Unuttuğun Yerdeyim

Unuttuğun Yerdeyim
Memmed İsmayıl

İsmayıl Memmed
Unuttuğun YerdeyimSeçilmiş Şiirler

ŞİİR PEŞİNDE BİR ÖMÜR: MEMMED İSMAYIL
Şiirin zirvesinde bir şairin kitabına takdim yazmak ne büyük mutluluk; bir de o şair sizin en yakın dostunuz, arkadaşınız, mısralar paylaştığınız biriyse…
Memmed İsmayıl’ın şiir dünyasına dalmak, mısralarının arka planındaki derinliği ve düşünceyi kavrayabilmek için, onun mücadelelerle dolu hayatına kısaca göz atmak gerekir…
Memmed İsmayıl, henüz dünyadan, dünyanın dertlerinden, kederlerinden habersiz bir bebekken babasından ayrılmış; babası cepheye giderken daha bir yaşında olduğu için, ne yazık ki, zihninde ölüme giden bir babanın sureti dahi kalmamıştır; ancak Memmed İsmayıl, “Baba Resmi” adlı şiirinde bu ayrılığı en ince renklerle resmeder ve adeta bir ressam titizliği ile tablolaştırır:

Bu soğuk satırlar bir şeyler der mi?
Sesi sonra çıktı yağan karın da…
Bir ana düşünün, yaşı da yirmi,
Bir oğul, çok olsa yaş yarımında.

Havada donarken söze ihtiyaç
Babanın sözleri kırık kırıktır:
“Gözümün ışığı! Gözlerini aç!
Belki bu ayrılık, son ayrılıktır!”
Bu hazin ayrılıkla alnına yetimlik mührü vurulan Memmed İsmayıl, aynı zamanda, daha çiçeği burnunda bir gelin iken, henüz elinin kınası bile solmadan eşini ikinci cihan harbinin kan ve barut kokan cephelerine gönderen ve bu savaşta kocasını kaybeden şahbaz bir ananın; Gülzar ninenin oğludur… O yiğit kadının oğlu olduğundan, ayağını yere daha sağlam basabilmiş, bir yetim olarak büyüse de hayata sımsıkı tutunmayı başarabilmiştir… Çilekeş bir Türk anası olan Gülzar nine, bir ana kurt gibi, adeta onun kundağını dişlerine takarak tehlikelerden uzaklaştırmış, kem gözlerden ırak kuytularda büyütmüştür…
Memmed İsmayıl, bu garipliği, arkasızlığı, çaresizliği ve yalnızlığı, Annesi Gülzar ninenin hatırasına ithaf ettiği “Mukaddes Kader” adlı şiiriyle ölümsüzleştirir:
Biz dört nefer idik.
Tepel koyun idi,
Gezel elma idi,
Anamdı, bendim…
Gelecek hayatın hatırasına
Bizi atmışlardı yerküresine.
Anam güzelliğin gelinliğiydi,
Elma ormanların pöhreliğiydi
Ben ise beşerin körpeliğiydim.
Vaktiniz olunca sıkın bir beni,
Bir görün neyim?!
Ana çöreğiyim,
Elma şiresiyim, koyun sütüyüm…
Memmed İsmayıl ile aynı kaderi paylaşan Kırgızistan’ın dev yazarı Cengiz Aytmatov ve Mar Bayciyev de Gülzar nine gibi çilekeş Türk anaların insanlığa birer armağanıdır. Bu analar ki, kocaları, Stalin tarafından sebepsiz yere ölüme gönderildiği için, yavrularını dünya çapında yazarlar ve şairler olarak büyüterek, Türk Dünyasını saran “kızıl âfet”ten öç almışlardır. Türk tarihinde böyle analar hiç de az değildir… Anadolu’da da seferberlikten sonra dul kalan ninelerimiz, saçlarını süpürge ederek yetimleri büyütmüş ve bir ba’sübâdelmevte vesile olmuşlardır. Bu özellik Türk analarına önceki kuşaklardan kalan genetik bir mirastır aslında. Memmed İsmayıl gibi zirve bir şairi yetiştiren Gülzar nine de o kadınlardan sadece biridir… O kadınlar ki, sadece yetimlerini değil, iffet ve namuslarını da koruyarak başarmışlardır bu işi… Dul kalan gelinler, yetim çocuklarını, iffetleriyle kadınlık duyguları arasına siper etmişlerdir. Memmed İsmayıl bu asil mücadeleyi;
“…Aklımız yenice yeterdi onda
Bir hasret gezerdi dereyi, düzü
Bir ad dolaşırdı söz arasında
Ümide asılan kılıç gibiydik
Analar kınından sıyırıp bizi
Koymuştu nefsiyle öz arasında…” mısralarıyla anlatır.
Onun, anasının duldasında geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yılları, aslında birkaç romanı besleyecek kadar yoğun, dramatik olaylarla doludur. Buna rağmen O, aynı yetim kaderi paylaştığı Cengiz Aytmatov gibi aklın sesine kulak veren nesre değil, duygulara seslenen “arı söz”e yönelmiştir ki, bu yüzden Memmed İsmayıl’ın şiirleri, ana sevgisi ve baba özlemi ile yoğrulmuştur… Fakat Memmed İsmayıl’ın şiirlerindeki ana sevgisi vatanla; baba özlemi ise Türklük şuuru ile özdeşleşir.
….
Dersiniz, bilmedik ömür süreli
Vaktin söz sovunda, çat ha çatında
Atadan, anadan, yardan ireli
Sevgilisi varmış vatan adında…
***

Hele istek, arzu şahtır
Ömrün geçen yatırında
Gönlüm bir yetim uşaktır
Kadim bir Türk çadırında…
Memmed İsmayıl’ın dünyaya geldiği Toğuz bölgesi zengin bir folklorik hayatın yaşandığı, usta saz şairlerinin yetiştiği kadim bir Oğuz yurdudur. Memmed İsmayıl, daha çocukluk yıllarında, Koca Kartal namıyla anılan ve şairin komşusu olan Mikâyıl Azaplı’nın, saz nağmeleri eşliğinde söylediği eşsiz şiirler ve çevresinde anlatılan destan ve masallarla büyür. Ondaki bu folklorik birikim, Bakü’de kazandığı zengin edebî miras ve Moskova’da Gorki Enstitüsü’nde tedris ettiği sanat eğitimiyle birleşerek gelenek ve moderni birleştiren eşsiz bir lirizme dönüşür…

Garip gecelerin uykusu servaht,
Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.
Anam dolanırdı başımda bir vaht,
Şimdi etrafımda ölüm dolanır…
Memmed İsmayıl Azerbaycan edebiyat tarihinde önemli bir yer tutan, bir edebiyat ve sanat dergisi olan ve iki dilde yayın yapan “Gençlik Jurnali” nin de kurucu genel yayın yönetmenliğini yapar. Fikir çilesiyle yoğrulan bir sanatçının kaderi, elbette ülkesinin kaderinden soyutlanamaz. Bu yüzden onun kaderi de Azerbaycan’ın çalkantılı devirleri gibi inişler ve çıkışlarla doludur. Memmed İsmayıl Gençlik Jurnali’nde temsil ettiği milli uyanışın, 1990 yılında başlayan azatlık direnişine dönüşmesine de öncülük eden şairlerden biridir. Aşağıdaki mısralar azatlık inancının tezahürüdür:
Güneyle, kuzeyin Türk vadisinde
Uzun bir cümledir vatan toprağı!
Batıdan doğuya yolu upuzun,
Ortada virgüldür Hezer denizi
İtil’dir, Fırat’tır kol budakları
Önünde mübteda Ege suları
Sonunda nidadır Tanrı dağları…
Okunsa uçuklar dili sonsuzun.
Hiç kimse okuyup başa çıkamaz,
Uzun bir cümledir vatan toprağı
Uzundur, dünyanın ömründen uzun…
…Memmed İsmayıl gibi milli şuurla donanmış nice şairin sözleriyle alevlenen ve gür bir ateşe dönüşen azatlığın önü, Azerbaycan’ın bağımsızlık yıllarının hemen başlarında Karabağ Savaşı ile kesilmeye çalışılmıştır ki, Karabağ hadiseleri Memmed İsmayıl’ın şiirlerinde mısra mısra kanar… Belki de kader Memmed İsmayıl gibi şairleri de Karabağ’ın, Hocalı’nın, Laçın’ın, Kerkük’ün ve belki bütün insanlığın derdine yansınlar ve milletin duygularına tercüman olsunlar diye tahrik etmektedir. O, bu duygularını böyle dile getirir:
Laçın’ım, Laçın’ım kesilen elim,
Düşman pençesinde yetim güzelim.
Yol mu var, yanına ne yandan gelim?!
Laçın’ım, Laçın’ım, yaralı kuşum,
Kimin var, halini kimden soruşum?!
*****
Şairleri susmayan
Bir vatan basılmamış,
Kalbimde can yerine
Buna ümit besledim.
Yolunda şehit olmak
Bahtıma yazılmamış,
Bayrağına sarılıp
Defnedilmek hasretim…
Memmed İsmayıl, bazen doğduğu köydeki Esrik çayı gibi delice akar, bazen de denize kavuşan sular gibi durularak Yunus ikliminden seslenir. Onun şiirlerinde epik, destânî eda ile romantik tavır iç içe geçer. Tabiatla ilgili pastoral şiirleri ise hayranlık uyandıracak kadar renkli ve tabiatı birebir temsil eden bir fotoğraf kadar canlıdır… Aşağıda dörtlükleri sizlerle paylaşmak için seçtim:
Tutup eteğinden Kân-ı Kerem’in
Güz ormanındaki kış heyecanı.
Orda öldürülen ümitlerimin
Her akşam sulara dökülür kanı.
****
Geldiğin gibi de gitmek güzeldir
Bedenden sıyrılıp ruh olmak güzel.
Denize karışıp yitmek güzeldir,
Tanrı’ya kavuşup yok olmak güzel.
*****
Nice muhabbete anadır gece,
Gece sır yığını, sorgu yığını.
Sevenler gönlünü açar gizlice
Kim görmüş goncanın açıldığını!
****
Nerdeyse, bir baykuş ölür acından
Kalır karanlığın alt katlarında.
Bir kuş havalanır koz ağacından
Uyandırır tanı, kanatlarında.
****
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Duama âmin deyin.
****
Her gonca şaire ilham perisi
Her avuç toprakta yeşerir fidan
Usulca seslenir gece yarısı
Senin fikirlerin manyetik alan
****
Sorma hiç ne olur sonun, evvelin
Taşta su, dilde söz, odunda ocak
Senin şiirlerin hamile gelin
Her okuyanda bir fikir doğacak
Memmed İsmayıl’daki bu lirizmi, bu coşkuyu yakalayacak kaç şair vardır? Bilmiyorum. Ben, seçme zevkinize müdahale etmek istemiyorum. Amacım, sizleri şairle tanıştırmak, onun şiir dünyasına ait ipuçları vermekti, bunu başarabilmişsem ne mutlu… Görelim bu büyük şair, Unuttuğumuz Yerde mi?
Memmed İsmayıl’ın bu kitapta yer alan şiirlerini Türkiye Türkçesine uygunlaştıran İmdat Avşar’a ve bu kitabı şiir severlerle buluşturan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na sonsuz teşekkürlerimle…

    Ali AKBAŞ

HAKTAN GELEN ŞAİRİN SESİ GURBETTEN GELİR…

Tanrı Bilir
Şirinliği nerden alır
Bal ne bilsin
Sorabilirsen,
Git de sor,
Arı bilir.
Akşam nerde yattığını
Sen bilirsin
Sabah nerde uyanırsın
Tanrı bilir.

Dua
Dizimin kündesinde
Toprak nasır bağlamış.
“Ya hu!” “Ya hu!” demekten
Dudağım sır bağlamış.
İçimde pırıl pırıl
Arzular yapraklamış,
Benim dua okuyan.
Güzelliği görürse
Gözünüze gün deyin.
Gözünüz gün olunca
Müşküle mümkün deyin.
Ben bir Allah bendesi
Ne dersem âmin deyin,
Benim dua okuyan.
Fikrinin en mukaddes
Mayasından doğmuşum.
Taşından, toprağından,
Kayasından doğmuşum.
Ben anamın Tanrı’ya
Duasından doğmuşum,
Benim dua okuyan..
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Benim dua okuyan.
Dört emelim dört elim
Dört elle tutar beni.
Tan yeri umut yerim
Gurubu yutar beni.
Okutana kurbanım
Hâlâ okutur beni,
Benim dua okuyan.
Kader böyle buyurdu
Kederle gardaşlaştım.
Ne kadar ki diriyim
Dizime dek taşlaştım.
Yüz çevirir Tanrı’ya
Yarınlarda baş taşım,
Benim dua okuyan.

Biz
Gurbet nağmelerinde
Yeni mi, eski miyiz?
Bu elin kaderinde
İşte biz yaz gibiyiz.
Bir gün çıkıp gideriz,
Ayrılık dağlarından.
Haberimiz duyulmaz
Gurbet uzaklarından.
Çekip elin gözünden
Bizi yasaklıyorlar.
Bizi kovup bu günden
Tarihe saklıyorlar.

Unuttuğun Yerdeyim
-Bahar, nerden gelirsin?
-Hakkı bulduğum yerden.
-Yaz, ne yandan gelirsin?
-Yaşa dolduğum yerden.
-Güz, ne yandan gelirsin?
-Hazan olduğum yerden.
-Kış, ne yandan gelirsin?
-Unutulduğum yerden.
Geçen ömrün yasında,
Kuzey yakasında ben.
Gün bulut arkasında
Gurbet arkasında ben.
Var mı benden bir sorak[1 - Sorak: Sorup alınan haber.]
Nerdeyim ben, nerdeyim?
Yaddaşına[2 - Yaddaş: Hafıza.] iyi bak,
Unuttuğun yerdeyim.

