Türkçede Deyimler
Anonim
Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve dünya edebiyatında 100 Temel Eser`in önce ortaöğretimde ardından ilköğretimde belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Bir başlangıç olarak ilköğretimde 100 Temel Eser ümit vericidir; ilköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek, okuyan toplum` olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.
Türkçede Deyimler
– A —
Aba altından değnek göstermek: Yumuşak görünmekle beraber gözdağı vermek, göz korkutmak.
Abanoz kesilmek: Kirden kararmak, sertleşmek.
Abuk sabuk konuşmak: Anlamsız, akla uygun olmayan, düşünmeden konuşmak.
Acısını çıkarmak: Öç almak.
Acı söz: Kırıcı söz söylemek.
Acısı yüreğe çökmek: Acısının insanı fazlaca etkilemesi.
Açgözlü: Maldan ve yiyecekten yana doymak bilmeyen.
Açık ağız: Aptal, budala.
Açık kapı bırakmak: Gereğine göre davranabilmek için bir durum hazırlamak.
Açık saçık: Göreneğe aykırı yarı açık giymiş.
Açık saçık konuşmak: Çirkin şeyler söylemek.
Açıkta kalmak: İşsiz, evsiz kalmak.
Açığı çıkmak: Kendine teslim edilen paradan bir miktar harcamak.
Açık açığa: Göz göre göre, açık açık. Hiçbir şeyi gizlemeden.
Açık açık: Gizlemeden.
Açık alın: Kusursuz, suçsuz.
Açık vermek: Giderin gelirden fazla olması. Hesabın açık çıkması. Eksik tarafını göstermek.
Açlıktan nefesi kokmak: Yoksul olmak.
Adam evladı: İyi insan, iyi yetişmiş.
Adam sarrafı: İnsanları iyi tanıyan kimse.
Adam sen decilik!: Bir şeye boş vermek, önemsememek.
Adama dönmek: Düzelmek.
Adamdan saymak: Birini bir konuda yetkili görmek, değer vermek.
Adı çıkmak: Kötü ün kazanmak.
Adım uydurmak: Düşünce ve davranışlarını başkalarınınkine benzetmek.
Adımlarını açmak: Hızlı yürümek.
Adını ağza almamak: İğrenmek, hiç sözünü etmemek.
Adlı sanlı: Ünlü, ünü yayılmış.
Ağır basmak: Nüfuzuyla etkilemek.
Ağır olmak: Bir işte belli bir amaç için yavaş davranmak, isteksizlik göstermek.
Ağır kanlı: Uyuşuk.
Ağırdan almak: Pek istekli olmamak.
Ağırlık basmak: Uyku bastırmak. Kendinden geçer gibi olmak.
Ağırına gitmek: Gücüne gitmek.
Ağız açmak: Söz söylemek.
Ağız açmamak: Tek söz söylememek.
Ağız açtırmamak: Sadece kendisi konuşup, başkasını konuşturmamak.
Ağız ağza vermek: İki kişinin birbirine pek yakın konuşması.
Ağız aramak: Sezdirmeden başkalarını konuşturup gerekli şeyi öğrenmek.
Ağız bur un birbirine karışmak: İnsanın üzüntüsü, yorgunluğu ve öfkesinin yüzünde görülmesi.
Ağız bozukluğu: Sövme alışkanlığı.
Ağız kalabalığına getirmek: Birini, çok konuşarak şaşırtmak.
Ağız tadı: Gönül hoşluğu, rahatlık.
Ağız yapmak: Gerçeği saklamak, başka türlü göstermek.
Ağızdan kapmak: Bir bilgiyi, başkalarını dinleyerek öğrenmek.
Ağza düşmek: Dedikodu konusu olmak.
Ağzı açık: Aptal, budala.
Ağzı açık kalmak: Şaşakalmak.
Ağzı bozuk: Söven. sürekli küfreden.
Ağzı burnu yerinde olmak: Güzel veya yakışıklı olmak.
Ağzı çiriş çanağına dönmek: Ağzı kuruyup acılaşmak.
