Gurbetin Sesi

Gurbetin Sesi
Anonim


GURBETİN SESİTANJARIK ULUSLARARASI ARAŞTIRMA MERKEZİ

ÖN SÖZ
Elinizdeki eser, Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde özerk bölge yönetimi adı altında yaşayan ve orada doğmuş Kazak asıllı yazar ve şairlerin Kazakistan’da “Tanjarık” Araştırma Merkezi adı altında birleşerek oluşturdukları birliğin eseridir.
Elinizdeki eserde yirmi iki şair ve yazarın kendileri tarafından seçilmiş Kazak Türkçesi şiir ve yazılarının Türkiye Türkçesine aktarılmış halidir. Kazak Türkçesinden Türkiye Türkçesine Karlygash Khavay tarafından kaba aktarımı, düzeltme ve adaptasyon İsmail Doğan tarafından yapılmıştır.

TANJARIK JOLDIOĞLU


Ünlü Kazak şairi, Çin’de ortaya çıkıp gelişen Kazak edebiyatının yıldızı, Alaş hareketinin önde gelenlerinden olanTanjarık Joldıoğlu, 15 Mart 1903’te Çin’in Sincan bölgesinde yer alan Kamıstı’da doğdu.
Babası esnaf olmasına rağmen maddi manevi açıdan zengin, usta, şiirsever, mizah dünyası geniş ve konuşkan birisiydi. Annesi Mazak, zeki, mütevazi, halk tarafından sevilen, iple örgü ören ve terzilik yapan çalışkan bir kadındı. 1913 yılında Tanjarık, yaşadığı Şakpı köyünde yer alan Sadı okulunda Mıngbay isimli öğretmenden okuma yazma eğitimi almaya başlar. 1916, 1918 yıllarında kendisine Abdimajit efendi diye hitap edilen bir Tatar asıllı bilginden eğitim alarak kendisini geliştirmiştir.
1919 yılının sonbaharında 16 yaşındaki şair, İli nehrinde yer alan Küre bölgesinde yeni açılan Tang Shui okulunu kazanır ve Çin Dili, Kazak edebiyatı, tarih ve coğrafya alanları üzerine öğrenim görür.
Tanjarık, 1923 yılında Nüptebek isimli zengin tüccarın ünlü atı Baygekök’e binip tarihî anavatanı Kazakistan’a kaçak olarak gelmiştir. Kazakistan’a döndükten sonra Narınkol, Kegen ilçelerinde eğitim alır ve Alaş dünyasının mücevher oğulları Abai Kunanbayoğlu, Muhtar Auezov, Ahmet Baytursunoğlu, Miryakup Dulatoğlu, MagjanJumabayoğlu tarzı klasiklerin eserleriyle tanışır, Alaş ideolojisini benimser. 1925 yılında Çin’e geri dönen şair, on aylık hapis cezasına maruz kalır. Fakat araya giren halkla halk ağaları, şairin azad edilmesini sağlamışlardır. Haksızlığa gelemeyen Tanjarık, bundan sonra kendi eserleri aracılığıyla halkın istekleriyle arzularını dile getirmeye başlar.
Mart 1935’te İli bölgesinin Kulca şehrinde “İli Bölgesel Kazak-Kırgız Kültür ve Aydınlanma Birliği” kurulur. Tanjarık, adı geçen kurumda aydınlanma ve kültür yönetmeni olarak işe başlar. 1935-1940 yılları aralığında ise “İli Sincan” gazetesinde yayın redaktörü olarak çalışır. Aynı zamanda halk arasında ve gazetelerde Alaş ideolojisini nasihat eden Tanjarık, Alaş düşmanları tarafından tekrar tutuklanır, altı ay Kulca hapishanesinde kaldıktan sonra Ürimçi hapishanesine sevk edilir. 6 yıl 5 ay boyunca hapiste kalan şair, bu süre zarfında türlü işkencelere maruz kalır. Zira yaşadığı onca talihsiz olaya rağmen Tanjarık, hacimli şiirlerinin büyük bir kısmını hapisteyken yazmıştır.
Şair, 1946 yılının sonbaharında serbest bırakılır ve göbek bağının kesildiği Künes ilçesine geri döner. 16 Ağustos 1947’de Sadı yaylasında hayatına veda etmiştir.
1957’de, ölümünden on yıl sonra, Çin’de yürütülen komünist politika yüzünden “Milliyetçi, Alaşist ve halk düşmanı” olmakla suçlanır ve şairin eserlerini okuyanlar, ezberleyenler, koruyanlar suçlu sayılır. Yayınlanmış eserleriyle el yazmalarının neredeyse tamamı yakılmıştı.Ancak 1978 yılından itibaren, şairin eserlerinin derlenmesi, yayınlanması için gereken çalışmalar serbestçe yürütülmüştür. Şimdi ise, Kazakistan’da “Uluslararası Tanjarik Araştırma Vakfı” kurulmuş, “Tanjarik” dergisini yayınlamaya başlamış, şairin hayatı boyunca Alaş ideolojisini nasihat eden Alaş gazisi olduğunu kapsamlı bir şekilde inceleyecek okuyucunun şairin hayatına dair yeni verileri elde etmesini sağlamaktadır.