Unutulmak Nöbeti
Yerde su, gökte bulut,
Tanrı’nın hayalleri,
Bir şamın yaprağında sınavdan çıkar yaşam.
Alıp kanatlarına cevapsız sualleri
Yüreğimin başına sessiz konmakta akşam.
Yazı gönül yarası, kışı yüz karasıdır,
Ne ele erkim çatar, ne de bir hahişim[3 - Hahiş: İstek, rica] var.
Ah bilseydim mezarım dünyanın harasıdır
Ve benim bu dünyada, bilseydim ne işim var?
Nereye akarsa aksın,
Su, yarınki buluttu(r).
Bu günkü cada[4 - Cada: Kuruyan bir bataklığın, sular çekildikten sonra toprakları çatlamış hali.] yoldur dünküyse akın[5 - Akın: Süratle akan su. Akın yeri: Hızla akan su yatağı] yeri.
Aldığı nefes gibi vatan beni unuttu,
Kimin yâdına düşer yitik bulağın yeri?
Unutulmak nöbeti…
Benim de geldi sıram,
Bizi ölüme çeken zaman arıdır belki.
Onu sevmek var iken kimden ve neden korkam,
Herkesin kalbindeki sevgi Tanrı’dır belki?
O avcı, dert sürekçi…[6 - Sürekçi: Sürek avında avı, avcıların önüne doğru kovalayan kişi.]
Var mı bir ümit yeri?
Nereye dek götürür ilahi vaatler beni?
Sevmeye ne kaldı ki dünyada ondan geri,
Ona doğru kovmakta verdiği dertler beni…

Talih İle Yüz Yüze
Talih ile yüz yüze
Talih ile göz göze
Talih ile baş başa
Kalıp, yiğitsen yaşa.
Gecenin gece derdi…
Gündüz günü yaşıyor.
O hangi behteverdi(r)[7 - Behtever: Talihi kendisine yar olan, bahtiyar.]
Öz ömrünü yaşıyor.
Haçan[8 - Haçan: Ne Zaman.] düştük akına
Önde varmış ah, neler…
O selin gabağına[9 - Gabag: Ön, ön taraf.]
Birden düşen dehneler.[10 - Dehne: Ana kanaldan ayrılan küçük kanal, ark.]
Gözümüz bahardadır,
Göz nerde? Arzu nerde?
Sel yatağı hardadır,[11 - Harda: Nerede]
Arka akan su nerde?!
Düşüp arka darıhar[12 - Darıhmak: Canı sıkılmak, bunalmak.]
O suyun yeğin ömrü.
Bir bizim ömrümüz var,
Bir de talihin ömrü.
Geri dönmek gümanın
Ark ark parçalanır da
Aşkın, arzun, zamanın
Baş yolundan kenarda.
Aşabilir mi dağı
Sozalan[13 - Sozalmak: Suyun, giderek azalması.] arkın ömrü?!
Nerdedir sel yatağı,
Nerdedir halkın ömrü?!
Talih ile göz göze
Talih ile yüz yüze,
Talih ile baş başa
Kalıp yiğitsen yaşa!

Dersiniz
Bakarsın ağarır gözün karası,
Baksan da bakmasan da iz kalmaz suda.
Bir ömür, akşamla sabah arası,
Sabah hoş geldinmiş, akşam elveda.
Ömrüm geçip gider dar bir boğazdan,
Bu deniz gözümde büyütür gamı,
Gözden yiteceğim, yoğum birazdan,
Hasret sularında benim o gemi.
Dersiniz, bilmedik ömür süreli
Vaktin söz sovunda, çat ha çatında [14 - Vaktin söz sovunda çat ha çatında: Zamanın darlığı nedeniyle bir şeyleri yapma telaşında olmak.]
Atadan, anadan, yardan ireli
Sevgilisi varmış vatan adında.
Dersiniz, dert sürdü, ömür sürmedi,
Sonunda menzile yetti dersiniz.
O, bu zamaneden söz götürmedi ,
Başını götürüp gitti[15 - Başını götürüp gitmek: Başını alıp gitmek.] dersiniz.

Daha Hiç Kimsenin Yoktur Haberi
Daha hiç kimsenin yoktur haberi
Beni bu yerlere sesleyen nedir?
Kim bilir belki de gurbet elleri
Garip mezarların hasretindedir.
Gelir damağıma ölümün tadı
Tetikler düşecek, tiye[16 - Tiye: Kılıç, bıçak vs aletlerin keskin tarafı, ağzı.] çıkacak.
O yerler dirime sahip olmadı
Gelip ölüme mi iye çıkacak.
Garip gecelerin uykusu servaht [17 - Servaht: Sayık, ihtiyatlı, uyanık, gözü açık.],
Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.
Anam dolanırdı başımda bir vaht,
Şimdi etrafımda ölüm dolanır.
Yok, daha içime benzemez çölüm,[18 - Çöl: Dış, dışarı.]
Ömrün ak günleri karadan çıkar.
Ölmenin zamanı geldi, gel, ölüm,
Ben ölüm, gel beni aradan çıkar.

Allah Unutmaz
Payızda[19 - Payız: Sonbahar] baharın yolunu tuttun,
Çiçekler bitecek içinden karın.
Evvel arzuladın, sonra unuttun
Çıkarlar karşına unuttukların.
Sevilen, Tanrı’ya sevimli bende,
Bakma ki şeytanlar taş atar sana
Tanrı, istesen de, istemesen de
Bir şair talihi yaşatır sana.
Her gonca gelecek aşk ilahesi,
Her avuç toprak da ağaç yeridir.
Senin fikirlerin magnit sahesi[20 - Magnit sahesi: Manyetik çekim alanı,]
İlahi vahiylerin saklaç yeridir.
Göze görünecek kalbine daman,[21 - Kalbine dammak: İçine doğmak.]
Son uçta seheri getirir gece.
Seni gurbetlerde çürüten zaman
Sözünün yanından yel olup geçer.
Başından yükselen duman mı, çen mi?[22 - Çen: Sis, duman.]
Gönül ocağının odundan çıktı.
Bu gurbet denilen sen isteyen mi?
Bir düşün belki de yâdından çıktı.
Sorma hiç, ne olur sonun evvelin
Taşta su, dilde söz, odunda ocak.
Senin şiirlerin, hamile gelin,
Her okuduğunda fikir doğacak.
Görürsün gül biter içinde karın
Bakma ki verdiğin söz sözü tutmaz:
Çıkarlar karşına unuttukların
İnsan unutur da Allah unutmaz.

Sultanım
Getirdiler, isteyerek gelmedim,
Ellerinle nura döndü zulmetim.
Ne verdin ki, değerini bilmedim,
Sepeledim nere geldi, sultanım.
Bir kısmetin ben izinden yürüdüm,
Civanlığı kocalığa bürüdüm.
Nere gittim, sürüm sürüm sürüdüm
Dert elimden zara geldi, sultanım.
Menzil kestim, ümidimi kesmedim,
Vakte küstüm, dönek bahta küsmedim.
Ne gönderdin, ortak çıktı kısmetim,
Her ne geldi, kara geldi, sultanım.
Senden gayrı yüz tutmaya nere var?
Boşa geçmez, her ak günde kara var
Ne bileydim yar sözünde yara var,
Yardan bize, yara geldi, sultanım…
Ömür yolu zaman içi var geldi,
Vara, vara dünya bize dar geldi.
Arzuların baharına kar geldi,
“Bizim ki de kara geldi,” sultanım.
Kabir yeri yara ise, yara ver,
Yürek sudur, dinlenmeye ara ver.
Çare sende, çar naçara çare ver
Ölüm bize çare geldi, sultanım…

Başardım
Geçip geldim nice nice ölümden
Yaşamadım, yaşatmayı başardım.
Sözden gayri ne gelirdi elimden
Yüreğimi boşaltmayı başardım.
O dünyadan ne verdiler götürdüm
Neyi vardı bu dünyaya yetirdim.
Bu yollarda ne buldum, ne yitirdim
Ne almıştım, ne satmayı başardım.
Batan güneş yatan bahtın göğsü mü?!
Gelip geçti hasetlerin mevsimi.
Yele verdim, suya çektim nefsimi
Arkasından taş atmayı başardım.
Ömür geçti kov ha kovda,[23 - Gov ha gov: Kovalamaca.] akında.
Ne tez gördüm uzaklığı yakında?!
Kılıç idim, dünya adlı bu kında
Yavaş yavaş pas tutmayı başardım.
Görüşmeye adım atan değildim.
Ninnisiyle uyku yatan değildim.
Ben onsuz da bu dünyadan değildim,
Ben kendimi aldatmayı başardım

Adım
Adım anılmaz ki, vaht darlığında
Yazsanız, tükenir kaleminiz de…
Ama fikrinizin mezarlığında
Tutun, gerek olur son deminizde…
Olsun yatan bahtım size hediye
Vakti oyatanlar[24 - Oyatmak: Uyandırmak] bahtı oyatmaz.
Adım listenizden silinmiş diye
Bir tek elinizin kınası çatmaz[25 - Elinize kına yakmadığınız kaldı…]…
Vakti yok, kendini gösterir saat,
Vakti sorarsanız özünü söyler.
Benim, dilinizin ucundaki ad,
Bir gün dil yanılıp düzünü söyler.
Ne kalır varlıktan yokluğa? Bir hiç,
Geriye dönense sonun evveli…
Batı hücumuyla batsa da Kiteç[26 - Rus efsanelerinde adı sık geçen bir şehir. Efsaneye göre şehir Altinordu Devletinin Hakanı Batıhan’ın hücumları sırasında yeraltına çekilmiştir. Şimdi, yerinde büyük bir göl vardır. İnsanlar, yeraltına çekilen bu şehrin Kiliselerinden hala çan sesleri geldiğine inanırlar.]
Hâlâ yer altından çan sesi gelir…
Kalacak, gelecek varise adım,
Kıvılcım, kararan kara taştadır.
Adımı unutan var ise, adım
Vakte yanık veren[27 - Yanık vermek: Sinirlendirmek, kızdırmak.] bir yaddaştadır.[28 - Yaddaş: Hafıza.]
Ben de tamamlasa ömrünü sürgün,
Atlayıp yokluktan varlığa geçsem…
Allah’ım son verse hicrete bir gün
Bir gün Medine’den Mekke’ye göçsem,
Çıksa yollarıma Kerbela, Kûfe,
Tanrı kelamına ilk katılanlar…
Ne kadar şaşardı bu tesadüfe
Adım çekilince dik atılanlar.[29 - Dik atılmak: Anında tepki verip karşı çıkmak.]
Canım da adımın üvey veteni,[30 - Veten: Vatan.]
Tükenen günleri bu gün, sabah da…
Benim içinizde suçunuz, beni,
Unutmak da çetin, hatırlamak da…

Çok Mu Önemli
Bu insanlar içinde
Sıradan bir insanım
Azıcık zahmetim var,
Bir az da şairliğim.
Hiç istemem başımı
Koltuk altta girleyim.[31 - Başını koltuk altta girlemek: Birilerinin gölgesinde yaşamak.]
Bir dünyayım,
Bozulmuştur bu dünyanın
İktisadi haritası
Midem vardı bir vaht taşları eritesi.
Geçip giden savaşlardan hatıra
Şimdi savaş vardır orda.
Yüreğim de bir güzele müstemleke
Günahlarım bana leke.
Bir balaca ülkeyim
Biraz mahkûmluğum var,
Biraz da hâkimliğim.
Söyle çok mu önemli
Ne olduğum, kimliğim…

Eyfel Kulesi
Eyfel kulesi mi zirvesi vaktin
Bir vaht ki, bir asır ondan uzaksan…
Ona aşağıdan yukarı baktın,
Bir de yukarıdan aşağı baksan.
İnsan zekâsına belki de sondur,
Zirvesi nur alır gün batımından.
Belki de ikinci bir Vavilon’dur[32 - Vavilon: Mezopotomya’da meşhur şehir Babil’in Fransızca söylenişi..]
İnsanın Allah’a can atımından…
Böyle mi olurmuş ruh yükselmesi?
Eh, bu da aklıma gelen bir histir…
Paris’te gizlidir varis kelimesi
Paris, varistir…
Ona Fransız’ın gözüyle baksan
Dalanı, döngesi misale döner…
Eyfel Kulesi’ne şayet bir çıksan
Paris ayakların altına iner…
Bir gezen, istiyor gezsin bin kere,
Ömrün gurubunda bu ne görüştü.[33 - Görüşmek: Buluşmak]
Ben ister idim ki gençliğim göre,
Fırsat, kocalığın eline düştü…
Çağlayan çağlarım erdi mi sona,
Hiçbir şey ruhumu, artık oyatmaz.[34 - Oyatmak: Uyandırmak]
Fikrimi yolundan çevirmez Sena[35 - Sena: Azerbaycanlı Türkler, Sen nehrine Sena demektedir.]
Hevesim Eyfel’in başına çatmaz.
Dilim de varmaz ki kötüleyeyim
Tabiri caiz midir? Tabir caizdir…
Ömrün önü kışa… Ben Paris’teyim
Yolda gazellerin rengi payızdır…[36 - Payız: Sonbahar.]

Boğaz
Zamanenin elinden çektiği az olmadı,
Ama boğaz olmadı
Bir kimsenin önünde
Bahtı gibi kara saçları vardı bir vakit,
Döküleni döküldü,
Çallayanı çalladı.[37 - Çallamak: Saçın ağarmaya başlaması, beyaza çalması hali.]
Kendi yetirdiğini karşısında görünce,
Tanrı da cığalladı…[38 - Cıgallamak: Oyunun kurallarına uymamak, kuralları çiğnemek.]
Bahtına, ikbaline
Hiç kimsenin aklına bile getirmediği
Ani bir kaza düştü.
Ne yandan kaçıyorsa
Gidip oraya,
İki araya
Dar bir boğaza düştü.
Bu boğazın toruna kızıl bir balık gibi
Güneş de dalıp çıkar.
Akşam battığı yeri, sabah aldatıp çıkar.
Vuslatla ayrılığın taamını tadıp çıkar…
Kanatlansa bu suyun altında, balıkları,
Bu suyun aynasında martıları uçsalar.
Gelip senden sorsalar her tür alçaklıkları
Her tür yücelikleri, gelip senden sorsalar…
…İki deniz arası bir boğaza düşmeler,
Bir yandan ayrılmalar, bir yandan görüşmeler…
Ayrılığın gözdağı;
Ağzına su dolalı,
Doğuşundan dünyanın açık kalan dudağı…
Hayalin
El çatmaz, ses de yetmez sonsuz ufuklarında
Yolcu yolda, yol açık;
Boğazdır ana karnı, ölüm de bir boğazdır,
Çıkabilir isen çık,
Doğum ölüm arası yolun da bir boğazdır…
Ümidi boz bulanlık sulara yansıyan nur.
Sen ey bizi var eden,
Denizleri boğazdan geçmeye mecbur eden
Gözlerinin ucuyla bize de bak ne olur…
Günlerini sayınca ayrılık gemileri,
Gözden çıkanlarının ardından baka baka
Kalbi taş olmalısın.
Boğaz boydan ucadır,
İki dünya arası açılan bir bacadır,
Düştün mü, ezel ahir
Ya bir yana çıkmalı,
Ya harap olmalısın.

