstanbul
SAİD ŞAHMURZAEV
(ŞAHMIRZALANI SAİD)
(1886-1974)
En yaşlı Balkar şairlerden Said Şahmurzaev, Oğarı Çegem köyünde doğdu. Balkar edebiyatı çalışmalarını Meçiev ile birlikte ilk başlatanlardan (1916) biridir. 1925’te Şahmurzaev, Simferopol Pedagoji Enstitisüıne kaydını yaptırır. Enstitüyü bitirdikten sonra Nalçik’te Balkar Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak uzun yıllar çalışır. Aynı zamanda aydınlatma işlevi de üstlenen öğretmen ve şair Şahmurzaev, okullar için hazırlanan ilk Balkar ders kitaplarının da yazarıdır. Şiirlerinin birçoğu bestelenmiş olup halk arasında yaygın olarak söylenmektedir.
En ünlü şiiri “Kaya Kızı Kırlangıç” 8mart 1944’te Balkarların Orta Asyaıya sürüldüğü günlerde bu vesileyle yazılır ve yasak olduğu halde halk içinde ağızdan ağza dolaşmaya başlar. Şair bundan dolayı baskılara uğrar. 1974’te hayata gözlerini yuman şair, vasiyeti gereği Oğarı Çegemıde gömülüdür.
Başlıca kitapları: Sırıyna (1957, Kaval), Bitkileri Biliğiz (1960, Bitkileri Biliniz), Nazmula (1961, Şiirler), Jemişle (1961, Meyvalar), Şuyohlağa (1966, Balkarca ve Kabartayca, Dostlara), Tanğ Alada (1967, Tan Vakti), Zaman Jeli (1967, Zaman Rüzgârı), Taulunu Kalendarı (1970, 1986, Balkar Takvimi).
KAYA KIZI KIRLANGIÇ
Kaya kızı kırlangıç,
Kayalarda uçardı.
Konardı kenarına,
Orda yuvası vardı.
Kayalarda öterdi,
Şiirler söyleyerek.
Yüksek gökte oynardı,
Bizleri terk ederek.
Meskenin kaya iken
Kim dağıttı yuvanı?
Niçin kalkıp gidersin,
Öksüz kılıp kayanı?
Kaya kızı kırlangıç,
Gittiğin yer neresi?
Mağaralar boş kaldı,
Yok mu emanetçisi?
Kaya kızı kırlangıç,
Kayadan niçin kaçtın?
Dağı, taşı ağlatıp
Ovaya niye uçtun?
Ne var bu ovalarda,
Size kim bakar, tanır?
Bilmediğin ovada,
Size kimler yaranır?
Ovada rüzgâr eser,
Kayalık, mağara nerde?
Soğuk meyve bile yok,
Yazın sıcak günlerde. .
Kışlar da soğuk geçer,
Ne çok titretir seni.
Odun, dal bulamazsın,
İncitir bedenini.
Soğuk yel uğuldayıp
Ovalan ağartır.
Aynı şekilde yazın,
Ak yüzünü karartır.
Kaya kızı kırlangıç,
Kim kovalar sizleri?
Bu dağları kıskanıp
Niye getirmez geri?
Kaya kızı kırlangıç,
Uzaklara uçarsın.
Söyle niye ağlarsın
Nerelere göçersin?
“Poyraz acı, kar soğuk
Doğrusu çok korkuttu.
Dağlardan sürdü bizi,
Yurdumuzu yok etti.
“Yuh olsun eşkıyaya!
Çok zorbalık ettiler.
Yuvaları yıkarak,
Dağıtarak gittiler.
“Gün gelir dağların da
Sisi pusu açılır.
Bahar gelir neşeyle,
Cümle zalim yok olur!”
Kaya kızı kırlangıç,
Unutmayın dağları.
Açık olsun yolunuz!
Hatırlayın bağları.
Yola çıktık uzağa
Gidiyoruz Kazak’a[4 - Kazakistan]
Çoğalıyor öksüzler,
Muhtaç kaldık azığa.
Nerede dolaşırız,
Ayranım yok kâseye,
Ağlar anababalar
Yapışarak asaya.
Bu yurttan ağlayarak,
Gittik yaban eline.
