Sabit Mukanov Romanlarında Diyalog Kullanımı
Rita Sultangaliyeva
Rita Sultangaliyeva
Sabit Mukanov Romanlarında Diyalog Kullanımı
Bu çalışmamı Kazak edebiyatının klasik yazarı Sabit Mukanov’un 115. doğum yıl dönümü nedeniyle, armağan olarak sunuyorum.
Araştırma çalışması, eserleriyle Kazak edebiyatına büyük katkıda bulunan, başarılı yazar Sabit Mukanov’un diyalog kullanımındaki farklı yanını, yazarlık ustalığının önemli bir tarafını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Çalışmada diyaloglar, kahramanın ruh dünyasını derin bir şekilde inceleyen ve her yönüyle ortaya koyan bir araç olarak araştırılmıştır. Bu araştırmalarda, yazarın kahramanlarını tasvir etme, karakterlerini yansıtma aşamasındaki diyalog kullanım biçimleri gösterilmiştir. S. Mukanov’un romanlarındaki diyaloglar, mana, yapı ve işlev bakımından incelenmiş, kullanılan türleri bir araya getirilmiştir. Diyalogların taşıdıkları anlam farklılıkları, her yönden aktarılmaya çalışılmıştır.
Bu çalışma, üniversite ve yüksek lisans öğrencileri, öğretim üyeleri tarafından edebiyat tarihi ile nazariyeleri, edebi çalışma süreci, edebi eser incelemeleriyle ilgili özel ve seminer derslerde öğretici kaynak olarak kullanılabilir. Bunun yanı sıra edebiyat severlere ve genel okuyucuya da hitap etmektedir.
ÖNSÖZ
BÜYÜK ARAYIŞLAR MEYVESİ
Sovyet dönemindeki Kazak edebiyatının önemli temsilcisi olan, Ğ. Müsrepov’un deyişiyle ‘tek başına bir kütüphane dolusu kitap yazmış’ Sabit Mukanov’un oldukça geniş sanatsal yanı bulunmaktadır. Bu değerli yazar, hem kendi döneminde hem de sonraki yıllarda edebi tenkit ve edebiyat bilimi alanlarında büyük değer görmüştür. Bu sebeple, yazarın edebi kişiliğini ve çalışmalarını çeşitli açılardan ele alan tezler ve araştırmalar pek fazladır ve bunlar birçok kimse tarafından bilinmektedir. Bütün bunlara rağmen, usta yazarın zengin mirasının tamamı ele alınmamıştır. Ele alınan eserlerin de yeterince araştırıldığı söylenemez. Sabit Mukanov hakkında araştırılması gereken ve yeni bir bakış açısıyla ele alınması beklenen önemli meseleler oldukça fazladır. Onlardan biri, R. Sultangaliyeva’nın kendi araştırmasında konu ettiği ‘Sabit Mukanov romanlarında diyaloğu kullanma özellikleri’ konusudur. Aslında bu eksiklik sadece S. Mukanov’un edebi çalışmalarına karşı değildir. Diyalog konusu, genel olarak Kazak Edebiyat Bilimiyle ilgili bugüne kadar ciddi bir şekilde dikkate alınmayan önemli konulardan biridir (Sadece bir savunma tezi ve Kazak bilim adamlarının çeşitli çalışmalarında yer alan fikirlerle düşünceler mevcuttur). Genç araştırmacının çalışması, bu eksikliğin yerini doldurmak amacıyla yapılan ilk çalışma olması bakımından önemlidir. Bu, araştırma konusunun ilmi açıdan da önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Genç yazar, edebiyatseverlerin ve geniş okuyucu kitlesinin beğenisini kazanmış olan ‘Botagöz’ ve‘Sır Derya’ romanlarını, ‘Kayan Yıldız’ dilojisini (І-ІІ kitaplar) kaynak olarak almıştır. Bu eserlerdeki diyalog örneklerinin yazar tarafından nasıl ustalıkla kullanıldığını ve diyaloğun kahraman karakterini ortaya koyup tanıtmadaki işlevini irdelemiştir. Bu amaçla, elde edilen kesin sonuçları bir araya getirip karşılaştırmalara dayanarak yazarın ustalığını belirlemiştir. Çalışmasında bu ustalığı derecelendirmeyi, açığa kavuşturmayı ve neticelendirmeyi amaçlamıştır.
Araştırmacı, inceleme çalışmasının ilk bölümünde (Botagöz ve Sır Derya romanlarındaki diyalog örnekleri ve onun kahraman karakterini tanıtmadaki rolü) adı geçen romanlarda kullanılan diyalog şekillerinin üzerinde ayrı ayrı durmuştur. Bu konuda kesin örnekler verip yorumlar getirmiştir. Diyalogların kahramanın huyunu suyunu tanıtmadaki işlevini ve anlamını kavrayarak, bu açıdan yazarın ustalığını tanımaya ve onu yorumlamaya çalışmıştır.
Botagöz, tarihi bir dönemdeki halkın egemenlik adına yaptığı mücadeleleri ele almak için özel olarak yazılmış bir eser olduğundan, orada çeşitli topluluk temsilcilerinin kişilikleri, hayalleri, gayeleri ve yaptıkları işler tasvir edilmiştir. Bununla ilgili olarak araştırmacı, romanın diyalog bakımından zengin olduğunu göstererek, kullanılan diyalog türlerini çeşitlendirmiştir. Bu türlerin özelliklerini ayrı ayrı ortaya koymaya çalışmıştır. Sonuç olarak, Botagöz romanında oluşturulan diyalogların konu ve düşünce amacına uygun olarak dava diyaloğu, tartışma diyaloğu, sorgulama diyaloğu gibi keskin, psikolojik türlerinin çok kullanıldığı hakkında yerli yorumlar getirebilmiştir.
Oysa Sır Derya romanı, sosyalist hayat gerçeğini ortaya koymak için kaleme alınmıştır. Bu romandaki diyalog çeşitlerinin de anlamı çok özeldir. Buradaki diyalogların asıl amacı, kahramanların ortak anlayışlarını, birliğini, psikolojik uyumunu tanıtmaktır. Bu sebeple araştırmacı, eserde uyum diyaloğu, anlaşma diyaloğu, sır paylaşma diyaloğu, mizah diyaloğu örneklerinin daha çok kullanıldığını doğru bir şekilde ispatlayabilmiştir.
“Yazarın ‘Kayan Yıldız’ (І-ІІ кitaplar) dilojisindeki diyalog kullanma ustalığı” adlı ikinci bölümde araştırmacı, ana kahraman Çokan, onun babası Cengiz, ninesi Ayğanım, anası Zeynep, sevgilisi Ayjan, Rus askerî görevlileri ve bürokratları (Gasfort v.b.), arkadaşları (Potanin ve Dostoyevski v.b.) arasında gerçekleşen diyalogların üzerine önemle durup inceleme yapmıştır. Böyle incelemeler sonucunda eserde tartışma ve ayrıntı diyaloglarının çok kullanıldığını belirlemiştir. Bu konuda “Yazar, romanda Çokan karakterini tanıtmada, eski ile yeninin arasındaki çatışmayı vermede ve düşünce yapısını sunmada tartışma diyaloglarını çok kullanır.” diye yorum getirmiştir.
Genç araştırmacı, diyalog konusunun Kazak edebiyat biliminde yetersiz ele alınması hakkındaki görüşlerini Rus, Alman, İngiliz, Amerikan Edebiyat bilimleri ve Dil Bilimi alanlarında yapılan araştırmalar sonucuna dayanarak bildirmiştir. Kendine has ilmî tahminler ve yorumlar (diyalogları şartlı bir şekilde sınıflandırması) yapmıştır. Bütün bunların da takdir edilecek bir adım olduğu tartışılmazdır. Yazar, diyalogları kendi çapında sınıflandırırken, belli kaynak metinlere dayanmış, ortaya ilginç ve anlamlı fikirler atmıştır. Bu fikirler çeşitli tartışmalara da yol açabilir. Fakat sonuçta, araştırmacının ele aldığı konuya hakim olduğu, geniş çapta araştırma yaptığı, Kazak, Rus ve yabancı edebiyat bilimlerindeki gerekli ve faydalı düşünceleri, yorumları araştırma esnasında dikkate aldığı görünmektedir. Araştırmacının konu hakkındaki yorumları, belli metin incelemelerine dayandığı için edebi nazariyeler açısından anlamlı ve pratik açıdan da önemli kaynak teşkil edebilir.
Araştırma çalışması, edebiyatla ilgilenenlere ve okuyuculara, geride halkının değer verdiği edebi eserler bırakmış olan büyük yazarı yeni bir yanıyla tanıtacaktır. Aynı zamanda bu çalışmanın diyalog kullanımının kendine has ustalığını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymasından dolayı, esere değer kazandıracağını düşünmekteyiz.
Önümüzde Kazak edebiyatının büyük yazarı Sabit Mukanov’un 115. doğum yıl dönümü yaklaşmaktadır. “Sabit Mukanov romanlarında diyalog kullanımı” adlı araştırma çalışması, genç araştırmacının bu önemli güne layık armağanıdır diye düşünüyoruz.
Profesör, Filoloji İlimlerinin Adayı
Serik Makpıroğlu
GİRİŞ
Kazak Millî edebiyatı mirası, zengin ve uçsuz bucaksız hazinelerle doludur. Her devrin herhangi bir eseri, okuyucularını kendine çekebilir ve büyük bir araştırma konusu olabilir. Özellikle Kazak edebiyatının altın asrı sayılabilecek XX. asır, Millî Kazak edebiyatına örnek olabilecek ve tarihi yansıtarak okuyana ibret verebilecek birçok eser kazandırmıştır. Bu verimli devrin edebi başarıları arasında, söz konusu eserlerin içinde, Sabit Mukanov romanlarından da söz edebiliriz.
Sovyet dönemindeki Kazak edebiyatının gelişmesine ve olgunluğa erişmesinde kendince katkıda bulunan, ‘tek başına bir kütüphane dolusu kitap yazan’ (G. Musrepov’un deyişiyle), ‘devler grubunun’ önemli temsilcisi, Millî edebiyatımızın tanınmış şahsiyetlerinden biri S. Mukanov’un nesir, şiir, tiyatro alanlarında verdiği eserlerinin bugüne kadar birçok araştırma çalışmalarına konu olduğu, gerekli değeri gördüğü aşikârdır. Fakat “Yazarın bin bir türlü yaratıcılık özelliklerinin bütün sırları ortaya konularak yeterince incelenmiştir.” demek için, henüz çok erken. Mantıklı araştırmacıların, yeni bakış açısıyla getireceği yorumlar doğrultusunda incelenmesi gereken araştırma alanları hâlâ oldukça fazla. Mesela; araştırma konumuz olan, “S. Mukanov romanlarında diyalog kullanımındaki farklılıklar” meselesi, yeni araştırmacılar için bir örnek teşkil edebilir.
Memleketimizin bağımsızlığını ilan ederek egemenlik kazanması, ХХ. asrın son çeyreğindeki önemli hadiselerden biri sayılır. Eski devirlerden bu yana, özlem duyduğumuz ve sonunda kavuştuğumuz özgürlük ve eşitlik, halkımızın manevi mirasına sahip çıkmasına, milletimizin medeniyetini, edebiyatını, dünya görüşünü tekrar gözden geçirmesine, hepimizin kültürümüzü özgürce yeniden incelememize, yeni yorumlar getirebilmemize imkân vermektedir. Bu sayede, Kazak halkının asırlar süren tarihe sahip edebiyatını milletimizin refahı ve geleceği için araştırıp günümüze kazandırma yolunda birçok verimli çalışma yapılmaktadır. Yeni yayımlanan 100 ciltlik ‘Babalar Sözü’, 10 ciltlik “Kazak Edebiyatı Tarihi”, bu önemli çalışmaların ilk meyveleri sayılır. Adı geçen 10 ciltlik eserin genel yayın yönetmenliğini S. Kirabayev üstlenmiş ve 8. cildinde yazar S. Mukanov’un eserleri incelenerek, bu eserlere yeni bir bakış açısı kazandırılmıştır [1, 170-211 ss].
“ХХ. asır realizmi bize günlük hayattaki insanlar gibi konuşan karakter görüntüsünü sunar” [2, 150 s.] diyor Rus edebiyatçısı L. Y. Ginzburg. Ama bu yorumu tamamen kabullenmek yersizdir, çünkü edebiyat, yaşamdaki sözleri hiçbir zaman olduğu gibi kullanmıyor. Yazar, kelimelere yeni anlamlar yükleyerek, olayları ve diyalogları sanatlı ve görkemli bir dille ifade eder. Yazar, kahramanın konuşmalarını belli bir diyalog ya da monolog haline getirir ve genelde edebi dilin normlarına uyar. Bu yüzden eserdeki kahramanın sözleri, sanatlı bir dille ifade edilmiş olur. Bu arada biz, öncelikle sanat eserlerindeki diyalog konusuna değinmeyi, sonrasında karakter dilini ele almayı uygun gördük. Çünkü edebi eserdeki karakterin portresini her yönden araştırabilmek için öncelikle diyalogun edebi ve sanatsal anlamını kavramak, önemini belirleyebilmek çok mühimdir.
Edebi, gerçekçi, figüratif dil, eserin asıl değerini belirleyen en önemli ölçütlerdir. “Dil, edebiyatın ilk öğesi, esas silahıdır. Olgularla ve yaşamın gerçekleriyle beraber edebî malzemeyi oluşturur.” diyen Maksim Gorki’in edebi eserdeki dilin önemini ilk sıraya yerleştirmesi boşuna değildir. Dilin, eserin bileşimine güzellik katan, eseri besleyen temel madde olduğunu edebiyat klasiklerinin hemen hemen tümü ortaya koymuştur.
Araştırmacı G.O. Vinokur kendi döneminde ‘en seçkin edebi eserin dili, canlı dildir. Bununla birlikte, sanat eseri dilinin edebî normlarını korumuş olması gerekir’ fikrini savunmuştur. [3, 69 s].
Edebi eser dili denildiğinde ilk akla gelen şeyler, edebi eserdeki yazarın anlatımı, tasvir etme dili ve karakter konuşmalarıdır. Edebi eserin etkileyiciliğini, imgelerini, gerçekçiliğini ortaya koyan yazarın sözleri de, kahramanların sözleri de birbirini tamamlayan, birbirine çok yakın, sağlam ilişki içindeki bileşenlerdir. Eserdeki insan kişiliğini tasvir etmede ikisine de önemli görevler düşmektedir. Eğer edebi eserde yazar, insan görüntüsünü portreleyip onu dolaylı yollardan veya direkt karakterize etmek istiyorsa, kahramanın manevi dünyasını, düşüncelerini, diğer kahramanlara olan bakış açısını, içinde kopan fırtınaları, diyalog veya monolog şeklinde ve bunlara ek olarak kendi sözleriyle okuyucuya ulaştırabilecektir. Bu edebi eser dili tasvirciliğinin iki yönlü görünüşüdür.
Bu arada eser diliyle ilgili Rus edebiyat bilginlerinin fikirlerine yer verecek olursak, V.E. Halizev’in “Edebi eserin imgeleri iki planlıdır ve edebi metin birbirinden kopmayan iki olgudan oluşur. İlki, öncelikle gerçeğin kelime anlamının öne çıkmasıdır, ikincisi ‘kelime anlamı olmayan’ alt mesajla devam etmesidir. Bundan sonra, birisine (haber verene, lirik kahramana, karaktere) ait söylenen sözün sırası gelir. Bunun sayesinde edebiyat, insanların düşüncelerine ve entelektüel davranışlarına daha geniş açıdan bakabilir” [4, 99 s] diye belirtmesi boşuna değildir. O zaman eserdeki gerçeği ve hakiki doğallığı tasvir eden, ‘kahraman sözlerinin dışındaki’ kelimeler topluluğu yazarın sözü iken; anlatıcıya, lirik kahramana, belli bir karaktere ait aktarımların ‘kendine özgü kişiselleştirilmiş kahramanın sözleri’ olduğunu belirlemiş durumdayız. Bizim bahsetmek istediğimiz de edebi eserdeki kahraman dilidir.