ŞAIRIN SIRRI
Halkının ilgisini sever şair,
O an kanatlanır da yükseliverir.
Dinleyici bilgi sahibi ise zeka ve ferâsete dair,
Kelime kulağa lezzetli gelir.
Her şeyin temelini anlamak gerek,
Kılıç kırılırsa da kın kalır.
Bu hayatın geleneği böyle,
Bir hatıra, fareden de in kalır.
Halkımız der “at yuvarlanırsa yerde tüyü kalır”,
“Çayırda koyunun gevelediği ot kalır”.
Doğrularla gerçekler zafere varır,
Sahte yalan söze kim inanır?
Sözü derinden kavrayan ferasetli insanlara
Gizemli söz perde arkasından fısıldanır.
Her gördüğüne inanır özsüz cahiller
Su değmeden, yağmur yağmadan ıslanır.
Bilgenin ağzından çıkan söz bile,
Bilginlerin terazisinde tartılır.
Daha ilk engelde bile,
Yalanlar, boyalar akar gider, sarsılır.
Ustadan eser kalır, molladan mektup,
Falcıdan kalan miras, cinlerdir.
“Dedemden bana kaldı” diyen falcı,
Bu dünyaya sığmaz, çıldırır.
Etrafını boş sözle doldurursa,
Cinle şeytan her zaman peşinde olur.
Eğer şair ölürse miras kalır
Hikâyesi, şiiri, destanı ilham dolu.
Duyulur, yayılır da,
Cümle âlem şiirlerini okuyuverir.
Türlü eleştirilerle
Çiçek açar şiirler, bahara erer.
Dinleyici duyarsa dediklerini,
Şairler kartal gibi kanatlanır.
Cahil elindeki şiirlerde
Ne görkem, ne de sanat kalır.
“Kendi sözüm kendimde kalsın” diye
Şair de çaresizce öfkelenir.
Ahmet, Abay, Aset, Mir-Yakuplar
Kazakta yeri dolmaz bin yākut var.
Şah-Kerim, Arip ile Murın Omar,
Şiirde tulpar gibi toz yuttururdu.
Kadından dünkü Sara, bugünkü Dina,
Şiir okursa erkekler yutkunurdu.
Her sözü, her cümlesi özel, derin,
Anlarsan beyinini sarsar, yakar.
Şiiri bazı şairin, duyan bilir,
Bozulmuş kurut gibi çürür durur.
Fakat hepsinden Abay’ın sözü üstün durur,
Türlü fikirleri avlardı o kayalarda.
Şiiri olur bazılarının kopuk kopuk
Benzerdir bozulmuş mayaya.
Anlamsız şiirleri şairlerin
Benzerdir serçelerin boş sesine.
Koşmaktan, uğraşmaktan yorulmazlar,
Ve kimse düşmez onun peşine.
Benim de aklım az, görüşüm dar,
Şiire lâyık olmak, yüce iştir.
Tatsız şiir vermekten korkum da var,
Kendimde göremedim kutsal gücü.
Derin söz bulamazsam, derdim kalır
Leke gibi gömülü yüreğimde.
Dar zindanda yattığım için belki
Ağır ağır dilim de, dileğim de.
Nefes verip avutan bu hayatın
Sonu da bir aldatmacadır.
Geçip giden günler aklıma gelince,
Gözlerim yaşla dolar.
Ömür bir kere sardı mı
Kızak gibi kaydırır.
Aslında kaybolup giden hayattır.
Azalır yavaş yavaş ömrünün günleri.
Bir gün gelip kulağına
Alnındaki kırışık, geçmişindir denecek.
Padişah, zengin, şair, bilgenin de
Sonunda gideceği yer, topraktır.
Öldükten sonra yaşamak isterim,
Severse okur yeni nesil.
Bilgeden söz, ustadan kusur kalır.
Yanlışım varsa ayıplamayın.