Hoşça kalın dağlarım,
Kavuşacağız yine!!!
Mart, 1944[5 - 8 mart 1944’te Balkarlar, Stalin ve Beriya rejimi tarafından Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmüştü.]
SAİD OTAROV
(OTARLANI SAİD) (1903-1975)
En yaşlı Balkar şairlerinden S. Otarov, Gürhojan köyünde (şimdiki Tırnıauz şehri) doğdu. Öğretmen kurslarını, parti okullarını bitirdi. Lisede ve Pedagoji Enstitüsü’nde öğretmen olarak çalıştı. Uzun süre devlet yayınevi yönetmenliği yaptı. Balkar okulları için ders kitapları hazırladı.
Edebiyat çalışmalarına 1928’de başlayan ve SSCB Yazarlar Birliği üyesi olan (1934) S. Otarov, 1975’te hayata gözlerini yumdu.
Kitapları: Biz Jıgitlebiz (1935, Biz Yiğitleriz), Nazmula bla Poema (1939, Şiirler ve Uzun Şiirler), Jürek Sauğa (1965, Yürekten Armağan), Jaz Jılıvu (1968, Bahar Sıcaklığı).
TIRPANCILAR[6 - Balkarlar, Ağustos-Eylül aylarında bütün dağ yamaçlarında toplu halde tırpanla ot biçerek hayvanlara kışlık yem (biçen) hazırlarlar. Bu işe yaz tatili nedeniyle öğrenciler, mühendisler, profesörler, hükümet üyeleri, yani, akrabadan kim varsa köye gelerek yardımcı olurlar, eski günleri hatırlarlar, hatta devlet büyükleri bununla övünürler. Onlar, bu telaşlı çalışmaya, esprili bir anlatımla “Balkar Olimpiyatları” derler.Fıkra: “Bir Balkar Ay’a gidebilir mi?” Yanıt: “Hem de nasıl, yeter ki orada ot biçme yarışması olsun!”.]
Ey yiğitler, tan atmada, kalkınız!
Birer çanak ayranı deviriniz.
Orayda[7 - Orayda: Nakaratlarda kullanılan ünlem.], çanakları deviriniz.
Tan atınca bileği taşa vuralım.
Tırpanlar bilensin keskin sürelim
Oraydara, bileyip keskin sürelim.
Tamata’[8 - Tamata: Aynı damın altında yaşayanların, hane halkının önderi anlamında: sofra başkanı, topluluk önderi, Ruslarda’ki meşhur ‘kadeh konuşmacısı, yani ‘tost’’un çııkış noktası.]yı öne koyup başlayalım.
Sıra sıra otlara tırpan çalalım.
Oraydara, tırpanlan sıra sıra çalalım.
Koltuklan geniş alıp uzak salalım.
Biçik otu deste deste yığalım.
Oraydara, deste deste yığalım.
Taze otlar basa basa yıkılsın
Biçileni demet demet yığılsın
Oraydara, demet demet yığılsın.
Takım başı pehlivan sırt Naurdur,
Peşi sıra yetişmek çok zorludur.
Ey aslanlar, yetişmek çok zorludur.
Kulaç atıp her kezde iki adım.
Dolan olsun demetler hep kalın.
Ey maşallah, demetler hep kalın.
Kimse yeri onun gibi sarsamaz.
Dağıtmasan otları gün kurutmaz.
Seyret kî, otları güneş kurutmaz.
Kolay mıdır otların sıra dizmesi?
Tırpan oynar helak eder bileği.
Alışıncaya, helak eder bileği.
Önündeki yetiş diye hızlanıyor.
Yorgun düşen ayak otta kayıyor.
Hiç olur mu takımda geri kalmak.
Takım —Kolhoz’un tırpan takımı
Bizi iş korkutmaz çalın tırpanı
Yiğitler, hayda bre çalın tırpanı.