Ağzı gevşek: Sır saklamaz.
Ağzı havada: Şaşkın.
Ağzı kalabalık: Gürültülü, çok, gelişigüzel konuşan.
Ağzı kara: Kara haber veren, şom ağız.
Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek.
Ağzı pis: Söven; küfreden.
Ağzı sıkı: Sır vermez.
Ağzı sulanmak: İmrenmek.
Ağzı süt kokmak: Çok genç, toy olmak.
Ağzı var dili yok: Çok konuşmayan birini övmek için söylenir. Sessiz, sakin olmak.
Ağzı yanmak: Bir şeyden fenalık görmek.
Ağzına bakmak: Birinin sözüne göre hareket etmek.
Ağzına baktırmak: Kendini hayran hayran dinlettirmek.
Ağzına bir kemik atmak: Birini bir çıkar karşılığında konuşturmamak.
Ağzına bir parmak bal çalmak: Birini tatlı sözlerle oyalamak.
Ağzına geleni söylemek: Ağır konuşmak, düşünmeden söylemek.
Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamamak, boşboğazlık etmek.
Ağzından baklayı çıkarmak: Saklanılan şeyi söyleyivermek.
Ağzından bal akmak: Tatlı konuşmak.
Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözlerini düşünmeden söylemek. Gelişigüzel konuşmak.
Ağzından girip burnundan çıkmak: Tatlı sözlerle kandırmak.
Ağzından kaçırmak: Bir şeyi söylemek istemediği hâlde boş bulunup ağızdan kaçırmak.
Ağzından lokmasını almak: Aptal yerine koymak.
Ağzını açıp gözünü yummak: Ağır sözler söylemek.
Ağzını açmak: Ağır sözler söylemek.
Ağzını açmamak: Ses çıkarmamak.
Ağzını bıçak açmamak: Çok üzüntülü olup konuşmamak.
Ağzını bozmak: Sövmek, kötü sözler söylemek.
Ağzını havaya açmak: Umduğunu elde edememek.
Ağzını tutmak: Boşboğazlık etmemek.
Ağzını yoklamak: Sezdirmeden söyleterek öğrenmek.
Ağzının içine bakmak: Birini seve seve, dikkatle dinlemek.
Ağzının kokusunu çekmek: Birinin kötü davranışlarına katlanmak.
Ağzının suyu akmak: Çok imrenmek.
Ağzının tadı bozulmak: Rahatı kaçmak.
Ağzının tadını bilmek: İyi ve güzel şeyleri bilmek.
Ahı yerde kalmamak: Bedduası tutmak.
Ahı tutmak: Bedduaya uğramak.
Ahım şahım: Değerli olan.
Akla karayı seçmek: Çok zahmet çekmek.
Akıl kutusu: Çok akıllı, her şeye aklı eren.
Aklı başına gelmek: Kendine gelmek.
Aklı başından gitmek: Ne yapacağını şaşırmak.
Aklı ermek: Bir şeyi iyi anlamak.
Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine inanmak.
Aklına esmek: Durup dururken bir şeyi yapmak istemek.
Aklına gelmek: Bir şeyi hatırlamak.
Aklına koymak: Bir şeyi yapmaya kesinlikle karar vermek.
Aklına sığdırmak: Aklı almak.
Aklını başına almak: Akıllanmak.
Aklını başından almak: Düşünemeyecek duruma getirmek; şaşırmak.
Aklını çelmek: Kararını değiştirtmek. Kandırmak.
Aklı yatmak: Bir işin olabileceğine inanmak.
Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş için boş yere uğraşmak.
Akan sular durmak: İtiraza yer kalmamak. Sükûnete ermek; dinginliğe ermek.
Alı al mor u mor: Çok telaş ve yorgunluktan yüzleri kızarmak.
Al aşağı etmek: Birini yerinden indirmek.
Alaya almak: Alay etmek.
Alayında olmak: Bir şeyi ciddiye almamak.
Alet olmak: Kötü bir işte aracılık etmek.
