Mozart
Büke Aydın
© 2012, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti.
Resimler: © Internationale Stiftung Mozarteum (ISM)
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
1. basım: Dünya Yayıncılık, 2006
Can Yayınları’nda 1. basım: Aralık 2012
E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul
Aralık 2012 tarihli Can Yayınları'ndan 1. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.
Yayına hazırlayan: Faruk Duman
Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design
ISBN 978-975-07-2290-5
CAN SANAT YAYINLARI
YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.
Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul
Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33
www.canyayinlari.com (http://www.canyayinlari.com)
yayinevi@canyayinlari.com
AYDIN BÜKE
MOZART
Bir Yaşamöyküsü
BİYOGRAFİ
AYDIN BÜKE, 1958 yılında İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nin ardından İstanbul Devlet Konservatuvarı Yüksek Bölümü’nden (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) mezun oldu. Avusturya’daki üç yıllık müzik eğitiminden sonra, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın sınavını kazanarak, bu kurumda flüt sanatçısı olarak çalışmaya başladı. Halen bu görevini sürdürmektedir. 1995-2004 yılları arasında TRT-Radyo III’ te klasik müzik programları hazırladı: Vivaldi’den Beethoven’a, Enigma, Müzik Portreleri, Yeni Kayıtlar, 99’da Andıklarımız, Arya, 2000 Yılında Bach, Operanın Doruğu, Müzikal Sunu. 2003-2010 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi’nde Müzik Tarihi dersleri verdi. 1998 yılında, Mozart ve Lorenzo Da Ponte’nin ortak çalışmalarını konu alan, İki Dahi Üç Opera adlı kitabı, 2001’de, Bach / Yaşamı ve Eserleri adlı ikinci kitabı çıktı. Mozart’ın 250. Doğum Yılı nedeniyle kaleme aldığı Mozart / Bir Yaşamöyküsü adlı kitap Ocak 2006’da, Müziği Yaratanlar / Barok Dönem (İpek Mine Altınel ile ortak çalışma) 2006 Kasım ayında, Chopin / Tuşlara Adanmış Bir Yaşam 2010 Ocak ayında, Romantizmin Işığı Clara 2012 Nisanı’nda yayımlandı. Çeşitli dergiler için müzik yazıları yazmakta ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Müzik Tarihi dersleri vermektedir.
Aydın Büke’nin Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:
Chopin / Tuşlara Adanmış Bir Yaşam, 2010
Romantizmin Işığı Clara, 2012
Asu’ya
Genişletilmiş üçüncü baskıya önsöz
Bu kitabın ilk baskısını 2006 Ocak ayında yayımlamış ve önsözüne şu cümlelerle başlamıştım:
Müzik tarihinin en çok ilgilendiği bestecilerin başında gelir Mozart. Buna rağmen, özellikle ülkemizde, yaşamı hakkında bildiklerimiz, Tanrı vergisi yeteneği ve “harika çocuk” olarak kazandığı ünle sınırlıdır. Türkçeye çevrilmiş bir yaşamöyküsünü saymazsak, Mozart üzerine yazılmış kitaplar konusunda dünyanın ne denli gerisinde olduğumuz açıkça ortaya çıkar. Bu kitap, bestecinin 250. doğum yılında, dilimize yeni bir başvuru kaynağı kazandırmak amacıyla kaleme alınmış son derece alçakgönüllü bir çalışmadır. Günümüze dek dünyada kabul gören temel Mozart yaşamöykülerinden yola çıkarak, zaman zaman onların farklı bakış açılarına dikkat çekerek, besteciyi elden geldiğince içinde yaşadığı toplumun bir bireyi olarak ele almaya çalışmıştır. Müziğe ilgi duyan ya da bu üstün yetenekli bestecinin yaşamöyküsünü merak eden geniş bir kitleye seslenmek amacıyla yazılmıştır.
Aradan geçen altı yıl boyunca, ne yazık ki dilimizde Mozart üzerine yazılanlar, çeviriler de dahil, neredeyse hiç artmadı. Bu nedenle Can Yayınları bu çalışmayı yeniden basmayı kabul ettiğinde, elimden geldiğince önceki baskılardan daha doyurucu bir hale getirmeye gayret ettim. Öncelikle, kitapta kullandığım Mozart ailesinin kaleminden çıkmış mektupların tümünü, 2006’da genişletilmiş baskıyla yayımlanan Mozart Briefe und Aufzeichnungen başlıklı sekiz ciltlik çalışmadan aldım. Böylece önceki baskılarda yer alan mektupları, bir kez daha orijinalleriyle karşılaştırma ve çevirileri kontrol etme şansım oldu. Bunun yanında Mozart’ın yaşamının son yıllarında dostu Michael Puchberg’e yazdığı mektupların önemli bir bölümü, Leopold Mozart’ın 21 Eylül 1768’de İmparator II. Joseph’e gönderdiği “Şikâyet Mektubu” da, ilk kez bu baskı için dilimize çevrildi. Kısacası mektuplar ve belgeler söz konusu olduğunda, elinizdeki kitap önceki baskılardan çok daha doyurucu bir şekle büründü.
Mektupların bir kısmının çevirisini yapan Yeşim Tükel Kılıç ve Asuman Karakaya’ya, çeşitli konularda bana yardım eden arkadaşlarım Eren Cendey ve Alp Altıner’e, bu çalışmanın yeniden okuyucuyla buluşmasına olanak sağlayan Zeynep Çağlıyor’a, ayrıca her zaman olduğu gibi bu kez de en büyük desteği gördüğüm sevgili eşim Asu’ya sonsuz teşekkürler…
İstanbul, Eylül 2012
Mon très cher Père!1
Sevgili Constanze’m, Tanrı’ya şükürler olsun, artık gerçekten karım oldu; uzun zamandır sizden beklediğim şeyi ve içinde bulunduğum durumu biliyordu. Bana olan sevgisi öylesine büyüktü ki, hiç çekinmeden ve coşkuyla gelecek yaşamını benim kaderimle paylaşmayı kabul etti. Ellerinizden öper, büyük bir içtenlikle, gönderdiğiniz onay ve kutsamanız için, bir oğlun babasına karşı hissetmesi gerektiği duygularla teşekkür ederim. (…) Sevgili karım, en kısa sürede sevgili kayınpederine bizi kutsadığı için şükranlarını ve sevgili görümcesine, çok değer verdiği dostluklarının gelecekte de devam etmesini dilediğini bildirecek. Evlenme töreninde hiç kimse yok gibiydi; yalnızca karımın annesi ve en küçük kardeşi, ailenin vasisi konumundaki Bay Thorwart’la birlikte yer aldılar. Ayrıca Bay Zetto2 karımın tarafından, Gilowsky3 de benim tarafımdan törene katılanları oluşturuyordu. Nikâhımız kıyılınca karım ve ben ağlamaya başladık. Orada bulunan herkes, rahip de dahil olmak üzere, bu durumdan çok etkilendi ve ağlamaya başladı. (…) Artık sevgili Constanze’m, Salzburg’a gelmek için eskisinden yüz kat daha fazla istekli ve ben de onu tanıdığınız zaman ne denli mutlu olduğuma sevineceğinizi tahmin edebiliyorum. Siz de, akıllı, erdemli, iyi yetişmiş bir kadının kocası için büyük bir şans olduğunu düşünüyorsanız benim duygularımı paylaşacaksınız. (…) Operam4 dün Gluck’un isteği doğrultusunda bir kez daha sahnelendi ve Gluck, eser hakkında bana övgü dolu sözler söyledi, yarın onunla yemek yiyeceğim, gördüğünüz gibi acele etmem gerek. Adieu.5 Sevgili karım ve ben 1000 kez ellerinizden öpüyor, sevgili ablamızı tüm kalbimizle kucaklıyoruz.
Her zaman size sadık oğlunuz
W.A. Mozart6
Leopold Mozart, 1782 Ağustosu’nda oğlundan bu mektubu aldığında, kabul etmek istemese de, Wolfgang’ın artık kendi kanatlarıyla uçmaya başladığını anlamıştı. Zaten aylardır Viyana’dan gelen mektuplar hep aynı istekle noktalanır olmuş, Constanze ile evlenmesine babasının onay vermesi Wolfgang için adeta bir saplantıya dönüşmüştü. Olaylar öyle bir hal almıştı ki, Leopold Mozart hiç istekli olmamakla birlikte ağustos ayı başında onayını oğluna bildirmişti. Aslında tümüyle basit bir formaliteden öteye gitmeyen bu onay, sosyal açıdan evliliğin aile tarafından da kabul edildiği anlamına geldiği için önemliydi. Wolfgang, babasının cevabının eline daha çabuk geçeceğini umduğundan nikâh tarihi olarak 4 Ağustos 1782’yi seçmiş ancak postanın gecikmesi sonucu onay düğünün ertesi günü Viyana’ya ulaşmıştı. Sanki kader, Leopold’un bu onayı gönül rızası olmadan verdiğini vurgulamak istercesine ilginç rastlantılarından birini daha devreye sokmuştu. Her şeye karşın Wolfgang, 7 Ağustos tarihli mektupla mutlu haberi babasına ulaştırmış, Constanze Weber’in karısı olduğunu müjdelemişti. Bu, Leopold için aynı zamanda şu anlama geliyordu: Hiç sevmediği, oğlunu uzak tutmaya çalıştığı Weber ailesinin bir üyesi, tüm yaşamını adadığı Wolfgang’ı elinden almış ve gelini olmuştu. Aslında oğlunun mektuptaki dileklerine katılmayı bütün kalbiyle istiyordu: “Akıllı, erdemli, iyi yetişmiş bir kadının kocası için büyük bir şans olduğuna” yürekten inanıyordu ancak Constanze Weber’in böyle bir kadın olduğundan şüpheliydi. Yanılmış olmayı diliyordu.
Salzburg’u kaplayan yaz sıcağına rağmen birden gözünün önünde soğuk bir kış günü canlanmaya başladı. Yirmi altı yıl önceydi. Ocak ayının sonuna doğru, bir kez daha baba olmanın heyecanı içini kaplamıştı. O günlerde, doğacak çocuğunun hem kendi yaşamına hem de müzik tarihine yepyeni bir yön vereceğini doğal olarak aklının ucundan bile geçirmiyordu. Leopold Mozart 1756 yılının başlarını düşünmeye başladı. Aradan yirmi altı yıl geçtiğine inanmak zordu.
1
. Mozart mektuplarının hemen hepsinde, tarih ve hitap kısımlarını Fransızca olarak yazmıştır. 7 Ağustos 1782 tarihinde babasına yazılan bu mektup, “Çok sevgili babacığım!” ifadesiyle başlıyor.
2
. Doğru yazım Johann Carl Cetto olacak.
3
. Franz Xaver Wenzel Gilowsky, Mozart’ları Salzburg’dan tanıyan Gilowsky ailesinin bir üyesiydi.
4
. Saraydan Kız Kaçırma operası.
5
. (Fr.) Hoşça kal. (Y.N.)
6
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, Gesamtausgabe, cilt III, s. 218, 219, Editörler: Wilhelm A. Bauer, Otto Erich Deutsch, Joseph Heinz Eibl, Deutscher Taschenbuch Verlag, 1962, Genişletilmiş Baskı 2005.
1756-1782
1756-1763
Bir dâhinin babası: Leopold Mozart
27 Ocak 1756 günü, saat 20.00 sıralarında, Salzburg’da Getreidegasse’deki dokuz numaralı evin üçüncü katında oldukça zor geçen bir doğumun ardından, o günün koşullarına göre sağlıklı kabul edilebilecek bir erkek çocuk dünyaya gelmişti. Baba Leopold Mozart, karısı Anna Maria’nın yedinci hamileliğinin onu iyice yıprattığının farkındaydı. Üstelik dokuz yıllık evlilikleri boyunca gerçekleşen bu doğumlardan yalnızca biri, çiftin çocuk sahibi olma mutluluğunu tatmasına olanak sağlamış, diğer bebekler ya doğumun hemen ardından ya da kısa bir süre sonra yaşama veda etmişlerdi. 30 Temmuz 1751 tarihinde, karısının dördüncü hamileliğinde dünyaya gelen kızları Maria Anna Walburga’dan sonra bu bebeğin de sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesi Mozart çiftinin en büyük dileğiydi. Doğumun ertesi günü, 28 Ocak 1756’da, kent katedralinde vaftiz edilen bebeğe, “Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus” ön adları verilmişti. İlk iki isim, doğuma rastlayan 27 Ocak, Aziz Johannes Chrysostomus’ un7 “isim günü”8 olduğu, üçüncüsü, bebeğin dedesi Wolfgang Nikolaus Pertl’a atıfta bulunmak için seçilmişti. Theophilus ise bebeğin vaftiz babası Salzburglu tüccar Johann Pergmayer’in ön ismi olarak kayıtlara geçmişti. Sonraki yıllarda “Theophilus” adı, önce Almanca karşılığı “Gottlieb”e (Tanrı’nın sevdiği), ardından da sözcüğün Fransızcası “Amadé”ye dönüşecek, müzik tarihi bu bebeği XIX. yüzyıldan sonra “Wolfgang Amadeus Mozart” olarak anacaktı. Leopold Mozart oğlunun vaftiz töreninin ardından Salzburg’daki olağan yaşamına dönmüştü; 27 Ocak 1756’nın yaşamında bir dönüm noktası olduğunu bir süre sonra anlayacaktı. O güne dek kendi başarılarıyla adından söz ettiren Leopold, gelecek kuşakların gözünde oğlunun babası olduğu için önem kazanacaktı. Aslında Wolfgang’ın doğumuna dek geçen 37 yıllık yaşamı, dönemin şartlarına göre ilginç sayılabilecek olaylarla doluydu.
Augsburg’dan Salzburg’a
Mozart ailesinin köklerine, Güney Almanya’nın Bavyera bölgesindeki Augsburg kentinde oldukça eski tarihlere dek rastlanmaktadır. Her dönemde yoğun bir ticaret hayatına sahne olan kent, özellikle yetiştirdiği iki tüccar aile “Fugger”ler ve “Welser”ler sayesinde, Avrupa’nın ekonomik yapısına yön vermiş, bunun sonucunda siyasi yaşamında da söz sahibi olmuştu. Kentteki en ilginç bölgelerin başında gelen “Fuggerei”, XVI. yüzyıl başlarında yoksullar için yapılmış bir toplu konut alanıydı. 1694’te bu mahalledeki bir evde ölen Franz Mozart, Leopold Mozart’ın dedesiydi. Mozart’lar o zamana dek kentte zanaatkâr olarak çeşitli işler yapmış, aile üyeleri çoğunlukla inşaat işiyle uğraşmıştı. Franz Mozart’ın 1679 yılında doğan oğlu Johann Georg, ilk evliliğini bir ciltçinin dul eşiyle gerçekleştirdiği için aynı mesleği sürdürmüş, onun ölümünün ardından evlendiği ikinci karısından 14 Kasım 1719 tarihinde ilk çocuğu Leopold Mozart dünyaya gelmişti.
Leopold Mozart’ın doğduğu XVIII. yüzyılın başları, Barok dönemin tüm yönleriyle zirvede olduğu bir dünyaydı. Müzik çevresine göz atıldığında, dönemin iki ünlü bestecisi Bach ve Handel9 henüz meslek yaşamlarının ortasında bulunuyordu. O tarihlerde Köthen Sarayı’nda görevli olan Bach, yanında çalıştığı kontun isteği doğrultusunda çalgı yapıtları besteliyordu. Brandenburg Konçertoları, İyi Düzenlenmiş Klavye gibi yapıtların yanı sıra çocuklarının müzik eğitimine katkıda bulunmak için yazılan Envansiyonlar ve Wilhelm Friedemann’ın Nota Defteri başlıklı yapıtlar da Köthen yıllarında ortaya çıkmıştı. Bestecinin ününü perçinleyecek Leipzig dönemine daha birkaç yıl vardı. Bir süredir Londra’ da bulunan Handel ise yeni kurulan Opera Akademisi’nin başarısı için İtalyan tarzı operalarını bestelemeye hazırlanıyordu. Barok dönemin bir başka ünlü müzikçisi Jean Philippe Rameau, ünlü kuramsal yapıtı Traité de l’harmonie (Armoni İncelemesi), 1722’de yayımlandığında Leopold Mozart henüz üç yaşındaydı. Siyasi yönden, mutlakıyetçi kralların gücünün doruğa ulaştığı bir dönemden geçiliyordu. Yüzyılın sonlarında tüm Avrupa’nın yapısını değiştirecek çalkantılar öncesinde, büyük savaşların, tüm kıtayı sarsacak olayların yaşanmadığı bir süreçti. Leopold Mozart’ın yaşamının geçeceği Augsburg ve Salzburg, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içinde kalıyordu.
O dönemde soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitimi için Kilise’nin himayesi en çok tercih edilen yoldu. Maddi olarak fazla bir külfeti olmayan bu süreç, çoğunlukla sonunda delikanlının din adamı olmasıyla sonuçlanıyordu. Leopold Mozart beş yaşına geldiğinde benzer bir süreç onun için de başlamıştı. Evlerinin hemen yanında bulunan, Cizvit tarikatına bağlı St. Salvator Kilisesi bünyesinde eğitim veren okula başladı. Aynı yıl okuldaki bir oyuna katıldı ve yaşamında ilk kez sahneye çıktı. Leopold’un beş yaşındaki sahne deneyimi, okulun tüm öğrencilerinin katıldığı bir toplu gösterinin sınırlarını pek aşmıyordu. Ancak oldukça iyi bir öğrenci olan Leopold Mozart ilerleyen yıllarda da bu tür gösterilere katılmaya devam etmiş, aynı zamanda müzik bilgisini de ilerletmeye başlamıştı.
Leopold Mozart’ın sonraki yıllardaki açık, Aydınlanma yanlısı fikirleri göz önüne alındığında iyi bir eğitim aldığı ve bilgileri kendi akıl süzgecinden geçirmeyi öğrendiği söylenebilir. Bunun bir başka nedeni ise delikanlının eğitimi süresince farklı görüşleri savunan kurumlarla işbirliği yapması da olabilir. Cizvit tarikatının okulunda eğitimine başlayan Leopold Mozart, Benediktenler tarafından yönetilen St. Ulrich ve Alfa manastırlarında koroda şarkı söylüyor, ayrıca bir başka önemli Hıristiyan tarikatı olan Augustinusçuların Kutsal Haç Manastırı’ndaki korosuna da katılıyordu. Müziğe olan ilgisi yalnızca koroda söylemekle sınırlı değildi. Kısa zamanda org ve keman çalmayı oldukça ilerletmişti. Bir süre sonra kentteki Katolik ve Protestan kiliselerinde org çalmaya başladı. O dönem için çok olağan karşılanmayan bu açık fikirli davranış, delikanlının inanç konusunda ne denli özgür düşünebildiğinin bir başka göstergesidir.
1736 yılına gelindiğinde Leopold Mozart lise eğitimini tamamlamak üzereydi. Önündeki en akıllıca yol, bir süre üniversite eğitimi aldıktan sonra din adamı olmaktı. Yılın ilk aylarında babası Johann Georg Mozart’ın ölümünün ardından onun mesleği ciltçiliği sürdürme olanağı da ortaya çıktı. Kardeşlerinin en büyüğü olan Leopold’a, baba mesleğini devam ettirmek fazla ilginç gelmiyordu. Ağustos ayında lise eğitimini başarıyla bitirdi. Bu olayı izleyen bir yıllık sürede delikanlının, geleceğini şekillendirme konusunda bazı açmazlara düştüğü anlaşılıyor. 1737 Kasımı’nda Salzburg Üniversitesi’ne hukuk, felsefe ve teoloji okumak için kaydını yaptıran Leopold Mozart’ın bu kararı nasıl aldığı, müzik tarihçilerinin hâlâ üzerinde fikir birliğine varamadığı bir konudur.
Bir görüşe göre, Augsburg’da delikanlının yakın ilişki içinde olduğu Benediktenlerin St. Ulrich Manastırı ile Salzburg Üniversitesi arasındaki işbirliği, Leopold Mozart’ın bu seçimi yapmasında önemli rol oynamıştır. Salzburg’dan gelip bir süre Augsburg’da felsefe dersleri veren Rupert Sembler’in 1737’de geri dönmüş olması, delikanlının bu kenti seçmesindeki önemli bir etkenin Sembler olabileceği fikrini kuvvetlendiriyor. Büyük olasılıkla yirmi yaşına yaklaşmakta olan Leopold, tıpkı yıllar sonra aynı dönemde oğlunun yapacağı gibi, kendi kanatlarıyla uçmayı denemek istemiş, bunun için doğup büyüdüğü çevreden uzaklaşması gerektiğine karar vermişti. Augsburg’da kalmak belki de bir süre sonra, baba mesleğini seçmesine neden olacak ve tüm ömrü bu kentte geçecekti. Ayrıca annesiyle düşüncelerinin her zaman uyuştuğu söylenemezdi. Sonraki yıllarda yazdığı mektuplarda onun için, “aklı oldukça kıt”10 şeklinde bir ifade kullanması, Leopold Mozart’ın, Augsburg’u terk etme nedenlerinden birinin de annesi olabileceğini akla getiriyor.
Nedeni her ne olursa olsun, 26 Kasım 1737 günü Leopold Mozart, Salzburg Üniversitesi’ne kaydını yaptırdı. Doğduğu kentle benzerlikleri olmasına karşın, Salzach Irmağı kenarına kurulan Salzburg, Augsburg’la oldukça farklı bir konumdaydı. Kentin en önemli özelliği, yönetimdeki prenslerin aynı zamanda başpiskopos sıfatıyla dinî otoriteye sahip olmalarıydı. Roma döneminden beri çeşitli yerleşimlere sahne olan topraklar, Kuzey Avrupa’nın Akdeniz limanlarıyla ticaretinde her zaman önemli bir rol oynamıştı. Kent yakınlarında elde edilen tuz, yüzyıllar boyunca Salzburg ekonomisinin itici gücü olmayı sürdürmüştü. VIII. yüzyılda Başpiskoposluk olarak tanınan kent, XIII. yüzyılda Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu toprakları içinde bir prenslik statüsü de kazanmış, bu tarihten sonra Salzburg’u yöneten başpiskopos-prensler, hem siyasi hem de dinî lider olarak ağırlıklarını hissettirmişlerdi. Genellikle hemen yanı başındaki Bavyera bölgesinin merkezi konumundaki Münih’le, imparatorluğun başkenti Viyana arasında bir çeşit tampon görevi gören Salzburg, kenti yöneten prenslerin sanata olan düşkünlüğü sayesinde, pek çoğu günümüze dek korunmuş görkemli yapılarla bezenmiştir. Özellikle XVII. yüzyıl başlarında hükümdarlık yapan Başpiskopos Wolf Dietrich von Raitenau zamanında, barok mimarinin en kusursuz örnekleri Salzburg’da yükselmiştir. Bir din adamı olmasına rağmen, sevgilisi Salome Alt için yaptırdığı yazlık şato Mirabell, Başpiskopos Raitenau’yu kentin imarı konusunda en çok çaba harcayan isimlerin başına yerleştirmiştir.
Leopold Mozart, Salzburg’a geldiği tarihlerde, kentin nüfusu yaklaşık on beş bin civarındaydı. Üniversitedeki derslerine ilk yıl oldukça düzenli devam eden delikanlı, sonra aynı başarıyı gösteremedi. Bunun nedeni kesin olarak saptanamamakla birlikte, kentteki müzik çevresiyle daha yakın bir ilişki içine girmesi, bu ilgi dağılmasının önemli sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. 1739’da üniversitenin, okulla ilişkilerinin kesildiğini bildirdiği öğrenciler arasında Leopold Mozart da vardı. Bu, genç adamın uzun zamandır beklediği bir gelişmeydi. Augsburg’daki ailesine, okulu kendi isteğiyle terk etmeyip ilişiğinin kesildiğini bildirmek daha kolay olacaktı; artık geçimini sağlayabilecek bir iş araştırmaya başlayabilirdi. Yirmi yaşına ulaşmıştı, dönemin şartları göz önüne alındığında yaşıtlarının çoğu mesleklerini seçmiş, kendi yollarını çizmişlerdi. Pek çok bestecinin yaşam öyküsü incelendiğinde, aynı yaşlarda ilk görevlerine başladıkları görülmektedir. Leopold Mozart’ın önceki kuşağından Bach ve Handel için geçerli olan bu kural, ondan bir sonraki kuşağa ait Joseph Haydn için de değişmeyecekti.
Leopold Mozart, 1739’da kentin yönetiminde önemli bir konumda olan Kont Johann Baptist Thurn-Valsassina/Taxis’in yanında çalışmaya başladı. Görevi, kayıtlara Kammerdiener (oda hizmetçisi) olarak geçmekle birlikte, genç adamın gerçek işi bir çeşit özel sekreterlikti. Bu görev onun müzikle ilgilenmesine zaman bırakıyordu. Dönemin şartları göz önüne alındığında iyi eğitim almış olan Leopold Mozart, pek çok konuyla yakından ilgileniyordu. Latince ve Antik Yunancanın yanı sıra Fransızca ile İtalyancayı da konuşabiliyordu; İngilizce bilgisi o devir için genel ortalamanın çok üzerindeydi. Sosyal bilimler ve fen alanında temel eğitimi vardı, astronomi ilgisini çekiyordu. Dönemin eğitim almış kesimi içinde giderek yaygınlık kazanmaya başlayan Aydınlanma düşüncesi, Leopold Mozart’ı da etkiliyordu. Aklın önderliğine başvurmak, karşılaştığı sorunları onun yardımıyla çözmek, gençlik yıllarından başlayarak tüm yaşamı boyunca başvurduğu bir yöntemdi. Bir süre sonra çocuklarının eğitimi söz konusu olduğunda, kalıplaşmış ve eski yöntemler yerine, ilerici, bir anlamda günümüz pedagoji öğretileri doğrultusunda hareket edecekti. Wolfgang’ın en büyük şansı, böyle bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmek, onun gözetiminde yetişmekti. Leopold Mozart, bazı müzik tarihçileri tarafından oğlunu, Avrupa’nın dört bir yanında bıkıp usanmadan dolaştırdığı için eleştirilere hedef olsa da, bunun artıları, eksilerinden daha fazlaydı.
1743’e gelindiğinde Leopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluk Sarayı Orkestrası’na kemancı olarak kabul edildi. Bu, aradan geçen zaman içinde onun müzik bilgisini ilerlettiğinin de bir kanıtıydı. Yüzyıllar boyunca hareketli bir müzik yaşamına sahne olan Salzburg Sarayı, Alman sanatçıların yanı sıra, Avrupa’daki diğer müzik merkezleri gibi, İtalyan müzisyenlerin de uğrak yeriydi. Siyasi konumundan ötürü, Viyana veya Paris kadar önemli bir merkez olmamakla birlikte kentteki müzisyenler, Salzburg Sarayı’nın yapısı gereği, hem dinî hem de din dışı müzikten sorumluydu. Sık sık ufak boyutlu operalar veya müzikli oyunlar sahneleniyordu. Kentteki önemli müzisyenler arasında, özellikle keman tekniğine getirdiği yeniliklerden ötürü müzik tarihinde adından sıkça söz edilen Heinrich Ignaz Franz von Biber’in ayrı bir önemi vardı. 1670’te Salzburg Sarayı’nda çalışmaya başlayan sanatçı, ölüm yılı olan 1704’e dek kentte kalmış, çalgı yapıtlarının yanı sıra missa’larıyla11 da adını duyurmuştu. Leopold Mozart kentte bulunduğu sırada müzik yaşamına yön veren isimlerin başında, Johann Ernst Eberlin geliyordu. Bazı kaynaklarda, saray orkestrasında ve kilisede önemli görevlerde bulunan Eberlin’in, Leopold Mozart’a bir süre ders verdiği, delikanlının bu ilişkinin sonucunda saraydaki göreve kabul edildiği belirtilir.