1933
AHMADİYA MALKARLI
(ULUBAŞLANI AHMADİYA)
(1905-1965)
Oğarı Malkar köyünde doğdu. Köy okulu sonrasında, Balkar İli Yürütme Kurulu’na bağlı yönetim kurslarında öğrenim gördü. 1930’da Moskova’da Doğu Halkları Üniversitesi’ni (KUTV) bitirdikten sonra Nalçik’te öğretmenliğe başladı. 1935-1955 yıllarını, asılsız ihbarlar sonucu tutuklanarak Sibirya’nın en ağır toplama kampı olan Kolıma’da geçirir. 1956’da temize çıkarılır. Şiirleri uzun süre basılmadı. “İlkbahar” şiiri Balkarcada en sevilen şiirlerden biridir.
Kitapları: Şkolçula (1934, Okul Çocukları), Sabiy Haparla (1934, Çocuk Öyküleri), Çerek(l995, Çerek Irmağı).
İLKBAHAR
Ova çıkarırsa sis örtüsünü eğer,
Guv guv diye kuğursa güvercinler,
Gök gürler ve çakarsa şimşekler,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Taze otlar sıçramışsa toprağa,
Su baskını kıyıları dalarsa,
Salyangoz veda etmişse kabuğa,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Yurda dönmüş ötüyorsa kırlangıçlar,
Tarlada buğdayın bir karış boyu var,
Ve uçuyorsa dizi dizi turnalar,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Kuşlar çer çöple yuva telaşında,
Taylar kıpır kıpır kişner güneşte,
Köpek silkinip de tüyler atarsa,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Kuzucuk süte doymuş geğiriyor,
Oğlak taşlar üstünde tepiniyor
Buzağılar sevinçle böğürüyor
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Yağmur suyu buzul suyuyla akar
Otlağa yayılmıştır sürü davar
Alabalık avında balıkçılar
Biz de çığlık atarız:– İşte bahar!
Elma çiçeği, patlak mısır gibi
Bal reçina boşaltır çam ağacı
Çoban elde öğütüp yer ısırganı
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Çocuklar yeri oyar oyun için
Buz topacı yerine çelik çomak
Yağmur suyu köpürcük uçuştursun
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Kuzucuk süte doymuş geğiriyor,
Oğlak taşlar üstünde tepiniyor,
Buzağlar sevinçle böğürüyor,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Yağmur suyu buzul suyuyla akar,
Otlağa yayılmıştır sürü davar,
Alabalık avında balıkçılar,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Elma çiçeği, patlar mısır gibi,
Bal reçina boşaltır çam ağacı,
Çoban elde öğütüp yer ısırganı,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Çocuklar yeri oyar oyun için,
Buz topacı yerine çelik çomak,
Yağmur suyu köpürcük uçuştursun,
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Yaşlılar attılar koç postu kürkü,
Bak çit ördü bahçelere çalılar
Mallar ahırlardan çimene koştu
Biz de çığlık atarız: İşte bahar!
Çiftçiler hep birden tarla sürüyor
Saban tutan el boza çanağında
Kurutulmuş kuyruk gevrek tadında
Biz de çığlık atanz: İşte bahar!
Ağaçlar boyunca çiçek ve yaprak
Sığırlar gök otla doyup geliyor
Ormanları guguk sesi kaplamış
Biz de çığlık atanz: İşte bahar!
Ahmadiya der ki, bahar sevinçtir,
Kızları sevdayla gülümsetir,
Delikanlı kalbini hop hoplatır,
Biz de çığlık atanz: İşte bahar!
BERT GURTUEV
(GURTULANI BERT)
(1910-2001)
Yazılı Balkar Edebiyatının kurucularından Bert Gurtuev, Nalçik bölgesi Aksu köyünde doğdu. Öksüz kalan Gurtuev, çocukken ırgat olarak çalıştı. 1931’de Pedagoji Okulunu bitirdi. İlk şiirleri 1928’de basılan Bert Gurtuev, okullarda öğretmen olarak, daha sonra Eğitim Bakanlığına bağlı kurumlarda çalıştı. Artık şiirleri ve şarkıları halk ağzında söylenen şair, Kabardin-Balkar yazarlarını temsilen SSCB Yazarlar Birliği’nin kurucu kongresine katılır ve Maksim Gorkiy’in elinden yeni kurulan Birliğin üyelik kartını alır (1934). Aynı yıl , 24 yaşındaki Gurtuev, Kabardin-Balkar Yazarlar Birliği Başkan Yardımcısı seçilir. Edebiyat çalışmalarının yanı sıra B. Gurtuev okul ders kitaplarının hazırlanmasına büyük önem verir. Balkarca’ya Puşkin’in, Lermontov’un, Mayakovskiy’in, Şiller’in, Ali Şir Nevai’nin şiirlerini çevirdi. Hem şiir, hem nesir eserleri yazdı.
