Günü Yakala

Günü Yakala
Mesut Küçükoğlu
Durun! Şimdi!

Farkında olsanız da olmasanız da hayatınızdaki ferahlık, huzur ve anlam arayışının sonundasınız. Artık arayış yok. Artık dolanıp durmak yok. Artık bekleyiş yok. Aradığınız huzur tam karşınızda saklanıyor. Apaçık bir sır.

Zaman, mesafe, din, gelenek ve kültürü birbirine bağlayan antik ve modern seslerin terennüm ettiği şimdiki ânın bir korosu olan bu içgörü hazinesi nerede olduğunuzun, kim olduğunuzun farkına varmanız için bir davettir size; çünkü siz hemen şimdi, tam buradasınız. Bu kitabın içerdiği bilgelik, geçmişinize ait sıkıntı verici hikâyelerden ve hayalde canlandırılan bir geleceğe ait kaygılardan, beklentilerden azade bir yaşam tarzına işaret ediyor.

Hiçbir şey gerekli değil. Ne yeni meditasyon teknikleri ne terapiler, seremoniler, gurular. Takip edilecek bir yol yok. İhtiyaç duyduğunuz her şey burada zaten, her an gözlerinizin önüne seriliyor. Hemen şimdi, tam burada.


GÜNÜ YAKALA. Şimdinin Bilgeliği

Giriş
Durun! Şimdi!
Farkında olsanız da olmasanız da hayatınızdaki ferahlık, huzur ve anlam arayışının sonundasınız. Artık arayış yok. Artık dolanıp durmak yok. Artık bekleyiş yok. Aradığınız huzur tam karşınızda saklanıyor. Apaçık bir sır.
Zaman, mesafe, din, gelenek ve kültürü birbirine bağlayan antik ve modern seslerin terennüm ettiği şimdiki ânın bir korosu olan bu içgörü hazinesi nerede olduğunuzun, kim olduğunuzun farkına varmanız için bir davettir size; çünkü siz hemen şimdi, tam buradasınız. Bu kitabın içerdiği bilgelik, geçmişinize ait sıkıntı verici hikâyelerden ve hayalde canlandırılan bir geleceğe ait kaygılardan, beklentilerden azade bir yaşam tarzına işaret ediyor.
Durun şimdi ve bakın. Burnunuzun ucunda. Avcunuzun içinde. Gözlerinizdeki ışıkta. Dilinizdeki tatta. Hayatınız boyunca göz ardı etmiş olabilirsiniz bu hakikati, fakat bir an bile ayrı değilsiniz ondan. Hiçbir şey gerekli değil. Ne yeni meditasyon teknikleri ne terapiler, seremoniler, gurular. Takip edilecek bir yol yok. İhtiyaç duyduğunuz her şey burada zaten, her an gözlerinizin önüne seriliyor. Hemen şimdi, tam burada.