Aynı tarihlerde Leopold Mozart, kilise bünyesinde eğitim gören çocuklara keman öğretmekle görevlendirildi. Bu olay, ileride kendi çocuklarını yetiştirmek için çaba harcayacak genç adamın, gereksinim duyacağı deneyimi kazanmasına yardımcı olacaktı. Ayrıca Leopold Mozart müzikle yalnızca icracı olarak ilgilenmiyor, dönemin pek çok müzisyeni gibi beste çalışmaları da yapıyordu. Bunların içinde keman için sonatlar, ilk önemli çalışması olarak kabul edilmektedir. Eserler Kont Johann Baptist Thurn-Valsassina/Taxis’e ithaf edilmiştir. Leopold Mozart’ın tüm yapıtları incelendiğinde oldukça geniş bir yelpazeye yayıldığı görülür. Dinî kantatlar ve çalgı sonatlarının yanı sıra senfonileri ve divertimento’ları12 da dönemin zevkini yansıtan eserlerdir. Özellikle Musikalische Schlittenfahrt (Müzikal Kızak Yolculuğu) ve Trompet Konçertosu, Leopold Mozart’ın bir besteci olarak da müzik tarihindeki yerini almasını sağlamıştır. Özellikle Musikalische Schlittenfahrt, kışın yapılan bir kızak yolculuğunu bir bir tablo gibi canlandırması nedeniyle ilgi çekicidir. Kızağın yola çıkışı, çanların çalışı, köpeklerin havlaması ve diğer olaylar, çalgılar ya da orkestraya eklenen değişik aletlerle betimlenmektedir. Bazı kaynaklarda Joseph Haydn’ın olduğu belirtilen Oyuncak Senfonisi, aslında Leopold Mozart’ın, bir çeşit divertimento olan Cassatio ex G başlıklı yapıtında yer alan üç bölümdür.
Salzburg’un en güzel çifti ve çocukları
1746 yılında saray orkestrasındaki görevi uzatılan, bir anlamda daha kalıcı bir konuma getirilen Leopold Mozart, artık bir aile kurmanın vakti geldiğine de inanıyordu. Kendine eş olarak Anna Maria Pertl’ı seçmişti. Salzburg yakınlarındaki St. Gilgen kasabasında dünyaya gelen genç kadın, Leopold Mozart’tan bir yaş küçüktü. Babası Wolfgang Nikolaus Pertl, kasabada sağlık işlerinden sorumluydu; babanın ölümünden sonra annesi ve iki kız kardeşiyle Salzburg’a gelerek oldukça güç şartlar içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardı. O dönemde sıkça rastlanan bir durum, evlenme çağındaki delikanlıların, varlıklı ve bir işyerini çalıştırmak zorunda olan, kendilerinden daha yaşlı dul kadınlarla yaşamlarını birleştirmesiydi. Böylece hem kurulu bir düzenin başına geçilmiş hem de maddi yönden sıkıntı çekilmemiş oluyordu. Böyle başlayan yaşam öyküleri genellikle, delikanlıdan yaşlı olan kadının ölmesinin ardından, genç ve güzel bir kızın, ikinci eş olarak seçilmesiyle devam ediyordu. Ancak Leopold Mozart için evleneceği kişinin sosyal ve maddi durumunun fazla önemi yoktu. Yaşamını Anna Maria Pertl’le birleştirmeye, sadece ondan hoşlandığı için karar vermişti. 21 Kasım 1747 günü Salzburg’daki katedralde gerçekleşen düğünün ardından çift, Lorenz Hagenauer’e ait olan Getreidegasse üzerindeki dokuz numaralı evin üçüncü katına taşındılar. Artık kentte tanınmış biri konumundaki Leopold Mozart ve eşi, kısa zamanda pek çok kişi tarafından, “Salzburg’un en güzel çifti” olarak tanımlanmaya başlamıştı.
Evliliğin ardından Anna Maria Mozart ilk bebeğine hamile kaldı. 1748 Ağustosu’nda dünyaya gelen bebek, ne yazık ki yaşamadı. O dönemde çocuk ölümlerinin fazlalığı kimse için sürpriz değildi. Doğumun ardından hayatta kalabilmeyi başaran bebeklerin de büyük bir bölümü beş yaşını tamamlayamıyordu. Doğanın bu acımasız tavrına karşı çiftlerin tek silahı, olabildiğince çok çocuk yapmaktı. Bunun acısını en çok kadınlar çekiyor, evliliklerinin ilk yıllarını, neredeyse hep hamilelikle geçiriyorlardı. Her doğum annenin sağlığını tehdit ediyor, yeterli özen gösterilemediği için pek çok kadın doğum sırasında ölüyordu. Anna Maria’nın üçüncü hamileliği, Mozart çiftinin yaşamayı başarabilen ilk çocuklarına kavuşmasını sağladı. 31 Temmuz 1751 günü dünyaya gelen kız, Maria Anna Walburga Ignatia adıyla kilise defterine kaydedilmesine karşın, tüm yaşamı boyunca yakın çevresi için daima “Nannerl” olarak kalacaktı.
1755 yılında Leopold Mozart’ın bir müzisyen olarak ünlendiğinin en iyi kanıtlarından biri gerçekleşti. 1737’de Lorenz Christoph Mizler tarafından kurulmuş olan ve üyeleri arasında, Bach, Telemann, Handel gibi dönemin önde gelen isimlerinin bulunduğu Müzik Bilimi Derneği, Leopold Mozart’ı üyeleri arasına almak için çağrı yaptı. Bir dönem Bach’ın öğrencisi olan Mizler, müzik, matematik, felsefe ve tıp alanlarında doktora yapmış, 1737’de kurduğu dernekle müziğin bir bilim olduğunu kanıtlamak için çeşitli çalışmalar hayata geçirmişti. Fazla uzun ömürlü olmayan bu derneğe, tanınmış besteciler, aslında biraz da Mizler’in ısrarı sonucu üye olmuştu. Leopold Mozart, kendine yapılan tekliften hoşnut kalmış, memnuniyetini Augsburglu dostu, yayımcı Johann Jakob Lotter’e yazdığı bir mektupta açıkça belli etmişti.
İki eski arkadaş arasındaki mektuplaşmaların asıl konusu, Leopold Mozart’ın yazmakta olduğu bir kitaptı. Basım masraflarını tümüyle kendi üstlenerek yayımlatmayı düşündüğü kitap, kısa zamanda Leopold Mozart adının Avrupa’da yayılmasını sağlayacaktı. Versuch einer gründlichen Violinschule (Temel Nitelikte Bir Keman Okulu Denemesi) başlıklı eser 1756 Temmuz’unda yayımlanacak, kısa zamanda Fransızca ve Hollandacaya çevrilerek birkaç baskı yapacaktı. Leopold Mozart, Keman Okulu’nda, yalnızca çalgının nasıl çalınacağı konusunda değil, müziğin genel yapısı ve tarihçesi hakkında da etraflı bilgiler vermiş, olabildiğince geniş bir okuyucu kitlesine seslenmeyi hedeflemişti. Kendinden önce Johann Joachim Quantz’ın flüt, Carl Philipp Emanuel Bach’ın klavye için yazdığı benzer kitaplar gibi, Leopold Mozart’ın yapıtı da uzun yıllar temel başvuru kaynakları arasında sayılmıştı.
27 Ocak 1756 günü dünyaya gelen oğlu Wolfgang, Leopold Mozart’ın hayatını tümüyle değiştirecek, çocuğun olağanüstü müzik yeteneği kısa süre sonra Getreidegasse’deki yaşamın merkezi olacaktı. Başlangıçta aileye yeni katılan bu bebek, kimsenin fazla ilgisini çekmiyordu. Evde sık sık arkadaşlarıyla bir araya gelerek müzik yapan Leopold Mozart, 1757’de kızının müzik eğitimine başlaması gerektiğini düşünmüş, Nannerl da klavsen çalmaya başlamıştı. Böylece bebek Wolfgang, yalnızca babası ve arkadaşları çalarken değil, ablası çalışırken de müzik duyuyordu. Mesleğiyle yakından ilgilenen, besteler yapan biri olan Leopold, farkında olmadan küçük oğlunun yakın çevresini sürekli müzikle dolduruyordu. Onun yeteneğinde biri için bu, bulunmaz bir fırsattı. Notalara karşı son derece duyarlı olan çocuk, günlük hayatın büyük bölümünün müzikten oluştuğunu algılamaya, insanların ellerinde çalgılarla zaman geçirmelerinin onların olağan yaşamlarının bir parçası olduğunu kavramaya başladı.
Leopold Mozart, her iki çocuğunun müzik eğitimi yanında temel bilgileri de ev ortamında almasını uygun görmüştü. O dönemde Salzburg’da soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitim alabilecekleri okullar yok denecek kadar azdı ve olanların durumu hiç parlak değildi. Bu nedenle, gençliğinde düzenli bir eğitim alan ve bunun önemine inanan Leopold Mozart, çocuklarını kendi eğitmekte kararlıydı. Genç adamın çabaları bir yönüyle ünlü Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau’nun Emile ou de l’education (Emil ya da Eğitim Üzerine) adlı kitabındaki düşünceleriyle paralellik gösterir. Leopold Mozart, büyük olasılıkla 1762’de yayımlanan bu kitabı okumamıştı ama o dönemde oldukça geniş bir çevrede benimsenen, eğitim için çocuğun doğal yapısına uygun bir yöntem uygulamanın doğru olacağı görüşündeydi.
Küçük Wolfgang üç yaşına geldiğinde ablasının müzik eğitimine elinden geldiğince katılmak istediğini belli etmeye başlamıştı. Bunun ortaya çıkmasında, çocuğun müziğe ilgisinin yaşıtlarının çok ilerisinde olmasının yanı sıra, babasının dikkatli tavrının da önemli bir payı vardı. Leopold Mozart, oğlunun müziğe karşı tutkusunun her aşamasını büyük bir titizlikle kayda geçirmeye başlamıştı. Dört yaşında, kısa parçaları klavsenle kusursuz çalmak için yarım saat çalışması yetiyordu. Bir süre sonra, 1761’de, klavsen için yazılmış iki kısa parçanın altına düşülen şu not, Leopold Mozart’ın hayretinin yanında gururunun da ifadesi gibiydi: “Küçük Wolfgang’ın beşinci yaşının ilk üç ayında bestelediği eserler.”13
Wolfgang’ın ilgisi yalnızca müzikle sınırlı değildi. Etrafında gördüklerine ve yeni öğrendiği her şeye karşı aşırı bir merak duyuyor, hayatına katılanlar bir anda tüm dünyası oluyordu. Bunun en güzel örneği, sayıları öğrendiğinde yaşadıklarıydı. Wolfgang, eline geçen her şeyi sayılarla doldurmuş, hızını alamayarak duvarlara bile yazmıştı. Leopold Mozart, büyük olasılıkla, oğlunun öğrenmeye karşı tutkusunu müzik yeteneğiyle ustaca birleştirmeyi başarabilmişti. Ayrıca Wolfgang, etrafındaki insanlar tarafından sevildiğini sürekli olarak duymak isteyen bir çocuktu. İlk kapsamlı Mozart yaşamöyküsünü kaleme alan Nissen’in14 yazdıklarına göre, Wolfgang çevresinde bulunanlara günde onlarca defa, kendisini sevip sevmediklerini sorar, olumlu yanıt alınca sevinirdi. Şaka için bile olsa cevap olumsuz olursa derin bir korkuya kapılır ve hemen gözleri dolardı. Nissen’in yazdıklarının, XIX. yüzyıl romantizminin etkisiyle biraz abartılmış olduğu düşünülse bile, Wolfgang’ın yakın çevresine sevgiyle bağlandığı ve onlardan da aynı şekilde karşılık gördüğü bir gerçek. Özellikle babasına karşı bağlılığını ve güvenini Wolfgang, şu sözlerle dile getirmiştir: “Tanrı’dan hemen sonra babam gelir.”15
1761 Eylülü’nde Wolfgang ilk kez halk önüne çıktı; ancak bu beklendiğinin aksine bir konser değildi. Başpiskoposluk Sarayı müzik yöneticisi Johann Ernst Eberlin’in Sigismundus Hungariae Rex (Macar Kralı Sigismundus) adlı müzikli sahne eserinde Wolfgang, dans edenlerin arasında yer alıyordu. Ama Leopold Mozart’ın asıl amacı çocuklarının, özellikle de oğlunun yeteneğini herkese gösterebilmek, Tanrı’nın kendine bahşettiği bu mucizeyi olabildiğince geniş bir coğrafyaya tanıtabilmekti. Pek çok Mozart yaşamöyküsünde yazıldığının aksine, Leopold Mozart’ın, Wolfgang’ı para kazanabilmek için, bir sirk cambazı gibi şehir şehir dolaştırdığını düşünmek yanlış olur. Genç adam, yakın çevresinden başlayarak oldukça bilinçli bir plan uyarınca gezilere çıkmış, bu yorucu yolculukları, elinden geldiğince tüm aileyle birlikte gerçekleştirerek Salzburg’daki düzeni korumaya özen göstermişti. Üstelik bunları Wolfgang için tam anlamıyla bir eğitim yolculuğuna dönüştürmeyi başarıyor, ziyaret ettikleri her yerin, oğlunun üzerinde olumlu bir etki bırakmasına gayret ediyordu.
Salzburg dışına ilk yolculuklar
12 Ocak 1762 tarihinde, Salzburg’dan Münih’e doğru yola çıkan posta arabasının içinde Leopold Mozart ve iki çocuğu yer alıyordu. Çocukların annelerinden ilk ayrılışında yolculuk yaklaşık üç hafta sürmüştü. Leopold Mozart, Salzburg’daki dostlarının yardımıyla Münih’te Elektör III. Maximilian Joseph’in sarayına kabul edilmeyi başarmış, Nannerl ve Wolfgang’ın konser vermelerini sağlamıştı. Salzburg’a en yakın büyük kent konumundaki Münih, böyle bir yolculuk için düşünülecek ilk duraktı. Kentte, Viyana kadar olmasa da, oldukça önemli bir saray vardı ve Elektör, müziğe çok meraklıydı. Bu gezi, Wolfgang için gerçek bir konser turnesi anlamına geliyordu ama doğduğu topraklardan gözünü korkutacak denli uzaklaşmamışlardı. Münih gezisi hakkında ayrıntılı bilgilerin bulunmayışının başlıca nedeni, sonraki yolculuklarda Salzburg’daki dostlarına, yaşadıklarını en ince ayrıntısına dek mektupla bildiren Leopold Mozart’ın bu kez suskun kalması ya da yazdıklarının günümüze ulaşmamasıdır.
Başarılı Münih gezisinin ardından sıra Viyana’daydı. Öncekine göre daha uzun sürmesi planlanan gezi için yaz boyunca hazırlıklar yapılmış, 18 Eylül 1762’de Leopold Mozart, beraberinde çocuklarıyla bir kez daha Salzburg’dan ayrılmıştı. Niyeti olabildiğince çabuk dönmek olduğu için karısını yine kentte bırakmıştı. Ancak 3 Ekim’de Linz’den, ev sahibi ve yakın arkadaşı Hagenauer’e yazdığı mektupta, yolculuğun iyi geçmesine rağmen oldukça zaman kaybettiklerinden yakınıyordu. Wolfgang, 1 Ekim’de ilk kez halk önünde çalmıştı, Münih’teki konserler sarayda olduğu için bu farklı bir deneyimdi. Leopold Mozart gecikmelerinden ötürü kaygılansa da, sağlıklarının yerinde olduğuna şükrediyor, bunun devam etmesi için dostundan, Salzburg yakınlarındaki Maria Plain’deki kilisede dört missa okutmasını rica ediyordu. Tanrı’ya tüm kalbiyle inanan bir Katolik olarak Leopold Mozart, gelecekte karşılaşabileceği olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmaktan yanaydı.
Baba Mozart ve çocukları, 6 Ekim 1762’de Tuna üzerinde gemiyle yaptıkları bir yolculuğun ardından Viyana’ya ulaştı. İmparatorluğun görkemli başkenti, bir gün önce müzik tarihinin bir başka önemli olayına tanıklık etmiş, dönemin tanınmış bestecisi Christoph Willibald Gluck’un Orfeo ed Euridice (Orpheus ve Eurydike) operası ilk kez sahnelenmiş, Gluck getirmek istediği yenilikleri bu yapıtıyla uygulamaya geçirmişti. (İki bestecinin yolları sonraki yıllarda da kesişecek, ilginç bir rastlantı sonucu Mozart, Viyana Sarayı’nda bir göreve, ancak Gluck’un 1787’deki ölümünün ardından atanabilecekti.)
Leopold Mozart’ın Viyana’ya gelme amacı, Wolfgang’ın sarayda bir konser vermesini sağlayabilmekti. Bunun için Salzburg’daki Başpiskopos’un Viyana’daki yardımcısından ve yol boyunca dostluk kurduğu soylulardan yardım istemişti. Kısa süre sonra girişimleri sonuç vermiş, kente geldikten birkaç gün sonra gittiği operada kulak misafiri olduğu bir konuşma sonucunda, saraydan davet beklemeye başlamıştı. Operada konuşan iki soylu, Viyana’ya üstün yetenekli bir çocuk geldiğini ve klavsen çalışının herkesi hayrete düşürdüğünü söylüyordu. Leopold Mozart, operadaki dedikoduların Viyanalılar için çok önemli olduğunu ve fısıltı gazetesinin gücünün her şeyin üstünde olduğunu iyi biliyordu. Gerçekten 13 Ekim’de, kente vardıklarının haftasında Schönbrunn Sarayı’na kabul edildiler. İmparatoriçe Maria Theresia ve İmparator I. Franz’ın huzurunda tüm hünerlerini gösteren Wolfgang aynı zamanda altı yaşında bir çocuk olduğunu da kanıtlamakta gecikmemiş, kendisine yakın ilgi gösteren İmparatoriçe’nin kucağına atlayarak boynuna sarılmıştı. Kuşkusuz içten gelen bu sevgi ifadesi, on altı kez doğum yapmış Maria Theresia’nın çok hoşuna gitmişti.
Wolfgang ve Nannerl, ilk yıllarda verdikleri konserlerde, genellikle dönemin tanınmış bestecilerinin yapıtlarını seslendiriyorlardı. Küçük kız piyano başına geçiyor, kardeşinin keman çalışına eşlik ediyordu. Dinletinin ilerleyen bölümlerinde Wolfgang da ne denli iyi bir piyanist olduğunu sergilemekten geri kalmıyordu. Leopold Mozart’ın en çok üzerinde durduğu konu, oğlunun hiç tanımadığı notaları ilk bakışta yanlışsız çalabilmesiydi. Bu yüzden çoğunlukla konserlerin bir bölümü, bu yeteneğin sergilenmesine ayrılıyor, salondakilerin hayret dolu bakışları altında Wolfgang en güç parçaları kusursuz deşifre ediyordu.
Üç saatten fazla süren ve herkesi çok memnun eden ilk saray konserinin ardından ikincisi gerçekleşmişti. Maria Theresia, Wolfgang ve Nannerl’a tören giysileri hediye etmiş; Leopold Mozart’a da oldukça yüklü bir ödeme yapmıştı. Salzburglu konuklar, yalnızca sarayın değil, kentteki soyluların da ilgisini çekmişti. İki yetenekli çocuğu dinlemek isteyenlerin sayısı hızla artıyor; hemen her gece bir davet alıyorlardı. Gezinin tek olumsuz yanı, Wolfgang’ın kızıla yakalanmasıydı. Aslında bu, çocukluğunu tüm yönleriyle yaşadığının bir göstergesiydi. Hastalığın tehlikesi ortadan kalktıktan sonra Viyana yakınlarındaki Preßburg’ta16 yaklaşık iki hafta kalmış ve yeniden imparatorluk başkentine dönerek yılbaşında eve doğru yola çıkmışlardı.
5 Ocak 1763 günü tüm aile, Salzburg’da bir araya geldiğinde aradan neredeyse dört ay geçmişti. Viyana gezisinde Wolfgang ilk kez gerçek anlamda büyük kent görmüş, dönemin en büyük hükümdarlarından birinin huzurunda çalmıştı. Bu yolculuktan Mozart yaşamöykülerinin hemen hepsine iki anekdot yadigâr kaldı: İlki, Schönbrunn’da Maria Theresia’nın huzuruna doğru ilerlerken ayağı kayan Wolfgang’ı, İmparatoriçe’nin kızı ve geleceğin Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in yerden kaldırması ve küçük çocuğun büyük bir ciddiyetle, “Bana karşı çok iyi davrandınız, büyüyünce sizinle evleneceğim,” diyerek teşekkür etmesi; ikincisi ise İmparator I. Franz’ın şaka yollu söylediği, asıl hünerin tuşları kapalı bir klavseni çalmak olduğu şeklindeki ifadesini ciddiye alan Wolfgang’ın, klavyesi örtülmüş bir çalgıyı aynı ustalıkla çaldığıdır. Ayrıca Wolfgang’ın, kendi çaldıklarını en iyi anlayacak kişi olarak Viyana Sarayı Müzik Yöneticisi Georg Christoph Wagenseil’ın da dinletide hazır bulunmasını istemesi, henüz altı yaşındaki çocuğun ne denli olgun düşünebildiğini vurgulamak için pek çok kaynakta yer alır.
Viyana gezisi sırasında Leopold Mozart’ın, Wolfgang’ın başarılı konserleri ve saraydaki kabullerin yanında aklını kurcalayan bir başka konu daha vardı: Uzun yıllardır kemancı olarak görev yaptığı Salzburg Başpiskoposluk Sarayı Orkestrası’nda yönetici yardımcısı konumuna gelmeyi uman Leopold Mozart, bunun bir türlü gerçekleşmemiş olmasından endişe duyuyor ve geleceğine ilişkin planlarını netleştirememekten yakınıyordu. Her zamanki gibi konuyu Viyana’dan, ev sahibi ve yakın dostu Hagenhauer’e açmış, yokluğunda bu konuda olabilecek gelişmeleri kendisine bildirmesini rica etmişti. 28 Şubat 1763 tarihinde Salzburg Başpiskoposu Prens Siegmund Christoph Schrattenbach’ın doğum günü onuruna, Leopold Mozart, sarayın “Müzik Yönetici Yardımcısı” konumuna getirildi. Bu, o tarihte kırk yaşını aşmış olan Leopold Mozart’ın kariyerinin son basamağı olacaktı. Yaşamının sonraki yıllarını oğlunun eğitimine adayacak, onun başarıları her şeyden önce gelecekti.
Mozart ailesi, 1763’ün ilk aylarını Salzburg’da geçirdi. Leopold Mozart, yeni bir yolculuk için farklı bir rota çizmek istiyordu. Yakın çevrenin ve aynı dili konuşan insanların dışında da Wolfgang’ın tanınması ve destek görmesi gerekiyordu. Bunun için Paris ve Londra gibi iki önemli merkez mutlak ziyaret edilmeliydi. Ancak Leopold Mozart’ın gezileri tam bir eğitim yolculuğuna çevirmesi, evden yıllarca uzak kalmayı gerektirebilirdi. Bunun için ailenin tümü birlikte gitmeli, çocuklar ev ortamından ayrıldıklarını fazla hissetmemeliydi. İşin psikolojik ve pedagojik yönlerinden başka, maddi boyutu da Leopold Mozart’ın kazancının hayli üzerindeydi. Oldukça tutumlu bir yaşam süren Mozart ailesi, babalarının yeni terfiinin ardından parasal olarak rahatlamıştı ama yine de gündemdeki gezinin çok iyi planlanması gerekiyordu. Ayrıca Leopold Mozart’ın bu denli uzun izin alıp alamayacağı bir başka sıkıntı kaynağıydı. Ancak her şey yoluna girmiş, yolculuk için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Bazı müzik tarihçilerine göre Leopold Mozart kentten ayrılırken saraya, yalnızca Paris’e gitmek istediğini bildirmiş, neredeyse tüm orta Avrupa’yı kapsayacak denli büyük bir yolculuk planladığını söylememişti. Bir başka olasılık da, aklında Londra’ya gitme fikri olsa bile yolculuğun gidişine, maddi olanakların elvermesine ve çocukların sağlığına göre gezinin detaylarını yol boyunca şekillendirmiş olduğudur. Özellikle Londra’nın ardından kesin bir rota belirlememiş olan Leopold Mozart, kendine yapılan tekliflerin içinden en uygununu seçerek Hollanda’ya da uğrayacaktı.
7
. 347-407 yılları arasında yaşayan ilk Kilise Babaları’ndan Antakyalı Aziz İoannes Khrysostomos. (Y.N.)
8
. O dönemde doğum günlerinden çok, kişilerin ön adlarını aldıkları azizlerin takvimdeki isim günleri daha önemli sayılır ve onlar da kutlanırdı.
9
. Bu kitapta bestecinin adının İngilizce yazımı tercih edilmiştir.
10
. Werner Pieck, Die Mozarts, s. 18, Europäische Verlagsanstalt,1998.
11
. Katolik ayin müziği.
12
. Çalgısal süit.
13
. Kurt Pahlen, Das Mozart Buch, s. 45, Gustav Lübbe Verlag, Zürich 1985.
14
. Mozart’ın karısı Constanze’nin ikinci eşi olan Georg Nikolaus von Nissen, müziğine büyük hayranlık duyduğu bestecinin ilk kapsamlı yaşamöyküsünü kaleme almıştı. Ailenin mektuplarına, besteciyi tanıyanlara ve en önemlisi Constanze’nin anlattıklarına dayanarak yazdığı eser, oldukça titiz bir çalışmaydı. Yapıt, Nissen’in 1826’daki ölümünün ardından Constanze tarafından 1828’de yayımlanabilmiştir. Günümüzde bile temel başvuru kaynağı olarak kabul edilmektedir.
15
. Georg Nikolaus von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 35, Georg Olms Verlag 1991 (1828 yılı baskısının tıpkıbasımı).
16
. Günümüzde Slovakya toprakları içinde yer alan Bratislava.
1763-1766
Büyük Avrupa gezisi
9 Haziran 1763 sabahı, Salzburg’dan Münih’e doğru yola çıkan arabanın içinde, Mozart ailesinin dört üyesi ve arabacıdan başka, Sebastian Winter adında bir uşak da bulunuyordu. Leopold Mozart, gezinin olabildiğince iyi şartlarda gerçekleşmesi için, maddi gücünü zorlamak pahasına, her şeyi düşünmüştü. Uzun yolculuklara çıkmak, farklı ülkeleri ziyaret etmek, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına gelinmesine rağmen hâlâ zahmetli bir işti. Bu yüzden, varlıklılar haricinde, belirli bir zorunluluk olmadıkça seyahate çıkılmıyordu. Eğitimlerini, Avrupa’nın farklı bölgelerinde sürdüren, ilahiyat öğrencileri ve doğdukları kentteki okulların ardından, yabancı kültürleri tanımak amacıyla, başta İtalya olmak üzere değişik sanat merkezlerini dolaşan genç soyluların dışında, seyahat etmek pek çok yönden, o tarihlerde bir işkenceye dönüşebiliyordu. Kentler arasındaki olağan ve yaygın ulaşım aracı, posta arabalarıydı. Oldukça rahatsız olan bu taşıtlarda yer bulabilmek için sabahın erken saatlerinde sıraya girmek gerekebiliyordu. Yolların bozuk olması ve arabaların yeterince konforlu olmaması, yolculuğun zor geçmesine neden olan başlıca etkenlerdi.