Kahraman konuşmalarını sürekli değiştirerek, değişken kahramanın doğasını anlatma ustalığı, her yazarda farklı türlüdür. Yazar kahramanı kendi sesiyle, kendi diliyle ve kendine ait tarzla ayrıcalıklı duruma koyar. Tanınmış bilgin, akademisyen D.S. Lihaçev’in eski Rus edebiyatıyla alakalı, “Konuşan insanın, yani hareket halindeki şahsiyetin sözü, onun için konuşmuş olan yazarın sözleridir” [4, 230 s] gibi bir yorumu vardır. Bilim adamı, yazarı yaradılış şekliyle bir kuklaya benzetir. Kuklayı ise özel hayatından, kendi sesinden ayrılmış olan bir nesneye benzetir. Onun için yazar kendi sesiyle, kendi diliyle, kendine has üslupla konuşur. Yazar için de her kahraman, birer kukla gibidir. Yazar o kahramanların konuşmalarını ya da konuşmak istediklerini kendi sesiyle ulaştırır.
Kahramanın konuşmaları, her eserin tür özelliklerine göre değişiklik ve çeşitlilik gösterebilir. Bu edebiyatla ilgilenen toplumların eskiden beri bildiği bir husustur. Mesela, tiyatro eserlerinde kahramanın konuşması önemli yere sahiptir. Tiyatro oyununda yazar, kahramanın karakterini onun konuşmaları (monolog, diyalog) aracılığıyla ortaya koyar. Kahraman konuşması, tiyatro eserinin başlıca sanat bileşenlerinden biridir. Epik, lirik türlerde de kahraman konuşmasının insan portresini ortaya koyma esnasındaki sanatsal rolü oldukça önemlidir.
Araştırmanın en önemli amacı, diyalogun yazarın romanlarındaki kullanılış özelliklerini belirlemek ve edebi eserdeki ‘kahraman diliyle kahramanların karakterini ortaya çıkarma sanatını’ Sabit Mukanov romanlarını esas alarak açıklamaktır.
G.P. Abramoviç, tanınmış eserinin “Edebi Eserin Dili” adlı bölümünde kahraman diline ilişkin “Konuşan şahsın dili, kahramanın karakterini ortaya çıkarmak ve özelliklerini fark ettirmek için kullanılan bir araçtır. İnsanların dili, onların hayat tecrübesinin, kültürünün, aklının ve düşüncelerinin, psikolojisinin özelliklerini gösterir. Bahsedilenlerin hepsinin, her kelimede ya da cümlede dile getirilmeyeceği bellidir. Fakat en sonunda, bir şekilde kendisi hakkında bilgi vereceği aşikârdır.” diyerek fikirlerini öne sürer.
Konuşmacının dili, edebî portrenin özel aracı gibidir. Konuşmacı dilinin özelliklerini (roman türü esas alındığında) M.M. Bahtin, derin ve imalı bir dille tasvir eder: “Konuşmacı ve onun romandaki sözü, konuşma dilinin ve edebi portrenin aracıdır. Konuşmacının sözleri, romanda sadece konuşturularak ve sunularak bırakılmaz. Bunun yanı sıra, sanatsal açıdan tasvir de edilir.” diye açıklamıştır. [5, 138-142 ss].
Burada öncelikle kahramanın dili, edebi bir karakteri vurgulama ve canlandırma aracı olmasına rağmen, o kahramanın iç dünyasının, medeniyeti ile hayat tecrübelerinin, aklıyla düşüncelerinin, psikolojisinin özelliklerini tasvir eden edebi yöntemdir dersek, diğer taraftan edebi tasvirin özel parçası olduğunu da belirleyebiliyoruz. Edebiyat, edebi karakter tipine konuşmayı ekleyerek insanı konuşan olarak gösterir. V. İ. Halizev; “Kahramanlar, kendilerini konuşma sırasında ya da kendi kendilerine yaptıkları iç konuşmalarıyla ortaya koyarlar.” diyerek [4, 194 s], kahraman dilinin sahibini tam olarak belirlemiş, onu “konuşan insan” olarak adlandırmıştır. Böylece o, romandaki kahraman dilini inceleyen M. M. Bahtin ile tamamen aynı fikirde olduğunu ortaya koyar. G. P. Abramoviç ise edebi karakteri ‘faaliyetleri icra eden’ olarak, kahraman konuşmalarını ‘faaliyetleri icra edenin dili’ olarak belirtmiştir. İşte bu ‘konuşmacı insanı’ ya da ‘faaliyetleri icra edeni’ sadece konuşturarak tanıyabiliriz. Bu düşüncenin önemi, Z. Kabdolov’un yorumlarından da açık bir şekilde görünmektedir: “Edebiyattaki insanın iç dünyası, sadece karakteristik özelliklerini ortaya koymakla, kendini yaklaşık olarak tarif etmekle veya sevinç ve üzüntülerini tasvir etmekle ortaya konmuş olmuyor. Onu konuşturarak karakterinin birçok yanını göstermek mümkündür. ‘İnsan konuşursa’ dedikleri gibi, herkesi konuşması sayesinde daha iyi tanıyabiliriz. Çünkü herkesin konuşmasında onun bütün iç dünyası, kendine has psikolojik farklılıkları, aklı, düşüncesi, duyguları, anlayışı, idraki, inancı, bilimi, kültürü dupduru bir biçimde gözler önüne serilir.” [6, 106-108 ss].
‘Dil, kendi yaradılış biçimini sadece diyalog sayesinde açığa kavuşturabilir’ düşüncesine dayanarak [4, 196 s], ‘konuşmacı insan’, yani kahraman, kendi iç konuşmalarıyla düşüncelerini, üzüntülerini, kararlarını, gizemli duygularını başkasına açıklayabilir; monolog veya diyalog aracılığıyla, yaradılışını ortaya koyarak kendini tanıtabilir.
“Her hangi bir diyalogun başlıca konuşmacıları, okuyucu-yazar ve yazar-oyuncu olarak kabul görülmektedir. Özel bir ön hazırlık yaparak, ‘planlı program’ oluşturulduktan sonra ortaya çıkmak, diyalogun tabiatına aykırıdır. Onun en önemli özelliği, konuşma durumuna uyum sağlayarak, ‘konuşkan’ olmasıdır. Diyalogda özel ‘sunucu’ olmaz. Her katılımcı sohbet ettiği insana soru sormakla değil, kendi özel durumunu, bireysel konumunu ortaya koymakla işe başlar” [7].
Sabit Mukanov hakkındaki araştırmaları derinleştirerek, başarılı çalışmalar yapanların sayısı az değildir. T. Nurtazin, A. Tajibayev, M. Karatayev, B. Kenjebeyev, T. Kakişev, S. Kirabayev, A. Nurkatov, K. Jarmagambetov, S. Seyitov, M. Hasenov, K. Er-göbek, S. Makpıroğlu, R. Turısbek ve diğer bilim adamlarının ilmi çalışmaları ve yazarın ustalığını araştırırken ortaya koydukları eserler, Sabit Mukanov’un önemli kaynakları oluvermiştir. Yazarın edebi mirası haline gelen bu bilimsel çalışmalar, ayrı tarzlarla değil, poetik yaklaşımla geniş açıdan araştırılarak incelenmiştir. Fakat bununla birlikte, bizim incelemek üzere olduğumuz yazarın eserlerindeki diyalog konusu, yapılan bütün araştırmaların dışında kalmış gibidir. Bizim irdeleme konumuz sadece diyalog hakkında genel bilgi verip, yüzeysel açıdan araştırmakla yetinmeyerek, Rus ve Kazak edebiyat bilimindeki diyalogun teorik açıdan araştırılmasını esas alıp, Sabit Mukanov eserlerindeki diyalogun üstlendiği görevi belirler ve muharririn diyalogu kullanırken öne koyduğu amaçları ile yazarlık ustalığının yeni bir yanını ortaya koyar.
Sabit Mukanov romanlarındaki diyaloğu kullanma özelliklerini belirlemede yazarlık ustalığı önemli bir yer tutar. Bu yaratıcı süreçteki diyalogla kahramanın dilini ulaştırma, bireyselleştirme, karakteri tanıtma ve canlandırma şeklini, M. Bahtin, L. Ginsburg, A. Çudakov, V. Halizev, A. Belitskiy, G. Abramoviç ve diğer ilim adamları çalışmalarında incelemişlerdir. Diyalog meselesinin inceliklerini ortaya koymada Sabit Mukanov’u esas almışlardır.
Kazak edebiyatında, eserlerdeki kahraman dilini özenle araştırarak, monolog, diyalog meselesi hakkında fikirlerini öne süren bilim adamları içinde A. Baytursınov, M. Avezov, K. Jumaliyev, Z. Kabdolov, H. Adibayev, A. Narımbetov, T. Sıdıkov, B. Maytanov, Z. Bisenğali, T. Rahımjanov’u sıralayabiliriz. Nesir çalışmasını oluşturan edebi parçalarda, diyalogdan ziyade monolog üslubu daha çok araştırılmıştır. Bunların içinde G. Piraliyeva’nın ‘İç Monolog’ (1994) adlı ilmî çalışmasını gösterebiliriz. Diyalog ise özel bir araştırma alanı olmasa da, karakteri canlandırmanın, kahraman portresini açıkça göstermenin verimli bir yöntemi olarak az çok sözü edilen türlerdendir. Diyalogun yazar dilindeki kullanılışı, genç araştırmacı Ş. Abişeva’nın yakın bir tarihte savunulan ‘Jusipbek Aymavutov Romanlarındaki Diyalog Kullanma Örnekleri’ (2005) adlı ilim adaylığını savunma tezinde özel olarak incelenmiştir.
Yazarın özel beceri kabiliyetinin yüksek olduğunu ve birçok yönteme hakim olduğunu düşünürsek, kahramanın karakterini ortaya koyup, açıkça göstermede esas anahtar sayılan, yazarlık ustalığının bir yanını ortaya koyan diyalog yöntemini ayrı, belli bir sistemle inceleyerek, yazarın eserlerindeki çeşitli diyalog örneklerini sadece edebi özellikleri açısından değil, işlevsellik açıdan da ortaya koymak, günümüzde yapılmasına ihtiyaç duyulan araştırmalardan biridir.
1
‘BOTAGÖZ’ ve ‘SIR DERYA’ ROMANLARINDAKİ DİYALOG ÖRNEKLERİ ile BU DİYALOGLARIN KAHRAMAN KARAKTERİNİ TANITMADAKİ GÖREVİ
Diyalog, insan yüreğinde kopan fırtınaları yansıtmadığı ve açıp göstermediği sürece anlamını yitirir.
M. Bahtin
XIX. asırdaki Batı Avrupa ile Rus romanındaki diyalogun işlevsellik farklılığını A. İ. Beletskiy: “…birincisinde kendi yarattığı tiplerin yaşam biçimlerinden haberdar eden bir süs eşyası gibi, diğerinde okuyucusunu kahramanın iç dünyasındaki değişimle karşı karşıya getirerek, onu yakından tanıtmak için gerekli olmasına” [8, 183 s] bakarak ayırır. A. İ. Beletskiy, “İnsan kişiliğini oluşturarak onun kim olduğunu açıp göstermeden önce diyalog, hikâye dinamikleri ile dramatik gerilimi göstermek için kullanılır.” derken, bu tezlerini Rus masalları ile kahramanlık destanları kaynaklarına dayanarak savunmaya çalışmıştır. Bilim adamı özellikle bulmacanın basit diyalog kalıbı şeklindeki hizmetine, diyalogun epik üç parçalık kanunuyla ilintili olduğuna önem vererek, dramatik diyaloğun birçok çeşidini ortaya koymuştur.
Rus edebiyatında diyalog konusunu araştıran bilginlerden biri olan V. E. Halizev, “Edebiyat Teorisi” adlı eserinde Schlegel diyaloglarını inceleyerek, onların temellerini açığa kavuşturmuştur. Bilim adamı için diyalog, insanların (iki ya da daha fazla kişinin) iletişiminden ibarettir. Ona göre, diyalogda yer alan kahramanlar, zaman zaman rollerini değiştirirler. Bir an konuşmacı olan kişi, daha sonra dinleyici rolüne bürünebilir [4, 232 s].
Yazar, dış duygularla iç duyguların değişimini tasvir etmede dolaysız anlatım imkânına sahiptir. Bununla birlikte, kahramanın konuşmalarıyla karakteristik özelliğini belirginleştirmek açısından ona büyük görev düşer. Her insanın sözel becerisi, karakteristik yanlarını açık bir biçimde ortaya çıkarır. Her kelime birer haberci gibi, kahramanın iç dünyasındaki fırtınaları net ve emin bir biçimde gösterebilmektedir. İnsanların sosyal durumunu, dünya görüşünü konuşma tarzındaki çeşitli ağız ve jargon unsurlardan yakalayabiliriz. Bunun neticesinde belli karakterlere ait kelime hazinesiyle, inandırıcı tasvirler yapmak mümkün olur. Diyalog ile duygu ve moral durumunun incelikleri büyük bir duygusal ve ruhsal tempoyla geniş açıdan ele alınabilir. Tam zamanında üzerinde durmadan geçilmemesi gereken aralar, tonlama kalıpları ve kahramanın mimik betimlemelerinin hepsini toplayarak, olaylarla birlikte hareket eden açıklamaları tasvir etme kıvraklığı şaşırtıcıdır.
L. Ginsburg “Tolstoy’un diyaloglarının karakterin her kelimesinden ortaya dökülen psikolojik kontrol sınırlarının ilerleyeceği safhalarda geliştiğini” [9, 374 s] dile getirir. Bunun yanı sıra “Monolog gibi diyalog da yazar açıklamalarıyla örtülür. Tonlama açısından yapısı, özel sözlerin dile getirilmesi, yüz, bakış açısı ya da gülümseme gibi netlikler olmadan ileriye doğru hareket etmek imkânsızdır” [10, 263 s]. Demek ki L. Tolstoy’u sadece sırları kapsayan anlık açıklamaların değil, sohbet eden tarafların birbirlerinin duygu düşünceleriyle alakalı ani tepkilerinin, karşı tarafın konuşmalarını algılama davranışının da çok ilgilendirdiğini görebiliyoruz.
“A. P. Çehov diyaloglarında da yazarın etkili iletişimi sık görülür. Fakat onlar konuşma içeriğiyle pek uygun düşmez. Burada da gerçek olayları oldukça geniş bir biçimde kapsamayı amaçlayan gereksinimi fark ettiren nesnel konum ortaya çıkmaktadır. Tasvircinin dikkatli bakışı, dış çevreyi, kahramanın konuşma sırasındaki yürüyüşünü ve hareketlerini aynı anda kontrol eder.” [11, 146-153 ss].
Çehov için diyalog, büyük bir iletişim sahnesidir. Genel olarak dile getirildiğinde kendine has içeriği yoğun bir biçimde dramatize edilmiştir. En önemlisi de ebedi hayatla ilgili oldukça büyük bir iletişim sahnesidir.
M. Bahtin, felsefe, psikoloji, dilbilim, edebiyat bilimlerinin birleştiği noktada diyaloğun araştırılması gerektiğini dile getirmiştir. O, “Bireyin iç dünyası diyalog ve monologlardan oluşur.” demiştir.