Bir Arayışın Hikâyesi
Bir hatıramla başlayayım. On dört yaşındayım. Yakın arkadaşlarımdan birkaçıyla beraber Peter-Paul-Mary adlı bir folk grubunun Kaliforniya, Santa Monica Plajı yakınlarında verdikleri bir konsere gidiyoruz. Aylardır dört gözle beklemekteyim bu konseri. Biletlerimiz iyi yerden ve şarkılarını da seviyorum grubun, ama nedendir bilinmez kafamdaki düşüncelere iyice dalıp gidiyorum konserin ortasında.
Birden arka plandaki gevezelik ön plana çıkıp dikkatimi çekiyor. Düşüncelerim sürekli, yüksek sesle ve rasgele hikâyeler anlatıyor konsere dair, arkadaşlarıma konserden sonra anlatacaklarımın provasını yaptırıyor bana, bu konserle daha öncekiler arasında durmadan karşılaştırma yapıyorum. Lunaparkta kontrolden çıkmış bir dönme dolapta mahsur kalmış gibi hissediyorum kendimi. Camdan bir kutuya hapsolmuş gibi, dünyadan ayrı olma duygusu yaşıyorum bir yandan da. İşte bu an hayatımdaki ufuk açıcı anlardan biriydi. O andan itibaren, durmaksızın sürüp giden bu zihinsel kargaşanın giderek daha fazla ve yoğun biçimde farkına vardım. Bu içsel kaostan kurtulup rahatlama arzusuydu arayışımı başlatan şey.
Arayışıma yalnız başladım, felsefe, din ve psikoloji kitaplarına gömülerek. Bir noktada Uzak Doğu mistisizminin beni kendine çektiğini fark ettim. Buda’nın insanın acı çekme ve bocalama, şaşkınlık hali diye tanımladığı samsara’yı keşfettiğimde, kendisinin doğrudan bana hitap ettiğini hissettim. Her şeye rağmen yalnız olmadığımı öğrenmek ne kadar rahatlatıcı! Ve uyanmanın, herkesin erişebileceği bir huzur halinin, nirvana’yı kavramanın bir yolu olduğunu keşfetmek ne büyük bir heyecan!
Hakikate yönelik derin bir özlem hâkim olmuştu hayatıma. Zen keşişlerinin, Tibetli yogilerin ve Hintli bilgelerin öykülerini bir çırpıda okuyup bitiriyordum. Doğrudan aydınlanmayı gerçekleştirmek için can atıyordum. Sürekli yanıp sönen bir soru işaretiydim adeta: Ben kimim ya da neyim? Bu nedir? – Bu gerçeklik, bu “ben” duygusu, bu yaşam ve ölüm, bu an? Kendisini bulmam için beni zorlayan çok önemli ve gizli bir şey vardı sanki.
On dokuz yaşıma geldiğimde, artık bütün vaktimi arayışla geçiriyordum. 1960’ların sonlarıydı. Batı’da manevi bir rönesans baş gösteriyordu. Vietnam Savaşı, materyalizm ve Richard Nixon’la özdeşleşen mevcut Amerikan kültürüne zıt olarak, havayı kadim bilgelik kaplamıştı. Swamiler, Sufi şeyhleri, Mevlevi dervişleri ve Budist azizler Kuzey Amerika ve Avrupa’da geniş kitlelere ulaşıyorlardı. Haberdar olabildiğim ruhsal konulu tüm toplantılara ve uygulama çalışmalarına katıldım, mistisizm hakkında yazılan en son eserleri edinebilmek amacıyla bir avcı dikkatiyle taradım kitapçıların raflarını. Gelenekler ve üstatlar arasında geçip giden aylar sonrası, konunun özüne inmek için yapılacak tek şeyin bir yol seçip kendimi o yola adamak olduğuna karar verdim. Seçtiğim yol Zen Budizm’di.
Zen manastırlarının, ustaların talebelerin tahammül sınırlarını zorladıkları efsanevi acemi birlikleri olduğu söylenirdi. Yine de kavrayışa giden en kestirme ve en hızlı yol olarak görünüyordu Zen. Kaliforniya’da yeni kurulan bir topluluğa katıldım, üyelerinin tamamı Batılılardan oluşuyordu. Saçımı kazıtıp siyah manastır elbiseleri giydim ve meditasyon ile disiplinin bu bilinmeyen dünyasına girdim. Bir Zen keşişi ve rahibi olarak yaşayacaktım sekiz yıl boyunca.
Eski bir Zen deyişi vardır: Gerçek, hayal sayesinde ortaya çıkar. Benim yaşadığım Zen tecrübesi karmaşıktı, pek çok yönden aydınlatıcı, bazı yönlerdense “karartıcı”ydı. Alışılmış zahmetli yöntemler ve meditasyon uygulamaları günlük faaliyetlerimde konsantrasyon ve farkındalığımı artırmamı sağladı. Zihnimin nasıl karışıklık ve bağımlılık yarattığını fark etmeye başladım. Kısa süre sonra, o güne dek hep kitaplardan okuduğum o huzuru bir nebze de olsa yaşar hale geldim.
Fakat yıllar geçtikçe, içinde yer aldığım Zen topluluğunun karanlık yanlarını görmeye başladım. Ben ve diğer keşiş arkadaşlar, topluluğa bağlılık adına hareket ederken kişisel duygularımızı bastırmaya başlamıştık. Sorgulamak sadece cesaret isteyen bir iş olarak kalmamış, tamamen yasaklanmıştı. Ustaya mutlak itaat diğer tüm düşünceleri gölgede bırakıyordu. Duygularımı görmezden geliyor, kuşkularımı inkâr ediyordum.