Leopold Mozart, oğlunun eğitimi ve çocuklarının tanıtımı için gerçekleştirmek zorunda oldukları bu yolculuğa, posta arabası yerine kendi araçlarıyla çıkmayı uygun görmüştü. Bu, en azından istedikleri gibi hareket etme özgürlüğü kazandırmış, ayrıca yol boyunca tanımadıkları kişilerle bir arada olma zorunluluğunu ortadan kaldırmıştı. Ancak bunca özene karşın, Salzburg’dan ayrılmalarının üzerinden çok kısa bir zaman geçmeden arabanın arka tekerleği kırılmış, onarılması oldukça uzun sürmüş ve hiç hesapta olmayan bir masrafa neden olmuştu. Gezi boyunca yaşadıklarını en ince ayrıntısına dek Salzburg’a, arkadaşı Hagenauer’e bildiren Leopold Mozart, bu aksilik başlarına geldiğinde havanın iyi olmasının ve yakınlarda bir değirmenin bulunmasının tek olumlu şey olduğunu yazıyordu.17
Ailenin ilk durağı, Inn Irmağı kıyısındaki Wasserburg kentiydi. Önceki gezilerdeki gibi ilk sırayı, kalınan yerlerin önemli yapılarını gezmek, çevre hakkında bilgi sahibi olmak alıyordu. Daha sonra kentin büyüklüğüne bağlı olarak, bölgenin yöneticisinin huzuruna kabul edilmek için harekete geçiliyor ve olabilirse, halka açık konserler yardımıyla Wolfgang ve Nannerl’ın üstün yeteneklerini sergilemeleri sağlanıyordu. Konserler, gelir getirmesi yönünden önemliydi. Salzburg’dan ayrılırken belirli bir meblağla yola çıkan, hatırlı dostlarının yardımıyla gittiği kentlerde borç alabilecek durumda olan Leopold Mozart, pazarlık şansı olmasa da, konserlerden gelecek parayı çok önemsiyordu. Çünkü soyluların ya da kralların huzuruna kabul edildiklerinde, verilenle yetinmek zorundaydılar.
Leopold Mozart için Wasserburg’daki en önemli olay, Wolfgang’a orgun pedallarını kullanmayı öğretmesiydi. Viyana gezisi sırasında yalnızca orgun klavyesini kullanan oğlunun, çalgıya tümüyle hâkim olması babanın çok hoşuna gitmişti.18 Bu küçük detay bile Leopold Mozart’ın ne denli bilinçli bir eğitimci olduğunun ve tüm gezi boyunca oğlunu belirli bir ücret karşılığında “pazarlamak”tan çok daha fazlası için çaba harcadığının en iyi kanıtıdır. 12 Haziran günü gelinen Münih, herkes için tanıdık bir kentti. Wolfgang kısa bir süre önce, evinden ilk ayrılışında geldiği şehri tekrar görmekten mutluydu. Kente varışlarının hemen ertesinde ünlü Nymphenburg Şatosu’na giden aile, burada Viyana’dan tanıdıkları bir asilzade sayesinde Elektör III. Maximilian Joseph’e varlıklarını duyurmayı ve o akşam için davet edilmeyi başardı. Wolfgang’ın olağanüstü yeteneğinden önceki gezi sırasında çok etkilenen Elektör, bu sıra dışı çocuğu bir kez daha dinlemekten çok memnun olmuş, Mozart’ları birkaç gün sonra kız kardeşinin isim günü onuruna sarayda vereceği törene davet etmişti. 22 Haziran’da Münih’ten ayrılırken yanlarında, sonraki durakları için tavsiye mektuplarıyla birlikte, III. Maximilian’ın, çocuklara verdiği kıymetli hediyeler ve babalarına verdiği hatırı sayılır bir meblağ da vardı.
22 Haziran 1763 günü, Mozart’ların arabası, Augsburg meydanında durduğunda çocuklar, babalarının doğup büyüdüğü kenti ilk kez görmenin heyecanı içindeydiler. Büyük olasılıkla Leopold Mozart, yol boyunca çocukluk günlerini ve ailesini anlatmış, yıllar önce ayrıldığı, arada yalnızca bir kez ziyaret ettiği kenti, Wolfgang ve Nannerl’a tanıtmaya çalışmıştı. Aile, yaklaşık iki hafta kaldıkları Augsburg’da akrabalarını ziyaret etmiş, çocuklar da üç konser vermişti. Akrabalar arasında, Leopold Mozart’ın annesi Anna Maria Mozart da vardı. O tarihlerde altmış beş yaşını geçmiş olan kadınla oğlunun arası çok iyi olmamakla birlikte, kuşkusuz torunlarını ilk kez görecek olan babaanne için bu karşılaşma önemliydi. Kentteki akrabalar arasında Leopold Mozart’ın arasının en iyi olduğu kişi, erkek kardeşi Franz Alois Mozart’tı. O tarihlerde henüz dört yaşında olan kızı Maria Anna Thekla ve Wolfgang ilk kez, bu gezi sırasında karşılaşmışlardı. Sonraki yıllarda çok iyi arkadaş olacak iki çocuğun, o günkü izlenimleri hakkında ne yazık ki hiç bilgi yok.
Ailenin kentten ayrılmasından iki gün sonra, 9 Temmuz’da Augsburg Intelligenz gazetesinde çıkan bir haber Mozart’lar hakkında “hemşeri”lerine daha ayrıntılı bilgi vermeyi amaçlıyordu. Leopold Mozart ve ailesinin bu gezisinin kent halkını çok mutlu ettiği vurgulandıktan sonra, çocukların, özellikle de Wolfgang’ın üstün yeteneği ve verdiği konserlerle herkesi hayrete düşürdüğü anlatılıyordu. Altı yaşındaki çocuğun tuşları kapalı bir çalgıyı çalması, duyduğu her sesi ânında notaya geçirebilmesi ve hiç sıkılmadan uzun süre doğaçlama çalması tüm detaylarıyla okuyuculara duyuruluyordu.19 Leopold Mozart ise kentten ayrılmasının ardından dostu Hagenauer’e gönderdiği mektupta, Augsburg’da planladığından daha uzun kalmaktan, şehrin pahalılığından ve çocukların verdiği konserlerin maddi açıdan fazla tatminkâr olmamasından yakınıyordu.20
Genel olarak, yolculuklarının ilk ayı, planlandığı gibi geçmişti. İlk önemli durak olarak gördükleri Paris’e dek önlerinde uzun bir yol ve yaklaşık dört aylık bir süre vardı. Her geçen gün Salzburg’dan uzaklaşmalarına rağmen, Almanca konuşulan topraklarda bulundukları için kendilerini yabancı hissetmiyor, çevreleriyle kolaylıkla iletişim kurabiliyorlardı; gerçi dönemi için oldukça iyi eğitimli biri olan Leopold Mozart, Fransızca ve İngilizce konuşmaya da hazırdı. Augsburg’dan ayrıldıktan sonra kısa bir süre Ulm’da kalan Mozart’lar, bu kentin ardından Ludwigsburg’a ulaştılar. Burada Württemberg Kontu Karl Eugen tarafından kabul edileceklerini uman Leopold Mozart, bir türlü bu isteğine ulaşamayınca sinirlenmişti. Beraberinde getirdiği ve Kont’a hitaben yazılan tavsiye mektupları bir işe yaramamıştı. Her zaman olduğu gibi dertleşmek ve içini dökmek için kâğıt kaleme sarılmış, dostu Hagenauer’e yaşadıklarını anlatmıştı: “Kont’un av köşkünde olduğunu öğrenince onunla karşılaşabilmek için Stuttgart yerine buraya (Ludwigsburg) geldik. 10 Temmuz’da müzik yöneticisi Jomelli ve Baron Pöllniz’le konuşup kendisine Kont Wolfegg’in mektubunu verdim ama faydası olmadı. (…) Bence olay tümüyle Jomelli’nin bir oyunu, Almanları bu saraydan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor.”21 Leopold Mozart, mektubuna ayrıca müzik yöneticisi Niccolò Jomelli’nin 4.000 gulden yıllık ücretin yanında, pek çok sosyal yardım aldığını, hem Stuttgart’ta hem Ludwigsburg’da evi bulunduğunu da eklemiş ve Wolfgang gibi yetenekli bir Alman’ın saray çevresinde söz sahibi olan İtalyanlar tarafından engellenmeye çalışıldığını bir kez daha vurgulamıştı.
Leopold Mozart’ın mektubunu iki farklı yönden değerlendirmek gerek. XIX. yüzyılın ikinci yarısına dek, bugünkü anlamıyla bir Alman siyasal birliği olmamasına karşın, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içinde Almanca konuşan topluluklar için “Alman” ifadesi kullanılıyordu. Leopold Mozart’ın tanımlaması, siyasal birlik kurulmasından yüz yıl kadar önceye rastladığı için özellikle ilginç; ayrıca bu sözün, onun gibi açık düşünceli birinin ağzından çıkması, üzerinde durulması gereken bir başka yön. Leopold Mozart’ın Almanlara düşman davranışlar içinde olduğunu öne sürdüğü İtalyanların da, XIX. yüzyılın ortalarına dek sadece dil birliğiyle varlıklarını sürdürmüş olmaları ise olayın ayrı bir boyutunu oluşturuyor. Mektuptaki ifadeleri, basit milliyetçilik çekişmeleri dışında değerlendirince de Leopold Mozart’a hak vermek güçleşiyor. O dönemin tanınmış opera bestecisi olan Niccolò Jommelli’nin, ne denli yetenekli olursa olsun, henüz altı yaşındaki bir çocuğu kıskanması pek akla yakın görünmüyor.
Ludwigsburg’daki hayal kırıklığının ardından, Pfalz Elektörü Karl Theodor’un yazlık sarayının bulunduğu Schwetzingen’deki olaylar, bozulan moralleri düzeltmişti. Bu kez tavsiye mektupları işe yaramış, 18 Temmuz’da Wolfgang ve Nannerl, sarayda bir konser vermişlerdi. Müzik tarihi açısından o günlerin bir başka önemi daha vardı: Gerek Wolfgang, gerekse babası, yaşamlarında ilk kez Mannheim Orkestrası’nı dinlemişlerdi. Elektör’ün yazlık sarayında bir konser veren topluluk, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Salzburg’a yazdığı mektupta, “kesinlikle Almanya’nın en iyisi”22 ifadesine yer vermişti. Johann Stamitz tarafından kurulan ve son derece yetenekli müzisyenlerden oluşan topluluk, etkileyici disiplini ve Barok Dönem alışkanlığının aksine, kademe kademe yükselen nüanslarıyla kısa zamanda Avrupa’nın dört bir yanında adından söz ettirmeye başlamıştı. Stamitz’in 1757’deki ölümünün ardından topluluğun yönetimini üstlenen Johann Christian Cannabich ile Mozart ailesinin yolu, sonraki yıllarda da sık sık kesişecekti.
1763 Ağustosu’nun başlarında Mozart’lar Frankfurt’a ulaştı. Schwetzingen’de kaldıkları süre içinde yakında bulunan Heidelberg ve Mannheim’a gezi yapmış, bu kentleri olabildiğince yakından tanımaya çaba harcamışlardı. Leopold Mozart, tüm ailenin ama özellikle de Wolfgang’ın gezip gördüğü yerler hakkında detaylı bilgi edinmesine çaba harcıyordu. Kalınan kentlerin, çocuğun belleğinde yalnızca birbirine benzer konser mekânları olarak yer etmemesi için tarihî yapıları, şatoları, büyük parkları ve özellikle kiliseleri geziyor, Wolfgang çoğunlukla bu kutsal mekânların orgunu da çalıyordu. Leopold Mozart, önceki yıllarda bu boyutta bir gezi yapmadığı için, gördükleri yerler herkesten önce kendi öğrenme arzusunu kamçılıyordu.
Frankfurt’ta kaldıkları bir aya yakın sürede Wolfgang ve Nannerl dört konser verdi. Leopold Mozart, çocukların halk önündeki davranışlarından ve elde edilen gelirden hoşnuttu. Bu konserlerin birini, o tarihlerde on dört yaşında olan geleceğin ünlü Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe de izlemişti. Sanatçı 1830 yılında, Johann Peter Eckermann’la yaptığı bir konuşmada o günleri şöyle anımsayacaktı: “Mozart’ı yedi yaşında bir çocukken Avrupa gezisi sırasında verdiği bir konserde dinlemiştim. O tarihlerde on dört yaşındaydım; sahnede duran küçük adamı, onun ilginç peruğunu ve belindeki kamayı hâlâ bugünkü gibi hatırlıyorum.”23 Bu karşılaşma iki büyük sanatçının yaşamları boyunca birbirlerini tek görüşleri olmuş, çocukluk yıllarına denk geldiği için sanat tarihinde önemli bir iz bırakmamıştır. Mozart yaşamının sonraki yıllarında Goethe’nin “Das Veilchen” (Menekşe) adlı şiirini lied24 olarak bestelemişti. Goethe ise müzik dünyasının bu harika çocuğunun gerçek anlamda bir deha olduğunu, onun ölümünün ardından fark edecekti. Weimar’da Don Giovanni’nin bir temsilini izledikten sonra Friedrich Schiller’e yazdığı 29 Aralık 1797 tarihli mektupta şu satırlar yer alıyordu: “Operadan beklentilerinizi, büyük oranda Don Giovanni’de bulmuş olmanız gerekir. Ancak bu yapıt, türünün tek örneği gibi görünüyor ve Mozart’ın ölümünün ardından, benzer eserlerin ortaya çıkma umudu da boşa çıkmışa benziyor.”25
Leopold Mozart, yolculuklarıyla ilgili ayrıntıları büyük bir titizlikle Salzburg’a bildirmeye devam ediyor, gezinin tüm yönlerini açık yüreklilikle kâğıda döküyordu. 20 Ağustos 1763 tarihli mektupta, Frankfurt konserlerinin başarısını, sağlıklarının yerinde olduğunu arkadaşı Hagenauer’e bildirdikten sonra, Wolfgang’ın tüm neşesine rağmen bir sabah yataktan ağlayarak kalktığını ve Salzburg’daki dostlarını artık etrafında göremiyor olmanın kendisini üzdüğünü söylediğini aktarıyordu.26 Bu olay, Leopold Mozart’ ın geziye tüm aileyi götürmesinin ne denli yerinde bir davranış olduğunu, buna rağmen küçük çocuğun Salzburg’daki günlük yaşamını dolduran diğer kişileri de özlemeye başladığının en belirgin kanıtıdır. Üstelik bu özlem, üç yılı aşacak yolculuğun henüz ilk aylarında kendini belli etmiştir.
Frankfurt’un ardından Koblenz, Bonn ve Köln’de konaklayarak Aachen’a ulaştıklarında Eylül ayının sonu gelmiş, sıcak yaz günleri yerini sonbahara bırakmaya başlamıştı. Aachen, Alman toprakları üzerindeki son duraklarıydı. Sırada önce Brüksel, sonra da Paris vardı. Bir anlamda yabancı topraklardaki yolculuk asıl şimdi başlıyordu. Bu Wolfgang için etrafında konuşulanları rahatlıkla anlayamayacağı bir süreç anlamına geliyordu. Aachen’da Prusya Kralı II. Friedrich’in kız kardeşi Prenses Anna Amalie’nin huzurunda çalan çocuklar büyük ilgi uyandırmış, yolculuk güzergâhlarına Berlin’i de katmaları konusunda teklif almışlardı. Önceden planlanan güzergâhın dışına çıkmak istemeyen Leopold Mozart, bu teklifi geri çevirmiş, ayrıca Prenses’in bütçelerine maddi olarak bir destekte bulunmayışı canını sıkmıştı. Salzburg’a bu olayı şöyle aktaracaktı: “Eğer Prenses’in çocuklara, özellikle de Wolfgang’a verdiği öpücükler altın liralar olsaydı çok mutlu olabilirdik. Ama maalesef, ne hancı ne de postacılar, işlerini öpücük karşılığı görüyor.”27
Yaklaşık dört hafta kaldıkları Brüksel’de Leopold Mozart’ın asıl amacı, çocukların Prens Karl Aleaxander Emanuel von Lothringen’in huzurunda çalabilmeleriydi. Viyana’daki İmparator I. Franz’ın kardeşi olan Prens’in olumlu yanıtı geciktikçe kentteki kalış süreleri uzuyordu. Bir an önce Paris’e ulaşmak isteyen Leopold Mozart, bu dinletiden elde etmeyi umduğu maddi desteği de kaybetmek istemiyordu. Günlerini her yönüyle zengin bir sanat kenti olan Brüksel’i gezerek geçiriyorlardı. Ünlü ressam Peter Paul Rubens’in kiliselerde bulunan yapıtları, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Prens’in huzuruna kabul edilmekten umudu kesince çareyi halka açık bir konser düzenlemekte bulmuşlar, Leopold Mozart, Prens’in yalnızca kendi eğlencesini düşünmesine ve Wolfgang’ın yeteneğine ilgi göstermemesine içerlemişti.
Paris
18 Kasım 1763 tarihinde Paris’e ulaştılar. Yaklaşık beş ay kalacakları bu kent, her yönüyle o güne dek karşılaştıklarından tümüyle farklıydı. Fransa Kralı XV. Louis, Viyana’daki İmparatoriçe Maria Theresia’yla Yedi Yıl Savaşları boyunca Prusya ve İngiltere’ ye karşı işbirliği yapmıştı. 1763 başında sona eren bu savaşların ardından, iki başkent arasındaki yakınlaşma, Fransa veliahtının 1770’de, Maria Theresia’nın kızı Marie Antoinette’le evlenmesiyle daha da güçlenecekti.
Leopold Mozart, Paris’te saraya yakın çevrelerle iyi ilişki kurabilmek için yolculuğun başından beri hummalı bir çalışma içine girmişti. Viyana’daki Fransız elçisinden, Paris’teki Avusturya elçisinden ve yolculukları boyunca karşılaştığı tüm soylulardan tavsiye mektupları toplamıştı. Ancak kente geldiklerinde işine en çok yarayanın, Frankfurtlu bir tüccarın eşinin Paris’te yaşayan bir Alman’a, Friedrich Melchior Grimm’e yazdığı mektup olduğunu hayretle fark edecekti. 1749 yılında Paris’e gelen Grimm, edebiyata çok düşkün bir Alman’dı. Saksonya-Gotha Prensliği’nin kültür elçiliğinde görev almak üzere kente gelen Grimm, kısa zamanda Fransız edebiyat çevreleriyle yakın ilişki içine girmişti. Rousseau, Diderot ve Voltaire’le tanışmış, 1755’te Kont Louis Philippes Orleans’ın özel sekreteri olarak, sarayla ilişkilerini güçlendirmişti. 1753’te yayımlamaya başladığı Correspondance Littéraire, Philosophique et Critique à un Souverain d’Allemagne (Bir Alman Hükümdarıyla Edebî, Felsefi ve Eleştirel Yazışmalar) adlı dergiyi, önceleri Saksonya-Gotha Sarayı’na Paris’ten kültürel haberler ulaştırmak amacıyla tasarlamış; ancak kısa süre sonra Almanya ve Fransa’da pek çok aboneye ulaşmayı başarmıştı.
Mozart ailesini Paris’teki soylu kesime ve saraya tanıtmak için büyük çaba içine giren Grimm, bu nedenle 1 Aralık 1763 tarihli dergisinde, konu hakkında uzun bir makale kaleme almıştı:
Üzerinde konuşmaya değer gerçek mucizelerle ender karşılaşıldığı için insan, böyle bir fırsat yakalayınca değerlendirmek istiyor. Salzburglu müzik yöneticisi Leopold Mozart, çok sevimli iki çocuğuyla kente geldi. On bir yaşındaki kızı, son derece iyi piyano çalıyor, güç ve uzun parçaları hayret verici bir ustalıkla yorumluyor. Kısa bir süre sonra yedi yaşında olacak erkek kardeşi sıra dışı bir fenomen; insan gördüklerine ve duyduklarına inanmakta güçlük çekiyor. Çocuk, aslında bir altılı aralığa bile uzanmakta güçlük çekecek denli küçük elleriyle en zor parçaları kusursuzca yorumluyor. Saatlerce yorulmadan doğaçlama çalışı, dehasının sonucu ortaya çıkan, karmaşadan tümüyle uzak, belirli bir zevkin ürünü etkileyici fikirleri gerçekten inanılmaz. En yetkin müzikçinin bile, olağan olmayan ama yine de kusursuz çözümlere varan, bu denli derin bir armoni ve modülasyon bilgisine sahip olması olanaksız. Klavye başında öylesine usta ki, üstü örtülü bile olsa becerisinden hiçbir şey kaybetmeden çalmaya devam edebiliyor. Önüne konulan partilere şifre yazması, piyanonun başına geçmeden uygun akorları bularak beste yapması onun için sıradan olaylar. Elimle yazdığım bir menuetto’yu önüne koyarak altına bas partisi yazmasını istediğimde, hemen kalemi eline alıp piyanonun başına geçmeden parçayı tamamladı. Önüne konulan her aryayı, hiç zorlanmadan istenilen her tonaliteye aktarıp çalabiliyor. Gözlerimin önünde gerçekleşen bir başka olay da en az bunlar kadar şaşırtıcı: Bir hanımefendi çocuktan, kendi söyleyeceği İtalyan tarzı bir aryaya, hiç nota olmadan sadece duyarak eşlik etmesini istedi. Kadının şarkı söylemeye başlamasının ardından çocuk bas partisini çalmaya başladı ancak tümüyle doğru değildi çünkü insanın bilmediği bir ezgiye doğru olarak eşlik etmesi olanaksızdır. Parça bittiğinde çocuk, kadından tekrar başlamasını istedi. Bu kez sağ eliyle az önce duyduğu ezgiyi baştan sona kusursuz çalarken aynı zamanda hiç yanlışsız eşlik ediyordu. On kez baştan aldılar, her defasında eşliğin karakterini değiştiriyordu. Yirmi kez daha çalsalar dinleyenler sıkılmazdı. Bu çocuk, eğer onu daha sık dinlersem, aklımı yitirmeme neden olacak. İnsanın mucizeler karşısında cinnet geçirmemesi oldukça güç.28
Grimm’in bu yazısı etkisini göstermekte gecikmedi. Noel gecesi Versailles’daki kilisede kraliyet ailesinin katıldığı bir ayinde org çalan Wolfgang, herkesin hayranlığını uyandırdı. Ancak Fransa Kralı XV. Louis ve eşi Kraliçe Maria Lesczynska’yla asıl karşılaşma, 1 Ocak 1764 tarihinde Versailles Sarayı’nda gerçekleşti. Kralın sofrasına oturan Wolfgang, Polonya asıllı Kraliçe’yle Almanca sohbet etmiş, onun aracılığıyla XV. Louis’yle de konuşmuştu. Nissen’in yaşamöyküsünde, Nannerl’ın anlattıklarına dayandırılarak verilen Paris’e ait bir öykü hemen her Mozart kitabında yer alır:
Kral XV. Louis’nin metresi ve saraydaki etkisi Kraliçe’den çok daha fazla olan Madam Pompadour’u da ziyaret eden Wolfgang, Viyana’da Maria Theresia’ya yaptığı gibi, onu da öpmek üzere boynuna atılmış ancak bu denli ilgiden hoşlanmayan Madam Pompadour, çocuğu kendinden uzaklaştırmıştı. Bunun üzerine oldukça kızan Wolfgang, yanındakilere dönerek, “Beni istemeyen bu kadın da kim? İmparatoriçe bile beni öptü!” diye öfkesini dile getirmişti.29
Leopold Mozart, kendi kültüründen oldukça farklı yaşayan Fransızları, en ince ayrıntılarıyla Salzburg’a bildirmekten geri kalmıyordu. Bir mektubunda Hagenauer’e, “Burada zevk vermeyen her şeye paydos, deniyor. Sıkıntıları dağıtan her şey ise hoş karşılanıyor. Paris’i ciddi bulmamakta haklıydınız,” diye yazıyordu. Ayrıca halkın Kral ve Kraliçe’ye karşı tutumunu da yadırgamıştı: “Burada Kral’a ya da kraliyet ailesinden birine başını eğerek ya da reverans yaparak selam vermek diye bir âdet yok; dimdik hiçbir hareket yapmaksızın durulabiliyor; herkes, yanından Kral ve ailesi geçip giderken böyle kalabilmek özgürlüğüne sahip.”30 Leopold Mozart, Paris’ten yazdığı mektuplardan birini, Bayan Hagenauer’e göndermiş ve Fransız kadınları hakkında şu düşüncelere yer vermişti: “Burada kimin evin hanımı, kimin hizmetçi olduğunu anlamak oldukça güç. Herkes gönlünce yaşıyor. Böylece Fransa’nın sonu da eski Pers İmparatorluğu gibi olacak.”31
Paris’te bulunduğu dönemde, Wolfgang’ın yaşamındaki en önemli olaylardan biri, dört yapıtının bu kentte basılmasıydı. Günümüzde Köchel Dizini’nde32, “KV 6, 7, 8, 9” olarak numaralanan piyano ve keman için sonatlar, büyük olasılıkla Salzburg’da bestelenmeye başlamış, yol boyunca tamamlanmıştı. Eserlerin ilk ikisi Op. 1 olarak basılmış ve Fransa Kralı’nın kızı Prenses Victoire’a adanmıştı. Op. 2 şeklinde numaralanan diğer yapıtlar ise Kontes Tessé’ye ithaf edilmişti. Eserler üzerinde Leopold Mozart’ın bazı küçük düzeltmeler yapmış olabileceği, müzik tarihçilerinin ortak kanısıdır.
Wolfgang ve Nannerl’ın yetenekleri, Paris’te yalnızca saray çevresinde sergilenmemişti. Ailenin Nisan ayında kentten ayrılmasından hemen önce, iki dinleti düzenlenmiş, bunlar için gerekli formalitelerin büyük bölümünü yine Melchior Grimm üstlenmişti. Şubat ayında Wolfgang ve Nannerl’ın hastalıkları aileyi endişeye sürüklemiş, önceki gezilerde olduğu gibi, Leopold Mozart, dostu Hagenauer’den, adağını yerine getirmek için, kilisede missa okutmasını rica etmişti. 22 Şubat 1764 tarihli mektupta yer alan şu satırlar, Leopold Mozart’ın oğlunun Tanrı’nın bir lütfu olduğuna yönündeki inancının kuvvetini göstermesi açısından oldukça ilginç: “Her şeyi Tanrı’nın merhametine bırakıyorum. Dünyaya gönderdiği doğanın bu mucizesini burada bırakmak ya da yanına almak, onun merhametine kalmış.”33
Paris’te geçen aylar, Wolfgang’ın müzikal gelişimi üzerinde de etkili olmuştu. Her dönemdeki gibi, o tarihlerde kentte operanın önemli bir rolü vardı. Ancak bir çocuğun opera bestelemesi söz konusu olmadığı için, çalgı müziğinin önde gelen isimlerinin yapıtlarını tanıma fırsatı yakalamıştı. İlginç bir rastlantı sonucu Paris’te öne çıkan besteciler olarak anılan Johann Schobert ve Johann Gottfried Eckard da Alman kökenliydi. Özellikle Schobert’in keman eşlikli piyano sonatları daha çok amatör müzisyenler düşünülerek bestelenmişti. Wolfgang’ın Paris’te bastırdığı ilk yapıtlarda bu etki kendini güçlü olarak hissettirir. Kentteki dinî müzik, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Bunları oğlunun dinlemesi ve onlardan ders alması için sık sık ayinlere gidiyorlardı. Yapıtların solo bölümlerini sıradan bulan Leopold Mozart, koroları beğenmişti.
