Genç Çoban Moni
Johanna Spyri
Johanna Spyri, çocuk edebiyatına kazandırdığı eserlerle tanınır. Dünya çocukları ise onu "Heidi" adlı ölümsüz eseri ile tanıdı. İlk olarak 1897 yılında basılan "Genç Çoban Moni"nin konusu diğer eserlerinde olduğu gibi aile ilişkilerine ve ahlaklı birer genç olmaya dayanır. Keçi çobanlığı yapan Moni günün birinde zor bir durumla karşı karşıya kaldığında karar vermesi gerekir. O sırada vicdanını keşfeder ve doğru olanın ne olduğunu inandırıcı ve içten bir şekilde gösterir. Onun içindeki ızdırabı sizin de hissedeceğiniz bu hikâyede çocuklara dürüst birey olmanın önemi anlatılır. "Moni’nin içinde zorlu bir savaş başladı. Bulduğunu saklamaya yardım etse, çok büyük haksızlık olurdu. Jörgli avucunu açtı, içinde bir sürü parıldayan renkli taşlarla bezenmiş bir haç vardı. Moni bunun çok değerli bir şey olmadığını gördü ve kimsenin bunu soracağını düşünmüyordu. Sessiz kalırsa, ona ait olmayan bir şeye sahip olacaktı. "
Johanna Spyri
Genç Çoban Moni
Johanna Spyri, 12 Haziran 1827 tarihinde İsviçre’nin Hirzel şehrinde doğmuştur. Asıl adı Johanna Louise Heusser’dır. İsviçreli bir çocuk ve gençlik yazarıdır. En ünlü kitabı da Heidi’dir.
Spyri, Doktor Johann Jakob Heusser ve İsviçreli Şair Meta Heusser’ın altı çocuğundan dördüncüsüdür. Ağabeyi Jakob Christian Heusser bir jeolog ve mineralogdu, yeğeni ise Emilie Kempin-Spyri hukuk alanında doktora yapan ilk kişiydi.
Zürih Gölü’nün yukarısında Zimmerberg’deki Zürih kantonundaki bir köy olan Hirzel’de büyüdü. On beş yaşındayken okula gittiği Zürih’te teyzesiyle birlikte yaşamaya başladı. 1844 yazında, Fransızca öğrenmek için iki yıl boyunca Yverdon’daki bir pansiyona gitti. Bir yıl sonra geri döndü ve 1852 yılına kadar Hirzel’de yaşadı. Küçük kardeşlerine ders verdi ve annesine evde yardım etti. 1851’de Zürih’teki Richard Wagner’in en yakın arkadaş çevresinden biri olan hukukçu ve editör Bernhard Spyri (1821-1884) ile nişanlandı. Düğün 1852 yılında Vollishofen Kilisesi’nde gerçekleşti.
Çift ilk olarak küçük Pamuk Çiftliği’ndeki Stadelhoferstrasse 22’de ikamet etti. 1855 yılında Spyri’nin tek çocuğu Bernhard Diethelm doğdu. Hamilelik sırasında Johanna Spyri, yıllarca sürecek derin bir depresyona girdi. Eylül ayında ailesiyle birlikte, Hirschengraben 10’da yatan Hirschli’nin evine taşındı. Üç yıl sonra Bernhard Spyri, Hirschengraben 6’da Bremerhaus’u satın aldı. 1868 yılında şehir kâtibi olarak atandıktan sonra aile Kratzplatz’daki şehir evine taşındı. Spyri’nin evliliği mutlu değildi. Conrad Ferdinand Meyer’in kız kardeşi Betsy Meyer ile olan derin dostluğunu sürdürdü.
Spyri’nin annesi, Bremen Johann Wichelhausen ile akrabaydı. Meryem Ana Kilisesi’nin papazı Bremen Cornelius Rudolph Vietorve hukukçu Bremen Hans Heinrich Spöndlin ile de eşi aracılığıyla tanışıyordu. Hans Heinrich Spöndlin, Johanna Spyri’ye yazar olması için ilk ilham veren kişi idi aynı zamanda.