Bert Gurtuev Kabardin-Balkar Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Sorumlu Sekreteri, Şuyohluk dergisi Yayın Yönetmenliği görevlerini yaptı. Devlet Sanatçısı ünvanına layık oldu. 1941-1945 Anayurt Savaşı gazisidir.
Şiir Kitapları: Kızıl Önle (1935, Kızıl Sesler), Çuak Ertdenlık (1958, Açık Havalı Sabah), Çalğıçıla (1958, Tırpancılar), Svetlıye Dali (1960, Rusça, Nalçik; Aydın Uzaklar), Şuyohlanı Arasında (1963, Dostların Arasında), Çomartlık (1969, Cömertlik), Navstreçu Livnyu (1972, Rusça, Nalçik; Sağanak Yağmura Karşı), Moya Pesnya (1987,Rusça, Moskova, Benim Şarkım), Sayla-mala (1973, Seçmeler), Ak Kögürçün (1980, Beyaz Güvercin), Jaşaunu Kılançları (1988, Yaşamın Zikzakları), Miniatürle Kitabı (1990, Minyatürler Kitabı), Saylamala (1992-1993), Seçmeler), Miniatürı (1998, Rusça, Nalçik, Minyatürler), Saylamala (2000, Seçmeler).
Roman Ve Öykü Kitapları: Adilgeriy (1961, Adilgeriy), Janğı Talisman (1970, Yeni Tılsım), Novıy Talisman (1975, Rusça, Nalçik, Yeni Tılsım)
Hakkında: Jaşau Izı, Oyumları, Tenğleri (2010, Hayatı, Düşünceleri, Dostları)
KAŞIK VE KÜREK
İki madde yaptılar aynı ağaçtan,
Her birine ayrı görev verdiler.
Biri kaşık, bal kotarmaya,
Biri kürek, ahırı kürüsün diye.
Bal kaşığı çalışıyor işinde,
Kürek ağ topluyor atıldığı köşede.
AÇLIK VE UYKU
Açlık basarsa lavaş ekmeğe benzer,
Uyku basarsa taş da döşeğe benzer.
Açlık kara sular indirir bacaklara,
Uyku yarı ölüye benzetir insanı.
Kız ve erkek kardeştir onlar,
Kİmse aramasa da onlar var.
KONUK
Evine konuk gelirse
Saatine bakma.
Gördüğünü o da görür
Görmediğini sanma.
Sezer hüzünlü halini,
Hınzırca alır vaktini.
HAJİMUSA KULİEV
(KULÎYLANI HAJİMUSA)
(1910-1971)
Oğarı Çegem’de doğdu. Çocukluk ve erginlik yılları (1923-1939) Kırım’da ve Karaçay’da geçti.
1939’da Finlandiya ile savaşa katıldı. Daha sonra da (1941-1945) Alman Nazilere karşı yürütülen
Anayurt savaşının son gününe kadar cephede kaldı. Çok sayıda nişan ve madalya ile taltif edildi.
Orta Asya’dan döndükten sonra Elbruz Yayınevi’nde çalıştı. 1971’de Nalçik’te hayata gözlerini yumdu.
Kitapları: Kaştanlı Şahar (1959, Kestane Şehri), Karılğaç (1962, Kırlangıç), Jılla Ozadıla (1963, Yıllar Geçiyor), Bizni Tögeregibizde (1966, Bizim Etrafımızda), Jaşnasın Jer (1967, Yeşersin Yeryüzü).
AY
Nereye bakarsam, tepemde görürüm,
Her görüşümde sana selam veririm,
Karanlık gecede aydınlattın yolumu,
Güneş hariç, şu Ay’dan güzel olur mu?
Çok uzandım, ben sararmış otlarda,
Ayıa gözlerimi diktim, hayaller kurdum,
Soğuk pınara bakarak ay ışığında,
Aynada gibi, öz çehremi gördüm.