Londra
Tüm aile için ilginç geçen Paris günleri 10 Nisan 1764’te sona erdi. Hedef bu kez Kıta Avrupası’nın dışındaki İngiltere’ydi. 1757’ye dek Handel’in müzik yaşamına tam anlamıyla hâkim olduğu Londra, pek çok yönüyle kıta Avrupa’sından ayrılıyordu. 23 Nisan’da Londra’ya ulaşan aile, öncelikle kıyafetlerini İngilizlere uydurma gayreti içine girmiş, Leopold Mozart, Hagenauer’e, kendilerine de gülünç gelen kıyafetleri anlatmadan geçememişti. Karısının ve Nannerl’ın şapkasını, Wolfgang’ın ve kendisinin elbiselerini dostunun görmesini çok isterdi. Ayrıca Paris’ten Londra’ya yolculuk etmenin bir hayli masraflı olduğundan yakınıyor, kendini varlıklı sanan bir kişinin bile bu geziyi gerçekleştirdikten sonra kesesinin tümüyle boşalacağını vurguluyordu.34 Ancak Paris’in aksine, Londra’ya varışlarından dört gün sonra, Wolfgang, İngiltere Kralı’nın huzurunda çalmış, tüm aile sarayda büyük bir samimiyetle karşılanmıştı. Bu durum Leopold Mozart’ı fazlasıyla mutlu etmişti: “Majesteleri Kral ve Kraliçe’nin bize gösterdikleri yakınlığı tanımlayabilmem olanaksız. Kısaca söylemek gerekirse ikisinin yakın davranışları ve candan yaradılışları, bize karşımızda İngiltere Kral ve Kraliçesinin bulunduğunu düşündürtmedi; aslında bütün saraylarda nazik ağırlanmıştık; fakat burada karşılanma biçimimiz hepsini geride bıraktı. Kabulden sekiz gün sonra St. James Parkı’nda gezmeye çıkmıştık; o sırada Kral, yanında Kraliçe’yle birlikte arabayla geldi; üstümüzde başka giysilerin bulunmasına karşın bizi yine de tanıdılar; yalnız selamlamakla da yetinmediler; Kral pencereyi açtı, başını dışarı çıkardı, geçip giderken bizleri, özellikle de Bay Wolfgang’ı35 gülümseyerek, başını ve ellerini sallayarak selamladı.”36
Londra’da saraya bu denli çabuk ulaşmalarının gerçek nedeni tam olarak bilinemiyor. O tarihlerde Büyük Britanya ve İrlanda tahtında Hannover Elektörü Kral III. George ve Kraliçe Sophie Charlotte vardı. Her ikisi de Alman asıllı oldukları için, Wolfgang’a yakınlık göstermiş olmaları, üzerinde durulması gereken bir nokta olmakla birlikte, Mozart’ların Londra’ya gelişlerinden sarayın bu kadar çabuk haberdar olmasında başka etkenler de rol oynamış olmalı. Pek çok müzik tarihçisi, Melchior Grimm’in 1 Aralık 1763’te, Paris’te yayımladığı yazının en büyük etken olduğu konusunda hemfikir. Tüm Avrupa’nın soylu kesimi tarafından izlenen Grimm’in dergisinde çıkan makale, Mozart ailesi Londra’ya gelmeden yaklaşık beş ay kadar önce İngiltere’de Wolfgang’ın yeteneği konusunda bir fikir oluşmasını sağlamıştı. Aslında o tarihlerde üstün yetenekli olduğu iddia edilen çocukların Avrupa kentlerini gezmeleri sıkça rastlanan bir durumdu. Önceki yıllarda Londra, bu tip “harika çocuk”ların verdiği konserlere sahne olmuştu. Wolfgang’dan bir yıl önce Gottfried Palschau adında bir çocuk, önüne konulan her notayı çalma iddiasıyla kente gelmiş, ardından altı yaşındaki Cassandra Frederick, Scarlatti ve Handel’in yapıtlarını kusursuz yorumlamasıyla dikkat çekmişti. John Crosdill adlı dokuz yaşındaki bir başka harika çocuğun ise viyolonsel çalışıyla kimsenin boy ölçüşemeyeceği öne sürülüyordu.37
Wolfgang’ın İngiliz Sarayı’na kabul edilmesinde, o tarihlerde Londra müzik yaşamında söz sahibi olan Johann Christian Bach’ ın38 da etkili olduğu bazı kaynaklarda yer almaktadır. Mozart’ın tüm yaşamı boyunca en çok etkilendiği kişilerin başında gelen Johann Christian Bach’la ne zaman tanıştığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, bunun saraydaki kabuller sırasında ya da hemen sonrasında gerçekleşmiş olması akla yatkın görünüyor. Ancak büyük olasılıkla davet öncesinde, kraliçenin müzik öğretmeni olan Johann Christian’a, bu yetenekli Alman çocuk hakkındaki düşünceleri sorulmuştu.
Leopold Mozart, yeni ulaştıkları bu kentte, saraya kabul edilmelerinin ardından, çocuklarının halk önünde çalmaları için gerekli girişimlere başlamıştı. Kral’ın huzurunda çalmanın onuru fazla olabilirdi ama maddi olarak III. George’un verdiği meblağ tatminkâr sayılmazdı. Bu nedenle 9 Mayıs 1764 tarihli Public Advertiser adlı gazetede yer alan bir haberde viyolonselci Carlo Graziani için verilecek yardım konserinde çalacakların arasında, henüz yedi yaşında olan, doğanın gerçek bir mucizesi olarak tanımlanabilecek “Master Mozart”ın da bulunduğu bildiriliyordu. Önüne konulan her şeyi ilk bakışta çalabilen bu çocuk aynı zamanda dinleyenleri hayrete düşüren besteler de yapıyordu.39 17 Mayıs günü gerçekleşmesi planlanan konser, 22 Mayıs’a ertelenince, Wolfgang, bu dinletiye katılamamış ve hasta olduğu anons edilmişti. Gerçek neden büyük olasılıkla, iki gün önce, 19 Mayıs’ta Kral’ın önünde yeniden çalmasıydı. Ayrıca çocuk bu yoğun konser trafiğinden yorgun düştüğü için kendini hasta hissetmesi de son derece olağandı.
Saraydaki ikinci konser daha başarılı geçmişti. Leopold Mozart, oğlunun gösterdiği performanstan çok hoşnuttu. Bu kez yalnızca piyano değil, org da çalmış, ayrıca Kraliçe’ye ve bir flütçüye eşlik etmişti. Kral, Wolfgang’ın önüne Bach40, Abel41 ve Handel’in notalarını koymuş, çocuk ilk kez gördüğü bu eserleri hiç yadırgamadan çalmıştı. Leopold Mozart, 28 Mayıs tarihli mektubunda, dostu Hagenauer’e Wolfgang’ın ikinci saray konseri hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra, büyük bir gururla şu satırları eklemişti: “Tek bir kelimeyle, Salzburg’u terk ettiğimiz zaman Wolfgang’ın bildikleri, şimdikinin çok zayıf bir gölgesi gibi kalıyor.”42 Ayrıca piyano başındaki Johann Christian Bach’ın bir trio’sunu çaldıklarını, oğlunun hemen her gün Salzburg’daki dostlarını sorduğunu ve en kısa sürede bir opera bestelemek istediğini de bildirmişti. Özellikle opera konusunun bu denli erken bir tarihte Wolfgang’ın aklını kurcalamaya başlaması ilginçtir. Londra’da kaldıkları süre zarfında, özellikle sonbahardan sonra, çocuğun Johann Christian Bach ve onun yakın çevresinden opera konusunda bilgi aldığı gerçek olsa da, Mayıs sonunda opera bestelemek istemesine inanmak biraz zor.
Wolfgang ve Nannerl’ın Londra’da halk önünde verdikleri ilk konser, 5 Haziran günü gerçekleşti. Leopold Mozart, yaz başında kentte fazla kimse kalmadığı bir tarihte düzenlenen konserin tanıtım yönünden çok etkili olamayacağını düşünmekle birlikte, bir an önce çocuklarını tanıtmak istiyordu. Konserden bir gün önce Kraliçe’nin doğum günü olduğu için, dinletiye ilgi iyice azalmıştı. Ancak Leopold Mozart, hazırlık aşamasını olabildiğince iyi organize etmeye çalışmış, iki piyano kiralayarak çocuklarının aynı anda çalmalarına olanak sağlamıştı. Bu konserin ardından Wolfgang 29 Haziran’da, bir hayır kurumu için düzenlenen dinletiye katılmıştı. Leopold Mozart, bu tip etkinliklerin halk üzerinde olumlu etki yapacağına inanıyordu.
Temmuz ayı başında, Lord Sackville Tufton’ın davetine giderlerken Leopold Mozart üşütmüş ve çok ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Lord’un evine gitmek için gönderilen tahtırevana çocuklar binmiş, babaları da yolun uzun olduğunu ve arabanın çok hızlı gideceğini hesaba katmayıp yürümeyi tercih etmişti. Davete vardığında iyice terli bir halde üzerindekilerle kalmış, akşam eve güçlükle dönebilmişti. Ağustos başında Hagenauer’e yazdığı mektupta hâlâ iyileşememekten yakınıyor ve, “Hastalıklar hızlı postayla gelirken sağlık kaplumbağa hızıyla geliyor,” diye dert yanıyordu.43 Babalarının sağlık durumu çok ciddi olduğu için, aile Londra yakınlarındaki Chelsea’ye taşınmıştı. Yaklaşık iki ay burada kaldıktan sonra, yeniden kente döndüler.
Babalarının hastalığı sırasında, onu rahatsız etmemeleri için piyano çalmaları yasaklanmıştı. Nannerl daha sonraki yıllarda, kardeşinin bu süre boyunca ilk senfonisini bestelediğini ve ablasına da, “Korno için güzel bir melodi yazmamı hatırlat,” diye tembih ettiğini anımsayacaktı.44 Pek çok müzik tarihçisi bu yapıtın KV 16, Mi Bemol Majör Senfoni olduğunu düşünmekle birlikte, Nannerl’ın eserde trompet ve timpani kullanılmış olduğunu belirtmesi, söz konusu senfonide bu çalgıların bulunmayışı, akıllarda bazı soru işaretleri uyandırmaktadır. Yapıt, Mozart’ın erken dönem senfonilerinin tümü gibi, üç bölümlüdür ve Johann Christian Bach stilindedir. Bu da, Wolfgang’ın ilk senfonisini bestelemeden, yani Chelsea’ye gelmeden önce Bach’la çalışmış olabileceği fikrini kuvvetlendirmektedir.
25 Eylül’de, Leopold Mozart hastalığını tümüyle atlatıp eski sağlığına kavuştuktan sonra, Mozart’lar Londra’ya dönerek Soho’da bir ev kiraladılar. Yeni konutları, Johann Christian Bach’ın evinin hemen yanındaydı. Bu tarihten sonra, aralarındaki yirmi yaş farka karşın, Wolfgang’ın Bach’la yakın bir dostluk kurduğu, babasından sonra en çok etkilendiği bu kişinin müzikal stilini adeta içine sindirdiği söylenebilir. Üstelik bu dostluk, bestecinin yakın çevresine de yayılmış; Wolfgang, İtalyan operasının sanatçılarıyla çalışma şansı yakalamıştı. Johann Sebastian Bach’ın en küçük oğlu olan Johann Christian, babası öldüğünde on beş yaşındaydı. Bir süre üvey ağabeyi Carl Philipp Emanuel’in yanında Berlin’de yaşayan sanatçı, daha sonra Bach ailesinde önceki kuşaklarda eşine rastlanmayan bir şekilde İtalya’ya gitmiş, Katolik mezhebini benimsemiş ve opera konusunda kendini geliştirmişti. Sekiz yıl kaldığı bu ülkede devrin en tanınmış ismi konumundaki Padre Martini’yle yakın dostluk kurmuş ve 1762’de Londra’ya gelerek hem İtalyan operası için yapıtlar bestelemiş hem de kraliçenin müzik öğretmeni olmuştu. 1764’te Londra’daki ilk abonman konserleri olarak tanımlanabilecek “Bach-Abel Konserleri”ni, Karl Friedrich Abel ile düzenlemeye başlayan sanatçı, aynı zamanda yeni operalar bestelemeyi de sürdürüyordu.
Johann Christian Bach, Wolfgang’ın yeteneğini ve öğrenme arzusunu kavramakta gecikmedi. Nannerl’ın anlattıklarına göre, çocuğu kucağına oturtan besteci, piyanoda çalmaya başladığı bir ezgiyi Wolfgang’ın tamamlamasına izin veriyor, onları izleyenler sanki tek bir kişi çalgının başında oturuyormuş hissine kapılıyordu. Bu birliktelik, çocuğun opera çevresiyle tanışmasını da sağladı. Dönemin tanınmış İtalyan şarkıcısı kastrato45 Giovanni Manzuoli de, Wolfgang’ın yeteneğinin etkisinde kalanlardandı. Şarkı söylemenin, özellikle de kastrat geleneğinin inceliklerini sekiz yaşındaki dostuna öğretmek onun için oldukça farklı bir deneyimdi. Wolfgang’ın Londra’daki günleri hakkında Royal Society46 için 1769’da ayrıntılı bir yazı kaleme alan Daines Barrington, onun Manzuoli’den ne denli etkilendiğini özellikle belirtmiştir. Barrington’ın önerisi üzerine, önce affetto47 sözcüğünü kullanarak, doğaçlama olarak, Manzuoli’nin seslendirdiği tarz bir arya besteleyen Wolfgang, daha sonra perfido48 sözcüğüyle kızgınlık ve öfke yansıtan bir parça çalmaya başlamış, her iki aryadaki kusursuzluk ve stil bütünlüğü, Barington’ı hayrete düşürmeye yetmişti.49 Mozart’lar, Johann Christian Bach’ın Londra’da sahnelenmeye başlayan yeni operası Adriano in Siria (Adriano Suriye’de) operasını izlemişler; Wolfgang, ilk aryasını (KV 21) bu kentte bestelemişti.
Sarayın bu yetenekli çocuğa olan ilgisi devam ediyordu. 25 Ekim 1764’te, kente gelişlerinin altıncı ayında, üçüncü kez Kral’ ın önünde çalmıştı. Bu tarih, III. George’un tahta çıkışın dördüncü yılına denk geliyordu. Ülkede siyasi durum zaman zaman gerginleşiyor, Kral’a karşı olanlar güçleniyordu. Bazı direnişler ve Amerika’daki kolonilerde yolunda gitmeyen işlere, Kral’ın akli dengesinin yerinde olmadığı söylentileri eşlik ediyordu. Yaşamının sonraki yıllarında akıl hastalığına yakalanacak olan III. George, o tarihlerde bu hastalığın bazı ön izleri görülmekle birlikte, henüz ülkeyi yönetebilecek durumdaydı. 1764 sonbaharı ve onu izleyen kış, siyasi belirsizliğin etkisiyle sanat ortamı için de parlak geçmiyordu. Leopold Mozart, yazdığı mektuplarda, Londra’da kastrato Manzuoli dışında kimsenin para kazanamadığından, konser düzenlemenin de giderek zorlaştığından yakınıyordu.
Wolfgang Paris’te olduğu gibi, Londra’da da eserlerini saraya sundu. Kraliçe Sophie Charlotte’a ithaf edilen altı sonat (KV 10-15), piyano, keman veya flüt ve viyolonsel için bestelenmişti. Yapıtın orijinalinde başlık olarak, “piyano için altı sonat, keman veya flüt eşliğinde” ifadesi olmakla birlikte eserler bazı sıralamalarda “piyano sonatı”, bazen de “piyanolu üçlü” kategorisinde değerlendirilmektedir. Fransızca olarak kaleme alınan ithaf yazısında Wolfgang, Kraliçe’nin yardımıyla Handel ve Hasse gibi ölümsüz olmayı ve adının Bach (Johann Christian Bach) gibi ünlenmesini dilediğini belirtiyordu.50
Leopold Mozart, Londra’daki tüm olumsuzluklara karşın çocuklarının yeniden halk önünde çalması için çaba harcıyordu. 21 Şubat 1765’te gerçekleşen dinleti, beklenen ilgiyi ve maddi geliri sağlayamamıştı. Bu başarısızlıkta, kent halkının “harika çocuk” gösterilerinden yavaş yavaş sıkılmaya başlamasının payı büyüktü. Ayrıca bir yıldır düzenlenmekte olan “Bach-Abel Konserleri” farklı bir izleyici kitlesi yaratmıştı. Londra büyük bir kent olmasına karşın, Wolfgang ve ablasının becerileri yeteri kadar sergilenmişti. Leopold Mozart, bunun farkında olduğu için konserde oğlunun senfonilerini de çaldırmış, sekiz yaşındaki bir besteciye dikkat çekmeye çalışmıştı.
Tüm gezi boyunca olduğu gibi Mozart’lar, Londra ve çevresini de, günümüz turistlerini anımsatan bir şekilde gezmişlerdi. Nannerl, günlüğüne yazdığı notlarda, Westminster Kilisesi’ni, Canterbury Katedrali’ni, Greenwich Gözlemevi’ni, at yarışlarını, hayvanat bahçesinde gördüğü filleri, son derece düzgün çizgilerle siyaha boyanmış eşeği (zebra) ve British Museum’daki kuş çeşitlerini ayrıntılı olarak anlatmıştı.51 İngiltere’de on beş ay kaldıkları düşünüldüğünde, ülkenin bir bölümü hakkında bilgi sahibi olmalarını yadırgamamak gerek.
11 Mart 1765 tarihinde Public Advertiser gazetesinde çıkan bir ilanla Leopold Mozart, son bir kez Londralıların ilgisini çocuklarının üzerine çekmek istiyordu. Üstelik bu kez ilginç sayılabilecek bir “tanıtım kampanyası” da düzenlemişti. İlanda, doğanın birer mucizesi olan bu çocukların, genel istek üzerine, altı hafta sonra terk etmeyi düşündükleri Londra’da son bir konserde çalacakları belirtiliyordu. Vokal ve çalgısal yapıtların seslendirileceği konserin kesin tarihi ve yeri daha sonra bildirilecekti. İşin en ilginç yönü bilet satış yöntemiydi. İstekliler, Mozart’ların Soho’da kaldığı evden biletlerini satın alırken, bu iki harika çocuğu ev ortamlarında dinleme şansına da sahip olacaklardı. Salı ve cuma günü dışında, saat 12.00-15.00 arası bilet satışı ve çocukları ziyaret mümkündü. Üstelik isteyenler, bu mucizenin gerçekliğini kendi yöntemleriyle sınama hakkına sahipti; istedikleri müzik parçasını dinleyebilecek, Wolfgang’ın önüne herhangi bir notayı koyarak çalmasını talep edebileceklerdi.52 Leopold Mozart, büyük olasılıkla bu ilanı kaleme alırken çocuklarının olabildiğince geniş bir kesim tarafından tanınması için çaba harcıyordu ancak başvurduğu yöntem, onu, oğlunun yeteneğini pazarlamakla suçlayanları haklı çıkarabilecek türdendi.
Yeterli sayıda bilet satılamadığı için konser tarihi birkaç kez ertelendi ve ancak 13 Mayıs’ta gerçekleşebildi. Dinletinin ilginç yönlerinden biri de, İsviçreli çalgı yapımcısı Burkhardt Tschudi’nin53 Prusya Kralı II. Friedrich için imal ettiği iki klavyeli piyanonun bu konserde, Wolfgang ve Nannerl tarafından çalınmasıydı. Leopold Mozart, oğlunun bu konserde ablasıyla seslendirmek üzere dört el piyano için bir yapıt bestelediğini belirtiyordu. Ancak konser beklenilen ilgiyi görememiş ve maddi yönden tatminkâr olmamıştı. Olaylar artık Londra’dan ayrılma vaktinin geldiğini haber veriyordu. Salzburglu dostları, yarı şaka yarı ciddi, onların İngiltere’ye yerleşmiş olabileceklerinden endişe etmeye başlamışlardı.
Leopold Mozart, ülkeyi terk etmeden önce, oğlunun basılmış notalarından bir kopyayı British Museum’a vermeyi teklif etti. Böylece İngiltere ile Wolfgang’ın bağının süreklilik kazanmasını ve arkalarında iz bırakmayı tasarlıyordu. Müze yönetimi öneriyi memnuniyetle kabul etti; Leopold Mozart, belki de bu gezi boyunca en isabetli kararlarından birini vermişti. Günümüzde müzenin koleksiyonu içinde en değerli parçaların arasında yer alan yapıtlar, Mozart’ların hediyesi olarak kayda geçti.
Dönüş yolunda
Artık yolculuk vakti gelmişti. Temmuz ayı başlarında Public Advertiser’da yayımlanan ilanlar, iki harika çocuğu Londra’yı terk etmeden, ev ortamında dinlemek isteyenlere son bir çağrı yapıyordu. 24 Temmuz 1765’te, kente ulaştıklarından on beş ay sonra Mozart ailesi, yaşlı kıtaya dönmek üzere hareket etti. Leopold Mozart, deniz yolculuğunun iyi geçmesi için dostu Hagenauer’den kilisede missa okutmasını önceden rica etmişti. Londra’dan ayrılmadan, Hollandalı bir diplomat, Kont Jan Walraad Walderen, ülkesine uğramaları konusunda çok ısrar etmişti. Oranje Prensi Wilhelm ve kız kardeşinin, Wolfgang ile Nannerl’ı dinlemek isteyeceğini söylemiş; aile, İngiliz topraklarını terk etmeden yeniden ziyaretlerine gelerek Mozart’ları Hollanda’ya gitmeye ikna etmişti. Kıtaya ulaşmalarının ardından, Ağustos ayı içinde, Wolfgang hastalandı ve yolculukları, planlanan seyrini izleyemedi.
10 Eylül 1765 tarihinde aile Lahey’e vardı ancak bu kez Nannerl hastalığa yakalandı, üstelik durumu son derece ciddiydi. Belirtiler tifüsü gösteriyordu; yüksek ateşle birlikte, günden güne erimeye başlamıştı. Wolfgang, ablasının hastalığı süresince olabildiğince sessiz, yan odada beste yapmaya uğraşıyor, en kısa sürede normal yaşamlarına dönmeyi umuyordu. Ancak hastalık o denli ağırlaştı ki, kızı son yolculuğuna uğurlamak için gereken hazırlıklara başlandı, hemen herkes umudu kesmişti. Kente gelmelerine neden olan Nassau-Weilburg Prensesi Caroline, özel doktorunu göndermiş ve Nannerl’ın durumu düzelmeye başlamıştı. Eylül sonunda her şey yoluna girmiş; Wolfgang, Oranje Prensi Wilhelm’in ve Prenses’in huzurunda çalmıştı.
Ancak hastalıklar, ailenin yakasını bırakmaya niyetli değildi; aynı belirtiler bu kez Wolfgang’da görülmeye başlamış, çocuklarına çok düşkün, dini bütün bir Katolik olan Leopold Mozart, ne yapacağını şaşırmıştı. Hagenauer’e yazdığı mektupta, “Tanrı’nın gönderdiklerini insanın metanetle karşılaması gerekir,”54 diye belirtiyordu. Yaşadığı onca sıkıntıdan sonra sabırla beklemekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Oldukça uzun süren hastalığın ardından Wolfgang’ın sağlığı düzelmeye başlamış, 22 Ocak 1766’da, iki kardeş Lahey’de ilk ortak konserlerini vermişti. Bunu Amsterdam ve Utrecht’teki dinletiler izlemiş, Mart ayında Lahey’de Oranje Prensi’nin onuruna düzenlenen konsere de katılmışlardı. Aile dönüş yoluna çıkıp tekrar Paris’e ulaştığında Mayıs gelmişti. Hollanda’da Leopold Mozart’ı mutlu eden az sayıdaki olay arasında, kendi kaleminden çıkan “Keman Okulu”nun Hollandaca baskısını görmek de vardı.
Yaklaşık iki ay kalacakları Paris’te, iki yıl önce en çok yardımlarına koşan Melchior Grimm, aynı heyecanla işe koyulmuştu. Kaleme aldığı uzun bir mektupla, iki kardeşin aradan geçen süre zarfında yaptıklarını anlatıyordu. On üç yaşına gelmiş olan Nannerl’ın çok güzelleştiğini ve eskiden olduğu gibi çok iyi piyano çaldığını belirttikten sonra, dokuz yaşındaki (aslında on yaşına basmıştı) Wolfgang’ın fazla büyümemekle birlikte, müzikal yönden çok ilerleme kaydettiğini anlatıyordu. Yazıda, İngiltere Sarayı’na kabul edilmelerine vurgu yapıldıktan sonra, aradan geçen süre zarfında bestelediği tüm yapıtlar sayılıyor, böyle giderse on iki yaşına gelmeden bir İtalyan operası besteleyeceği belirtiliyordu. Grimm’in geleceğe ait kehanetlerinden biri de, çocukların ileriki yıllarda yaşamlarını Salzburg’da sürdürmelerinin olanaksız olduğu ve pek çok soylunun onları himayelerine almak için birbiriyle yarışacağıydı.55
Paris’te, önceki ziyaretlerinde olduğu gibi çocuklar saraya kabul edilmişti. Temmuz başında tekrar yola çıkmış, Dijon ve Lyon üzerinden Cenevre’ye ulaşmışlardı. O tarihlerde oldukça karışık bir dönem geçiren kentte yer yer çatışmalar sürüyordu. Leopold Mozart burada fazla kalmak niyetinde değildi. Kent yakınlarındaki Ferney’de Voltaire yaşıyordu. Aydınlanma düşüncesinin büyük isminin bu denli yakınına gittiği halde, Leopold Mozart’ın onunla karşılaşmak için çaba harcamamış olmasının nedeni bilinmemekle birlikte, ünlü filozofun, Viyana Sarayı’nın düşmanı konumundaki Prusya Kralı II. Friedrich’le yakın dostluğunun buna yol açtığı düşünülebilir. Oysa Voltaire, Epinay Markizi Louise Florence Pétronille’e yazdığı mektupta, çok hasta olduğu için Petit Mazar’ı56 dinlemeye gidemediğini belirtmiş ve şunları eklemişti: “Tahmin ediyorum ki Madam, sizin küçük Mozart’ınız, uyumsuzluk tapınağına ahengi getirmek için yanlış zamanı seçmiş. Bildiğiniz gibi, Cenevre’den iki mil uzakta yaşıyorum. Hiç dışarıya çıkmıyorum. Bu deha, Cenevre’nin karanlık ufkunda parladığında çok hastaydım. Şimdi gitti ve onu göremediğime çok üzülüyorum.”57
Cenevre’den sonra, diğer İsviçre kentlerinde konserler vererek Salzburg’a doğru yolculuklarına devam ettiler. 22 Kasım 1766’da Leopold Mozart, Münih’ten Hangenauer’e yazdığı mektupta, çocuklarını salimen anavatanlarına döndürmeyi başardığı için Tanrı’ya şükrediyordu. 29 Kasım günü, Getreidegsasse’deki eve ulaştıklarında aradan üç buçuk yıl geçmişti. Bir başka deyişle, 1267 gün boyunca Salzburg’dan ayrı kalmışlardı. Leopold Mozart tüm gezi için en az 10.000 gulden harcama yapmış olmalıydı.58 Aslında çocuklarının eğitimi için bu meblağ çok da fazla sayılmazdı.