BENIM HAYALIM
Değerli sözlerim, tüm hazinem olsun bir gün,
Tüm hayalim budur, halkım!
Sözlerimden daha değerli olmasın altın!
Başköşe zenginin, eşik de yoksulundur
İşte buna yanar içim.
Konuşan dil değil, güçtür.
Buna dayanmaz ruhum.
Ceket yırtık, cepken kolsuz, el kısa,
Saç döküldü, bel büküldü.
Bir ben atlı, diğerleri yaya,
Elim nereye yeter benim?
Yırtık çadır, tek sığınak evim,
Anam atam ne olacak?
Hücrede vızıldayan bir serçeyim,
Bülbül gibi mi gelir sesim?
Hayallerim gerçekleştiğinde,
Bilin ki çürümeyecek mezarda cesedim.

GARDIYANIMA
Her yere pusu kurmuş
Benim baş belam olmuşsun.
Babanı mı öldürdüm?
Katil değil Alaşçı’yım ben
Altı yıl bırakmadın peşimi.
Ne kazanır, ne de kaybedersin
O yüzden bitmez bu savaş, bu zor gün.
Yeğenim değil, eniştem değilsin,
Anlamsız bir akrabam oldun.
Baldız mısın, metres misin?
Oynaşıp gülüyorsun benimle.
Elinde gücün olsa,
Şüphesiz, paramparça edersin halkı.
Bu niyetinden vazgeçmedikçe
Nasıl elin bulaşmaz kana?
Kartal, kurt, köpek gibi leşle beslenip,
Benzedin gagasıyla kan tırtıklayan saksağana.
Kana doyduğun an guguklarsın,
Sırtını bozkıra yaslarsın.
Etrafına bakmadığın için kendini görürsün ancak,
Zannetme ki tek kişisin dünyada.
Ağzını kanla zehirle doldurup,
“Adalet” dersin üstelik bağırarak, gülerek.
Sahtekârlara inanırsın çünkü kendine benzer,
Gerçekleri dinlemezsin bilerek.
Senin işindir vaadettiklerini yapmayıp
Kurnazlıkla kendi sözünü çiğnemek.

CAHILLERIN CAHILLIĞINI DÜŞÜNÜRKEN
İnsana her şeyden önce bilgelik lazım,
Bilimdir insanı görkemli kılan.
Hiçbir şey öğrenmeyen cahil gider,
Övgüye, teşekküre ilişmeden.
İlime bulaşmadan köşede kalanların,
Hayatı geçer gider, elinden kaçar.
Bilge insan ise her zaman barışçıl olur,
Kardeşleriyle huzur içinde yaşar.
Cahillikle geçen bir ömür,
Adeta gece gibi karanlık ve puslu.
Çaresizliğe düşürür insanı,
Cahillerin cahilliği, anlamsız ve süslü.
Kılıç alıp eline savaşa gitmek isterse biri,
Bakar ki binecek at kalmamış yine.
Fakirin kuyruksuz atını da alırlar
Yanır atın, sineklenmesi gibi.
Yemek seçer, çadır kurar, başka işi yok,
Müsriflikten başka düşündüğü de.
Dediğini yap, her işine koş yoksa,
Buzağının dişi gibi sert kırbacıyla vurur sana.

ZAMANIN DEĞIŞIK BU YÜZÜ NEDIR?
Zamanın değişik bu yüzü nedir?
Çiçek açan gülünün yaprağı nedir?
Sabahı aydınlıkla karşılayan
Hür, özgür bozkırların toprağı nedir?
Soyu kurumuş yok olmuşçasına
Vızıldayan sineklerin kaçardı keyfi.
Ah! Kedersiz endişesiz yaşanan zamanlar
Yükseldi zeytin ışığı güneşin.
Kedersiz kimse kalmadı yurtta.
Devrin rengi değişti şimdi.
Sahrada bir zamanlar kendi halinde
Yaşayan halkın yarını bulanık şimdi.
Ucuz mala gider mi biri,
Yetişen büyüklerini de dinlemeden.
Avcıya yakalanmamıştın uzun süre,
Şimdi ise avucuna düştün bin kere.
Avcıya yakalandığında ansızın,
Akranların ağlar sızlar, talihsizce.
Asırların verdiği hazineden ayrılır,
Çıplak kalan halkımı artık kim korur?
Hainler kınarsa milletimi
Kalbimiz soğur, hayata ne verebiliriz?
Binden yüzü, yüzden onu, ondan biri,
O “biri” de kalmazsa ne yaparız?
Düşüncelerimin sahibi de o olursa,
Eyinime binmeden durmaz.
Gün gelip bagaturlaşırsa,
Her bacadan çıkan dumandan da vergi alır..
    1933. yıl.

