Ezop Masalları

Ezop Masalları
Ezop
Masallar, yaşam adı verilen uzun yolculuğumuzda önümüze döşenen ilk taşlar gibidir. Ne kadar uzağa gidersek gidelim, dönüp baktığımızda hâlâ orada bizi beklemektedir. Bugüne gelmemizi sağlayan da bu yolculuktaki adımlarımızı sarsılmadan atmamıza fırsat sunan da onlardır. Bir çocuğun okuduğu ve dinlediği masal taşları ne kadar sağlamsa her adımda ilmek ilmek örülen karakteri de o denli yıkılmaz olacaktır. Eski Yunan masalcı Ezop tarafından anlatılan bu masalların her cümlesinde ayrı bir erdem, ayrı bir öğüt saklıdır. Ezop Masalları, taşların arasında; adaletin, sadakatin, cömertliğin, alçak gönüllülüğün, dostluğun ve daha birçok yüce değerin gölgesinde filizlenmiştir. Bu filizin altında; zalimlik, düşmanlık, hainlik, açgözlülük gibi alçakta bulunan tohumların büyümesine izin verilmemiştir. Ezop Masalları; taşların arasından baş göstererek filizlenen ve yüzyıllar içerisinde dallanıp budaklanan heybetli bir ağaca dönüşmüştür. Bu ağacın dalları, birçok masalcının kalemine ilham vermiş; yaprakları, esen rüzgârlarda uçuşarak taşıdığı öğütlerle minik okurlarının evlerine girmiştir. Bakalım, sizin payınıza düşen yaprak hangi renkte olacak; hangi öğüdü içerecektir.

Ezop
Ezop Masalları

Ezop, MÖ 6. yüzyılda yaşadığı varsayılan ünlü masalcıdır. Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmıştır. Yaşamıyla ilgili bilgiler kesin değildir. Bir söylentiye göre Trakya’da doğmuş, bir süre köle olarak Samos Adası’nda yaşamış, azat edilince birçok yolculuk yapmış ve bir yolculuk sırasında cinayete kurban gitmiştir.
Ezop Masalları, daha sonrki yıllarda La Fontaine’in fabllarına esin kaynağı olmuştur.
Selin Ceren Canbulut, 1999 yılında Tokat’ta doğdu. Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümlerinden aynı anda mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Marka İletişimi, İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümlerinde de eğitimine devam etmektedir. Yalova Üniversitesi Girişimcilik ve Kariyer Planlama Kulübünün kurucu başkanlığı, Uluslararası Marka Hakları Derneği (INTA) Türkiye temsilciliği, Moda Hukuku Enstitüsü Türkiye Koordinatörlüğü, Etkin Kampüs Türkiye Hukuk Koordinatörlüğü görevlerini üstlendi. Birleşmiş Milletler ve AISEC iş birliği ile Ukrayna’da, yine Birleşmiş Milletler iş birliği ile Polonya'da cinsiyet eşitliği üzerine gönüllü çalışmalarda bulundu.
Pierre Loti'nin İzlanda Balıkçısı kitabını tercüme etti. İzmir’de avukatlık yapıyor.

GİRİŞ
Düşes, dilini damağında şıklatarak: “Çocuğum.” dedi.
“Eğer bulabilirsen her şeyde alınacak bir ders vardır.”
    Lewis Carroll, Alice Harikalar Diyarında
Fabllar bize kısa dersler veren veya nasıl davranmamız gerektiğini öğütleyen kısa hikâyelerdir. Her zaman olmasa da genellikle fabllarda hayvanların insanlar gibi konuştuğuna şahit oluruz. Fablların bize öğretmeye çalıştığı şey ahlak ile ilişkilidir. Ahlaki değerleri, fablların italik harfli kısa satırları arasında bulmak hiçbir zaman zor olmamıştır.
Ezop’un, bu hikâyelerle hayatını kolaylaştırmak için onları uyduran bir Yunan kölesi olduğu düşünülüyor. Yine de kimse bu hikâyelerin gerçekten Ezop tarafından yaratıldığından emin değil. Emin olunan tek şey, bu hikâyelere “Ezop’un Hikâyeleri” adı verilerek yüzlerce yıldır anlatılmaya devam edildiği.
Ezop’un hikâyelerinden deyime dönüşen birçok ifade vardır: “Yumurtlamadan önce tavuklarını sayma.”, “Dürüstlük en iyi politikadı.r” veya “Yapmadan önce iyi düşün.” hepimizin aşina olduğu örneklerin başında gelmektedir.
Bu hikâyeleri, Yunan köle Ezop’un veya tarihin değişik zamanlarında yaşamış farklı insanların uydurması önemli değildir. Önemli olan, anlatılmaya devam edecek değerde hikâyelerin olmasıdır.