17
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 69.
18
. agy. s. 71.
19
. Kurt Pahlen, Das Mozart Buch, s. 62, 63.
20
. G.N. von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 39.
21
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 75, 76.
22
. agy. s. 79.
23
. Dirk Böttger, Wolfgang Amadeus Mozart, s. 26, dtv 2003.
24
. (Alm.) Şarkı.
25
. Kurt Pahlen, Das Mozart Buch, s. 404.
26
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 89, 90.
27
. agy. s. 104.
28
. G.N. von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 46-48.
29
. agy. s. 48, 49.
30
. Maria Publig, Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’, s. 53, 54, çev. İlknur Özdemir, Can Yayınları, 2004.
31
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 122.
32
. Mozart’ın yapıtları, müzik tarihçisi Ludwig Köchel von tarafından ilk kez 1862 yılında numaralanmış ve her numaranın başına Almanca Köchel-Verzeichnis (Köchel Dizini) sözcüklerinin baş harfleri olan “KV” eklenmiştir. Dizin, günümüze dek gözden geçirilerek yenilenmektedir.
33
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 131.
34
. agy. s. 145, 146.
35
. Leopold Mozart, yazdığı mektuplarda kimi kez oğlundan “Bay Wolfgang” diye bahsediyor.
36
. Maria Publig, Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’, s. 72, 73.
37
. Heinrich Eduard Jacob, Mozart / Der Genius der Musik, s. 98, Wilhelm Heyne Verlag, 1990.
38
. Johann Sebastian ile Anna Magdalena Bach’ın en küçük oğulları. Klasik Dönem öncesinin en önemli bestecilerinden biri sayılır. (Y.N.)
39
. Heinz Gärtner, Johann Christian Bach, s. 270, F.A. Herbig Verlagsbuchhandlung, 1989.
40
. Burada sözü edilen, büyük olasılıkla Johann Christian Bach olmalı.
41
. Karl Friedrich Abel, aynı tarihlerde Londra’da yaşayan bir başka Alman sanatçıdır. Johann Sebastian Bach’ın Köthen’de birlikte çalıştığı Ferdinand Christian Abel’in oğlu olan sanatçı, babası gibi “viola da gamba” çalıyordu. Eğitiminin bir bölümünü Leipzig’de Bach’ın yanında tamamlamış, ardından Londra’ya yerleşmişti. Sonraki sayfalarda iki sanatçının dostluğu ve işbirliği konusunda ayrıntılı bilgi verilecektir.
42
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 151, 152.
43
. agy. s. 161.
44
. G.N. von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 66.
45
. Ergenlik döneminden önce hadım edilerek ses alanının çok geniş, esnek ve güçlü hale gelmesi sağlanan erkek soprano ya da erkek kontralto.
46
. (İng.) Kraliyet Derneği.
47
. (İt.) Duygu.
48
. (İt.) Zalim.
49
. Heinrich Eduard Jacob, Mozart / Der Genius der Musik, s. 105, 106.
50
. G.N. von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 77.
51
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 198, 199.
52
. Heinz Gärtner, Johann Christian Bach, s. 316, 317.
53
. Bazı kaynaklarda “Burkat Shudi” olarak geçmektedir.
54
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 205.
55
. G.N. von Nissen, Biographie W.A. Mozarts, s. 112-114.
56
. (Fr.) Küçük Mozart. Bestecinin adı “Mazar” olarak yazılmıştır. Kurt Pahlen,
Das Mozart Buch
, s. 100.
57
. Dirk Böttger, Wolfgang Amadeus Mozart, s. 40.
58
. agy. s. 40.
1767-1769
İtalya öncesi olgunlaşma
Salzburg’da yaşam Mozart ailesi için eski temposuna dönmüştü. Ancak bu olağan tempoya alışmak o kadar kolay değildi. Leopold Mozart saray orkestrasındaki işine devam ediyor, büyük olasılıkla arkadaşlarına Avrupa’nın değişik kentlerinde yaşadığı ilginç olayları aktarmaktan, Londra ve Paris saraylarındaki hükümdarların kendilerine gösterdiği ilgiyi anlatmaktan geri kalmıyordu. Yolculuk boyunca hemen her gün çocukları için konser bağlantıları araştırmak ve onların yaşamlarını düzene sokmak en önemli işi konumundaydı. Artık dostu Hagenauer’e mektup yazmasına da gerek yoktu, akşamları sohbet edecek zamanları oluyordu. Nannerl, çocukluğunun son yıllarında ayrıldığı Salzburg’a genç bir kız olarak dönmüştü. Kardeşiyle verdikleri konserler, gezip gördükleri yerler, yaşıtlarından çok daha çabuk olgunlaşmasını sağlamıştı. Wolfgang ise üç buçuk yıl boyunca, etrafındaki herkesin ilgi odağı olmuştu. Avrupa’nın en güçlü hükümdarları onu huzurlarına kabul etmiş, yeteneğini övmüş, zaman zaman önünde eğilmişlerdi. Piyanonun başına geçtiğinde, org ya da keman çaldığında dinleyenleri etkilediğinin farkındaydı. Dönemin en ünlü müzisyenleriyle tanışma fırsatı bulmuş, pek çoğuyla –Johann Christian Bach örneğinde olduğu gibi– yakın dost olmuştu. Müzik söz konusu olduğunda, özellikle gezinin sonuna doğru, artık ona çocuk muamelesi yapılmamaya başlanmıştı. On bir yaşına yaklaştığı bir dönemde, pek çok kişinin tüm yaşamı boyunca hayal bile edemeyeceği olaylara tanık olmuştu. Aile içinde, eve döndüklerine en çok sevinen, Anna Maria Mozart olmalıydı. Yabancısı olduğu kentlerde, çocuklarının bakımını aksatmamaya çalışmak, tüm ailenin sağlığıyla ilgilenmek kolay değildi. Salzburg’a ve Getreidegasse’deki alıştığı düzene kavuşmaktan mutluydu.
Leopold Mozart, oğlunun eğitiminin bu geziyle son bulmadığının, aslında daha yeni başladığının farkındaydı. “Harika çocuk” olarak ayrıldığı Salzburg’a küçük bir besteci olarak dönen Wolfgang’ın bu konuda eksiklerini tamamlaması, yeni yerler görüp yeni başarılar tatması gerekiyordu. Ancak bu denli uzun bir yolculuğun ardından, bir süre mekân değiştirmeden eğitime devam etmek faydalı olacaktı. Bu nedenle Salzburg’a döndükten sonra Leopold Mozart, oğlunun kompozisyon çalışmalarına ağırlık vermesini, değişik bestecilerin eserlerini inceleyerek dönemin stilini kavramasını istiyordu. Zaten yolculukları boyunca tanıştıkları Johann Christian Bach ve Johann Schobert gibi bestecilerin eserlerini beraberlerinde getirmiş, Wolfgang’ın eğitimi için kullanmaya başlamışlardı. Aslında oğlu, daha yolculukları sırasında, bu eserleri ne denli iyi incelediğini, yapıtlarıyla ortaya koymuştu. Leopold Mozart, dönemin tanınmış isimleri yanında, kontrpuan tekniğinin de öğrenilmesi gerektiğinin bilincindeydi. Yaşadıkları çağda, bu tip yapıtlar eski moda olarak adlandırılıp sevilmese de, müziğin temelini onlar oluşturuyordu. Pek çok kaynak, babasının Wolfgang’a, Johann Sebastian Bach’tan çok, Handel’in eserlerini tanıttığını yazıyor.
12 Mart 1767 günü, Wolfgang’ın ilk sahne yapıtı olarak adlandırılabilecek KV 35, Die Schuldigkeit des ersten Gebots (İlk Emrin Günahı) adlı oratoryo seslendirildi. Metni, Leopold Mozart’ın yakın dostu, kentin ileri gelenlerinden ve bir süre belediye başkanlığı da yapmış olan Ignaz Anton Weiser kaleme almıştı. Üç bölümlü esere, Wolfgang’dan başka Michael Haydn ve Anton Kajetan Adlgasser de besteci olarak katkıda bulunmuştu. Barok Dönem’den beri yaygın olan bu âdet, farklı günlerde seslendirilecek çok bölümlü eserlerin, değişik kişiler tarafından bestelenmesini öngörüyordu. Joseph Haydn’ın kardeşi olan Michael Haydn, Salzburg müzik yaşamının tanınmış simaları arasındaydı ve doğal olarak Mozart ailesiyle çok iyi dosttu.
Wolfgang, Die Schuldigkeit des ersten Gebots için yedi arya ve bir üçlü bestelemişti. Eser, Başpiskopos Siegmund Schrattenbach tarafından sipariş edilmişti ve bir anlamda Wolfgang için sınav niteliğini taşıyordu. Başpiskopos, yıllar boyunca üstün yetenekleri hakkında övgüler işittiği, babasını sık sık Salzburg’daki görevinden ayıran bu çocuğun gerçek kapasitesini kendi kulaklarıyla duymak istemişti. Bestelediği yapıtların ne kadarının gerçekten Wolfgang’a ait olduğunu öğrenmek isteyen Schrattenbach, çocuğun oratoryoyu tamamlayıncaya dek saraydaki bir odada çalışmasını istemiş, sonuç her zamanki gibi kusursuz olmuştu. Aslında, özellikle resitatiflerdeki59 müzik ve metin uyumunu Leopold Mozart kontrol etmiş, bu konudaki bilgisi yeterli olmayan oğluna yardım elini uzatmıştı. Yapıtın konusu, Markos İncili’nde yer alan, “Tanrın Rabb’i bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin,” (“Markos”, 12:30) cümlesinden yola çıkar ve bunun, inananlar için bir külfet olup olmadığını irdeler. Yapıtta alegorik karakterlere yer verilmiş, adalet, merhamet, şehvet, menfaat gibi kavramlar sahnede canlandırılmıştır.
Bu eserin ardından Wolfgang, 1767 Mayısı’nda sahnelenmek üzere yeni bir eser siparişi aldı. Söz konusu yapıt, Salzburg Üniversitesi’ne bağlı lisenin yıl sonu töreni sırasında sahnelenecek Clementia Croesi adlı oyunun perde aralarını dolduracak bir intermezzo idi. Barok Dönem’de çok yaygın olan bu uygulamaya göre, uzun trajedilerin perde aralarını doldurmak için, konuyla hiçbir bağlantısı olmayan intermezzo’lar sahnelenirdi. Wolfgang’ın bestelemesi istenilen metin, KV 38, Apollo et Hyacinthus (Apollon ve Hyakinthos) adını taşıyordu ve yazarı, Salzburglu Benedikten rahip Rufinus Widl idi. 13 Mayıs 1767’de sahnelenen yapıtta mitolojik bir konu işleniyordu. Henüz gerçek anlamda bir sahne yapıtı bestelememiş on bir yaşındaki bir çocuğun kaleminden çıktığı göz önünde bulundurulduğunda kusursuz kabul edilebilecek bir eserdi. Wolfgang, bu temsil sırasında piyanist olarak da sahneye çıkmış ve “harika çocuk” günlerini anımsatmak istercesine yeteneğini sergilemişti. Büyük olasılıkla Leopold Mozart, oğlunun piyano çalmasındaki farkı ve olgunlaşmayı vurgulamak istiyordu. Her geçen gün büyüyüp delikanlılığa doğru yol almakta olan Wolfgang’ın becerileri de sanki kendisiyle birlikte gelişiyordu.
Bir kez daha Viyana
Salzburg’daki bu başarıların ardından, yeniden geniş ufuklara yelken açma vakti gelmişti. Leopold Mozart, oğlunun gerçek bir besteci olarak kabul görmesi için opera yazması gerektiğinin farkındaydı. Aslında bunun için henüz görmediği İtalya’ya gitmeli, hemen herkes tarafından müziğin ama özellikle de operanın anavatanı kabul edilen bu ülkede başarı kazanmalıydı. Ancak o sıralarda Viyana’daki bazı olaylar, Leopold Mozart’ın bu kenti gezi programının içine almasına neden oldu. İmparatoriçe Maria Therisia’nın kızı Maria Josepha Gabriela’nın, İki Sicilya Kralı I. Ferdinando’yla evlenecek olması, imparatorluk başkentinde kutlamalar olacağı, bunlar için sahne eserlerine gereksinim duyulacağı anlamına geliyordu. Bu sırada Viyana’da bulunmak Wolfgang için faydalı olabilirdi. Üstelik beş yıl önceki gezi çok başarılı geçmiş, başta Maria Theresia olmak üzere, tüm saray halkı, Wolfgang’ın yeteneğine hayran kalmıştı. Aradan geçen sürede İmparator I. Franz ölmüş, oğlu II. Joseph, annesiyle birlikte tahtta söz sahibi olmuştu.
11 Eylül 1767’de, Mozart ailesi, Viyana’ya doğru yola çıktığında, son yolculuklarının üzerinden on ay bile geçmemişti. Bir kez daha bilinmezlerle dolu bir yolda ilerliyorlardı. Beş yıl öncekine benzer bir güzergâh izleyerek 15 Eylül’de Viyana’ya ulaştılar. Leopold Mozart, tüm detayları yine dostu Hagenauer’e bildirmeye başlamıştı. 29 Eylül tarihli mektupta, dönemin ünlü bestecisi Johann Adolph Hasse’nin bir operasını seyrettiğini yazıyor; ancak şarkıcıları yeterli bulmadığını belirtiyordu. Ayrıca sağlıkları yerinde olduğu için Tanrı’ya şükrediyordu. Ancak bir sonraki mektupta, yalnızca onların sağlığını değil tüm kenti tehdit eden çiçek salgınını büyük bir endişeyle dostuna haber veriyordu. Bu olay planlarını altüst etmiş, her şeyin akışı bir anda değişmişti. Leopold Mozart, düğün hazırlıkları içindeki Maria Josepha Gabriela’nın ölümünü, “Gelin prenses, gökteki damada gelin gitti,”60 cümlesiyle Salzburg’a bildirmişti. Tüm Viyana, hızla yayılmakta olan çiçek hastalığıyla savaşıyor, önceki yüzyıllardaki veba salgının yerini almış olan yeni illetle baş etmeye uğraşıyordu.
Mozart’lar için de kentte kalmak çok tehlikeliydi. Özellikle çocukların hastalığa yakalanma riski, Leopold Mozart’ın uykularını kaçırıyor ancak saraydan gelebilecek bir davet olasılığına karşı Viyana’dan ayrılmak istemiyordu. Ekim sonlarında kaldıkları hanın sahibinin çocuklarının da hastalığa yakalandığını anlayınca daha fazla beklemeden Brünn’e61 doğru yola çıktılar. Kentte çocukların konser vermeleri önerisini dikkate almayan Leopold Mozart’ın tek dileği, olabildiğince Viyana’dan uzaklaşmak ve ailesini sağlıklı tutabilmekti. Olmütz’e62 ulaştıklarında korktuğu başına geldi: Wolfgang çiçeğe yakalanmıştı. Ancak tüm bu aksiliklerin içinde bazı olumlu gelişmeler de yaşanıyordu. Kont Anton Podstatzky, ailenin şatosunda konaklamasına izin vermekle kalmayıp aynı zamanda özel doktorunu göndererek Wolfgang’ın bir an önce iyileşmesini sağlamıştı. Bir süre sonra Nannerl da hastalığa yakalandı ancak her ikisi de kalıcı izler edinmeden iyileşmeyi başardı. Nekahet dönemi boyunca şatodaki görevliler, çocukların canının sıkılmaması için seferber olmuşlar, Wolfgang bu günlerde kâğıt oynamayı ve eskrim yapmayı öğrenmişti.
Hastalık korkusu tamamen ortadan kalkınca Viyana’ya doğru yola çıktılar ve 1767 Noeli’nde Brünn’e ulaştılar. Önceden kararlaştırıldığı üzere, yıl sonunda çocukların konseri gerçekleşti. O dinletiyi izleyenlerden bir din adamı, Aurelius Augustinus, günlüğüne şu notu düşecekti: “İzlediğim konserde, on bir yaşında Salzburglu bir çocuk ve on beş yaşındaki ablası, Brünn’lü müzisyenler eşliğinde piyanoda yeteneklerini sergilediler. Çocuk, tek bir notayı bile doğru çalamayan trompetçilerin çıkardığı seslere tahammül edemiyordu.”63
10 Ocak 1768 tarihinde Viyana’ya dönmüşlerdi. Leopold Mozart kaldığı yerden planlarını uygulamaya koyabilirdi. Aslında onun beklediği önce saraya kabul edilmek, ardından da Wolfgang’ın kendini gösterebileceği siparişlerin gelmesiydi. Her iki dileği de gerçekleşmekle birlikte hesaba katmadığı bir başka şey vardı: Viyana’da işler, Salzburg’daki gibi gitmiyordu. Bazen imparatorun emirleri bile, görünmez güçler tarafından engelleniyor, olmasına kesin gözüyle bakılanlar aylarca sürüncemede kaldıktan sonra unutulup gidiyordu. Leopold Mozart, ilk kez oğlunun yeteneğinin kıskanıldığına ve bunun ortaya çıkmaması için çaba sarf edildiğine şahit olacaktı.
Viyana’ya döndüklerinin hemen ertesinde saraydan davet aldılar. Üstelik bu kez, yeni İmparator II. Joseph onları kapıda karşılamış, annesinin yanına götürmüştü. Maria Theresia’nın tavrı da ondan aşağı kalmıyordu. Çocukların sağlıkları hakkında ayrıntılı bilgi almış, anneleriyle uzun uzun sohbet etmişti. Anna Maria Mozart, karşısında koskoca bir imparatoriçe olduğunu unutmuş kendini adeta Salzburg’da dostlarıyla sohbet eder gibi hissetmişti. Leopold Mozart, gösterilen bu ilgiden çok hoşnuttu. Bunun yansımalarını, kentteki soylulardan ve müzik çevresinden de göreceğini umuyor ancak bu konuda yanılıyordu.
30 Ocak 1768 tarihli mektubunda yaşadığı hayal kırıklıklarını ve olayların giderek çıkmaza sürüklendiğini dostu Hagenauer’e bildiriyordu. Her şeyden önce Viyana’da gerçek anlamda müzik dinlemek isteyen kalmamış gibiydi. “Genel olarak konuşursak Viyanalıların ciddi ve ağırbaşlı şeyler seyretmeye pek meraklı olmadıkları, ayrıca bu konulardan pek az anladıkları ya da hiç anlamadıkları, saçma sapan şeylerden, danstan, şeytanlardan, cinlerden, sihirbazlıktan, soytarılıktan, cadılardan ve hayaletlerden başka bir şey seyretmek istemedikleri bilinen bir gerçek, zaten tiyatroları da bunu her gün kanıtlıyor. (…) Beylerden bazısı, göğsünde nişan taşıyan biri bile olsa, açık saçık, şaklabanca bir sözü ya da basit bir şakayı alkışlıyor, gülmekten katılıyor, buna karşılık ciddi bir sahnede, en dokunaklı ve güzel bir olay sırasında, en anlamlı sözler söylenirken yanındaki bayanla öyle yüksek sesle gevezelik ediyor ki, öteki saygılı seyirciler, konuşmaların tek sözcüğünü bile duyamıyorlar.”64
Leopold Mozart, oldukça uzun yazdığı bu mektubun sonraki satırlarında, Viyana’daki müzisyenlerin hemen hepsinin Wolfgang’a karşı bir tavır içinde olduklarını, yalnızca artık fazla etkisi kalmayan Wagenseil’ın kendi taraflarını tuttuğunu belirtiyor; oğlunun Viyana’da sahnelenmek üzere bir opera yazması gerektiğini kime söylese aynı cevapla karşılaşıyordu: “Nasıl yani, bugün Gluck’un bir eseri izlenecek, ertesi gün de on iki yaşında bir çocuk piyanonun başına geçip operayı yönetecek öyle mi?” Bu kişilerle daha kolay savaşabilmek için Leopold Mozart, devrin tanınmış bestecisi Gluck’u kendi yanlarına çekmeye çalışmış, büyük usta fazla gönüllü olmasa da karşı çıkmamıştı. Aslında Wolfgang’ın opera bestelemesi için hiçbir engel yoktu. İmparator iki kez çocuğa bu konuda istekli olup olmadığını sormuş, olumlu yanıt alınca da konuyu o tarihlerde Viyana’da tiyatroların yöneticisi konumundaki Giuseppe Afflisio’ya havale etmişti. Leopold Mozart, 30 Ocak tarihli mektubunu noktalarken, söz konusu yapıtın bir opera buffa65 olacağından yakınıyor; o tarihte Viyana’da başka bir şey seyretmenin pek mümkün olmadığını bir kez daha vurguluyordu. Her şeyden önce kentteki sanatçıların büyük bölümü, opera buffa söylemeye alışıktı ve birkaç gün önce Gluck’un Alceste adlı trajedisi bile bu şarkıcılar tarafından seslendirilmişti. Leopold Mozart, tüm olumsuzluklara karşın, yine de umudunu korumak istiyordu; ne de olsa Viyana’da elde dilecek bir başarı, tüm Alman topraklarında hatta İtalya’da bile kabul görürdü.66
Asıl sinir harbi bundan sonra başlamıştı. Napolili bir İtalyan olan ve kentteki iki opera binasını da kiralamış olan Afflisio, Wolfgang’ın yapıtının sahnelenmemesi için elinden geleni yapıyordu. Üstelik fikrini önceleri açığa vurmuyor, Leopold Mozart’ı çeşitli bahanelerle oyalıyordu. Çeşitli kereler adı yolsuzluklara karışmış biri olan Afflisio, belki bilerek, belki de içgüdüsel olarak opera çevresinde İtalyanlardan ya da onlarla ilişki içinde olanlardan başkasının başarılı olmaması için çabalıyordu. Bu, operayı kendi sanatları olarak görmek, pek çok İtalyan’ın ortak özelliğiydi. Ayrıca Avrupa’nın farklı kentlerinde İtalyan operası sahnelemek üzere görevli olan Güneyli sanatçılar, ülkelerinden uzakta olmanın verdiği bir duyguyla birbirlerine daha sıkı sarılıyorlardı. Aslında Venedik’te ya da Milano’da da durum farklı değildi. Bu kentlerde de yönetimde söz sahibi olanlar, kendilerinden olmayanların başarı kazanmaması için her yolu denerdi. Ancak Leopold Mozart, bu kez durumu daha ciddiye alıyor, Wolfgang’a kendi ülkesinde yapılan bu değer bilmezliğe bir anlam veremiyordu. Üstelik önceleri onlardan yana olanlar, bir süre sonra söylediklerinin tam tersini iddia etmeye başlıyorlardı. Yöneticiler suçu orkestraya, onlar şarkıcılara atıyor, kimse gerçek niyetini açığa vurmadan olayı sürüncemede bırakıyordu.
Aslında Leopold Mozart, yüzyıllar sonra da benzer olayların yaşanacağını belki kendi de biliyor ama oğlunun yeteneğini takdir etmeyenlere karşı elinden bir şey gelmediği için öfkeye kapılıyordu. Günümüzde hemen her sanat kurumunda hâlâ benzer tartışmaların yapılıyor olması, insanların kendini kabul ettirebilmek için önce yabancı ülkelerde başarı kazanması gerektiği, sanatçıların yaptıkları işlere göre değil de, kimden yana olduğuyla değerlendirilmesi bugün olağan karşılanıyorsa XVIII. yüzyıl Viyanası’ nın müzik yaşamında söz sahibi olanların, on iki yaşında bir çocuğa ilk operasını sahneletmek istememelerini yadırgamamak gerek. Aylar birbirini kovalıyor, Wolfgang’ın hızla bestelediği opera bir türlü sahnelenmiyordu. Yapıt KV 51, La finta semplice (Sözde Saf Yürekli Kız) adını taşıyordu. Metin, dönemin ünlü libretto yazarlarından Carlo Goldoni’nin aynı adlı eserinden Marco Coltellini tarafından kaleme alınmıştı ve komik olaylarla örülü tipik bir opera buffa idi. Temsil tarihi olarak önce Paskalya arifesi düşünülmüş daha sonra bundan vazgeçilmişti. Şarkıcıların istedikleri bazı düzeltmelerin yapılması için metnin yeniden yazılması gerekiyor, ancak librettist bir türlü buna başlamıyordu. Leopold Mozart işin aslını araştırdıkça her engelin ardından Giuseppe Afflisio çıkıyordu. Şarkıcılar, piyanoyla prova yapmadan orkestrayla söyledikleri için provalar tam bir fiyaskoyla sonuçlanıyor, herkes suçu başkasına atıyordu. Leopold Mozart, Salzburg’a yazdığı mektuplarda hırsından delirecek gibi oluyordu: “Tek bir nota bile bilmeyen, sadece duyduğu ezgileri öğrenebilen şarkıcılar, aryalarını söyleyemeyeceklerini belirtiyorlar, orkestra bir çocuk tarafından idare edilmek istenmediğini söylüyor, bazıları da müziğin sözlere uymadığını, çocuğun yeteri kadar İtalyanca bilmediğini iddia ediyor. (…) Bir başka söylenti de operayı çocuğun değil babasının bestelediği şeklinde.”67
Leopold Mozart, söz konusu eser bir opera buffa olmasa, hemen Salzburg’a dönerek yapıtı orada sahnelemeyi bile düşünmeye başlamıştı. Bahar aylarını yaz kovalamış, olaylarda hiçbir değişme olmamıştı. Tüm ailenin Viyana’da kalması oldukça masraflıydı. Wolfgang’a opera bestelemesi için önerilen ücret, yapıt sahnelenmediği için bir türlü ödenmiyordu. Başından geçenleri en ince ayrıntısına dek yazmaktan sıkılmayan Leopold Mozart, bu kez aynı konuyu aylarca tekrarlamaktan sıkılmıştı. 13 Eylül 1768 tarihli mektupta Hagenauer’e, hepsinin sağlığının yerinde olduğunu belirttikten sonra, opera konusunun detaylarını görüştüklerinde anlatmasının daha iyi olacağını bildiriyordu. Artık tek bir dileği vardı: Oğlunun şerefini kurtarmak ve ona reva görülen bu davranışı imparatora şikâyet etmek. 21 Eylül günü huzura kabul edildi ve şikâyet mektubunu elden iletti. Mozart kaynaklarının pek çoğunda Species facti68 başlığıyla söz edilen bu belge, müzik tarihçisi Heinrich Eduard Jacob’a göre, Almanca kaleme alınmış en başarılı yazışmalardan biridir ve benzerlerini ancak Goethe ya da Lessing yazabilmiştir. Gerçekten Leopold Mozart, olayı en ince ayrıntısına dek anlatmış, her iki tarafın görüşlerini açıkça belirtmiş ve Wolfgang’a yapılan haksızlıkların altını çizmişti:
Şikâyet Mektubu
21 Eylül 1768, Viyana
Buradaki birçok soylu hem dışarıdan gelen haberler hem de kendi araştırmaları ve yaptıkları denemeler sonucunda oğlumun olağanüstü yeteneğine kanaat getirdikten sonra, on iki yaşında bir çocuğun opera yazıp bunu bir de kendisinin yönetmesini, gelmiş geçmiş en mucizevi olay olarak değerlendirdiler. Konuya vakıf birinden gelen bir mektup, bu görüşü daha da kuvvetlendirdi. Paris’ten gelen bu mektupta oğlumun dehası ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor ve şöyle deniyordu: “On iki yaşındaki bu çocuğun, İtalyan tiyatrolarına opera yazacağına hiç şüphe yok.” Ayrıca herkes bir Alman’ın böylesi bir ünü ancak kendi ülkesinde sürdürmesi gerektiğini söylüyordu. Herkesin birleştiği bu ortak görüş, beni de yüreklendirdi. Buna kulak verdim ve Hollanda temsilcisi olan Sayın Degenfeld Kontu Frederik Christoph, opera yöneticisi Affligio’ya69 teklif götüren ilk kişi oldu, zira oğlanın yeteneğinden söz edildiğini Hollanda’da defalarca duymuş. Onu Affiligio’ya tavsiye eden ikinci kişi ise, opera şarkıcısı Carattoli’ydi. Bu konu Doktor Laugier’nin70 yanında konuşuldu; genç Baron van Swieten71 ile opera şarkıcıları Carlotti ve Caribaldi de buna şahit oldular ve hepsi, özellikle de bu iki şarkıcı, böyle küçücük bir oğlanın çalacağı ortalama düzeyde bir müziğin bile, olağandışı bir muhteşemliğe sahip olacağını özellikle belirtip, bu çocuğu piyanoda bir orkestrayı yönetirken görmek için tüm şehrin operaya geleceğini söylediler. Bunun üzerine ben de oğluma eserini yazdırdım.