Spyri, kendisini yazarlığa adamadan önce ev hanımıydı. Bremen hukukçu, onu Bremen’de ziyaret etti, Vietor sık sık Zürih’te kaldı ve kızlarını bir yıl boyunca Spyri ailesine verdi. Pastor Vietor, Bremen’de Hilgerloh ve daha sonra C. E. Müller Matbaaları aracılığıyla bazı canlandırıcı hikâyeleri basmasına ve yayınlamasına yardımcı oldu. İlk hikâyesi Vrony’nin Mezarı Üzerindeki Yaprak 1871 yılında Bremen’de yayımlandı ve ona büyük bir başarı sağladı. Bu, sarhoş kocası tarafından kötü muamele gören ve dua ederek kaderine teslim olan bir kadının hikâyesidir. Bremen’de Babanın Evinden Sonra, Daha Önceki Günlerden, Hiç Unutmadınız ve Kayıp Eşya Bulun hikâyeleri izledi. Hikâyeler J. S. takma adı ile ortaya çıktı ve çok başarılı değildi. 1875’te Bayan Şehir Yazarı Spyri, 1892’ye kadar çalıştığı Zürih’teki Yüksek Kız Okulu Denetim Komisyonuna atandı. İlk çocuk kitabı Heimathlos, Silser ve Garda Gölü’nde ve Wiseli’nin Yolu Nasıl Bulunur? hikâyelerini içeriyordu ve 1878’de Gotha’da F. A. Perthes tarafından yayımlandı. Yazar olarak Johanna Spyri değil, Vrony’nin Mezarı Üzerindeki Yaprak’ın yazarı tarafından diye belirtilmişti. Zarfta ilk kez “Çocuklar için bir hikâye ve çocukları sevenler için bir hikâye.’’ notu bulundu. Bu, Spyri’nin neredeyse tüm baskılarında yer aldı.
1879 Noel’inden kısa bir süre önce, F. A. Perthes, Heidi’nin Öğretim ve Seyahat Yılları’nı yayımladı, bu da hemen büyük bir başarı ve Johanna Spyri’ye çok rahat bir yaşam geçirmesini sağladı. 1881’de Heidi’nin ikinci cildi çıktı, Heidi Öğrendiklerine İhtiyaç Duyabilir. Heidi 50’den fazla dile çevrildi. Kitap birçok kez filme alınmıştır.
Alman Bilim Adamı Peter Büttner, Johanna Spyri’nin Hermann Adam von Kamp’ın Adelaide, Alp Dağları’nın Kızı (1830) öyküsünü Heidi kitaplarının şablonu olarak kullandığı iddiasını ortaya atsa da bu konu tartışmalıdır.
Nisan 1885’te Spyri, bir yıl boyunca oturacağı Augustinergasse’nin köşesinde bulunan Bahnhofstrasse 48’e, ardından ölümüne kadar yaşadığı Zeltweg 9’daki Escherhausen’e taşındı. Hayatının son yıllarında çok yazdı ve seyahat etti. Conrad Ferdinand Meyer ile düzenli olarak dostane ilişkiler kurdu. 1901’de kansere yakalandığında, ilk İsviçreli Doktor Marie Heim-Vögtlin tarafından tedavi edildi. Johanna Spyri 1901’de kanser nedeniyle yaşamını yitirdi ve Zürih’teki Sihlfeld mezarlığına gömüldü.
Kocası Bernhard Spyri (21 Eylül 1821-19 Aralık 1884, Zürih), Amlikon’dan Johann Bernhard Spyri’nin oğludur. 1844’te Hirzel vatandaşı, 1854’te Zürih vatandaşı oldu. Bir avukat ve İsviçre’de çıkarılan Federal Gazete’nin editörüydü. İki kez Kanton Konseyi’nde görev yaptı ve 1859-1868 yılları arasında Zürih şehrinin hukuk danışmanı oldu.
Oğlu Bernhard Diethelm Spyri (17 Ağustos 1855 Zürih-3 Mayıs 1884) Zürih, Leipzig ve Göttingen’de Hukuk okudu, Zürih’teki ticari toplumun sekreteriydi ve 1881/1882’de dayısı Christian Heusser ile birlikte Arjantin’e gitti. 1883/1884’te Maggiore Gölü ve Pisa’da iyileşti.
Yeğeni Emilie Kempin-Spyri (1853-1901) İsviçre’de hukuk doktorasını alan ve doçentlik tezini yazan ilk İsviçreli kadındı. Bir kadın olarak avukatlık yapmasına izin verilmedi. Bu sebeple kadınlar için kurduğu Hukuk okulunda ders verdiği New York’a taşındı.
Spyri, 1871’den ölümüne kadar otuz yıl boyunca, 31 kitap, 27 öykü yayımladı. Ondan geriye kalanlar ilk olarak Zürih’teki İsviçre Çocuk ve Gençlik Medyası Enstitüsünde (SİKJM) tutuldu; Eylül 2011’de 1000’den fazla mektup, el yazması, not ve belge Zürih Merkez Kütüphanesi’ne devredildi.