Alıcı gözüyle bakmak: İnceden inceye gözden geçirmek.
Alnı açık yüzü ak: Hesabını veremeyecek hiçbir şeyi olmamak.
Allah’tan bulmak: Cezasını Allah vermek. Müstahakını bulmak.
Al kanlara boyanmak: Vurulup kanı akmak.
Alt etmek: Yenmek.
Altı kaval üstü şişhane: Altı üstüne uymaz. Uyumsuz giysi veya davranış.
Altında kalmak: Bir şeyi karşılıksız bırakmak.
Altını üstüne getirmek: Karmakarışık etmek.
Alttan almak: Yumuşak davranmak. Sesini çıkarmamak.
Altın adını bakır etmek: İyi ününü kötüye çıkarmak.
Altın bilezik: Her zaman para getirir sanat. Meslek.
Altmış altıya bağlamak: Atlatmak.
Alttan alta: Belli etmeden, duyurmadan.
Aman dedirtmek: Boyun eğdirmek.
Aman dilemek: Sığınmak, yardım istemek.
Aman vermemek: Acımamak, göz açtırmamak, kıymak.
Ana baba günü: Kalabalık, sıkıntılı telaşlı durum.
Anan yahşi baban yahşi: Birisine çok yalvarıldığı anlatılmak istenir.
Anasından emdiği süt burnundan gelmek: Çok zahmet çekmek.
Anasını ağlatmak: Çok üzüntü vermek.
Anasının ipliğini pazara çıkarmak: Kopuk, serseri kimseler için söylenir.
Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden fazla para istemek.
Anca beraber kanca beraber: Bir işte birlik olmanın gerektiğini anlatır.
Ar damarı çatlamak: Utanma duygusu olmamak.
Aradan kara kedi geçmek: Dostluğun bozulması.
Aralarını bulmak: Uzlaştırmak, barıştırmak.
Arap saçına dönmek: Karmakarışık olmak.
Arkadan söylemek: Bir kimseyi kendisi yokken çekiştirmek. Dedikodu yapmak. Dedikodu yapmak.
Arkasına düşmek: Israrla takip etmek, peşine düşmek. Peşini bırakmamak.
Arkasını almak: Son vermek.
Armudun sapı var üzümün çöpü var demek: Her şeyde bir kusur bulmak. Hiçbir şeyi beğenmemek.
Arpacı kumr usu gibi düşünmek: İmkânsızlık içinde kalıp derin derin düşünmek.
Aslan payı: Elde edilebilecek en büyük pay.
Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işe harcanan paranın elde edilenden daha değerli olması. Kazancın kayıptan daha az olması.
Aşağıdan almak: Çok sert konuşanın karşısında yumuşak bir dil kullanmak.
Aşık atmak: Yarışmak.
Aşka gelmek: Aşırı duygulu olmak.
Aşketmek: Şiddetle vurmak. Tokat atmak.
At oynatmak: Herhangi bir konuda istediği gibi davranmak.
Ateş açmak: Silah kullanıp, mermi atmak.
Ateş almak: Tutuşmak. Birdenbire kızmak, öfkelenmek.
Ateş bacayı sarmak: Bir işin önüne geçilmez bir hâl alması, olup bitmesi. Aşık olmak; sevdaya tutulmak.
Ateş kesmek: Silah bırakışması. Barış yapmak.
Ateşle oynamak: Çok tehlikeli bir işe girişmek.
Ateş pahası: Çok pahalı.
Ateş püskürmek: Çok kızmak.
Ateş saçmak: Çok kızmak.
Ateş yağdırmak: Çok kızıp, bağırıp çağırmak.
Ateşe atılmak: Göz göre göre tehlikeye atılmak.
Ateşe körükle gitmek: Bir işe karşı kışkırtıcı davranış göstermek.
Ateşe yakmak: Birini kötü duruma sokmak.
Ateşe yanmak: Kötülüğe uğramak.
Ateşine yanmak: Birinin yüzünden kötü bir duruma düşmek.
Atıp tutmak: Kötü söylemek. Palavra atmak.