Geceler şu Ay’la ne de görkemli,
Bulutlardan ak çadırlar kuruyor,
Düğünlerin nasıl tektir gelini,
O da odur, yıldızları tarıyor.
HAMİT TEMMOEV
(TEMMOLANI HAMİT)
(1912-1937)
Elbruz dağının eteklerinde Oğarı Bahsan köyünde doğdu, l928’de Nalçik’te Sovyet Parti Okulunu bitirdikten sonra Balkar dilinde yayınlanan Karahalk ve Sosyalist Kabartı-Malkar gazetelerinde çalıştı. Edebiyata da o yıllarda başladı. Şiirlerinin konusu yeni kurulan düzen, kolhoz yaşamı, ülkedeki değişikliklerdi. Hamit Temmoev, Stalin’in devlet terörü kurbanı olarak, 1937’de iftira sonucu kurşuna dizilerek öldürüldü. 1956’da Stalin politikasının Kruşçev tarafından eleştirilmesinden sonra Hamit Temmoev’in itibarı iade edildi.
Kitapları: Horlam Jırları (1959, Zafer Şarkıları), Çeviri Kitabı: A.S.Puşkin. Çıganlıla (1937, Çingeneler)
YENIKÖY
Doğa güzelliğinden pay dağıtan,
İçinden dağ buzullu suları akan,
Kayalara çam ağacı giydiren,
İnsanları kıvanç hayatına sevinen,
Kolhoz köyüm aydın yaşam kucağında,
Mesken tutmuş kıyıyı Bahsan ırmağında.
Yeni demeden geçemiyorum ben ona,
Yenilikleri kıvanç veriyor bana.
Görüyorum çayırların yeşerdiğini,
Eski hayatın tozlarından sîlkindiğini:
Güzelliği gözüm önünden gitmiyor,
Üzerinde dağlardan serin yel esiyor.
Derelerinde alabalık oynuyor,
Maden suları fokurtuyla kaynıyor.
Meralarla okşanarak yamaçları,
Yavaş yavaş eğilir çam ağaçları.
Dağ keçileri otlar dar boğazlarda,
Turistler dolaşır buzullarda.
Sağnak yağmur dinse, sabah güneş çıksa,
Bulutsuz gökten ışınlarını sarkıtsa,
Ciğerinde temiz havanın doruğu,
Ot kokusu giderir sussuzluğu.
Yeniköyü İlyiç’in lambaları
Geceyi gündüz edip aydınlatıyor
Köyümde kuruldu yeni okullar, —
Bilimle donanıyor şen okuyucular.
Delikanlılar oynak atlarına binerek
Koşuyor yiğitliklerini göstererek.
Yaşlılar, gençler radyoyu dinliyor,
Gerekli ve yeni şeyler öğreniyor.
Yoktur orda kerpiç evler, örümcek ağlan,
Kiremit damlı evde oturuyor şimdi dağlı.
Yeni köyde telefonla kocakarı
Şehirde okuyan çocuğunun adını
Seslendiriyor, hal hatırım soruyor,
İyi haberlerle sevinip rahatlıyor.
1936
KERİM OTAROV
(OTARLAN KERİM)
(1912-1974)
Kerim Otarov 1912’de Bahsan bölgesi Gürhojan köyünde (şimdiki Tırnıauz şehri) doğdu. 1930-1934’te Nalçik’te öğrenim gördüğü pedagoji okulunu bitirdikten sonra öğretmen olarak çalışır. 1938-1941 yıllarında Kabardin-Balkar Yazarlar Birliği Başkanlık görevinde bulundu.
2. Dünya Savaşı yıllarında Sovyet ordusu saflarında Alman nazi birliklerine karşı çarpışan Otarov, 1943’te ağır yaralanır, bir bacağını kaybeder. Savaşın zor şartlarında da şiir yazmayı ihmal etmemiştir. Savaş şiirlerinde de güçlü bir lirizm vardır.