OKU, GENCIM, KALEM AL
Oku, gencim, kalem al,
İlerleyeceğin gün geldi.
Bilimle bilge olunur,
Okumak için güç verdi.
Sabah gelir, güneş çıkar,
Süte dönüşen suyundur.
Şimdi yatma zamanı değil
Bayrağını yükselttiğin günündür.
Meydan artık gençlerindir.
Dumanını uçur göklere.
Mücevherlerin çalındı,
Alevini yak bekleme.
Bu öğüdüme kulak veren,
Birçok kişi pislikten arındı.
Dutun öldü, Yang Zuhui[1 - Kazakları yöneten Çinli Hükümet adamları]
Gücümüzle kovuldu.
Gençleri uykusundan kaldıran,
Öğretmenlere kötülük gelmesin!
Nalı olan atların,
Kuyruğuna taş değmesin.
Tadını alırsan bilimin,
Doyamazsın gezersin.
Cahil kalırsan hayatta,
Kendi kendini ezersin.
Gösteren dünya sırlarını,
Yüce eşitlik yasası,
Yükselten millî kuvveti,
Yaşasın, bilim, yaşasın!

MUKAN MAMITHAN


Çin’in Sincan Uygur eyaletinin kuzeybatısında yer alan Kazak Özerk bölgesi Künes ilçesinde doğmuştur. Künes ilçesi, İli nehrinin kıyısında yer almaktadır. 1978 yılında İli Pedagoji Üniversitesinde Kazak Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim almaya başlayan Mukan Mamıthan, 1982 yılında mezun olur. Şair, “İli Gençliği” ve “Örender” gazetelerinde redaktörlük yapmakla birlikte ilk kariyer adımlarını da orada atmıştır. Şiirleri ve muhtelif yazıları o yıllardan itibaren çeşitli yerlerde yayınlanmıştır. İli Bölgesel Arazi Yönetiminde hizmet etmekte olan şair, 1995 yılında dede toprağı olan Kazakistan’a göç etmiştir. Kazakistan Telif Hakkı Derneği’nin danışmanı, “Tanjarık” dergisinin genel yayın yönetmeni olarak hizmet etmektedir.

VATANIM
Telkara, sazlığıyla güzel, görkemli
Orada taylarla yarıştım.
Bestepe Bestamak’la âdeta canciğer,
Senin dünyada bir eşin yok.
Vatanım, varlığımın parçası.
Vicdanla insanlığın ölçüsü oldun.
Kızların kendin kadar güzel, ben ise
Kucağında büyüdüm yiğit oldum,
Telkara’m seni özlemek, boynumun borcu,
Gözyaşımı kuruttun ağladığım zaman.
Sensin vatanım, yeryüzündeki cennetim!
Övgülerimi duyar seni soran kimse.
İki gözümün nurusun, göz bebeğimsin,
Çamurla oynayan dünkü çocuğu düşün.
Elli yıl sonra geri döndü sana,
Kucağına eskisi gibi alır mısın?
Sana gelir özlem gideririm,
Sohbet edip analar ve dedelerimle.
Geldiğimde yarım gönüllü olan ben,
Dönerim çocukluk yıllarımla.
Sen benim hayallerime kanat verdin,
Kucağında hiç ağlamadım.
Annem gibi avucunla okşadın,
Yiğit olana kadar güç verdin.
Vatanım, senden uzağa gidemedim,
Seninle ikizdir ruhum.
Senden uzağa gidemem çünkü,
Göbek bağım sendeyken kesildi.
Dedemi de, babamı da kucağına aldın,
Hayatta her zaman ölümle ayrılık vardı.
Vatanım, uzaklara gitsem dahî,
Çocukluğum sende kaldı.

SAYRAM GÖLÜ
Sayram’ın dibinde derin bir sırrı var,
Daha gizemli efsanesi, hayran etti beni.
Solteke, dile getirip kâğıda yazmıştı
Bir asır geçmiş o günden beri.
Sayram’ın sırları henüz açılmadı,
Gizledi onları sır dolu gölün dibine.
Dalgalar kıyıya yapışır o yüzden
Âdeta güzel bir kız sarılır birine.
Âşıklık bir büyük sır oldu gizemli,
Ayın da, gecenin de şarkısı var gibi.
Geceler insanı düşüncelerle boğmakta,
Âdeta sevdiğini kaybeden yâr gibi.
Sayram’a girersek alır kucağına,
Farklı bir duygularla öper sizi
O an yaşarız tüm duyguları
Kıyıdan görünür efsanenin izi.
Efsane getirir çeşitli düşünceler,
Aşk acıları acıtır kalbini.
Güzellik sembolü Sayram’dır derim ben,
Kıyıda karşılar duygular rüzgârı.
Aşk yarasını tedavi etmeyin,
Yârını kaybeden hüzne sahiptir.
Sevdiğini kaybetme, bırakma elini,
“Sevmeyi” kaybetmek, en büyük kayıptır.