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu seviyeden daha aşağılara düşmek.
Avucunu yalamak: Umduğunu elde edemeyenler için kullanılır.
Avucunun içine almak: Bir kimseyi dilediği gibi yönetmek.
Avuç açmak: Dilenmek.
Ayak atmak: Varmak, girmek.
Ayak bağı: Engel.
Ayak basmak: Bir yere varmak.
Ayak diremek: Direnmek. İnatlaşmak.
Ayak öpmek: Yalvarmak.
Ayak sürtmek: Dolaşmak. Bereket getirmek.
Ayak sürümek: Geciktirmek. Gönülsüz olmak.
Ayak takımı: Düşük, eğitim görmemiş kimse.
Ayak uydurmak: Bir duruma uymak.
Ayağa düşmek: Yalvarmak. Değerini yitirmek.
Ayağa kaldırmak: Heyecana düşürmek. Ortalığı birbirine katmak. Telaşa vermek.
Ayağı alışmak: Bir yere gitmeye alışmak.
Ayağı dolaşmak: Şaşırmak.
Ayağı göğe ilişmek: Umulmadık engele uğramak.
Ayağı suya ermek: Gerçeği anlayıp aklı başına gelmek.
Ayağı yerden kesilmek: Çok sevinmek.
Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle gelmek.
Ayağı ile gitmek: Kendi isteğiyle gitmek.
Ayağı uğurlu: Bir yere varmakla iyi işlerin olması.
Ayağına kapanmak: Yalvarmak.
Ayağına kara su inmek: Uzun süre ayakta bekleyerek yorulmak. Çok yürümek.
Ayağına sıkı: Yorulmayan, hızlı yürüyen.
Ayağını denk almak: Uyanık bulunmak.
Ayağını kaydırmak: Birini işinden etmek.
Ayağında donu olmamak: Yoksul.
Ayağının altına karpuz kabuğu koymak: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek. Hainlik etmek.
Ayağının türabı olmak: Birine kul gibi bağlanmak.
Ayak uydurmak: Yürüyüşünü ya da davranışını başkalarına göre ayarlamak.
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye gitmek.
Ayaklı kütüphane: Çok şey bilen.
Ayakta tutmak: Bir şeyi devamlı kılmak. Güç vermek.
Ayranı kabarmak: Coşmak, gayrete gelmek.
Aza çoğa bakmamak: Olanla yetinmek.
– B —
Baba adam: Yaşlıca, olgun, iyi yürekli adam. Merhametli insan.
Baba ocağı: Babadan kalma ev.
Baba yurdu: Babadan dededen kalma ev, yer. Sıla.
Bağrına taş basmak: Her türlü acıya katlanmak.
Bağrı yanık: Kederli.
Bahtı açık: Talihli.
Bahtı kara: Talihsiz.
Bal alacak çiçeği bilmek: Yararlı olacak şeyi bilmek. Çıkarını bilmek.
Balon uçurmak: Asılsız haber yaymak.
Balta olmak: Rahatsız etmek.
Baltayı taşa vurmak: Bilmeden dokunucu söz söylemek, pot kırmak.
Bana mısın dememek: Aldırmamak.
Barut kesilmek: Çok kızmak.
Barutla oynamak: Tehlikeli işlere girişmek.
Basireti bağlanmak: İyi düşünememek.
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek.
Baskın yapmak: Suçüstü yakalamak, düşmana saldırmak.
Başa kakmak: Yapılan bir iyiliği yüzüne vurmak.
Baş başa vermek: Birkaç kişinin bir araya gelip konuşması. Beraberlik.
Baş eğmek: Kabul etmek.
Baş göstermek: Belirmek.
Baş kaldırmak: Karşı koymak, isyan etmek.
Baş vurmak: Müracaat etmek.
Başgöz etmek: Evlendirmek.
Başıboş: Serbest.
Başı bozuk: Sivil, asker olmayan. Düzensiz.
Başı darda olmak: Sıkıntıda olmak.
Başı hoş olmamak: Sıkıntıda olmak.