KURT VE KUZU
Bir varmış bir yokmuş, bir gün bir kurt yamacın ucunda uzanıp aşağıyı izlerken bir de ne görsün, bir kuzu eğilmiş su içmeye hazırlanmaktadır. Kurt “İşte benim akşam yemeğim! Bir yolunu bulsam da şu kuzuya yanaşsam.” diye düşünür. Ardından kuzuya seslenir:
“Ne hadle benim içtiğim suyu bulandırırsın!”
“Yok, yok efendim. Su karıştıysa bile bunun sebebi ben olamam, su sizin olduğunuz yerden bana doğru akıyor.” diye cevaplar kuzu.
“İyi o hâlde, peki neden geçen yıl bana isimler takmıştın söyle bakalım.” diye seslenir bu kez de kurt.
“Bu doğru olamaz efendim, ben yalnızca altı aylığım.” der kuzu.
Kurt, bu kez burnundan soluyarak “Umurumda değil! Sen değilsen bile baban yapmıştır o hâlde.” der ve kuzuya saldırır.
Bir zorba istediğini yapmak için her hâlükârda bahane bulur.

KÖPEK VE GÖLGESİ
Bir köpek, günün birinde ağzındaki bir parça eti huzur içinde yiyebilmek için evine doğru yol almaktadır. Evine giderken akan bir dere üzerindeki tahta köprüden geçmesi gerekir. Köprüden geçerken suya bakar ve kendi yansımasını görür.
Yansımasını ağzında et taşıyan başka bir köpek sanır ve o eti de almaya karar verir. Böylece ağzını sudaki yansımasına doğru açar ama ağzını açınca yeni parça eti bulamadığı gibi ağzındaki eti de düşürür ve yemeğini kaybeder.
Başkasının sahip olduklarını istemek yerine elinizdekini korumaya odaklanın.

ASLAN PAYI
Bir gün aslan, tilki, çakal ve kurt avlanmaya çıkar. Bir geyiği gafil avlayıp canına kıyana kadar onu kovalar ve sonunda da emellerine ulaşırlar. Sonra o geyiği nasıl paylaşacakları sorusu çıkar ortaya.
Aslan kükreyerek geyiği dört parçaya bölmelerini emreder. Tilki, çakal ve kurt, geyiğin başına geçer ve derisini yüzerek dört parçaya ayırırlar. Ardından aslan, parçaların başında durup başlar konuşmaya:
“İlk parça tüm hayvanların kralı olduğum için bana ait. İkinci parça da kovalamacadaki rolüm için bana ait. Üçüncü parça hakemlik görevim için benim olacak. Dördüncü parçaya gelince… Buna hanginizin cesaret edip almaya çalışacağını görmek isterim.” diyerek geniş patisini avın üzerine koyar.
Bunun üzerine Tilki, homurdanarak ve kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak uzaklaşırken diğerleri de onu takip eder.
Güçlülerin oyunlarında onlara yardımcı olabilirsiniz ama ödüllerinden pay isteyemezsiniz.

KURT VE TURNA
Bir gün bir kurt öldürdüğü bir hayvanı iştahla yerken birdenbire ölü hayvanın küçük bir parça kemiği boğazına takılır. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü kemiği yutamayan kurt, bunun üzerine acı içinde koşmaya ve gördüğü herkesten yardım dilenmeye başlar.
“Yalvarırım, bu parçayı çıkarın, ne isterseniz yaparım.” diye ulur.
Sonunda bir turna, kurdun teklifini kabul eder.
Kurt uzanır ve geniş ağzını açarak beklemeye başlar. Turna, uzun boynunu kurdun boğazına doğru uzatarak gagasıyla yapışan parçayı gevşetir ve çıkarır. Bunun üzerine. “Söz verdiğin gibi ödülümü verir misin?” diye sorar.
Kurt ise sivri dişlerini göstererek güler ve: “Bir kurdun ağzına uzun boynunu sokup onu geri çıkarmayı başardın. Mutlu ol, bu senin için yeterince büyük bir ödül.” der.
Bir açgözlüye yardım edip size minnet duymasını beklememelisiniz.