İlk perde tamamlandığında, bizzat Carattoli’den dinlemesini ve değerlendirmesini rica ettim, kendimi garantiye almak istiyordum. Carattoli geldi ve o kadar hayran kaldı ki, hemen ertesi gün, bu kez Caribaldi’yle birlikte tekrar bana geldi. En az Carattoli kadar hayran kalan Caribaldi de bundan birkaç gün sonra Poggi’yi bana getirdi. Hepsi de o kadar çok beğendiler ki, ben tekrar tekrar, “İyi mi, gerçekten iyi olduğunu düşünüyor musunuz? Gerçekten devam etmeli mi?” gibi sorular yöneltince, güvensizliğime sinirlendiler ve kim bilir kaç kez hararetle çıkıştılar: “Ne demek? Bu bir mucize! Bu eser güneş gibi parlayacak! Şüpheye gerek yok, yazmaya devam!” Ve buna benzer daha bir sürü şey söylediler. Daha sonra Carattoli de kendi odasında bana aynısını söyledi.
Şarkıcıların da hoşuna gitmesi üzerine oğlumun beklenen başarıyı elde edeceğinden emin olunca, onu çalışmalarına devam etmeye yönlendirdim; ama Doktor Logier’den72 de opera yöneticisiyle ödeme konusunu benim adıma netleştirmesini istedim. Bu netleşti ve Affligio 100 duka73 sözü verdi. Fazla masraflı olduğundan Viyana’da kalış süremi kısaltmak için, Majestelerinin Macaristan yolculuğundan önce operanın sahnelenmesi talebinde bulunmuştum. Ancak metin yazarının yaptığı bazı düzeltmeler besteye ket vurmuş oldu. Bunun üzerine Affligio da Majesteleri döndükten sonra sahnelemek istediğini söyledi.
Şu anda opera birkaç haftadır bitmiş durumda. Çoğaltmaya başladılar; ilk perde, hemen ardından da ikinci perde şarkıcılara dağıtıldı. Bu arada oğlumun da aryaları, hatta ilk perdenin finalini çeşitli vesilelerle bazı soylulara piyanoda çalması gerekti, hepsi hayran kaldılar; Kauniz Prensi’nin huzurunda opera yöneticisi Affligio da buna bizzat şahit oldu. Artık provaların başlaması gerekiyordu. Ama… Nasıl tahmin edebilirdim ki bunu! Oğlumun önüne bazı engeller çıkarılmaya başlandı.
Bir operanın daha ilk provada kusursuz hale gelmesi ve sürekli düzeltmeler yapma külfetini katlanmak zorunda kalınmaması, çok nadir yaşanabilecek bir durumdur. Zaten başlarda o yüzden piyanoda tek başına çalışır insan ve şarkıcılar kendi parçalarını, özellikle de final kısmını hep beraber çalışıncaya kadar da bütün çalgıların katıldığı bir prova asla yapılmaz. Ama burada tam tersi oldu. Roller yeterince çalışılmamış, şarkıcılar piyanoda prova yapmamış ve final toplu halde çalışılmamıştı; buna rağmen ilk perdenin provası bütün orkestrayla birlikte yapıldı, sırf daha baştan beğenilmesin, insanların gözünde kötü bir izlenim oluşsun diye… Orada bulunan kimse, yüzü kızarmadan bunun gerçek bir prova olduğunu söyleyemez. Bu sevimsiz davranışlarda bulunanları kendi vicdanlarıyla baş başa bırakıyor ve onlardan burada söz etmek istemiyorum. Tanrı onları affetsin.
Provadan sonra Affligio bana, “İyi aslında ama şurası burası fazla tiz olmuş, o yüzden burada ve şurada bazı değişiklikler yapmak gerek,” gibi şeyler söyledi; “Sadece şarkıcılarla konuşmak istiyorum,” dedi. Majesteleri artık iki hafta içinde burada olacağından, Affligio da operayı dört ya da en geç altı hafta içinde sahnelemek niyetindeydi. Böylece her şeyi yoluna koymak için zamanının olacağını ve benim artık buna kafa yormam gerekmediğini söyledi. O verdiği sözü tutarmış ve her konuda da verdiği her sözü tutacakmış. “Yeni bir şey değil ki bu, başka operalarda da değişiklikler yapılıyor,” dedi bana.
Bunun üzerine sadece, şarkıcıların istediği şeyler değiştirildi ve birinci perdeye iki yeni arya eklendi; ama bu sırada da La Caschina74 sahnelendi. Bu arada söz konusu süre doldu ama ben Affligio’nun başka bir opera için rol dağılımı yaptırdığını duydum. Hatta etrafta Affligio’nun operayı sahnelemeye hiç niyeti olmadığı söylentileri de dolaşıyordu; zaten Affligio da, şarkıcıların operayı söyleyemeyecekleri söylentisini yayıyormuş. Oysa şarkıcılar daha önce operayı güzel bulmakla kalmamış, bir de göklere çıkarmışlardı.
Bu türden saçmalıklara karşı kendimi garantiye almak için, oğlumun Baron van Swieten’ın evinde, Spork Kontu’nun, Bragança Dükü’nün ve başka müzikseverlerin de bulunduğu bir toplantıda, piyanoyla operanın tamamını çalması gerekti. Affligio ve şarkıcıların mazeretlerine herkes çok şaşırdı. Hepsi çok etkilenmişti ve böylesine Hıristiyanlığa yakışmayan, böylesine uydurma ve böylesine haince bahaneleri anlamanın mümkün olmadığı konusunda hepsi hemfikirdi. Bu operanın bazı İtalyan operalarına tercih edilebileceğini ve böylesine kutsal bir yeteneği teşvik etmek yerine entrikalar yapıldığını ve bununla da, hak ettiği saygınlık ve şansı elde etme yolunda ilerleyen oğlanın açıkça önünün kesilmek istendiğini düşünüyorlardı.
İşin aslını öğrenmek için opera yöneticisine gittim. O da bana, operayı sahnelemeye kesinlikle karşı olmadığını söyledi. Kendi çıkarını düşündüğü için onu ayıplayamayacağımı; bazılarının onu, operanın beğenilmeyebileceği konusunda şüpheye düşürdüğünü belirtti. Bunun üzerine Caschina ve bir de Buona figliuola75 ile bir deneme yapmaya karar verdiğini; ama hemen ardından çocuğun operasını sahneleyeceğini söyledi. Eğer opera beklediği gibi beğeni toplamazsa en azından elinde diğer iki yapıt olacaktı. Ben de Viyana’da çok uzun süre kaldığımı öne sürdüm. “Ee ne olmuş yani! Sekiz gün az ya da çok olmuş ne fark eder?” diye karşılık verdi. “Tarihi hemen öne alacağım”. Carattoli’nin aryaları değiştirilmişti, Caribaldi’yle her şey düzeltildi, aynı şekilde Poggi ve Laschi’yle de öyle. Herkes özellikle Affligio’nun itiraz etmek için hiçbir nedeni olmadığı konusunda benim hep içimi rahatlatıyor, sonuçta her şeyin sadece Affligio’ya bağlı olduğunu söylüyordu. Bu sırada aradan bir aydan daha uzun bir zaman geçti. Kopist bana, değiştirilmiş aryaları kopyalama talimatının henüz gelmediğini söyledi. Buona figliuola’nın provasında Affligio’nun yine başka bir operayı öne almak istediğini de duyunca, gidip ona sordum. Bunun üzerine Affligio, benim ve şair Coltellini’nin gözleri önünde kopiste her şeyin iki gün içinde dağıtılması ve orkestranın operayı en geç on dört gün içinde prova etmesi talimatını verdi.
Ama benim zavallı yavrumun düşmanları (Artık kimse onlar!) planların suya düşmesine neden oldu. Aynı gün kopist, yazmayı kesme talimatı aldı. Birkaç gün sonra da Affligio’nun, çocuğun operasını hiç sahnelememe kararı aldığını öğrendim. Ama bundan kesin emin olmak istediğim için kendisine gittim ve yanıtımı aldım: Affligio şarkıcıları toplamış, şarkıcılar operanın benzersiz bir bestesi olmakla birlikte, teatral olmadığını, dolayısıyla kendilerinin sahneleyemeyeceğini belirtmişler. Bu sözler benim için anlaşılır gibi değildi. Zira şarkıcılar daha önce yere göğe sığdıramadıkları bir eseri, şimdi hiç yüzleri kızarmadan küçümsemeye cesaret edebilir miydi gerçekten? Oğlanı yüreklendiren onlardı, Affligio’ya eserden övgüyle söz eden de bizzat onlardı zaten. Ona, oğlanın operayı yazmak için gösterdiği böylesine büyük bir çabanın boşa gitmesini nasıl bekleyebileceğini sordum. Ona, oğlumun yaptığı işleri anımsattım. Kendisinin bizi dört ay boyunca oyaladığını ve bunun bize 160 duka’dan fazla masrafa sebep olduğunu söyledim. Boşa harcadığım zamanı da anımsattım ve Doktor Laugier’nin aracılığıyla söz verdiği 100 duka ile diğer masrafları da kendisinden tahsil edeceğimi belirttim.
Benim bu haklı talebime karşılık, Affligio bana anlaşılması mümkün olmayan bir yanıt verdi. Utanmazlığının kanıtı olan bu tavrıyla, her nasılsa tüm bunlardan paçayı kurtarmanın yolunu arıyordu; sonunda, gittikçe sevimsizleşen çirkin laflar sarf etmeye kadar vardırdı işi. Eğer ben oğlanı ortalık malına çevirip rezil etmek istiyorsam, o da herkesin operayla alay edip onu yuhalamasına izin verebilirmiş. Coltellini de bunların hepsini duydu.
Sonuçta oğlumun, orijinal metni 558 sayfa olan, operayı yazmak için sarf ettiği çabanın, harcadığı zamanın ve yapılan masrafların karşılığı bu mu olmalıydı? Peki ya yüreğimde yatan asıl büyük arzum olan, oğluma saygınlık ve ün kazandırma arzum ne oldu? Böylesine rezalet bir eseri adam edebilmek için ne kadar büyük çabalar sarf edilmesi gerektiği bu kadar çok tekrarlandıktan sonra, operanın sahnelenmesi için diretmeye devam edemem ki! Sonra, güya bestenin seslendirmeye uygun olmadığı, yok efendim teatral olmadığı, metninde sorunlar olduğu, oğlumun böyle bir opera yazma yeteneğinin bulunmadığı gibi saçma sapan ve birbiriyle çelişen bahaneler karşısında ne yapabilirim! Üstelik eminim ki, çocuğumun müzik konusunda yeteneği dikkatlice incelense, aslında benim naçizane fikrim, onun onuru için bunun mutlaka yapılması gerektiğidir, insanın onurunu zedelemeyi kendine iş edinmiş bu kıskanç iftiracılar utanç içinde kalacak; bahaneleri buhar olup uçacak ve tüm bunların altında yatan niyetin, Tanrı’nın olağanüstü bir yetenek bahşettiği, diğer ulusların hayran kalıp yüreklendirdiği masum bir varlığı kendi anavatanının başkentinde ezmek ve mutsuz etmek olduğunu sonuçta herkes anlayacaktır.76
La finta semplice, Mozart’lar için bir yenilgiydi ama Wolfgang yaz sonunda bir başka opera siparişi daha almıştı. Viyana’da hastaları özel gücü sayesinde iyileştirdiğini iddia eden Doktor Franz Anton Mesmer, yeteneğine hayran olduğu bu “harika çocuk”tan, kendi bahçesindeki küçük tiyatroda sahnelenmek üzere kısa bir yapıt bestelemesini istemişti. Çağının renkli simalarından biri olan Mesmer, müzik ve tıp konularına ilgi duymuş, hukuk eğitimi de almıştı. Bazı insanlarda var olduğuna inanılan iyileştirme gücünü ortaya çıkarma adına deneyler yapmıştı. Mozart’ın Mesmer’in evinde sahnelenmek üzere bestelediği varsayılan eser KV 50, Bastien und Bastienne (Bastien ve Bastienne) adlı tek perdelik müzikli oyundur. Jean-Jacques Rousseau’nun aynı konu üzerine bestelediği Le Devin du Village (Köyün Kâhini) adlı yapıtın Almanca çevirisi Friedrich Wilhelm Weiskern tarafından yapılmıştır. Operanın ilk seslendirmesi hakkında kesin bilginin bulunmayışı, Leopold Mozart’ın bu döneme ait bazı mektuplarının kayıp olmasından kaynaklanmaktadır. Nissen’in yaşamöyküsünde eserin Viyana’da Dr. Mesmer’in evinin bahçesinde sahnelendiği bilgisi yer almakla birlikte, aynı döneme ait mektuplarda bu konuya değinilmez. Son yıllarda orijinal elyazması üzerinde yapılan incelemeler, kullanılan nota kâğıtlarının en az yarısının Viyana menşeili olduğunu ortaya koymuştur. Wolfgang büyük olasılıkla Viyana’da Anton Mesmer’in evinin bahçesindeki küçük tiyatroda ilk kez seslendirilen yapıtını, Salzburg’a döndükten sonra tekrar ele almış, diyalogların yerine resitatifler bestelemiştir. Bu bölümlerin metni, babasının yakın dostu trompetçi Johann Andreas Schachtner tarafından kaleme alınmış ancak bu versiyon günümüze ulaşamamıştır. Pek çok müzik tarihçisi, Bastien ve Bastienne’in, La finta semplice’den daha başarılı olduğu konusunda hemfikirdir. Bunun nedeni olarak da, on iki yaşında bir çocuğun, basit bir çoban masalını, içinde türlü entrikaların yer aldığı komik operadan daha kolay anlayacağı gösterilir.
Mozart’lar bir yılı aşkın bir süre kaldıkları Viyana’dan ayrılarak Salzburg’a döndüklerinde takvimler, 5 Ocak 1769’u gösteriyordu. Leopold Mozart için büyük hayal kırıklıklarına neden olan bu gezinin tek olumlu yanı, kentten ayrılmadan bir süre önce, 7 Aralık 1768’de imparatorluk ailesinin de katıldığı bir ayinde Wolfgang’ın KV 139, Missa solemnis başlıklı ayin müziğinin çalınmış olmasıydı. Oğlunun ilk büyük dinî yapıtını aynı zamanda yönetmiş olması, babasının çok hoşuna gitmişti. Pek çok kaynakta, Viyana gezisi tam bir fiyasko olarak tanımlanmakla birlikte, aslında bu başarısızlık, Wolfgang’ın eğitimi için yaşaması gereken bir aşamaydı. Beş yaşından beri Avrupa’nın her köşesinde el üstünde tutulan çocuk, yaşamda başarısızlığın da var olduğunu öğrenmeliydi. Daha doğrusu, başarılı olabilmek için yalnızca kendi yaptıklarının yeterli olmadığını, başka pek çok faktörün de dikkate alınması gerektiğini fark etmeliydi. Yaşamı boyunca bu tip olaylarla oldukça sık karşılaşacak olan Wolfgang, bu gezide ilk kez babasının da kendine yardım edemeyeceği anların olabileceğini anlamıştı. Belki asıl deneyim kazanan Leopold Mozart olmuştu. Tanrı’nın, Salzburg’da doğmasına izin verdiği bu mucize, başkaları için çok fazla bir anlam ifade etmiyordu. Oğlu da zaman zaman kendinden daha yeteneksiz kişiler tarafından değerlendirilecek ve kimi kez başarısız bulunacaktı.
1 Mayıs 1769 tarihinde, Başpiskopos’un onuruna düzenlenen kutlamalarda La finta semplice ilk kez seslendirildi. Viyana’daki şarkıcılar için tasarlanan yapıt, Salzburg’da belki o denli iyi sergilenememişti ama hiç olmazsa Wolfgang’ın onca emeği, elyazısıyla 558 sayfa tutan operası gün ışığına çıkmıştı.
59
. (İtalyanca recitativo’dan) Vokal yapıtlarda aryalardan önce yer alan ve konuşmayı andıran şekilde seslendirilen bölümleri ifade etmek için kullanılır.
60
. Maria Publig, Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’, s. 89.
61
. Günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Bruno.
62
. Günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Olomouc.
63
. Kurt Pahlen, Das Mozart Buch, s. 116.
64
. Maria Publig, Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’, s. 93.
65
. (İt.) Komik opera.
66
. Mozart Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 258.
67
. agy. s. 270, 271.
68
. (Lat.) Şikâyet Belgesi.
69
. Leopold Mozart, tüm mektup boyunca opera yöneticisi “Afflisio”nun adını “Affligio” olarak yazmıştır.
70
. Alexandre-Louis Laugier: Maria Theresia’nın doktoru.
71
. Baron Gottfried van Swieten: Sonraki yıllarda Mozart’ın en büyük destekeçilerinden olacak Baron van Swieten hakkında kitabın ilerleyen sayfalarında ayrıntılı bilgi verilmiştir.
72
. Doktor Laugier’nin adı mektupta bu kez yanlış olarak bu şekilde yazılmış.
73
. Yaklaşık 900 gulden.
74
. Adı geçen yapıt, Niccolò Piccinni’nin La Cecchina ossia La buona figliuola adlı operası.
75
. Piccinni’nin La Cecchina ossia La Buona figliuola maritata operası.
76
. Mozart, Briefe und Aufzeichnungen, cilt I, s. 279-283, çev. Yeşim Tükel Kılıç.
1769-1773
Müziğin anavatanında
Çok Sevgili Anneciğim,
Kalbim yaşadıklarımdan sevinçle dolup taşıyor, çünkü yolculuğumuz çok komik, çünkü arabanın içi çok sıcak ve çünkü arabacımız çok kibar biri, yol uygun olduğunda hızlı gidiyor. Gezinin ayrıntılarını babam zaten yazdı. Benim yazmamın gerçek nedeni, görevlerimi bildiğimi ve annemin hürmetkâr sadık oğlu olduğumu göstermek için.
Wolfgang Mozart
Carissima sorella mia!77
Tanrı’ya şükürler olsun, Wörgel’e çok mutlu bir şekilde ulaştık. Seyahat etmekten çok memnun olduğumuzu, havanın hiç de soğuk olmadığını ve arabamızın içinin neredeyse odamız kadar sıcak olduğunu itiraf etmem gerek. (…) Eğer Bay Schidenhofen’i78 görürsen, ona sürekli, “tralaliera, tralaliera,” diye şarkı söylediğimi ve çorbaya şeker katmasına şimdi gerek olmadığını, nasıl olsa benim Salzburg’da bulunmadığımı söyle. Lofer’de79 öğle yemeği yedik ve Bay Helmreich’larda80 kaldık. Karısı çok iyi bir hanım (…). Bana, ağzımı sulandıran öyle güzel yemekler hazırlıyor ki, yemekten büyük zevk alıyorum. Keyfim yerinde.
Hoşça kal,
Wolfgang Mozart
Wörgl, 14 Aralık 176981
Wolfgang ve Leopold Mozart, 13 Aralık 1769 tarihinde arabayla İtalya’ya doğru yola çıkmalarının hemen ertesinde, ailenin Salzburg’da kalan fertlerine, her şeyin yolunda gittiğini bildirmişlerdi. Wolfgang, babasının ayrıntılı mektubuna eklediği notla, annesinin ve ablasının hatırını sormayı ihmal etmemiş, ablasına yazdıklarını İtalyanca kaleme alarak, sanki gezi öncesi iyice öğrendiği bu dilde artık mektup bile yazmaya başladığını kanıtlamak istemişti. Yaşamı boyunca ailesiyle ve dostlarıyla haberleşmek için pek çok kez kaleme sarılacak olan Mozart’ın bu alandaki ilk örneği, on üç yaşındaki bir çocuğun tasasız tavrıyla kâğıda geçirilmişti. Aslında bu çocuksu tavır, onun tüm mektuplarında kendini hissettirecek, çevresinde gelişen olaylar karşısında çoğunlukla neşesini kolay kaybetmeyecekti. Pek çok müzik tarihçisi, mektubun başında peş peşe tekrarlanan “çünkü” sözcüğünün, Wolfgang’ın eserlerinde belirli bir notayı ya da motifi, birkaç kez vurgulama alışkanlığının bir sonucu olduğunda birleşiyor.
Baba oğul Mozart’lar, Leopold’un uzun süredir Wolfgang’ın eğitiminin gerçek anlamıyla tamamlanabilmesi için mutlaka görmesi gerektiğine inandığı İtalya gezisine başladıklarında, başarısız Viyana yolculuğunun üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti. Yaz boyunca gerekli hazırlıkları tamamlamış; gidecekleri kentlerde ilişki kurabilecekleri kişiler için tavsiye mektupları almışlardı. Kentten ayrılmadan kısa bir süre önce, 27 Kasım 1769’da Wolfgang, Başpiskoposluk Saray Orkestrası başkemancılığına getirilmişti. Ancak bu görev için kendisine bir ücret ödenmeyecekti. Yavaş yavaş “harika çocuk”luk günlerini geride bırakarak, yetenekli bir delikanlı olduğunun tasdik edilmesi anlamındaki bu görevlendirmeyi sembolik yönüyle değerlendirmek gerek. Bununla birlikte Başpiskopos Schrattenbach, yolculuk giderleri için Wolfgang’a bir ödeme yapmış, babasına da izin vermişti. Bu kez annesinin ve ablasının evde kalmaları, büyük olasılıkla yolculuk giderlerini azaltmak içindi. Leopold Mozart gezi boyunca yazdığı mektuplarda, sık sık onların da yanlarında olmalarını çok arzuladıklarını belirttikten sonra, yanlarında hanımlar olmadan seyahat ediyor olmalarının masrafları büyük ölçüde azalttığını vurgulamadan edemiyordu. Ayrıca evde bulunan, İtalya’ya ait bir gezi kitabından hangi bölümleri okumaları gerektiğini bildirdiği de oluyordu.
Gezinin asıl amacı Wolfgang’ın artık eserleriyle çevrenin ilgisini çekebilmesini sağlamaktı. O güne dek ziyaret ettikleri ülkelerde olduğu gibi, İtalya’nın değişik kentlerinde de dönemin tanınmış isimleriyle yakın ilişki içinde olmak ve yapıtlarını tanımak önem verdikleri konuların başında geliyordu. Ayrıca Leopold Mozart’ın her zaman dikkat ettiği bir nokta, ziyaret edilen kentleri bir gezgin gibi dolaşmaya özen göstermekti. Yalnızca müzik yönünden değil, sanat tarihi açısından da bir çeşit açık hava müzesi konumundaki İtalyan toprakları, baba oğul Mozart’lar için gerçek bir cevher gibiydi.
28 Aralık 1769 tarihinde, yola çıkışlarının ikinci haftasında, Verona’ya ulaştıklarında kendilerine gösterilen ilgiden hoşnuttular. Salzburg’dan güneye doğru Wörgl, Innsbruck, Bozen, Rovereto güzergâhını izleyerek kente ulaşmışlardı. Konakladıkları yerlerde Wolfgang, çoğunlukla konser vermiş ve bu dinletiler meraklı bir kalabalığın etraflarına toplanmasına neden olmuştu. Leopold Mozart, mektuplarında özellikle Rovereto’daki ilginin bir çeşit izdihama dönüştüğünü, org çalmak üzere kiliseye girmekte büyük güçlük çektiklerini yazıyordu. Bu ilginin nedeni, meraklı İtalyanların, kentlerine gelen üstün yetenekli Alman çocuğu yakından görmek istemesiydi. Etraflarını saranların pek çoğu, durağan yaşamlarına değişiklik katan bu eğlenceyi kaçırmak istemiyordu. Ancak İtalyan halkının müziğe olan düşkünlüğü göz önünde bulundurulduğunda, Wolfgang’ın gerçekten sıra dışı çalışı karşısında hayret ve beğenilerinin doruğa çıkması son derece doğal.
Verona’da kaldıkları iki hafta boyunca Wolfgang, hünerlerini sergileme olanağı buldu. Leopold Mozart, oğlunun konserinin her gece opera oynanması nedeniyle gecikmesinden yakınmakla birlikte, kentteki soyluların hemen hepsinin kendilerine gösterdiği ilgiden çok hoşnuttu. Özellikle Marki Alessandro Carlotti, Salzburglu konuklarını en iyi şekilde ağırlamak ve Wolfgang’ı Verona’ya tanıtmak için büyük çaba harcıyordu. 5 Ocak 1770’te Accademia Filarmonica salonunda gerçekleşen konser çok etkili olmuş, salonu dolduranlar, özellikle olağanüstü yetenekleri keşfetmek ve desteklemek amacını güden kurumun bünyesinde böyle bir dinletinin yer almasından mutlu olmuşlardı. Dönemin alışkanlıkları doğrultusunda oldukça uzun ve renkli bir konser programı seçilmiş, Wolfgang hem kendi yapıtlarını yönetmiş hem de notalarını ilk kez o anda gördüğü başka bestecilerin eserlerini çalmıştı. Besteci yönü vurgulanmakla beraber, olağanüstü yeteneğini de sergilemekten geri kalmıyordu. Leopold Mozart, karısına yazdığı mektupta, kentteki Venedikli soylulardan Lugiati’nin Wolfgang’ın bir portresini yaptırmak istediğini, oğlunun da bu iş için iki gün ressam Saverio dalla Rosa’ya poz verdiğini bildiriyordu. Lugiati’nin, Venedik’te iyi ilişkilerinin olması Leopold Mozart’ın onun isteğini memnuniyetle yerine getirmesindeki en önemli etkendi.