“Şuurun diyaloğa dayalı doğası, insan hayatının diyaloğa dayalı ihtiyacı demektir. Hayat, kendi doğası gereği diyaloglardan oluşur. Yaşamak; gözle, dudakla, elle, ruhla, bütün vücutla, davranışlarla diyaloga katılmak, diyaloğun içinde olmak demektir. O, kendisini konuşmaya kaptırır ve canlandırdığı insan hayatının diyaloglardan oluşan parçasına dâhil olur.” [12, 435 ss] diyor M. Bahtin.
“Diyaloğa dayalı ortamların meydana gelmesinin en önemli nedenleri, iletişimin yoğun olmasıdır. Bir bireyin söylediği sözlere ikincisinin cevabı gerektiği anda diyaloga dayalı iletişim kurulmuş olur. Söz ise, herhangi bir şekilde yazar tarafından söylenmesi gereken birikimlerdir. Sözün gerçek yapısı, o sözü dile getiren insanla tek vücut olmasıyla açıklanabilir. Bu ikiliyi iç ritimler bir araya getirir. İnsanın iç dünyasından doğan ve söylenmesi gereken kelimeler, söz olarak ortaya çıkar.” diyen bilim adamı, bununla birlikte çoksesli romanla aynı köklere dayanan diyaloğun F. M. Dostoyevski’nin eserlerindeki farklı görevleri üzerinde duruyor. Diyalog, burada doğrudan teşebbüs işlemini yaparken, “Hikâyeye dayalı hazırlanmış olsa bile, kahramanların olay akışındaki ilişkilerinden bağımsız olarak kendi içinde gelişir” [12, 435 s]. Dostoyevski’nin eserlerindeki diyaloga M. Bahtin, diğer bileşimsel öğelerle kıyasla daha yüksek bir değer vermiştir. Bunun nedeni “… Dostoyevski’de insan, konuşan özne (parça) olmasındandır” [12, 433 s] der M. Bahtin. Diyalog yardımıyla kahramanların bağımsız, serbest, kişisel şuur genişliği sayesinde yazarın vurgulamak istediği fikirler de açığa kavuşur. Dostoyevski’nin her bir karakteri diğerlerinden ayrıcalıklı yere koyması, büyük manevi aydınlatıcı tarafı olması sebebiyledir. Onların dış dünyadan ayrı, kendi içindeki ve hayal dünyasındaki alemlerinin kişisel bir modeli (örneği) vardır. Dostoyevskiy’in ortaya koyduğu şahıslar her zaman kendi kendilerini denemeye yatkındırlar. Çeşitli eylemler ile yüreğe huzur vermeyen oldukça önemli ahlaki, etik meselelere doğru yönelirler ve adil yanıtlar bulmak için büyük mücadelelere girişirler. İç diyalog ya da M. Bahtin’in terminolojisinde geçtiği şekliyle mikro diyalog, Dostoyevski psikolojisinin en güçlü silahıdır.
Zamana, insan anlayışına, toplumun siyasi ve sosyal durumuna, vicdan yapısına göre sanattaki edebi metotların da değişebileceği gerçeği vardır. Oysa yeni yapı, eski kalıpların kalıcılığını ve kullanışlılığını yok edemez. Eski deneme yöntemleri başka bir sahada, fakat hep ortak amaçlar için kullanılır. Bu amaçlar, sanat değeri yüksek olan gerçek karakterleri canlandırmak, devrin fikirlerini hayata geçirmek, bugünkü ve gelecek nesillerin yaşayışını ve hayata olan bakış açısını, manevi yaşam biçimlerine uygun insanlık değerlerini, ahlâki normları, nasihat ederek güçlendirmektir. Dünyadaki ideolojik, estetik başarılar, dikkatli bir biçimde ayıklanarak, edebiyatta benzersiz ve yenilikçi örnekleriyle zenginleşmeyi sürdürecektir. Kalıbın eski parçaları da yazarların özel ustalık becerileri sayesinde belli eklemelerle yenilenerek gelişecektir.
Mesela, M. Gorki nesrinde, L. Tolstoy’un yaratıcılığındaki gibi, kalabalık sahnelerdeki çok sesliliğin büyük bir görev üstlendiği bellidir. Fakat burada o konuyla ilgili sahne kurulumlarıyla yan yana devam ederek, karakterler savaşı, ideolojik çatışma sahnesine döner. M. Gorki, çeşit çeşit insan topluluklarını göz önüne getiren türlü kurulumlardan oluşmuş diyalogları bir bölümde birleştirerek tasvir etme konusunda ustadır. Adı geçen durumlarda hikâye, hareket, diyalog şeklindeki iç monolog sahiplerinin kendi aralarındaki ilişkileri türlü süslemelerle özel bir biçimde görkemli hale getirilir [13].
Bu bahsi geçen durumlar, Rus edebiyatındaki diyaloğun araştırılma durumunu göstermektedir ve dünya edebiyatındaki nesir örneklerini karşılaştırmalı biçimde araştıran edebiyat alanındaki Rus bilim adamlarının değerli kuramsal çalışmalarıdır.
Kazak Edebiyat biliminde diyaloğun edebi hizmeti Rus edebiyatındaki gibi özel olarak araştırma alanına alınmış olmasa da, onun eser yapısındaki görevinin önemi hakkında öne sürülen fikirler oldukça fazladır.
İlk olarak A. Baytursınov’un “Edebiyat Rehberi” (1926) [14] adlı eserinde diyalog türü eserler, içeriğine göre sınıflandırılarak ‘karşılıklı konuşturmak’ diye adlandırılmıştır. Fakat M. Avezov diyalogu ‘sohbet ettirmek’ [15] diye vermiştir. Profesör K. Jumaliyev “Edebiyat Teorisi” (1964) [16] adlı yapıtında diyalogu, dram eserlerinin esas gereci, bu türde insan imajının diyaloglar aracılığıyla oluşturulduğu üzerinde durarak ilmi değerlendirmelerde bulunmuştur. Akademisyen Z. Kabdolov’un teorik araştırmalarında, diyaloğun işlevi edebiyatın diğer edebi yöntemleriyle bağlantılı olarak net bir şekilde incelenmiştir.
Diyalogun önemli işlevinin anlamını Kazak yazarlarının eserlerini esas alarak araştıran, Rus muharrirlerinin yapıtlarındaki diyalogun seçkin örneklerinden bahseden bilim adamı B. Maytanov’un eserlerindeki görüşler de önemlidir. ‘Kazak Romanı ve Psikolojik İnceleme’, ‘Sanatsal Kaynak’ adlı çalışmalarında XX. asır edebiyatındaki Kazak romanını inceleyerek diyalogun kahramanların psikolojini ortaya koymadaki işlevini gösterir. Tanınmış bilim adamı H. Adibayev da ‘Yetenek. Zevk. Kader.’ adlı çalışmasında eserleri incelerken diyalog meselesine değinmiştir. Profesör T. Rahımjanov “Roman Sanatı” adlı araştırmasında Sabit Mukanov’un ‘Hayat Okulu’ romanındaki diyalog, monolog örneklerinden misaller vererek, onların kahraman karakterini, psikolojisini açıp göstermede, karakteri tanıtmada önemli işlev yüklendiği hakkında değerli görüşler öne sürmüştür.
Diyalogu ‘İki insanın konuşması, fikir alışverişinde bulunması, sohbet etmesi’ [33, 566 s.] olarak dar anlamda açıklamak mümkün değildir. O, edebiyat biliminde özel bir anlama sahip kategoridir. Diyalog, farklı fikirlere sahip insanların iç dünyasının, hayata bakış açılarının, gayelerinin karşılaşmasıdır. Bu yüzden böyle önemli mesele özel bir araştırmayı gerektirir. Bu arada Kazak edebi nesrinin ustası Sabit Mukanov’un eserleri, edebi diyalog oluşturmaya gerçek bir örnek olabilmektedir.
Diyalog aracılığıyla insanlar sıkı bir iletişim içine girip manevi ve kültürel ilişkiler kurar ve günlük hayatlarından haberdar olurlar. Toplumdaki yerlerini bulur, yönlerini belirlerler. Roman türünü araştıran M. Bahtin’in dediği gibi: “Hakikati aramanın diyaloğa dayanan yöntemi, hazır duran hakikate sahip olmak isteyen gerçek monologizmle her hangi bir gerçeği öğreneceğiz diye düşünen insanların güvenini karşı karşıya getirmektedir. Hakikatler, tek bir insanın etrafında meydana gelmez ve gerçekleşmez. O, hakikati arayan insanlar arasında, onların diyalog konuşmaları sırasında ortaya çıkar” [12, 26 s].
Hakikaten de insanların yaşamsal, siyasi, sosyal ilişkilerinde diyaloğun önemi büyüktür. Bu arada ele alacağımız mesele, insanların gerçek yaradılışını tasvir eden edebi eserdeki diyalogun bin bir çeşitleriyle birlikte işlevleridir.
Meşhur şair ve araştırmacı Oljas Süleymenov, ‘Tarihin Taslağı Olmaz’ (1987) adlı makalesinde diyaloğun hayattaki işlevine büyük önem veriyor. Araştırmacının çıkardığı sonuçlara göre, “Diyalog, demokratik hayatın bir aynasıdır. Diyalogu etkileşime sebep olan bir ilim olarak her topluluğun hayatına sokmak lazımdır.” [34, 3 s] Bu, yazarın edebi eserdeki diyaloğa değil, onun hayattaki işlevine verdiği değerdir.
Kazak edebiyatının 2005 yılında piyasaya sürülen ansiklopedik rehberinde diyaloğa, “Diyalog (yunanca dialogos) karşılıklı konuşma, sohbet etme şekli, iki ya da daha fazla kişilerin fikir alışverişinde bulunması; ilmi ve edebi eserde kullanılan yöntemdir. Diyalogda iletişime dayalı dramatik girişimler, tonlama ve ritim çok sık meydana gelir.
Diyalog, edebi eserin veya tiyatro eserinin insan karakterini, sanatsal fikrini ortaya koymada, gizemli imaj oluşturmada çözümleyici işleve sahip en önemli aracıdır. Yani, diyalogda her karakterin kelime kullanışından, düşünce şeklinden, konuşma özelliğinden onun iç dünyası açığa çıkmaktadır. Yazarın ustalığı da onun her kahramanı fıtratına, huyuna suyuna, düşünce şekline göre konuşturmasından belli olur. Bu yüzden anlamlı diyalog ve kahramanı konuşturma ustalığı, edebi eserde halkın dil zenginliğini bolca ve yerli yerinde kullanarak başarıya ulaşma yollarından biridir” [35, 158 s] diye, bir açıklama getirilmiştir.
“Edebiyat Bilimi. Terimler Sözlüğü’nde” (2006. Üçüncü baskı) diyaloğu “karşılıklı konuşturma” diye açıklıyorlar. “Edebi eserde iki kahramanın ya da birkaç kişinin bir arada konuşması, onları konuşturma yöntemidir. Tiyatro eseri neredeyse tamamen diyaloğa, karşılıklı konuşmaya ve kahramanı konuşturmaya dayanarak, monologu esas alarak oluşturulur”. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, diyalogu M. Avezov’un ‘sohbet ettirmek’ dediği bellidir.
Diyalog, kahramanları sadece karşılıklı konuşturmak değildir; konuşan kahramanların ilişkilerinin nasıl gerginleşip, nasıl değişip, nasıl geliştiğine uygun olarak sunulmasıdır. Ayrıca bir kahramanın söylediği sözler, diğer kahramanın söyleyecek sözlerine etki eder, sıradaki konuşmacı konuşmasını cevap niteliğinde sürdürür. Anlam bakımından ayrıntılı diyalog, kahramanların karakterini başka bir açıdan ortaya koyar ve ilişkilerin değişerek yeni bir aşamaya yükseldiğini bildirir. Konuşan kahramanların sözleri, eserdeki çatışmaların gerginleşerek açığa çıkması durumuyla sıkı bir ilişki içinde olmazsa o zaman diyalog bu kadar canlı, hareketli, yoğun ya da çekici olmaz. Özellikle kahramanın zor ve sıkıntılı dönemde nasıl hareket edeceğini göstermek için başarılı diyaloğun önemi büyüktür. Diyalog, kahraman konuşmalarının bir çeşidi olduğu için onun aracılığıyla kahramanların iç dünyasındaki sırlar açığa çıkar ve hissedilir. Yani, her kahramanın kelime kullanışından, düşünce şeklinden, konuşma özelliğinden onun iç dünyası açığa çıkmaktadır. Yazarın ustalığı da her kahramanı fıtratına, huyuna suyuna, düşünce şekline, çevresine v.b. özelliklerine göre konuşturmasından belli olur. Bu yüzden anlamlı diyalog ve kahramanı konuşturma ustalığı, edebi eserde halkın dil zenginliğini bolca ve yerli yerinde kullanarak başarıya ulaşma yollarından biridir” [36, 134 б].
Diyalog, dil biliminin de araştırma alanıdır. Diyaloğun başlıca direği, dilin de edebiyatın da asıl öğesi ve nesnesi, kelime olmaktadır. Bu sebeple bizim incelediğimiz diyalog meselesi, iki bilim dalına ortak olduğu için, araştırma çalışmamızda dil bilimi sahasındaki diyaloğun araştırılma düzeyine de göz gezdirmeyi uygun buluyoruz.
Rus dil biliminde diyalog incelenerek, bizim düşüncemize göre ayrıntılı bir biçimde araştırılmakla yetinilmemiş, edebi diyalog örneklerinin tipolojisi (sınıflandırılması) de yapılmıştır. Mesela, tanınmış dilci bilim adamı E.M. Galkin – Fedoruk’un [37, 8 s] çalışmasında diyaloğun iki çeşidi belirtilmiştir:
1) Çelişkili diyalog
2) Sentez diyalog.
Tanınmış âlim A.K. Solovyeva’nın [38, 8 s] çalışmalarında diyaloğun aşağıdaki gibi türleri verilmiştir:
1) İhtilaf diyaloğu
2) Tartışma diyaloğu
3) Anlayış diyaloğu
4) Ahenk diyaloğu.
Edebiyatçı bilim adamı F.V. Çiçerin ise diyaloğun bir başka tipolojisini vermiştir. O, “Diyaloğun edebi biçimi, yazar düşüncesinin gelişimi, karmaşık, trajik, zıt fikirlerin bir araya gelmemesi, gerçek yaradılışın tam ve derin bir bilgiyle donatılan yazar düşüncesinin kuvvetlenip gelişmesinden meydana gelir” [10] diyerek, diyaloğun (Dostoyevski romanına göre) dört türünü ortaya koyar:
1) Sorgulama diyaloğu
2) İtiraf diyaloğu
3) Anlayış diyaloğu
4) Aşk diyalogu
K. Megayeva tek esere göre (F.M. Dostoyevski’nin ‘Budala’ romanı) diyaloğu aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır:
1) Günah çıkarma diyaloğu
2) Düello diyaloğu
3) Karışık diyalog (diyalog – nasihat, diyalog – tartışma, iç monolog öğeleri dâhil olur).
N.Y. Şvedova ise diyalog örneklerini aşağıdaki gibi üç gruba bölerek inceler:
1) Çiftler diyaloğu
2) Paralel diyalog
3) Polilog.
Araştırmacı diyalog tipolojisini verirken diyalog birimi meselesini ele almıştır [37, 3 s].
Edebi eserdeki kahramanların kendi aralarındaki dil ilişkisinin esas kalıbı, hiç şüphesiz diyalogdur. Nesir türü eserin büyük bir kısmını oluşturan edebi diyaloğun açık bir şekilde belli yapılara bölüneceği ve kendine has sınırları olduğu hakkındaki görüşler Rus Dil biliminde incelenmiştir. Edebi diyalog yapısının sözlü diyalog yapısından farkının, münasebet, belirlenen ara ve verilen diyaloğun amaç ve yönüyle alakalı olduğu da dile getirilir. Nesrin diyalog yapısına sadece iletişim halindeki kahramanların replikleri değil, onunla birlikte yazarın sözleri de dâhil olur.