Başı kazan olmak: Zihince yorulmak.
Başına buyruk: Kimseyi dinlememek.
Başına çorap örmek: Birisine kötülük etmek için hazırlık yapmak.
Başına ekşimek: Yük olmak, üstüne kalmak.
Başı nara yanmak: Bir başkası için zarar görmek.
Başında kavak yeli esmek: Toyca düşünmek.
Başından savmak: Bir istekte bulunanı bir bahaneyle uzaklaştırmak.
Başını alıp gitmek: Bir yerden uzaklaşmak.
Başını gözünü yarmak: Bir şeyi berbat etmek, becerememek.
Başının etini yemek: Fazla rahatsız etmek.
Baştan çıkmak: Ahlakı bozulmak.
Bel bağlamak: Güvenmek.
Bel bel bakmak: Anlamsız, durgun ve şaşkın bakmak.
Bıyık altından gülmek: Belli etmeden alay etmek.
Biçilmiş kaftan: Yakışan iş. En uygun olan iş veya durum.
Bıçak kemiğe dayanmak: Artık tahammül edilemeyecek hâle gelmek.
Bildiğini okumak: Bildiği gibi davranmak.
Bindiği dalı kesmek: Çıkarının geldiği yere zarar vermek.
Bir ayağı çukurda olmak: Ölümü yaklaşmak.
Bir baltaya sap olmak: Bir iş sahibi olmak.
Bir bardak suda fırtına koparmak: Önemsiz bir işi büyütmek.
Bir çuval inciri berbat etmek: Yapılmaması gereken bir işi yapmak.
Bir içim su: Güzel bir kadın için söylenir.
Bir deri bir kemik: Çok zayıf.
Bir kaşık suda boğmak: Büyük kin beslemek.
Bir lokma bir hırka: Çok azla geçinmek.
Bir taşla iki kuş vurmak: Bir hareketle iki iş yapmak veya bir hareketin birden fazla getirisi olmak.
Bohçasını koltuğuna vermek: Evden kovmak.
Bol keseden atmak: Olamayacak vaatlerde bulunmak.
Borusu ötmek: Sözü geçmek.
Boş bulunmak: Dalgın bulunmak.
Boş düşmek: Eskiden kocanın bir sözüyle karısını boşamış olmak.
Boş gezenin boş kalfası: İşsizler için söylenir.
Boş vermek: Aldırmamak.
Boyacı küpü: Acele yapılan iş. Rüküş.
Boyunun ölçüsünü almak: Bir işi başaramamak.
Boynuz takmak: Yakın bir kadının başka erkeklerle olan ilgisine aldırmamak.
Boynu eğri: Minnet altında olmak.
Boyun eğmek: Bir durumu kabul etmek zorunluluğu.
Bozum olmak: Mahcup olmak.
Bulanık suda balık avlamak: Karışık bir durumdan faydalanarak bir çıkar sağlamak. Karışıklıktan yararlanmaya çalışmak.
Buldukça bunamak: Olanla yetinmeyip daha fazlasını istemek.
Bulgurluya gelin mi gidecen?: Neden bu kadar süslendin anlamında bir deyim.
Bulup buluşturmak: Ne yapıp yapıp bulmak.
Bulut gibi: Çok sarhoş.
Buluttan nem kapmak: Küçük bir şeyden alınmak.
Burnu büyük: Kendini beğenmiş, kibirli.
Burnu havada: Kendini çok beğenmiş.
Burnu Kafdağı’nda: Kendini aşırı beğenmiş.
Burnu sürtülmek: Bir işi önce yapmak istemeyip sonradan yapmak zorunda kalmak.
Burnunda tütmek: Çok özlemek.
Burnundan fitil fitil gelmek: Hoş bir durumdan sonra zorluk çekmek, üzülmek.
Burnundan solumak: Çok öfkeli olmak.
Burnunun direği kırılmak: Çok kötü kokular için söylenir.
Bur un kıvırmak: Önem vermemek, küçümsemek.
Bur un sokmak: Üzerine düşmeyen bir işe karışmak.