ADAM VE YILAN
Bir gün, köylünün birinin oğlu yanlışlıkla yılanın kuyruğuna basar. Buna çok sinirlenen yılan, kuyruğunu oğlana sarar ve onu sıkarak öldürür. Oğlanın babası ise acıdan ve öfkeden deliye dönerek baltasını yılanın kuyruğuna geçirir, bir kısmını kesip atar.
Bunun üzerine yılan, intikam almak isteyerek adamın sığırlarından birkaçını sokup zehriyle öldürür. Sığırlarının da ölmesi üzerine adam durumun böyle gitmeyeceğini, intikamın kimseye yaramayacağını düşünerek elinde yemek ve ağzında balla yılanın inine gider.
“Hadi aramızda geçen her şeyi unutalım ve birbirimizi affedelim. Belki de sen oğlumu cezalandırmakta haklıydın ama inan ki ben de yalnızca onun intikamını almaya çalışıyordum. Artık ikimiz de tatmin olduysak yeniden arkadaş olabilir miyiz?” diye sorar.
Bunun üzerine yılan: “Hayır, imkânı yok. Hediyelerini al ve git. Sen asla oğlunun ölümünü unutmazsın, ben ise asla kopan kuyruğumu unutamam.” der.
Yaralar affedilse de asla unutulamaz.

KÖY FARESİ İLE ŞEHİR FARESİ
Eminim hepiniz bir gün şehir faresinin, köydeki kuzenini ziyarete gittiğini duymuşsunuzdur. Bilindiği üzere köy faresi, şehirden gelen çok sevdiği kuzenine yürekten bir karşılama hazırlar.
Kuzenine domuz pastırması, peynir ve ekmek ikram eder. Şehirden gelen fare, kuzeninin tüm ikramlarını nasıl içtenlikle sunduğuna bakmaksızın yalnızca çeşitlerin azlığına odaklanarak burun kıvırır.
“Kuzen, asla anlayamıyorum. Nasıl böyle az çeşitle hayatına devam ediyorsun? Tabii köyden daha fazlasını da bekleyemezsin. Eve benimle gel ve sana nasıl yaşanır göstereyim. Şehirde bir hafta geçirsen bir daha köye tahammül edemezsin.” der.
Çok geçmeden iki fare birlikte şehir faresinin evine gitmek üzere yola çıkarlar. Kibar şehir faresi: “Uzun yolculuğumuzdan sonra acıkmış olmalısın.” diyerek kuzenini geniş bir yemek odasına götürür ve taze kekle jöle ikram eder. Yemeklerinin ortasında aniden bir hırlama ve havlama sesi gelir.
Köy faresi korkuyla. “O da neydi?” diye sorar. Kuzeni: “Yalnızca evin köpekleri.” der.
“Akşam yemeğimde havlama melodisini hiç sevmem!”
O sırada kapı açılır ve içeriye iki tane köpek girer. Köy faresi hemen kaçmaya çalışır ve: “Görüşürüz, kuzen!” diye seslenir.
“Hey! Nereye gidiyorsun? Daha yeni gelmiştin.”
Kuzeni yanıtlar:
“Evet, gitmek zorundayım. Korku içinde kek yiyeceğime, huzurla ekmek yemeyi tercih ederim!”
Korkuyla refahı yaşamak yerine; huzurla yaşamayı tercih edin.

TİLKİ VE KARGA
Günlerden bir gün tilki, ağzında peynirle huzur içinde uçan ve dinlenmek üzere bir ağacın tepesine konan bir karga görür. Kendine göre bir av bulduğunu düşünen tilki ayağa kalkar ve karganın dinlenmekte olduğu ağacın yanına doğru yürür.
“İyi günler Bayan Karga! Bugün ne kadar da dinç görünüyorsunuz. Tüyleriniz ne gür, gözleriniz ne parlak! Eminim hareketleriniz gibi sesiniz de diğer kuşlardan daha iyidir. İzin verin, tüm kuşların kraliçesinden güzel bir şarkı dinleyeyim.”
Bunun üzerine karga açar ağzını ve şarkısını söylemeye başlar ama ağzını açtığı anda ağzından peyniri kayar ve yere düşer. Bunun üzerine tilki “İşte!” der. “Tüm çabalarım bunun içindi. Sana, peynirine karşılık bir öğüt vereyim!”
Abartılı iltifatlara güvenmeyin.