İLI NEHRI
İli nehri huzurlu akan,
Altında balıklar, pikeler kaynaşan.
İsmini sevdiğim kutsal nehrim,
Boynuma astığım vatanımın aynası.
Suların senin, mücevher bestelerdir,
Her damlası bulaktır görebilene.
Kıyında yaşayan dedelerim,
Sır verir İskitler’den Hunlar’dan.
Hiç ayrılmamıştım kıyından ben de,
Şiirimin mısralarını seninle paylaştım.
Şimdi kıyından uzak kalsam da,
Beynimde hatıraların canlandı.
Kıyında kayın ağacı dalları yemyeşil,
Çadırlar dolu ormanlık alan.
Senin tertemiz güzelliğini,
Fark edemez günahı olan.
Senden beslenir yüksek dağlar,
Seninle güzeldir bahçeler bağlar.
Yakana yapışsa yabancı eller,
Acılar içinde görürsün sen beni.
Diktiğim ağaç da büyümüş kıyında,
Onu arar, gelirler evlatlarım benim.
Gelirler yıkarlar yüzünü suyunla,
Kıyında sevdiklerini özlerler seninle.
Ruhuma güç verir coşkun suların,
Seni nasıl tarif etsem ki yakışsın sana?
Kıyında kalsam sonsuza dek
Tek sensin şarkımı söyleyen benim.

TURAN
Turan’da yaşayan dedelerimiz İskitlerdendi
Kahramanlık, onların damarlarındaydı.
Bu kâinat bir zamanlar etrafımızda dönerdi.
İşte o zamanlar evren ayaklarımızın altındaydı.
Yaraşırdı o zaman tüm Türklerin dirliği.
Onun için gerek Türklüğün birliği
Bereketli halkın yükselir görkemi
Bu ruh üstünlüğüdür, ululuk görmeyiz bunu.
Bereket de mutluluk da Turan’da vardı.
Türk, haysiyet demekti tüm kâinatta
Turanlılar denince dünya titrerdi geçmişte.
Alp idik, bozkurt idik o zamanlar.
Turan’da kanat çırpan İskitler/Sakalar vardı.
Onların damarlarında yazıldı kahramanlık.
Türklüğün birlikte olduğu o anılar,
Şimdi Kızıl Elma olup saklandı kanında.

BABA
Çok bekledim, baba, mezarının başında,
Durmadan akardı gözümden yaşım da.
Hayallerimin peşinden gideceğime,
Sonsuza dek niye kalmadım yanında?
Sen de gittin, tek başıma kaldım,
Düşünceler beynime doldu her gün.
Altı çocuğun ata babasısın,
Hepsi delişmen senin kanından.
Her yerde her zaman aklımda sen varsın,
Dediklerin ruhumda kayıtlı.
Yalnız bırakıp seni, anayurda gittim,
Affet, baba, bu evlat için ayıptır.
-Benden de büyük olan vatandır! Demiştin baba
“Yanaş, vatan alevden de sıcaktır,
-Vatan, gurur, namusundur, korursun,
-Vatan için can verirsin savaşta.
-Yanındakine ekmeğini paylaşmasan da,
Deseler ki vatan’a canını ver anında.
Babasını sırtında taşıyan kimler var?
Vatan için kalamadım, baba, yanında.
Seni bırakıp özlemle döndüğüm vatanımda,
Çocuklarım mutlu olsun, kurban canım da.

GÜZEL’İN SIRRI
Doğaya nazlanıp etrafa bakar güzel kız,
İnce belini kıvrarak, kuş gibi okşar kendini.
Hançer gibi gözleri keskindir ve alevli,
Yakamozlu göllere benzetirsin sen bunu.
Çiçek gibi yüzü de içimi yaktı anında,
Gülümseyen gözleri, göz bebeği nur dolu,
Bota gözlü salınıp boynuna sarılsa,
Kalbindeki yarayı yok eder değse eli.
Parıldıyor alnı, adeta İli’nin suyu,
Ağzından çıkan her söz, saf altının buharıdır.
Eritir boynunu, yanına yaklaştığı an,
Bayılırsın, yılan zehrinden yoktur farkı.
Gönlünde kalan resmi gözlerinden kaybolmaz,
O Güzel’in yerini hiç kimse tutamaz.
Bu nedenle güzellik, şiirimde bulunur,
Bu güzellere savgadır aç avucunu kabul et.