8 Mart 1944’te Otarov, haksızlığa maruz kalan Balkar halkıyla birlikte Stalin rejimi tarafından Orta Asya’ya sürüldü. Bu haksızlıkları anlatarak bizzat Stalin’e mektup yazma cesaretini gösterenlerden biridir. Kırgızistan’da da, yayınlayamadığı halde, şiir yazmayı bırakmadı. 1956ıdan sonra yurduna, Kafkasyaıya döndü. Şiir kitapları Balkar-ca ve Rusça, Nalçik’te ve Moskova’da yayınlandı. Kerim Otarov’un 2012 yılında ....kitabı Türkiye’de Adilhan Adiloğlu çevirisi ile Ankara’da neşredildi.
Kabardin-Balkar Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı ünvanı ve Devlet Ödülü sahibi şair, 1974’te Nalçik’te dünyaya gözlerini yumdu.
Kitapları: Stihle Bla Jırla (1938, Şiirler ve Şarkılar), Şkolnu Tuuğanı (1940, Okulun Doğuşu), Andreev Atlı Kolhoz: Oçerk (1941, Andreev Adına Kolhoz: Deneme), Jolla (1956, Frunze, Yollar), Sağışla (1958, Düşünceler), Dalniye Dorogi (1958, Moskova, Rusça, Uzak Yollar?), Dorogi (1959, Moskova, Rusça, Yollar), Tuuğan Jerim (1960,) Vatanım), Saylama. 2 tom. (1962, 2 Ciltlik Seçilmiş Şiirler), Gornıy Potok (1963, Moskova, Rusça, Dağ Akını ), Jılla (1964, Yıllar), Godı İ Gorı (1966, Rusça,Yıllar Ve Dağlar), Dunya Ertdeni (1967, Dünya Sabahı), Tang Julduzum (1969, Şafak Yıldızım), Sınla (1972, Mezar Taşları), Dorogi Utra (1972, Moskova, Rusça, Sabah Yolları),Oktyabrnı Poeması (1973, Ekim Devrimi Uzun Şiiri), Jelleri (1979,) Nazmula Bla Poemala (1989, Şiirler Ve Uzun Şiirler), Zamannı Auazı (1990, Zamanın Sesi), Dunya Tınçlığın Tileyme Kadardan (1995, Dünya Rahatlığını Diliyorum Kaderden),Saylamala (1997, Seçilmiş Şiirler), Kerim Otarov. Şiirler (2012, Ankara, Türkçe, Kerim Otarov. Şiirler)
Hakkında Kitaplar: Kerim. Nazmula, Statyala, Es-sele, Esgeriule (2003, Kerim. Şiirler, Yazılar, Esseler, Anılar;, Z. Tolgurov. Lirika K.Otarova (1974, Rusça, K.Otarov’un Aşk Şiirleri)
YANAN KÖY
Yanan köyü sabah ele geçirdik,
Ateşini esirgemedi düşman.
Kül ve taştan başka burada
Hiç bir şey kalmadı, inan.
Belki güzel köydü bir zamanlar,
Şimdi hiçbir şey yok etrafta.
Darağacında yanan cesetler gibi
Kararıyor yanmış kavaklar.
Çevreyi kül kaplamış kar gibi,
Mezar taşı gibi dikilmiş ocaklar.
Sen buraya geç geldin asker:
Bu köy seni bekledi uzun zaman.
Savaş devam ediyor uzakta,
Biz yürüyoruz köy sokağında.
Bembeyaz kül sarmış etrafı,
Affetmez bir sitem var bakışlarda.
Aniden bir köpek çıktı karşımıza,
Sevinmedi, havlamadı bize.
“Gördünüz mü neler yaptı faşist?”
Dermiş gibi baktı yüzümüze.
1942
DOSTLARIN GÖREVİ
Er yüreği demirden değil
Kaslardan ve damarlardandır,
Onu da yaralayabilir çılgınlar
Bir de sevmedikleri.
Taş gibi dayanırsa da yürek
Aldığı yaraların tümüne,
Gereksizdir onu erken yakmak,
Koruma olanağı varsa.
Kurt kemirip yıkabilir ağacı
Yolunu bulup üstün çıkarsa.
Eksik kalır dostların görevi,
Yüreği kıskançlardan korumazsa.
KISADIR ASKERİN UYKUSU
Savaşlardan sonra dinleniyoruz,
Oturup bir orman kenarında.
Yorulan askerler sayıklayarak
Uyuyorlar nemli otlarda.