Başlangıçta, bu “olumsuz” duyguların kendi noksanlıklarımdan kaynaklandığını düşünüp kendimi suçladım. Daha fazla meditasyon yapıp daha fazla teslimiyet gösterdiğim takdirde, her şey mükemmel olabilirdi. Ama çok geçmeden anladım ki sorun benden değil, topluluğun manastıra özgü o katı ve insafsız kültüründen kaynaklanıyordu. Neredeyse bir yılımı aldı ama sonunda cesaretimi toplayıp ayrıldım o topluluktan. Daha sonra öğrendim ki yaşadıklarım hiç de sıradışı şeyler değildi. 1980’lerin başlarına gelindiğinde, yüzlerce ruhsal grup otoriter kültürün ağırlığı altında çözüldü.
Yine de, benim daha en başta Zen’i tercih etmemi sağlayan içsel sorgulama, topluluktan ayrılmamdan sonra dahi, eskisinden daha hararetli bir biçimde sürmekteydi. Sonraki on beş yıl boyunca ruhsal organizasyonlardan uzak durup kendi başıma devam ettim arayışıma. Aydınlanma bazen çok uzak görünüyordu bana, bazense biraz daha yakın, ama hep ulaşılamaz olarak kalıyordu. Günde kaç saat meditasyon yaptığımın hiç önemi yoktu, düşünceler dikkatimi dağıtmakta ısrarlıydı.
Çok büyük mutluluk halleri içeren etkili deneyimler yaşadım kimi zaman. Yaşandıktan sonra değişikliğe uğruyor ya da etkisini kaybediyordu bu deneyimler, buna rağmen tutunmaya çalışıyordum onlara. Yolda gerçekten ilerliyor muydum acaba? Yaklaşmış mıydım? Arayış ve meditasyonla geçen yirmi yıldan sonra, hâlâ Peter-Paul-Mary konserindeki o on dört yaşındaki çocuk gibi hissediyordum kendimi. Yalnız başıma meditasyon yaparak geçirdiğim onca zamandan sonra, kafam hâlâ karışıktı, hâlâ yardıma ihtiyaç duyuyordum biraz.
Hayatımın o döneminde arkadaşlarım saygıdeğer bir usta olan Tulku Urgyen’den Dzogşen öğretilerini edinmek için Nepal’e gitmem konusunda teşviklerde bulunmuşlardı bana belirli aralıklarla. Tibet Budizmine bağlı bir gelenek olan Dzogşen doğrudan doğruya kişisel deneyim üzerinde durur. Bu öğretiler yüzyıllar boyu büyük bir özveriyle sır olarak saklanmış ve sadece meditasyon uygulamasında on yılı tamamlamış başarılı öğrencilere açıklanmıştı. Neyse ki Tulku Urgyen’in yaklaşımı farklıydı. Kendisi bilginin Batılılarla paylaşılması gereğine inanmakla kalmıyor, aynı zamanda bunu daha eğitimin en başında uyguluyordu.
Bir gün kendimi dünyanın bir ucu Nepal’e uçarken buldum. Tulku Urgyen’in Katmandu Vadisi’ni tepeden gören tapınağına varıp orada Batılı öğrencilerden oluşan küçük bir gruba katıldım. Her sabah Tulku Urgyen’in, zihnin gerçek doğasına “işaret eden” geleneksel Dzogşen öğretilerini anlattığı o küçük odasında oturuyorduk.
Tulku Urgyen bu kalıcı ve dolaysız gerçeği o kadar etkili bir biçimde ve doğrudan aktardı ki “kendi”min donakaldığını fark ettim. Ne havai fişekler atılmış ne de şimşekler çakmıştı, yalnızca bütün hayatım boyunca gözümden kaçmış, gizli ya da başka bir yerde olmayan saf farkındalığı aniden, apaçık ve şaşırtıcı bir biçimde kavrama söz konusuydu.
Bu, şu an burada olma ya da şimdide yaşama farkındalığı karşısında, bütün o arayış, dolanıp durma ve bekleyiş kayboldu gözlerimin önünden. Gördüm ki yaşam enerjimin çoğunu, yalnızca her yana yayılan şu ânı kutlamak yerine, hayali bir geleceği sabırsızlıkla beklemeye, yani “burada” olmak yerine “oraya” ulaşmaya çalışmaya yoğunlaştırmışım. Geçmişe baktığımda, onca zoraki meditasyon ve çabayla geçen o yıllar anlamsız geldi bana. İhtiyacım olan tek şey Tulku Urgyen’in, “Hiçbir tekniğe, taklide başvurmadan yalnızca doğal ol,” sözlerini dikkate almaktı.
Mistikler binlerce yıl aynı anlayışı paylaşmışlardı. Zen ustası Hakuin’in deyişiyle:
Eksik olan bir şey var mı bu anda?
Nirvana tam burada şimdi gözümüzün önünde.
Bu yer lotus diyarıdır.
Bu beden şimdi Buda.
İkinci dize aynı zamanda Yanı başımızda Nirvana diye de çevrilir, yani Nirvana bu bedendir, bu yerdir; gizli saklı, uzaklarda bir yerde ya da gelecekte değil, hemen şimdi, karşımızda.
Amerika’ya döndüğümde, artık evimdeki ruhsal içerikli kitaplara tahammül edemiyordum. Arayışı, hüsnükuruntuları ve büyülü deneyimleri yücelten sorgulanmamış varsayımlarla doluydular sanki. Yazarların çoğu anda yaşama fikrine inanır gibi konuşuyor, fakat hemen ardından çok daha sonuçsuz bir arayışın reklamını yapmaya devam ediyorlardı. Nepal’den önce, bütün yolların dağın zirvesine vardığını söyleyen o basmakalıp Yeni Çağ sözlerine inanmaktaydım. Şimdiyse bu “yollar”ın çoğunlukla daha da fazla yanılsama katmanı yaratmaya yaradığını görüyordum. Tulku Urgyen’in işaret ettiği o zaman ötesi bakışı yansıtan ve kavrayışla hayat bulan sözlere açlık duyuyordum.