TÜRK KIZINA
Senin kadar güzel var mı âlemde?
Tobabi Güzel, Türk kızı ay kadar güzelim
Yüce Türk milletinden doğdun sen.
Kalbini bana verir misin güzelim?
Türk kızı, güzeldir sesi kadar kopuzun,
Evlatları Oğuz’un.
Türk halkı “Melek diye”tanımlar güzel kızını,
Sensin, ta kendisi o kızın…
Tüm dünyayı fetheden Süleyman’ın soyundan,
Ata-Türk’ün kanındansın, üstelik.
Tüm Türklerin tek atadan olduğunu söyleriz,
Bu iki alp, tüm Türkler’in ışığı.
Bu milletin güzel kızı olmuş senin gibi,
Anadolu’nun sularında yıkamış güzel yüzünü.
Alp Türk’ün evladıyız ikimiz de Güzel’im,
Sen güzellik, görkemlilik kızısın.
İlk gördüğüm andan beri güzel sana aşığım,
Anladım ki İstanbul’a senin için geldim.
Seven kalpler ikiz doğar der Türkler,
Erken değil geç geldim de geç kaldım.
Sen de, ben de erken davrandık, evlendik.
Sevdiğine geç kalmazmış her kişi.
Övünür Türklük senin güzelliğinle,
İki Türk’ü âşık eden, gönül şarkısı.
Gözlem’im, seni ve ülkeni severim,
Türk soylular eskiden kutsaldır.
Aşk dediğimiz, Türkler birliği,
Bu birliktir, her zaman kutsanır.

KIZAK SÜRÜKLEYEREK
Ayaz inerse köpüklenerek,
Kar da gelir ardından.
Kızak sürükleyip çocuğuyla,
Eniğini de alıp yanına.
Çocuk ağlar kızakta
Annesine bakarak.
Enik de zıplar kucağında çocuğun,
Çocuğu öperek.
Genç annenin gözleri,
Yaşla dolmuş, gidiyor.
Arkada kalmış otağı,
Kurumuş göz pınarları.
Sarhoş olan eşi ise,
Kadını döver her gün.
Evleneli üç sene,
Ak dolmuş saçları.
Ölümlük sandığı aşkı da,
Üç senelik olmuştu.
Yalnız huzur lazımdı bir kadına…
O da bunu görmüştü…

MAKSUTHAN DALEYOĞLU


Şair, yazar, Çin Cumhuriyeti Yazarlar Birliği üyesi, Sincan Yazarlar Birliği ve Dünya Yazarlar Birliği, Tanjarık Araştırma Vakfı Derneği üyesi olan Maksuthan Daleyoğlu, 1958 yılında Çin Cumhuriyeti’ndeki Barköl Kazak Özerk Bölgesi’nde doğmuştur.
1977-1979 yılları arasında Sincan’daki Parti Personeli Eğitimi Koleji’nde, Siyaset Bilimi alanı üzerine eğitim almıştır. 1986 yılından 1988’e kadar, Sincan Tarım Bilimleri Üniversitesinde yüksek ekonomi meslek eğitimi almıştır.
“Kos Tereze” (Çift Pencere) adlı hikâyesi için şaire Çin’de yayınlanmakta olan “Kummıl Alkabı” (Kummil Vadisi) dergisi, “En İyi Eser” ödülünü, “Karıs Jer, Birak, Alıs Jer” (Yakın Fakat Uzak) başlığı altındaki hikâyesi için “Şuğıla” (Güneşin Nuru) dergisi, “Tulpar” ödülünü vermiştir. “Aruwağın Awnasın” (Ervah’ı Mezarında Dönsün) adlı destanı için Kazakistan Cumhuriyeti’nde gerçekleşen “Doğu’nun Çınarı” şiir yarışmasında üçüncülük kazanmıştır. Kazakistan’da şairin “Jır – Jangbır” (Yağmur Destan) şiir kitabı, “Sayğak Gumır” (Kayan Hayat) hikâyeler kitabı, “Dauren Jır” (Zaman – Destan) isimli tarihî romanı yayınlanmıştır.