Yılan
Kaderin nakışıdır
Senin işin dürüsttü(r).
Yılan! Hansı yahşıdır[39 - Yahşı: İyi, güzel.]
Yerin altı, ya üstü?
Her gün yer altı kından
Ayrılıp çıkmak nasıl?
Kendin öz kabuğundan
Sıyrılıp çıkmak nasıl?
Ölümün bir parçası
Ağzında zehir dişin
Yokluk varlık arası
Nereden bu gelişin?
İki arada kaldın
Burnunda kan kokusu.
İlk defa kimi çaldın[40 - Çalmak: Yılan sokması.]
Saldın, yılan korkusu?
Sürünüp yastı yastı
Talihini çekerdin.
Yuvanı su mu bastı
Gelip rüyama girdin?
Ben de, lanet şeytana
Şirin dile inandım.
Dünya kadar yalana
Bile bile inandım.
Dişinin altındadı(r)
Ölümün memleketi.
Ömrümün kaçtı tadı
Bana bir zehir geti(r).
Kaderimin kışıdı(r)
Çal beni isti isti.[41 - İsti isti: ılık, ılık; sıcak, sıcak.]
Görüm hansı[42 - Hansı: Hangisi.] yahşıdı(r)
Yerin altı, ya üstü?

Uğur Beklersin
Sen uğur beklersin, sabır nehs[43 - Nehs: Uğursuz, meşum.] gelir,
Sen avand[44 - Avand: Başarılı, uğurlu.] gidersin, işin ters gelir.
Yol, kendi kıvrıla kıvrıla gider,
Su kendi, burula burula gider.
Çevrede ne kadar dere var, dik var,
Dünyanın özünde bir eğrilik var.
Nasıl düz diyelim bu yola, ize,
Düz yolu düz yılan eğri giderse…

Ey Güvercin
Ey güvercin ne gezersin
Penceremin önünde?
Burda garip gibiyim
Ben de senin gününde…
Den gezersin?
Yoksa sen getirdin mi den bana?
Geldin, sevgi mektubunu
Hatırlattın sen bana.
Ne yandaysa bir sineyi
Yarıp çıkan yüreksin.
Ya talihin kısmetine
Uçup gelen meleksin?
Susturulmaz, söndürülmez,
Uyutulmaz duygusun.
Ya vatanın bir parçası,
Ya anamın ruhusun.
Ey güvercin, neden böyle
Narahatsın, narahat?[45 - Narahat: Tedirgin.]
Ne bilirsin bir alıcı
Kuş gibidir bu hayat?

Yüksek Binaların Kuşatmasında…
Yüksek binaların kuşatmasında
Darlanır,
Kahırlanır,
Yeri dar mescit.
Kulağı göklerin imdat sesinde
Leylek boğazını uzatır mescit.
Ömrü uzun imiş sırlı yalanın
Allah’a inam da o sırdan gelir.
Sanırsın minberde öten mollanın
Sesi sekizinci asırdan gelir…
Gör neye benziyor o minareler,
Batmış gemilerin dor ağacına.
Molla da minbere çıkıp her seher
Sesinden çekilir darağacına.
Fikri de değişmiş yüreği gibi
Sözü sohbeti de dilinde kalmış.
Bulut da Allah’ın eteği gibi
Yırtılıp mollanın elinde kalmış…

Sınak[46 - Sınak: İmtihan.]
Tanrı’nın yaddaşından[47 - Yaddaş: Hafıza.]
Dünyanın o başından
Ana rahmi tünelin
Sıcak karanlığından
Gelip gurbete düşmek…
Senin giydiğin bedenle
Aynadan sana bakan senli ve sensiz senle
Gölgen ile görüşmek!
Kalpte
Ömür adlı galip de
Havasına, suyuna,
Hele alışmadığın bir dünyada yaşamak
Ve… Sonra ömür boyu nişanın yiter diye
Göbeğinde ananın
Ve geldiğin dünyanın mührünü taşımak,
Sınak!
Doğum- ölüm
Bir düşün
Bir ömürlük yol geçer
Tire aralığında
Bu iki zıt görüşün.
Geçtiğin yollar boyu bazen izin yok ise
Düşman bakışlar ile bakma sen ayağına.
Hoş gününde kendin geldin, dar gününde
Allah aldı kucağına…
Rehberin, yol yoldaşın
Tanrı’dan ve anandan kalan yurt borcu sevgi.
Yüreğinin içindedir, yüreğinden yakındır,
Uzak, uzak yıldızlardan
Biri kadar uzaktır
Sev ki,
Sevmek: Yeni baştan doğmaktır…
Çetini gözlerine bakmak, ellerine dokunmaktır,
Ellerine dokundun,
Gözlerine baktın,
İçindeki şeytanı azatlığa bıraktın!
Gözlerine bakmak, ellerine dokunmak,
Sınak!
Ve ömür…
Sınaktır,
İki taşın arasına koymak geçmişini
Yılan gibi kabuğundan soyunmak
Önce değişmek,
Sonra çektirebilmek
Ağrıyan dişini,
Sınak!
Gözünle güneşi içine tepmek
Havayı havayla
Yerküreye döndürmek ciğerlerini,
Ölümü bile, bile
Bilmemek ölümün vaktini ve yerini
Ölmek,
Hafızayı silmek,
Ve her şeyi unutmak…
Gittiğin hayat yolu değil, ölüm yoludur
Arayıp bulacağın ölümdür.
Bu dünya yitik yeri, ister küselim,
İsterse hayıfsınak.
Yaşamak sınaktır,
Ölüm, ondan da
Sınak!

Baba Resmi
Demiryol vağzalı[48 - Vağzal: Tren garı]…Katar ayağı[49 - Katar ayağı: Tren yolu, ray]
Ortada sükûta serpelenen kar.
Arkada arkasız civanlık çağı
Nerden bilecekti, önde neler var…
Ayrılık… Yüreği sıkılan vahtmış
Ufukta bir kanı kararan akşam…
Atam yanımdaymış, bahtım oyakmış.[50 - Bahtı oyak olmak: Talihi yaver gitmek]
Bahtım oyakmış da, ben yatırmışam.[51 - Bahtı yatmak: Talihi yaver gitmemek.]
Bu soğuk satırlar bir şeyler der mi?
Sesi sonra çıktı yağan karın da…
Bir ana düşünün, yaşı da yirmi,
Bir oğul, çok olsa yaş yarımında.[52 - Yaş yarımında: Yaşını doldurmamış, altı aylık]
Kulun görmediğini talih görürmüş,
Geride ne olmuş, önde neler var.
Buhar nefesiyle göğs ötürürmüş[53 - Göğüs ötürmek: Göğüs geçirmek.]
Bizi ayırmaya ahdeden katar…
Havada donarken söze ihtiyaç
Babanın sözleri kırık kırıktır:
“Gözümün ışığı, gözlerini aç
Belki bu ayrılık son ayrılıktır!
Nedir iliğime işleyen soğuk:
İçime doğanın başa gelmesi…
İspata, izaha ihtiyacı yok,
Hazır delildir ‘ata’ kelimesi…
Gün geçer, ay geçer, yıl galaklanır[54 - Kalaklanmak: Birbiri üstüne yığılmak],
Zaman da kemirir ömrümü az az…
Gözümü yumarım bahtım bağlanır,
Açarım, açsam da bahtım açılmaz.
Ömrüme yoldaştır bir ‘ata’ adı,
Çocuk hafızamın kanı soğuktur…
Hatıra adına bir şey kalmadı
Bakıp ağlamaya resmi de yoktur…
…Aradan çıkmaya çalışır zaman,
Havada burgusu burulur karın…
Can candan ayrılır… Bu ayrılıktan
Dumanı başından çıkar katarın…
Elinde Yusuf’un kesik kendiri
Bir şey düşünürdü vaht ese, ese:[55 - Esmek: Titremek.]
Geri dönecekti yolların biri,
Biri gidecekti ‘gider gelmez’e. [56 - Gider gelmez: Gidenin bir daha geriye dönemediği yer, sürgün yeri, savaş cephesi.]
Bakıp görmeyenin hoş o halına
Çekilmez dertleri çekerdi katar:
Gün çoktan inmişti dağlar dalına
Ay sevinirdi ki, gökte bulut var.
O katar giderdi dert çeke çeke
Yatan körpenin de rüyası kardı…
Açsaydı kör olası gözünü, belki
İçinde bir baba resmi kalırdı…

Menzil Başında
Kırkıncı yılların kademi ağır…
Yere çıngı düştü…
Bir dilim alev
Ayları, yılları böldü yarıya.
Savaş gül bitirmez,
Çiçek yetirmez,
Sınır çizgileri girdi araya.
Bir korku doğurdu hamile dünya,
Taptaze filizler yandı, büzüştü…
Sıraya sonuncu giren askerin
Boyu da dört parmak aşağı düştü.
Burdan güneş doğar, ordan ay batar,
İyi ki zamanın, vaktin sonu yok.
Böylece yarına yol alır katar.
Ne yazık, arada dört vagonu yok.
Fit verir…[57 - Fit vermek: Islık çalmak, tren sireninin çalması.]
Zamanın sesi ucalır,
Gelecek seherler çıkar karşına.
Dört vagon katardan ayrılıp kalır,
Dört nesil yetişmez, menzil başına.
Körpe sinesini verip gabağa[58 - Gabag: Ön, ileri,]
Arkadan hevesle gelen nesiller
Kalan vagonları çekip sabaha
Uzak geleceğe götürmek ister.
Nerdeyse akına koşulur akın[59 - Akın: Akıntı, hücum]
Ve büyür siperde sıkılan yıllar.
Tutar nöbetini nice tezgâhın
Soğuk dipçiklerden yapışan eller…
Uyandı dört yıldır susan hevesler
Yeniden çağladı damarda kanlar.
Doldu beşiklere ilahi sesler,
Yazık, cephelerde kalan civanlar…
Kırklı, senelerin yaprak dökümü,
Hani aksakallar yetmiş yaşında?
Nineler oturup yol beklemezler,
Oğulu uşağı azizlemezler,[60 - Azizlemek: Çocuğa, sevgiliye, hoş sözler söyleyerek sevmek,]
Kocalar görünmez dokkaz[61 - Dokkaz başı: Büyük avlu kapısının önü.] başında…

Gam Yeme, Kaldıysa Son Ümit Yeri…
Başını katanda[62 - Başını katmak: Aklını karıştırmak, şaşırtmak.] gurbet çağları,
Gidip son menzilde unutma ilki
Susuz çay olmaz ki, çay yatakları
Sevgisiz bir ömür, ömür değil ki?!
Vakit yüze çıkıp baht unutmasa
Seven sevdiğini unuta bilir?[63 - Bu bir soru cümlesidir, Azerbaycan Türkçesinde vurgu ile de soru cümlesi yapılabilir.]
Seni bir kimsenin gözü tutmasa
Seni bu dünyada ne tuta bilir?
Gam yeme, kaldıysa son ümit yeri
Gurbete karını dökse de yanvar.[64 - Yanvar: Yılın ilk ayı, ocak.]
Bilsen ki nerdeyse sevdiğin biri
Ve seni, nerdeyse gerçek seven var…

Gidersin, Meçhule Yol Alır Giden
Gidersin, meçhule yol alır giden,
Gurbet, bir açılmaz sırdan başlıyor.
Burnunun ucunu sızlatan vatan
Yâdından çıktığı yerden başlıyor.
Gidersen, vatanın kalır vatanda,
Yüreğin içinde köz vatan olur.
Derdine, çilene vatansın sen de,
Sana da gurbette, söz vatan olur.
Özü hiç, sözünü unutma, vatan,
Şimdilik gönlünün bir yerine yaz:
Onu senin gibi terk edip, atan,
Seni onun gibi seven bulunmaz…

Ne Güzel!
Vatan Var Unutulduğun Yerde
Gâh taştan, gâh duvardan
Süzülüp ara sıra
Gözyaşına göz açan yanık besteler de var.
Acı hatıralardan başı yastığa düşmüş
Ölümüne baş koyup yatan hesteler[65 - Heste: Hasta] de var.
Bir odanın köşesinde
Bağrı yanık bir günde başı kesilen ömrün
Su gibi millenmekte
Pencerenin perdesinde nefesin yellenmekte…
Selam, Memmed İsmayıl, selam yetim gardaşım!
Yaman karıştı başım. Bağışla nerde öldün,
Nerde kaldın bilmedim.
Hani bizi ayıran talih: O el, o gayçı,[66 - Gayçı: Tren yolunda, ana hattan ayrılan makas.]
Candan can ayrılırmış, can kimdi? Beden kimdi?
Bizi nerde ayırdı gafil yollar ayracı,
Kimdi vatanda kalan, gurbete giden kimdi?
Tutmaya ümit yeri gezme el var, etek yok,[67 - Gezme el var etek yok: Gezmek için vatan var ama başın sıkıştığında tutmak için etek yok.]
Ne ileri, ne geri, geçmiş var, gelecek yok.
Bilirim sevmediler sevdiğin kızlar seni
Dağlanmış sinesinde kavallar sızlar seni…
İçinde Nuh Nebi’den kalma beş on hatıra
Üç beş yaralı mısra veya söz kırıntısı,
Kim ala, kim götüre…
Boynuna alır mı acaba bu suçu gurbet,
Gurbet nere, sen nere, kalemin ucu gurbet…
Ben gayrete sığındım, sense uzak gurbete…
Gelmedim seni dağdan dağa salan kederin,
Kaderin arkasınca
Ölüm ayak basınca…
Susuyor mu göğsünün altında kış yarası
Hele işin orası,
Alası, aparası kaza ve kader seni.
Bir zaman seni sevenler saldı derbeder seni.
Gurbet: Örümcek toru!
Sığındığın dört duvar her gün andırır goru[68 - Gor: Mezar]
İçinde hasret koru
Koruya bildiğince vatan hissini koru!
Vatan: Zaman içinde yolundan azmış diyar,
Talihsiz talihini şeytanlar yazmış diyar
Uzak hatırasıyla yaşamak geçmişleri,
Bu uğursuz işlerin, uğursuz gidişleri…
Durumuyla zamanın gözlerinden yaş salan,
Vatan gurbet arası kaderi, çaşbaş salan,[69 - Çaşbaş salmak: Ne yapacağını şaşırtmak.]
Sen ey ana vatanın üvey evladı, Memmed!
Ağzı yanmış dünyanın ağzının tadı Memmed.
Bile bile her şeyin hasrette yittiğini
Sen niye tora düştün?
Ne yandan kovdularsa fırlanıp ora düştün
Ne sever sevdiklerin, ne nefret ettiklerin…
İzini azdırmakta ardından gittiklerin..
Dert ortağın öldü mü, nerde suç ortakları?
Ne özünü özleyen bir güzel bulunacak,
Ne sözünü gözleyen okuycu[70 - Okucu: Okuyucu] dudakları…
Götüren götürürse, gitmeyen nasıl gitmez,
Ne avrat, ne uşaklar, ne ananın mezarı
Gurbetten geçmezsen
Gücün özüne yetmez…
İt gibi itibarsız vaktin zaten kırıktı,
Gurbet de gurbet değil, bir deli haykırıktı…
Her yalancı umudun zaman imiş bir yudum
Ak sakalın, ak saçın, zamana ihtiyacın
Zaman koca bir keder çekebildiğin kadar
Mısraların zamandan koparılan parçalar,
Gönülleri parçalar.
Nerde kılıca geldin, bir yana varamadın,
Sözün dalınca geldin, alıp aparamadın…[71 - Aparmak: götürmek]
Kurt gibi kuduz olur dert acıktığı yerde,
İyi ki vatan var unutulduğun yerde.
İçimizde öldürüp biz sana ağı(t) dedik
Zaman, yazın yüzüne güzleri hasret çeker.
Çeker, yılanı kurşun, şairi gurbet çeker,
Ölen duygularına Mekke toprağı dedik…
Yetmez mi dert çektiğin hayat terazisinde,
Ne geceye iliştin, ne de sabaha çıktın.
Vatan gurbet arası bu ölüm gezisinde
İki arada kalıp ne yanda yoka çıktın?[72 - Yoka çıkmak: Birdenbire kaybolmak, yok olmak.]
Yitik yitiği bulmaz, yitiren boyun büker,
Damlaya damlaya göl olur damlalı katrelerden
Evlatların don diker
Senden onlara kalan
Yalan hatıralardan…
Yadı gör, yakın dözer, burda bakım, görüm yok[73 - Sen yabancılara bak, sana yakın olanlar her şeye tahammül eder.]
Bu baht, kader benimse sırtına almaz seni.
Benim Tanrı’dan gayrı sığınacak yerim yok,
Tanrı salmazsa kimse, yâdına salmaz[74 - Yâda salmak: Hatırlamak.] seni…