    Josh Baran

Carpe Diem
Bu özdeyiş, hazcı felsefenin bir savunusu gibi gözükse de aslında gelecek hakkında endişelenmek yerine yaşanılan ânın değerini vurgulamak için yapılan bir uyarıdır.

Şimdi
Bu
An[1 - Aslına bakılırsa şimdiki anda zaman yoktur, çünkü onu düşündüğünüz anda zaten geçmiştir. Bu yüzden şimdiyi düşünmek ya da şimdiki anda yaşamayı bir ideal haline getirmek yerine şimdi ve burada olmak, şimdiki ânın içinde olmak hayati önem taşır. Şimdiki anda olan her şey gereklidir. Şimdi’nin her şeyi kucaklamasına izin vermek, zihnin sürekli anlam bulmak için geleceğe baktığı psikolojik zamanın hipnozundan uyanmayı, onun örseleyici akışından uzaklaşmayı ifade eder aynı zamanda. Sonsuzluk “şimdiki an”da tezahür eder.]
Yol’u arayan sizler
Lütfen,
Harcamayın şimdi bu ânı.

    Zen Öğretisi
Ey arkadaş,
sufi vaktin oğludur;
yarın deyip durmak yol şartından değildir.
    Mevlânâ (Mesnevi, I:133)
Gerçeği aramak
onu elde etmekten daha kıymetlidir.

    Albert Einstein
Kendi gözüyle gören ve
kendi yürekleriyle hissedenler çok azdır.

    Albert Einstein
Değerli olan her şey ölçülemez,
ölçülebilen her şey değerli değildir.

    Albert Einstein
Düşünmeden öğrenmek faydasız,
öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

    K’ung-fu-tzu (Konfüçyus)
Karanlığa söveceğine,
bir mum yak.

    K’ung-fu-tzu (Konfüçyus)

Sonsuz Şimdi
Ânın zamansız görünümü içinde, zaman düşünceye benzer; şimdinin düşüncesi, o zamanın düşüncesi, geleceğin düşüncesi. Bu düşünceler şimdiki ânın sonsuzluğu içinde doğarlar ve ölürler. Şimdiki anda, geçmiş veya gelecek düşüncesi dışında bir geçmiş veya gelecek bulamayız.