TURAN DÜŞÜNCELERI
(Şiirler dizisi)

BIZIM KAZAK
Biz uluyuz, yüceyiz,
Petrol isimli
Bin katlı kahverengi kaymağız.
Dünya –büyük cennetim,
Edige,
Kıpçak – kahramanlığım.
Avrupa’yı zamanında
Geçmiştik atla ezip biz…
Biz, yüce direğiz.
Cengizhan’ı yükseltmiştik.
Engelleyemez yalan dünya,
Gökteki ayın ışığını!
Dokuz Oğuz – şah damarım.
Oyrat ile Çungar’ın
İndirmiştik bayrağını!
Yüce İmparatorluk olmuştuk,
Yeryüzünde ilk dalgalandıran bayrağını.
Çinliler’in Han Hanedanı yıkılıp,
Lui Bang isimli padişahı,
Gök Tengri’ye başını eğmişti.
Hakikati değiştireceğim diye bencil doyumsuzlar atıldı,
Yutmak için ejderhalar da katıldı.
Fakat hepsi delirdi.
Biz, yüce bir milletiz,
Karadeniz, Hazarla
Japon denizi arasını
Atla gezen alpleriz.
Biz: Mukagali, Tuğrul Han ve Tayan’ız
Tarihimizi kökünden tanıyanlar,
Gökteki ayla güneşi bildiği kadar bilirler.
Biz, ulu hanız,
Yuan Gruzıni zamanında
Çıkmıştık tahta.
Bulanay, Baykal, Balkandağ’ın
Gövdesine yaslanıp yatmıştık.
Başlığı bizde gerçeklerin, o yüzden
Kendine çekip yorganı,
Başkasına suçu atmasın düşmanlar!
Biz, yüce kahramanlarız,
Kahramanlık destanlarını duyuran.
Berlin’in de tepesine bayrak diken
Rakımcan Koşkarbayoğlu,
Unutulmaz iz bırakmıştı.
Biz, yüce bozkırız.
(Bozkırsız millet, evsiz barksız gezgindir).
Yüce bozkır, kahramanlığımın delili,
Birliğimin kaymağı,
Benim yüksek namusumun bayrağı.
Tüm dünya,
Bak, tekrar yüzümüze!
Kazak dediğin, Orta Asya toprağı,
Kazak dediğin, Temuçin’in annesi,
Kazak dediğin, Cengiz Han’la Baybars’ın dedesi.
Yüce İskitlerden gelen,
Yüce Hunlar’la tarihe yön veren.
Yügrük atlı Huyng-nular,
Yüce Hunlar’ın oğulları.
Medeniyet’in beşiği,
Yükselen gönlün nehri,
Yüce kahramanlık hazinesi,
Yüce bozkırın sahibi, -
Bizim Kazak budur, işte,
Kahraman Türkler’in soyundan!
Biz, hür ve özgürüz!
Düşmanlık yapanın karşısındayız!
Yüzyılların zirvelerinden yankılanan
Alevli geçmiş günlerden
Soyluluğa eşitiz!
Gökyüzünde tüm dünyanın,
Güneş batarsa da batmayız!

TURAN DESTANI
Otağımın tündüğü eksiksiz bütün,
Tepesinden gülümser hasret duyduğum güneş.
Ala koyunun yününü paylaşır yokluk çekmeyiz,
Turan’ımda kanat çırptı ilk kahramanlık!
Taykazan atamızdan kutlu miras kaldı,
Başköşemize hürmetle yerleştirdik.
“Türkün Türkten başka dostu olmaz” diye
Yaban eli yaklaştırmadık toprağımıza.
Dere tepe keçi yolu kaderimiz oldu,
Dağlar, geçitler düzeldi şimdi.
Yaylasında meleşen koyunla kuzu gibi
Vatan toprağında uzandı Turan evladı.
Yükselen şanırağın kubbesinden
Güneşe kadar yükselttik Turan adını.
Yetiştiği evi unutan gelin olur mu?
Tüm Türkler tek kalple, tek duyguyla yaşar, unutmaz bunu!
Bayrağımı dalgalandırdım Turan’da bugün,
Sekiz kanatlı derim ve düğnüğüm var.
Tüm Türkler’in gökyüzü, ortaktır!
Sissiz ve aydınlıklı güneşin nuru da kucağımızda!

BIR TEK “KAZAK”
Bir tek “Kazak” sığar kalbime,
Mutluluğum Kazak’ın duasında,
“Kazak olarak doğmadan başka baht
vardır” diyenlere inanmazdım dünyada!
Asya’nın başköşesini beşik ettim de sallandım,
Yüzümde Hun dünyasının izleri.
“Kazak gibi jırlamaktan başka baht
vardır” diyenlere inanmam yeryüzünde!
Egemen güneşimle ayıma sonsuzluk dileyip,
Ellerimi açtım halkım için Tanrıma!
Özgür Kazak olmak gibi mutluluk nurunu
Başka birisi verir mi yüzüme!
Açlıkla, toklukla ölçmeyiz halk bahtını,
(Halkım diyen er çıkarmazdır üzerinden zırhını).
Halkla birlikte yaşanan hüzün de tatlıdır,
Halksız gülünen şaka, giydirir mutsuzluk tabutunu bir gün..
Hüzünlenmeye, hakkım yok, öfkelenmeye!
Yüce toprağa,
Sahibim, yüce hayata!
Hasret duymam birinin cennetine,
Bir tek Kazak sığar yüreğime.