Adı Batmış
Biraz payızın[75 - Payız: Sonbahar] sonu,
Ve… Sonra bütün kışı…
Yüreğime dokunur,
Bir ananın kargışı…
Bu dertlerin, bu da sen,
Bu da donakalan kış:
Niye cevap vermezsin,
Eye![76 - Aye: Seslenme edatı.] Ey adı batmış…
Anam, zaman karıymış,
Kulaklara kurguşun.[77 - Kurguşun: Kurşun]
İki başı varıymış
Belki de bir kargışın…
Süründüm dizin dizin,
Sonra kanat çıkardım.
Ben ki çetin cevizin
İçinden ad çıkardım…
Yer gurbet, ben tedirgin,
Kırılan kanadımdan.
Öyle battı ki, bir gün,
Adım çıktı yâdımdan.
Kime çatar gileyim,[78 - Giley: Sızlanma, intizar, yakınma, şikâyet.]
Emanetimi getir.
Kimim var, kime deyim
Batan adımı getir.
Hani yâdın, yakının,
Var mı seni duyan ses?
Ya balık kulağının
İçinde uyuyan ses…
Deniz mi oldu bu yer,
Emaneti mi sende?
Senden istiyorum, ver,
Batan adımı sende(n)…

O Derdini Açmaz Size
O, derdini açmaz size,
Her suali kendinedir.
Gök sulara dalıp kimse,
Düşünüyor, fikirdedir…
Dalgalara akşam çöker,
Şafakların kızıltısı.
Yaddaşından mısra söker
Dudağının mızıltısı…
Erimez saçındaki kar,
Yaz gelse de genden geçer…
Eline geçmeyen ne var,
Gelip yüreğinden geçer…
Yeni savuşmuştu yayı,[79 - Yay: İlkbahar.]
Nerden çıktı bu kocalık.
Sinesinde parpılayı(r),
Fikrinde tuttuğu balık…
Bir vaht özünü çekerdi,
Şimdi de özü çekilir.
Azalır gözünün nuru,
Dünyadan gözü çekilir.
O bulutlar, bulutlar…
Hâli bulutlardan beter
Özleri kövrelmese de[80 - Kövrelmek: Kalbi hassaslaşmak.]
Onu ağlatmaya yeter…
Boşalmaya ümit var mı?
Kadere kebin olunca.[81 - Kadere kebin olmak: Kaderle kebin kesmek, nikâhlanmak.]
Vatanda dost tapılar mı?
Gurbet zerrebin[82 - Zerrebin: Dürbün.] olunca…
Gördüğü yerler yad olur,
Ne yapışır, ne el çeker.
Vatan yolu abad olur,
On yıldır gözü yol çeker…
Uzak yolların canına
Piyade düşmeye gider.
Vatana gitmez, gidende
O, yâda düşmeye gider…

Gam Döven Kapılar
Ana rahmi, ya mezar
Hayatın serhedleri [83 - Serhed: Serhat, sınır.]
Çektiğimiz musibet
Bir yutum hava için.
Kalmaya yer gezerdi
Bu dünyanın dertleri,
Ağaçlar yükselirdi
Kuşlara yuva için…
Gelip bende kesişir
Kesişmeyen serhedler,
Yeraltı da ben idim,
Yeryüzü de ben oldum.
Geldim… Karınca gibi
Canıma doldu dertler,
Gam döven kapıların
Birisi de ben oldum…

Ona Ne Ad Yaraşır
O kimdi ve saire…
Ateşi tükenen Mug[84 - Mug: Zerdüştlük inancında müritlere verilen ad.]
Çizdiğin bir daire,
Ve… İçindeki boşluk
Denize çatmayan çay,
Heykele dönmeyen kil,
Buluttan doğmayan Ay,
Ve… Negatifteki şekil .[85 - Neğatifteki şekil: Fotograf filmindeki negatif resim.]
Sancılı bir milletin
Yanlış çekilen dişi;
Yurt derdini gurbetin
Canına çeken kişi…
Ya inkâr et, ya beğen
O heder, bu da heder.
Özü gidebilmeyen
Yerlere sözü gider.
Güne eğilen başı
Boynu bükük bir ümit
Ona ne ad yaraşır?

Ne ad dedin?
“Tereddüt.”
Dünya ona dört duvar,
Gurbet yüzüne perde,
Ne olduğu yerde var,
Ne olmadığı yerde.

İlahi Bir Zıddiyet
…Yaşatıp ilahi bir zıddiyeti
Bir boğaz oluşur iki akından.
Sular akışından usanmaz kati,
Sahil de bir yerde dayanmasından.[86 - Dayanmak: Durmak]
Tutup eteğinden ‘Allah Kerim’in
Güz ormanındaki kış heyecanı.
Orda öldürülen ümitlerimin
Her akşam sulara dökülür kanı.
Gâh gurub yerini, gâh tan yerini
Öper güzelliğin Tanrısı bir şam
Yığıp dalgalardan, şefeklerini[87 - Şefek: Tan vakti, ya da gurub vakti kızıl güneş ışıkları]
Dağların ardına iner her akşam…
Niyetin ölümden başka adı yok,
Gam çeker içine doğan yolları.
Arama, dünyanın kum saati yok,
Geriye işlemez zaman yolları…
Gurbette ışık da gönülsüz yanar,
Gurbette geç yanar, tezden erir şam.
Garibin gözünde tez batar güneş,
Gurbette hevesten tez düşer akşam.
Sular ayrılığa koşan akındır,
Derdini çekmekte dere, diklerin.[88 - Dere dik: Dere tepe]
Belki yitirdiğin kazandığındır,
Belki kazandığın yitirdiklerin?
Saklıdır çağlayan suda gizlerin,
Başı geçmişine bağlanan, susan.
Sonu yok dört elle tuttuğu yerin,
Unuttuğu yerin oğludur insan!
Söyleyip gelmeye yer arar sesin
Sözünü dağlara deyip de döner.
Bazen öle öle ölüm hevesin,
Gidip o dünyaya değip de döner…
Hele yol uzaktır, idam yerine,
Karşıda çileli gor[89 - Gor: Kabir, mezar.] var, kefin var.
Hele konulursun adam yerine
Hele yapılası bir görevin var.
Vaktin astarına çevrildi dost da
Yara yok, yaranın yeri göynetir.[90 - Göynetmek: Sızlatmak.]
Koskoca Aristo bana Asos’da
On yıldır ayrılık dersi öğretir.
Her yolun sonunda bir ayrılık var,
Ben de kızlarıma verdim bu dersi.
Boğazda sular da tersine kar,
Onsuz da ölümdür doğumun tersi…
Gündüz: Astarına çevrilen gece
Hayatta boş kalan yeri görünmek,
Girip yaddaşlarda yaşamak nice
Hasret sularında sırrı görünmek…
Bu sular boğazdan akmış, akacak,
Akıp haber verir su ayrılıktan.
Belki de kızlarım kârlı çıkacak,
Ölüm ıtrı gelen bu ayrılıktan!
Gün batar, sulara çeker gölgemi
Hayat bir oyunmuş, rakip aparır,[91 - Rakip aparmak: Rakibin(hayatın) galip gelmesi,]
Benim hasretimi yüklenen gemi
Canını bir teher çekip aparır…[92 - Canını bir teher çekip aparmak: Bir şekilde beladan kurtulmak, canını kurtarmak]
Ben ki, bir yolcuyum ‘gider gelmez’e,[93 - Gider gelmez: Gidilip bir daha dönülemeyen yer, sürgün yeri.]
Uçan bir kayadan ne kalır dağa?
Ya öyle köhneyim, ya öyle taze,
Ecel mezar arar beni satmağa.

O Da Gitti
Y.Kuznetsov’un hatırasına
…O da gitti bu dünyadan
Her şeyini atıp gitti.
Bilseydi hiç bırakmazdı
Dünyayı aldatıp gitti
Tembelliğini düzlere,
Göz nurunu gündüzlere
Günahlarını bizlere
Satıp gitti…
…Ne bileydin neyi duydu,
Hakkın yerde zuhuruydu..
Kim bilir belki de suydu
Belki de buluttu, gitti.
“Ömürler yaman kısadır”,
Sözünü unutup gitti.
Tutunacak yeri yoktu,
Yüreğini tutup gitti…

Gözden Çıkarılan…
Dönüp mayasına kapik[94 - Gepik: Azerbaycan para birimi, kuruş.], kuruşun,
Kıymete binince cilalı demir…
Mermiye dönüşmek istemez kurşun,
Ağaç, darağacı olmak istemir.
Âdem’den, Havva’dan kalan mirastan,
Payımıza düşen beş karış kabir,
Kim bilir belki de bu itirazdan
Namlu mermisini geriye tepir.
Bu dünya Tanrı’nın sır mektebidir
Ses çıkmaz diline bağlı düğümden.
Belki göbek bağı idam ipidir,
Asılıp dünyaya geldiğin günden…
Hoşuna mı seçer gurbeti garip,
Boşuna mı yağar Allah’ın karı;
Bahtına bağlanan bir görünmez ip,
Seni arkasınca çekip aparır…
Zamanla yarışta her damla bir an,
İstek menziline gidip çatar su;
Kuru bir ağacın geçip canından,
Yeşil bir yaprağa dönünce arzu..
Neden dudaklarda soğuyor adın
Köhnelik elini çeker sene de ,
Neden değerini yitirmez altın,
Bir şeyler yanlıştır bu ananede…
Kocalık yaşanmaz uzak, yâd ülke,
Kuruyup ağaca dönen de candır.
Ömrün uşaklığı vatandır belke,
Sonra elimizden çıkan vatandır…
Kim idin?
Sen kimi hatırlatırdın,
Herkesin ahiri bir kuru addı(r).
Evvel diken olup göze batardın,
Sonra vatan seni gözden çıkardı…

İnsan…
…İnsan mı dedin? İnsan
Yerde ruhun izidir.
Zamanın kapısında
Ömür dilencisidir.
Bilirsin ki yarıyor
Dünya kirakeşliğe[95 - Kirakeş: Kiracı.],
“Ey dili gafil” deyip
Dudağını dişleye…
Zamanın kapısını
Çarpıp çıkar hiçliğe…

Boğazdan Geçen Gemiler…
Kim senin bahtını gurbete yazdı,
Vatan mı istedi, vaht mi dışlıyor?
Düştüğün çıkılmaz bir darboğazdı(r),
Biraz o taraftan deniz başlıyor…
Suların akarı eğmiş sahili,
Bir defa eğilen artık düzelmez.
Gurbete serpilen ömrün on yılı,
Vatan istese de geriye gelmez…
Dünyaya karıştın dünyayla birsin,
Kim seni yurdundan saldı derbeder?
O göze görünmez kim idi dersin,
Kader mi diyorsun, belki de kader…
Çıksan, çıkamazsın cazibesinden,
Bahtın bıraktığı görünmez iz var…
Gece martıların garip sesinden
Bilirsin nerdeyse, çay var, deniz var…
Vatan da öylece hayaldir burda,
Ne ad vereceksin seçkinliğine?
Ve canından fazla sevdiğin yurda
Ayak basamazsın üç günlüğüne…
Öz müdür, üvey mi Ege’yle Hezer,[96 - Hezer: Hazar denizi.]
Var mı bir cevabın, bu suale, su?
Yelinle uçmaya gölgeni gezer,
Ufuklar ardında kartal balası.
Fikrinin ucunda o ev, o dahma[97 - Dahma: Derme çatma baraka, kulübe.],
Sonu görünmeyen bir sitem ile.
Her gün boğazına tıkanan lokma
Ve her gün boğazdan geçen gemiler…

Kılıca Baka Baka
Atın sırtında yara,
Devenin sırtında fır[98 - Fır: Hörgüç]
Eski bir yarın dibi
Yeni bir mezar yeri.
Cenaze omuzlarda
Gezdiği yeri tapır,[99 - Tapmak: Bulmak.]
Dünyanın kar yeridir
Dünyanın bahar yeri…
Canınla çok övünme
Cansızın da canı var,
Dere derinliğinde
Duyarsın uçurumu.
Kışın kuruyup kalan,
Yazın dil açanı var
Gölgesinden bellidir
Ağaçların durumu.
Bir gün ölmeye ne var,
Doğmak işin çetini.
Yola çıkanlar bilir
Yolculuk ne demektir.
Arzu hüzün kaynağı,
Azaptır ana betni,
Dünya her şeyi bilip
Hiçbir şey bilmemektir…
Mısralara çevrilir
İçimden kalkan kıyam
Unuttura da bilir,
Hatırlata da beni…
Adresleri değişen
Bir vizit kağıdıyam
Saklaya da bilirsin,
Yırtıp ata da beni…
İzini azdırdı mı,
Yolunu tuttukların,
Kuşu uçtu göklere,
Suyu toprağa gider.
Ne seni tanıyanlar,
Ne de unuttukların,
Vatandan çıkış yolu
Unutulmaya gider…
Ne ağaç altı gölge,
Ne yaprak üstü ışık…
Yâri yoldaşı görmek
Dalınca[100 - Dalınca: Ardından, arkasından.] baka baka…
Ve benden geçen vatan
Bahtı karma karışık,
Kesilen başı görmek
Kılınca baka baka…

Adaşım, Bu Tarih Tekrar Olundu
Şair Mehemmed Hadi’ye
Adaşım, bu tarih tekrar olundu
Her şeyi diyecek bu başlık böyle.
Ben de senin gibi inkâr olundum,
Adaşım, gel bana yoldaşlık eyle.
İnsanın toprakta inadı yoldu(r),
Bir eli yetse de bir eli yetmez.
Benim de niyetim, ayak baş oldu,[101 - Ayak baş olmak: Tepetaklak olmak.]
Başım ayağımdan ireli gitmez.
Döner mısralara alın terleri
İlhamı olanın kısmeti yoktur.
Çıkar pazarlara ak defterleri,
Yazılan kâğıdın kıymeti yoktur.
Kur’an ayetidir kader kısmeti
Sütü uyuturlar[102 - Süt uyutmak: Sütü mayalamak, yoğurt çalmak.] üyüşmek[103 - Üyüşmek: Sütün, damızlık yoğurt ile uyuşup yoğurt haline gelmesi.] için.
Asrın evvelinde yiten Memmed’i[104 - 20. Yüzyıl Azerbaycan şairlerinden Mehemmed Hadi.]
Asrın sonlarında değişmek için.
Bu çark-ı feleğe teker de derler,
Sende yitenleri bende bul, şimdi.
Gel, yitik yitiği tapar[105 - Tapmak: Bulmak/ Tapılmak: Bulunmak] da derler
Ben yittim, yerime sen tapıl şimdi.