    Steven Harrison

Aynı Anda Her Yerde
“Evet, Siddhartha,” dedi. “Şunu mu söylemek istiyorsun: Irmak aynı anda her yerdedir, kaynağında, ağzında, çağlayanda, iskelede, her yerde; ırmak için yalnızca şimdi vardır; ne geçmişin ne geleceğin gölgesi düşer ona.”
“Aynen öyle,” dedi Siddhartha, “bunu öğrenince yeniden gözden geçirdim yaşamımı, onun da bir ırmak olduğunu anladım; çocuk Siddhartha, olgun Siddhartha, yaşlı Siddhartha yalnızca gölgelerle ayrılmıştı birbirlerinden, gerçekte değil. Siddhartha’nın daha önceki yaşamları da geçmişte değildi; ölümü ve Brahma’ya dönüşü de gelecekte değil. Hiçbir şey var olmadı, hiçbir şey de var olmayacak, her şey şu anda gerçek ve şu anda var.”

    Hermann Hesse, Siddhartha

Başaracağım, sevgili dostum, sana söz veriyorum, kendimi düzelteceğim, her zaman yaptığım gibi yazgımızın karşımıza çıkardığı ufak tefek sıkıntıları artık tekrarlayıp durmayacağım; içinde bulunduğum ânın tadını çıkaracağım, geçmiş benim için geçmişte kalacak. Acının insanlarla paylaşıldığı takdirde azalacağı konusunda kuşkusuz haklısın, değerli dostum, keşke insanlar geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.

    Goethe, Genç Werther’in Acıları

Ruh Dinginliği
Ebu Bekir Fârisî’ye sormuşlar,
“Sırrın (ve ruhun) sükûtu nedir?” diye.
O da,
“Geçmiş ve gelecek zaman ile meşgul olmayı terk etmektir,” demiştir.

    Abdulkerim Kuşeyrî

Pâyanlı devr-i zaman nice eğlesin Yunus’u
Sınırlı, sonlu zaman nasıl oyalasın Yunus’u.
Pâyansız devre erdik devran yağmaya verdik
Zamanı aşıp sonsuzluğa erdik, sonlu zamanı yağmaya verdik.
    Yunus Emre

Hayatın Sorumluluğu
Bu ânın -Şimdi’nin- sorumluluğunu üstlenmedikçe, nihai anlamda hayatın sorumluluğunu da üstlenmemiş olursunuz. Çünkü hayatın bulunabileceği tek yer Şimdi’dir.

    Eckhart Tolle

Bu Nefeste Mutluluk
Samimi gayret anahtardır. Koşulsuz irade. Bütün yapmanız gereken, dikkat etmek, dürüst olmak ve işi sonuna kadar götürmek. Hakikat ancak kendinize yalan söylemeyi reddettiğiniz zaman keşfedilir. Sevgi benmerkezciliğe, korkuya ve öfkeye kapılmayı bıraktığınız zaman keşfedilir. Kendinizi düzeltmeniz gerekmiyor; sadece çelişkileri ayıklayın. Sevmeyi ve sevilmeyi arzu ediyorsunuz, ama sevmeyi en çok istediğiniz kimseleri kullanıyor, incitiyor ve kendinizden soğutuyorsunuz. Dürüst olmayı istiyorsunuz, fakat numara yapmayı sürdürmeye, kendinizi haklı çıkarmaya ve psikolojik savunmalara yönelik bin türlü bahane üretiyorsunuz. Huzurlu ve mutlu olmayı istiyorsunuz, ama rekabetçi, hatalı ve zarar verici bakış tarzlarından bir türlü vazgeçmiyorsunuz.
Mutlu olmayı gerçekten istiyor musunuz? Sadece dikkat edin ve sevecen olun, kayıtsız şartsız sevecen, yalnızca bu nefeste. Geleceğe ilişkin olanı unutun. Sadece bu nefes. Şartlar ne olursa olsun, sadece sevecen olun. Dostunuza, sevgilinize, ailenizdekilere, sizden nefret ediyor görünen birine, sokakta daha önce hiç karşılaşmadığınız birine, kendi nazik hayvansal bedeninize. Sadece sevecen olun, hangi yol uygunsa o yolla. Geri kalan her şey kendiliğinden hallolacak ve her yerde Saf Kalbinizi hissetmeye başlayacaksınız. Ne kadar harika.
Çok basit. Sadece sevecen olun.
Yalnızca bu nefeste.