AĞLAMAYA HAKKIM YOK
Nehir idim, tükendim,
Deniz idim, azaldım.
Ülkemi düşmanlar ele geçirip
Ah çektiğim an da olmuştu.
Fakat uyandım güç alıp
Bahardaki gök gürültüsünden.
Börü idim, uludum.
Ayağım kanla yıkandı.
Kendi doğduğum topraktan,
Maral gibi kovuldum.
Fakat dirildim güç alıp
Tuttuğum İskitler bayrağından.
Tomris gibi han doğdu
Dağlar gibi yüksek ruhumdan.
Tanrının kutsadığı Mete ve Hunlardan
Kanıma sinen ruhumdan
Konuşur “altın adamlar”
Eski ve büyük yurdumdan.
Zamanın sırlarından doğup
Destan olup alevlenen ateşim.
Devirlerin attığı her adımın,
Kitabını yazan bozkırın,
Kavminden, halkındanım ben
Er Türk Bumın Kağanın.
Kültegin, Bilge alplerden,
Alev alan ateşli ruhum.
Güneşi öpüp yüce gökteki,
Ayı da atıma bindirdi.
Düşmana zemheri kadar soğuk.
Halkıma bahar mevsimi gibi güzel.
Yücelik ve kahramanlık nurunu
Âdeta güneş gibi dağıtırım.
Geniş ve büyük bir toprağım,
Gönlü sabah kadar aydınlık olan milletim.
Tonyukuk’un bayrağını dalgalandıran,
Temrenimin ucunu bileyen
Uçsuz bucaksız büyük bozkırım.
Gök Türk – Kazak, bu benim.
Bozkır, aynı bozkırımız,
Dedemin nefesi buralarda.
Fakat yenilemeden o eski ruhumuzu,
Âdeta kağanı ve bilgesi yok olan halk gibi
Kuru duman kokan dedikoduyla
Niye sönmekteyiz yavaş yavaş.
Büyüdüğümüz bozkırda
Parça parça olmuş tonumuz,
Sinsi düşmanın yaktığı ateşle
Yanmakta şimdi şehrimiz.
Şakaklarımda hissettiğim acı,
Vatanımın parçalanmasındanmış
Türlü vahşeti gözüm gördü,
Fakat şimdi uyanma zamanı geldi!
Namusumu kırbaçladım dövdüm,
Tekme attım ruhuma, gövdeme.
Dünkü Kazak, o Kazak,
Kimseye uşak olmaz Kazak!
Gök Türkler’in doğurduğu yiğidi Kazak!
Kök Börüyü bayrak yapan Kazak!
Ağlayıp sızlamaya hakkım yok,
Yükseltmeliyim birliğin bayrağını,
Kuvvetlenip yeniden kalk Kazak!

TOKMUKAMET TURSINOĞLU BAZARBAY


Tokmukamet Tursınoğlu, 19 Ekim 1941 yılında Çin Cumhuriyeti İli Kazak Özerk Bölgesinin Toğıztarauw İlinde Ankebay yaylasında doğmuştur. 1960 yılında liseyi tamamlayan şair, Mayek okulunda öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır. 1965 -2000 yılları aralığında köy muhtarı, parti yöneticisi gibi alanlarda hizmet eden Tokmukamet Tursınoğlu, görevini tamamlayıp emekli olmuştur. 2012 yılında anavatanı Kazakistan’a dönen şair, Akmola İli Burabay İlçesi Karacar köyüne yerleşmiştir. Şairin soy kütükler üzerine kitapları ile “Ömir-ay” (Ah, Ömür) isimli manzum destan kitabı yayınlanmıştır. “Kazakistan Telif Hakları Derneği”ile“Tanjarık” Uluslararası Araştırma Vakfı’nın üyesi.

TANJARIK’A
Tanjarık insanoğullarının bilgesisin,
Şairlikte ferâset ustası.
Tüm dünyaya tanıttın halkını
Abay’dan sonra Kazak için çırpındın.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/anonimnyy-avtor/gurbetin-sesi-69499306/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Kazakları yöneten Çinli Hükümet adamları
Gurbetin Sesi Анонимный автор

Анонимный автор

Тип: электронная книга

Жанр: Стихи и поэзия

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 16.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Gurbetin Sesi, электронная книга автора Анонимный автор на турецком языке, в жанре стихи и поэзия

  • Добавить отзыв