Kitaplarının ve metinlerinin çoğunda, İsviçre’ye ve erken sanayileşme döneminde insanların yaşam koşullarına eleştirel, üstü kapalı bir yorum sunuyor. Özellikle çocukların ve genç kadınların kaderi onun için önemliydi. Bu nedenle yazılarının sadece edebî yönü değil, aynı zamanda sosyal-tarihsel yönü de ilgi çekicidir. Gençliği Chur ve Graubünden gibi farklı kırsal alanlarda geçtiğinden, bunları kitaplarında görüyoruz. Çünkü kendisi, hikâyelerini ve hayatını, kitaplarına yansıtmıştır.
Eda Yavuz, 16 Haziran 1998 tarihinde Almanya’nın Sinsheim şehrinde doğdu. 16 yaşına kadar orada yaşadı ve eğitimine devam etti. 2014 yılında Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yaptı. Karaman Anadolu Lisesinden 2017 yılında mezun oldu. 2021 yılında Hacettepe Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Aynı sene Atatürk Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesinde Önlisans Çocuk Gelişimi bölümünü bitirdi. Almanca çağrı merkezinde çalışmaktadır.
1. BÖLÜM
Moni Kendini Huzurlu Hissediyor
Fideris hamamına ulaşmak için, Prättigau’un uzun vadisindeki yolu geçtikten sonra, dik ve uzun bir yüksekliğe tırmanmanız gerekir. Atlar o kadar zahmetli bir şekilde dağa tırmanıyor ki atlardan inip yeşil yüksekliğe yürüyerek ulaşmak daha iyi.
Uzun bir tırmanışı geride bırakıp ilk önce dost canlısı, yeşil bir tepede yer alan Fideris köyüne ulaşırsınız. Oradan, her yeri kayalıklarla çevrili sahil beldesinin tek binası belirene kadar dağlara doğru devam edin. Bu bölgede sadece yükseklikleri ve kayaları kaplayan çam ağaçları büyür. Eğer güzel dağ çiçekleri, göz alıcı renkleriyle alçak otlardan sıyrılıp her yerde kendini belli etmeseydi, her şey oldukça kasvetli görünürdü.
Aydınlık bir yaz akşamında, iki kadın hamamdan çıktı, evin yakınlarında başlayan bir patikaya yöneldiler ve kısa bir süre sonra da çok dik şekildeki yüksek kayaya tırmanmaya başladılar.
“Yukarıları da eğlenceli değilmiş teyze.” dedi genç, manzaraya bakarak. “Bir sürü kaya ve çam ormanı, ardından tepesinde daha çok çam ormanı olan bir dağ daha. Altı hafta boyunca burada kalmamız gerekiyorsa etrafta daha eğlenceli şeyler görmek isterdim.”
Teyze, ışıltılı tacın asılı olduğu kırmızı kadifeli haçı bağlarken “Ne olursa olsun, elmas haçı burada kaybedersen hiç de hoş olmaz, Paula.” diyerek yanıtladı yeğenini. “Buraya geldiğimizden beri haçı üçüncü bağlayışım. Neyin eksik olduğunu bilmiyorum ya senden ya da haçtan kaynaklı ama şunu biliyorum, eğer kaybedersen şikâyet edeceksin.”
“Hayır, hayır, haç ne olursa olsun kaybolmamalı. O bana büyükannemden kalan tek şey ve en büyük hazinem!” diye bağırıyordu. Paula haçı aldı ve tutabilmek için iki, üç düğüm attı. Birden kulaklarını dikti ve: “Teyze, dinle beni. Şimdi hoş bir şey geliyor.” dedi.
Yukarıdan yankılanan mutlu bir şarkı sesi geliyordu. Ara sıra uzun ve yankılanan bir halk şarkısı duyuluyordu, sonra şarkıya geri dönülüyordu. Kadınlar yukarıya doğru bakıyorlardı ama herhangi bir şey görünmüyordu. Patika, büyük kıvrımlı yollar arasına uzanıyordu, ara ara yüksek çalılar ve yeniden yokuş aşağı eğilimler arasından, aşağıdan en azından az da olsa bakabilmek için. Ama şimdi birden yolun üstünde canlandı hem yukarıdan hem aşağıdan, dar patika yolun görünebildiği her yerden, daha canlı ve daha yakından gelmeye başlamıştı şarkı.
“Teyze bak, işte orada! Burada! Bak işte! Bak orada!” diye bağırıyordu Paula zevkle. Teyzesi gözlerini çevirinceye kadar, üç, dört tane daha keçi geldi ve bir daha, yeniden. Hepsinin de boynunda bir çan asılıydı. Her bir yandan çalıyorlardı ve karmaşıklığın içinden genç bir çoban çıkageldi ve şarkısını sonlandırdı:
Ve kışın mutlu kalacağım,
Çünkü ağlamak hiçbir şey getirmiyor,
Ve ilkbahar zaten
Ensesinde oturuyor olacak.