Gece sakinliğini bozuyor
Baykuşun dinmek bilmeyen sesi.
Orman alanına, düşünceli ormana
Huzur veriyor ayın ışığı.
Asker uykusu alıyor payını,
Kesildiğinde savaşın gürültüsü.
Şilteden daha rahat görünür askere
Payına düşen nemli yerin bağrı.
Ot kokusu sarhoş eder, koyaktan
Uzaklaştığında çarpışmanın acı dumanı.
Kısadır kısa – askerin uykusu,
Uzundur onun ağır savaş günü.
Uzak orman alanları anımsatarak,
Üzüyor onu ormanın hışırtısı.
Uzundur askerin zamansız yolu,
Kurşun kesmezse yaşamını.
Temmuz, 1942, Savaş cephesinde
VİŞNELER ÇİÇEK AÇTIĞINDA
“Savaş nasıl bir yol izliyor?” diye
Her sabah bakıyorsun belki
Haritaya. Canın sıkılıyor herhalde
Bilmediğinden savaş süresini.
Oturuyorsun, tutup sokak başım,
Sabah yıldızına güle güle diyerek.
Ağır düşüncelerle akşam yıldızını
Karşılıyorsun, hüznünü gizleyerek.
Veya sağnak yağmur gece yansı
Pencereni çaldığımda ürke ürke,
Keserek kaygı dolu rüyanı
Uyanıyorsun belki… Ne yapalım, ne?
Yazgımız böyle, irkilerek yağmurdan,
O, pencereni ansızın çaldığında…
Dönerim güneşin battığı yerden,
Baharda vişneler ak çiçek açtığında.
1942, Savaş cephesinde
OMAR ETEZOV
(ETEZLANI OMAR)
(1913-1961)
Gürhojan köyünde doğdu. Kabardin – Balkar Devlet Üniversitesi Rus ve Balkar Bölümünü bitirdi.
Leningrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi mezunu olduktan sonra Nalçik’te Pedagoji Okulunda öğretmen, Radyo Komitesi görevlisi
olarak çalıştı 1927’den itibaren şiirler, daha sonra da hikâye ve romanlar yazdı. Balkar Tiyatrosunda uzun yıllar sahnede kalan Kanlı Düğün piyesinin yazandır. SSCB Yazarlar Birliği Üyesi (1940), Anayurt savaşı gazisidir.
Kitapları: Kayata Unutmadıla (1958, Kayalar Unutmadılar), Kamni Pomnyat (1959, Rusça, Nalçik; Kayalar Unutmadılar), Tarda (İ961, Vadide).
YAŞAMI SEVİNİZ
Yeni günün sıcaklığında ısınarak
Kötülüğü kınayıp yoldan atarak
Yaşamın aydınlık yolunu tutarak
Yaşayın siz, işi seven insanlar
Yaşam yolu türlü türlü oluyor
Kimi yaşamından hep çıkar umuyor
Kimi tüm zorluklan yıkıyor
Yıkamayan dibe yıkılmaktadır
Anlar kovana bal toplar nasıl
Suyun hızı değirmeni döndürür nasıl
Sen de öyle işçi ol yorulmayan
Herkese örnek, anıt insan ol
AZRET BUDAEV
(BUDAYLANI AZRET)
(1915-1942)
1915’te Oğarı Bahsan köyünde doğdu. Çocukluktan edebiyat yanı güçlü ve konuşma sanatına yatkın olmasından dolayı köyde kendisine Kıyama (Kıyamet) lakabı verilmiştir. Pyatigorsk öğretmen okulunu bitirir (1931). Daha sonra şiir yazmaya başlar ve ilk şiiri Balkar şairlerinin ilk şiirler seçkisinde yer alır (1935). Kommunizmge Jol gazetesi sorumlu sekreteri olarak çalışır. 30ılu yıllarda devlet ve parti görevleri de üstlenen şair Alman nazi birliklerinin Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’ni işgal ettiklerinde (1942) Çerek İlçe Parti Komitesi Başkanı görevinde, Almanlara karşı organize edilen gerilla hareketinin başını çekiyordu. Çatışma sonucu esir düşen Budaev faşistler tarafından işkence gördükten sonra öldürülür ve cesedi Balkar vadisinde bulunan Çirik Köl’’e (Çirik Göl) atılır. Şimdi bu gölün kıyısında şairin mermer heykeli dikilidir. Oğarı Bahsan köyü okulu ise Azret Budaev’in adını taşıyor. A. Budaev’in Bir Avcının Hikâyesi destanı ve Telefon şiiri Balkar okuyucularının, özellikle yazıldığı dönemde, ezbere bildikleri, çok popüler eserlerdi.