“Edebi diyaloğun üst sınırı, dil durumunu ortaya koyan yazarın ‘giriş cümleleri’ ise, alt sınırında ‘sonuçlandırılması’ da kendi yapısında ‘girişi’ kadar çok önemli görev üstlenir” [38, 306 s].
Yukarıda bilim adamının dile getirdiği gibi, edebi eserde diyaloğu oluşturan öğelerden biri mutlak biçimde kahramanın replikleri olmaktadır. Edebi diyaloğun çetrefilli yapısı, yazar dili ile kahraman dilini bir araya getiren monolog ve diyalog biçimindeki kullanımın karışmasının sonucunda ortaya çıkan kalıptır.
“Edebi diyalog, insanların dili kullanım sınırını net olarak gösterir. Edebi diyaloğun dil yapısı, bir taraftan karakter yaratıyorsa, diğer taraftan üslubu ortaya koyarak önemli bir görev üstlenmektedir.”[39, 3 s.]
Rus dil bilimcilerinin tipolojisini esas alan genç araştırmacı G.S. İmangaliyeva “Diyalog Tipolojisi” (Kazak ve Rus kaynakları ışığında) [40] adlı tez çalışmasında aşağıdaki gibi birçok diyalog çeşitlerini öne sürmüştür:
• Sohbet diyaloğu
• Sorgulama diyaloğu
• Haber diyaloğu
• Anlaşma diyaloğu
• Tartışma diyaloğu
• Münakaşa diyaloğu
• Çelişkili diyalog
• Değerlendirme diyaloğu
• Talep diyaloğu
• Öneri diyalogu
• Motivasyon diyaloğu
• Uyum diyaloğu
• Sentez (bireşim) diyaloğu
• Selamlaşma diyaloğu
• Veda diyaloğu. [40, 50 s]
Adı geçen diyalog örneklerini araştırmacı, toparlayıp üç büyük gruba bölerek inceliyor:
1) Bilgilendirici diyalog: Buna, sohbet diyaloğu, sorgulama diyaloğu, haber diyaloğu ve anlaşma diyaloğunu dâhil etmiştir. [40, 64 s].
2) Pragmatik diyalog: Bu grupta, tartışma diyaloğu, münakaşa diyaloğu, değerlendirme diyaloğu, talep diyaloğu, öneri diyaloğu, motivasyon diyaloğunu bir araya getiriyor. [40, 74 s].
3) Model diyalog: Uyum diyaloğu, sentez (bireşim) diyaloğu, selamlaşma diyaloğu, veda diyaloğu [40, 88 s].
1974 yılında yayımlanan ‘Edebiyat Bilimi Terimler Sözlüğü’nde’ diyaloğun sadece açıklaması verilmekle yetinilmemiş. Bununla birlikte diyaloğun edebiyatın (Rus edebiyatı) tüm türlerinde de bir sanat aracı olarak meydana çıkacağından söz edilmiştir. “Diyalog, sözlü iletişim türüdür. İki ya da birkaç kişi arasındaki konuşmadır.” denilerek, her türdeki diyaloğun işlevi ayrı ayrı ele alınmıştır.
Dram eserlerinde diyalog, karakterleri tasvir eden esas malzeme ve esas yöntemdir.
Klasik romantik dramaturjide, diyalog ile monoloğun işlevi aynı iken, realist dramda diyaloğun rolünün daha üstün olduğu fark edilmiştir.
Nesir eserlerde diyalog, yazar konuşmasıyla birlikte kelimelerle tasvir etmenin, resmetmenin bir türü olarak görülür.
Lirik eserlerde genellikle monolog önemliyken, bazı durumlarda şairler diyaloğa da dikkat etmişlerdir (diyaloğun lirik eserlerde ortaya çıktığını diyalog biçimindeki şiirlerden görmek mümkündür).
Diyalog, ayrı bir edebi yayıncılık türdür. (Platon, Lessing v.b. eserlerinde)
Diyaloğun epik eserden farkı, peşi sıra devam eden veya ek bir metinin olmamasıdır. Dram eserden farkı ise, hizmet sistemi olmamasıdır.”[41]
Sözü edilen durumlar, Rus dil bilimi ile edebiyatındaki diyaloğun araştırılma sonuçlarındandır. Diğer dil bilim ile edebiyat bilimlerinde de diyalog araştırılarak ele alınmaktadır. Örneğin, Alman filolojisinde diyaloğun iki türü verilmiştir:
1) Manzum (şiirsel) diyalog (şekilli hizmeti üstündür)
2) Mensur diyalog.
a) Teorik – bilgilendirici (Sokrat’ın eserleri)
b) Felsefi (Günlük konuşma ve karakterolojik) [37, 8 s] diye bölünmüştür.
İngiliz edebiyatında diyalogların anlam çeşitleri dile getirilmez ancak, eserdeki diyaloglara çok önem verilir. Diyaloğun kendine has özellikleri vardır. Bu özellikler; karşılıklı konuşan kahramanların ikiden az olmaması, sırayla konuşulması, diyaloğun hangi dilde sürdüğünü diyaloğu takip edenin anlaması, diyaloğa katılanların birbirini görmeleri veya en azından birbirlerini duymaları gerekmesidir.
Bazı araştırmalarda diyalog çeşitleri ve onların tipolojik özellikleri verilmiştir. Sosyal/çalışma alanındaki diyaloglar, sorgulama, değerlendirme diyaloğu, aile içindeki sohbet diyaloğu, vasıflandırma diyaloğu; tür açısından ele alındığında ise komik diyaloglar, trajik diyaloglar ve diğerleri. Yapı ve anlam açısından tanınmış İngiliz bilim adamı S. Berkner diyalog birimine çok dikkat çekmiştir.
H. Zags’ın öncülük ettiği Amerikalı araştırmacılar, diyaloğu kendi içinde hareket halinde olan sosyal süreç olarak değerlendiriyorlar. Diyalog, çift yönlü iletişim sürecidir. Diyaloğun her katılımcısı birer özne (şahıs) ve aynı anda diyalog içinde nesne (hedef) olarak hizmet eder. Diyaloğun en önemli özelliği, konuşan ile dinleyicinin sırayla hareket etmesidir. Konuşma ve dinleme sırasının sürekli değişmesi, Amerika’nın diyalog teorisinde önemli bir hususiyete sahiptir. Edebi diyaloğa sıradan diyalogdaki yazarın tecrübesi de dahil olmaktadır. [37].
Yukarıda verilen örneklere bakarak, diğer dil bilimlerde edebi diyaloğun çok çeşitli kullanım yollarının olduğunu, kahramanın karakterini ve özelliklerini ortaya koyan bu diyaloglar aracılığıyla yazarın ustalığının görülebileceğini, yapı özellikleriyle ilgili edebi bilgi ve becerilerini çeşitli şekilde kullandıklarını görebiliriz. Edebi diyaloğu hangi açıdan alırsak alalım, çok yönlü olduğundan dolayı kapsamlı bir araştırmayı gerektirmektedir. Bu konuda açıklığa kavuşturulmamış birçok konu bulunmaktadır. Diyaloğun epey ilginç yanlarını dikkate alırsak, onun çeşitli açılardan araştırılmasının bilime çok şey kazandıracağı kesindir.
“… Dram, hikâye, roman ve şiirlerdeki diyaloğun karakteristik ve poetik (şiirsel) özellikleri, repliklerin değişmesi kuralı ile eksil-tim türleri gibi edebiyat ile tiyatronun bütün türlerindeki diyaloğa has ve ait özelliklerin çoğunluğuna, dilciler bir yana, edebiyat araştırmacılarıyla sanatkârlar da yeterince ilgi göstermemektedir.” [42, 69 б] diyen akademisyen V. Vinogradov’un görüşleri, edebi metnin ayrılamaz parçasını çeşitli yönlerden, sanatın başka türlerindeki işlevsel özelliklerini de göz önünde bulundurarak, incelemek gerektiğini kanıtlamaktadır. Edebi eserin fikrinde, duygusal yönünde, öykü ve bileşim düzeninde diyaloğun yeri oldukça büyüktür. Daha önce bahsi geçtiği gibi, günümüzde bir yazarın eserindeki edebi değişimler hakkında yapılan incelemelerle birlikte, bilim alanında da diyaloğun bağımsız kuramsal bir mesele olarak ele alınıp araştırıldığı bellidir.
Biz diyaloğu büyük etki ettiği dram ve nesir türleri açısından karşılaştırarak incelemeye çalışalım. Dram eserlerde diyaloğun bazı monologların eşlik etmesiyle bütün hikâyeyi kapladığını biliyoruz. Yazar, açıklamalarının sürdüğü kısımların genel görünüşü ile durumunu ortaya koyarak oyuncuların rollerine tanım verir, kahramanların duygusal, psikolojik aktarımları konusunda önceden fikir verir. Fakat bütün bunlar, sahne metninin dışında olan şeylerdir. Bu yüzden diyalog, öyküde çatışmayı geliştirip sürdürmeli, karakteri ortaya koyma konusunda benzersiz kaliteye sahip olmalıdır. Bunun yanı sıra, dram kahramanlarının sohbeti aracılığıyla zaman ve mekân boyutları genişleyerek, neticede canlandırılan karakterin gelişimi aktarılır. Bundan sonra, adım adım psikolojik analizleri ortaya çıkarılır. Bazen yazar ile lirik birleşir, konuşmalar eserin ana fikrini açıkça gösterir ve karakterler o anki diyaloglara bağlı olarak gelişir, hikâyenin devamını getirir. İşler o günkü durumlar açısından değerlendirilir, geleceğin resmi tahmin edilir. Dramdaki diyaloglar, düşünce ile duyguların ebedi hareketi ve hayatın bir sembolü gibidir.
Ünlü yazar Antoine de Saint – Exupery’nin dediği gibi: “… iletişim insanoğluna has değerlerin biri olarak sayılmaktadır.” [43, 415 s]
İletişim konusunun ise diyaloğa dayanacağı aşikârdır. Diyalog aracılığıyla dış dünyanın tasvir edilebildiği, doğa ve portrelerin resmedilebildiği, eşya âleminin ve kahramanların kişisel duyumlarının betimlenebildiği bilinmektedir. Bilim adamları, dram türündeki diyaloğun bu işlevi gerçekçiliği tarafsız bir yaklaşımla muhakeme edebilme görevini tam olarak yerine getiremese de izleyenlerle dinleyicilere olay ve olguların sırlarını doğru bir biçimde anlamaları için epey doğru yol gösterebileceği hususuna dikkat çekmişlerdir.
İletişim konusunda A. Haraş: “Başka insanlarla iletişim içine girmek, bu insanın hayatının içine sızmak, onun sosyal doğasına, bilincine etki etmek, ruhsal etkinliklerinin sınırlarına dâhil olmaktır.” [44, 52-53 ss] gibi fikirler öne sürmüştür. Bu fikirlerin de bizim araştırma alanımız olan diyaloğun işleviyle ilgili olduğunu görebilmekteyiz.
Edebi nesir örgüsündeki diyaloğu incelemeden evvel, genel olarak diyaloğun edebiyatın önemli direği, kaynağı olarak sayılan folklorla ilişkisine değinmemek olmaz. Tanınmış bilim adamı Jumabay Abilov bir makalesinde: “Folklor, diyalog komedinin repertuar öğesidir.” [45, 78 s] demiş.
Bilim adamı, edebiyat alanında da tiyatro bilimlerinde de folklora dayanan tiyatronun yapısı hakkında bir teorinin olmadığını, halk tiyatrosu teriminin bilim alanında var olduğunu ve onun yapılandırılmış kuralları hakkında teorik adlandırmaların oluşmadığını dile getirir. ‘Komedi tiyatrosu diyaloğu, komedi türü diyaloğu gibi adlandırmaların oluşturulması, folklor ile komedi tiyatrosu diyaloğunun ilişkisidir.’ gibi önemli meseleleri de öne sürer.
Komedi diyaloğu, folklordan ayrı bir kavramdır. İcracılar öncelikle komedi diyaloğunu oluşturur. Bundan sonra sözlü halk edebiyatı meydana gelir.
Folklor ilk başlarda, komedi diyaloglarının repertuar öğesi olarak gelişmiştir. Bilim adamının fikrine göre, sözlü halk edebiyatının kendisi repertuar öğeye aittir. Sözlü edebiyat türlerinin zamanla geliştiğini ve yavaş yavaş yaygınlaştığını dile getirerek: “Onun ayrı bir edebiyat türü olarak yapılanmasında komedi diyaloglarındaki diyaloglar dizisiyle diyaloğun kendine has özelliğinin büyük etkisi vardır. Komedi diyaloglarındaki manevi değerler ile manevi değerlerin övülmesi, sözlü edebiyatın yeni oluşmakta olan her türü için aralıksız hizmet sunmaktadır. Manevi değerleri övenler, her zaman folklor nasihatçileri ve folkloru yaygınlaştıranlardır. Komedi diyaloglarındaki manevi değerleri övenler olmasaydı, sözlü halk edebiyatı günümüze ulaşmazdı. Burada söz edilmesi gereken önemli konu, folklor türlerinin hepsinin bir dönemde meydana gelmediğidir. Halkın hafızasında manevi olarak yer edip değer gördüğü için sözlü sanatın önemli bir türü haline gelebilmiştir.” [45, 79 s] diyerek düşüncelerini vurgulamıştır.
Edebiyatçı, “Diyaloglar dizisi, folklorun toplumdaki görüntüsüdür. Diyalogların kendine has özellikleri, folkloru meydana getirir. Manevi değerlerin nasihat edilmesi ise folklorun gerekliliğini ve ona duyulan ihtiyacı ispat etmektedir.” der. Buradan folklorun, komedi diyaloğu sisteminin içinde oluşmuş olduğu, komedi diyaloğun repertuar öğesi olan folklorun icracılık sanatla iç içe kaynaştığı, oradaki toplu yaratıcılığın icracılık fonksiyonunun amaçları ve sorumluluklarına bağlı olduğu meydana çıkmaktadır.
Bilim adamı kendi düşüncelerini: “Folklor, komedi diyaloglarında belli bir ahenk oluşturan etkenlerin çeşitleri aracılığıyla repertuar öğeye dönüşerek, manevi değerler içinde aralıksız nasihat edilmeye imkân bulmaktadır. Komedi diyaloğunun yapı sistemini kesinleştirmek için dâhil edilmiş terminolojik isimler ile terminolojik tamlamaları, sözlü halk edebiyatının meydana gelmesiyle onun çeşitlerinin korunması yönündeki sistemin de terminolojik isimleri ile çeşitleri olarak kabul etmek gerekmektedir.” [45, 79-80 ss] diye, neticelendirmektedir. İşte, bizim incelediğimiz diyalog, sadece iletişimin, kahramanları tasvir etmenin, tanıtmanın, karakterlerin dil ayrıcalıklarını göstermenin edebi aracı değil, folklorun geçmiş tarihinde kendine has özellikleriyle tek olarak görülen, edebiyat dünyasındaki en önemli sanatsal araçtır. Bu dile getirilen sonuçlardan diyaloğun derinden araştırılması gerektiğini, araştırma alanlarının genişletilmesine ihtiyaç duyulduğunu görebilmekteyiz.
Edebi nesir düzeninde diyaloğun payı da ağırlığı da oldukça büyüktür. Dram eserlerde diyalog önemli bir ihtiyaçtan meydana gelirken, nesir eserlerde yazarın çeşitli aktarım yöntemlerine uymak adına değişik diyaloglar kurduğu olur. Fakat tek düze anlatım yöntemlerinin hayat kurallarına uygun olmayacağı malumdur.