Wolfgang, babasının 7 Ocak tarihli mektubunun sonuna ablasına bir not yazmış, gezileri boyunca yaşadıklarından izlenimlerini aktarmıştı. Kendine gösterilen aşırı ilgiden, müzikten çok da anlamayan insanların yaptıkları tezahürattan esprili bir şekilde bahsediyor, Alman topraklarının ardından, İtalya’da da aynı şeylerin yaşanmaya devam ettiğini belirtiyordu. Bu belgenin en ilginç yanı, Almanca başlayıp İtalyanca devam etmesi, bir süre sonra aynı cümle içinde her iki dilin birden kullanılmasıydı. Çevresinde sürekli İtalyanca duyan, gezi öncesi bu dili oldukça iyi öğrenen Wolfgang, zihninde anadiliyle, çevresinde duyduklarını adeta harmanlamış gibiydi: “Alman budalanın ardından sıra, İtalyan’a geldi. Lei è piu franca nella lingua italiana di quel che mi ho imaginato. Lei mi dica la cagione, perchè Lei non fà nella commedia che anno giocato i Cavalieri. Adesso sentiamo sempre una Opera titolata: Il Ruggerio. Oronte, il padre di Bradamante, è un principe (fa il Sign. Afferi), bravo cantante, un baritono, ma tiz notaları söylerken çok zorlanıyordu ancak yine de Viyana’daki Tibaldi kadar değil.”82
(Alman budalanın ardından sıra İtalyan’a geldi. İtalyancan sandığımdan çok daha iyiymiş. Neden şövalyelerin tiyatrosunda rol almıyorsun? Şu sırada Il Ruggerio adlı bir opera seyrediyoruz. Oyunda, Bradamante’nin babası Prens Oronte’yi iyi bir şarkıcı olan bariton Afferi canlandırıyordu ama tiz notaları söylerken çok zorlanıyordu; ancak yine de Viyana’daki Tibaldi kadar değil.)
Milano
Verona’nın ardından Mantova ve Cremona’dan geçerek, gerçek bir sanat ve ticaret merkezi konumundaki Milano’ya ulaştılar. Özellikle Mantova’daki konser başarılı geçmiş, akademi salonundaki konser sonunda, Wolfgang dinleyicilerin sürekli tezahüratıyla karşılaşmıştı. Leopold Mozart, mimari olarak da hayran kaldığı bu salonda oğlunun elde ettiği başarıyı Salzburg’a şu cümlelerle özetliyordu: “Mantovalıların alkışları, tüm İtalya’da yankılanıyor.”83 Konser hakkında gazetelerde de haberler çıkmış, Wolfgang’ın herkesi hayrete düşüren yeteneği, konserde hangi parçaların çalındığı ayrıntılı olarak belirtilmişti. Gecede on dört yapıt seslendirilmişti. Bunların içinde Wolfgang’ın senfonilerinin yanı sıra, başka bestecilerin eserleri de yer alıyordu. Ayrıca, konser ânında ilk kez duyduğu bir aryaya eşlik etmesi veya bunun üzerine çeşitlemeler yapması, bu yetenekli Salzburglu çocuktan istenilenler arasındaydı.
Milano’da en büyük yardımı Lombardiya Genel Valisi Kont Karl Joseph von Firmian’dan gördüler. Bu yakınlığın en büyük nedeni kontun, Leopold Mozart’ın emrinde çalıştığı ilk Başpiskopos Leopold Anton Firmian’ın yeğeni olmasıydı. İtalyan yarımadasının kuzeyinde yer alan Lombardiya bölgesi, XVIII. yüzyılda Habsburg hanedanının kontrolü altında bulunuyordu, ayrıca uzun yıllar Medici ailesinin kontrolündeki Toscana, 1737’den sonra Habsburglara bağlı bir arşidüklük olmuştu. 1790 yılına dek bu bölgede arşidük olarak hüküm süren Leopold, 1790’dan sonra imparator olarak Viyana’ya gidecekti.
Milano’da Mozart’ların kaldığı yer, Kont Firmian’ın şatosunun hemen yakınındaki St. Marco Manastırı’ydı. Leopold Mozart, karısına yazdığı 26 Ocak tarihli mektupta, yanlarında olmadıkları için çok üzüldüklerini ancak bu sayede konaklama sorunlarını daha kolay çözebilme olanağını bulduklarını belirtiyordu: “Tanrı’ya her gün, sizin evde kaldığınız için şükrediyorum. Birincisi bu soğuğa dayanamazdınız, ikincisi de masraflarımız iyice artardı ve şimdi konakladığımız yerlerde kalma şansımız olmazdı. Burada Milano’da Kont Firmian’ın evinin yakınındaki San Marco Manastırı’nda kalıyoruz. Yalnızca çok ucuz olması değil aynı zamanda rahat ve Kont’un evine yakın olması da çok önemli. Üç büyük odamız var. Birincisinde ısınıyoruz, aynı zamanda ziyaretçilerimizi kabul edebiliyoruz. İkincisinde ben, diğerinde de Wolfgang yatıyor. Her bir yatakta dört şilte var ve akşamları biz yatmadan ısıtıyorlar, bu Wolfgang’ın çok hoşuna gidiyor. Bize, Peder Alfonso yardım ediyor ve gerçekten rahatımız yerinde, burada ne kadar kalacağımızı henüz bilmiyorum.”84
Önceki kentlerde olduğu gibi, Milano’da da müzik yaşamı, özellikle opera temsilleri çok ilgilerini çekiyordu. O tarihlerde sahnelenme hazırlıkları süren, dönemin en ünlü vokal müzik bestecilerinden Niccolò Piccinni’nin Cesare in Egitto (Caesar Mısır’ da) operasını izlediler. Kont Firmian’ın evinde bir başka önemli besteci olan Giovanni Battista Sammartini’yle tanışmışlar; ünlü usta, Wolfgang’ın yeteneklerine tanıklık ettiğine çok sevinmişti. Bir süre önce Christoph Willibald Gluck’un öğretmenliğini de yapan Sammartini, Mannheim Okulu üyeleri ve Alman bestecileri üzerinde önemli izler bırakmıştı. Kont Firmian, Wolfgang’a Metastasio’nun yapıtlarının bir baskısını hediye etmiş ve bu, özellikle oğlunun en kısa sürede kendini bir opera bestecisi olarak göstermesi umudunu koruyan Leopold Mozart’ın çok hoşuna gitmişti. XVIII. yüzyılın en tanınmış libretto yazarı olarak kabul edilen Pietro Metastasio, son dönem barok bestecilerden başlayarak, çağın pek çok tanınmış ismi için metinler yazmıştı. Onun kaleminden çıkmış öyküler, değişik besteciler tarafından sahneye aktarılmış, bu sayede adı tüm Avrupa’da duyulmuştu.
Şubat ayı içinde Wolfgang’ın Milano’da verdiği konser başarılı geçmişti. Leopold Mozart, artık bu başarıları kanıksamış olduğunun altını çizmek istercesine, karısına yazdığı mektupta, dinletinin önceki kentlerdeki gibi gerçekleştiğini belirtmekle yetinmişti. O dönemde aklını, Kont Firmian’ın evinde düzenlemeyi planladığı müzikli toplantı ve diğer İtalyan kentlerine yapmayı tasarladıkları gezi meşgul ediyordu. Tüm Avrupa’da olduğu gibi, Milano’da da Paskalya öncesinde hemen her akşam balolar düzenleniyor, kentte tam bir karnaval havası esiyordu. Wolfgang, ablasına yazdığı mektupta, bu eğlenceli yaşamı şöyle anlatıyordu:
3 Mart 1770
Cara sorella mia!
Keyfinin yerinde olmasına bütün kalbimle sevindim. Belki benim keyfimin yerinde olmadığını düşünüyorsun ama çok yerinde. Burada altı ya da yedi kez operaya arkasından da feste di ballo’ya85 gittik. Burada da balolar, Viyana’da olduğu gibi, operadan sonra başlıyor aradaki tek fark Viyana’da dansın daha düzenli olması. Facchianata ve chiccherata’yı da gördük. İlki, seyretmesi çok hoş olan bir maskeli eğlence. İnsanlar bir facchino86 ya da uşak kıyafetine giriyorlar. Ayrıca orada bulunan sandalın içinde, pek çok insanla birlikte trompetler ve davullarla diğer çalgılardan oluşan bir topluluk yer alıyor. Chiccherata bir başka maskeli eğlence. Milanolular, bizim petits maîtres adını verdiğimiz at sırtındaki maskelileri böyle adlandırıyor. (…) Bayan Rosa, Bay Mölk ve Bay Schidenhofen bu yıl nasıl maskeler yaptırdılar? Lütfen öğrendiğin anda hemen bana bildir, çok merak ediyorum. Annemin ellerinden benim yerime 10 000 000 000 000 kez öp. (…)87
Mart ayı başında Kont Firmian’ın evinde düzenlenen müzikli toplantıya yüz elli kişi katılmıştı. Bunların tümü, Milano’nun soylu kesimine aitti. Ayrıca bu toplantı sırasında, ev sahibinin desteği sonucunda, yıl sonunda başlayacak yeni sezonun açılışı için, Wolfgang’ın bir opera bestelemesi gündeme geldi. Bu, Leopold Mozart’ın uzun zamandır duymayı beklediği haberdi. Oğlu, operanın doğduğu topraklarda, üstelik Milano sahnesi için bir yapıt siparişi almıştı. 15 Mart 1770’te Parma’ya doğru yola çıktıklarında, işi resmiyete döken anlaşma imzalanmıştı. Konunun ne olacağı henüz belli değildi. 26 Aralık’ta yapılacak temsilden iki ay önce Milano’da olmaları yeterliydi. O dönemin alışkanlıklarına göre bu plan son derece normaldi. Opera sezonu, Noel yortusunun hemen ertesinde, 26 Aralık günü başlardı. Besteciler, yapıtın önemli bölümleri olarak kabul edilen aryaları, eseri seslendirecek sanatçılar tümüyle belli olduktan sonra, onlara danışarak yazardı. Barok Dönem alışkanlıklarının hâlâ geçerli olduğu o yıllarda, operanın asıl amacı şarkıcıların hünerlerini gösterebilmesiydi. Wolfgang da, konuya karar verilip libretto kendisine gönderildikten sonra, genel müzikal yapı üzerinde fazla bir etkisi olmayan uvertürü ve resitatif bölümlerini yolcukları sırasında tamamlamayı tasarlıyordu. Yaklaşık dokuz ay sonra sahnelenecek bir yapıtın konusunu bilmeden bestelemek üzere anlaşmak, XVIII. yüzyıl alışkanlıkları çerçevesinde çok doğaldı. Operalar bu denli çabuk ve seri üretildiği için aynı hızla tüketiliyor, her sezon seyircinin karşısına yeni yapıtlar çıkıyordu. Eski eserlerin tekrar sahnelenmesi çok ender rastlanan bir durumdu.
Milano’dan güneye
Parma’da, baba oğul Mozart’ları en çok etkileyen olay, dönemin tanınmış şarkıcıları arasında yer alan soprano Lucrezia Agujari88 ile karşılaşmalarıydı. La Bastardella89 adıyla ünlenen sanatçının sesinin ulaşabildiği tiz notalar, hem Leopold Mozart’ı hem de Wolfgang’ı şaşkına çevirmiş, her ikisi de mektuplarında genç kadının inanılmaz vokal becerisinden övgüyle bahsetmişlerdi. Wolfgang, ablasına yazdığı satırlara notalar ekleyerek, La Bastardella’nın hangi notalara dek çıkabildiğini ayrıntılı olarak göstermişti. Üç oktav ses alanı içinde büyük bir ustalıkla gezinen sopranonun, pes seslerinin de kuvvetli ve etkileyici olması Leopold Mozart’ın özellikle dikkatini çekmişti. Bu yolculuk sırasında Wolfgang, eline geçmesini beklediği operaya dek, yaylı çalgılar için ilk dörtlüsünü bestelemişti (KV 80). Yapıtta Sammartini’nin etkileri açıkça görülüyordu.
24 Mart 1770’te Bologna’ya ulaştılar. İki gün sonra Kont Luca Pallavicini’nin şatosunda kentin ileri gelenlerinin önünde Wolfgang bir konser verdi. Leopold Mozart’ı en çok heyecanlandıran, genellikle böylesi toplantılara katılmayı sevmeyen Padre Martini’ nin de o akşam hazır bulunmasıydı. Çağın en büyük teorisyeni olarak kabul edilen Giovanni Battista Martini, aynı zamanda bir din adamı olduğu için çoğunlukla, “Padre Martini” olarak anılmaktaydı. Mozart’lar onun ününü çok farklı çevrelerden duymuş, en son Londra’da karşılaştıkları Johann Christian Bach’ın, Padre Martini’nin öğrencisi olması nedeniyle ünlü müzikçi hakkında ayrıntılı bilgi edinmişlerdi. Leopold Mozart, 27 Mart’ta karısına gönderdiği mektupta Bologna’da yaşadıklarını, Kont Pallavicini’nin şatosunda nasıl ağırlandıklarını tüm ayrıntısıyla anlatıyordu. Padre Martini’nin Wolfgang’ın yeteneğinden çok etkilenmesi ve bir dönemin en önemli kastratoları arasında sayılan Farinelli’yle karşılaşmaları, Bologna günlerinin en önemli olayları arasındaydı:
Kont’un evine onun arabasıyla nasıl götürülüp nasıl iyi ağırlandığımızı sana anlatamam. Orada yaklaşık yüz elli soylu bulunuyordu. Davetliler arasında ünlü Padre Martini de vardı; aslında böyle davetlere çoğunlukla katılmazmış ama buna gelmişti. Akşam yedi buçukta başlayan konser, gece on bir buçuğa dek sürdü. Davetliler hiç ara yapmak istemediler. Konserde Bay Aprile ve Bay Cigognani90 de şarkı söylediler. (…) En çok hoşuma giden, burada çok sevilmemiz ve Wolfgang’ın diğer kentlerden çok daha fazla ilgi uyandırması. Burası pek çok sanatçının ve kültür insanın olduğu bir yer. Burada elde ettiği başarılar, Wolfgang’ın ününün bütün İtalya’da artmasına neden olacak. Çünkü Padre Martini, İtalyanlar için adeta tanrı gibi ve o da Wolfgang hakkında çok güzel şeyler söylüyor. Kendisini iki kez evinde de ziyaret ettik. Her defasında Wolfgang’a temalarını kendi yazdığı bir füg verdi geliştirmesini istedi. Bay Farinelli olarak anılan Carlo Broschi’yi kent dışındaki malikânesinde ziyaret ettik. (…) Burada gördüklerimiz British Museum’dakileri gölgede bıraktı. Eğer görsen sen de hayretler içinde kalırdın. Kiliselerden, tablolardan, eşsiz mimari örneklerden ve saraylardan çok fazla bahsedemeyeceğim çünkü uykusuzluktan ayakta duramaz haldeyim. Saat gece yarısı 01.00’i geçti, Wolfgang çoktandır horluyor, ben de masa başında uykuya dalmak üzereyim. (…) Hoşça kal, seni ve Nannerl’ı 1 000 kez öperim, herkese selam, sadık ve uykulu…
Kocan Mzt.91
30 Mart’ta bir başka önemli İtalyan kentine, Floransa’ya ulaşmışlardı. Rönesans’tan beri sanatın her türüne ev sahipliği yapan bu şehir, o tarihlerde yaklaşık 70 000 nüfusa sahipti. Yüz elliden fazla kilisesi, yüz kadar manastırı ve üç tiyatro binasıyla hem dünyevi hem de ilahî duyguları olabildiğince tatmin ediyordu. Mozart’lar kente ulaştıklarının ertesi günü, yöneticilerden Kont Franz Xaver Wolfgang Orsini-Rosenberg tarafından kabul edilmişlerdi. Kont Firmian’dan getirdikleri tavsiye mektupları nedeniyle Leopold Mozart ve oğlunu çok içten karşılayan Orsini-Rosenberg ile Wolfgang’ın yolu, 1780’lerde Viyana’da yeniden kesişecek, o tarihlerde opera yöneticisi olarak görev yapan Kont, bestecinin eserlerinin sahnelenmesi için son sözü söyleyen kişi konumunda olacaktı.
Mozart’ların Floransa’da görüşmek istedikleri en önemli isim, kuşkusuz Arşidük Leopold idi. Maria Theresia’ın oğlu olan Arşidük, aileyi çok içten karşılamış, Nannerl’ın hatırını sormayı da ihmal etmemişti. Medici ailesine ait ünlü Palazzo Pitti’de (Pitti Sarayı) gerçekleşen görüşmenin müzik tarihi açısından bir başka ilginç özelliği, aynı sarayda 1600 yılında sahnelenen Euridice92 adlı sahne oyununun “ilk opera” olarak kayıtlara geçmesiydi. Operanın doğduğu yerde, İtalya’da ilk operasını besteleme arifesinde olan on dört yaşındaki bir Alman çocuğu, geleceğin Roma-Germen İmparatoru’nun huzurunda duruyordu.
Floransa’da Mozart’ları mutlu eden bir başka olay, Londra’da Wolfgang’la yakın dostluk kurup ona şan dersleri veren kastrato Manzuoli’yle karşılaşmalarıydı. Sanatçı, küçük dostunun yetenekli bir besteciye dönüştüğünü görmekten çok memnun olmuş; Milano için besteleyeceği operadan söz açılınca eğer uygun olabilirse kendisinin de o yapıtta rol almak istediğini belirtmişti. Kentte tanıştıkları bir başka ilginç isim Thomas Linley’ydi. Wolfgang’ın yaşıtı olan ve olağanüstü keman çalışıyla herkesi kendine hayran bırakan bu İngiliz çocuk ne yazık ki yirmili yaşlarının başında, bir kaza sonucu yaşama veda edecekti. Floransa’dan ayrılmak, Leopold Mozart’a çok zor gelmişti. Aklında mutlaka Roma’yı, kutsal kenti görmek olmasa, daha uzun bir süre kalabilirdi. 3 Nisan tarihli mektupta karısına duygularını şöyle aktarıyordu: “Cuma günü Roma’ya gitmek üzere ayrılmak zorunda olduğumuz için çok üzgünüm. Senin Floransa’yı, çevresini ve kentin konumunu görmeni çok isterdim. ‘İnsan burada yaşamalı ve ölmeli,’ diyeceğin bir yer. Önümüzdeki birkaç gün içinde olabildiğince fazla şey görmeye gayret edeceğim.”93
11 Nisan’da, Paskalya’dan önceki çarşamba günü, kuvvetli bir yağmur ve fırtına altında Roma’ya ulaştıklarında Leopold Mozart çok heyecanlıydı. Vakit henüz erken olduğu için hiç vakit kaybetmeden San Pietro Kilisesi’ne gittiler. Ünlü Sistina Şapeli’nde seslendirilen ve notalarının dışarıya çıkarılması yasak olan Miserere’ yi94, Wolfgang ayin sonunda kâğıda geçirmişti. Yoğun polifonik yapısı nedeniyle, Gregorio Allegri’nin dokuz sesli bu yapıtını akılda tutmak olanaksız gibiydi. Notaların kiliseden çıkarılmasının cezası, aforoz edilmekti ancak Wolfgang bunu bilinçli olarak yapmamış, aklında kalanları kâğıda geçirmişti. Bu nedenle yaptığı iş cezasız kalabilirdi. Papa XIV. Clemens, bir süre sonra bu olağanüstü yetenekli çocuğu ayrıca ödüllendirecekti.
Leopold Mozart ve oğlunun kıyafetleri, yabancı bir dil konuşmaları, Paskalya öncesi yoksullarla aynı sofrada yemek yiyen Papa ile yanındaki kardinallerin de dikkatini çekmiş, davranışlarından Wolfgang’ın bir Alman prensi, babasının da onun öğretmeni olduğu sonucuna varmışlardı. Wolfgang, kardinallerin masasına teklifsizce yaklaşmış ve onların yanına oturmak istemişti. İçlerinden biri, bu sevimli çocuğa kim olduğunu sormuş, adını öğrenince de, “Demek sen hakkında onca şey yazılan çocuksun,” demişti. Wolfgang da onun Kardinal Pallavicini olup olmadığını sormuş, olumlu yanıtı üzerine de yanlarında adına yazılmış tavsiye mektupları bulunduğunu eklemişti. Kardinal çocuğun İtalyanca konuşmasına özellikle hayran kalmış, oldukça bozuk bir aksanla, kendinin de bir parça Almanca konuşabildiğini söylemişti.95
Roma’da kaldıkları süre boyunca kentin önemli merkezlerini geziyorlardı. Karşılaştıkları pek çok kişi, yolculuklarını güneye doğru devam ettirerek Napoli’yi de görmelerini, orada opera izlemelerini, özellikle ünlü soprano Anna Lucia de Amicis’i dinlemelerini öğütlüyordu. Wolfgang’ın o tarihlerde ilginç bir sorunu vardı. Bunun için ablasından yardım istiyordu: Hesap yaparken başvurduğu bir çizelgeyi kaybetmişti; Nannerl’dan en kısa sürede yeni bir tane hazırlayarak göndermesini rica ediyordu. Annesi ise onlardan ayrı kaldıkları süre boyunca oğlunun hâlâ keman çalışıp çalışmadığını, şarkı söylemekle arasının nasıl olduğunu merak ediyordu. Leopold Mozart, karısına gönderdiği yanıtta Wolfgang’ ın çok sık olmamakla birlikte keman çalmayı sürdürdüğünü ancak sesi kalınlaştığı için eskisi gibi şarkı söylemediğini yazıyordu. Ayrıca eskiden olduğu gibi, bazen diş ağrısı çocuğu rahatsız ediyor ama uzun süreli olmuyordu.
8 Mayıs’ta Napoli’ye doğru yola çıktılar. Bu kez birkaç arabalık bir konvoy halinde seyahat ediyorlardı. Bir süre önce Roma-Napoli arasında yolculara karşı saldırı düzenlenmiş, ulaşım kesintiye uğramıştı, bu nedenle birlikte hareket etmekte fayda vardı. Yol güzergâhında bulunan Sessa ve Capua’da manastırlarda gecelemiş, oldukça rahat etmişlerdi. Yol arkadaşlarından bir papaz, Capua’da eski öğrencilerinden bir genç kızın rahibeliğe kabul törenine Mozart’ların da katılmasını önermişti. Sadece yakın akrabaların alındığı bu seremoniye dahil olmak baba oğlun çok hoşuna gitmişti. Leopold Mozart, törene katılan müzisyenlerle aynı manastırda gecelemekten ve onlarla dostluk kurmaktan da hoşnuttu.
14 Mayıs’ta Napoli’ye ulaştılar. Burada geçirdikleri bir aydan fazla zaman, tüm İtalya gezisinin en turistik bölümünü oluşturacaktı. Önceki kentlerde olduğu gibi, soylu kişileri ziyaret etmek, operaya gitmek ve fırsat buldukça Wolfgang’ın yeteneğini sergileyeceği konserler düzenlemek öncelik bakımından ilk sırada yer alsa da, çevreyi gezip dinlenmek de en az onlar kadar önemliydi. Bu kaygısız yaşam, koyu bir Katolik olan Leopold Mozart’a bazı sorumluluklarını unutturacak, karısına yazdığı mektupta şu satırlara yer verecekti: “Bayan Hagenauer, bu aralar bizim için de dua ederse çok iyi olur; çünkü son zamanlarda hemen hiç dua etmiyoruz.”96
Napoli’de izledikleri operalar arasında Niccolò Jomelli ve Giovanni Paisiello’nun yapıtları vardı. Her ikisi de dönemin en tanınmış vokal müzik bestecileri arasında yer alıyordu. Paisiello’yla tanışma fırsatı bulmuş, Roma’da çok methini işittikleri soprano De Amicis’i dinlemişlerdi. Wolfgang genç kadının sesinin olağanüstü bulmuş ancak oyun içindeki dans bölümleri ona çok yetersiz gelmişti. Napoli Kralı’nın huzuruna kabul edilme düşüncesi gerçekleşmemişti. Mozart’lar, Kraliçe’den sempatiyle söz ederken, İki Sicilya Kralı I. Ferdinando’yu kendini beğenmiş ve sanatçılara önem vermeyen biri olarak tanımlıyorlardı. Yalnızca Wolfgang’a değil, onunla görüşmek için sıra bekleyen pek çok müzisyene hiç ilgi göstermemesi, özellikle Leopold Mozart’ın gözünde çok kötü bir puandı. Napoli’nin ileri gelenleri, Kral’ın bu düşüncesizliğini affettirmek istercesine Wolfgang’ı el üstünde tutuyorlardı. Kentteki İngiliz Elçisi William Hamilton’ı Londra günlerinden tanıyorlardı. Onun ve diğer soyluların katıldığı davetlerde becerisini sergilemekten geri kalmayan Wolfgang’ın başına, daha önce hiç karşılaşmadığı bir olay geldi: İtalya’nın en eski müzik eğitim kurumları arasında yer alan Napoli Konservatuvarı’nda çaldığı bir konserde dinleyiciler, olağanüstü yeteneğini parmağındaki yüzüğün sihrine borçlu olduğu kanısına kapılarak, çocuğun yüzük olmadan konsere devam etmesini istemişlerdi. Wolfgang bu isteğe uyarak aynı kusursuzlukta çalmayı sürdürünce hayretleri iyice artmış, gözlerine ve kulaklarına inanmakta zorluk çekmişlerdi. Bu olay, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına gelindiği o tarihlerde bile, doğaüstü güçlere inanışın ne denli yaygın olduğunu göstermesi açısından oldukça ilginçtir.
Leopold Mozart, Napoli’de de, tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi, yeteri kadar kalamamaktan yakınıyordu. Sanat ve kültürle dolu bu yerler, onun için bulunmaz birer hazineydi; çevresindeki her şey ilgisini çekiyordu. Vezüv Yanardağı’nın lavlarından aldığı örneklerin her yerde rastlanan türden olmadıklarını belirtmeye özen gösteriyordu. Yanardağ, Wolfgang’ın da ilgisini çekmişti; ablasına yazdığı mektuplarda, onu gördüğünü, volkanın bazı günler daha fazla duman çıkardığını haberliyordu; ayrıca Akdeniz kıyısına ulaşmaktan çok mutluydu. Mozart’lar Pompei Harabeleri’ni gezmiş, ünlü Romalı şair Vergilius’un mezarını ziyaret etmişlerdi. Ancak konusu henüz belli olmasa da, Wolfgang’ın yıl sonuna dek bir opera bestelemesi gerektiği için, güneyin sakin ve huzurlu atmosferinden bir an önce kurtulup kuzeye doğru yola çıkmakta fayda vardı. Üstelik dönüş güzergâhında uğramaları gereken yerler vardı.
26 Haziran’da yeniden Roma’daydılar. Dönüş yolculuğu için oldukça hızlı bir yöntem tercih ederek, iki kent arasını yirmi yedi saatte hiç durmadan gelmişlerdi. Bu ekspres sefer her ikisini de yormuş, üstelik yalnızca iki saat uyuyabilmişlerdi. Wolfgang, Roma’ya geldiklerinde ayakta zor duracak bir haldeydi. Babasının yardımıyla soyunup yatağa giren çocuk, ertesi sabah uyandığında, bir gün önce olanlardan hiçbir şey hatırlamıyordu. Yolculuk sırasında geçirdikleri ufak bir kaza Leopold Mozart’ın ayağının yaralanmasına neden olmuş, Roma’da kaldıkları süre boyunca yürümekte zorlanmıştı.