– C —
Caddeyi tutmak: Çekilip gitmek.
Can acısı: Bedenden doğan acı, üzüntü korku.
Can alacak nokta: Çok önemli.
Can atmak: Çok istekli olmak.
Canciğer: Çok senli benli, dost oluş.
Can çekişmek: Ölmek üzere olmak.
Can dayanmamak: Dayanamamak, üzülmek.
Can dostu: Çok yakın dost.
Canı gönülden: Gönülden istemek.
Can kalmamak: Bitkin hâle gelmek.
Can kulağıyla dinlemek: İlgiyle dinlemek.
Can kurban: Çok beğenmek.
Can pazarı: Ölüm kalım yeri.
Can sıkıntısı: İç rahatsızlığı.
Can yakmak: Büyük zararlar vermek.
Canı yanmak: Zarar görmek, üzülmek.
Can yoldaşı: Arkadaş.
Cana can katmak: Kuvvetlendirmek.
Cana kastetmek: Öldürmek istemek.
Cana kıymak: Öldürmek.
Cana minnet bilmek: Büyük istekle razı olmak, kabul etmek.
Cana susamak: Çok kızmak.
Cana tak demek: Ölümcül dereceye varmak. Dayanılmaz hale gelmek.
Cana yakın: Sevimli, sevgi toplayan.
Candan geçmek: Ölmek.
Canı burnuna gelmek: Bir işte zorluk çekmek.
Canı çıkmak: Ölmek.
Canı istemek: Arzu duymak.
Canı yanmak: Fazla acı duymak.
Canına değmek: Fazla hoşlanmak. Ruhu şad olmak.
Canına kâr etmek: Artık gerçeği anlamak.
Canına kıymak: Acımadan öldürmek. İntihar etmek.
Canına minnet: Elde edince sevinilecek şey.
Canına okumak: Perişan etmek.
Canına susamak: Birini veya kendini öldürmek istercesine hareket etmek.
Canına tak demek: Dayanmanın, tahammülün daha da ilerisine geçmek.
Canına yetmek: Tahammülü aşmak.
Canını çıkarmak: Çok yormak.
Canını dişine takmak: Ölümü göze almak.
Canını sıkmak: Üzmek.
Canının derdine düşmek: Kendinden başkasını düşünmemek.
Canının içine sokacağı gelmek: Pek çok sevmek.
Canla başla: Çok içten.
Canlı cenaze: Çok zayıf.
Cart curt etmek: Sağa sola tehditler yağdırmak.
Cayırtıyı koparmak: Bağırıp gözdağı vermek.
Cemaziyelevvelini bilmek: Bir kimsenin geçmişteki hayatının kötülüğünü bilmek. Evveliyatını bilmek.
Cendereye koymak: Fazla sıkıştırmak.
Cebe indirmek: Emeksiz kazanılan para. Rüşvet ve hırsızlık için de kullanılır.
Cebi delik: Parasız, yoksul.
Cebinden çıkarmak: Birinden üstün olmak.
Cebini doldurmak: Kendine servet sağlamak.
Cepten vermek: Kendi malından vermek.
Cephe almak: Birine karşı durmak.
Ciğer dağlamak: Çok büyük acı duyurmak.
Ciğer yakmak: Büyük acı vermek.
Ciğeri sızlamak: Çok acı duymak.
Ciğeri beş para etmemek: Çok değersiz, aşağı. Kötü huylu.
Ciğerini okumak: Aklından geçeni bilmek.
Cim karnında bir nokta: Çok cahil, bir şey bilmeyen. Çok küçük veya değersiz.
Cin çarpmak: Birdenbire, çok şaşırmak; farklı davranmak.
Cin fikirli: Çok zeki, çok kurnaz.
Cinler cirit oynamak, Cinler top oynamak: Çok ıssız, korkulacak yer.
Cirmi kadar yer yakmak: Fazla önemli bulmamak.
Curcunaya çevirmek: Ortalığı velveleye vermek.
Cümbür cemaat: Topluca. Hep beraber.