Kazak romanındaki diyalog oluşturma sanatını ayrıntılarıyla tanımak için milli edebiyat klasiklerinin örnekleriyle terbiyesini es geçmemek gerekir. Sabit Mukanov’un ‘Botagöz’ romanındaki diyalog örneklerini incelemeden evvel, bilim adamlarının düşüncelerine yer vermeyi uygun görüyoruz. “Eserlerdeki olaylarla hareketlerin gelişerek belli bir zirveye çıktığı anda gizli anlamlara sahip bir çok düşünce sonucunun dile getirildiği kısımlar, yazarın dil zenginliğine de ele alınan tartışma konusu ile kahramanın gerçekçiliğine de tenkit niteliğindedir. Diyalog, söylenmesi gereken, gizlenmesinin mümkün olmayacağı ihtiyaçları ortaya dökmelidir.” [46, 91 s] gibi sözler, ‘Abay Yolu’ roman epopesinde M. Avezov’un savunduğu ilkelere de uygundur.
Edebi karakter oluşturmak, büyük bir sorumluluk isteyen iştir. Edebi karakteri, kahramanın şahsiyetini ortaya koymanın yöntemleri çeşitlidir. Tanınmış edebiyatçı Z. Kabdolov ‘Söz Sanatı’ adlı eserinde edebi karakteri oluşturma usulleri ile onların işlevi hakkında: “Edebiyatta insanın iç dünyası, sadece karakterini tasvir etmekle ya da yardımcı unsurlara başvurmakla ortaya konulamaz. Şahsiyeti ortaya koymak için gereken usullerin hepsi, bu amaca hizmet eder. İnsanın üzüntülerini, sevinçlerini, görünüşünü, hareketlerini tasvir etme, diyalogları ve monologları oluşturma, çeşitli tabiat olaylarını aktarma… Bütün bunların hepsi, neticede insanın edebiyattaki dış görünüşünü belirleyip, iç dünyasındaki sırları açığa kavuşturmak içindir.” [6, 115 s] diye yazmıştır.
Her yazarın kendi imkânları ve ustalığı çerçevesinde kahraman oluştururken çeşitli usul ve yöntemleri kullandığı bellidir. Bununla ilgili olarak kahraman dilini benzersiz olarak ortaya çıkarma, karakterini tanıtma özellikleri de her yazarda çeşit çeşittir. Onların içinde kahramanın özel konuşması, monolog ile diğer kahramanlarla iletişime geçtiği andaki iç düşünceleriyle hayallerinin onun dilinde (konuşmasında) ortaya çıkması, ya da diyalog usulü, insan kişiliğini tanıtmada kullanılan tasvir araçlarının içinde (portre, karakter tasviri v.d.) özel bir yere sahiptir. Diğer edebi usul ve yöntemlerin hepsi de aslında kahraman hakkında sadece ek bir bilgi verir.
“M. Avezov diyaloglarının ruhsal gücü yüksektir. Bu diyaloglar, kahramanların düşünceleri ile duygularındaki değişiklikleri ortaya koyar. Kahramanların konuşmaları özelleştirilmiştir. Her konuşma karakterlere uygundur ve olaylar karşısındaki moral derecelerinin görüntüsünü yansıtır. Diyaloglar, kahramanların çeşitli bakış açılarını, gelişmelere verdikleri tepkilerini ve türlü ilişkilerini tanıtır.” [47, 80 s]. ХІХ. yüzyıl kırsal yaşamındaki sözün büyük gücünü olduğu gibi gösterebilmek için usta tasvirci, kendi dramaturjisinde geniş bir şekilde fark edilen düşüncelerini kısa ve net olarak dile getirmektedir. Bunu yaparken, büyük yeteneğini ortaya koyar, dünyaya bakış açısını aktaran tasvirleri ustaca gösterir. Ğabit Müsrepov sanatında, diyaloğun elverişliliğini psikolojik amaçlar için özel olarak oluşturulmasından görebilmekteyiz. Yazarı ayrıcalıklı yapan ‘diyalog – ayrıntı’, Ğ. Müsrepov nesrindeki Beyimbet Maylin geleneğinin derin izlerini taşımaktadır. Hacmi açısından küçük türlerde, hatta “… olayın başlamasını, gerginleşerek gelişmesini, zirveye tırmanışını, çözümünü” [48, 34 s] tam olarak açığa kavuşturan diyaloğun sıradan köylüyü, yarı aktif birini, kurnazı, hilekâr yöneticiyi, böbürlenen okumuş kimsenin ruh halini, karakter yapısını zeki bir şekilde, tam repliklerle inandırıcı olarak tasvir ettiğini biliyoruz. B. Maylin’in çağdaşları dönemini ortaya koyan Ğabiden Mustafin’in ‘Fırtınadan Sonra’ romanında, insan psikolojisini tam olarak yansıtabilen, mizah yanı açık olan konuşma anları çok sık görülür. Elbette bu, tasvircinin yukarıda bahsi geçen ilkelerin yönünü özel sanat ve üslup ayrıcalığıyla geliştirdiğini, mükemmelliğe ulaştırdığını gösterir. Öğrenme ve uyum sağlama dönemlerinin bütün yazarların sanatsal yanını zenginleştireceği tartışılmazdır.
Muhtar Avezov eserleri hakkında birçok araştırma yapmış olan araştırmacı E. Lizunova, Turgenev’in Avezov sanatına tesir eden esas etkenlerden biri olarak, karakter oluşturmada özgün diyaloğun rolünün büyük olduğunu düşünüyor: “Yazarın son eserlerinde, ele alınan ideolojik çatışmaları vermek için oluşturulan diyaloglar mevcuttur. Örneğin, hayatın anlamını arayan, iç dünyalarının önemli yanını göstermeye çalışan Abay, Kunanbay ile diğer kahramanlar arasındaki diyaloglarda bu açık olarak görülmektedir.” [49, 192-193 ss].
Bilim adamı, sonraki devirlerde nesrin dramlara yaklaşması hakkında E. Kazakeviç’in kavramını onaylayarak: “Bizim düşüncemize göre, tartışma diyaloğu ve düello diyaloğu, bu yakınlaşma sırasında önemli görevler üstleniyor. Mustafin romanları, birçok karakterin düşündüğünü söyleyebilmesi, onların kendi iç dünyalarını açabilmesi sebebiyle ilginçtir. Yazar bu yöntemi çok sık kullanır. Mustafin, dram diyaloglarının büyük ustasıdır.” [50, 249 s] diyor. Bununla birlikte “Ğ. Mustafin’in ‘Fırtınadan Sonra’ romanındaki ortam, durum, tartışma, karakter yapısına uygun konuşma içeriği, kuruluşu, dil kalıplarındaki farklılıklar, yeni latifeler, yeni hal ve durumlara tepkiler dikkat çekmektedir.” [13, 262 s] der, B. Maytanov.
Dil bilim adamı H. Karimov, diyaloğun ‘insan tiplerini oluşturmadaki’ görevini onun başlıca hizmeti olarak incelemektedir. “Çünkü diyalog, insanlar arasında oluşan ve hayatta karşılaşılan türlü türlü ilişkileri tasvir eder. Kahramanlar, replikleri aracılığıyla birbirlerine tesir eder, herkes kendi karakterini açıkça ortaya koyar.” [51, 33 s]
Bilim adamı, kahramanların sohbete katılma aşamasına göre diyaloğu üçe ayırır: Saf (temiz) diyalog, karışık diyalog ve çok sesli diyalog. İki kişi arasındaki konuşmalar, (hangi yönde olursa olsun) saf (temiz) diyalog; sohbet kahramanları iki kişiden fazla olursa karışık diyalog; konuşma bir grubun sohbetine dönüşürse o, çok sesli diyalog diye adlandırılır. Saf (temiz) diyalogda yazar konuşmasının verilmesi şart değildir. İki insanın sohbetinde, konuşanların kim oldukları genelde belli olur. Oysa karışık diyalog, böyle değildir. Sohbet, birkaç kişinin katılımıyla gerçekleştiğinden, söz sahibinin kim olduğunu belirten yazar konuşması mutlaka gerekmektedir. Çok sesli diyalogda sohbete katılanlar bir grup oluşturduklarından yazar sözlerinin gerekliliği sınırlıdır.
K. Abdikova J. Aymavutov, ilim adaylığını savunma tezinde “Romanda (Akbilek) karakter oluşturmanın, onu bireyselleştirmenin yöntemlerinden biri, diyalogdur. Tölegen’in konuklarına dikkat edelim, diyalog gerginleşerek başlayıp sonrasında tartışma romanlarındaki ideolojik davalara benzer.” [52, 59-60 ss] diye yazmıştır. Bununla birlikte araştırmacı, yazarın diyaloğa yüklediği görev hakkında: “Düşüncelerini sonuna kadar gizlemeden dile getirip sırrını açığa vurmak, onun (J. Aymavutov’un) kahramanlarına göre bir özellik değildir. Genellikle onlar güvensiz karakterlerdir. Bu yüzden diyalog, onun kahramanlarının siyasi ideolojik programını, gerçek bakış açısını ve dünya görüşünü açıkça göstermek amacıyla kullanılmıyor. Bunların hepsi, yazarın karakter betimlemelerinde, açıklamalarında ve mimik tasvirleri sırasında açığa çıkıyor.” [52, 60 б] der.
Daha sonra K. Abdikova, romandaki kahramanların çeşitli konuşma anlarını inceliyor. Yazarın kullandığı ‘sessiz’ diyalog örneğinin üzerinde dikkatle durarak, “Aymavutov’da konuşulan diyaloğun dışında işaretlerle anlatılan ikinci bir diyalog vardır. Konuşulmayan ‘sessiz’ diyaloğun kahramanlar için anlamı büyüktür. Çünkü gizli sırlar, gerçek duygular genellikle onun içinde gizlidir.” [52, 68 s] diyor. Bu çeşit diyalog özelliği, yazarın ustalığıyla ve romanın tür özelliğiyle alakalıdır. Çünkü J. Aymavutov’un ‘Akbilek’ romanı, psikolojik romandır. Sabit Mukanov’un ‘Botagöz’, ‘Sır Derya’, ‘Kayan Yıldız’ romanları, sosyal ve tarihi eserler olduğundan, bu çeşit diyaloga pek rastlanmaz. Ayrıca, yukarıda sözü edilen yazarların eserlerindeki diyalog çeşitlerinin hemen hemen hepsi, S. Mukanov’un ‘Bota-göz’ romanında bulunmaktadır diyemeyiz. Fakat yine de yazar, kendine has tekrarlanmaz üslup özelliklerini koruyarak, duygusal ve etkileyici yanının çok olduğu, kahramanın psikolojik durumundan haberdar eden, kahramanların arasındaki ilişkileri açığa kavuşturan, ustaca düzenlenmiş çeşitli diyalog örneklerini göstermiştir.
Edebiyat araştırmacısı K. Abdezoğlu, diyaloğun edebi eserdeki işlevi hakkında yorumlar yaparken, “Yazar, yarattığı karakteri diyalog aracılığıyla açıp önümüze serdiğinde, olayın gidişatını bazen geliştirip olgunlaştırır.” [53, 270 s] diye fikirlerini dile getirmiştir.
Tanınmış araştırmacı A. Baytanayev de edebi eserdeki diyaloğa çok önem vermiştir. Araştırmacı, ‘Gerçek Ustalık’ (1969) adlı çalışmasında kendi düşüncelerini “Diyalog, kendi işlevini yerine getirmezse o zaman onu kullanmaya gerek yoktur. Onun işlevi ise, öne sürülen anlamının dışında, ek olarak başka anlam katması gerekmesindedir.” [54, 179 s] diye belirtmiştir.
Diyalog gerektiren her türlü durumun diyaloğun kalıplarını ortaya çıkardığı ve bilgi verenlerin birbirlerini görme durumunun ortadan kalktığı özel diyalog ilişkileriyle birlikte, sadece görerek anlamalarını esas alan diyalog durumlarının ortaya çıkabileceği hakkında genç araştırmacı G. İmangaliyeva “Kazak Dilindeki İletişimin Diyalog Hali” adlı makalesinde [55, 314 s] bahsetmiştir.
Kazak edebiyat biliminde diyaloğun tam olarak sınıflandırılması verilmediğinden, biz önce S. Mukanov’un ‘Botagöz’ romanındaki diyalog örneklerinin en önemlilerini seçtik. Sonra, kendi düşüncelerimize göre yorumlayarak sınıflandırdık. Bu sınıflandırmaya göre: Haber verme, psikolojik, karakter tanıtma, öyküyü geliştirme işlevleri gören problem diyaloğunu, yaşantı diyaloğunu, tartışma diyaloğunu; ortak amaçlar doğrultusunda hareket eden iki kişinin konuyu kavrayıp anlaşmasını esas alan uzlaşma diyaloğunu; iki kahramanın düşüncelerinin aynı olmasından meydana gelen uyum diyaloğunu; zıt amaçlara sahip iki kahraman arasındaki tartışmadan ortaya çıkan ihtilaf diyaloğunu; tartışma diyaloğunu ve düello diyaloğunu ortaya koyduk. Elbette, burada dikkat edilmesi gereken durum, bu diyalogların kesin olarak ayrılmadan şartlı şekilde sınıflandırılmış olmasıdır.
Sabit Mukanov’un ‘Botagöz’ romanının esas kaynakları, tarihi dönemden ve o dönemdeki sosyal-siyasi durumlardan başlamaktadır. Bu nedenle, çeşitli sınıf üyelerinin amaçları dile getirilir. Eser, iki esas olay etrafındadır. Bunlardan birincisi, egemen sınıf temsilcileri etrafında dönen olaylardır. İkincisi ise işçi ve halk etrafında gelişen olaylardır. Burada birbirlerine karşı gelen iki sınıfın, işçi halkın gelişip yükselmesi ile egemen sınıfın yavaş yavaş eriyerek yok olmaya yüz tutması gösterilir. Eserdeki sömürücü sınıf temsilcilerini (İtbay, Koşkin, Gorbunov, Kulakov v.b.) de, işçi halkın (Askar, Botagöz, Amantay, Temirbek, Groza v.b.) temsilcilerini de bir araya getirip karşılaştıran durum, yaşama amaçlarının ortak olması, günlük hayatlarının benzerliğidir. Yazar bu iki hikâyeyi siyasi bir amaç için, işçi halkın eşitlik ve özgürlük mücadelesini tasvir etmek için bir araya getirir.
“Yaşamın olduğu yerde savaş da vardır. Hayat, belli bir düzenden şaşmadan, alışılır bir şekilde sürüp gidecek değildir. Eski ile yeninin çatışması, adalet ile haksızlığın savaşı, eğri ile doğrunun mücadelesi, zayıfın güçlüyle tartışması devamlı meydana gelecektir. Hiç dinmeyen, durmayan bu tartışma, edebi ederin esas temelini oluşturur. Edebiyat, insan kaderinin tarihini anlatır dersek, bu tarih de o tartışmalar esasında meydana geliyorsa…” [56, 69 s] ‘Botagöz’ romanındaki bitmek bilmeyen tartışma, eserin tümünü sarıp sarmalamaktadır ve sürüp gitmektedir.
‘Botagöz’ romanı, yazarın sanat hayatındaki büyük bir merhaleyi göstermekle kalmıyor, bununla birlikte Kazak edebiyatının zirve dönemlerine de işaret ediyor.” [57, 15 s] diyen edebiyatçı H. Süyinişali, ‘Botagöz’ romanına büyük değer biçmiştir.