HASTA KRAL
Bir aslan ölüm döşeğinde, nefes nefese kalmış, bitkin bir hâlde yatmaktadır. Aslanın durumu kötüleştikçe tebaası yatağının çevresine daha da doluşur.
Onun ne denli hâlsiz olduğunu görenler, “İşte kinimizi dökmenin tam vakti!” diye düşünür. Bunun üzerine yaban domuzu ilk hamleyi yapar, sonra boğa gelir ve boynuzlarını kralları olan aslana sürer ama aslan hareket etmekten âciz bir hâlde uzanmaya devam etmektedir. Ardından eşek, tehlike olmadığından emin olur ve yaklaşıp aslana tekme atar.
Bunun üzerine aslan: “İşte bu, ölmeden mezara girmek!” diye kükrer.
Korkaklar ancak güçlüler zor duruma düştüğünde gerçek yüzlerini gösterir.

EŞEK VE SÜS KÖPEĞİ
Bir gün bir çiftçi yük hayvanlarını görmek üzere ahırına gider, ahırındaki favori hayvanı ise eşeğidir. Çiftçi içeride dolanırken çiftçinin süs köpeği içeri girer ve dans edip zıplamaya başlar. Çiftçi onu kucağına alınca köpek biraz daha oynaştıktan sonra çiftçinin kucağına kıvrılır.
Bunu gören eşek, yularından kurtularak hoplayıp zıplayarak süs köpeğini taklit etmeye başlar. Çiftçi ise bu görüntü karşısında böğrünü tuta tuta güler.
Eşek kendinden geçerek dans ederken aynı süs köpeğinin yaptığı gibi toynaklarını çiftçinin omuzlarına koyarak kucağına atlamaya yeltenir. Çiftçinin oğlu, eşeğin bu hareketleri sonucunda sıkışır ve eşek, şakanın ayarını kaçırınca şakanın anlamının da kaçtığını anlar.
Şakanın dozunu kaçırma.

ASLAN VE FARE
Günlerden bir gün, aslan uyurken farenin biri aslanın çevresinde koşturmaya başlar. Kıpırdanmalara uyanan aslan, geniş pençelerini kabaca farenin üzerine koyar ve geniş ağzını aralayarak fareyi yemeye hazırlanır.
Bunun üzerine fare: “Üzgünüm, kralım.” diye cılız sesle ağlanır. “Affedin beni! Bu iyiliğinizi asla unutmam ve elbet bir gün karşılığını öderim.”
Aslan, farenin teklifini o kadar komik bulur ki pençesini kaldırarak farenin gitmesine izin verir.
Aradan bir süre geçer ve aslan bir grup avcı tarafından yakalanır. Avcılar, aslanı krala götürmeye niyetlidir. Aslanı koyabilecekleri bir araba aramak için kısa bir süreliğine yanından ayrılıp onu bir ağaca bağlarlar. Tam o sırada farenin de yolu aynı bölgeye düşmüştür. Aslanı gören fare, hemen aslanın yanına gider ve iplerini kemirerek açar. “İyiliğinizi asla unutmayacağım demiştim.” der.
Altın kapının gümüş kapıya işi düşebilir.

KIRLANGIÇ VE DİĞER KUŞLAR
Bir köylü, kırlangıç ve diğer kuşların yem yemek için geldikleri bir tarlaya kenevir tohumu ekmektedir. Bunu gören kırlangıç, diğer kuşlara: “Tüm tohumları yediğinizden emin olun, yoksa pişman olursunuz.” der.
Diğer kuşlar adamın ne yaptığını anlamaz bir şekilde, “Neden ki?” diye sorar ama sonrasında kırlangıcın sözünü dinlemez ve tohumların hepsini yemezler.
Aradan geçen zamanda yenmeyen kenevirler büyür ve büyüyen kenevirlerden ağlar yapılıp kuşlar içine hapsedilir. Bunun üzerine kırlangıç: “Ben demiştim.” der.
Kötülüğün tohumunu küçükken yok etmezsen, sonradan senin yıkımın olur.

KRAL İSTEYEN KURBAĞALAR
Kurbağalar kimsenin karışmadığı, yalnızca kendilerine ait bir bataklıkta istedikleri gibi su sıçratıp gezinmektedirler. Bazı kurbağalar bu düzenin değişmesi, belli kuralları ve yasaları olması gerektiğini savunarak Zeus’a dua etmeye başlarlar.
“Yüce Zeus! Bize düzen sağlayacak bir kral gönder!” diye bağırırlar. Bu durum ile eğlenen Zeus, bataklığa büyük bir kütük bırakır gökyüzünden.
Kurbağaların hepsi kütükten olabildiğince uzak bir yere gitse de en sonunda meraklarına yenilip kütüğün yanına geri döner hatta aralarından cesur olanlar, ona dokunmayı bile başarır. Yine de kütükten hiçbir işaret gelmez.
En sonunda en cesur olan, kütüğün üzerine çıkıp dans etmeye başlar. Bunu gören tüm kurbağalar ilk kurbağayı takip eder ve günlerce süren danslarının sonunda Zeus’a tekrar yalvarmaya karar verirler.
“Bize, bizi gerçekten yönetebilecek bir kral gönder Zeus!”
Bunun üzerine Zeus çok kızar ve hepsini yiyebilecek bir leylek gönderir. Leylek arkadaşlarını yerken kalan kurbağalar, pişman olduklarını fark etseler de artık çok geçtir.
Bir tiran tarafından yönetilmektense yönetilmemek daha iyidir.