Unutulanların Şairi
Dumanı dışarı çıkmaz her ‘od’un
Hakkı bulanların şairiyim ben.
Becerebilirseniz beni unutun
Unutulanların şairiyim ben!

Kırkıncı Kapıyım Sırrım Bilinmez
Kırkıncı kapıyım sırrım bilinmez,
Bir sır ki, ne akşam, ne sabah bilir.
Ben öyle yerdeyim, yerim bilinmez,
Yerde mi, gökte mi, bir Allah bilir.
Ömür, yaşanası haftalar, aylar,
Ölüm, duyulası son haber olur.
Yitirir adını denizde çaylar
Hezer’e vardı mı, Kür, Hezer olur.
Ben ki, gözlemedim, göze girmeni,
Bir gün gözden çıkar göze girenler.
Ben sana kıyamam, sen yitir beni,
Yitir, aziz olur yitirilenler....
Geldiğin gibi de gitmek güzeldir
Bedenden sıyrılıp ruh olmak güzel.
Denize karışıp yitmek güzeldir,
Tanrı’ya kavuşup yok olmak güzel.

VATANIN BÜTÜN YOLLARI SONUNDA GURBETE ÇIKTI

Uzun Bir Cümledir Vatan Toprağı
Hakkın arkasınca güneş izinde,
Güneyle, kuzeyin Türk vadisinde
Uzun bir cümledir vatan toprağı!
Batıdan doğuya yolu upuzun,
Ortada virgüldür Hezer denizi
İtil’dir, Fırat’tır kol budakları
Önünde mübteda Ege suları
Sonunda nidadır Tanrı dağları
Okunsa uçuklar dili sonsuzun.
Hiç kimse okuyup başa çıkamaz,
Uzun bir cümledir vatan toprağı
Uzundur, dünyanın ömründen uzun!

Şairleri Susmayan Bir Vatan Basılmamış
Canında can kalmadı
Var mı candan yananın?
Bir kederli hâlin var
Virane bağlar gibi.
Saldırmışlar canına[106 - Canına daraşmak: Sülük gibi yapışmak.]
Ölüp giden ananın
Göğsünden süt soğuran
Kansız uşaklar gibi .
Nere gitsem derdin de
Ardımca gider benim,
Bir kulum ölene dek
Bu derdi taşımaya.
Seni hilas etmeye
N gücüm yeter benim,
Ne sende arsız arsız
Tab edip yaşamaya.
Şairleri susmayan
Bir vatan basılmamış,
Kalbimde can yerine
Buna ümit besledim.
Yolunda şehit olmak
Bahtıma yazılmamış,
Bayrağına sarılıp
Defnedilmek hasretim…
II
Hangi kayasından kopup geldi,
Akıp geldi hangi bulağından,
Hangi sözünden çıkıp geldi,
Hangi mezar toprağına dönecek
Gurbet elde gardaş gibi
Kulluğunda durduğum[107 - Kulluğunda durmak: Her isteğini yerine getirmek için emrine amade beklemek.] bu can?
Göze ışık,
Dudağa söz,
Kulağa ses,
Yüreğe kan,
Göğse nefes gibi yetmiyor bana,
Yetmiyor vatan!
III
Burası gurbet diyarı
Her şey ölçülü biçili.
Burda ne şarap içilir,
Ne bir ahu göz güzelin
Yolunda candan geçilir.
Yarın, yolum vatan sarı
Yağmuru, çamuru, karı,
Seli olmaya gidiyorum.
Adam olmaktan usandım
Deli olmaya gidiyorum.

Bilmezdim Bir Yağlı Tikesin, Vatan
Bilmezdim bir yağlı tikesin, vatan,
Azala azala gelirsin dada.
Kuzu derisine benzer haritan,
Kuruya kuruya kalmış ortada.
Katlasan katlanır, çeksen uzamaz,
Rus parmak uzatır, Fars el çekince.
Bir yanın Demavend, bir yanın Kafkas…
Ah, neler çekmedin bu yel çekince!
Seni unutmadı düşmanlar bir an,
Tamah sancıları tuttu, bıraktı.
Kebap kokusuna uyandı İran,
Rusya da Petro’nun gözüyle baktı.
Gelen asırların sessiz feryadı,
Siner varlığıma topraktan, sudan,
Kanıkmış[108 - Kanıkmak: Kana susamak.] iştahı diş altındadır,
Bir köpek de bazen ürer komşudan.
Gâh ayı payısın, gâh aslan payı,
Götürmek istiyor seni ortadan:
Aslan derisine bürünen ayı,
Ayı derisine bürünen aslan.
Üstünde melekler ocak kalayan,
Ah sen de bir ulu yurt olabilsen.
Doğudan batıya ruhu uluyan,
Kuzu derisinde kurt olabilsen!

Sap[109 - Sap: İp]
Dilinin şüarı: Ne için, niye…
Onun da bir böyle şakeri[110 - Şaker: Alışkanlık, adet, görenek.] vardı;
Evde denileni unutur diye
Orta parmağına bir sap bağlardı…
Vardı misalimiz “Kurt kocalınca…”
Bazen kendine de ver bu misali.
İnsanın aklını almaz, alınca
Allah, hafızanı elinden alır…
Sihir yuvası mı, neymiş bu beden
Sır yatar içinde daha ne kadar.
Sözler de yâdından çıkarmış bazen
Gönlünden diline gelene kadar…
Yâdından çıkanı salmak mı yâda,
Aklından geçeni yazmak mı çetin?
Ormanda yolunu şaşmak mı, ya da
Özün, öz içinde azmak mı çetin?
Unuttun ne idi sözünün ardı
Neyin habercisi karalan kanın?[111 - Kanı kararmak: Suratını azdırmak.]
Bazen parmağına bir ip bağlardın
Belki de o sapa bağlıydı canın…
Verilen sual mi, alınan cevap
Gidip bir alaka tap[112 - Tapmak: Bulmak.] arasında.
Kim bilir ki neyin nesiydi o sap
Ne vardı fikirle sap arasında.
Sırrı var burnuna değen her iyin[113 - İy: Koku.]
Yakın, uzak ile asla görüşmez…
Vatanın yâdından çıkıp geldiğin
Ne yazık vatanın yâdına düşmez…
İzi yok çemenden giden dumanın,
Çoktan unutulmuş senin de adın?
Gurbete düşünce anavatanın
Gerek parmağına sap bağlayaydın…

Verdiş[114 - Verdiş: Alışkanlık, gelenek.]
Özgeler değişti vaht katarını
Özün de bilmedin hayıf, yerini.
Tuttular gönlünün sus damarını,
Bildiler ruhunun zayıf yerini…
Karışmış bir ana rahminde genler
Gardaş gardaşı sevmez…
Değirmen taşıdır deyip geçenler:
Alt taş, üst taşı sevmez…
Bir zaman yoğrulmuş kanla bu toprak,
Belki azatlığın mayası kandır.
Canı unutmaktır, kanı unutmak
Kanı unutanlar unutulandır.
Unutmak sırası sana mı düştü
Unutma, öyle bir an gelebilir.
Bu gün şehitleri unutsan, işti(r)[115 - İştir: Olur ya, olabilir, iştir başa gelebilir anlamında.]
Yarın bulaklardan kan gelebilir.
Gör hangi tufanın yeliyle söndün,
Gör hangi baykuşu Zerdüşt eyledin.
Evvelce ikiye, üçe bölündün
Sonra bölünmeye verdiş eyledin…[116 - Verdiş eylemek: Alışkanlık haline getirmek.]

Laçın’ım[117 - Laçın: Azerbaycan’da, Karabağ bölgesinde bir şehir.]
Laçın’ım, Laçın’ım kesilen elim,
Düşman pençesinde yetim güzelim.
Yol mu var, yanına ne yandan gelim?!
Laçın’ım, Laçın’ım, yaralı kuşum,
Kimin var, hâlini kimden soruşum?![118 - Soruşmak: Sorup haber almak]
Derdinden okuyan…[119 - Okumak: Türkü, söylemek.] “Ay Laçın…”[120 - Ay Laçın: Ermenilerin işgali altında kalan Laçın şehrini anlatan meşhur bir halk türküsü.] diyor.
Kaldı o yerlerde ilacım diyor.
Ya şimdi ben kime el açım, deyim:
Laçın’ım, Laçın’ım, yolu yokuşum,
Kimin var, hâlini kimden soruşum?!
Laçın’ım, Laçın’ım, Kesme Şikeste’m,[121 - Kesme Şikeste: Karabağ’a özgü bir mugam havası.]
Gâh zile yükselir[122 - Zile yükselmek: En tiz perdeye çıkmak, en tiz perdeden ses vermek], gâh çalar pesten.[123 - Pesden ötmek: En kalın perdeden ses vermek]
Hevesi, nefesi, sesi kafeste…
Laçın’ım, Laçın’ım, yaralı kuşum,
Kimin var, hâlini kimden soruşum?!
Ömrümüz çürüyen ömr oldu niye,
Tanrı’dan böyle bir emr oldu niye?
Yolların bu şekil yumruldu niye?
Yolu yumrulmuşum, yaralı kuşum,
Kimin var, hâlini kimden soruşum?!

Han Asker…
Bu vatanın neyi var, azı, çoğu dövüşür,
Dağı, taşı, toprağı, varı yoğu dövüşür.
Nice şehit yiğidin, nakâm ruhu dövüşür,
Bir askere çevrilir burda her mezar taşı,
Yeter ki ayağa kalk, sen başlat bu savaşı.
Ocağının başına çıkmaya yad bekleme,
Kalk, ayaktan başa çık, baştan imdad bekleme.
Andın vatanın andı başka bir and bekleme,
Adın vatan adıyla çekilirse yanaşı,[124 - Yanaşı: Yan yana, birlikte]
Bu vuruş[125 - Vuruş: Vuruşmak, savaş] Hak vuruşu, bu savaş Hak savaşı.
Bu insan denizinde her insan bir adacık,
Doğduğumuz bu yurdu viran koydu yad, acık.[126 - Acık: Öfke, hiddet.]
Haktır seni sesleyen Hak için cihada çık,
Yürü, yiğit safının sonu nedir, ne başı?
Bu vuruş Hak vuruşu, bu savaş Hak savaşı.
Beş kelime sözüm var, bekle ey civan asker,
Yoluna uğur deyim, Han Ayvaz’ım, han asker.
Boyuna göz dikmişim, boyuna kurban asker
Bu hücumun sonunda ölüm var, uzak başı,[127 - Uzak başı: En sonunda, olsa olsa, anlamında deyim.]
Bu vuruş Hak vuruşu, bu savaş Hak savaşı.
Ağzımda Hak kelamı, bu Hak sesi senindir,
Hele hakkın nahakla çekişmesi senindir,
Dünyanın en mübarek galebesi senindir,
Bu zafer yolunda sen, ne dur, ne de yavaşı,[128 - Yavaşımak: Yavaşlamak, duraksamak.]
Bu vuruş Hak vuruşu, bu savaş Hak savaşı.

Kan
Ya buyruk, ya yumruk altındadır,
Dünyanın vatan olmayan toprakları…
Boyun uzatılınca boyunduruk büyüyor,
Boynu buruk büyüyor
Vatan olmayan toprakların uşakları…
Arzulara varmak,
Kan ile sulanmak,
Vatan olmak istiyor Toprak!
Kan arıyor,
Kan, kurban..
Kana kan demiyorum,
Kan diyorum,
Vatandaş olmak isteyen insan!
Vatan kan ile doğar,
İnsanı kan çekiyor,
Her doğuş bir kandır!
Serhaddını kan çizer ülkelerin,
İnsan kanı!
Kandır, kandırabilirsen
Vatandaş olmak isteyen insanı!

Her Sözün Doğrusu
Kovuldum yad çıkan ses gibi kordan,[129 - Kor: Bir musiki eserini seslendirenler topluluğu, koro.]
Sonra: “Ne işin var?” sorusu geldi.
Ne yana yüzümü tuttumsa, ordan
Çekilmez kesafet kokusu geldi.
Tanrı düzenine dönmez dilleri,
Veddir, her iş, ved.[130 - Ved: Vaat.]
Yeraltında kurt keser kan emici telleri,
Yeryüzünde rüşvet.
Hakikat karşıdan gelen yalan mı?
Tosbağa kınına girip bekliyor.
Rüşvet almayan da almaz, alamaz,
Kendine teselli verip bekliyor.
Yeniden okunur eski gazeller,
Okunur Ruslu, Farslı dütarla.[131 - Dütar: İki telli Türk çalgısı.]
İşini yapmakta görünmez eller,
Geçer kervanımız ‘ne işim var’la.
Bir göze görünmez zalim yaratık
Kapıdan kovarız, dalar bacaya.
Bin yıldır arayıp cevap bulmadık
Tanrı’nın sorduğu bir bulmacaya…
Tanrı dergâhında talih gıfılbend,[132 - Gıfılbend: Kilit, kapı kilidi.]
Anlamı: ‘ya öl!’dür, ‘ya ayağa kalk!’
Gaflet uykusunda yatan memleket,
Garip gündüzünde geceleyen halk.
Kalk ki, Kaf Dağı’nda donan ümidin
Şimal küleğinin önünü kesmez.
Orda: Savalan’da yatan yiğidin
Kalkıp uyanmağa hele telesmez.[133 - Telesmek: Acele etmek, gayret göstermek.]
Yüz yüze dayanmış sıcakla soğuk
Ümit: Dağdan aşan gündür belende.[134 - Belen: Dağ sırtı, geçit]
Yoksa bu yerlerin geleceği yok,
Geçmişi bulmaya gelir, gelen de.
Köhne teşbihse de: Kılıç kındadır,
Kor olur bir sönük mum ile vatan.
Hele benim gibi baş hayındadır[135 - Baş hayına düşmek. Can telaşına düşmek, başını kurtarmaya çalışmak.]
Büyük belalara hamile vatan.
Ümitsiz, ümitsiz geçer fasıllar
Bir millet toplanmış, bir can besliyor.
Kar[136 - Kar: Sağır] olan kulaklar, lâl olan diller,
İçinde bir gafil tufan besliyor.
Yazgı değişir mi, talih yazansa
En zoru kolaydır, kolayı çetin.
Küs bakalım talihe, küsmek asansa,[137 - Asan: Kolay]
Bu millet senindir, sen bu milletin.
O ben, parçalanan o benim ülkem,
Bu gurbet, bu da ki: Memmed İsmayıl.
Benden ayrılmaya gün arar gölgem,
Hadi, arzudaki Memmed İsmayıl!