Kitapları: Stihle bîa Jırla (1935, Şiirler ve Şarkılar), Tuuğan Jurtum (1938, Vatanım), Ötgen Jıllada (1941, Geçmişte), Nazmula bla Jırla (1957, Şiirler ve Şarkılar), Stihii Poemı (1962, Rusça, Şiirler ve Destanlar).
TELEFON
“Alo, alo” diyerek,
O, kepçeye üflüyor,
Onun bu yaptığını
Çoban Aznor görüyor.
Dikkatli baktı ona:
“Ne oldu, zavfermaya?[9 - Zavferma: Yayladaki Kolhoz çiftlik müdürü]
Ne ilginçtir, ne seyir?
Bak sen şu temaşaya!”
Zavferma konuşuyor,
Alnından ter damlıyor,
Kendini savunuyor,
Bir hayli yoruluyor.
“Şu kadar koç ve kuzu
Vardır, sürüde toptan,
Şu kadar tüfek lazım,
Korumaya kurtlardan”.
Aznor görür: zeminde
Siyah kutu yatıyor,
O siyah ‘kepçe’ ona
Kordonla bağlanıyor,
Aznor usul sokulup
Şaştı, gözünü dikti:
– Müdürüm, söyle bana,
Bunun görevi nedir?
– Yiğit, görmüyor musun?
Ben köyle konuşurum.
Dağ yaylasından köye
Haber iletiyorum.
– Dur, yalan söylüyorsun.
Dağlar yerinden oynar!
Tam iki günlük yolda
Seni kim, nasıl duyar?
Zavferma gülümsüyor,
Aznor’a açıklıyor,
Telefonun görevi
Ona anlatılıyor…
– Dostum iş böyle ise,
Ver ben de bir deneyim.
Hatuna: “Şalvarımı
Gönder bana” diyeyim.
Siyah kepçeyi alıp
Aznor konuşur köyle.
Köy Başkanı söz verir
Şalvarı göndertmeye.
Zavferma’ya kepçeyi
Verir Aznor: “Aşk olsun!
Ne hamarat şeymiş bu,
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/kansaubiy-miziev/balkar-siir-antolojisi-69499687/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
notes
1
Kâzim hac seferine altı kişi olarak çıkmıştı. Dördü daha önce vefat eder,
2
K. Meçiev doğuştan topaldı.
3
Bızınğı: Meciev’in doğduğu köyü – Şıkıının bulunduğu bölge.
4
Kazakistan
5
8 mart 1944’te Balkarlar, Stalin ve Beriya rejimi tarafından Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmüştü.
6
Balkarlar, Ağustos-Eylül aylarında bütün dağ yamaçlarında toplu halde tırpanla ot biçerek hayvanlara kışlık yem (biçen) hazırlarlar. Bu işe yaz tatili nedeniyle öğrenciler, mühendisler, profesörler, hükümet üyeleri, yani, akrabadan kim varsa köye gelerek yardımcı olurlar, eski günleri hatırlarlar, hatta devlet büyükleri bununla övünürler. Onlar, bu telaşlı çalışmaya, esprili bir anlatımla “Balkar Olimpiyatları” derler.
Fıkra: “Bir Balkar Ay’a gidebilir mi?” Yanıt: “Hem de nasıl, yeter ki orada ot biçme yarışması olsun!”.
7
Orayda: Nakaratlarda kullanılan ünlem.
8
Tamata: Aynı damın altında yaşayanların, hane halkının önderi anlamında: sofra başkanı, topluluk önderi, Ruslarda’ki meşhur ‘kadeh konuşmacısı, yani ‘tost’’un çııkış noktası.
9
Zavferma: Yayladaki Kolhoz çiftlik müdürü