DAĞLARIN HUSUMETİ
Bir gün köylüler, dağlar arasındaki husumetin farkına varır. Ayaklarının altındaki toprak titremekte, ağaçlar sallanmakta ve dev kaya parçaları her yana yuvarlanmaktadır. Kötü bir şey olacağı açıktır.
Sonunda hepsi bir yerde toplanıp kendilerini nasıl bir felaketin beklediğini tartışmaya başlar. Beklemeye karar verirler ama kararlarının sonunda da hiçbir şey olmaz. En sonunda büyük çaplı bir depremin geldiğini fark ederler. Hepsi dizlerinin üzerine çöküp beklemeye başlar.
Kıvrımların arasından koşarak bir fare çıkar ve bağırır:
“Çok ses, az aksiyon!”
Önemli olan aksiyondur.

TAVŞANLAR VE KURBAĞALAR
Tavşanlar diğer hayvanların zulmünden kaçıp nereye gideceklerini bilmemektedirler. Ne zaman onlara bir hayvan yaklaşmaya çalışsa kaçmak âdetleri hâline gelmiştir.
Bir gün kendilerine yaklaşan vahşi atları görünce korkup göl yanına gelen tavşanlar, böyle korku içinde yaşamak yerine boğulup ölmeyi bile göze alırlar. Gölün kenarındaki bir grup kurbağa tavşanlardan korkarak kendilerini suya atarlar. Bunun üzerine bir tavşan: “İşler her zaman göründüğü kadar kötü değil. Senden kötü durumda olanlar var.” der.
Her zaman senden daha kötü durumda olan birileri olduğunu unutma.

KURT VE ÇOCUK
Çocuğun biri evin çatısına tünemişken aşağıya bakar ve geçen kurdu görür. Bunun üzerine düşmanı hakkında söylenmeye başlar ve saldırmaya hazırlanır: “Seni katil ve hırsız! Nasıl böyle dürüst insanların yanına yaklaşırsın! Ne hadle! Herkes senin nasıl bir cani olduğunu biliyor.”
“Nefreti başka yere yay, genç arkadaşım.” der kurt. “Mesafeni koruyorken cesur olmak kolay.”

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/ezop/ezop-masallari-69429322/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Ezop Masalları Эзоп

Эзоп

Тип: электронная книга

Жанр: Сказки

Язык: на турецком языке

Издательство: Elips Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Masallar, yaşam adı verilen uzun yolculuğumuzda önümüze döşenen ilk taşlar gibidir. Ne kadar uzağa gidersek gidelim, dönüp baktığımızda hâlâ orada bizi beklemektedir. Bugüne gelmemizi sağlayan da bu yolculuktaki adımlarımızı sarsılmadan atmamıza fırsat sunan da onlardır. Bir çocuğun okuduğu ve dinlediği masal taşları ne kadar sağlamsa her adımda ilmek ilmek örülen karakteri de o denli yıkılmaz olacaktır. Eski Yunan masalcı Ezop tarafından anlatılan bu masalların her cümlesinde ayrı bir erdem, ayrı bir öğüt saklıdır. Ezop Masalları, taşların arasında; adaletin, sadakatin, cömertliğin, alçak gönüllülüğün, dostluğun ve daha birçok yüce değerin gölgesinde filizlenmiştir. Bu filizin altında; zalimlik, düşmanlık, hainlik, açgözlülük gibi alçakta bulunan tohumların büyümesine izin verilmemiştir. Ezop Masalları; taşların arasından baş göstererek filizlenen ve yüzyıllar içerisinde dallanıp budaklanan heybetli bir ağaca dönüşmüştür. Bu ağacın dalları, birçok masalcının kalemine ilham vermiş; yaprakları, esen rüzgârlarda uçuşarak taşıdığı öğütlerle minik okurlarının evlerine girmiştir. Bakalım, sizin payınıza düşen yaprak hangi renkte olacak; hangi öğüdü içerecektir.

  • Добавить отзыв