Saz
Size söz açayım taze nelerden,
Yüreğe dokunan tele dokunmaz.
Ellerim el çekti tezenelerden,
Köhne mahnılar da artık okunmaz…
Doğma[138 - Doğma: Bize en yakın, sevgili, sevimli…] neyimiz var, yad hedefinde,
Sırrı açanı de, saza sır düştü.
Ya benim, ya senin, onun evinde,
Kara gömleğinde saz esir düştü.
Yazılan bu yazı kara yazıdır,
Düğülmüş[139 - Düğülmüş; Düğümlenmiş.] dünyaya geldiği günden…
Sanki saz havası, yaz havasıdır
Çekilip şehirin, köyün üstünden…

Ey Vatan! Ne Tez Unuttun
E y vatan, ne tez unuttun,
Bağrına badaş[140 - Bağrına badaş olmak: Birbirine çok yakın olmak.] oğlunu.
Ne etti ki ucuz tuttun
Çıkardın çıkdaş[141 - Çıkdaş çıkarmak: Kapı dışarı etmek.] oğlunu.
Yön çevirdin, baktın yana,
Yakılanı yaktın, yana…
Öz elinle verdin, ana!
Yollara, yoldaş oğlunu.
Güzarını hara[142 - Güzar: Yol. Hara: Nereye] saldın
Ağ gününe kara saldın.
Vurup ayaklara saldın
Beş kişiden, baş oğlunu.
Baht eğmişti, sen de eğdin.
Söz yayıp hatrına değdin.
Bari bir dama öreydin
Bu ikbali taş oğlunu.
Her yeteni bey mi sandın,
Yâdı bizden yeğ mi sandın,
Memmed’i üvey mi sandın,
O, dünkü gardaş oğlunu?

Vatanın Bütün Yolları
Sevinçler genden geçtiler,
Ardınca eski yasların.
Dostlarım benden geçtiler
Başından geçtim dostların.
Günlerim geçmişe gitti,
Gördüm gelecek yasımı.
Yazdığı dadıma yetti,
Okudum alın yazımı.
Açtım bütün ümitleri
İçinden boş vede[143 - Boş vede çıkmak: Vaatleri boşa çıkmak.] çıktı.
Vatanın bütün yolları
Sonunda gurbete çıktı.

Ilgım[144 - Ilgım: Aldatıcı görüntü, serap, hayal.]
Felaket yol gelir hele uzaktan,
İşini yapmakta gam yavaş yavaş
Evin ışıkları yanmaz, bayaktan…
Ağaçlar saçını yolar canhıraş…
Uzak ufuklarda şimşekten bir iz
Sırrını açmada sessiz bir seda…
Bir şeyler canını sıkar sebepsiz
Nerdeyse, bir şeyler unutulmada…
Sen bahta inanıp yattın… Felekse
Delinin eline bazen taş verir.
Sen derdin ki, yakan yoktur. Öyleyse
Orman yangınları neden baş verir?[145 - Baş vermek: Olmak, oluşmak, meydana gelmek.]
Ne zaman inanıp ‘yok’a ‘var’ dedik
Uzak sahibinin sesidir, söz ki…
Âşık gördüğünü hep çalar dedik,
Neyi gösterecek, görmezse güzgü…[146 - Güzgü: Ayna]
Kararan bulutlar uçan buharsa,
Yağmaya yakındır yağan kar demek.
Denizin yüzünde ışıltı varsa
Bulutun ardında güneş var demek…
Sırrı yok, kimin ki, hulkumu[147 - Hulkum: Erkeklerin gırtlağındaki kemik çıkıntı.] yoktur,
Ne kadar sır yatar hulkum içinde…
Dönüp bak, gör neyin ılgımı yoktur,
Dünya baştanbaşa ılgım içinde…
Sahra serabında buharlanır kum
Yağmur ümidi var uzaklardaysa…
Boşuna değil ki görünen ılgım,
Ilgım var, demek ki, su var, hardaysa…[148 - Hardaysa: Nerede ise.]

Alnımdakı Çapık[149 - Çapık: Darp sonucu alışan iz, yara.] Yeri…
Gafil değen sapan taşı
Alnımdaki çapık yeri.
Bir ağrının can yaddaşı
Bahtımın karışık yeri…
Taşın başla ne işi var
Niye kara taş, ak etmiş?
Bile bile taş bahtını
Hoş bahtıma calak etmiş…[150 - Calak etmek: Yamamak, yapıştırmak, eklemek.]
Gezip o taşı bulsaydım
Ya da o taşı atanı.
Belki düzeltebilirdim
Başımdan geçen hatanı…
Hele de alnımda durur
Kaderin kalın yazısı.
Alın yazıma calanmış,
O taşın alın yazısı…
Aklımdan geçen fikirden
Kendim de hayrete düştüm:
Taş yerinde ağır olur
Ben niye gurbete düştüm?
Akşamdan sabaha kadar
Düşün sen, başın elinde…
Yeri yurdu bilinmeyen
Bahtım, o taşın elinde…

Hazırlan O Dünyaya
Gönlünü Tanrı’ya aç,
Ölümsüzdür bu inanç.
İğneyi yakana sanc[151 - Sancmak: İğne, mızrak, bıçak gibi sivri uçlu nesneleri bir yere, batırmak…]
Akşamları bir komşuya
Giden gibi hazırlan.
Yediden yetmişe dön,
Gelmişsin gitmişe dön,
Yitiği yitmişe dön
Seni bir yitiren var,
Yiten gibi hazırlan.
Ölüm nedir bilmeden,
Ölmek gerek, ölmeden.
Bu dünyaya gelmeden,
O dünyada verdiğin
Vaden gibi hazırlan.
Argacı, erişi ne?
Fikir ver her işine.
Hazırlan o dünyaya,
İlahi görüşüne:
Yüzünü görmediğin
Vatan gibi hazırlan.

Varın Yoksul Ölkesi
Haritada bir damla,
Kara mazot lekesi.
‘Var’ı başına bela
‘Var’ın, yoksul ülkesi.
Yüreğinin karası
Yüzünü ak eylemez.
Bir kendi, bir yarası
Burun damak eylemez.
Ayağa dolaşanlar,
Bakarsın, göze çarpmaz.
Ölüm, öldürmek için,
Düşüp mert arar, tapmaz.[152 - Tapmak: Bulmak]
Hani “Odlar Ülkesi”,
Neyi ak güne çıktı?
Yüreğinin lekesi
Vurup yüzüne çıktı.
Hakikatin hayatta,
Şikeste doğduğu yer.
Yalanın kaydiyatta
Vatandaş olduğu yer.
Zaman nefsinin kulu
Falına kaza çıkar.
Ne lekeden kurtulur,
Ne kıştan yaza çıkar.
Güneş çıkar ya çıkmaz
Bir ele fark eylemez.
Öz nuru, göz nurunu
Işığa gark eylemez…
Karıdır kargışı da,
Ömrün hazan çağı var.
Çıkmak bilmez kışı da
Mutlak çıkacağı var.
Ne doğdu yaz güneşi,
Ne ay boylandı, battı:
Şubatın yirmi beşi
Dört gün sonra da Marttı(r)…

Millet
Kuzeye yüz tutmuş, siyaset karı
Güneye, kavurmuş hile rüzgârı.
Şarka yön çevirmiş Hazar su serpmiş,
Garba bacasının dumanı tepmiş.
Sıkılmak öğrenir belki belekten,
İpini bırakmaz dert, bilerekten.
Göklere el açmış, Tanrı uzaktır.
Yerlere yüz tutmuş, kısır topraktır.
Bir yana bakmaktan bakıp dört yana,
Baş alıp başını vermiş şeytana.
İçine yüz tutsa bir gün, içine
Belki kavuşurdu Tanrı gücüne!

Çanakkale İçinde
Çanakkale içinde vurdular beni…
    Anadolu türküsü
Yatmıştım, rüyamda ses geldi: Uyan!
Ya Tanrı’ydı, ya da damarımda kan.
Dedi: Kendine bak, kendine boylan;[153 - Boylanmak: Boynunu uzatarak bakmak.]
“Çanakkale içinde aynalı çarşı…”
Giyindim, dar geldi ruhuma beden..
Geldik yol ayrımına: Ya yar, ya vatan…
Arzumun cevabı geldi cepheden:
“Ana ben gidiyom düşmana karşı…”
Boğaz boğulurdu, kısasa kısas,
Eski mezarından boy verdi Bizans…
Döş döşe, diş dişe, düşman çok, biz az:
“Çanakkale içinde vurdular beni…”
Hele kanım sıcak, toprağım nemiş…[154 - Nemiş: Nemli.]
Yenmek elde iken, yenilmek neymiş?
Ruhum savaşlardan geri dönmemiş:
“Ölmeden mezara koydular beni
Koydular eyvah!”

Om Mani Pad Me Hum[155 - “Om” nidası, Hint ve Budist inancında “mutlak”ın sembolüdür ve bu mutlak geçmişi, bu günü ve geleceği özünde yaşatır. “Om ma ni pad me hum” ise devamlı şekilde yaratılan ve mahvolan dünya, onun tanrıların ak ışığını (nurunu), insanlığın mavi ışığını, yer etrafı çevrelerde yaşayan şeytanların sarı ışığını, canlıların yeşil ışığını, aç ruhların kırmızı ışığını ve cehennem mensuplarının belirsiz ışığını aks ettiren Tibet duasının ilk mısrasıdır…]
Gökte güneş ile ay göz diker Himalay’a[156 - Himalay: Himalaya dağları.]
Kaderin nazarından kum olur kadim kaya.
Yattı mı rüyasında kaya görür hangi kum?
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!
Hesabını bilmeyen, ne var, ne yok hesapta?
Sevince götüren yol düğümlenir azapta…
Tutuştukça tutuşur sönmek istese de mum;
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!
Ne o yandır, ne bu yan, ne öyledir, ne böyle,
Hiçtir, hiçi hiçle çarp, ömürden hesap eyle
Yerde her atılan him, gökte görünen ılgım;
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!
Farkı ne dünya döner, ya başın mı dönmede,
Özüne görünmeyen gözüne görünmede
Ya aynanı ters çevir, ya da gözlerini yum;
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!
Dünya sestir, işitip de tutamadığın ses.
Şaşıp hevese düşme, tordur düştüğün heves…
Yüreğinden geçenler toprağa düşen tohum;
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!
Öğren amacı nedir, varlığa yok diyor, ‘yok’…
Yok, ‘tok’a kafiyedir, varma, ‘var’da hayır yok;
Avuçlarını aç, ne umarsan yokluktan um;
Om mani pad me hum!
Om mani pad me hum!

Sürek

I
Ov ovçudur, ovçu ov[157 - Ov/Ovçu: Av/ Avcı.]
Kovabildiğince, kov.
Sürekçiler sürekli
Dört yandan kova kova
Kovup yön verir ova..
Yetti mi vakit, vade
Ne yandan gelir bu ses?
Yüz yol işitilse de
Bir yol göze görünmez…
Ümit, açılan baca,
Ovun da ayağı var.
Ölümden kaça kaça
Ölüme kaçmağı var…
Ya bir dağ geçidinde
Ya da sarp bir gedikte
Ovçu, eli tetikte…
II
Hayır, şer; gece gündüz
Yaşıyorlar yüz be yüz…
Bu çiftler arasında
İnsan tek, oğlu tektir.
Bu mu ömür sürmektir
Sürektir bu, sürektir…
Yaprağınki külektir
Kayığınki kürektir
İnsanınki, yürektir,
Masal dili yüğrektir…[158 - Yüğrek: Kıvrak, çevik.]
Alnındaki kırışlar
Mühletini karışlar,
Ya bir yol ayrımında,
Ya da menzil başında
Talih adlı gedikte
Ölüm, eli tetikte…
III
Herkes geçer bu yolu
Bunun bir sonu yok mu?
Ovun gözü dört olur,
Göze görünmez ovçu…

Sarı Yaprak Nağmesi
Yuvamız isti[159 - İsti: Sıcak] sine,
Isındık istisine.
Bilmedik çetin iştir;
Tutuşan ocak olmak.
Öyle ki, ayak açtık
Günün ardınca kaçtık
Bilmedik çetin iştir;
Yeniden uşak olmak.
Gün vurdu narin, narin
Dudağı kaçtı[160 - Dudağı kaçmak: Gülmek, gülümsemek.] narın.
Bildik nasıl şirinmiş;
Çiçekten nübar[161 - Nübar: Ağacın ilk olgunlaşan meyvesi] olmak.
Saçımıza den düştü,
Sazımız kökten düştü.
Bildik nasıl ağırmış;
Sararan yaprak olmak!

Nar

I
Bir gecenin içinde
Dudakları açılmıştı yarıya.
Bir seherin içinde
Güneş döndü arıya;
Mum eyledi, şam eyledi,
Günü akşam eyledi,
Adice bir kabuğu
Nur dolu cam eyledi.
İşte bak tane tane
İşte bak, damla damla
Dudağını dayayıp
Çatlayan dudaklara
Alev içer adamlar…
Yıldız yıldız taneleri
Tanelenir narin narin,
Narın.
II
Nar mucize, nar ışık
El vurup, göz göresi
Hazırca yer küresi
Toprak, güneş karışık.
Bir kabuğun içinde
Nara bak, tane tane,
Nara bak, mahal mahal,
Nara bak ülke ülke,
Dizilmiş hane, hane.
Bu kıvrımlı hücreler,
Devletlerin sayı mı?
Nar, kürede yaşayan
Beşerin sarayı mı?
Bütün halklar bütün nar,
Adamlar nar tanesi,
Aynıdır her tanesi
Sevince, gama şerik,
Ömürlük, hemişelik…[162 - Hemişelik: Her zaman için…]
Halklar var, yarı kesik,
Ortadan narı kesik.
Nar belki bar demektir,
Nar belki yar demektir,
Nar belki nar demektir.
Sözdü,
Közdü,
Gözdü nar…
Sırrı açılana dek
Ya Rab! Nasıl dözdü[163 - Dözmek: Tahammül göstermek, dayanmak.] nar?
Bir tabak nar tanesi
Haddin yoktur el vurasın.
Gündüzü, gecesi var
Sözü var, hecesi var,
Bir evde bir gardaşın
Bir bak, gör nicesi var.
Budur, neyi var budur:
Nevruz gören uykudur:
Oku, “Yedi Gardaş”ı
Yedi nar çubuğudur…
Yerin, göğün ruhudur.
Nar öyle sır sandığı,
Açın, insanlar bize.
Talihin sır sandığı
Sihirli mektubudur.
Nar bütünlük sözüdür,
Arayı Aras kesmiş
Nara bak, iki pare,
Kim ala, kim apara…[164 - Aparmak: Alıp götürmek.]