    Scott Morrison

Görüş Gücü
İster korkak gibi davranalım ister kahraman gibi, hayat devam ediyor. Hayatın, kendisini kayıtsız şartsız kabul etmek dışında, bize dayattığı bir kuralı olmadığını bir fark edebilsek! Gözlerimizi yumduğumuz her şey, kaçtığımız her şey, inkâr ettiğimiz, kötülediğimiz ya da küçümsediğimiz her şey bizim yenilgiye uğramamıza hizmet eder sonuçta. İğrenç, acı verici, kötü görünen her şey, açık bir zihinle baktığımız takdirde, bir güzellik, sevinç ve kuvvet kaynağına dönüşebilir.
Aslında her an, onu açıkça görecek bir görüş gücüne sahip kişi için bir altın değerindedir.

    Henry Miller

Zamanı gelince göreceğiz
Tanrı’yı ve ışığını diyorsun.
A ahmak, asla görmeyeceksin
Bugün göremediğini!
    Angelus Silesius

Hiçbir Şey Şimdi’nin Dışında Var Olmaz

Soru: Geçmiş ve gelecek de şimdiki an gibi, hatta bazen ondan daha gerçek değil midir? Ne de olsa, geçmiş bizim şu an nasıl algıladığımız ve davrandığımızın yanı sıra, kim olduğumuzu da belirler. Ve geleceğe dair hedeflerimiz de şu an hangi eylemlerde bulunacağımızı belirler.
Cevap: Siz henüz söylediğim şeyin özünü kavramamışsınız, çünkü onu zihinsel düzeyde anlamaya çalışıyorsunuz. Zihin bunu anlayamaz. Yalnızca siz anlayabilirsiniz. Lütfen sadece dinleyin. Siz hiç Şimdi’nin dışında bir şey deneyimlediniz mi, yaptınız mı, düşündünüz mü ya da hissettiniz mi? Bunu yapabileceğinizi sanıyor musunuz? Herhangi bir şeyin Şimdi’nin dışında vuku bulması ya da olması mümkün mü? Cevap aşikârdır, öyle değil mi? Hiçbir şey geçmişte vuku bulmadı, Şimdi’de vuku buldu. Hiçbir şey gelecekte vuku bulmayacak, Şimdi’de vuku bulacak.
Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey önceki bir Şimdi’nin zihinde depolanmış anısıdır. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdi yaparsınız. Gelecek ise hayal edilen bir Şimdi’dir, zihnin bir projeksiyonudur. Gelecek geldiğinde, Şimdi olarak gelir. Siz gelecek hakkında düşündüğünüzde, bunu şimdi yaparsınız. Geçmişin ve geleceğin kendi başlarına bir gerçekliğe sahip olmadıkları ortadadır. Nasıl ki ayın kendine ait bir ışığı olmayıp, sadece güneşin ışığını yansıtabiliyorsa, geçmiş ve gelecek de sonsuz şimdinin ışığının, gücünün ve gerçekliğinin soluk birer yansımasıdır sadece.

    Eckhart Tolle

Özel Bir Zaman Yok
Kendine ait özel bir zamanı yok hakikatin.
Onun zamanı şimdidir – daima.

    Albert Schweitzer

Budur sonsuz hayat.
Bu, gençliğinin sana vereceği her şey.
Şarabın, güllerin ve sarhoş dostların mevsimi.
Mutlulukla geçir şu ânı.
Yaşadığın hayat… şu andır.
    Ömer Hayyam

Sonu Olmayan Tek Şey
Ebediyen ve daima sadece şimdi vardır,
şimdiki zaman sonu olmayan tek şeydir.
    Erwin Schrödinger

Şimdi’nin Gerçeği
Çoğu insan Şimdi’yi Şimdi’de olup bitenlerle karıştırır, ama o, bu değildir. Şimdi, onun içinde olup bitenden daha derindir. O, olup bitenin vuku bulduğu alandır.

    Eckhart Tolle

Tek Nokta
Yağ bir kaptan diğerine döküldüğü takdirde, mutlak bir akıcılık ve sessizlikle kavislenerek akar. Bu hızlı akışın camsı ve hareketsiz görüntüsünde bakanı büyüleyen bir şey vardır. Belki de bize, geçmişin ya da geleceğinkilerden daha büyük sırlar barındıran zamanın bir yönünü, sonsuz uzunluktaki ve iki karşıt yöne uzanan iki geniş açılımın arasına sıkışmış sonsuz kısalıktaki şimdiki zamanı hatırlattığı içindir. Bu, gerçekliğe dair hem en dolaysız hem de en elle tutulmaz deneyimimizdir. Şimdinin süresi yoktur, ama yine de zamanda olanın olduğu ve değişenin değiştiği tek noktadır. Biz daha onun farkına varamadan geçmiştir, yine de her şimdiki an, ânında yeni bir şimdiki ânı izlediğinden, Şimdi, bizim gerçekliği doğrudan deneyimlediğimiz tek durumdur…