Botagöz, bozkır bölgesinde devrim öncesi halk yaşayışını tasvirle başlar. Genel olarak birlik çapındaki Sovyet Hükümeti’nin kuruluşunu ortaya koyan büyük hacimli bir eser olduğundan, romandaki edebi zaman, Askar, Botagöz, Amantay, Kuznetsov, Bürkitbay, İtbay, Kulakov, Madiyar gibi ana kahramanların karakter yapısını, bakış açılarını, arayışlarını, çaba ve hareket alanları aracılığıyla oldukça net olarak gösteriyor. Zamanın etkisi, insanların karakter, özen ve arzularına bütünüyle hakim olup toplumun siyasi, sosyal, ahlaki ve etik duruşlarını ortaya koyuyor. S. Mukanov romanının tür özelliklerine bakarak, ona tarihi eserdir demek zordur. Çünkü yazarın eseri olan olayları sıralayarak, o olayların içindeki kahramanları tasvir etmekle yetinmiyor. Aynı zamanda, tarihi konuyu edebi açıdan güzelleştirerek, özel bir konuma getiriyor. Tanınmış bilim adamı G. Pospelov, tarihi roman hakkındaki düşüncelerini: “Tarihi eser türüne aittir denilen bazı özellikler, (olayın tarihinin kesin olması, kahramanların karakterlerinin devrin gerçeklerine uygun olması v.b.) öncelikle, tarihi eserin bir konuyu ele alma özelliğinden meydana gelir. Tarihi eser denildiğinde, ‘tarih’ kavramı tür özelliğini değil, konu özelliğini tanıtır.” [58, 159 s] “Tarihi roman, belli bir dönemin kayda geçmiş kesin olaylarını, tekrarlanmaz duruşunu, kendine has özelliklerini, anlamını, yaradılışını, milletin ve hayatın gerçeklerini ve fikrin bilişsel derinliğini edebi açıdan hikaye eder. Tarihi aktarmak, geçmişin sanatsal felsefesini ustalıkla ulaştırmaktır.” [35, 494 s] denilmektedir. Tarihi eserin taşıyacağı sorumluluğu, S. Mukanov’un Botagöz romanı yeterince yerine getirmiş gibidir.
“Sabit Mukanov romanları, Kazak nesrinin meydana gelişini ve gelişme aşamasını incelemek isteyenler için önemli bir kaynaktır. Yazar, türün iç özelliklerini araştırıp günümüzün yaşam gerçeklerine göre ayarlayarak, kendi devrinin güncel sorunlarını ele almaya ve edebi açıdan çözmeye çalışmıştır.” diyen akademisyen S. Kirabayev, yazarın eserleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur.
S. Mukanov, kendi kahramanlarının görünüşlerini oldukça açarak, karakterlerinin bütün yanlarını tanıtmak için eserin içinde diyalog yöntemini ustalıkla ve sık sık kullanır. Sebebi, “Dil sanatı, oluşturulmuş diyalog ile monologlardan fark edilir. Burada gerçekten ustalık gerekmektedir. Çünkü diyalog, insan karakterini açıp göstermek için çok uygun bir türdür” [59, 197 s] diyen bilim adamı M. Bazarbayev’ın sözleri, bunu ispatlar gibidir. Diyalog örnekleri, amaçları ortak, birbirlerine yakın, akrabalık bağları olan iki kahramanın basit konuşmalarından başlayarak, resmi bir gezi sırasındaki sohbetlerini, karşılaşma anındaki düşüncelerini, çeşitli hal ve hareketlerini tasvir eder. Ayrıca, amaçları çakışan insanların ve muhaliflerin tartışmalarını, fikir alışverişlerini, münakaşalarını aktarır. Sebebi yazar, diyalog meselesiyle karşı karşıya kaldığında bir oyuncudur. Hangi diyalog olursa olsun kahramanların düşünce yapısını, bilincini, dünyaya bakış açısını, karakter özelliklerini açıp gösterir. Bu arada kahramanların konuşma ahenginden karakter yapıları, durumları ve duygusal yanları hissedilir. Bir de S. Mukanov devamlı kahramanın yapısına has hareket ile konuşmanın diyalektik birimini korumaya çalışmıştır.
Mesela, romandaki tartışmada çözümleyici görev üstlenen egemen sınıf temsilcisi, köy yöneticisi İtbay’ın karakterini alalım. Yazar, kahramanın portre tasvirini yapmıyor. O, diyalog yöntemini kullanarak kahramanı değerlendirmeyi okuyucusuna bırakıyor.
…
“Konuş!” diyor İtbay, Amantay’a… Beğenmediği kımızı ağzına sürmeyerek, çabuk gitsin dercesine.
“Valinin ne zaman geleceğini öğrenmek için gelmiştim.”
“Ne yapacaksın onu?”
“Şikâyet ileteceğim.”
“Ne şikâyeti?”
“Şu karlar eriyince topraklarımıza şehir kurulacak. Gidecek hiçbir yerimiz kalmadı. Derdimizi ilet diye beni halk yolladı.”
“Bu topraklar memleketin değil mi? Alacağım derse alır.” dedi İtbay.
“Halk da memleketin değil mi?”
“Eyalet valisi bu topraklar hakkında seninle konuşacak mı diyorsun yani?”
“Evet, niye konuşmasın? Yönetenimiz değil mi, bakıp beslediği halkı değil miyiz? Derdimizi ona söylemeyeceksek kime söyleyeceğiz?”
“Madem bu kadar şikâyetçisin, Omsk şehrine gider iletirsin şikâyetini. Ben evime gelen misafiri rahatsız ettirmem. Sakın, yanına yaklaşayım demeyin…” [60, 68 s]
…
Bu diyalogdan sıradan köylü halkı değil, sadece kendini düşünen bencil yönetici tipini görmek mümkündür. O, sadece eyalet valisinin geldiğine gururlanmaktadır. Göğsünü gere gere, halkını düşünerek önüne gelen Amantay’ı istemez. Düzgün bir konuşmayı bile çok görür. “Ne yapacaksın onu?”, “Ne şikayeti?” gibi kısa sorularla onu geçiştirir. Bu, elbette İtbay’ın çekememezliğinin gerçek belirtisidir. Bununla birlikte, yazarın yönetici repliklerinde ‘konuş’, ‘gider iletirsin’, ‘ettirmem’, ‘yanına yaklaşayım demeyin’ gibi emir kipli eylemlerin kullanması da boşuna değildir. O, İtbay karakteriyle egemen sınıf temsilcilerinin kendi elinin altındaki yoksul köylü halka olan bakış açısını ve münasebetini ortaya koymak istemiştir. İtbay ile Amantay diyaloğundaki dikkat edilmesi gereken bir husus da, konuşan iki kişinin birbirlerine karşı besledikleri düşmanlığın açık olarak görünmesidir. Bu, yönetici ile Amantay arasında eskiden beri sürüp gelen kırgınlığın sonucudur. Fakat yine de Amantay, cesur ve namuslu fakirdir. O, İtbay’ın dediklerini dinlemez. Bu yüzden de İtbay’ın ters ve kısa cevapları ikisinin ilişkisini ortaya koyar. Oysa diyaloğun ana fikri, hangi zamanda olursa olsun eline biraz güç geçince kendisini çok mühim biri sanan, halkın kaderine umursamaz yaklaşan İtbay gibi kurnaz yöneticilerin portresini açık olarak göstermesinde gizlidir.
…
“Hey, nereye gidiyorsun? Deminki söze ne diyorsun?” dedi İtbay ona şaşırmış bir biçimde.
Amantay sessizce, ağır ağır yürümeye devam etti.
“Hey, dur bakalım! Sen de ben de çocuk değiliz! Ben seni adam yerine koyup konuşurken senin bu yaptığına ve hemen uzaklaşmana ne demeli?”
“Ben bu işe karışamam!” dedi Amantay, İtbay peşinden gelince durarak. [60, 130 s]
…
Bu diyalogda İtbay’ın Amantay ile konuşması, daha da aksileşeceğe benzer. Yukarıda verilen örnekte yönetici belli sebeplerle Amantay’a doğru düzgün ilgi göstermemişken, burada ise anlaşamadığı adamdan kendisi gelip yardım istemeye mecbur olmuş durumdadır. Değişen dünya gibi durum değişmiş. Fakat değişen ses tonuyla birlikte, oldukça sakin davranarak güzel sözlerle Amantay’a dediğini yaptırmaya ve onu kandırmaya çalışsa da Amantay bu oyuna gelmez… İtbay, kanına sinmiş olan kötü niyetle, amacına ulaşmak için bütün imkânlarını kullanmaktadır. Bu uğurda, çıkarları doğrultusunda, karşısındakini kullanmaya çalışmaktan geri kalmaz. Amantay, yöneticinin kurnazlığını hemen anlar. Zaten hâlihazırda onun gencecik Botagöz adlı yeğenini iki karısının üzerine almasına içten içe karşıdır. Yöneticinin amacının gerçekleşmemesi için, ne olursa olsun elinden geldiğince karşı çıkmaya ve bir şeyler yapmaya karar verir. Anlaşmadan, konuşmadan aniden dönüp gitmesinin sebebi de bundandır. Bu diyalog, iki zıt karakterin yeni bir şekle bürünmesine sebep olur. Biri, ikiyüzlü, oldukça zalim, zulmedici İtbay portresi; ikincisi, sıradan, insanlık sahibi, devamlı adalet taraftarı olan Amantay portresidir. Yazar, Amantay ile İtbay diyaloğuyla dünyaya bakış açıları farklı olan insanların ve çeşitli sınıf temsilcilerinin dünyasındaki karakteristik ayrımı göstermeyi amaçlıyor. Yukarıda incelenen İtbay ile Amantay’ın konuşmaları, amaçları zıt kahramanların karakter tanıtma işlevini üstlenen diyalog örnekleridir.
Fakat biz, İtbay’ın babası Baysakal ile olan konuşmasının diyaloğun başka bir türüne ait olduğunu söyleyebiliriz.
…
“Sandığın kapağını açmaya başla, baba!” demişti İtbay, Baysakal’a, Kotırgöl’e gitmeden önce.
“Neden, yavrum?”.
“Para gelecek”…
“Nereden, yavrum”.
“Milletten”.
“Ne parası?”.
“Evladını bırakacağımı söylersem parasını değil, canını bile verir…” [60, 243 s]
…
Bu, Rus Çar’ının 16 Haziran fermanından sonraki köy durumunun zor dönemlerini tanıtan diyalogdur. Halkın sıkıntılı dönemlerinde Kazak delikanlılara yardımcı olmak yerine, İtbay’ın ‘insan ticaretini’ açıkça sürdürmesi, zenginlik uğruna, çar hükümetine yaranmak için gaddarca, arsızca hareketler yapması, onun gerçekten zalim olduğunu ortaya koyuyor. Babası Baysakal, çocuğunun yaptıklarına karşı çıkmak yerine, ‘para gelecek’ denildiğinde seviniyor. İtbay’ın pis işlerine destek olup, onu kolluyor. Birileri mal, birileri can derdindeyken halkın zor durumuna ve gözyaşlarına bakmadan, kurnazlıkla, hileyle para kazanma çabaları Baysakal’ın paragöz, fayda güden biri olduğunu açıkça göstermektedir. En ilginci de, İtbay ile Elikbay, babalarına çok benzemektedirler. İtbay ile Baysakal arasındaki diyalogda tartışma, çatışma unsurları yoktur. Aksine kalbini mal mülk bürümüş olan baba ile oğlun arasında anlaşma ve uzlaşma olduğu ortadadır. Aynı amacı güden iki kişinin, bakış açılarının yakınlığı sezilen diyaloglarını, uyum diyaloğu (harmoni diyaloğu) olarak adlandırmak mümkün gibidir (şartlı şekilde).
Halkın durumunu düşünmeyen, halkın kaderini hiçe sayan, şerefsiz ve alçak yönetici, zavallı Botagöz’ün kaderini düşünür mü? Dünyaya düşkün İtbay’ın aklında sadece para pul, mal mülk vardır. Botagöz’ün genç olduğuna bakmaz. ‘İnsanların hepsi para söz konusu olunca namusunu bile satar’, diye düşünen arsız ve hayırsız yöneticinin yaradılışı, onun Kojantay ile sohbetinde de açıkça görünmektedir.
…
“Vay be! Bu evde altınlara gömülerek yaşamaya hakkı vardı.”
“İşte, şimdi, eğer bu kapıya gelmek nasip olursa, ağaç kaptan su içirtirim o zavallılara.”
“O kız hep hak hukuk peşinde koşuyor diyorlar. Epey Rusça okumuşluğu olsa gerek…”
“Ya, bırak bu sözleri!” dedi, İtbay sinirlenip sonra devam etti, “Hak hukukmuş! Ne hakkı ya? Bu zamanda hak dediğin işte burada!” (İtbay cebini işaret etti)” [60,201-s.]
…
“Kahramanın başka kimseye benzemeyen karakter özelliklerini tasvir etmenin çeşitli yolları vardır. Tasvir araçları yerinde kullanılıp her bir söz, hareket, sadece tasvir gerektiren yerlerde verildiği zaman, insanın gerçek görünüşü hayat bulur.”[61, 208 s] diyen Profesör R. Berdibayev’ın fikirleri, İtbay portresini ortaya koyan yukarıdaki diyaloğa uygun bir değerlendirme gibidir.
Z. Kabdolov’un “İnsan konuşursa kim olduğunu anlamak zor değildir.” diye dile getirdiği düşüncesi, tam da bu parçaya ve karakter tanıtma özelliğine sahip diyaloğa uygun söylenmiş fikirdir. Yazar, kahramanın egemen, kendini beğenmiş, bencilce konuşmalarıyla hak hukuk tanımayan, millete dediklerini yaptırtıp, yapmazlarsa nice zorlu işleri boyunlarına artan, adaletsiz, elinde yönetimi bulunduran, cebinde parası olan zalim yöneticilerin gerçek yüzünü göstermiştir. İtbay için hak yok, hukuk yoktur. Onun düşüncesine göre hukuk, cebi kalınlardadır!
Günahsız insanları sömürmek, zorla istediklerini yaptırmak, eziyet etmek İtbay’ın geçmiş sülalelerinden beri süre gelen ve kanına sinmiş olan alışılmış âdetidir. Botagöz’ün kolaylıkla eline geçmeyeceğini anlayan İtbay, onu ele geçirmek için bin bir çeşit hileye başvurur ve hatta suç bile işler. İlk başta Amantay’ı araya katmak ister. Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremez. Ağabeyleri Baltabek, Kenjetaylar da yola gelmez. Daha sonra verirse verir, vermezse günlerini görürler diyerek, açıkça zorluk ve zalimlik göstermeye başlar. Ağabeylerine iftira atarak sürgüne gönderir. Bunun üzerine tutunacak dalı kalmayan Botagöz’ü kaçırmak için adamlarını göndermek üzereyken Askar, sürgünden sağ salim dönüverir. Sonrasında Askar kendilerine engel olmasın diye hileli yollarla ondan kurtulmanın yollarını ararlar. Bu esnada Askar ile konuşmalarında yöneticinin ikiyüzlülüğü ve kurnazlığı açıkça görülmektedir. Okuyalım:
…
“Öyle deme ya! Bizim eve gelmişken bir koyun başını (kelleyi) yemeden gitmek olur mu, ne diyorsun? Ya, ben de bir koyun diyorum… Sen burada birkaç gün kalacaksındır herhalde?”
“Hayır, gideceğim.”
“Ya, bu nasıl olur? Bir lokmayı paylaşan dostlar değil miyiz? Rahat rahat kal, dinlen.”
“Acelem vardı, teşekkür ederim!”