Katar Vagonları…
Şehir, vagonları uzak yollara
Atar tor gibi.
Balıkçının çelik adalesiyle
Çekilir, gerilir,
Katar tor gibi.
Yarıp tünel gibi geçer geceden,
Süzülüp akşamdan sehere çıkar.
Bir ucu nerdeyse köyde sürünür,
Bir ucu nerdeyse şehire çıkar.
Dökülür bir deniz derinliğine
Çetin geri döner, zora düşenler.
Çabalar şehirle köy arasında
Şehirin attığı tora düşenler…

Bu Benim…
Bu benim ey kendim, tanımadın mı?
Bu, o Memmed’dir
Biraz kırılmış,
Biraz sıkmış onu şehir havası,
Dermanı, dağların seher havası…
Beni tanımıyor yeni yetmeler,
Ben mi çıkarmışım yâddan, adımı,
Senin kucağında arzuladığım
Günlerden dönerek gelmişim sana
Bu benim, ey kendim, tanımadın mı?

İlham
Denizlere benzer fikrimiz bizim,
Gâh yüzde oluruz, gâh da derinde.
Her yeni bir fikir bulunduğunda
Yücelir insanın hür gözlerinde…
Tohum filiz verir yer isinende,[165 - İsinmek: Sıcaklığı yükselmek, ısınmak]
Gezer duyguların yükü sinende.
İlham dediğimiz bir ağaçtır ki,
Meyvesi kâğıtta, kökü sinende…

O Hangi Meseldir
O hangi meseldir:
“Âlemi bezer…”
Dağıt gümanımı,
Dağıt şüphemi.
Büyük şehirlerde
Uzak köylerin
Bekâr oğlanları
Çınartek[166 - Çınartek: Çınar gibi] gezer
Kızları yol gözler
Menekşe gibi.

Oğuz Hele Uykudadır…
Su perisi, su perisi,
Bu çoban şehvet harisi…
Su perisi, su perisi,
Ne işin vardı, bulakta?
Doğruluk şöhret harisi,
Eğrilik gözde, kulakta…
N’olur o baktı, sen bakma,
Bakma, sen baksan söz çıkar.
Yakanı yakın bırakma,
İçinden “Tepegöz” çıkar…
Bakma, bu çoban şer atar,
Hayrı şere calak eder.[167 - Calak etmek: İliştirmek, yamamak, eklemek,]
Sonra yer, göğü aldatar,
Gök, yeri taşgalak eder[168 - Taşgalak: Taşların, üst üste yığılarak kale gibi yükselmesi.].
Öz özünü bulmayanlar,
Özgelerle yüz göz olur.
Sevgiden doğulmayanlar,[169 - Doğulmak: Anadan olmak, doğurulmak.]
Doğunca, “Tepegöz” olur…
Nerden buldun bu tezadı,
Öğrendin mi neydi sehvin?
Kanatların uçamadı,
Ağır bastı insan yanın…
Neydi bu alın yazında,
Yarı insan, yarı kuştun.
Bu yerle gök arasında,
Hangisinden olmuştun.
Bir yer de yok ki, sığına,
Derdin düşmüştür arkama.
Bir çobanın acığına
Bütün Oğuz’u kargıma…
Olur ya, azıtsam derdi,
Azdırmaz ki, ana betni.[170 - Ana betni: Ana karnı, rahim.]
Gökler geriye gönderdi,
Yerlerin emanetini…
Tarih kül oldu… Köz geçti,
Kaldı ‘Ey dad-ı bidad’ı.
Başına Tepegöz geçti,
Oğuz hele uykudaydı…

Ben Gelende
B en gelende büyüklüğü
Ruhumla birdi.
Adını ananların
Yeri Sibir’di.[171 - Sibir: Sibirya.]
Bir Tanrısal histi,
Su çekendi,
Sonu görünmeyen izdi.
Toprağa düşen tohum gibi
İçimde yeşerdiğinden habersizdi…
Adımına dar gelirdi
Tarihin dolayları…
Göçebe yollarında
Mecali yoktu yapsın,
Hayalinde yükseltirdi
En güzel sarayları…
Hedefi kızıl elma
Ses yetmez bir hedefti.
Bir ömür hasret yolu;
Damağındaydı tadı!
İçinde,
Akıntıya karşı yüzüp
Kürü[172 - Kürü: Balık yumurtası.] dökmeye giden[173 - Yumurtalarını bırakmak için denizinden, çıkıp akıntıya karşı yüzerek, tatlı su kaynaklarına kadar giden balıklara teşbihtir.]
Bir balığın inadı…
Hedefi kızıl elma
Ses yetmez bir hedefti.
Arada ne olduysa
Talihi geri tepti;
Ben giderken;
Adı boynuma yüktü.
Türk’tü;
Tarihin bir köşesinde
Boynu büküktü,
Büyük olanların
Dertleri de büyüktü…

Türk
Garbın garipliğine
Şarktan türküler kattı.
Tuz yerine dünyanın
Hamuruna ter kattı.
İzleriyle birleşti,
Yeryüzünün her katı…
Kurdu ulusun diye
Kurttan almış soyunu.
Dönüp de tarihe sor
Ellerinin suyunu.
“Adam” Âdem’den gelir
Irkı yüce ırk olmuş.
Hakka gönül açalı
Adı dönüp Türk olmuş.
Düşmanlar kale bilmiş
Başındaki fesini.
Göçüyle değiştirmiş
Yerin haritasını.

Kadim Bir Türk Çadırı
Ömrüm bir yanık kösüdü
Kalmış hatıra çağları.
Soğuk soğuk yeller dövdü
Alev alev ocakları…
Bin yıldır ekin ekerim
Her karga bu şuma[174 - Şum: Sürülerek ekim için hazır hale getirilen toprak, tarla.] gelmez.
Ne çekersem, ben çekerim
Hiçbir şey hoşuma gelmez.
Aradığım bu ne yatır[175 - Yatır: Saklanmış altın, gümüş vs. değerli şeyler, para.]
Gelir, çıkarın[176 - Gelir: Kazanılan, elde edilen para. Çıkar: Harcanan, gider olarak verilen para.] altında.
Dünlerin baharı yatır
Yarının karı altında.
Hele istek, arzu şahtır
Ömrün geçen yatırında
Gönlüm bir yetim uşaktır
Kadim bir Türk çadırında…

Yele Bir Söz Söylemiştim…
Ümit yeri var mı gören[177 - Gören: Acaba]
Sorağına[178 - Sorak: Sorup öğrenilen haber.] kaçan yok.
Mektup yazsan cevap veren
Zeng eylesen[179 - Zeng eylemek: Telefon etmek] açan yok…
Bir şey gelmez ellerinden
Hepsi lâldir, hepsi kar.[180 - Kar: Sağır]
Yine Bağdat ellerinden
Geri dönmez turnalar…
Garip bağı bar getirmez
Su yerine aksa kan.
Güvercinler söz götürmez
Haber vermez saksağan.
Ne çoğalır, ne azalır
Nerden geldi bu çenler…[181 - Çen: Sis, duman]
Yüreğime gölge salır
Yüreğinden geçenler.
Ne o yandır, ne bu yandır,
Yitmiş çıkış yolu da.
Gözyaşını buharlandır
Ümit kaldı buluda…
Adım dilden dile düştü
Sazım zilden bemedi…[182 - Zil: Musikide en ince perde/ Bem: Musikide en kalın ses perde]
Yele bir söz söylemiştim
Sana bir şey demedi?

Orhun
Koynunda yeniden doğulsam Orhun,
Özümü ‘od’una koy yakım gelim.
Batsam sularına, boğulsam Orhun
Kurdanan kıyamete kalmağım geli.
Hani sahilinde kurduğum saray?
Zaman atlı bilmez, piyade bilmez.
Bulak[183 - Bulak: Pınar.] çağlarına gayıtmaz[184 - Gayıtmak: Geri dönmek, başladığı ya da çıktığı yere varmak.] her çay,
Her budak köküne gayıdabilmez.
Bu Tanrı dağları lâldı mı, Orhun,
Bir yürek kızdırıp, bir sır veren yok.
Kısas kıyamete kaldı mı, Orhun,
Daha sularına nezir veren yok.
Eğilsem önünde bir oğul gibi,
Koy sinsin ruhuma her kara korkun.
İcaze versen de gümüş pul[185 - Pul: Sikke, gümüş ya da altın para] gibi
Atsam yüreğimi suyuna, Orhun
Yoksa sıyrılmışsın, Orhun’um oktan,
Ya güneş nurundan gümüş tiyesen.[186 - Tiye: Kılıç, bıçak gibi aletlerin keskin olan yanı, mecazen kılıç, bıçak.]
Seni arıyordum, ben seni çoktan
Sen de gelişimi duydun diyesen.
Geldim zamanları salıp ayaktan,[187 - Ayaktan salmak: Yormak, bıktırmak.]
Atamın saldığı o yurt[188 - Yurt salmak: Yurt kurmak, vatan tutmak.] nerdedir?
Bozkırlar gözüme değer bayaktan,
Ruhumun sahibi Bozkurt nerdedir?
De, nereden aldın, Orhun, bu adı?
Açar sırlarını Babür hele de…
Bin yıldır başına kalan Türk atı
Moğol çöllerinde çapır[189 - Çapmak: Koşmak, at koşturmak.] hele de…
Deme bura hara, oğul, sen hara,
Düşüp yaddaşımın izine geldim.
Asırdan asıra yüzü bahara,
Tanrı dağlarının özüne geldim.
Bu sırrın farkına vardık hangimiz,
Özü olmayanın sözü de yokmuş…
Orhun yazıları, alın yazımız,
Deme, yazılana bozu da yokmuş…[190 - Bozu da yokmuş: Bozulmaz imiş…]

Ağlar
Geldi ağlanacak günü dünyanın
Kaldı yaşanası zamanı ağlar.
Kaldı buharlanan o göz yaşları,
O bulut, bizden çok semanı[191 - Semanı: (Aslında bu söz, “Semayı” şeklinde olmalıdır, “y” kaynaştırma ünsüzü yerine, Azerbaycan Türkçesinde “n” ünsüzü de kullanılmaktadır. Şiirin ayağı “n” sesi olduğundan muhafaza edilmiştir(Çevirenin notu.)] ağlar.
Yaşamak lezzeti gitti ülkenin,
Dilimde nasırı bitti ‘belki’nin.
Zaman denizinde ümit, yelkenin
Geriye dönüşün gümanı ağlar.
İlahi, ne günlere kaldı, bak Hun?!
Yalan ayak açıp yürüse, korkun.
Mavi gözyaşıdır derede Orhun,
Tepede Tanrı’nın dumanı ağlar.
Batıdan Doğuya varıp giden iz,
Hangi zamanlara yetti vadeniz?
Ve… Deniz, içimde yiten beş deniz
Gemisi gam olmuş, limanı ağlar.
Hele yormadığım bir yuku[192 - Yuku: Rüya.] kalır,
Gözümde bir Moğol kıpığı[193 - Kıpık göz: Çekik göz.] kalır.
Alnımda bir Türkmen çapığı[194 - Çapık: Darp sonuncu oluşan hasar, çizik, yara.] kalır,
İçimde bir Altay Şaman’ı ağlar.

İki Sahil Yakası
Burası Dardanel’in
Geçilmez dar boğazı.
İki sahil yakası
Tutup sıkar boğazı.
Geçer gündüz eceden,
Çok gelip azdan geçer.
Hele ömür yelkenim
Dar bir boğazdan geçer.
Önde bir fener yanar
Ben yorulsam, sen izle.
Buradan sonra başlar
Okyanuslar, denizler.

Sende Var Olmak İçin…
Yaprak, sen de budaktan
Solup gurbete düştün.
Yağmur, sen de buluttan
Dolup gurbete düştün.
Gönül, ölüm günün mü,
Gelip gurbete düştün?!
Buluta dönmek için
Buharlanmak gerekmiş.
Budağa dönmek için
Baharlanmak gerekmiş.
Vatana dönmek için
Mezarlanmak gerekmiş..
Damlalar buharlanır
Yağmur, kar olmak için.
Goncalar baharlanır
Meyve, bar olmak için.
Kucağını aç, vatan,
Yok olup geleceğim,
Sende var olmak için…

Ey Bulut
Ne ağzına su almışsın?
Bir cevapsız sualmişsin?
Niye böyle karalmışsın
Ne zaman yasım, ey bulut?
Yaşım tükenmiştir, yaş ver.
Yerde kalanını boş ver.
Kara yağlığını borç ver
Gözüme basım, ey bulut.
Ya ben koşum, ya sen hakla,
Sinemi terk et son ‘ah’ la.
N’olur, ben ölüm, sen ağla
Ben kulak asım, ey bulut.
Aldığını geri gönder.
Bana en son yeri gönder.
Bir yağmur kendiri gönder
Özümü asım, ey bulut.
Senin de evvelin su mu?
Haçan[195 - Haçan: Soru edatı, ne zaman?] var ettin ‘yok’umu?
Belki uykumsun, uykumu[196 - Uyku: Rüya]
Ben, neye yozum,[197 - Yozmak: Yorumlamak. Uyku yozmak: Rüya yorumlamak.] ay bulut.
Yine karşıdan kış gelir.
Güz ki elleri boş gelir.
Sen oku, bana hoş gelir
Yağmur duası, ay bulut.
Vatan vatandır, ha deyim…
Bendeye, Allah’a deyim…
Gurbetten daha ne deyim,
Daha ne yazım, ay bulut?