    Paul Watzlawick

Yalnızca Şimdiye
Balanchine, “Şimdi!” derdi dansçılarına. “Hangi güne saklıyorsunuz? Şimdi yapın ne yapacaksanız!” Çocukluğu Rus Devrimi ve iç savaş sırasında St. Petersburg’da geçti, o dönemin sefaleti ve sıkıntıları kendisinde kalıcı bir iz bıraktı. Okuldan mezun olduğunda kan tükürmeye başlamıştı. Daha sonraları, 1924’te Avrupa’ya kaçmasının ardından kendisine tüberküloz teşhisi kondu ve üç ayını bir sanatoryumda geçirdi. Yıllarca yüksek ateş ve gece terlemelerinin pençesinde kıvrandı. “Biliyorsun, ben gerçekte ölü bir adamım,” demişti ilk dansçılarından birine. “Çoktan ölmem gerekirdi ama ölmedim, bu yüzden şimdi yaptığım her şey bana verilen ikinci bir şans… Geriye dönüp bakmıyorum, ileriye de bakmıyorum. Yalnızca şimdiye.”

    Joan Acocella

Mevcudiyet
“Aydınlanmayı nerede arayacağım?”
“Burada.”
“Peki ne zaman olacak?”
“Şu anda oluyor.”
“Öyleyse ben niye yaşayamıyorum bunu?
“Bakmıyorsun da ondan.”
“Neye bakmalıyım?”
“Hiçbir şeye. Yalnızca bak.”
“Neye?”
“Gözünün gördüğü herhangi bir şeye.”
“Özel bir şekilde mi bakmalıyım?”
“Hayır. Her zamanki gibi bakacaksın.”
“İyi ama zaten hep her zamanki gibi bakmıyor muyum?”
“Hayır.”
“Ama nasıl olur?”
“Çünkü bakmak için burada olmalısın. Sense çoğu kez başka yerdesin.”
    Anthony De Mello

Burada Olmak
İnsanın asıl sorunu işlerin tam Burada, tam Şu An oluşuyla alakalı. Yaşam ve ölümü bulduğumuz yer Burası. Yaşam şimdi, ölüm sonra değil. Her şeyin olduğu yer Burası. Gelecekte ölmeyiz; Şimdi, şu anda ölürüz. Ve bu yüzden, olan her neyse, onunla Burada ilgilenmeliyiz. Onu belli bir mesafede tutup nesnelleştiremeyiz. Herhangi bir şeyle, onu başka bir yere veya zamana öteleyerek baş edemeyiz. Gerçek şu ki gidebileceğimiz başka bir yer yok. Böyle bir yer yok, çünkü Gerçeklik ebediyen ve hemen şimdi elimizin altında.
Dünya düşündüğümüz şekilde işlemez. Bunu anlamak için yapmamız gereken, sadece görmek. Burada olmak sadece budur.

    Steve Hagen

Bir An İçin Okumayı Bırak
Bir an için okumayı bırak ve bir dakika içinde öleceğini düşün. Deneyimleyeceğin son şeyler bu sayfaları okumak, bu odada oturmak, giydiğin giysileri giymek, düşündüğünü ve hissettiğini tam şu an düşünmek ve hissetmektir. Bu kadar. Hayatının sonu bu. Bu konuda bir şey yapmaya vaktin yok. Bir not bırakmaya veya telefon etmeye vaktin yok. Hayatın sona erdi. Bir dakika içinde öleceksin. Bütün yapabileceğin, var olanı tam şu an deneyimlemek.
Çok basit bir alıştırma bu, ama oldukça esaslı. Seni hızla şu an bulunduğun yere getirir. Altı âlemin[2 - Budizm’de altı varoluş âlemi olduğu söylenir: Cennet, cehennem, insan, aç hayaletler, hayvanlar ve savaşçı tanrılar.] projeksiyonları yavaş yavaş son bulur. Savaşı, mücadeleyi bırakırsın, ihtiyaç duymayı bırakırsın, fiziksel rahatlık aramayı bırakırsın, istemeyi bırakırsın, başarmayı bırakırsın, devam ettirmeyi bırakırsın. Aydınlanma, erişme, kavrama, hepsi anlamsız hale gelir. Sadece şu an bulunduğun yerdesin. Varoluş ağını kesmenin tek yolu budur. Bu noktadan emin ol.