İkinci Roma gezisinin en önemli olayı, Papa’nın Wolfgang’ı Cavaliere dello speron d’oro (Altın Mahmuz Şövalyesi) unvanıyla ödüllendirmesi ve bunun göstergesi olarak, bir haç ve kılıç vermesiydi. Bu olaya en çok sevinen kişi, kuşkusuz babasıydı. Oğlunun artık “Şövalye” unvanını kullanabilecek olması onu mutlu ediyordu. Salzburg’a yazdığı mektupta, daha önce besteci Gluck’a97 aynı payenin verilmiş olduğunu özellikle vurguluyordu. Wolfgang ise aynı mektupta ablasına eklediği notta, Nannerl’ın bir süre önce gönderdiği bestelerini çok beğendiğini belirtiyor ve kompozisyon denemelerine ağırlık vermesini istiyordu. Ancak satırlarını Fransızca olarak yazdığı ve yeni unvanını kullandığı bir cümleyle noktalamaktan da geri kalmamıştı: “Mademoiselle, j’ai l’honneur d’être Votre três humble serviteur et frère Chevalier de Mozart.”98
20 Temmuz günü Bologna’ya ulaşmışlardı. Leopold Mozart hâlâ ayağının tam olarak iyileşmemesinden yakınıyor, Wolfgang da ablasına, Roma’dan ayrılırken kendisine hediye edilen Binbir Gece Masalları’nın İtalyanca versiyonundan bahsediyordu. Altı aydan fazla bir süre evden uzak kalmışlardı. Akdeniz havası özellikle Wolfgang’a iyi gelmiş, aniden boy atmıştı. 27 Temmuz’da, uzun zamandır bekledikleri posta nihayet ellerine ulaşmış, Milano’da yıl sonunda sahnelenecek olan operanın librettosu ve kimlerin oynayacağı bildirilmişti. Yapıtın adı Mitridate, re di Ponto (Pontus Kralı Mitridate) idi. Fransız oyun yazarı Racine’in eserinden uyarlanmış, librettoyu Torinolu Vittorio Amedeo Cigna-Santi kaleme almıştı. Operada rol alacak kişilerin önemli bir bölümü dönemin tanınmış isimlerinden oluşuyordu. Ancak Mozart’ların dostu kastrato Giovanni Manzuoli’nin yerine Roma’da karşılaştıkları, “Sartorino” adını kullanan Pietro Benedetti sahneye çıkacaktı.
Artık Wolfgang’ın önünde belirli bir hedef vardı. Milano’ya gidecekleri Ekim sonuna dek, operanın resitatiflerini ve uvertürünü tamamlamalı, solistlerle buluştuğu zaman tüm vaktini onların istekleri doğrultusunda şekillendireceği aryalara vermeliydi. Ancak Mozart’ların Salzburg’a yazdıkları mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla, Wolfgang ancak Eylül sonunda resitatiflere başlamıştı. Librettoyu okuyup konu üzerinde düşünmek için bir süre zaman ayırdığı düşünülse bile, oldukça geç işe koyulmuştu. Kuşkusuz bunun nedenleri vardı: Öncelikle Bologna’da kaldıkları yaklaşık üç aylık sürede, önceki gelişlerinde dostluk kurduğu Padre Martini’yle sık sık buluşup çalışıyordu. Bu dönem, onun eğitiminin en son halkası gibiydi. Kendi geleceği için son derece önemli bir operaya başlamadan, çağının en büyük teori ustasıyla çalışmak çok faydalıydı.
On dört yaşını tamamlamak üzere olan Wolfgang’ın, Racine’in bir trajedisi üzerine kurulmuş Mitridate’nin librettosunu ne oranda anlayabileceği, üzerinde durulması gereken bir nokta. Operada konu, Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan Pontus Kralı Mitridate ve iki oğlunun aynı kadına âşık olmaları çevresinde, vatan sevgisi, aşk ve baba oğul ilişkilerini sorgulayarak gelişir. O dönem opera seria (ciddi opera) geleneğine göre konunun ilerlediği ve olayların geliştiği bölümler resitatiflerle, yani konuşmaya eşlik eden çok yalın bir ezgiyle verilirdi. Bestecinin kendini göstermesi gereken yer aryalardı. Bu bölümler, eserin kahramanlarının, resitatif boyunca gelişen olaylar hakkındaki duygularını yansıttıkları sahnelerdi. Örneğin oğullarının kendine ihanet ettiğini öğrenen baba, gizli aşkını açıklamaya çekinen bir sevgili, içinde bulunduğu ruh halini hep aryalar aracılığıyla aktarırdı. Bu bölümlerin metni yalnızca birkaç dizeden oluşur, besteciden solistin becerisini olabildiğince ön plana çıkartacak bir müzik beklenirdi. İşte ustalık buradaydı; kahramanın içinde bulunduğu ruh halini yansıtabilmek. Bunun için bestecilerin yüz yıllardır başvurdukları bazı kalıplar vardı. Üzüntü ve acıyı yansıtmak için seçilen tonalite ile bir zafer coşkusunu müjdeleyen akorlar birbirinden çok farklıydı. Bu kalıplar doğru kullanıldığı zaman istenilen etki elde ediliyordu; hele aryayı seslendiren şarkıcı, tekniğiyle seyirciyi büyülemeyi biliyorsa sonuç her zaman olumluydu. Aryaların ve resitatiflerin dışında geriye uvertür ve koro bölümleri kalıyordu ki, bunlar için de yerleşmiş kalıplar vardı. Kuşkusuz bu opera formülü, barok dönemin mirasıydı. Wolfgang’ın ilk yapıtları bu türün başarılı örnekleri olarak görülebilirdi ancak bir süre sonra o, gerçekten söz ve müziğin uyumuna büyük önem verecek, operayı bir aryalar geçidi olmaktan kurtaracaktı.
Ağustos ayı boyunca Bologna yakınlarındaki bir malikânede konakladılar. Ev, önceki gelişlerinde de Mozart’larla çok ilgilenen ve Roma’daki Kardinal Pallavicini’nin akrabası olan Kont Luca Pallavicini’ye aitti. Gündelik ihtiyaçlarına yardımcı olması için emirlerine bir hizmetçi verilmiş, Wolfgang kendiyle aynı yaşlarda olan Kont’un oğluyla yakın arkadaş olmuştu. Ayrıca İtalya’da sık karşılaştığı bir manzara olduğu için eşeğe binmeyi denemiş ve çok hoşuna gitmişti. Leopold Mozart, hâlâ hareketlerini oldukça kısıtlayan yarasının iyice düzeleceği günü sabırsızlıkla bekliyor, otururken ayağını uzatmak zorunda kalıyordu. Salzburg’a yazdığı mektuplarda yalnızca hastalığından yakınmıyordu. Wolfgang’ın artık iyice büyüdüğü, elbiselerinin çoğunun üzerine olmadığı, anneyi ilgilendirecek önemli haberlerdendi. Ayrıca Leopold Mozart gezi boyunca kutsal yerlerden değerli anı parçaları almıştı, bunları saklayacağı kutuları karısının şimdiden sipariş vermesini rica ediyordu. Doğal olarak beraberinde pek çok nota ve kitap da getirecekti. Gezip gördüğü yerleri, oralardaki kültürü tümüyle yaşamına katabilmek için elinden gelen her yolu deniyordu.
29 Eylül günü, Wolfgang, Mitridate’nin resitatiflerini bestelemeye başladı. Bu süreyi Leopold Mozart da yeterli görüyor olmalıydı ki, daha önce oğlunu eser üzerinde çalışmaya zorlamadı. Wolfgang Eylül ayı başında ablasına yazdığı bir mektupta Telemach99 adlı kitabı okuduğunu bildiriyordu. Bu yapıtın onu konu olarak yeni operasına ne derece yaklaştırdığını kestirmek zor olsa da, yaklaşık on yıl sonra besteleyeceği Idomeneus, aynı konuyu işleyecekti. Fransız yazar François de Salignac de la Mothe Fénelon, Burgonya Prensi için kaleme aldığı eğitici kitabında, Homeros’un Odysseia destanının dördüncü bölümünün devamını kaleme alarak yapıtına Suite du Quatrième Livre de l’Odysée d’Homère, ou le Avantures de Télémaque, fils d’Ulysee (Homeros’un Odysseia Destanı’nın Dördüncü Bölümünün Devamı ya da Odysseus’un Oğlu Telemakhos’un Maceraları) adını vermişti. Eser, özellikle XVIII. yüzyılda, pedagojik yönü ağır bastığı için çocuk eğitiminde sıkça başvurulan bir kaynak olmuş, Prusya Kralı II. Friedrich’in de yetişmesinde önemli rol oynamıştı. Leopold Mozart, oğlunun eğitimine çok dikkat eden, yeni yöntemleri uygulamaya özen gösteren bir baba olarak, Wolfgang’ın bu kitabı okumasını sağlamış, Bologna’da geçen günlerini bu şekilde değerlendirmesine yardımcı olmuştu. Kısaca söylenişiyle Les Aventures de Télémaque (Telemakhos’un Maceraları), bir başka Fransız yazar Antoine Danchets’nin Idoménée adlı yapıtına kaynaklık edecek, bu metin de Mozart’ın operası Idomeneo’ya dönüşecekti.
9 Ekim 1770 tarihinde, Bologna’dan ayrılmadan kısa bir süre önce Wolfgang, kentteki ünlü Accademia Filarmonica’ya kabul edildi. Bu kabul, oldukça çetin bir sınavın ardından gerçekleşmiş, Wolfgang’ın müzik bilgisinin en üst düzeyde olduğu kanıtlanmıştı. Giriş sınavında katı kompozisyon kuralları uygulanıyor, gerçekten alanında yetkin kişilerin üye olmasına dikkat ediliyordu. Leopold Mozart oldukça heyecanlandığı bu sınavı Salzburg’a şöyle aktarıyordu: “Akademi başkanı ve iki denetçi –ki bunların hepsi eski orkestra şefleriydi– bütün üyelerin huzurunda Wolfgang’a antifon100 kitabından seçtikleri bir antifon vererek onu dört sesli olarak bestelemesini istediler. Hademe, Wolfgang’ı alıp yandaki odaya götürdü, kapıyı kapadı. Beste tamamlandıktan sonra, denetleyiciler, bütün orkestra şefleri ve beste kurulu tarafından incelendi, sonra da oylamaya geçildi; oylama beyaz ve siyah toplar kullanılarak yapıldı; bütün toplar beyaz çıkınca Wolfgang’ı içeri çağırdılar, o girerken herkes alkışladı ve ona başarılar diledi.”101
Ünlü Mozart uzmanı Alfred Einstein, Mozart, His Character, His Work adlı yapıtında, Wolfgang’ın sınav sorusunun akademi arşivlerinde çözülmüş üç kopyasının olmasından yola çıkarak, Leopold Mozart’ın anlattıklarının tümüyle gerçeği yansıtmıyor olabileceğini öne sürmüştür. Benzer ifadeler, Maria Publig’in Mozart / ‘Dehanın Gölgesinde’ kitabında da yer almaktadır102. Bu görüşe göre, Wolfgang’ın yazdıklarını Padre Martini gözden geçirip bazı kısımlarını düzeltmiş, daha sonra temize çekilen kopya jüriye sunulmuştur. Akademinin resmî yazısında, “Bir saatten az bir süre sonunda, Signor Mozart çalışmasını getirdi ve özel nedenler göz önünde bulundurularak yeterli bulundu,” şeklinde bir ifadenin yer alması, sınavın Leopold Mozart’ın anlattığı denli başarılı geçememiş olabileceğinin işareti gibidir.103 Padre Martini büyük olasılıkla, yeteneğine gerçekten inandığı Wolfgang’a, bu karmaşık armoni sınavında yardım etmekte bir sakınca görmemişti. Hangi yolla olursa olsun, çağının bu denli önemli bir kurumundan alınan diploma, bestecilik kariyerinin henüz başındaki Wolfgang için çok önemliydi, üstelik İtalya’da.
Yeniden Milano-Mitridate
18 Ekim’de Milano’ya ulaştıklarında operanın temsiline iki aydan fazla zaman vardı. Ancak o tarihten sonra eve yazılan mektuplara, Wolfgang’ın eklediği sayfalar giderek azalmaya başlamıştı. Bunun nedeni, tüm vaktini yeni eseri üzerinde çalışmaya ayırmasıydı. Babasının ayrıntılı bilgilerinin sonuna, çok çalıştığı için yazamamaktan yakındığı notlar düşüyor, ablasından ve annesinden sürekli aynı dilekte bulunuyordu: Başarısı için dua etmeleri. Gerçekten bu dönem Wolfgang’ın yaşamındaki ilk ciddi sınavdı. Bir yıla yakın süredir, hemen her kentinde ün kazandığı İtalyan yarımadasına, kendini tam anlamıyla kabul ettirebilmesi için atması gereken son adıma çok yaklaşmıştı ama sonucun ne olacağı belirsizdi. Leopold Mozart, Viyana’da yaşadığı olumsuz deneyimden sonra daha temkinli olmaya gayret ediyor, bir operanın ilk geceden başarılı olabilmesinin şansa bağlı olduğunu yazıyordu. Böylece aslında herkesten çok kendini sakinleştirmek ister gibiydi. Oğlunun tüm gününü beste yaparak geçirmesini izliyor, dış dünyadan tamamıyla kopmaması, aklını bir parça olsun başka şeylerle oyalayabilmesi için, yemeklerden sonra Wolfgang’la yürüyüşe çıkıyordu.
Milano Operası yöneticileri, ilk kez kapsamlı bir sahne eseri bestelemekte olan on dört yaşındaki bu Alman çocuğun nasıl bir yapıt ortaya koyacağını merakla bekliyorlardı. Bu yüzden, Wolfgang’ın yazdıklarını farklı kanallardan kontrol etmeye başladılar. Aralık başında resitatifler kontrol edildi. Burada amaç, İtalyancanın doğru kullanılıp kullanılmadığını denetlemekti. Çok küçük bir düzeltme haricinde metin onaylandı. Daha sonra solistler, piyano eşliğinde aryaları çalışmaya başladılar. Bu süreç oldukça yavaş ilerliyordu. Çünkü hemen herkes, partisinde değişiklik istiyor, Wolfgang da büyük bir sabırla istenilen düzeltmeleri gerçekleştirmeye çalışıyordu. Aslında bu, her operanın bestelenmesinde yaşanan olağan bir durumdu. Ancak bu kez karşılarında bir çocuk gören şarkıcılar, isteklerinde biraz aşırıya kaçmaya başlamışlardı.
12 Aralık günü ilk orkestra provası gerçekleşti. Önce on altı kişilik küçük bir grup, yapıtın çalınabilirliğini kontrol etmek istemişti; acaba bu Alman çocuk gerçekten opera besteleyecek düzeyde miydi? 17 Aralık’ta, altmış kişilik tüm kadronun katılımıyla prova yapıldı. Önceleri karşı çıkma eğiliminde olanlar bile, bu provadan sonra tatmin olmuş görünüyordu. Durumdan en çok hoşnut olan, eseri Wolfgang’ın elyazmalarından çoğaltan kopistti. Çünkü o dönem alışkanlıklarına göre, eser beğeni kazanırsa kopistler yapıtın tümünü ya da içinden bazı aryaları çoğaltıp para karşılığı isteyenlere veriyordu. Başarılı operalar, kopistler için tam bir kazanç kapısıydı.
Yapıt ilk kez 19 Aralık’ta, oynanacağı sahnede prova edilmişti. Leopold Mozart artık heyecandan yerinde duramaz haldeydi, evdekilere dualarını eksik etmemelerini defalarca tembih ediyordu. Başta Sammartini olmak üzere, kentteki tanınmış bestecilerin çoğunun yakın dostları oluşu onu yüreklendiriyor ancak bir süre önce Napoli’de Jommelli’nin son operasının başarısızlığa uğradığını hatırlayıp tekrar endişeleniyordu. Genel olarak her şey yolunda gitmişti. Mitridate’nin başarı kazanmaması için bir neden yoktu. Yine de opera bambaşka bir dünyaydı. Provalar sırasında kimliği anlaşılamayan biri, başrol oyucusu sopranoya, Wolfgang tarafından gönderildiğini söylediği aryalar vermişti. Amacı, müzikal yönden çok zayıf olan bu parçalarla kadının moralini bozmak, eserin başarısını gölgelemekti. Neyse ki durum hemen anlaşılmış, Wolfgang gerçek aryaları göndererek durumu düzeltmişti.
26 Aralık günü, Milano’daki Teatro Regio Ducal’de sahnelenen KV 87, Mitridate, re di Ponto, büyük başarı kazandı. Leopold Mozart, 29 Aralık tarihli mektubunda, artık rahatlamış bir ifadeyle Salzburg’a şu müjdeyi veriyordu: “Tanrı’ya şükür opera yirmi altısında sahnelendi ve herkesin beğenisini kazandı. Opera sahnelenirken Milano’da şimdiye dek hiç rastlanmayan iki şey oldu: Birincisi, gala gecesinde usul olmamasına karşın, geleneklere aykırı olarak halk, primadonnanın söylediği bir aryayı yineletti; ikincisi de, hemen hemen tüm aryalar sırasında, bizi şaşırtan bir alkışla, Viva il Maestro, viva il maestrino! sesleriyle karşılaştık.”104
Leopold Mozart ayrıca, ilk temsili izleyen günlerde aynı başarının devam ettiğini, pek çok aryanın alkış sonucu tekrarlandığını, Milanoluların Wolfgang’a, Roma’da aldığı unvan ve Bologna akademisine kabul edilmesi nedeniyle il Cavaliere filarmonico (Filarmoni Şövalyesi) adını taktıklarını belirtiyordu. Zaten İtalyanlar hemen herkese bu tarz isimler takmalarıyla tanınmışlardı. Çağın önemli bestecisi Johann Adolf Hasse de, Saksonyalılığına vurgu yapmak için, Il Sassone olarak adlandırılıyordu. Leopold Mozart, oğlunun başarısını Salzburg’a bildirdikten sonra, 2 Ocak 1771’de Padre Martini’ye de ayrıntılı bir mektup yolladı. Başarıda onun da büyük payı olduğuna inanıyordu. İyi ve sağlıklı bir yeni yıl dileğiyle başlayan mektupta, Milano’da operanın hazırlıkları süresince yaşadıklarını anlatıp Wolfgang’ı nasıl engellemeye çalıştıklarını açıkladı. Ancak sonunda orkestradakilerin hepsi, yapıtın müzikal yönden açık, anlaşılır ve kolay çalınabilir olduğu konusunda hemfikir olmuş, şarkıcılar da memnuniyetlerini belirtmişlerdi. Leopold Mozart, Padre Martini’nin sağlık haberlerini almaya devam edeceklerini umduğunu, Wolfgang’ın da en içten saygılarını gönderdiğini bildirerek mektubunu noktalıyordu.105
Başarılı opera temsilinin ardından, Mozart’lar önceki Milano ziyaretlerinde olduğu gibi, soyluların konaklarındaki konserlere katılmayı sürdürüyorlardı. Bunların arasında ilk sırayı, en büyük yardımı ve desteği gördükleri, opera siparişini onun gayretleri sonucu elde ettikleri Kont Firmian geliyordu. Ocak ayı boyunca Mozart’lar, Milano’dan çevre kentlere kısa geziler yaptı. Bunların içinde Verona’ya yapılan, Wolfgang’ın bu kentin Accademia Filarmonica kurumuna kabul edilmesi ve fahri şefliğine getirilmesini sağladığı için önemlidir. Ayrıca Torino, Brescia gibi kentlere kısa yolculuklar yaparak İtalyan yarımadasının kuzeyini olabildiğince tanımaya çalışıyorlardı. Özellikle Wolfgang’ın aylardır süren yoğun çalışma temposunun ardından, biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Eve yazılan mektuplar yeniden ikisinin kaleminden çıkmaya başlamıştı. Operanın temsillerine başarıyla devam ediyor oluşu, hâlâ ilk haberdi. Wolfgang ablasına, kopistin yapıtı, Lizbon sarayına göndermeye hazırlandığını müjdeliyordu.
Eve dönüş
11 Şubat 1771’de Venedik’e geldiklerinde karnaval başlamak üzereydi. Tüm İtalya’nın en renkli, en müzik dolu eğlencesini Leopold Mozart kaçırmak istememiş, gezi programını ona göre ayarlamıştı. Hemen her gece operaya gidiyor, ardından balolara katılıyorlardı. Kanallarda gondolla gezmek, birbirinden ilginç maskeleri incelemek ikisi için de son derece eğlenceliydi. Yaklaşık bir ay kaldıkları Venedik’ten sonra Padova ve Vicenza üzerinden geçerek tekrar Verona’ya ulaştılar ancak bu kez rotalarını kuzeye, Salzburg’a doğru çevirmişlerdi. Padova’da çok kısa kalmalarına karşın Wolfgang, iki farklı yerde konser vermiş; ayrıca kentte seslendirilmek üzere bir oratoryo siparişi almıştı. Malikânesinde konserler düzenleyen müzik tutkunu Prens Giuseppe Xiemenes, büyük olasılıkla oratoryonun aynı yılın Paskalya döneminde sahnelenmesini tasarlamıştı. Ancak KV 118, Betulia liberata (Kurtarılmış Bethulia) adlı librettonun bestelenmesi 1771 yaz aylarında gerçekleşebilmişti. Yapıtın Padova’ya gönderildiğine ve seslendirmenin gerçekleştiğine dair kesin bir kayıt yoktur; ancak Mozart’ların 1771 sonbaharında yaptıkları ikinci İtalya gezisi sırasında çalınmış olabilir.
Salzburg’a ulaşmak üzere İtalyan yarımadasını terk etmeye hazırlandıkları 1771 Martı’nda, Verona’da bulundukları sırada Milano’dan gelen bir haber Mozart’ları çok sevindirmişti. Mitridate’nin elde ettiği büyük başarıyı göz önünde bulunduran opera yöneticileri, 1772-1773 sezonunun açılış temsilini yine Wolfgang’ın bir eseriyle yapmak istiyordu. Bu, yaklaşık iki yıl sonra 26 Aralık 1772 tarihinde, il Cavaliere filarmonico’nun ya da yetenekli küçük Alman çocuğun yeni bir yapıtla Milano seyircisinin karşısına çıkması anlamına geliyordu. Çalışma şartları tıpkı ilk seferki gibiydi, Wolfgang’ın birkaç ay öncesinden kente gelmesi yeterli olacaktı. Verona’dan ayrılmadan Leopold Mozart’ın kulağına çalınan bir başka haber, keyfinin iyice artmasına neden olmuştu. Viyana’dan ulaştırılan bir notta, ayrıntıları Salzburg’a gönderilen bir mesajın, Wolfgang için büyük bir onur kaynağı olacağı bildiriliyordu.
28 Mart 1771’de bütün aile Salzburg’da bir araya geldiğinde aradan on beş aydan fazla bir zaman geçmişti. Bu süre zarfında birbirlerinin yaşadıklarını mektuplar aracılığıyla takip etmişlerdi ama yine de konuşacak ve anlatacak çok şeyleri vardı. Birkaç gün sonra Viyana’dan beklenen haber geldi. İmparatoriçe Maria Theresia, oğlu Arşidük Ferdinand’ın düğün töreni sırasında, Wolfgang’ın da bir serenatla yer almasını uygun görmüştü ve durum kendisine bildiriliyordu. Üstelik aynı kutlamalar sırasında ünlü besteci Johann Adolf Hasse’nin de bir operasının seslendirilecek olması, olayın ciddiyetini ve Wolfgang’a yüklenen görevin önemini artırıyordu. Düğün töreni, 1771 Ekim ortasında gerçekleşecekti; bu, Wolfgang’ın yaz sonunda yeniden Milano’ya gitmesi anlamına geliyordu. Üstelik Arşidük Ferdinand, yüzlerce yıldır sanata büyük destek veren Este ailesinin bir üyesi olan Prenses Maria Beatrice Ricciarda’yla evleneceği için, törenlerin sanatsal yönden kusursuz olmasına büyük özen gösteriliyordu. Kayıtlara festa teatrale ya da serenata olarak geçen bu sipariş, Barok Dönem’de çok yaygın olan, özellikle kutlamalarda seslendirilen vokal kantat anlamına geliyor, solistler ve koronun yanında dansın yer aldığı bölümleri de içeriyordu.
Viyana Sarayı’ndan gelen bu sipariş gerçekten çok önemliydi. Bu, Habsburg hanedanıyla akrabalık ilişkileri bulunan Milano ve çevresinde olanların başkentte dikkatle izlendiği anlamına geliyordu. Bir süre önce İmparatoriçe’nin huzurunda çalan bu yetenekli çocuğun kazandığı başarı, üstelik opera gibi İtalyanların çok hassas ve güç beğenir davrandıkları bir alanda elde edilmişse rastlantı olamazdı. Viyana’nın bunu görmezden gelmesi düşünülemezdi. Ancak desteklemenin de bir sınırı vardı, bu siparişin verilmesinden yaklaşık sekiz ay sonra, İmparatoriçe Maria Theresia’nın Wolfgang’la ilgili düşünceleri, akıllara yeniden soru işaretleri takılmasına neden olacaktı. Ama önce siparişin bestelenmesi ve sahnelenmesi gerekiyordu.
İkinci kez İtalya-Ascanio in Alba
Leopold Mozart ve Wolfgang, 13 Ağustos 1771’de Milano’ya doğru yola çıktılar. İlk gezilerindekine benzer bir güzergâh izleyerek 21 Ağustos’ta kente ulaştılar. Salzburg’la mektuplaşma yeniden başlamıştı. Bestelenecek metin henüz ellerine ulaşmadığı için yapacakları fazla bir şey yoktu. Wolfgang sıcaktan şikâyet ediyor, Milano’ya bir aydır tek damla yağmur düşmediğinin söylendiğini aktarıyordu. Ayrıca kaldıkları yerde hemen her odadan müzik sesi geliyor, bu da çocuğun aklına hep yeni fikirler doğmasına neden oluyordu: “Üstümüzde bir kemancı kalıyor, altımızda bir başkası var; tam yanımızdaki odada bir şan öğretmeni ders veriyor, üst katın son odasında ise bir obuacı var. Beste yapmak için oldukça eğlenceli bir ortam, insanın aklına bir sürü fikir geliyor.”106
30 Ağustos’ta Wolfgang’ın besteleyeceği yapıtın metni ellerine ulaştı. Giuseppe Parini tarafından kaleme alınan libretto, Ascanio in Alba (Ascanio Alba’da) başlığını taşıyor ve bu tip kutlamalar için kaleme alınan eserlerin çoğunda olduğu gibi mitolojik bir konudan yola çıkıyordu. Yapıt içinde dans bölümlerinin yer alması ayrı bir özen gerektiriyor, Wolfgang’ı yine yoğun bir çalışma temposu bekliyordu. Ancak 13 Eylül tarihli mektupta Leopold Mozart evdekilere şu müjdeyi veriyordu: “Serenata’dan çok, iki bölümlü bir azione teatrale
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «ЛитРес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/pages/biblio_book/?art=69477535) на ЛитРес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.