Dert
Kenara çıkmaktır işin çetini,
Çıkar, yollarına kargış elenir.
Alır dudağına sigaretini,
Gümüşî saçında dert tütsülenir.
Koymaz ki sahipsiz kala dünyada
Uzaktan gördü mü, tezden el eyler.
Koymaz ki çevrilip yüz tutsun yada,
Derdi çekip çekip dert güzel eyler.
Gurbet, yeri değil her yüzü berkin,
İnmek istese de gam katarından,
Zaman kotan açar[198 - Kotan açmak: Kotan, Azerbaycan Türkçesinde saban demektir, kotan açmak, saban ile derin bir iz açmak.] alnında her gün,
Sonra dert yeşerir kırışlarından..
Görür ki dert gelip ona el açtı,
Derdi yüreğine hayran eder o.
Yalan sohbet imiş: Derman ilaçtı(r),
Derdini, derdine derman eder o…
Ah seni, geriye işleyen teker,
Alın yazısının meçhul haberi!
Mizan terazidir, çektikçe çeker,
Vatanla gurbeti, hayırla şeri..
Bir ömür ikilik içinde noksan,
Beden mi ruhta, ruh mudur canda?
Gurbet mi? Onsuz da gurbette yoksun,
Hele görmezlikten gelir vatan da…
Güneş kademiyle düşer ısrara
Çeker gözlerinin gurub yerini.
Akşamın birinde kansız mısralar
Bulur yüreğinin garip yerini…
Kalıp ara yerde yaşar da her gün
Sağında, solunda solahay[199 - Solahay: Ters, aksi.] kader;
Fırsatın birinde ölür, ölümün
Gözünün odunu almağa gider…[200 - Gözünün odun almak: Cesaretini kırmak.]

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/memmed-ismayil/unuttugun-yerdeyim-69499339/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Sorak: Sorup alınan haber.

2
Yaddaş: Hafıza.

3
Hahiş: İstek, rica

4
Cada: Kuruyan bir bataklığın, sular çekildikten sonra toprakları çatlamış hali.

5
Akın: Süratle akan su. Akın yeri: Hızla akan su yatağı

6
Sürekçi: Sürek avında avı, avcıların önüne doğru kovalayan kişi.

7
Behtever: Talihi kendisine yar olan, bahtiyar.

8
Haçan: Ne Zaman.

9
Gabag: Ön, ön taraf.

10
Dehne: Ana kanaldan ayrılan küçük kanal, ark.

11
Harda: Nerede

12
Darıhmak: Canı sıkılmak, bunalmak.

13
Sozalmak: Suyun, giderek azalması.

14
Vaktin söz sovunda çat ha çatında: Zamanın darlığı nedeniyle bir şeyleri yapma telaşında olmak.

15
Başını götürüp gitmek: Başını alıp gitmek.

16
Tiye: Kılıç, bıçak vs aletlerin keskin tarafı, ağzı.

17
Servaht: Sayık, ihtiyatlı, uyanık, gözü açık.

18
Çöl: Dış, dışarı.

19
Payız: Sonbahar

20
Magnit sahesi: Manyetik çekim alanı,

21
Kalbine dammak: İçine doğmak.

22
Çen: Sis, duman.

23
Gov ha gov: Kovalamaca.

24
Oyatmak: Uyandırmak

25
Elinize kına yakmadığınız kaldı…

26
Rus efsanelerinde adı sık geçen bir şehir. Efsaneye göre şehir Altinordu Devletinin Hakanı Batıhan’ın hücumları sırasında yeraltına çekilmiştir. Şimdi, yerinde büyük bir göl vardır. İnsanlar, yeraltına çekilen bu şehrin Kiliselerinden hala çan sesleri geldiğine inanırlar.

27
Yanık vermek: Sinirlendirmek, kızdırmak.

28
Yaddaş: Hafıza.

29
Dik atılmak: Anında tepki verip karşı çıkmak.

30
Veten: Vatan.

31
Başını koltuk altta girlemek: Birilerinin gölgesinde yaşamak.

32
Vavilon: Mezopotomya’da meşhur şehir Babil’in Fransızca söylenişi..

33
Görüşmek: Buluşmak

34
Oyatmak: Uyandırmak

35
Sena: Azerbaycanlı Türkler, Sen nehrine Sena demektedir.

36
Payız: Sonbahar.

37
Çallamak: Saçın ağarmaya başlaması, beyaza çalması hali.

38
Cıgallamak: Oyunun kurallarına uymamak, kuralları çiğnemek.

39
Yahşı: İyi, güzel.

40
Çalmak: Yılan sokması.

41
İsti isti: ılık, ılık; sıcak, sıcak.

42
Hansı: Hangisi.

43
Nehs: Uğursuz, meşum.

44
Avand: Başarılı, uğurlu.

45
Narahat: Tedirgin.

46
Sınak: İmtihan.

47
Yaddaş: Hafıza.

48
Vağzal: Tren garı

49
Katar ayağı: Tren yolu, ray

50
Bahtı oyak olmak: Talihi yaver gitmek

51
Bahtı yatmak: Talihi yaver gitmemek.

52
Yaş yarımında: Yaşını doldurmamış, altı aylık

53
Göğüs ötürmek: Göğüs geçirmek.

54
Kalaklanmak: Birbiri üstüne yığılmak

55
Esmek: Titremek.

56
Gider gelmez: Gidenin bir daha geriye dönemediği yer, sürgün yeri, savaş cephesi.

57
Fit vermek: Islık çalmak, tren sireninin çalması.

58
Gabag: Ön, ileri,

59
Akın: Akıntı, hücum

60
Azizlemek: Çocuğa, sevgiliye, hoş sözler söyleyerek sevmek,

61
Dokkaz başı: Büyük avlu kapısının önü.

62
Başını katmak: Aklını karıştırmak, şaşırtmak.

63
Bu bir soru cümlesidir, Azerbaycan Türkçesinde vurgu ile de soru cümlesi yapılabilir.

64
Yanvar: Yılın ilk ayı, ocak.

65
Heste: Hasta

66
Gayçı: Tren yolunda, ana hattan ayrılan makas.

67
Gezme el var etek yok: Gezmek için vatan var ama başın sıkıştığında tutmak için etek yok.

68
Gor: Mezar

69
Çaşbaş salmak: Ne yapacağını şaşırtmak.

70
Okucu: Okuyucu

71
Aparmak: götürmek

72
Yoka çıkmak: Birdenbire kaybolmak, yok olmak.

73
Sen yabancılara bak, sana yakın olanlar her şeye tahammül eder.

74
Yâda salmak: Hatırlamak.

75
Payız: Sonbahar

76
Aye: Seslenme edatı.

77
Kurguşun: Kurşun

78
Giley: Sızlanma, intizar, yakınma, şikâyet.

79
Yay: İlkbahar.

80
Kövrelmek: Kalbi hassaslaşmak.

81
Kadere kebin olmak: Kaderle kebin kesmek, nikâhlanmak.

82
Zerrebin: Dürbün.

83
Serhed: Serhat, sınır.

84
Mug: Zerdüştlük inancında müritlere verilen ad.

85
Neğatifteki şekil: Fotograf filmindeki negatif resim.

86
Dayanmak: Durmak

87
Şefek: Tan vakti, ya da gurub vakti kızıl güneş ışıkları

88
Dere dik: Dere tepe

89
Gor: Kabir, mezar.

90
Göynetmek: Sızlatmak.

91
Rakip aparmak: Rakibin(hayatın) galip gelmesi,

92
Canını bir teher çekip aparmak: Bir şekilde beladan kurtulmak, canını kurtarmak

93
Gider gelmez: Gidilip bir daha dönülemeyen yer, sürgün yeri.

94
Gepik: Azerbaycan para birimi, kuruş.

95
Kirakeş: Kiracı.

96
Hezer: Hazar denizi.

97
Dahma: Derme çatma baraka, kulübe.

98
Fır: Hörgüç

99
Tapmak: Bulmak.

100
Dalınca: Ardından, arkasından.

101
Ayak baş olmak: Tepetaklak olmak.

102
Süt uyutmak: Sütü mayalamak, yoğurt çalmak.

103
Üyüşmek: Sütün, damızlık yoğurt ile uyuşup yoğurt haline gelmesi.

104
20. Yüzyıl Azerbaycan şairlerinden Mehemmed Hadi.

105
Tapmak: Bulmak/ Tapılmak: Bulunmak

106
Canına daraşmak: Sülük gibi yapışmak.

107
Kulluğunda durmak: Her isteğini yerine getirmek için emrine amade beklemek.

108
Kanıkmak: Kana susamak.

109
Sap: İp

110
Şaker: Alışkanlık, adet, görenek.

111
Kanı kararmak: Suratını azdırmak.

112
Tapmak: Bulmak.

113
İy: Koku.

114
Verdiş: Alışkanlık, gelenek.

115
İştir: Olur ya, olabilir, iştir başa gelebilir anlamında.

116
Verdiş eylemek: Alışkanlık haline getirmek.

117
Laçın: Azerbaycan’da, Karabağ bölgesinde bir şehir.

118
Soruşmak: Sorup haber almak

119
Okumak: Türkü, söylemek.

120
Ay Laçın: Ermenilerin işgali altında kalan Laçın şehrini anlatan meşhur bir halk türküsü.

121
Kesme Şikeste: Karabağ’a özgü bir mugam havası.

122
Zile yükselmek: En tiz perdeye çıkmak, en tiz perdeden ses vermek

123
Pesden ötmek: En kalın perdeden ses vermek

124
Yanaşı: Yan yana, birlikte

125
Vuruş: Vuruşmak, savaş

126
Acık: Öfke, hiddet.

127
Uzak başı: En sonunda, olsa olsa, anlamında deyim.

128
Yavaşımak: Yavaşlamak, duraksamak.

129
Kor: Bir musiki eserini seslendirenler topluluğu, koro.

130
Ved: Vaat.

131
Dütar: İki telli Türk çalgısı.

132
Gıfılbend: Kilit, kapı kilidi.

133
Telesmek: Acele etmek, gayret göstermek.

134
Belen: Dağ sırtı, geçit

135
Baş hayına düşmek. Can telaşına düşmek, başını kurtarmaya çalışmak.

136
Kar: Sağır

137
Asan: Kolay

138
Doğma: Bize en yakın, sevgili, sevimli…

139
Düğülmüş; Düğümlenmiş.

140
Bağrına badaş olmak: Birbirine çok yakın olmak.

141
Çıkdaş çıkarmak: Kapı dışarı etmek.

142
Güzar: Yol. Hara: Nereye

143
Boş vede çıkmak: Vaatleri boşa çıkmak.

144
Ilgım: Aldatıcı görüntü, serap, hayal.

145
Baş vermek: Olmak, oluşmak, meydana gelmek.

146
Güzgü: Ayna

147
Hulkum: Erkeklerin gırtlağındaki kemik çıkıntı.

148
Hardaysa: Nerede ise.

149
Çapık: Darp sonucu alışan iz, yara.

150
Calak etmek: Yamamak, yapıştırmak, eklemek.

151
Sancmak: İğne, mızrak, bıçak gibi sivri uçlu nesneleri bir yere, batırmak…

152
Tapmak: Bulmak

153
Boylanmak: Boynunu uzatarak bakmak.

154
Nemiş: Nemli.

155
“Om” nidası, Hint ve Budist inancında “mutlak”ın sembolüdür ve bu mutlak geçmişi, bu günü ve geleceği özünde yaşatır. “Om ma ni pad me hum” ise devamlı şekilde yaratılan ve mahvolan dünya, onun tanrıların ak ışığını (nurunu), insanlığın mavi ışığını, yer etrafı çevrelerde yaşayan şeytanların sarı ışığını, canlıların yeşil ışığını, aç ruhların kırmızı ışığını ve cehennem mensuplarının belirsiz ışığını aks ettiren Tibet duasının ilk mısrasıdır…

156
Himalay: Himalaya dağları.

157
Ov/Ovçu: Av/ Avcı.

158
Yüğrek: Kıvrak, çevik.

159
İsti: Sıcak

160
Dudağı kaçmak: Gülmek, gülümsemek.

161
Nübar: Ağacın ilk olgunlaşan meyvesi

162
Hemişelik: Her zaman için…

163
Dözmek: Tahammül göstermek, dayanmak.

164
Aparmak: Alıp götürmek.

165
İsinmek: Sıcaklığı yükselmek, ısınmak

166
Çınartek: Çınar gibi

167
Calak etmek: İliştirmek, yamamak, eklemek,

168
Taşgalak: Taşların, üst üste yığılarak kale gibi yükselmesi.

169
Doğulmak: Anadan olmak, doğurulmak.

170
Ana betni: Ana karnı, rahim.

171
Sibir: Sibirya.

172
Kürü: Balık yumurtası.

173
Yumurtalarını bırakmak için denizinden, çıkıp akıntıya karşı yüzerek, tatlı su kaynaklarına kadar giden balıklara teşbihtir.

174
Şum: Sürülerek ekim için hazır hale getirilen toprak, tarla.

175
Yatır: Saklanmış altın, gümüş vs. değerli şeyler, para.

176
Gelir: Kazanılan, elde edilen para. Çıkar: Harcanan, gider olarak verilen para.

177
Gören: Acaba

178
Sorak: Sorup öğrenilen haber.

179
Zeng eylemek: Telefon etmek

180
Kar: Sağır

181
Çen: Sis, duman

182
Zil: Musikide en ince perde/ Bem: Musikide en kalın ses perde

183
Bulak: Pınar.

184
Gayıtmak: Geri dönmek, başladığı ya da çıktığı yere varmak.

185
Pul: Sikke, gümüş ya da altın para

186
Tiye: Kılıç, bıçak gibi aletlerin keskin olan yanı, mecazen kılıç, bıçak.

187
Ayaktan salmak: Yormak, bıktırmak.

188
Yurt salmak: Yurt kurmak, vatan tutmak.

189
Çapmak: Koşmak, at koşturmak.

190
Bozu da yokmuş: Bozulmaz imiş…

191
Semanı: (Aslında bu söz, “Semayı” şeklinde olmalıdır, “y” kaynaştırma ünsüzü yerine, Azerbaycan Türkçesinde “n” ünsüzü de kullanılmaktadır. Şiirin ayağı “n” sesi olduğundan muhafaza edilmiştir(Çevirenin notu.)

192
Yuku: Rüya.

193
Kıpık göz: Çekik göz.

194
Çapık: Darp sonuncu oluşan hasar, çizik, yara.

195
Haçan: Soru edatı, ne zaman?

196
Uyku: Rüya

197
Yozmak: Yorumlamak. Uyku yozmak: Rüya yorumlamak.

198
Kotan açmak: Kotan, Azerbaycan Türkçesinde saban demektir, kotan açmak, saban ile derin bir iz açmak.

199
Solahay: Ters, aksi.

200
Gözünün odun almak: Cesaretini kırmak.
Unuttuğun Yerdeyim Memmed İsmayıl
Unuttuğun Yerdeyim

Memmed İsmayıl

Тип: электронная книга

Жанр: Стихи и поэзия

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Unuttuğun Yerdeyim, электронная книга автора Memmed İsmayıl на турецком языке, в жанре стихи и поэзия

  • Добавить отзыв