– Ç —
Çalım satmak: Kurulmak, olduğundan başka türlü görünmek.
Çalıp çırpmak: Hırsızlık etmek.
Çam devirmek: Kabalık etmek, pot kırmak.
Çam yarması: İri yarı adam.
Çamur atmak: İftira etmek.
Çanak açmak: Dilenmek.
Çanak tutmak: Kendi istemek, dilenmek.
Çanak yalamak: Dalkavukluk etmek.
Çanına ot tıkamak: Susturmak.
Çarığı çekmek: Yola çıkmak.
Çarıklı diplomat: Göründüğünden daha zeki, daha becerikli.
Çatal kazık: Yürümeyen iş. İmkânsız.
Çay kenarında kuyu kazmak: Elde imkân varken, başka imkânlar aramak.
Çeki düzen vermek: Yoluna koymak, toparlamak.
Çekirdekten yetişme: Bir işe küçük yaştan başlamak.
Çene çalmak: Gevezelik etmek.
Çene yormak: Boşuna konuşmak.
Çenesi düşük: Geveze.
Çenesini tutmak: Bir şeyi gerekmediği için söylememek.
Çerden çöpten: Uydurma, dayanıksız.
Çıban başı: Kurcalanırsa iyi olmayan sonuçlar çıkarabilecek şey.
Çıbanın başını koparmak: Hassas bir meselenin meydana çıkmasına imkân vermek.
Çıkmaz ayın son çarşambası: Bir işin hiçbir zaman yapılamayacağı şaka yollu anlatılır.
Çıkmaza girmek: Bir işin çözülemez hâle gelmesi.
Çıngar çıkarmak: Kavga çıkarmak.
Çiçeği burnunda: Taze, yeni, genç.
Çifte kavrulmuş: Çok pişkin.
Çil yavr usu gibi dağılmak: Perişan bir hâlde kaçışmak.
Çile çıkarmak, çile doldurmak: Zahmetli bir hayat sürenler için kullanılır.
Çileden çıkmak: Sabrı tükenmek.
Çivi gibi olmak: Çok sağlam olmak.
Çivi kesmek: Çok üşümek.
Çizmeden yukarı çıkmak: Beceremeyeceği bir işe karışmak. Haddini bilmemek.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Büyük hayaller peşinde koşmak.
Çok bilmiş: Ukala.
Çok olmak: Haddini aşmak.
Çoluk çocuğa karışmak: Aile sahibi olmak.
Çorbaya dönmek: Karmakarışık olmak.
Çukurunu kazmak: Birinin felaketini hazırlamak.
Çürük tahtaya basmak: Yapılan bir işte önceden iyi hesap edememek yüzünden zarar görmek.
– D —
Dağa çıkmak: Yasalara karşı gelmek için dağları yurt tutmak. İsyan etmek.
Dağdan gelme: Kaba.
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Sonradan geldiği bir yerde eskileri küçümsemek.
Dağlara düşmek: Perişan olmak.
Dağarcığındakini çıkarmak: Hazırladığı bir sözü söylemek.
Dağarcıkta bir şey kalmamak: Bir konuda söyleyebileceklerini tüketmek.
Dal budak salmak: Büyümek, yayılmak, çoğalmak.
Dal gibi kalmak: Çok zayıflamak.
Daldan dala konmak: Kararsızlık, bir şeyde sebat etmemek.
Dalına binmek: Birini ısrarla sıkıştırmak.
Dalına basmak: Kızdırmak.
Dalga geçmek: Elindeki işiyle uğraşmayıp zihni başka yerde olmak.
Dallandırıp budaklandırmak: Bir şeyi büyütmek.
Damarı bozuk: Huysuz, geçimsiz.
Damarı tutmak: Aksileşmek.
Damarına basmak: Kızdırmak.
Damarına çekmek: Soyuna çekmek.
Dananın kuyruğu kopmak: Korkulan sonucun gerçekleşmesi.
Dara boğmak:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/neizvestnyy-avtor-24202785/turkcede-deyimler-69428203/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.