Sonra kocaman bir halk şarkısı yankılandı. Çoban çıplak ayaklarıyla hayvanları kadar sessiz ve çevik bir şekilde birden sürüsüyle birlikte kadınların dibine kadar geldi.
“İyi akşamlar dilerim.” dedi, diğer ikisine neşeyle bakarak. Yoluna devam edecekti ama mutluluktan gözleri parlayan genç çoban, kadınların hoşuna gitmişti. “Biraz bekle!” dedi Paula. “Sen Fideris’in çobanı mısın? Keçilerin aşağıdaki köyden mi?” dedi. “Evet.” diye cevap vermişti.
“Her gün onlarla oraya mı çıkıyorsun?” diye sordu Paula. “Tabii ki.” dedi. “Adın ne senin?” diye devam etti Paula. “Benim adım Moni.” dedi çoban. “Bana da az önceki şarkıyı söylemek ister misin? Sadece bir kıtasını duyduk.” Moni, “Bu uzun sürer, keçilerim için çok geç olur.” diye açıklama yaptı. Eski şapkasını düzeltti, kamışını havaya savurdu ve bir şeyler kemirmeye çalışan keçilerine: Eve! Eve!” diye bağırdı.
“O zaman bana başka zaman söylersin, öyle değil mi Moni?” diye sordu Paula arkasından.
“Evet, bunu isterim ve iyi geceler!” diye bağırarark keçilerle birlikte yol aldı. Kısa zaman içinde sürü aşağıdaydı. Hamamdan birkaç adım uzaklıkta ve sessizdi. Burada Moni, bu eve ait olan beyaz ve siyah oğlağı teslim etti. Moni ona çok özenle bakıyordu çünkü hassas bir hayvandı ve aralarında en çok sevdiği de oydu. Oğlak ona o kadar sadıktı ki tüm gün boyunca arkasından yürüyordu. Şimdi ise onu çok narin bir şekilde kendine çekti ve ağılına geri koydu. Sonra da “Hadi Mäggerli, uyu artık, yoruldun. Yukarıya kadar çok uzun bir yol gitmek gerek ve sen daha çok küçüksün. Hemen yat, güzel samanın içine.” dedi.
Mäggerli’yi yatırdıktan sonra hızlıca sürüsüyle önce hamamın önündeki dağı aşıp, sokağı inip köye doğru ilerledi. Boynuzunun içine, tüm köyün duyabileceği şekilde güçlü üfledi. Her avludan kendi keçisini uzaktan tanıyan ve üzerine koşan çocuklar geliyordu. Yakın evlerden ise kadınlar geliyordu. Keçilerini ya iplerinden ya da boynuzlarından tutarak götürüyorlar ve kısa zaman içinde tüm sürü dağılıyor, her hayvan yerini buluyordu. Son olarak Moni kendi keçisiyle birlikte kahverengi keçiyle yalnız kaldı ve oradan dağ yamacında bulunan evine gitti. Büyükannesi ise kapıda bekliyordu.
“Her şey yolunda mı?” diye sordu sevimli bir şekilde, kahverengi keçiyi ağıla götürdü ve sağmaya başladı. Büyükanne hâlâ dinç bir kadındı, evde ve ağılda her şeyi kendi temin ediyor, düzeni sağlıyordu. Moni ağılın kapısından büyükannesini izliyordu. Keçiyi sağması bittiğinde eve girdi ve “Gel Moni, kesin açsındır.” dedi.
Her şey hazırdı zaten. Moni hemen sofraya oturabilirdi. Büyükanne de onun yanında yerini aldı. Sofrada sadece kahverengi keçinin sütüyle birlikte mısır lapası olmasına rağmen, Moni afiyetle yedi. Bunun yanı sıra büyükannesine gün içinde neler yaptığını anlattı. Yemeğini bitirir bitirmez de kendi odasına çekildi çünkü sabah yine erken saatte sürüyle birlikte yola çıkacaktı.
Moni bu şekilde çoban olarak iki yaz geçirdi. Artık o kadar alışmıştı ki bu duruma, hayvanlarına bağlıydı ve başka bir hayat düşünemeyecek hâldeydi. Moni, büyükannesiyle birlikte hatırlayabildiği kadarıyla hep beraber yaşadı. Annesi, o daha küçükken yaşamını yitirdi. Babası ise fazla geçmeden Napoli’ye, seferberlik görevine para kazanmaya gitti. Orada ona göre daha hızlı para kazanabilirdi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/johanna-spyri/genc-coban-moni-69428989/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.