“Niçin geldin, diyen biri gibi sebebini sorup rahatsız etmeyeyim dedim. Yolun açık olsun!” [60, 202 s]
…
İlk bakışta diyaloğa katılan iki kahraman birbirlerine yakın, aynı niyette olan, gerçekten birbirine saygı duyan insanlar gibi gözükmektedir. Özellikle, İtbay, Askar’ı gerçekten seven sayan, destekçi ağabey ve misafirperver bir insana benzer. Fakat konunun özüne dikkat edersek, öyle değildir. Hatta İtbay’ın sevecenlikle sorduğu sorularından bile onun kim olduğunu anlamak zor değildir. İtbay, öncelikle Askar’ın niçin geldiğini öğrenmek isteyerek ‘bu nasıl?’, ‘niçin geldin?’ gibi sorular yöneltir. İç huzursuzluğunu ortaya koysa da, diğer taraftan asıl sebebin Botagöz olduğunu hissetmiş gibidir. Ama bunu bilmiyormuş gibi yaparak içindeki sırrı gizlemeye çalışır. Alt üst olan sırlarıyla ortaya çıkan korku, nefret gibi duygularını belli etmek istemeyerek, zoraki misafirperverlik yapar ve yalandan dalkavukluk eder. Gereksiz konuşmalarla Askar’ın kafasını karıştırmak istemektedir.
Yazar, kahramanın simasını açıp göstermek, onun yaradılışını her yönden, gerçekçi bir biçimde tanıtmak amacıyla sürekli diyaloğa başvurmuştur. Çünkü kahraman portresini ortaya çıkarmak için diyalog, paha biçilmez bir araçtır. Bu basit, günlük hayattaki diyalog örneğinden yola çıkarak, İtbay’ın yalancılık, dalkavukluk, ikiyüzlülük, korkaklık, kötü niyet gibi olumsuz karakter yapılarını fazlasıyla fark edebiliyoruz.
Bu arada, İtbay’ın kibarlığı, güzel sözleri ile sıcak karşılaması, elbette ki Askar’ı şaşırtmıyor. İtbay’ın kendisini istemediğini ve hoşnut olmadığını bilmesine rağmen, yöneticinin bu niyetini açıkça bildirmemesini Askar anlayamıyor. Fakat bunlar da İt-bay tarafından boşuna yapılmış hareketler değil. Bu hareketler, yöneticinin çıkarcılığının belirtisi olarak ortaya çıkıyor. Şu aşağıdaki satırları okuyalım:
“Baysakal, bir İtbay’a, bir Askar’a yalvaran gözlerle baktı. Daha önce İtbay ile Askar’ın birbirlerine böyle kötü baktıklarını fark etmemişti.
Baysakal, Askar’dan korkardı. Daha doğrusu, genel olarak Rusça bilen insanlardan korkardı. Ona göre, Rusça bilenlerin hepsi hakkını arayabilen kimselerdi ve hukuktan anlayan insanlar da tehlikeliydiler. Askar gücenirse bir yolunu bulup İtbay’ın çaresine bakar diye düşündüğü için, Askar’a yalakalık yapardı ve başkalarının da ona saygı duymalarını sağlamaya çalışırdı.” [60, 41 s].
Romanın bu parçasını boşuna örnek göstermiş değiliz. Bazen kahramanın karakterini ortaya çıkarmak için diyalogdan sonra aktarılan yazar fikirlerinin de önemli yere sahip olduğunu belirtmek isteriz. Baysakal ile İtbay baba oğul olduklarından, onların Askar ile ilgili bakış açıları buradan çıkmaktadır.
Sabit Mukanov, kahramanlarının birbirlerine olan çeşitli niyetlerini ve düşüncelerini açığa çıkarma konusunda boş yorumlar yapmaktansa, bunu diyaloglar içerisinde veya düşünce aktarımı aracılığıyla ulaştırma yöntemini de sık kullanır. Sebebi, ‘Dil, insana ait karakterin bir yanıdır. İnsan karakteri ise psikolojik ve sosyal gerçeklik olarak sayılmaktadır.’ [49, 17-58 ss] değil mi!
…
Askar ‘eşyalar bulundu’ diye, müjde istemeden önce, Şerbanidze böyle sual sorarsa, İtbay hemen kötülemeye başlamıştı bile; müjdeyi sevinerek istemiş gibi olan Askar’ı kötülemeye kıyamayarak:
“Fena delikanlı değildir.” dedi.
“Ya, öyle mi? Fakat onun hakkında zenginleri sevmiyor, yoksulları sever diyorlar ya.”
“Öyle yanları vardır.” dedi İtbay, Şerbanidze’nin o sözlerine önem vermeyerek. [60, 182 s]
…
Romanda böyle ek bilgiler veren kahramanların kısa konuşmalarını Ğ. Müsrepov eserlerinde karşılaşılan diyaloglara benzetip İtbay ile Şerbanidze’nin bu küçük diyaloğunu ayrıntı diyaloğu diye adlandırdık.
Askar ile İtbay hiçbir zaman açıkça tartışmadılar. İtbay’ın Askar ile ilgili çıkarları olduğundan inatlaşmadılar. Farklı sınıf beklentilerine sahip olmalarına rağmen, İtbay ona için için saygı duyardı. Fakat onların düşünceleri ve bakış açıları birbirine çok uzak olduğundan, Askar ile İtbay hakkında, hiç anlaşamayan iki zıt fikirli insan demek mümkündür. Askar’ın güvendiği devlet hukukuyla adalet sistemi iken, İtbay’ın güvendiği şey, hukuku elinde bulunduranların harama yönelen nefisleri, aile ismi ve kalın cebidir.
Sabit Mukanov, kahraman portresini tasvir etme sırasında karakterin konuşmasına büyük önem verir. B. Maytanov: “Kahramanın hareketleriyle konuşmalarında belli bir bağ olmalıdır. Erkek, kadın gibi, kadın da erkek gibi konuşmamalıdır. Ya da bilim adamı çoban gibi, çoban da bir bilim adamı gibi konuşmamalıdır.” [62, 262 s] demiştir. Yazar, böyle bir talebi sıkı sıkıya uygulamıştır. Mesela, İtbay portresini tasvir ederken, kahramanın kısacık bir konuşmasından onun dünyaya olan bakış açısını hemen fark ettirir. İtbay gibi İtbay’dan başka kimse konuşamaz. M. Hasenov ‘S. Mukanov ve Folklor’ adlı çalışmasında İtbay’ın şu düşüncelerini örnek olarak göstermiştir: “Çar’ın bakanının önünde Askar Rusça pohpohlayarak, güzel güzel konuşursa, sadece benim değil, bütün Kazak halkının şerefi ve morali yükselmez mi?” [60, 147 s] der. Gerçekten de konuşanı belirtmesek de bunun İt-bay olduğunu hemen anlamak mümkündür. Bu sözlerde İtbay, kendi kibrini, yalan gururuyla ‘ben buradayım’ dercesine aşikâr eder. Bununla birlikte, yerinde kullanılan sözler de az değildir. İtbay’ı överek destekleyen aksakal, kara sakallıların önünde ‘ben değil’ diye konuşması mümkün olmayabilir. Çünkü İtbay, bütün Kazaklardan kendini her zaman üstün tutan, atalarının elinden asla yönetim düşmemiş, gerçek kibir sahibi yöneticidir. Oysa ‘konuşurken ağzından bal damlıyor’ diye söylenecek deyimin yerine yazarın ‘pohpohlayarak, güzel güzel’ kelimelerini kullanması, İtbay tarafından söylendiği için, burada hem yerinde hem de uygun olmuştur.” [63, 118-119 ss] der. Ayrıca yazar, İtbay’ın yaradılışını, konuşmaları ve hareketleri aracılığıyla açıkça gösterebilmiştir. İtbay, kendisinin zayıf tarafını iyi bildiği için, ‘ağırlığının kaybolduğu yerlerden uzak duruyor.’ O, Askar’dan aslında nefret etse bile, ne çarın ne de bakanlarının önünde kendi değerini düşürmemek için Askar’ın “Ruslar değil, sıradan memur gibi küçük yöneticilerden de Rus dilini daha iyi bildiğine” inanarak, onu kendisiyle birlikte Petersburg’a götürür. İtbay’ın Askar ile ilişkisinde hiç gerçeklik payı yoktur. Yöneticinin ikiyüzlü sureti, onun tüm hareketlerinden belli olmaktadır. Fakat Askar, onun yalana dayalı ilişkisini ilk etapta fark etmez.
Askar, aralarında dostluk ilişkisi bulunmayan İtbay’ı aslında sevmemektedir. Yine de durum ne olursa olsun, diplomatik yollara baş burarak rakibine oldukça adil davranır. Mesela, aşağıdaki diyaloğa dikkat edelim:
…
Askar biraz oturduktan sonra, bulunan eşya için sevinmese de, İtbay ile düşmanlık duygularını azaltmak niyetiyle, sessizce İtbay’ın yanına gider. İtbay da evindedir.
“İteke, müjde!” dedi Askar, kapıdan girerken sevinmiş gibi yaparak.
İtbay, düşmanlık göstermeden Askar’a soğuk bir bakış attı.
“Kaybolan eşyanız bulundu.” diye ekledi Askar.
“Nereden?” dedi İtbay, şaşırmışçasına yerinden fırladı.
“Kayıp bürosundan haber verdiler demin!”
“Eyvah, gidelim o zaman hemen!”
“Müjdemi söyleyin!”
“İstediğin olsun! Eyvah, gidelim!” [60, 181 s]
…
Askar ile İtbay’ın bu kısa konuşması, duygusal ve etkileyici türdeki haber niteliğinde günlük diyalogdur. Aradığı sandığın bulunması, İtbay için sevinçli bir haberdir. Sevincinden İtbay, Askar ile kırgın olduklarını da unutur. Askar’ın da istediği şey budur. Petersburg şehrine gittiklerinde İtbay’ın çar için götüreceği değerli sandığı çaldırdıktan sonra gösterdiği zulüm yüzünden Askar, kaybolan eşyanın kayıp bürosundan bulunduğunu söylemeyerek onu cezalandırabilirdi. Fakat o insanlık gösterdi. Kendisine ve yakınlarına zulmeden insana affedici şekilde davranmak gerektiğini gösteren hareketi, herkeste bulunmayan insani özelliğin Askar’ın karakterinde bulunması, esas kahramanın âlicenap insan olduğunu göstermektedir.
Yukarıda verilen diyalog örnekleri, Ğ.Müsrepov eserlerinde karşımıza çıkan kısa diyaloglarla aynı özelliklere sahiptir. Kahramanların ani durumlardaki portresini göstermede yazar, kısa şekilli diyaloglara çok ağırlık vermiştir. Mesela, İtbay ile Şerbanidze, Askar ile İtbay arasındaki sohbet, ayrıntılı diyalog gibi kısa bir şekilde kesip atılmadan, Müsrepov eserlerinde karşımıza çıkan diyaloglara benzer şekilde istemeden güldürebilmektedir. Sürekli yönetimi altındaki insanları elindeki gücüyle korkutup boyun eğdiren yönetici İtbay’ın Askar’ın kendisine düşman olduğuna dikkat etmeyerek, bir anlık sevincini paylaştığını gösteren bu diyalog örneği, İtbay’ın mal mülk söz konusu olduğunda her şeyi unutabilen ve aniden değişebilen ikinci bir yanını ortaya koymaktadır. Kahramanın bir andaki karakterini tanıtmakla yazar, eserdeki asıl kahramanların tipleriyle portrelerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Şimdi de kahramanlar arasındaki olayı imalı bir şekilde tasvir ederek veren diyalogları Ğ. Müsrepov’un kendi eserlerinden örneklerle göstermeye çalışalım:
…
“Yengeciğim, gerçeği söyleyin. Gözlerim ne durumda?” demiştim.
“Eh be yavrum, bunu niye soruyorsun ki? Gözlerin parlıyor!” dedi tereddüt etmeden.
“Kör olmamışımdır değil mi?”
“Hayır, hayır! Evet, görmediğin doğrudur. Ama çok geçmeden tekrar görebileceksin…”
“Yüzüm gözüm ne durumda?”
“Ya, yüzün gözün de yerinde. Fazla bir şey olmamış. Beyaz mermer gibi eski halindedir…”
“Peki, saçlarım?”
“Saçlarını kesmek zorunda kaldık. Of Allah’ım… Kısa sürede uzayacak saçlarını ne diye dert ediyorsun ki…” [64, 268 s].
…
Bu verilen diyalog örneği Ğ. Müsrepov’un ‘Japon Efsanesi’ndeki, Göz hikâyesindendir. İki kahraman arasındaki diyalogdan doktor ile hasta arasındaki komik durum göze çarpmaktadır. Böyle kinayeli komik durumlar aracılığıyla yazar, birçok yerde genel kahramanların portresini canlandırmaktadır. Birbirine karşı hiçbir düşmanlık beslemeyen, hayattaki saf insanların durumunu tanıtmada yazar, diyalog yöntemini yerinde kullanmıştır. Buradaki durum, İtbay ile Askar arasındaki konuşmalardan oldukça farklıdır. Birbirlerine düşman insanları bir diyalog içinde bir an için anlaşmalarını sağlayarak, kahraman karakterinin bir tarafını açığa kavuşturması, S. Mukanov’un diyalog kullanmadaki yazarlık ustalığını göstermektedir. Aynı yapıya sahip diyalog içinde bile, karakteri tanıtmayı isteyen iki yazarın diyaloğu kullanma yönteminin farklı olabileceğini, yukarıda verilen diyalog örneklerinde gösterilmektedir. Böylece her yazarın edebi yöntem olan diyaloğu kullanma özelliğinin yazarlık ustalığına bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Omsk şehrinde ilahiyat üzerine eğitim gören köy okulunun öğretmeni Askar’ın İtbay davranışlarına bakış açısı, nesnel ve öznel motiflerin derin birimiyle ortaya çıkmaktadır. Toplumun önde gelen bilinçli yurttaşı olarak, eski feodal geleneğin zulmüne ve kalabalık halkı saran cahilliğe üzülüyorsa, çocukça davranışlarına göre düşüncelerini gerçekleştirmek istemeyen Askar, asıl niyetini gizleyerek, dişli yöneticinin davranışlarına itiraz eder. Bu meseleyle ilgilenmek üzere köye gelen Madiyar’ın adalet ve akıl sahibi olduğunu düşünen Askar, İtbay’ın zulmünden dert yanar. Çok geçmeden deminki düşüncesinden vazgeçmiş gibi oluyor.
…
“Elbette öyle… İtbay gibi zenginler için yiyeceğin bolluğu, bir gerçektir. Fakat bizim sevinerek tükettiğimiz o yemeklere bazıları istemeyerek bakıyorlar. İşte bunun kötü tarafı da budur.
“O kimdir?” dedi Madiyar Askar’ın dediklerini anlayamayarak. Ona dikkatle baktı.
“Kim olsun, fakirlerdir! İtbay’ın malları, fakirlerin gözyaşlarından oluşmuş değil midir? Eskilerden bugüne kadar uysal insanlara eziyet edip, yedikçe yiyor. İtbay, adaletsizlikten vazgeçecek gibi değil, yedikçe daha çok istiyor.” [60, 95 s]
…
Bu, hikâyenin ana fikri olan ve halkın zorlu durumunun etrafında gelişen problemli diyalogdur. Bu diyalog, Askar ile Madiyar’ın ilk konuşmaları olmasına rağmen, iki konuşanın da önemli şahsiyetler olduğu bellidir ve her birinin karakter özelliği açık olarak görülmektedir. Askar, halk için var olan, doğduğu topraklara ve halkının durumuna üstünkörü bakmayan, onları göz ardı etmeyen, koruyucu, destekleyici yurttaş olarak görünürken Madiyar, egemen sınıf temsilcilerine yakın olan, halk konusunda tarafsız bakış açısına sahip, milletin durumunu sadece konuşmalarıyla düşünen entelektüellerin temsilcisi olduğu sohbet sırasında belli oluyor. Devamını okuyalım:
…
“Yiyorsa yiyordur.” dedi Madiyar, kırabilirim diye düşünerek. “Kazak halkının öncelikle en büyük sömürücüden kurtulması lazım. İşte, ancak o zaman rahata kavuşur.”