    Ken MacLeod

Hayır, Zaman, değiştiğimi söyleyip övünemeyeceksin;
Her gün birbiri ardına diktiğin o ulu yapılar,
Ne yeni sayılır, ne alışılmadık şeyler benim için;
Eski görünümler kılık değiştirmiş, o kadar.
Ömrümüz böyle kısa olunca, hayran hayran bakıyoruz,
Eskiyi donatıp yeni diye önümüze sürdüğünde.
İşte tam aradığımız diye düşünmeyi yeğliyoruz,
Biz bunu bir yerden duymamış mıydık, demektense.
Ne sen, ne tarihsel belgelerin umurumda,
Ne bugüne şaşıp kalıyorum, ne geçmişe;
Gözümüzle gördüklerimiz de yalancı, kayıtların da;
Az ya da çok, bitmez telaşının ürünü bence.
İşte yemin ediyorum ve dönmem asla yeminimden,
Ne sen caydırabilirsin beni, ne tırpanın, sevgimden.
    William Shakespeare (Soneler, 123)

Yarın
Yarınla övünme. Çünkü,
ne getireceğini bilemezsin.
    Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri, 27:1
Yarınından ürkerek yatağa girme sakın.
Düşünme ertesi gün nasıl geçecek diye.
İnsan bilemez yarın neler getirecektir:
Tanrının elindedir yarının gerçekleri.[3 - Aktaran: Talât Sait Halman, Güneş-Tanrı ile Sevgi Ozanı: Eski Mısır’dan Şiirler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994, s. 120.]
    Eski Mısır Öğretisi

Sıradan Olanın İçinde
Egzotik, ilginç, alışılmadık ve az rastlanır olanı arayış çoğu kez hac yolculukları, dünyaya sırt çevirme, “Doğu’ya Seyahat”, bir başka ülkeye seyahat ya da farklı bir dine yönelme biçimini almıştır. Gerçek mistiklerden, Zen keşişlerinden ve de şimdilerde Hümanist ve Transpersonel Psikoloji ile ilgilenen psikologlardan öğrenilen en büyük ders, kutsal olanın sıradan olanın içinde olduğu, kişinin günlük hayatında, komşularında, arkadaşlarında, ailesinde, kendi arka bahçesinde bulunacağı ve yolculuğa çıkmanın belki de kutsal olanla karşı karşıya gelmekten bir kaçış

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/book/mesut-kucukoglu/gunu-yakala-69403375/chitat-onlayn/?lfrom=390579938) на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

notes

1
Aslına bakılırsa şimdiki anda zaman yoktur, çünkü onu düşündüğünüz anda zaten geçmiştir. Bu yüzden şimdiyi düşünmek ya da şimdiki anda yaşamayı bir ideal haline getirmek yerine şimdi ve burada olmak, şimdiki ânın içinde olmak hayati önem taşır. Şimdiki anda olan her şey gereklidir. Şimdi’nin her şeyi kucaklamasına izin vermek, zihnin sürekli anlam bulmak için geleceğe baktığı psikolojik zamanın hipnozundan uyanmayı, onun örseleyici akışından uzaklaşmayı ifade eder aynı zamanda. Sonsuzluk “şimdiki an”da tezahür eder.

2
Budizm’de altı varoluş âlemi olduğu söylenir: Cennet, cehennem, insan, aç hayaletler, hayvanlar ve savaşçı tanrılar.

3
Aktaran: Talât Sait Halman, Güneş-Tanrı ile Sevgi Ozanı: Eski Mısır’dan Şiirler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994, s. 120.
Günü Yakala Mesut Küçükoğlu
Günü Yakala

Mesut Küçükoğlu

Тип: электронная книга

Жанр: Афоризмы и цитаты

Язык: на турецком языке

Издательство: Maya Kitap

Дата публикации: 25.04.2024

Отзывы: Пока нет Добавить отзыв

О книге: Durun! Şimdi!

  • Добавить отзыв