“Kimdir o?”
“Rus!” dedi Madiyar, sertçe konuşarak.
“Rusların fakirlerini sömürenler yok mu?”
“Bu senin kendi fikrin mi?” dedi Madiyar, üzerine gelircesine ters ters bakarak.
“Neden öyle sordunuz?”
“Hiç, ordan burdan duyduğun bir şey mi dediğin?”
Bu söz, Askar’ın gücüne gitti.
“Böyle söylemeniz, beni daha önceden tanımadığınız içindir. Akıllıyım ya da aptalım diye neden söyleyeyim. Fakat başkasının sözünü söyleyecek ağız bende yoktur. Ben kendimi, gücü yettiğince kendi fikirlerini ortaya koyan delikanlı olarak görüyorum.”
“Sen bana darıldın ya, Askar. Ben kötü niyetle söylememiştim.” [60, 96 s]
…
Yazar, kahramanların siyasi meselelere bakış açılarını ikisinin de istemedikleri tartışma anında, karakter özellikleriyle birlikte tasvir etmektedir. Madiyar, Askar’a “Bu senin kendi fikrin mi?” diye beklenmedik bir soru sorarak, onun tepkisini ölçmek istiyor. O sırada Askar’ın tecrübesizliğini kullanarak, Kazak sultanlarının zulümlerini, Rus yöneticilerinin rüşvetçiliklerini anmakla aklamak istiyor. Konuşmalarında milletler arasındaki anlaşmazlıkları dile getirerek, bütün suçu başkalarına yüklemeye çalışıyor. Bununla birlikte, içten içe Askar’ı ikna ederek kendi grubuna alma düşüncesi de var. Fakat beklediği cevabı duyamadığına şaşıran Madiyar, Askar’ın konuşmalarındaki sosyal demokrat yönü hisseder hissetmez, delikanlının partide olup olmadığını öğrenmeyi amaçlıyor. Repliklerin küçüklüğü ile yüksek tonlu vurgu, meseleyle alakalı tiplerin iç dünyasındaki derin duyguları fark ettirmektedir. Madiyar, gerçekten de Askar’ın kendisi gibi olan rakibini kırmak istememektedir. Bu andan itibaren Madiyar ile Askar’ın farklı amaçlar doğrultusunda hareket eden insanlar olduğu belli olmaya başlar. Parça, yukarıda incelenen meseleye dayalı diyaloğun devamı olmasına rağmen, bu parçada da gelecekte olabilecek tartışmanın ön şartları hissedilmektedir. Ayrıca, Askar’ın gözünden Madiyar’ın baştaki ustalık zirvesinden düştüğüne bakılırsa, buradan da bir takım sonuçlar çıkabilmektedir. Belki de Askar’ın karakteri değişkendir ve o da birilerinin etkisindedir. Askar, ‘aydın’ ağabeye saygı duysa da, namusuna düşkünlüğünden ve yürekli huyundan vazgeçmemektedir. O, birisinin öğretmesiyle değil, kendi isteğiyle, dünya görüşüne uygun olarak, düşüncelerini bilinçli bir şekilde oluşturmaya çalışmaktadır. Bu bölüm, delikanlının yılmayan cesur karakterinin oturmasını yansıtan, toplumda kendi yerini bulabilecek özel şahsiyet olarak manevi gelişimini gösterebilen yazarın büyük başarısıdır.
‘Botagöz’, sosyal ve siyasi içerikli roman olduğu için, toplum hayatında olup biten önemli değişimleri, hükümet ile halkın kollayıcıları olan aydın temsilcilerinin çeşitli bakış açılarını ortaya koyup tanıtır. Elbette, iki türlü siyasi yön taraftarlarının arasında zıtlıklara dolu durumlar da ortaya çıkmaktadır. Romanda ideolojik çekişme ve tartışmalara dayalı diyaloglar pek çok defa karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, Askar ile Bazarhan Medelhanov’un diyalogları buna örnek gösterilebilir. Askar ile Bazarhan’ın konuşmalarından kahramanların birbirlerini desteklemeyecek zıt fikirlere sahip olduklarını açıkça görebilmekteyiz.
…
“Doğru diyon. Bu söz gibi hata mı?”
“Size hata demem de ayıptır ağabey. Siz büyük, ben küçük… Siz çok biliyorsunuz, ben ise az… ‘Çok biliyor’ diye kızmayınız. Bence o fikir yanlış.
“O öyle akıllı kimse ki!” dedi Sayım, Askar’ın Bazarhan’a karşı gelmesini beğenmeyerek.
“Engellemeyin, engellemeyin, söylesin!” dedi Bazarhan.
“Eğer köy yerleşik hayata geçecek olursa, oraya okul, hamam, hastane ve benzer binalar inşa edilecektir. Göçebe köyde böyle şeyler olur mu?”
“O zaman Kazakların halka özgü özellikleri kalır mı? Millî farklılıklarını kaybetmez mi?” [60,175 s]
…
Diyalogda ele alınan mesele, köyü yerleşik hayata geçirmeye karşı olan Medelhanov Bazarhan’ın ‘Aykap’ dergisindeki makalesidir. O makaleyi okuyup Bazarhan’ın düşüncelerine katılmayan Askar, bundan sonraki düşüncelerini Alaş Orda liderlerinin önünde de açıkça söyler. Bu, tartışmalı diyalogda Bazarhan genç misafirinin münakaşa etmesinden hoşlanmasa da, Askar’ı denemek ister, onun gençliğini dikkate alarak, konuşmalarına engel olmaz. Fakat Askar’ın sorularına da yanıt vermez. Kahramanların son replikleri, soru – cevap sırasıyla değil, soruya – soru şeklinde oluşmuştur. Bazarhan’ın peltek konuşmalarında gülünecek bir şey yoktur. Çünkü o ağzına nasıbay adlı keyif verici madde atmıştır. Fakat yazar, diyaloğun gerçekçiliğini korumak amacıyla söylenilen ayrıntıyı atlamaz. Köy zenginlerine Petersburg’da yaşayarak Kazak halkına ait özellikleri unutmadığını ispatlayan Bazarhan’ı eşine Boris Alekseeviç diye hitap etmesini de bundan önceki diyalogla fark ettirirken yazar, Kadet Partisi’nin önemli üyesi olan Medelhanov’la alay ediyor gibidir. Fakat yazarlık konum, bu konuşmaya karışmamıştır. Bazarhan’ın Askar’ı istememesini, konuşmaya karışan Sayım’ın replikleri hissettirmektedir. Bazarhan, etik yasaları kavramış olduğundan ve birçok tartışmaya katılarak ustalaştığından tecrübelerine güvenerek yenilmeyeceğinden emindir. Düşüncesi o yöndedir. Oysa rakibinden hala anlayış ve yön bekleyen Askar, bu konuşmadan sonra Alaş Orda planından tamamen ümidini keser. Diyalog, dünyaya bakış açılarıyla psikolojik özellikleri hiç bir şey saklamadan, tartışmaları tasvir yoluyla derli toplu bir biçimde topluca göstermektedir.” [13, 258 s].
S. Mukanov’un Botagöz romanı, 1916 yılındaki siyasi durumu tasvir eden tarihi eser olduğu için, yazar o dönemdeki siyasi meselelere kahramanların bakış açılarını diyaloglarda açıkça ifade etmektedir.
Bu arada tarihi devrim konusunda eserler kaleme alan, edebiyatta tarihi tipler oluşturan yazar A. Fadeev’in tarihi eserlerle ilgili taleplerini dikkate almak gerekiyor. O kendisinin ‘Paramparça’ kitabı hakkında bilgi vererek: “Devrim mücadelesinin ateşinde insanların değiştiğini göstermek, benim ilk ve en önemli amacım, düşüncem idi.” diye yazmıştır. Yazar düşüncesini bilim adamı M. Karatayev ‘Ustalığın Zirvesine’ adlı yapıtında: “Tarihi devrimcilik konusundaki eserler için hayatın gerçeklerini devrimin gelişmesi içinde alarak, göz önünde canlandırılabilecek şekilde edebi açıdan güzel tasvir edilmiş tipler düzeneğini oluşturmak, büyük realistin önemli bir şartıdır. O, bütün bir edebi eserin yapısını oluşturmak demektir.” [65, 99 s] diye, açıkça belirtmiştir.
Bir buçuk yılı aşkın süredir cephenin yanında çalışan adamların arasında hizmet eden Askar, orada meydana gelen uygunsuz durumları, ağır işlerle uğraşan adamların başına gelen zorlukları (ölüm, hastalık, açlık v.b.) kendi gözleriyle görerek, cepheyi yönetenlere itirazını bildirip halkının durumunu düşünen, ‘destekleyici’ halkın ağası Bazarhan’a gelir. Askerlerin durumunu üzülerek ilettiği anda, beklediği yanıtı alamaz.
…
“Adamların evi yok, giyecek giysileri yok, yiyecek yemekleri yok.”
“Savaşa gelen adam, düğüne gelmemiştir. Delikanlıların itiraz edip, olay çıkarttıkları doğru mu?” dedi Bazarhan yüzünü ekşiterek.
“Bilmiyorum.” dedi Askar.
“Niye bilmiyorsun?! Onların içinde olsan da bilmiyor musun?
“İçindedir, diye kim söyledi size?”
“Kim söyledi!..” dedi Bazarhan, dalga geçerek. “Kim söyleyecek, gelen haberler öyle.”
“Kimdendir o mektuplar?”
“Memleketin içini ala tay gibi karıştırıp gelmiştin.” dedi Bazarhan, Askar’a pis pis bakarak. “O yaptıklarını burada tekrarlamak mı istiyorsun? Ben de sana okumuş insandır diye inanmıştım. Bu kötü niyetini bilseydim…”
Bazarhan ne diyeceğini bilemeden susup kalmıştı.
“Durmayın, devam edin.” dedi Askar.
“Sen nasıl öldüğünü bile fark etmezsin!”
“Halkım için ölmeye hazırım ben.”
“Halk için…” dedi Bazarhan dudağını, ellerini oynatarak. “Halkı kötülerden korumuştun ya.”
“Senin nasıl koruyup kolladığın da bellidir” [60, 334 s]
…
İşte, gerçek tartışma diyaloğu, düello diyaloğu! Bu diyalog, ayrı ayrı bağımsız iki şahsın, halkın yüzü sayılabilecek delikanlıların kendi fikirlerini savunma mücadelesidir. Tartışma diyaloğu olduğu için, kahramanların konuşmalarında ima ve dolaylı olarak belirtme kalıpları yoktur. Söylenenler hem keskin hem de açıktır. Konuşma da düşünce de… Cephedeki askerler meselesi hakkında Askar ile Bazarhan Medelhanov’un zıt fikirleri yine çıkmaza girerek, kavgaya döner. Her iki muhalifin replikleri birbirlerine karşı olumsuz duygulara doludur.
Askar, odaya girmeden, sohbet başlamadan evvel Bazarhan çok neşesiz bir şekilde oturuyordu. Fakat Askar ile ilk defa karşılaştıklarından beri konuşmalarına bakarak, onun ‘Alaş Ordacıları’nı değil, sosyal demokratlığı seçtiğini fark edip onu sevmemişti. Fakat genç delikanlının peşine düşmüş, onu kontrol etmek için o ana kadar yaptıklarına tarafsız bakmaya çalışmıştı, ancak en sonunda Askar’ın onu ilgilendirmeyen siyasi meselelere karışmasına ve kendisine karşı gelmesine dayanamaz olmuştu. Ardından sabrı tükendi ve ağır konuşmaya mecbur kaldı.
Askar, Bazarhan’la alay etmek amacıyla “Durmayın!” diyerek, konuşmasını tamamlamasına izin verdi. Bazarhan sinirlenerek, “Sen nasıl öldüğünü bile fark etmezsin!” diye, Askar’ı korkutmak için değil, “Bu şekilde devam edersen, başını bir belaya sokarsın.” uyarısını yapmak için konuştu. Özellikle, Bazarhan’ın sözü ve mimikleri, içinde kopan fırtınaları, öfkesiyle kızgınlığını güzel bir şekilde tasvir etmektedir. Askar da “Benim davam, halkımın davasıdır.” diye, ‘Altı Alaş’ın ağabeyiyle’ tartışmaktan korkmamaktadır. Buna, farklı bakış açısını, değişik dünya görüşü sahiplerinin zıtlıklarını esas alan tartışma diyaloğudur demek mümkündür.
Askar ve Bazarhan, farklı amaçları olan, birbirine benzemeyen iki özel kişidir. Askar, halkı için yanıp tutuşan milliyetçi delikanlılardan biri olduğunu, cesurca yaptığı hal ve hareketleriyle ispatlamaktadır. Vatanperver Alaş Ordu’nun lideri Medelhanov Bazarhan, tarihin tekerlerini kendi çıkarları yönüne çevirebilme talepleri doğrultusunda, zaman ruhunun tepkisini canlandırmaktadır. Durumdan istifade edip Kazak halkına özerklik almak için mücadele eder. Fakat bütün bunlar, sıradan Kazak halkının geleceği için değildir. Altındaki niyet, eski zenginlerle egemen sınıfın özgür yaşantısını tekrar yaşatmaktır ve kendisi de sonunda han olmak için savaşmaktadır.
Alaş Ordu’nun yurttaşları hakkındaki düşüncelerimizi roman metnine dayanarak aktardığımızı hatırlatmak isteriz. Günümüzde onların aklandığı malumdur ve onlara karşı olan bakış açıları da değişmiştir. Ancak ne var ki, yazar S. Mukanov’un eseri, o zamanın ideolojisine uygun olarak çoktan kaleme alınmıştır bile. Bu sebeple bizler de, Alaş Orda yurttaşlarının portresini metinde olduğu şekliyle aktarmayı uygun buluyoruz.
Romandaki yönetici taraftarlarıyla halk temsilcileri arasında genellikle tartışma diyalogları meydana geliyorsa, bu iki grup, iki farklı görüş sahiplerinin, amaçları hiçbir zaman bir yerden çıkmayan kahramanlar arasındaki ilişkileri göstermektedir. Daha önce Kazak edebiyatında diyaloğun araştırılma konusuna değindiğimizde, E. Lizunova’nın Avezov sanatıyla ilgili araştırmalarından bahsetmiştik. Lizunova’nın bu çalışmasında Avezov’un ‘Abay Yolu’ roman epopesindeki tartışma diyaloğu, münakaşa diyaloğu, düello diyaloğu ve onların hangi kahramanlar arasında gerçekleşeceği hakkında fikirler öne sürdüğünü biliyoruz. Şimdi de bu romandaki tartışmalara göz gezdirelim:
…
Takejan, Abay’dan hoşlanmayarak, sinirli bir halde oturuyormuş.
“Ee, konuşma sırası sizde diye bunların köyüne saldırıp adamı öldüren Takejan ve Iskak var mıdır? Ne yani, bu iki kurnazı benim önüme çıkarıp bana iyilik yaptığını mı sanıyorsun? Sevimsiz şeyleri buraya getirerek görünüşünden korksun mu diyorsun yoksa?” diye kızdı.
Abay çok sinirlendi, kaşlarını çattı. Takejan’a büyük bir kızgınlıkla bağırarak konuştu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/rita-sultangaliyeva/sabit-mukanov-romanlarinda-diyalog-kullanimi-69499315/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.